Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Cihad Allah Içindir Ve Allah Yolundadir (1 Kullanıcı)

aliye_aliye

Altın Üye
Katılım
25 Eki 2006
Mesajlar
16,828
Tepki puanı
4
Puanları
38
Konum
~* پایتخت آن بهشت *~
Web Sitesi
www.fizikist.com
Selemü alayküm,gönlü islama hizmet etmek için elinden gelenin en iyisini yapmaya çalışan ve bu yolda gayret,çaba gösteren samimi,fadakar kardeşim.Rabbim sizi hem bu dünyada hem ahirette korktuklarınızdan kurtarıp hayırlıysa umduklarınıza nail eylesin amin.
Güzel yorumunuz olmuş yalnız müsadenizle son parağrafta bazı yerler özellikle dikkatimi çekti.Bu yerler hakkında içimden sizi incitip,kırmadan bir şeyler yazmak geldi.
Bizlerin hiçbir şey yapmadan eli kolu bağlı bir şekilde oturduğuna inanmıyorum ve de inanmak bile istemiyorum.Rabbime hamd olsun ki Allah c.c izniyle hedefimizde gayemizde mazlum müslüman kardeşlerimizin sevinçleriyle sevinmek,dertleriyle dertlenmek,sıkıntılarını gidermek,onları unutmamak ve gündemimizde tutmak,dualar etmek daha sayamadığım bir çok şey vardır elbette olacaktırda.Biz ne yazık ki şu gerçeği biliyoruz ki O kardeşlerimizi en çok üzen bazı müslümanların hiçbir şey yapmadan eli kolu bağlı bir şekilde oturup ilgi ve alakasız kalmasıdır rabbim bizleri bundan muhafaza etsin.Buradan şu sonuç aklımızın ucundan bile geçmesin oraya gidmeyelim kardeşlerimizle beraber olup canımıla cihad edmeyelim
Elbetteki oraya gidilmeli canımızla,malımızla cihad edilmeli tabiri caiz ise bir karınca olup ağzımızla bir damla su götürmeli safımızı belli edilmeli en faziletli ve makbul olanı da bu olduğunu düşünüyorum.Ama Rabbim bizlerin de bildiği gibi herkese şehit olmayı ve cihad edmeyi nasib edmiyor.Burada ki görevimizi Allah'ın izniyle hakkıyla yerine getirirsek Rabbim daha sonra oraya gidmeyi de nasib edecektir.
Yazmış olduğum yorumda herhangi bir yanlışlığım var ise Allah c.c. rızası için düzeltilmesini istiyom.
YA RABBİ! ana,babamızı ve bütün insanları affedip bağışla,YA RABBİ! bizleri nefsimize uydurma,YA RABBİ! bizleri şeytana uydurma,YA RABBİ! bizleri korktuklarımızdan kurtarıp hayırlıysa umduklarımıza nail eyle,YA RABBİ! bizleri kaldıramayacağımız yük ile imtihan etme,YA RABBİ! bizleri gerçeği görebilmeyi nasib eyle,YA RABBİ! Filistinde,Keşmirde,Irakta,Afganiztanda,Çeçenistanda ve sayamadığımız dünyanın tüm bölgelerindeki mazlum,müstazaf müslüman kardeşlerimize yardım eyle ,YA RABBİ! bu ümmete birlik olmayı ve birlikte hareket edmeyi nasib eyle,YA RABBİ! bizlere doğru öğrendiğimiz ilimle ile amel etmeyi nasib eyle,YA RABBİ! faydasız ve işe yaramayan ilimden sana sığınıyoruz,YA RABBİ!bizleri kabir ve cehennem azabından koru,YA RABBİ! kapından başka gidecek kapımız yok,YA RABBİ! yalnız sana ibadet edip yalnız senden yardım dilemeye çalışıyoz çalışmalarımızı boşa çıkarma,YA RABBİ!dualarımızı kabul eyle amin.amin.amin:A:A:A

Ve aleyküm selam ve rahmetullahi ve berekatühü değerli kardeşim..Güzel dualarınız ve düşünceleriniz için öncelikle çok teşekkür ederim..Rabbimiz c.c sizden razı olsun her iki cihanda da inşallah..Rabbimiz c.c sizin için de her daim en hayırlı ve en güzel olanı versin..Cennet nimetleriyle nimetlendirsin inşallah sizi. Est. kardeşim, kırılacak veya incinecek bir durum yok...Yazınızda benim veya bir başkasının karşı çıkacağı bir durum da yok..Ben bahsettiğiniz yorumumda son paragraftaki düşüncelerimi tam olarak açmadım..Uzun olacağı için sadece kısaca genel düşüncemi belirtmek istemiştim..Şimdi konuyu biraz açayım inşallah.

Sizin de yorumunuzda belirttiğiniz gibi, cihad konusunda dava kardeşlerimiz için bireysel olarak cehd eden, kardeşlerimize maddi ve manevi olarak destek olan, en azından sözlü cihad eden birçok samimi ve gayretli kardeşlerimiz var elhamdülillah, Rabbimiz c.c onlardan razı olsun, emeklerini zayi etmesin, sayılarını daha da arttırsın bu kardeşlerimizin..Onlar gibi cihad ve davanın şuuruna varmış olan kardeşlerimizin genele şamil olmasına samimi olarak dua ediyor ve bu konuda her daim Rabbimizin yardımını diliyorum..Benim eleştirdiğim mesele şu ki : Ahir zaman ümmeti olarak vahdet gerçeğini uygulayamıyoruz, yapılanlar (buna bireysel olarak cihada katkıda bulunan kardeşlerimizin değerli ve samimi çalışmaları da dahildir) fert bazında kalıyor..Ve müslümanların genelinde yazık ki bu bilinç yok..Bu başlığı burada açmamın sebeplerinden birisi de budur : cihadın gündemimizden tamamen düşmesidir..Bugün ahir zaman ümmeti olarak, uğraştığımız meseleler, her şeyin önüne geçmiş olan meseleler, ''saç boyatmak caiz mi?, kredi kartı ile kurban kesilebilir mi?, birden fazla evlilik yapan müslüman erkek, ahirette hangi eşiyle birlikte olacak? sakız çiğnemek orucu bozar mı?'' gibi sorular şu an bizlerin gündemini oluşturmuş vaziyette..Bunlar, çözümsüz sorunlar da değildir kaldı ki, hepsinin açıklamaları fıkıh ve ilmihal kitaplarında mevcuttur..Öncelikli meselelerimiz şu an için bunlar değildir..Kurandaki Mekki surelere göz attığımız zaman bu surelerdeki ana düşüncenin, cihad, tevhid ve tağut olduğunu görüyoruz..Çünkü mekke dönemi, cihad dönemiydi, tağutu yok edip tevhidi hakim kılmak ve anlatmak idi..O zaman bu tür fıkhi meselelerle uğraşılmadı..Öncelikli olan ile uğraşıldı..Canlar, yurtlar kurtarıldıktan sonra toplumsal ve bireysel meselelere çözüm arandı..Şu an biz bu gerçeği unutarak bir sürü gereksiz şeyi gündemimize almışız..Kimimiz cihad ile ilgileniyor, kimimizin öncelikli meseleleri ise çok daha farklı..Gündem birliğimiz dahi yok..Hal böyle olunca bir çok insan, siz ve bu konuda sizin gibi bizler gibi gayret gösterenlerin çalışmaları, nidaları cılız kalıyor, ferdiyetten veya belli bir gruptan öteye geçemiyor..Alemlerin Rabbine hamd olsun ki bu konuda samimi kardeşlerimiz var..Ama çoğunluğun da bu bilince erişebilmesini amaçlıyorum, amaçlıyoruz..Başlığın açılma sebeplerinden biri de budur..Bu benim en büyük duamdır..Çaba gösteren herkesten Rabbimiz razı olsun ve isterim ki bu çalışmalar ferdiyette, bireysel olarak kalmasın, tüm müslümanlar bunu yapabilsin..Ben de acizane kendi çapımda bu konuda bir şeyler yapmaya çalışıyorum, ama fert bazında kalması ve bu davayı genelleyememek üzücü oluyor..Bu manadadır anlatmak istediğim ''eli kolu bağlı durmak..'' Şu an cihad gerçeğini aklımızdan çıkarmamamız gerekir, bir an önce bu farzi mükellefiyetin gereğini yapanlardan olmalıyız..Ama ben cihad konusunu gerçek hayatta müslümanlarla konuştuğumda bir şevk, bir heyecan, bir gayret göremiyorum..Önce buradaki işlerimizi halledelim ama bir ortak gündemimiz yok ki, uğraştığımız meseleler yukarıda örneğini saydığım birkaç sorudur..Çözümü olan bir problemin artık gündemden çıkarılması gerekir ve her zaman öncelikli olanla ilgilenilmesi gerekir.Bu konular gündemimizden çıkarılmalı bence..Çünkü hepsinin açıklamaları ayet ve hadisler ışığında alimlerce açıklanmış...Böylece bizler de davamız için zaman kaybetmemiş oluruz kanaatimce.Acizane açıklayabilmişimdir inşallah..Ettiğiniz dualara can-ı gönülden amin diyorum değerli kardeşim..Rabbimiz c.c kabul eylesin ve davamızda bizlerin yar ve yardımcısı olsun inşallah..Rabbimize emanet olun, selam ve baki dua ile inşallah..
 

EBRARNISA

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
23 Ağu 2007
Mesajlar
528
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
43
O, yani, Islâm'a inanıp, onun sistemine bağlanan kimse, her şeyden önce Islâm inkılâbının gayesi olan Hakkıgetirmek için canla başla, malla Allah yolunda cihad eder. Bütün gücüyle şer güçleri yıkmak, fitne ve fesat tohumlarının yeryüzünde yayılmasına engel olmak için çalışır. "Fitne yok olup din ve hâkimiyet yalnız Allah'ın oluncaya kadar" cihad eder. Işte Islâmî cihad budur.

ÇOK ANLAMLI BİR PAYLAŞIM . ALLAH RAZI OLSUN ALİYE.
RABBİM BİZLEREDE HAKKIYLA CİHAD VAVİFESİNİ ÜSTLENEBİLMEYİ NASİP ETSİN İNŞALLAH. SELAM VE DUA İLE YARADAN'A EMANET OL.......
 

aliye_aliye

Altın Üye
Katılım
25 Eki 2006
Mesajlar
16,828
Tepki puanı
4
Puanları
38
Konum
~* پایتخت آن بهشت *~
Web Sitesi
www.fizikist.com
O, yani, Islâm'a inanıp, onun sistemine bağlanan kimse, her şeyden önce Islâm inkılâbının gayesi olan Hakkıgetirmek için canla başla, malla Allah yolunda cihad eder. Bütün gücüyle şer güçleri yıkmak, fitne ve fesat tohumlarının yeryüzünde yayılmasına engel olmak için çalışır. "Fitne yok olup din ve hâkimiyet yalnız Allah'ın oluncaya kadar" cihad eder. Işte Islâmî cihad budur.

ÇOK ANLAMLI BİR PAYLAŞIM . ALLAH RAZI OLSUN ALİYE.
RABBİM BİZLEREDE HAKKIYLA CİHAD VAVİFESİNİ ÜSTLENEBİLMEYİ NASİP ETSİN İNŞALLAH. SELAM VE DUA İLE YARADAN'A EMANET OL.......


Ve aleyküm selam kardeşim..Amin inşallah Rabbimiz c.c razı olsun, bizleri bu konuda azimli kılsın, davamızda yar ve yardımcımız olsun inşallah..Rabbimize emanetsiniz..Cumanız mübarek olsun.Selam ve dua ile.
 

musa____

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
16 Ara 2007
Mesajlar
260
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
36
ELLERİNE YÜREĞİNE SAGLIK SİTEMİZİN GÜLÜ......
RABBİM SENDEN RAZI OLSUN....

"Inananlar Allah yolunda savaşırlar, küfredenler ise tâğût yolunda savaşırlar..." (en-Nisâ, 4/76).

