Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Vehabbilik nedir (1 Kullanıcı)

نعىمة

Yasaklı Kullanıcı
Katılım
2 Ara 2007
Mesajlar
2,969
Tepki puanı
3
Puanları
0
Yaş
41
ŞERİF HÜSEYİN VE İNGİLİZ AJANI LAWRENCE’İN HİCAZ’DAKİ FAALİYETLERİ


1908 yılı Kasım ayında Osmanlı Hükümeti tarafından Mekke Emirliğine atanan Şerif Hüseyin b. Ali ailesiyle birlikte 1891 yılında İstanbul’a gelmiş ve bu şehirde 17 yıl kalarak Osmanlı’nın çok büyük izzet ve ikramını görmüştü.

20 Şubat 1916’da Suriye, Filistin ve Sînâ çölündeki Osmanlı kuvvetlerini teftişe gelen Harbiye Nazırı ve Başkumandan vekili Enver Paşa, 4. Ordu Komutanı Cemal Paşa ile birlikte ziyaret maksadıyla Medine’ye gitmişlerdi. Enver Paşa İstanbul’dan getirdiği bir çok kıymetli hediyelerle, kese kese altınları belli başlı bedevi şeyhleri ile Harem-i Şerif hizmetçilerine dağıtırken, Mekke’deki Şerif Hüseyin’e de padişah ve halife Sultan Reşad’ın hediyesi olan çok değerli bir altın kılıçla, altın madalyaları, Şerif’in oğlu Faysal ile sunmuştu. Şerif Hüseyin de bir mektupla ve çok iltifatkar sözlerle Osmanlı’ya bağlılığını iletmişti. Aynı Şerif Hüseyin bir taraftan cihada katılacağım diye Osmanlı’yı oyalarken, diğer yandan İngilizlerle işbirliğine girerek isyan hazırlıkları yapıyordu. Nihayet 27 Haziran 1916’da beyanname yayınlayarak isyanı resmen başlattı. 1917’de Medine muhasaraya alındı. 1918’de de Osmanlı Devleti artık buralardan çekilmek zorunda kaldı.


Osmanlı’nın çekilmesinden sonra İngiliz askerleri çöldeki urbanları (yani bedevileri) örgütleyip, silahlı bir ordu haline getiren İngiliz casusu Lawrence’in komutasında Harem-i Şerif’i bastılar. 1914 yılında İngiltere adına casusluğa başlayan T. E. Lawrence Arapların davasını içtenlikle benimsemiş görünerek, kendini bu çevrede kabul ettirdi ve özellikle bedevi Arapları Osmanlı Devleti’ne karşı ayaklandırarak, buraları İngiltere sömürgesi haline getirebilmek için çalıştı. 1917'’de Şerif Hüseyin’in oğlu Faysal’ın irtibat subayı oldu. Şerif Hüseyin’le, oğluyla ve İngiliz generali Alenby’nin kuvvetleriyle işbirliği yaptı. İngiltere yaptığı hizmetlerden ötürü kendisini generalliğe yükseltti ve madalyalarla taltif etti.


İsyanın ardından Şerif Hüseyin önce Medine Emiri, sonra da Cidde’de kral oldu. Ancak krallığının üzerinden çok geçmeden Abdülaziz İbn-i Suud ile arasında bir liderlik mücadelesi baş gösterdi. Zira İngilizler bir yandan Şerif Hüseyin’e ümit verip onu iktidara koştururken, diğer yandan Muhammed Abdülvehhab aracılığıyla meydana getirdikleri Vehhabi görüşleri Suudilerin yaşadıkları bölgelerdeki halklara empoze ediyorlardı. Maksat hep aynıydı. Osmanlı’nın hilafına ve İslam’ın temel esaslarına ters bir itikat oluşturmak. Ehl-i Sünnetten farklı görüşleri benimsemek Suudilerin de işine geliyordu. Bu sebeple Vehhabiliğe sahip çıktılar. Böylece Ehl-i Sünnet olan bu topraklarda Vehhabilik yayılmış ve hatta Suudi Arabistan Krallığı’nın kurulmasıyla devletin resmî mezhebi haline gelmiş oldu.


İbn-i Suud ile girdiği liderlik mücadelesinde yakalanıp Mekke ile Mina arasında sarp ve kayalık bir mevki olan Akabe’ye sürülen Şerif Hüseyin burada fakr-u zaruret ve hastalık içinde ölmüştür. Daha sonra Suud ailesi İngilizlerin desteği ile bugünkü Suudi Arabistan Krallığı’nı kurdular.