RABBİMİZE EMANETSİN....B)B)

ALLAHA EAMANET OLUN...
 

istikbal

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
6 Ağu 2006
Mesajlar
1,236
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
38
Konum
Uzun ve düşünülmüş yoldan.
CİHADIN CEŞİTLERİ
1- Nefs'e Karşı Cihad Şüphesiz en güç cihad, insanın nefsiyle ve nefsinin arzularına karşı yaptığı cihaddır. Müslüman, gerçek cihadı nefsine karşı verir. Nefsine karşı cihadı kazanamayan, düşmanın karşısına çıkmak için kendisinde güç ve cesaret bulamaz. Hz. Peygamber Tebük seferinden dönüşte ashabına şöyle buyurmuştu: " Küçük cihaddan büyük cihada dönüyoruz" (Adûnî, Keşfu'l-Hafâ', I, 425). Bu hadisinde Hz. Peygamber, en kalabalık bir ordu ile katıldığı Tebük seferini "küçük cihad" olarak vasıflandırırken; nefse karşı verilecek mücadeleyi "büyük cihad" olarak nitelendirmektedir. " Hakiki mücahid nefsine karşı cihad açan kimsedir" (Tirmizî, Cihad, 2) hadîsi de aynı manayı ifade etmektedir.
Aynı meâlde başka hadis-i şerifler de vardır. Bütün bunlar bize, insanın nefsi ile, nefsinin boş ve mânâsız, hatta gayr-ı meşrû istekleri ile mücadele etmesinin cihad olarak değerlendirildığını göstermektedir.
2- Ilim Ile Cihad
Cihad'ın başka bir çeşidi de ilim ile yapılan cihaddır. Dünyadaki bütün kötülüklerin sebebi cehalettir. Hakk'a ulaşmak isteyen herkesin cehaletten kurtulması, ondan uzaklaşması gerekir.
Bilginin ortaya koyduğu delillerin gönüller üzerinde icra ettiği tesiri silâh gücü ile temin etmek mümkün değildir. Onun için şöyle buyurulmuştur:
"Ey Muhammed! Insanları Rabbi'nin yoluna, hikmetle, güzel öğütle çağır; onlarla en güzel şekilde tartış. Doğrusu Rabbin, kendi yolundan sapanları daha iyi bilir. O, doğru yolda olanları da en iyi bilir. " (en-Nahl 16/125).
Temeli ilim yoluyla tebliğ ve davete dayanan Islâmiyette, bu tebliğ faaliyetinin adı "ilim ile cihad"dır. Bu usûle "Kur'an ile cihad" da denilir. En güzel mücadele şekli Kur'an'ın mücadele şeklidir. Bunun için Cenâb-ı Hak:"Sen kâfirlere uyma, uyanlara karşı Kur'an ile büyük bir cihadla cihad et" (el-Furkan, 25/52) buyurmuştur. Ayet-i kerimede Kur'an ile cihadın "büyük cihad" olarak belirtilmesi, Kur'an'ın ilim ile cihad konusuna ne kadar önem verdiği göstermektedir. Hak ve hakikatı, en tehlikeli zamanda bile, hiç bir şeyden korkmadan ve çekinmeden olduğu gibi söylemek de bir çeşit cihaddır. Rasûlullah (s.a.s.) bu konuda şöyle buyurmuştur:
"Zalim bir hükümdar karşısında hak ve adaleti açıkça söylemek, büyük bir cihaddır. " (Ibn Mâce, Fiten, 4011)
3- Mal Ile Cihad
Mal ile cihad, Allah Teâla'nın insana ihsan etmiş bulunduğu mal ve servetin yine Allah (c.c.) yolunda harcanması demektir.
Bilindiği gibi dünyada her iş para ile yapılmaktadır. Hakkın korunması ve zafere ulaşılması da yine paraya bağlıdır. Bunun için mal ile cihadın önemi büyüktür. Müslümanların, Islâm'ın yücelmesi hakkın muzaffer olması için her türlü mal, servet ve paralarını bu yolda fedâ etmeleri mal ile cihaddır.
Hz. Peygamber'in, mal ile cihad hususundaki teşvik edici sözleri ashabı kiramı harekete geçirmiş ve kendileri yoksulluk içinde sıkıntılı bir hayat geçirirken, mal ile cihad farızasını edâ edebilmek için elde avuçta ne varsa getirip Rasûlullah'a vermişlerdir. Bu konuda Kur'an-ı Kerîm'de de pek çok ayeti kerîme vardır. Cenâb-ı Hak şöyle buyurmuştur:
"Iman edip hicret eden, Allah yolunda mallarıyla, canlarıyla cihad eden, (mücâhidlere) yer veren ve yardım edenlerin hepsi birbirinin vekilıdır. " (el-Enfal, 8/72).
"...Allah yolunda mallarınızla, canlarınızla savaşın. Bilseniz bu sizin hakkınızda ne kadar hayırlıdır. " (et-Tevbe, 9/41).
"Allah, mallarıyla, canlarıyla mücadele edenleri derece bakımından oturanlardan üstün kılmıştır. " (en-Nisâ, 4/95).
 

istikbal

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
6 Ağu 2006
Mesajlar
1,236
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
38
Konum
Uzun ve düşünülmüş yoldan.
4- Savaşarak Cihad Yapmak
Cihad, müslümanlara farzdır. Her müslümanın nefsi ile, ilim ve malı ile sürekli cihad yapması, böylece dinin korunması, Hakk'ın galip kılınması için çalışması gerekir. Bazen "I'lây-ı kelimetullah" yani Allah adının yüceltilmesi dinin korunup yayılması içinde elde silâh düşmanla savaşmak icab edebilir. Bu en büyük cihaddır ve müslümanlara farzdır. Hattâ cihad denildiği zaman ilk akla gelen husus, düşmanla sıcak savaşa girmektir.
Cenâb-ı Hak şöyle buyurmuştur:
"Sizinle savaşanlarla; Allah yolunda siz de savaşın. Fakat haksız yere saldırmayın." (el-Bakara, 2/190)
Bu ilâhi emir Allah yolunda, Islâm uğrunda savaşmanın ve Islâm yurdunu düşmana karşı korumanın cihad olduğunu bize ifade etmektedir. Hz. Peygamber (s.a.s.) de bir hadis-i şeriflerinde; ganimet elde etmek, şan ve şöhrete ulaşmak, mevki ve makam elde etmek için yapılan savaşın cihad olmadığını, cihadın, Allah (c.c.)'ın adının yüceltilmesi (I'lây-ı kelimetullah) için yapılan savaş olduğunu haber vermiştir.
Çağımızda bir takım gruplar her ne kadar savaşsız bir dünyanın özlemini dile getirmekte ve bunun için açık veya gizli savaş aleyhtarı faaliyetler sürdürmekte iseler de, bu hiç bir zaman, binlerce yıldan beri devam eden gerçeği değiştirmeyecek ve savaşlar sürüp gidecektir. Cenâb-ı Hak bu değişmez gerçeği aşağıdaki ayet-i kerîmede bize haber vermiştir:
"Hoşunuza gitmediği halde, savaş size farz kılındı. Hoşunuza gitmeyen bir Şey, hakkınızda hayırlı olabilir. Hoşunuza giden bir şey de, hakkınızda kötü olabilir. Bunları Allah bilir, siz bilemezsiniz. " (el-Bakara, 2/216).
"Savaşan, ancak kendi öz canı için savaşmış olur. Allah hiç bir şeye muhtaç değildir. " (el-Ankebut, 29/6).
Islâm dini müslümanlara şerefli bir hayat yaşatmayı hedef edinmiştir. Bu sebeple bu dinin emrettiği savaş, savunma savaşı, zâlimlerden mazlumları kurtarma savaşı, her yere adalet götürme savaşı ve müslümanların haysiyetini koruma savaşıdır. Kur'an-ı Kerîm'de:
"Kendilerine karşı savaş ilân olunduğunda zulme uğrayanlara cihad etmeleri için izin verildi. Hak Teâlâ onlara yardıma hakkıyla Kadirdir." (el-Hac, 22/39) buyurulup meşrû savunma savaşına izin verilirken her an savaşa hazır olmak da emredilmiştir.
Savaşın önemini ısrarla belirten Islâm dini ve onun yüce kitabı, barışın da gereğine işaret etmekte, barış teklifi düşmandan geldiği takdirde tavız vermeden teklifin yerine getirilmesini istemektedir:
" Eğer onlar barış isterlerse sen de onu kabul et. Allah'a güven ve dayan."
"Her şeyi işiten, herşeyi hakkıyla gören O'dur. Onlar seni aldatmak isterlerse, şunu kesin olarak bil ki, Allah sana yeter. Seni,yardımlarıyla ve müminlerle destekleyen O'dur." (el-Enfâl, 8/63).
Islâm, müslümanlara yapılan tecavüzlerin hiç birinin karşılıksız bırakılmamasını istemektedir:
"O halde, size karşı tecavüz edenlere siz de aynıyla mukabele edin. " (el-Bakara, 2/194).
Yeryüzünde fitne kalmayıncaya kadar müslümanların cihada devam etmelerini isteyen Islâm, savaş hukukunu da en güzel şekilde tanzim etmiştir. Allah Teâlâ'nın:
" Andlaşma yaptığınızda Allah'ın ahdini (andlaşma hükümlerini) yerine getirin." (en-Nahl, 16/91)
"Haddi aşmayın, Allah haddi aşanları sevmez." (el-Bakara, 2/190) buyurması; Peygamber Efendimiz'in cephe gerisinde bulunan kadın, çocuk, ihtiyar ve din adamlarının öldürülmemesini, savaşçılara işkence edilmemesini çapulculuk yapılmamasını istemesi, Islâm savaş hukukunun temel kuralları olmuştur.
Dinimizin müslümanlara farz kıldığı cihadın fazileti ve bu emri yerine getirenlerin Allah katında ulaşacakları yücelikler Kur'an-ı Kerim'de şöyle haber verilmektedir:
"Allah Teâlâ, Cennet'e karşılık müminlerin canlarını ve mallarını satın aldı. Onlar Allah yolunda savaşırlar. Savaş meydanında şehît ve gazı olurlar. Allah'ın bu öyle bir vâdidir ki, Tevrat'ta da, Incil'de de, Kur'an'da da sabittir. Kim Allah'tan daha çok vadıni yerine getirir? Yaptığınız bu hayırlı alış verişten dolayı sevinin. Işte büyük kurtuluş budur." (et-Tevbe, 9/111)
"Ey mü'minler! Sizi çetin bir azabdan kurtaracak bir ticaret yolu göstereyim mi? O da şudur: Allah'a ve Rasûlüne iman eder ve Allah yolunda mallarınızla, canlarınızla savaşırsınız. Bir bilseniz bu iş sizin için ne kadar hayırlıdır. Bu takdirde Allah sizin günahlarınızı mağfiret eder, altlarından ırmaklar akan cennetlere ve Adn Cennetlerindeki hoş konutlara koyar. Işte büyük kurtuluş budur." (es-Saf, 6/10-12). Cihadın fazileti hakkında Hz. Peygamber (s.a.s.) de şöyle buyurur:
"Rasûlullah'a: "-hangi iş daha hayırlıdır?" diye soruldu. " Allah'a ve Peygamberine iman etmektir. " dedi.
"-Sonra hangisi faziletlidir, denildi: Allah yolunda cihaddır" cevabını verdi sonra "hangisidir?" sorusuna karşı da: "-Makbûl olan hac'dır, " buyurdu" (Buhâri, Iman, 18)
Abdullah b. Mes'ud şöyle anlatıyor: "Rasûlullah'a: -Yâ Rasûlallah, Allah katında hangi iş daha sevimlidir? diye sordum. -Vaktinde kılınan namazdır, dedi. -Sonra hangisidir? dedim. -Anne ve babana iyilik etmendir, buyurdu. Sonra hangisidir? sorusuna da: -Allah yolunda cihaddır, cevabını verdi." (Buhârî, Cihad, 1)
Ebû Zerr (r.a.)'den şöyle rivayet edilmiştir: "-Ya Rasûlallah, hangi amel daha faziletlıdır?" dedim. "Allah'a iman etmek ve onun yolunda savaşmaktır" buyurdu. (Riyâzü's-Sâlihîn, II, 531).
Bir adam Peygamberimiz (s.a.s.)'e geldi ve: "-Insanların hangisi efdaldır?" diye sordu. Rasûlullah: "-Allah yolunda malı ve canı ile cihad eden mümin kişidir" buyurdu (Buhârî, Cihad, 2)
Elde silâh, din ve Islâm diyarı uğrunda hudut boylarında nöbet beklemenin asıl bir görev olduğunu ve bunun Allah Teâlâ'yı ziyadeşiyle memnun ettiğini bildiren Peygamberimiz (s.a.s.) şöyle buyurmuştur:
"Hudut ve Islâm diyarının muhafazası için bir gün, bir gece nöbet beklemek, bir ay (nafile olarak) gündüz oruç tutup gece namaz kılmaktan daha hayırlıdır." (Müslim, Imâre,163; Tirmizî, Cihad 2)
"Iki çeşit gözü, Cehennem ateşi yakmaz: Biri Allah korkusundan ağlayan göz; diğeri Allah yolunda nöbet beklerken uyumayan göz. " (Tirmizî, Fezâilü'l-Cihad, 12)
Görüldüğü gibi cihad ilâhi bir emir olup kadın erkek bütün müslümanlara farzdır. Bu farzı yerine getirenler Cenâb-ı Hakk'ın hoşnutluğunu kazanacak ve ahirette yüce mertebelere ulaşacaklardır.
Cenâb-ı Hak:
"Siz de düşmanlara karşı gücünüzün yettiği kadar kuvvet ve (cihad için) başlanıp beslenen atlar hazırlayın" (el-Enfâl, 8/60) buyurarak müslümanlara her zaman cihad için hazırlıklı olmalarını emretmiştir.
Işte bütün bu ayet ve hadislerin ışığında cihad, dünya ve dünya malı için olmayan, Kelîme-i Tevhîd'in kabulü ve gönüllere yerleşmesi için gösterilen cehd ile bunun neticesinde kazanılan kardeşliğin adıdır. Cihad; insanları, kula kul olmaktan kurtarıp Allah'a kul etmeğe davet edişin ve bu uğurda çekilen sıkıntıların adıdır. Cihad, insanları, sınıf, zümre, parti ve bütün beşeri hegemonyalardan kurtarıp Allah'ın hâkimiyeti altına gönül rızası ile davet etmenin adıdır. Kinsiz, kansız ve mutlu bir Islâm toplumu oluşturmak için gösterilen ihlaslı hareketin adıdır. Cihad, her ferdin, kendisini günahlardan arındırıp Allah'a istiğfar etmesi, Allah'a yönelmesi, Allah'a yönelen insanlardan oluşan bir dünya kurması ve bu dünyada kendisi ve insanlar için yalnız Allah'ın hâkimiyetini istemesi ve bunun için devamlı hareket halinde olmasıdır. Cihad, eskiden yapılan ve pişmanlık duyulan bütün yanlış işlerin aksini yapma gücüdür. Cihad, zimmete geçirilen bütün hakları geri iade edebilmektir.
Cihad, terkedilen hukukullahı telâfi etmektir. Cihad, nefis ve bedendeki her türlü taklıdi terk etmektir.
Rasûlullah (s.a.s.)'ın torunu Hz. Hasan der ki: "Adam Allah uğrunda cihad eder. Halbuki bir kılıç vurmamış bulunur. Sonra Allah uğrunda cihadın hakkı da; hak ve ihlâsa yakın bulunması, haksızlıktan ve kötü niyetlerden gücü yettiği oranda kusur ve ilgisızlıkten uzak bulunmasıdır."
Cihad, insanları baskı ve zorlamadan korumak ve kurtarmaktır. Zorlama ve baskı olmayan Islâm'a, insanları davet ederek Allah'ın adını yüceltmektir. Cihad, herkesi, mensubu olduğu akîdeden zorla çıkarmaya çalışmayıp, hakkın kabulü ve yayılışına engel olmak isteyen ve gücünün yettiğine baskı yapan hak düşmanlarının kovulması ve her türlü engelin kaldırılması ile, sağlam kalp ve dosdoğru düşünen bir akıl için belirlenmiş en güzel nizamı, yani Islâm'ı hâkim kılmaktır. Cihad, Hz. Peygamber (s.a.s.)'in yaşayıp tebliğ ettiği Islâm'a yapışarak Allah yolunda kendini ve. malını feda etmiş, orta yolu seçmiş, aşırılıktan sakınmış ilâh olarak Allah'ı ve onun hâkimiyetini tanımış, Islâm'ı bütün dinlerin üstünde ve tamamlanmış tek din kabul ederek bu dini müdafaa ve yaşanılır kılmak için çalışmak demektir. Bunun için Islâm'da mutlak surette, öldürme, intikam, din değiştirmeye zorlama yoktur. Düşmanı yenmek, onun kuvvet ve gücünü bertaraf edip, dinde serbest olarak Allah'ın hükmüne tabi tutmaktır ki, işte Allah'ın adını yüceltmek için yapılan cihad şekillerinden birisi de budur.
Cihad, ne bir savunma savaşı ne düşmana saldırıda bulunup onu imha etme savaşıdır. Kıtal ve kan dökme değildir. Yahut bir üstünlük ve egemenlik kurarak insanları boyunduruk altına alma savaşı da değildir.
Insanlarla mücadele ve insanlar arası savaş ilişkilerini anlatan pek çok kelime varken, Islâm bu kelimeleri cihad kavramı yerine kullanmadı. Meselâ, harp, kıtal, ezâ kelimeleri cihad kelimesinin yerini tutmamaktadır. Islâm niçin eskiden Araplar'ın kullandığı harp vb. gibi kelimeleri almadı da yepyeni bir ifade olan cihad tabirini aldı. Bunun birinci sebebi, harp tabiri şahsi menfaatler, polemik oyunlar için ateşi sönmeyen, yangını çağlar boyu milletlerin, kabilelerin içinden çıkmayan kıtal anlamında kullanılmıştır. Harplerde genellikle, kişisel ve toplumsal kinler hâkim olmuştur. Harplerde fikir endişesi, bir akîdeyi galip kılma çabası göze çarpmaz.

alıntı
 

istikbal

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
6 Ağu 2006
Mesajlar
1,236
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
38
Konum
Uzun ve düşünülmüş yoldan.
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Cihad Fetvası[/FONT]
<B>
</B>Ezher Şeyhi Tantavi, Yusuf el Kardavi ve Hüseyin Fadlallah ile Kuveyt, S. Arabistan, Pakistan ve Mısır müftüleri, Afganistan savaşında ABD'nin yanında yeralmanın haram olduğunu açıkladılar.
ABD'nin elinde kesin kanıt olmadan bir İslam ülkesini vurmasını kınayan İslam Uleması, bir islam ülkesine saldırı yapması için ABD ile anlaşmanın haram olduğunu açıkladılar. Ezher Şeyhi Muhammed Seyyid Tantavi, bir İslam ülkesinin mazlum bir devlete karşı yapılacak bir saldırı için zalim bir ülke ile anlaşmasının dinen ve aklen haram olduğunu söyledi. Aksine zalimden intikam alınması için tüm müslümanların mazluma destek için cihada katılmaları gerektiğini açıklayan Tantavi, ABD'ye karşı Afganlıların yanında yer alacaklarını söyledi.
Kuveyt müftüsü Şeyh Süleyman Bugis, Suudi Arabistan Müftüsü Şeyh Hamud eş-Şuaybi, Pakistan müftüsü Nizammuddin Hamza, Mısır Müftüsü Dr. Ferid Vasıl ve daha birçok İslam ülkesinin müftüleri yayımladıkları ortak fetvada, İslam Milletinin "iyilik ve takva" üzerine birleşmesi istenerek, herhangi bir İslam ülkesinin bombalanması için ABD ile anlaşmaya girmemeleri gerektiği açıklandı. Dr. Yusuf el-Kardavi ve Lübnan şii alimlerden Şeyh Muhammed Hüseyin Fadlallah, ABD'ye yapılacak her yardımın Allah'a, Rasulüne ve tüm müminlere yapılmış bir ihanet olacağını belirttiler.
Ey iman edenler! Size ne oldu ki, "Allah yolunda cihada çıkın." denilince olduğunuz yere yığılıp kaldınız. Yoksa ahiretten vazgeçip dünya hayatına razı mı oldunuz? Fakat dünya hayatının zevki ahiretin yanında ancak pek az birşeydir. Eğer topluca savaşa katılmazsanız, O sizi acı bir azaba uğratır ve yerinize başka bir kavmi getirir ve siz O'na zerrece bir zarar veremezsiniz. Allah'ın herşeye gücü yeter. TEVBE/38 -39
Tarih..
Gül Muhammed ve Molla Abdullah, kimi zaman meyve-sebze, kimi zaman şekerleme türü yiyecekler üzerine seyyar satıcılık yaparak hayatlarını sürdüren biri 40 diğeri 60 yaşlarında iki Afgan müslümanıydı. O zamanlar Britanya'nın sömürgesi olan Hindistan'ın Kuzeybatı bölgesinden göç ederek Avustralya'nın Broken Hill kasabasına yerleşmişlerdi.
1 Ocak 1915 Cuma günü sabah namazlarını kıldıktan sonra, aileleri ile helalleşerek evlerinden ayrıldılar. Çünkü o gün herhangi bir gün değildi, o sabah herhangi bir sabah değildi. Çünkü devrin Halifesi, Osmanlı Sultanı Sultan Reşad CİHAD ilan etmişti ve Avustralya da İngilizler'in yanında, Osmanlı'ya karşı savaşmak üzere cepheye asker sevk edecekti.
Halife'nin CİHAD fermanı dünyanın öbür ucundaki bu iki Afgan'ın imanlı yüreklerine çoktan ulaşmıştı. Hazırlıklarını tamamlayan bu iki yiğit Afgan, yanlarına aldıkları mavzerler, Kuran-ı Kerim ve Osmanlı Bayrağı ile kasabanın Tren istasyonuna yakın bir tepedeki kayalık bir yeri kendilerine mevzi edindiler.
Gün ışırken, tren istasyonu, Çanakkale cephesine gönderilecek Anzak askerlerinin gelişi ile kalabalıklaşmaya başlamıştı. Kısa bir müddet sonra, Anzak askerlerini taşıyacak tren istasyona girdi. İşte tam bu sırada Gül Muhammed yanlarında getirdikleri Osmanlı bayrağını bulundukları mevzinin yanına dikti ve Allah u Ekber nidaları arasında arkadaşı ile birlikte ateş etmeye başladılar. Ellerindeki tüfeklerle istasyona kurşun yağdırıyorlardı. İlk şaşkınlığı üzerlerinden atan Anzak askerlerinin de karşılık vermesiyle bu baskın bir çatışmaya dönüşmüş ve yüzlerce Anzak askerinin yoğun ateş altındaki iki mücahid 3 saat boyunca ortalığı savaş alanına çevirmişlerdi. Ancak artık mermileri bitmiş ve ateş edemiyorlardı. Durumu farkeden Anzak askerleri de ateş etmeyi bırakmıştı. Kısa bir sessizlikten sonra, ellerine aldıkları babadan kalma Afgan hançerleri ile Ya Allah diyerek mevziden fırlayan Gül Muhammed ve Molla Abdullah aynı anda başlayan Anzak ateşi ile şehit edildiler
Anzaklar, 2 ölü ve 7 yaralı verdikleri bu çatışmadan sonra, mücahidlerin mevzilendikleri yerde, Urduca yazılmış şu notu buldular:

"BUNU YAPIYORUZ, ÇÜNKÜ SİZ VATANIMIZA KARŞI SAVAŞIYORSUNUZ."
Evet aslında yukarıda bahsi geçen bu olay bir hikaye değil gerçeğin ta kendisidir ki, onlardan geriye kalan mavzerler, Kuran-ı Kerim, Bayrak ve diğer eşyaları hala Sydney'deki Polis müzesinde sergilenmektedir.
Üzerinde yaşadığımız topraklardan çıkan CİHAD fermanının, binlerce kilometre uzaktaki bu iki garip ve mustazaf gönülde makes bulduğu dönemlerin geride kaldığını biliyorum.
Ancak yine de Gül Muhammed ve Molla Abdullah'ın uğruna ölümlere gittiği "Müslüman Kardeşleri"nin Torunlarının, onların ülkelerinde esen savaş rüzgarlarını ellerini ovuşturarak seyretmeleri, hatta daha da ötesi akacak kandan çıkar sağlamaya çalışmaları beni rahatsız ediyor.
Yok Türkiye'nin önemi artmış mış! Yok terörle mücadelede en ön safta yer alınmalıymış! Taliban zaten çağdışı, Afganistanlılar da ilkel bir halkmış falan filan.
EY BU VATANIN MÜSLÜMAN HALKI!!!
ŞUNU BİL Kİ ! AFGANİSTAN'DA AKACAK KAN İLE DEDEN OSMANLI İÇİN GÖZÜNÜ BİLE KIRPMADAN ÖLÜME KOŞAN O YİĞİTLERİN KANI ARASINDA HİÇBİR FARK YOKTUR. SENDEN AYNI YİĞİTLİĞİ İSTEMİYORUM AMA HİÇ OLMAZSA YÜREĞİNDE BİR SIZI HİSSET GÜL MUHAMMED VE MOLLA ABDULLAH'IN HATIRINA....
Fitne ortadan kalkıncaya ve din tamamen ALLAH'ın oluncaya kadar onlarla savaşın (Enfâl-39)
arplerde genellikle, kişisel ve toplumsal kinler hâkim olmuştur. Harplerde fikir endişesi, bir akîdeyi galip kılma çabası göze çarpmaz.