Böylece İngilizlerin Ehl-i Sünnet akaidine zıt bir itikadın yayıldığı halifesiz bir Ortadoğu ortaya çıkarma gayeleri hedefine ulaşmış oluyordu. Şerif Hüseyin’i halife yapma vaadiyle Osmanlı’ya karşı kışkırtan İngilizler gayet iyi biliyorlardı ki, Ehl-i Sünnete ters itikadî prensiplerin benimsendiği ve halifelik makamının olmadığı bir Ortadoğu ve Hicaz Bölgesi için Osmanlı’nın buralardan atılması şarttır. Bu maksatla önce Şerif Hüseyin’i kullanmış, daha sonra da ona karşı İbn-i Suud’u desteklemişlerdir. Böylece hem Osmanlı buralardan çekilmiş, halifelik kalkmış ve hem de Vehhabilik bu topraklarda yayılmıştır. Şerif Hüseyin ise hatasını ve halifeye karşı çıkmakla İngiliz oyunlarına alet olduğunu anladığında iş işten geçmiştir.

Misyonerlik.com
 

نعىمة

Yasaklı Kullanıcı
Katılım
2 Ara 2007
Mesajlar
2,969
Tepki puanı
3
Puanları
0
Yaş
41
"Irz ve namustan mahrum olanlar, millet ve vatan hissi taşımazlar; böylelerinden sakınılmalıdır."

Hz. Mevlana (ks)
 

نعىمة

Yasaklı Kullanıcı
Katılım
2 Ara 2007
Mesajlar
2,969
Tepki puanı
3
Puanları
0
Yaş
41
Bir Misyoner Ajan Humpher

Bir Misyoner Ajan Humpher

BİR MİSYONER AJAN HUMPHER

1710 yılında İngiliz Sömürgeler Bakanlığı'nın emri ile Mısır, Irak, İran, Hi-caz ve İstanbul'a ajan olarak gönderilen Humpher, hatıralarını bir kitapta derle-miştir. Burada bizzat Humpher'ın ifade ettiği üzere Sömürgeler Bakanı'nın yar-dımcısı kendisine bakanlık tarafından yayınlanan ve kendi casuslarına dağıtılan bir kitap vermiş ve burada Müslümanların güçlü ve zayıf yönleri belirlenmiş, güçlü noktaların nasıl zayıflatılacağı ve zayıf noktalardan nasıl yararlanılacağı ayrıntılarıyla ortaya konmuştur.

1. Sünni ve Şii Müslümanlar arasında birbirine karşı kötümserlik ve suizan duyguları icat ederek mezhebî ihtilafları körüklemek. Her grup adına diğerine karşı töhmetli ve ihanetli konuları yaygınlaştırmak. Bu tefrika ve nifak için ya-rarlı olacak planların uygulanmasında büyük meblağlarda para sarf etmekten çe-kinmemek.

2. Müslümanların cehalet ve bilgisizliğini korumak, her türlü eğitim ve öğ-retim merkezlerinin kurulmasını önlemek. Büyük din âlimleri ve müctehidler aleyhine ithamlarda bulunmak.

Buradan anlaşılacağı üzere din âlimlerine ve müctehidlere dil uzatmak, ifti-ra atmak faaliyetlerinin temeli 200 yıl öncesine kadar inmektedir ve misyoner teşkilatlarının ortaya attığı bir oyundan başka bir şey değildir.

3. Tembelliği teşvik etmek, çalışkanlığa mâni olmak. Ölümden sonraki ha-yatı anlatarak, cennetten rengarenk görüntüleri halkın gözünde canlandırarak bu dünya hayatı için çaba sarf etmelerini önlemek. Sonuçta halkın geçimini temin etmek için çalışmasını sağlamak.

4. 'Sultan yeryüzünde Allah'ın gölgesidir' gibi hadislerden yararlanılarak zorba, zalim ve kendini düşünen padişah ve hükümdarların hakkaniyetini ispat etmek. Veya Hz. Ebubekir, Hz. Ömer, Hz. Osman, Hz. Ali, Emevi ve Abbasi halifelerinin zorla kılıç zoruyla hükümdarlığı ele geçirdiklerini, kılıcın mukadde-ratlarına hâkim olduğunu veya Sakife toplantısının Hz. Ömer'in öncülüğünde yapıldığı konularını gündemde tutmak. Ve bu konuda bir takım eleştirilerde bu-lunmak. Hz. Ömer'in Hz. Ali taraftarlarının ve eşi Hz. Fatıma'nın evini yakarak tehditte bulunduğu iddialarını yaygınlaştırmak. Yine Hz. Ömer'in görünürde Hz. Ebubekir'in vasiyeti ile ama aslında muhaliflerin tehdidi ile halife olduğunu Hz. Osman'ın halife olması için Hz. Ali'ye karşı yapmacık bir şûra toplandığını ve bu yüzden Hz. Osman'ın öldürülmesine kadar varan ayaklanmaların çıktığını sürekli halka anlatmak. Ancak daha sonra Hz. Ali'nin halife olabildiği, ondan sonra Hz. Muaviye'nin bile ve zorla halifelik makamını ele geçirdiğini ondan sonrakilerin de Ebu Müslim ayaklanması ve Beni Abbas hilafetinin kuruluşuna kadar kılıç zoruyla halife oldukları, İslam halifelerinden Osmanlı hükümdarları dönemine kadar hepsinin zalim olduğu, İslamî düzende diktatörlük hükümetinin yerleşik kazandığı iddiaları sürekli propaganda edilmelidir.