alıntı

 

istikbal

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
6 Ağu 2006
Mesajlar
1,236
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
38
Konum
Uzun ve düşünülmüş yoldan.
AYETLERLE CİHADMaide Suresi: 35.AyetEy iman edenler, Allah'tan korkun, O'na yaklaşmaya vesile arayın, O'nun yolunda cihad edin ki, mutluluğa erebilesiniz. Enfal Suresi: 39.AyetSiz de, ortalıkta hiçbir fitne kalmayıp din tamamıyla Allah'ın dini oluncaya kadar onlarla cihad edin! Eğer vazgeçerlerse muhakkak ki Allah yaptıklarını görür. Enfal Suresi : 65.AyetEy peygamber, mü'minleri cihada teşvik et! Eğer sizden sabreden yirmi kişi olursa ikiyüz kişinin üstesinden gelir ve eğer sizden yüz kişi olursa o küfredenlerden binini alteder. Çünkü onlar, gerçeği kavrayamayan anlayışsız bir topluluktur. Enfal Suresi: 74.Ayetİman edip hicret eden ve Allah yolunda cihada gidenlerle onları barındırıp yardıma koşanlar, işte onlardır gerçek mü'minler. Onlara bi bağışlama ve bol rızık vardır. Enfal Suresi: 75.AyetSonradan iman edip hicret eden ve sizinle birlikte cihad edenler de sizdendir. Akrabalar ise, Allah'ın kitabına göre birbirlerine daha yakındırlar. Şüphe yok ki, Allah herşeyi bilir. Tevbe Suresi: 19.AyetYoksa siz, hacılara su temin etmeyi ve Mescid-i Haram'da umreciliği, Allah'a ve ahiret gününe inanıp da Allah yolunda cihad edenin işi gibi mi tuttunuz? Bunlar, Allah katında eşit olmazlar. Allah, zalimler güruhunu doğru yola iletmez. Tevbe Suresi: 20.Ayetİman edip hicret etmiş ve mallarıyla, canlarıyla Allah yolunda cihad etmiş kimseler, Allah katında en büyük dereceye sahiptirler ve işte muradına erenler onlardır. Tevbe Suresi: 24.AyetDe ki: "Eğer babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, kadınlarınız, aşiretiniz, ele geçirdiğiniz mallar, kesat gitmesinden korktuğunuz bir ticaret ve hoşunuza giden evler size Allah ve peygamberinden ve onun yolunda cihaddan daha sevimli ise, artık Allah'ın emri gelinceye kadar bekleyin. Allah öyle fasıklar güruhunu doğru yola erdirmez. Tevbe Suresi: 41.AyetGerek hafif, gerekse ağırlıklı, hepiniz istisnasız savaşa çıkın, mallarınızla canlarınızla Allah yolunda cihad ediniz! Eğer bilir takımındansanız, bu sizin için hayırdır. Tevbe Suresi: 44.AyetAllah'a ve ahiret gününe imanlı kimseler, mallarıyla ve canlarıyla cihad edeceklerinden senden izin istemezler ve Allah, o takva sahiplerini bilir. Tevbe Suresi: 46.AyetEğer cihada çıkmayı isteselerdi, mutlaka onun için hazırlık görürlerdi, fakat Allah, davranmalarını istemedi de onları alıkoydu ve : "Oturun, oturanlarla beraber!" denildi.Tevbe Suresi: 73.AyetEy şanlı peygamber, kafirlerle ve münafıklarla cihad et, onlara karşı kalın (sert) ol! Onların varacakları yer cehennemdir; ne kötü bir varış yeridir orası! Tevbe Suresi: 81.AyetArkada kalıp savaşa gitmeyenler, Allah'ın Resulüne karşı koymak üzere, yerlerinde oturup kalmalarına sevindiler, mallarıyla, canlarıyla Allah yolunda cihad etmekten hoşlanmadılar ve: "Bu sıcakta sefere çıkmayın!" dediler. De ki: "Cehennem ateşi daha sıcak!" Keşke duysalardı! Tevbe Suresi: 83.AyetBundan böyle Allah seni onlardan bir kısmının yanına döndürür de, başka bir cihada çıkmak için senden izin isterlerse: "Artık siz benimle beraber savaşa çıkmayacaksınız ve hiçbir düşmana karşı benimle birlikte savaşmayacaksınız. Daha önce de oturup kalmayı arzu ettiniz, şimdi de geri kalanlarla beraber oturun!" de. Tevbe Suresi: 86.Ayet" Allah'a iman edin ve Resulü ile beraber cihada gidin!" diye bir sure indirildiği zaman, onlardan servet sahibi olanlar senden izin istediler ve: "Bırak bizi oturanlarla beraber olalım!" dediler. Tevbe Suresi: 88.AyetFakat Peygamber ve beraberindeki mü'minler, mallarıyla canlarıyla cihad ettiler. Bunları görüyor musun? Bütün hayırlar işte onlar içindir ve kurtuluşa erenler de işte onlardır. Hacc Suresi: 78.AyetAllah uğrunda gerektiği gibi cihad edin! Sizi O seçti, üzerinize dinde hiçbir zorluk da yükletmedi. Haydi babanız İbrahim'in milletine! Bundan önce ve bunda(Kur'an'da) size müslüman adını o Allah verdi ki peygamber size şahid olsun, siz de bütün insanlara şahidler olasınız. Şu halde namazı kılın, zekatı verin ve Allah'a sıkı tutunun ki, sahibiniz O'dur. Artık O ne güzel bir sahip, ne güzel bir yardımcıdır. Furkan Suresi: 52.AyetMadem ki, yalnız seni gönderdik. O halde kafirlere uyma ve bununla (Kur'an ile) onlara cihad et, büyük cihad! Ankebut Suresi: 6.Ayetcihad eden yalnızca kendi hesabına cihad eder;çünkü Allah, bütün alemlerden müstağnidir. Ankebut Suresi: 69.AyetBizim uğrumuzda cihad edenlere gelince, elbette Biz onlara (Bize ulaştıran) yollarımızı gösteririz. Şüphesiz ki Allah, her zaman iyi davrananlarla beraberdir.

alıntı
 

istikbal

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
6 Ağu 2006
Mesajlar
1,236
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
38
Konum
Uzun ve düşünülmüş yoldan.
HADİSLERLE CİHADCİHADA KOŞMAK 869

İbn-i Abbâs radiya'llâhu anhümâ'dan Resûlullâh salla'llâhu aleyhi ve sellem'in feth-i Mekke günü (îrâd ettiği bir hutbesinde) şöyle buyurduğu rivâyet edilmiştir:
Feth (-i Mekke) den sonra (artık Mekke'den Medîne'ye) hicret yoktur. (Ba'demâ) Mekke'den yalnız cihad kasdiyle ve tahsîl-i fezâil niyetiyle çıkılabilir. Binâenaleyh (devlet tarafından) cihâda da'vet olunduğunuzda hemen icâbet ediniz!.
CİHAD 25
Ebû Hüreyre radiya'llâhu anh'den:
Şöyle demiştir: Resûlu'llâh sall'llâhu aleyhi ve sellem'e: "Amelin hangisi efdâldir?" diye sordular. "Allâha ve Resûlüne îmân." buyurdu. "Ondan sonra hangisi?" dediler. "Allah yolunda cihâd." buyurdu. "Ondan sonra da hangisi?" diye sordular. "Makbûl (olmuş, içine günah ve riyâ karışmamış) Hac." cevâbını verdi.
755Âişe radiya'llâhu anhâ'dan rivâyet olunduğuna göre, Sıddîka-i müşârün-ileyhâ demiştir ki: Bir kere ben:
- Yâ Resûla'llâh biz cihâdı, ibâdetlerin efdali biliyoruz. Biz, cihâda iştirâk edemez miyiz? diye sordum. Resûlullâh:
- Hayır, siz cihâd edemezsiniz. Siz kadınlar için efdal-i cihâd, her halde hacc-ı mebrûr olur, buyurdu.
1176Ebû Hüreyre radiya'llâhu anh'ten (şöyle) dediği rivâyet edilmiştir: (Bir kere) Resûlullâh salla'llâhu aleyhi ve sellem'e bir er kişi geldi de:
- Yâ Resûla'll
âh! Bana cihâda muâdil bir ibâdete delâlet buyurulsa! dedi. Resûlullâh:
- Ben cihad değerinde bir ibâdet bulmuş değilim ki, buyurdu. (Ve devâm edip):
- (Sana sorarım) gücün yetişir mi ki: mücâhid (sefere) çıktığı sıra sen (de) mescidine girip(o dönünceye kadar) namaz kılasın da hiç usanmıyasın. Ve oruç tutasın da hiç iftar etmiyesin? diye sordu. O kişi:
- Buna kimin gücü yeter ki? diye cevap verdi.
1177Ebû Saîd (-i Hudrî) radiya'llâhu anh'ten şöyle dediği rivâyet olunmuştur: (Bir kere Resûlullâh'a):
- Yâ Resûla'llâh! İnsanların hangisi efdaldir? diye soruldu da Resûlullâh salla'llâhu aleyhi ve sellem:
- Caniyle, maliyle Allah yolunda cenk eden mü'min, buyurdu.
- Sonra kim? diye sordular. Resûlullâh:
- (O da) vâdîlerden bir vâdîde (ihtiyâr-ı uzlet eden) mü'mindir ki, o, Allah'dan korkar da insanları, şerrinden rahat bırakır, buyurdu.


1178
Ebû Hüreyre radiya'llâhu anh'den, Resûlullâh salla'llâhu aleyhi ve sellem'in şöyle buyurduğunu işittim, dediği rivâyet edilmiştir: Allah yolunda (harb eden) mücâhidin benzeri - Allah, kendi yolunda cihâd eden kimse (de ki gâye) yi çok iyi bilir ya - (gündüz) oruç tutan ve (gece) namaz kılan (mü'min) in meselidir. Allah, kendi yolunda döğüşen mücâhid için ya onun şehâdeti sûretiyle onu (sorgusuz derhal) Cennet'e koymağı, yâhut mücâhidi sevabla veya ganîmetle berâber sâlimen (meskenine) dönmesini deruhde etti.

1179Yine Ebû Hüreyre radiya'llâhu anh'den şöyle dediği rivâyet edilmiştir: Resûlullâh salla'llâhu aleyhi ve sellem buyurdu ki:
Her kim Allâh'a ve O'nun Resûlüne îmân eder de namaz kılar ve Ramazan'da oruç tutarsa, onu Cennet'e koymak Allah üzerine (sanki) bir hak olur. O kimse ister Allah yolunda cihâd etsin, isterse içinde doğduğu toprağında, (evinde) otursun. Bunun üzerine Ashâb:
Yâ Resûla'llâh! (Bu haberi) halka müjdelemez miyiz? demişlerdi. Resûl-i Ekrem (şöyle) söyle (yerek istidrâk eyle) di:
- Cennet'te yüz derece vardır ki, Allah onları Allah yolunda cihâd eden mücâhidler için hazırlamıştır. İki derece arasındaki mesâfe, gökle yer arasındaki mesâfe gibidir. Siz Allah'dan (Cennet) istemek dilediğinizde Ondan Firdevs'i isteyin!. O, Cennet'in efdalidir ve Cennet'in en yücesidir. Râvî diyor ki: Öyle zannediyorum ki, (Şeyhim Füleyh): "Firdevs'in üstünde Arş-ı Rahmân vardır" demişti. Cennet'in ırmakları da Firdevs'ten akar.
1180Enes İbn-i Mâlik radiya'llahu anh'den Nebî salla'llâhu aleyhi ve sellem'in şöyle buyurduğu rivâyet olunmuştur: Sabahleyin veya akşamleyin her hangi bir zamanda Allah yolunda bir kere (cihad için) yürüyüş, hiç şüphesiz dünyâdan ve dünyâdaki şeylerin hepsinden hayırlıdır.1181Ebû Hüreyre radiya'llâhu anh'den Nebî salla'llâhu aleyhi ve sellem'in şöyle buyurduğu rivâyet edilmiştir: Cennet'te bir arşın kadar (az) bir yer (âlemde) üzerine güneş doğup batan şeylerin hepsinden muhakkak hayırlıdır. Yine Resûlullâh: "Sabahleyin veya akşamleyin her hangi bir zamanda Allah yolunda (cihâda çıkıp) yürüyüş, üzerine güneş doğup batan şeylerin hepsinden her vechile hayırlıdır". buyurmuştur.
CİHAD İÇİN AT BESLEMEK 1070
Ebû Hüreyre radiya'llâhu anh'den Resûlullâh salla'llâhu aleyhi ve sellem'in şöyle buyurduğu rivâyet edilmiştir:
At ırkı bâzı kimseler için mahz-ı sevâbtır; bâzı kimseler için de fakr-ü ihtiyâcına bir perdedir; bâzılarının da boynunda bir vebâldir. At kendisi için hayır olan ol kimsedir ki, o, atını Allah yolunda (cihâd için) bağlamıştır; ve atı (nın ayağı) nı da bol otlu geniş bir sâhada veya çayırlıkta uzatmıştır. Bu bol otlu geniş bir sâhadan veya çayırlıktan atın bu uzun ipinde iken yediği her ot, at sâhibi için birer hasenedir, iyiliktir. Hele bir de atın ipi kopsa da şahlanarak (ön ayaklarını kaldırıp) bir veya iki mil (rakseder gibi) nişât ile koşsa, yerde tırnaklarının bıraktığı izleri ve onun gübreleri de sâhibi için hasenât olur. Bir de hayvân (bu arada) bir nehre uğrayıp da o(nun suyu)ndan içerse, -sâhibi sulamak istememiş olsa bile- bu su da sâhibi için hasenât olur. Binâenaleyh cihâd için bağlanan bu gazâ atı, sâhibi için büyük bir sevabtır.
Bir kimse de atını, (onunla kazanmak), halktan müstağnî olmak, iffetini muhâfaza etmek için bağlar da sonra o kimse gerek hayvanlarının üzerindeki Allah hakkı (olan zekâtı) nı, gerek arkalarına tâkatinden fazla yüklememeği unutmazsa, bu at da o kimse için (fakirliğe karşı) bir hâildir.
Bir kimse de atını öğünmek için, riyâ için, ehl-i İslâm'a husûmet için bağlar (sa) bu hayvân da onun için azîm bir vebâldir.
Resûlullâh salla'llâhu aleyhi ve sellem'e (Ashâb-ı Kirâm tarafından) merkebler (in de feres hükmünde olup olmadıkların) dan soruldu da Resûlullâh:
- Her hükmü câmi' bir vecîze olan şu âyetten başka bana (mansûs) bir şey inzâl buyurulmadı, dedi: Her kim küçük zerre vezninde bir hayr işlerse, onu görecek; her kim de küçük zerre mikdârı bir şer işlerse, bu da onu görecek (meâlindeki iki âyetini okudu).
CİHADIN FAZİLETLERİ 1176
Ebû Hüreyre radiya'llâhu anh'ten (şöyle) dediği rivâyet edilmiştir: (Bir kere) Resûlullâh salla'llâhu aleyhi ve sellem'e bir er kişi geldi de:
- Yâ Resûla'llâh! Bana cihâda muâdil bir ibâdete delâlet buyurulsa! dedi. Resûlullâh:
- Ben cihad değerinde bir ibâdet bulmuş değilim ki, buyurdu. (Ve devâm edip):
- (Sana sorarım) gücün yetişir mi ki: mücâhid (sefere) çıktığı sıra sen (de) mescidine girip(o dönünceye kadar) namaz kılasın da hiç usanmıyasın. Ve oruç tutasın da hiç iftar etmiyesin? diye sordu. O kişi:
- Buna kimin gücü yeter ki? diye cevap verdi.
1177Ebû Saîd (-i Hudrî) radiya'llâhu anh'ten şöyle dediği rivâyet olunmuştur: (Bir kere Resûlullâh'a): - Yâ Resûla'llâh! İnsanların hangisi efdaldir? diye soruldu da Resûlullâh salla'llâhu aleyhi ve sellem:
- Caniyle, maliyle Allah yolunda cenk eden mü'min, buyurdu.
- Sonra kim? diye sordular. Resûlullâh:
- (O da) vâdîlerden bir vâdîde (ihtiyâr-ı uzlet eden) mü'mindir ki, o, Allah'dan korkar da insanları, şerrinden rahat bırakır, buyurdu.
1178Ebû Hüreyre radiya'llâhu anh'den, Resûlullâh salla'llâhu aleyhi ve sellem'in şöyle buyurduğunu işittim, dediği rivâyet edilmiştir: Allah yolunda (harb eden) mücâhidin benzeri - Allah, kendi yolunda cihâd eden kimse (de ki gâye) yi çok iyi bilir ya - (gündüz) oruç tutan ve (gece) namaz kılan (mü'min) in meselidir. Allah, kendi yolunda döğüşen mücâhid için ya onun şehâdeti sûretiyle onu (sorgusuz derhal) Cennet'e koymağı, yâhut mücâhidi sevabla veya ganîmetle berâber sâlimen (meskenine) dönmesini deruhde etti.1180Enes İbn-i Mâlik radiya'llahu anh'den Nebî salla'llâhu aleyhi ve sellem'in şöyle buyurduğu rivâyet olunmuştur: Sabahleyin veya akşamleyin her hangi bir zamanda Allah yolunda bir kere (cihad için) yürüyüş, hiç şüphesiz dünyâdan ve dünyâdaki şeylerin hepsinden hayırlıdır.

alıntı
 

talipamca

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
8 Eki 2007
Mesajlar
1,472
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
65
Cihad..

Cihad..

CİHAD

TAHRİM: 9- Ey Peygamber ! Kafirlere ve münafıklara karşı cihad et, onlara şiddet göster.Onların varacakları yer cehennemdir. Gidilecek ne kötü bir yerdir orası.

SAF: 4- Taşları birbirine kenetlenmiş bir bina gibi saf tutarak, O 'nun yolunda cihad edenleri muhakkak ki Allah sever.

HUCURAT: 15- Mü 'min 'ler ancak o kimselerdir ki, Allah 'a ve Resulü' ne iman ederler, sonra hiçbir zaman imanlarında şüpheye düşmezler ve mallarıyla ve canlarıyla Allah yolunda cihad ederler.İşte onlar imanlarında sadık olanların ta kendisidir.

MUHAMMED: 4- Kafirlerle harpte karşılaştığınız zaman boyunlarını vurun. Nihayet onları mağlup ettiğinizde, kalanlarını esir alın. Sonra onları ister bedelsiz olarak, ister fidye karşılığında serbest bırakırsınız. Harp aletleri bırakılıp savaş sona erinceye kadar bu şekilde devam edin.
Allah 'ın emri böyledir.
Allah dileseydi, muharebesiz de onlara layık oldukları cezayı verirdi. Fakat O sizi birbirinizle imtihan etmek için cihadı emretmiştir. Allah yolunda öldürülenlerin amellerini ise O asla boşa çıkarmaz.

MUHAMMED: 35- Üstün olduğunuz bir sırada gevşeklik gösterip de zillete barışa talip olmayın, Allah sizinle beraberdir; yaptıklarınızın karşılığını noksan bırakmaz.

ŞUARA: 150 - 152- Allah 'dan korkun ve Bana itaat edin.
Haddini aşan kimselerin emrine boyun eğmeyin !
Onlar yeryüzünü ıslah etmez, fesada verirler.

AL-İ İMRAN: 142- Yoksa siz, aranızdan Allah yolunda cihad edenleri ve bu yolda her türlü sıkıntıya göğüs geren ve sabredenleri Allah böylece ayırdetmeden cennete girivereceğinizi mi sandınız ?

AL-İ İMRAN: 157- Yemin olsun ki; siz Allah yolunda öldürülür veya ölürseniz, Allah 'dan size ulaşacak rahmet ve mağfiret, öylelerinin dünyada toplayıp biriktirecekleri şeylerin hepsinden daha hayırlıdır.

AL-İ İMRAN: 169- Allah yolunda şehid edilenleri ölü sanma. Onlar Rablerinin katında hayat sahibidirler ve O 'nun nimetleriyle rızıklanırlar.

AL-İ İMRAN: 200- Ey iman ednler ! İbadetle, musibette ve günahtan kaçınmakta sabırlı olun; sabır yarışında düşmanlarınızı geride bırakın; her an cihada hazırlıklı bulunun ve Allah 'dan korkun ki kurtuluşa eresiniz.

* * *

İbn Ömer (r.a.) 'den;

Resulullah(SAV), Rabbinden naklederek şöyle buyurdu:

"Kullarımdan hangisi, Allah yolunda, sırf Benim rızam için savaşırsa, eğer onu sağ-salim geri döndürmek dilersem, elde ettiği ecir ve ganimetle geri döndürmeyi,
veya
ruhunu kabzedersem,günahlarını affedip rahmetime gark etmeyi garanti ederim."

(Sünen-i Nesei; Cilt: 7- Hds.No: 3111-3112)

EsselamuAleyküm;

Allah(CC) razı olsun..bütün yönleriyle CİHADI ve Allah yolunda olma konusunun ne denli önemli olduğunu işleyen bu çalışmanızdan dolayı..

Selam ve dua ile Allah(CC)'a emanet olunuz..
 

aliye_aliye

Altın Üye
Katılım
25 Eki 2006
Mesajlar
16,828
Tepki puanı
4
Puanları
38
Konum
~* پایتخت آن بهشت *~
Web Sitesi
www.fizikist.com
Kur'anda cihat nasıl teşvik edilmiştir?


Cihadı teşvîk eden ve emreden bazı ayetler şöyledir:

1- "Yoksa siz, hacılara su dağıtmak ve Mescid-i Haramı (Kâbeyi) onarmak işini, Allah'a ve ahirete inanıp, Allah yolunda cihad eden kimsenin işi gibi mi kabul ettiniz ? Bunlar Allah katında bir değillerdir."
(Tevbe suresi, 19)



Hacılara su dağıtmak, yeryüzünde en mukaddes mekan olan Kâbeyi tamir etmek, güzel şeyler ve sevaplı işler olmakla beraber, hiç bir zaman Allah yolunda cihad etmek seviyesine yükselemezler. Kâbe komşuluğunda ibadet hoştur, ama daha da hoş olan, Allah yolunda cihaddır. Zira, birisi ferdi ibadettir, diğeri ise Allah'ın dinini yaymaktır. Risalet velayetten ne derece üstünse, risaletle alakalı olarak Allah'ın dinini yayma mücadelesi, o derece şahsî kemalatlardan, ibadetlerden üstündür.

Bu nokta tam anlaşılmadığından, hacca giden bazı müslümanlar, o mübarek mekanlarda ölmek temennisinde bulunurlar. Halbuki, oraya ölmeye değil, dirilmeye gitseler ve döndüklerinde yeni bir şevk ve heyecanla İslam'a hizmet etseler, kendileri hakkında çok daha iyi olacaktır.

2- "Mü'minlerden -özür sahipleri müstesna- oturanlarla, mallarıyla ve canlarıyla Allah yolunda cihad edenler bir olamaz. Allah, malları ve canlarıyla cihad edenleri, derece bakımından oturanlara üstün kılmıştır..."
(Nisa suresi, 95)



3-"(Düşman) topluluğunu takipte gevşeklik göstermeyin! Eğer siz acı çekiyorsanız, sizin acı çektiğiniz gibi onlar da acı çekiyorlar. Halbuki siz, onların ummadıklarını Allah'tan umuyorsunuz..."
(Nisa suresi, 104)



"Ölürsem şehidim" diyen bir mü'min, böyle bir beklentisi olmayan batıl dava mensuplarından daha da cesur olmak zorundadır.

4- "Gerek hafif, gerek ağır olarak savaşa çıkın. Mallarınız ve canlarınızla Allah yolunda cihad edin. Eğer bilirseniz, bu sizin için daha hayırlıdır."
(Tevbe suresi, 41)



"Gerek hafif, gerek ağır..." ifadeleri şöyle açıklanmıştır:

-İster severek, ister hoşlanmayarak,
-İster aile yükünüz hafif, ister ağır olsa da,
-İster hafif silahlarla, ister ağır silahlarla,
-İster yaya, ister binitli,
-İster genç, ister ihtiyar,
-İster sağlam, ister hasta her hal ü karda savaşa çıkınız. (1)

"Mallarınızla ve canlarınızla" ifadesi, cihadın iki türüne işaret eder. Bir kısım insan vardır ki, mallarını Allah yolunda sarfederler. Bir kısmı da vardır ki, hayatlarını bu yolda feda ederler.