5. Seyahat özgürlüğü ortadan kaldırılmalı, şehir merkezlerinde ve köylerde fitne arttırılmalı, kötüler ve kötülükler korunmalı, suçluların, fitnecilerin, silahlı soyguncuların cezalandırılmaları önlenmeli, yol kesiciliğe, çapulculuğa teşvik edilmeli ve bütün bunları yapan adamlara silah ve para dağıtılmalı.

6. Müslümanların ırkçı ve milliyetçi duyguları kamçılanarak eski kültür, dil ve tarihe sıkı sıkıya bağlı olmalarına neden olan düşünceleri ortadan kaldırılma-lıdır. Mesela Mısır'da Firavunluğu gündemde tutmak, İran'da Zerdüştlüğü can-landırmak ve Mezopotamya bölgesinde putperestliği yeniden gündeme getirmek gibi.

7. İçki, kumar, fesat ve fuhşu yaymak, domuz eti kullanmayı teşvik etmek. Bu tür faaliyetlerde Yahudi, Hıristiyan, Zerdüşt gibi azınlıklar birbirleriyle iş-birliği yapmalıdırlar. Sömürgeler Bakanlığı bu çalışmaların karşılığında hediye ve ikramiyeler verecektir. Bu yolda hiçbir çabayı esirgemeyecektir. Dolayısıyla içki, kumar, fuhuş ve domuz eti yeme gibi dörtlü fesadı her şeyden fazla yaya-cak kişiler hazırlanmalıdır. İslam ülkelerinde olan İngiliz memurları her vesileyi kullanarak, para vererek, hediye vererek gizli veya açık bu fesatların yayılması-na çalışmalıdırlar. Ve bu işlerde çalışanlar her türlü zarar ve tehlikeden korun-malıdırlar. Diğer taraftan Müslümanları, İslam ahkâmını ayaklar altına alma, Allah'ın emrettiklerine ve nehyettiklerine uymama noktasında teşvik etmelidir-ler. Zira İslam ahkâmına uymamaları toplumda düzensizlik ve karışıklık yarata-caktır. Örneğin ribâ (faizcilik). Kur'an'da şiddetle kınanmış, haram alış-verişin yaygınlık kazanmasına çalışılmalı ve böylece birbirlerinden kopuk ekonomi da-ha da dağıtılmalıdır. Ribâ konusundaki ayetler yanlış tefsir edilmelidir. Şu ilke de unutulmamalıdır ki; Kur'an'ın bir emrini dinlememek diğerlerini de dinle-memeye ve hiçe saymaya zemin oluşturacaktır.

8. Din âlimleri ile halk arasındaki karşılıklı saygı ve dostâne ilişkiler bo-zulmalıdır. Bu görevi hiçbir İngiliz memuru unutmamalıdır. Bu yolda iki iş ya-pılmalıdır:

a. Din âlimlerine iftira etmek.
b. Din âlimleri arasına, Sömürgeler Bakanlığı memurlarını din âlimi kisvesi altında yerleştirmek.

Bu sözde âlimleri özellikle El-Ezher Üniversitesi'ne, İstanbul'daki ilmî ve dinî merkezlere, Necef ve Kerbela'daki ilim merkezlerine yerleştirmek gerekir. Halk ile âlimlerin arasındaki ilişkiyi bozmanın bir yolu da yeni okullar açarak Sömürgeler Bakanlığı'nın amaçları doğrultusunda çocuk yetiştirmektir. Bu o-kullarda bizden ücret alan öğretmenlerden yaralanılmalıdır. Bugünkü bilimin yanı sıra Osmanlı halifesi ve din âlimlerinden nefret etmeyi, onlara karşı düş-manlık yapmayı da öğretmelidirler. Halifenin zulümlerini, kötü ahlakını, halkın malını şehvet ve fesada nasıl harcadığını, Peygambere en ufak benzerliklerinin bulunmadığını öğrencilerine açıklamalıdırlar.

9. Sadece Şiilerin inancı olan kafirlerin necis olduğu düşüncesi Müslüman-ların zihninden çıkarılması gereken meselelerdendir. Kur'an ve hadislerden de-liller zikrederek gayrimüslimlerin temiz olduğu ispat edilmeye gayret edilmeli-dir. "Ehl-i Kitabın yediği size helaldir. Sizin yediğiniz de onlara helaldir. Ve si-ze mümin temiz kadınlar ve Ehl-i Kitap (Yahudi ve Hıristiyanlar) temiz kadınlar helaldir" ayeti gibi ayetlerden yararlanılmalıdır.

10. Müslümanları şuna inandırmak gerekir ki; Peygamberin dinden maksadı yalnız İslam dini değildir. Kur'an'da da zikredildiği gibi Yahudi, Hıristiyan ve diğer dinlerin takipçileri de Müslüman'dır. Kuran'da