"Allah yolunda" denilmesi ise, çok mühim bir kayıttır. Allah yolunda olmayan bir mücadele, "cihad" ismine layık değildir. Cihada ruh kazandıran husus, işte burasıdır (2). Yoksa, müslümanlardan başkaları da savaşırlar, kendi din ve ideolojilerini yaymaya çalışırlar. Hatta, bu uğurda hayatlarını verirler. Fakat onların bu mücadelesi, Allah katında değer kazanan bir mücadele değildir.

5- "Allah yolunda hakkıyla cihad ediniz."
(Hac suresi, 78)



Cihadın hakkını vererek gayret sarfetmekle, kendini mücahid zannetmek başka başka şeylerdir. Birincisi hakkıyla cihad, ikincisi ise, sadece bir oyalanmaktır.

6- "Kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın." (Bakara suresi, 195)


Bu ayetle ilgili olarak, şu rivayet anlatılır: Hz. Muaviye zamanında, İslam ordusu İstanbul önlerine gelir. Savaş esnasında, muhacirden bir zat, düşman saflarına dalar. Bazıları, bu hareketi "kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın" ayetine aykırı görür. Bunun üzerine, Hz. Peygamberin sancaktarı Ebu Eyyub El-Ensarî şöyle der: "Biz bu ayeti daha iyi biliriz. Çünkü bu ayet, bizler hakkında indi. Rasulullah ile beraber yaşadık. Onunla beraber çok hallerle karşılaştık. O'na yardımcı olduk. Neticede İslam galip geldi. Ensar olarak bir araya toplandık. "Allah bize, Resulüne sahabe olmayı, O'na yardımcı olmayı nasip etti. Artık İslam galip geldi, müslümanlar çoğaldı. Biz O'nu, çoluk-çocuk ve mala tercih etmiştik. Artık savaş bittiğine göre, evlerimize, çocuklarımıza dönelim, onlarla yaşayalım" diye konuştuk. İşte bizler böyle bir halde iken, bu ayet nazil oldu. (3)

Öyle anlaşılıyor ki, tehlike ileri atılmakta değil, geri kalmaktadır. Ayetin evvelinde, "Allah yolunda infak edin" denilmesi, cihadın ekonomik boyutuna işaret eder. Maddi imkanları yerinde olanlar, bu imkanları Allah'ın dinini yayma uğrunda harcamazlarsa, kendilerini kendi elleriyle tehlikeye atmış olacaklardır.

7- "Şüphesiz Allah, kendi yolunda birbirine kenetlenmiş bir bina gibi saf bağlayarak çarpışanları sever."
(Saff suresi, 4)



8- "Ey iman edenler! Can yakıcı bir azabtan sizi kurtaracak bir ticareti size anlatayım mı? Allah'a ve Resulüne iman eder ve Allah yolunda mallarınızla ve canlarınızla cihad edersiniz. Bilirseniz, bu sizin için çok büyük bir hayırdır (herşeyden daha hayırlıdır.) (Bunu yaptığınızda) Allah günahlarınızı bağışlar ve sizi altlarından nehirler akan cennetlere ve Adn Cennetlerindeki güzel meskenlere koyar. İşte bu, büyük kurtuluştur. Seveceğiniz başka bir şeyi nasib eder: Allah'dan bir zafer ve yakın bir fetih. Mü'minleri müjdele!"
(Saff suresi, 10-13)



Ayette, Allah yolunda cihad, "ticaret" olarak anlatılmıştır. Ticarette asıl olan kârdır. Bir şey verilir ve karşılığında kazanç elde edilir. İşte, mü'minler Allah yolunda mallarını-canlarını verecekler, bunun mukabilinde, çok şeyler kazanacaklardır. Bunlar, ayette şu şekilde sıralanmıştır:

a. Allah'tan mağfiret,
b. Cennet,
c. Zafer,
d. Yakın bir fetih.

Bunlardan mağfiret ve Cennet ahiretle, zafer ve fetih dünyayla alakalıdır. Demek ki, hem dünya, hem ahiret saadeti, ancak Allah yolunda cihadla mümkündür.

9- "Ey iman edenler ! Kafirlerden size yakın olanlarla savaşın. Onlar, sizde bir sertlik bulsunlar. Biliniz ki, Allah, müttakîlerle beraberdir."
(Tevbe suresi, 123)



Bu ayet, dine davet stratejisini belirleyen "önce yakınlarını uyar" (Şuara suresi, 214) ayetine benzemektedir. Yani uyarmada yakınlardan başlanması gerektiği gibi, savaşta da yakın düşmandan başlanacaktır. Nitekim Resulüllah, önce kavmiyle, sonra diğer Araplarla, daha sonra Bizansla savaşmıştır. Şüphesiz, bütün kafirlerle birden savaşmak imkansızdır. Dolayısıyla, uygun olanı yakından başlamaktır. (4)

Büyük müfessir Fahreddin Razî, üstteki ayetin "Onlar sizde bir sertlik bulsunlar" kısmıyla ilgili şu yorumu yapar: "Gılza" rikkatin zıddıdır. Cezalandırmada sertliği bildirir. Şüphesiz sertlik, sakındırmada daha tesirli, kötülükten men etmekte daha etkilidir. Fakat her zaman sert olmak uygun değildir. Zira durum bazan yumuşaklığı, bazan da sertliği gerektirir. Bu sebeple, sadece sertlik gösterilmesinin uygun olmadığına dikkat çekilerek "onlar sizde bir sertlik bulsunlar" denilmiştir. Devamlı sert olmak insanları dağıtır, birbirinden uzaklaştırır. "Onlar sizde bir sertlik bulsunlar" bu sertliğin her zaman olmamasına delalet eder. Sanki şöyle denilmiştir: "Onlar, sizin ahlak ve tabiatınızı incelediklerinde, sizde bir sertlik de bulmaları uygundur". Böyle bir kelam ise, ancak çoğu halinde şefkat, merhamet olmakla beraber, bir çeşit sertlik de kendisinde bulunanlar için sadıktır... Bu sertliğin, alış-veriş, karşılıklı oturup konuşmak, yemek-içmek gibi hususlarda olması uygun değildir. (5)

Kaynaklar
1- Razî,XVI, 69-70; Beydavî, I, 406; Ebu'l-Berekat Nesefî, Medariku't-Tenzîl, Daru'l-Fikir, II, 127
2- Kutub, 1, 187; Sabunî, Safvetu't-Tefasir, 1, 127; Kadiri, 1,50; Mevdudi, Jihad in Islam, s.,7; Afif Abdülfettah Tabbera, Ruhu'd-Dini'l-İslamî, Daru'l-İlm, Beyrut, s., 380-381, Abdulazîz Hatip, Gönüllerin Fethinde Cihad, Gençlik Yay. İst., 1994, s., 118-119; Zeydan, Usulu'd-Dave, s., 272
3- İbnu Kesîr, I, 331; Ebu Davud, Sünen, Cihad, 22; Tirmizi, Tefsîr, 2/19
4- Razî, XVI, 228-229
5- Razî, XVI, 230
 

aliye_aliye

Altın Üye
Katılım
25 Eki 2006
Mesajlar
16,828
Tepki puanı
4
Puanları
38
Konum
~* پایتخت آن بهشت *~
Web Sitesi
www.fizikist.com
Kur’an-ı Kerim’de geçen “mal ile cihad” ne demektir? Nasıl yapılmalıdır?


Allah yolunda verilecek mücadelenin mali boyutu vardır. Gerek sıcak savaş, gerekse kültürel savaş ciddi masrafı gerektirir. Kur’an ayetlerinde, malla cihad da emredilmiştir. Mesela: "Mallarınızla, canlarınızla cihad edin!" (Tevbe suresi, 41)

"Allah yolunda mallarınızı harcayın. Kendinizi tehlikeye atmayın. İhsanda bulunun. Allah, ihsanda bulunanları sever." (Bakara suresi, 195) Allah yolunda vermemek büyük tehlikedir. Çünkü, o zaman İslam ordusu zayıflayacak, düşmana karşı çıkmak zorlaşacaktır. (1)

Ehl-i küfür, batıl davalarını yaymak için ekonomik seferberlik yaparken, müslümanların hak davaları için fedakarlık yapmamaları elbette uygun değildir. Cenab-ı Hak, ehl-i imana şu teşvikte bulunur:
"Size ne oluyor ki, Allah yolunda harcamıyorsunuz ? Halbuki, göklerin ve yerin mirası Allah'ındır. Fetihten önce Allah yolunda harcayıp savaşanlarınız, diğerleri ile bir olmaz. Onlar, sonradan harcayıp savaşanlardan derece olarak daha üstündürler." (Hadid suresi, 10)

Herşeyden önce, mülk Allah'ındır. Şu anda servet sahibi olanlar, o mülke emanetçi olarak sahiptirler.

Ayrıca, fetih öncesi vermek ve savaşmakla, fetih sonrası vermek ve savaşmak bir değildir. Zor günde vermek ve savaşmak elbette daha faziletlidir.

"Herbir mü'min i'lay-ı kelimetullahla mükelleftir. Bu zamanda en büyük sebebi, maddeten terakki etmektir"(2) diyen Bediüzzaman, malla cihad konusunda mühim bir tesbitte bulunur. Allah'ın dinini her tarafa yayabilmek için, müslümanlar maddeten güçlü olmak zorundadırlar. Basınla, televizyon ve radyolarla, kitablarla yapılacak mücadele; geleceğin altın neslinin yetişeceği yurtlar, okullar, maddi imkanların varlığını zorunlu kılmaktadır. Hz. Peygamberin (a.s.m), "Kim bir mücahidi techiz etse kendisi savaşmış gibidir"(3) hadisi de, bu konuda mühim bir teşviktir.

Malla cihada, günümüz ifadesiyle "ekonomik savaş" diyebiliriz. Müslüman ülkeler, ekonomik savaşta etkili durumda değillerdir. Pek çok İslam ülkesi, petrol yönünden çok zengin olmakla beraber, bu zenginlik kuvvete yansımamaktadır. Bunun için yapılması gerekenleri ekonomi uzmanlarının çalışmalarına havale ile beraber, şu esasların bütün müslümanlarca bilinmesinde ve gereğinin yapılmasında büyük faydalar olacağı kanaatindeyiz:

1- "İnsan için ancak çalıştığı vardır" prensibi, insanımıza öğretilmelidir. (Necm suresi, 39) Dikkat edilirse, Kur’anın bu hükmünde mü'min-kafir ayırımı yoktur. Kim çalışırsa, karşılığını görecektir.

2- "Veren el, alan elden hayırlıdır." (4) Müslüman ülkeler, gayr-i müslim ülkelerden borç almayı hüner saymamalı, onlara borç verebilecek seviyeye gelmeye çalışmalıdır.

3- "Yiyiniz, içiniz, fakat israf etmeyiniz" (A'raf suresi, 31) ayetinin bildirdiği israftan kaçmak esası, fertten topluma, belediyelerden devlete herkeste ve her alanda uygulanmalıdır.

4- "İnananlar kardeştir" (Hucurat suresi, 10) esasından hareketle, bütün İslam ülkeleri, kendi aralarında kuvvetli ekonomik bağlar, birlikler meydana getirmelidir. Avrupa'nın "Avrupa Topluluğu" olduğu gibi, Müslümanların da "İslam Topluluğu" bulunmalıdır.

5- "İnanıyorsanız, en üstün sizsiniz" (Al-i İmran suresi, 139) ayetinin manası, eğitim kurumları ve medya aracılığıyla bütün insanımıza öğretilmelidir. Böylece, aşağılık kompleksine kapılmış pek çok kişi, bu kompleksten kurtulacak, "üstün olma" uğraşısı verecektir. Bu şuurun kazandırılmasında tarih ilminden istifade edilebilir. Zira, İslam Tarihi, Müslümanların üstünlük tablolarıyla doludur. Batının maddi alanda üstünlüğü ancak iki yüz yıllık bir geçmişe sahiptir.


Kaynaklar:
1-İbnu Kesir, I, 333; Beydavi, I, 109
2-Nursi, Divan-ı Harb-i Örfi, s., 64.
3-Buhari, Cihad, 38; İbnu Mace, Cihad, 3
4-Buhari, Vesaya, 9; Müslim, Zekat, 94-97; Tirmizi, Zekat, 38
 

aliye_aliye

Altın Üye
Katılım
25 Eki 2006
Mesajlar
16,828
Tepki puanı
4
Puanları
38
Konum
~* پایتخت آن بهشت *~
Web Sitesi
www.fizikist.com
Kötülüğü emreden nefse, cihat gibi büyük bir hayrı kabul ettirmenin yolu nedir?



İnsanın nefsi terbiyeyi kabul edecek bir tabiattadır. Bunu iki örnekle açıklamaya çalışalım:

1- Nefsin tabiatında cimrilik vardır. Bu cimriliği çocuklarda bile görebiliriz. Çocuğa bir şey verdiğinizde kabul eder. Fakat ondan bir şey almak isteseniz feryadı basar. Bu fıtri cimrilik, aşılmaz bir cimrilik değildir. Kuvvetli bir imana sahip kişi, Cenab-ı Hakk'ın zekat emrini öğrenince, malının kırkta birini kolayca verir. Hatta sadece zekatla kalmaz, ayrıca sadakalarla yardım eder. Seferberlik ilanı gibi olağanüstü hallerde, malının tamamını bile feda edebilir. Zira, inanmaktadır ki, verdiği boşa gitmeyecek, Allah daha fazlasını ona ikram edecektir. Ayetin ifadesiyle, Allah yolunda infak etmek " bire yediyüz mahsul veren habbe" misalidir. (Bakara suresi, 261) Allah dilediğine, bire yediyüzden daha fazla vereceğini, aynı ayette vaat etmektedir.

İşte, bir verip iki kazanmaya çalışan bir insan, Cenab-ı Hakk'ın en azından bire yediyüz vereceğini öğrenince, seve seve malını infak eder, cömert bir insan haline gelir.

2- İman ve Allah'a kulluk, her türlü iyiliğin kaynağı olduğu gibi, cesaretin dahi kaynağıdır. Her türlü kötülük, küfür ve dalaletten geldiği gibi, korkaklık da aynı kaynaktan çıkmaktadır.

Mü'minlerin cesareti, kafirlerin korkaklığı, özellikle savaşlarda çok açık bir şekilde görülmektedir. Mü'mini cesur yapan, temelde şu iki esastır.

a- "Onların ecelleri geldiğinde, bir an geri kalmazlar, öne de geçmezler" (A'raf suresi, 34; Yunus suresi, 49; Nahl suresi, 61) ayetinin bildirdiği "ecel birdir, değişmez" gerçeğidir. Savaşta ön cephede olanla, arka cephedeki, ölüme aynı uzaklıktadır. Hatta cephede olanla, evinde istirahat eden arasında, ölüme uzaklık-yakınlık farkı yoktur. Niceleri vardır, pekçok savaşa girer, yatağında vefat eder. Niceleri de vardır, ilk defa savaşa katılır, hayatını kaybeder.

Halid b. Velid'in durumu, buna güzel bir örnektir. Yatağında ömrünün son dakikalarını geçirirken, etrafındakilere şöyle der: "Şu kadar savaşa katıldım. Vücudumda ok-mızrak yarası veya bir darbe izi olmayan hiçbir uzvum yok. Ama gördüğünüz gibi, yatağımda vefat ediyorum. Korkakların kulakları çınlasın!" (1)

b- Mü'min için, savaşta iki güzelden biri vardır (Tevbe suresi, 52): Ya şehitlik, ya zafer. (2) "Ölürsem şehidim, kalırsam gazi" diyen bir mü'min, böyle beklentileri olmayan bir kafirden, elbette daha cesur olacaktır.

Kaynaklar:

1-İbnu Kesir, I, 441
2-İbnu Kesir, IV, 102; Nesefi, II, 130
 

aliye_aliye

Altın Üye
Katılım
25 Eki 2006
Mesajlar
16,828
Tepki puanı
4
Puanları
38
Konum
~* پایتخت آن بهشت *~
Web Sitesi
www.fizikist.com
CİHADIN CEŞİTLERİ

1- Nefs'e Karşı Cihad Şüphesiz en güç cihad, insanın nefsiyle ve nefsinin arzularına karşı yaptığı cihaddır. Müslüman, gerçek cihadı nefsine karşı verir. Nefsine karşı cihadı kazanamayan, düşmanın karşısına çıkmak için kendisinde güç ve cesaret bulamaz. Hz. Peygamber Tebük seferinden dönüşte ashabına şöyle buyurmuştu: " Küçük cihaddan büyük cihada dönüyoruz" (Adûnî, Keşfu'l-Hafâ', I, 425). Bu hadisinde Hz. Peygamber, en kalabalık bir ordu ile katıldığı Tebük seferini "küçük cihad" olarak vasıflandırırken; nefse karşı verilecek mücadeleyi "büyük cihad" olarak nitelendirmektedir. " Hakiki mücahid nefsine karşı cihad açan kimsedir" (Tirmizî, Cihad, 2) hadîsi de aynı manayı ifade etmektedir.
Aynı meâlde başka hadis-i şerifler de vardır. Bütün bunlar bize, insanın nefsi ile, nefsinin boş ve mânâsız, hatta gayr-ı meşrû istekleri ile mücadele etmesinin cihad olarak değerlendirildığını göstermektedir.
2- Ilim Ile Cihad
Cihad'ın başka bir çeşidi de ilim ile yapılan cihaddır. Dünyadaki bütün kötülüklerin sebebi cehalettir. Hakk'a ulaşmak isteyen herkesin cehaletten kurtulması, ondan uzaklaşması gerekir.
Bilginin ortaya koyduğu delillerin gönüller üzerinde icra ettiği tesiri silâh gücü ile temin etmek mümkün değildir. Onun için şöyle buyurulmuştur:
"Ey Muhammed! Insanları Rabbi'nin yoluna, hikmetle, güzel öğütle çağır; onlarla en güzel şekilde tartış. Doğrusu Rabbin, kendi yolundan sapanları daha iyi bilir. O, doğru yolda olanları da en iyi bilir. " (en-Nahl 16/125).
Temeli ilim yoluyla tebliğ ve davete dayanan Islâmiyette, bu tebliğ faaliyetinin adı "ilim ile cihad"dır. Bu usûle "Kur'an ile cihad" da denilir. En güzel mücadele şekli Kur'an'ın mücadele şeklidir. Bunun için Cenâb-ı Hak:"Sen kâfirlere uyma, uyanlara karşı Kur'an ile büyük bir cihadla cihad et" (el-Furkan, 25/52) buyurmuştur. Ayet-i kerimede Kur'an ile cihadın "büyük cihad" olarak belirtilmesi, Kur'an'ın ilim ile cihad konusuna ne kadar önem verdiği göstermektedir. Hak ve hakikatı, en tehlikeli zamanda bile, hiç bir şeyden korkmadan ve çekinmeden olduğu gibi söylemek de bir çeşit cihaddır. Rasûlullah (s.a.s.) bu konuda şöyle buyurmuştur:
"Zalim bir hükümdar karşısında hak ve adaleti açıkça söylemek, büyük bir cihaddır. " (Ibn Mâce, Fiten, 4011)
3- Mal Ile Cihad
Mal ile cihad, Allah Teâla'nın insana ihsan etmiş bulunduğu mal ve servetin yine Allah (c.c.) yolunda harcanması demektir.
Bilindiği gibi dünyada her iş para ile yapılmaktadır. Hakkın korunması ve zafere ulaşılması da yine paraya bağlıdır. Bunun için mal ile cihadın önemi büyüktür. Müslümanların, Islâm'ın yücelmesi hakkın muzaffer olması için her türlü mal, servet ve paralarını bu yolda fedâ etmeleri mal ile cihaddır.
Hz. Peygamber'in, mal ile cihad hususundaki teşvik edici sözleri ashabı kiramı harekete geçirmiş ve kendileri yoksulluk içinde sıkıntılı bir hayat geçirirken, mal ile cihad farızasını edâ edebilmek için elde avuçta ne varsa getirip Rasûlullah'a vermişlerdir. Bu konuda Kur'an-ı Kerîm'de de pek çok ayeti kerîme vardır. Cenâb-ı Hak şöyle buyurmuştur:
"Iman edip hicret eden, Allah yolunda mallarıyla, canlarıyla cihad eden, (mücâhidlere) yer veren ve yardım edenlerin hepsi birbirinin vekilıdır. " (el-Enfal, 8/72).
"...Allah yolunda mallarınızla, canlarınızla savaşın. Bilseniz bu sizin hakkınızda ne kadar hayırlıdır. " (et-Tevbe, 9/41).
"Allah, mallarıyla, canlarıyla mücadele edenleri derece bakımından oturanlardan üstün kılmıştır. " (en-Nisâ, 4/95).


Selamün Aleyküm değerli kardeşim. Katkılarınız, eklediğiniz yazılar çok güzel ve faydalıydı..Cihadın öneminin, faziletlerinin anlaşılmasına, dikkate alınmasına vesile olması duasındayım kardeşim..Allah c.c sizden razı olsun daimen..Sevabınızı ziyadesiyle yazsın inşallah..Selam ve baki dua ile.
 

aliye_aliye

Altın Üye
Katılım
25 Eki 2006
Mesajlar
16,828
Tepki puanı
4
Puanları
38
Konum
~* پایتخت آن بهشت *~
Web Sitesi
www.fizikist.com
Cihadın sadece savaştan ibaret olduğu söyleniyor. Ayet ve hadislerin ışığında cihad


Bazı batılı yazarlar cihat kavramnı, kasıtlı olarak ve yanlış biçimde, ele almakta pek çok manayı içinde toplayan cihada sadece “savaş” manasını yükleyerek diğer manalarını göz ardı etmektedirler. Halbuki, cihad kavramı, çok kapsamlıdır ve oldukça geniş anlamlıdır. Bu konuda cihad ile ilgili muhtelif ayet ve hadislerin çerçevelediği anlamlar ve bizzat Hz. Muhammed (asm.) ‘ın cihad ile ilgili uygulamaları dikkate alındığında cihadın sadece savaş anlamına gelmediği ortaya çıkmaktadır.

Mesela, Hz. Aişenin (R.A.) “Ey Allahın Resulu! Görüyoruz ki cihad amellerin en faziletlisidir; öyleyse biz de cihad etmeli değil miyiz?” diye sorması üzerine, Hz. Peygamber (asm.) “Sizin için cihadın en faziletlisi makbul hacdır” buyurmuştur. ( Buhari,”Cihad” 1) Bir başka hadis’de “Cihadın en faziletlisi zalim sultanın yanında hakkı söylemektir”(Tirmizi,”Fiten” 13; Ebu Davud,”Melahim”, 17) buyurmuştur.

Bir başka örnek : İslam ordusuna katılmak isteyen birisine, Hz. Peygamberin anne ve babasının hayatta olup olmadığını sorması ve hayatta olduklarını öğrenmesi üzerine “O halde onlara hizmet yolunda -nefsinle- cihat et” (Buhari, “Cihad”, 138; Müslim, “Birr”,5) buyurmuştur. Hz. Peygamberin, ümmetin içinde “yaşamadıkları şeyleri söyleyen ve emir olundukları yükümlülükleri yapmayan” nesillerin ortaya çıkacağını haber vererek, onlara karşı “Kim onlarla eliyle cihad ederse o mümindir, kim onlarla diliyle cihad ederse o mümindir, kim onlarla kalbiyle cihad ederse o mümindir” (Müslim, “İman”, 80) buyurmuştur.

Bu hadisler değerlendirildiğinde cihadın gerek kapsam ve gerek yöntem bakımından çok geniş bir yelpazeyi yansıttığı ortaya çıkmaktadır.

Cihad kelimesi; Arapça’da “güç ve gayret sarf etmek, bir işi başarmak için elinden gelen bütün imkanları kullanmak” manasına gelen CEHD kökünden gelmektedir.

En geniş anlamıyla cihad, Allah yolunda bir ömür boyu istikamet çizgisinde yaşamak, kulluk şuur ve görevini hakkıyla yapma hususunda ciddi gayret göstermek, nefis ve şeytanı ile çarpışmak, Allah ve resulünün koyduğu ölçüleri nefsinde yaşamak ve yansıtmak, İslam’ın güzelliğini diğer insanlara ulaştırmak için dini tebliğ etmek, ilahi mesajı bütün insanlığa duyurmak, İslam ülkesini ve Müslümanları düşmanların her türlü tehlike ve saldırılarına karşı savunmak ve gerekirse, onlarla savaşmak” demektir. Bu anlam çerçevesinde, cihad’ın bir “manevi cephesi” birde “maddi cephesi” bulunmaktadır.

Bu iki anlamda cihad ile ilgili gerekli teçhizat ve vasıtaların ne olacağı ve özellikle hangi yöntemlerin kullanılacağı konusu, günümüzde, fevkalade önem arz etmektedir. “Manevi cephe”, tamamen dinde keskin bir iman ve teslimiyet, ihlas ve samimiyet, fedakarlık ve hamiyet işidir (Bakara Sûresi, 285-286). Bu manevi cephe, müminlerin ilim ve iman ile donatılmasını, bilinçli ve basiretli olmasını, İslamı nefsinde ihlasla yaşayan örnek bir müslüman modelini gün ışığına çıkarmalarını gerektirir (Zümer Sûresi, 2-3; Bakara Sûresi,41). “Maddi cephe” ise, maddeten terakki etmek, ekonomik anlamda güçlü olmak, ilim ve teknolojide yol kat etmek ve düşmanların taarruz ve ihanetlerine karşı kültür mücadelesinde, siyasi ve askeri sahada güç ve üstünlük sağlamak ve gerektiği zamanlarda savaş üstünlüğünü sağlayacak her türlü silah ve donatımda en ileride olmak zaruretini ortaya koymaktadır.

İslam literatüründe, ayet ve hadislerin çerçevelediği anlamlarda cihad kavramı aşağıda sıralanan görev ve sorumlulukları içinde toplamaktadır:
1. Allah’ın rızasına uygun bir şekilde dini nefsinde ömür boyu yaşama çabası, Allah yolunda samimi kulluk gayret ve ciddiyeti, nefse ve şeytana karşı mücadele vermek, nefs-i emmarenin tahakkümünü kırmak,
2. Hakkın hatırını üstün tutma ve hakikati hakim kılma gayreti,
3. Dini emirleri öğrenip ona göre yaşamak ve başkalarına öğretmek,
4. İyiliği emredip kötülükten sakındırmak,
5. Güçlüklere karşı göğüs germek, kaba hareketlere karşı sabır göstermek,
6. İslam’ı tebliğ, ilahi mesajı bütün insanlığa duyurma aşk ve gayreti,
7. Düşmanlara karşı ilmi ve fikri mücadele, ilim ve teknolojide etkinlik ve üstünlük sağlama,
8. Maddeten terakki ederek ekonomi ve kültür savaşında güç ve üstünlük kurmak,
9. Devleti basiretle yönetmek, çıkarcılara, vurgunculara fırsat vermemek,
10. Başka ülkelerin siyasi, ekonomik ve askeri tahakkümleri altına girmemek için say ve gayret göstermek,
11. Düşmanın her türlü ihanet ve saldırılarına karşı önceden gereken her türlü tedbirleri almak,
12. Savaş zarureti ortaya çıktığında, düşmandan korkmamak, kaçmamak, bütün güç ve gayreti ile savaşa katılmak ve Allah’a güvenmektir.

Bu geniş çerçeveyi yanlış bir biçimde değerlendirmek veya kasti bir şekilde yanlış yorumlayarak cihad kavramını sadece “savaş” anlamına tahsis etmek gerçeği yansıtmayacağı gibi, Kur’an ve sünnette ifade edilen anlam ve kapsam bakımından da eksik, yanlış ve yetersiz olacaktır.


Şener Dilek (Prof.Dr.)
 

aliye_aliye

Altın Üye
Katılım
25 Eki 2006
Mesajlar
16,828
Tepki puanı
4
Puanları
38
Konum
~* پایتخت آن بهشت *~
Web Sitesi
www.fizikist.com
41968408we9.jpg


45176975bx0.jpg
 

aliye_aliye

Altın Üye
Katılım
25 Eki 2006
Mesajlar
16,828
Tepki puanı
4
Puanları
38
Konum
~* پایتخت آن بهشت *~
Web Sitesi
www.fizikist.com
Gelecek Selamet Döneminin Genç Sahabelerine...


Konuya başlarken, açık bir biçimde ifade etmeliyiz ki, Asr-ı Saadet dönemi ve bu dönemi önce yüreklerinde, sonra kentlerinde ve sonra da bütün dünyada numunelik bir “Selamet Dönemi” haline getiren Asr-ı Saadet kahramanları, bugün de, dünya için birer “Selamet Dönemi” tahayyül edenler nezdinde eşsiz bir örnek olma özelliklerini sürdürmektedir. Diğer bir deyişle, İslam’ın hayatlarında cisimleştiği ve manevi, siyasi, sosyal ve ekonomik açıdan adil bir dönemi inşa eden yiğitler, dünyayı Tağutların elinden kurtarma amacını güden Müslümanlar açısından hala örneklik teşkil eden kâmil bir İslami Hareket metodunun banisidirler.

Bu baniler içerisinde henüz genç yaşlarında çok önemli vazifeler ifa etmiş sahabeler de mevcuttur. Birkaç isimle bu genç sahabelerden örnekler getirmek gerekirse, Zübeyir bin Avvam, Talha bin Ubeydullah, Sa’d bin Ebi Vakkas, Erkam bin Ebi Erkam El Mahzumi,Zeyd bin Sabit, Usame bin Zeyd, Enes bin Malik, Seyyid’üş Şüheda İmam Hüseyin, isimleri ilk etapta aklımıza gelen isimlerden bazılarıdır.
Henüz, bir gecelik damat olduğu halde, sefere yetişememe korkusuyla ve temizlenememiş bir halde Uhud Gazvesine katılıp, şehid olduktan sonra Meleklerce gasledilen genç Sahabe, Hanzala bin Ebu Amir, bizler için fedakârlık timsaliyken, henüz yirmi yaşına dahi ulaşmadığı halde, seriyyelerde İslam Müfrezelerine kumandanlık eden genç Sahabe Üsame bin Zeyd ise, bizlerin önünde duran bir kararlılık ve ila-i kelimetullah yolunda sebat etme örneğidir. Şüphesiz yukarıdaki isimleri ve misalleri çoğaltabilmemiz mümkündür. Ancak maksadı içermesi açısında kısa kısa ifade edecek olursak, sahabeyi örnek edinen günümüz genç Müslümanlarının, İslam’ın yeryüzüne hakim kılınması yolunda her türlü baskı ve yıldırma çabaları karşısında çelik bir iradeyle dimdik ayakta kalabilmesi için, kimi zaman, Hz.Talha bin Ubeydullah infakta ve şecaatte, kimi zaman Sa’d bin Ebi Vakkas gibi silahlarıyla ve savaştaki atılganlıklarıyla, kimi zaman da Zeyd Bin Sabit gibi Allah’ın dinini öğrenip, ilimle iştigal etmek ve insanlara öğretmek noktasındaki gayretleriyle, Müslüman topluluklara öncülük etmek mükellefiyetinde ve mecburiyetindedirler.

Zira, yakinen müşahede ettiğimiz üzere, mazlumiyet libasına bürünmüş, mustaz’af İslam Ümmetinin sair coğrafyalarında yaşayan, işgalin ve istibdadın her türlüsüne maruz bırakılan genç Müslüman kardeşlerimiz, yukarıda ifade etmeye çalıştığımız hususlarda dahi, kendilerinden çok daha rahat bir hal üzere bulunan kardeşlerimizden bir derece daha önde bulunmaktadırlar. Bu hususta, sadece yaşadığımız coğrafyamızdaki gençleri dahi ele aldığımızda, Müslüman gençlerin faydalı ilim ve amellerle meşgul olmadıklarını, hatta bunları bırakın, Müslüman olma ve İslam Ümmetinin maslahatlarını savunma iddiasındaki genç kardeşlerimizin, basit akaid ve ilmihal bilgilerinden dahi yoksun bir halde bulunduklarını görüyoruz.


Cahili Sistemin, okullarında körpe dimağlara batıl ideolojisini/dinini dayattığı eğitim kuşatmasında, her geçen gün biraz daha İslam’dan uzaklaştırılan gençlerin önemli bir kısmı, fıtri dinleri olan İslam’ı artık ya çağdışı bir mistik düzen olarak görmekteler ya da niteliklerini dahi bilmedikleri din-i mübin-i İslam’ı açıkça reddetmek gafletindeler. Yaratılışı gereği boşluk kabul etmeyen kalp ise bu gaflet haline bürününce, ister istemez, ateizm, alkol, uyuşturucu ve fuhuş gençler arasında oldukça yaygınlaşıyor. Bu gençlerimizin içinde bulundukları ve sonu cehennem olan inkâr hali bizleri şüphesiz kahrediyor. Ancak bizleri asıl büyük üzüntü ve kahra sevk eden, İslami hassasiyetleri olan, şuurluMüslüman ailelerde yetişen evlatlarımızın, resmi ideolojinin dayattığı sınırlı din eğitiminin kollarında, hep bir yanları eksik olarak yetişmeleridir. Tabiri caizse, içerisinde cihadın isminin dahi yer almadığı sadece devleti ve demokrasiyi kutsayan, İslamın özü Tevhid anlayışından uzak olan din eğitim ve öğretimi, ‘Ilımlı İslam’ şeklinde ifade edilen bir din algısının oluşmasında önemli rol oynamaktadır.

Ashab-ı Güzin’in örnekliğinden başlayarak ifade etmeye çalıştığımız bütün sorunlara, bütün eksikliklere ve hatalara rağmen, cahili sistemin dayatmalarına direnen İslami Hareketler içerisinde, Ümmetin geleceğini omuzlayacak yiğitler de yetişmeye devam etmekteler. Yine buna ek bir detay olarak belirtelim ki, Ümmet’in işgal altındaki coğrafyalarından olan Kafkasya’da da, medeniyetimizin banileri olan İslam kahramanı sahabelerin izlerini takip eden pek çok genç yiğit, kâh ilimleri, kâh kelamları, kâh silahlarıyla İslam Ümmetini müdafaa etmeye devam etmektedirler.Yine detaylara devam edip, Çeçenistan cihadına gelecek olursak, görmekteyiz ki, Çeçenistan’da cihad, bazı bölgelerde 18-19 yaşında genç yiğitler tarafından koordine ve kumanda edilmektedir. Hatta bu koordine ve kumanda bugün öyle bir hal almıştır ki, dün devrin Hamzaları olan, Basayevleri, Sadullayevleri, Mashadovları, Dudayevleri,Hattablarıkatletmekle sevinen İşgalciler bugün artık devrin Genç Üsameleri’nin, Genç Mus’abları’nın şedid darbeleriyle sevinçlerinin kursaklarında kaldığı bir paranoya durumuna gelmişlerdir.

Yeri gelmişken belirtelim ki, Şamil Basayev, Hattab, Abdulhalim Sadullayev,Arslan Mashadov,Cahar Dudayev gibi önemli isimlerin yerlerinin kolay doldurulamayacağı bir gerçek. Lakin yeni yetişen kardeşlerimizin isimleri pek fazla duyulmasa da şimdiden işgalcilerin ve işbirlikçilerinin kalplerine liderleri kadar korku salmaya başladıkları da bir diğer gerçektir.

Kafkasya’nın şu anki durumuna da kısaca değinecek olursak, Çeçen Cihadı’nın ilk başladığı yıllardan bu güne kadar mücahidlerin izledikleri ilim ve davet çalışmaları neticesinde birçok genç kardeşimiz İslam ile şereflenmiştir. Bu kardeşlerimiz ilmi çalışmaların yanı sıra Çeçenistan’ın özgürlüğüne kavuşabilmesi için çeşitli askeri eğitimlerden geçmişlerdir. Bugün şehid olan liderlerinin yerini alarak, İşgalcileri titreten yiğitler, Çeçenistan’ da ki ilim ve davet çalışmalarının birer mahsulüdürler.

Şehid Komutan Hattab'ın açtığı medreselerde eğitim alan pek çok genç kardeşimiz şimdi Çeçen Cihadında üst rütbelere yükselmiştir. Bu çalışmalarda rahmetli Şehid Ebu Hafs ve şu an görev başında olan emirlerimizden Mühennet' in payları da küçümsenemeyecek kadar fazladır. Kafkasya topraklarında cihadı kuşanmış, sahabeyi anımsatan genç komutanlarımızdan öne çıkan isimler Komutan Akraman, Komutan Hamza, Komutan Müslim, Komutan Esed ve Komutan Hüseyin'dir. Bu kardeşlerimiz gibi nice isimsiz genç kardeşimiz cihad ve davet yolunda kendilerini hazırlamaya devam etmektedir.

 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt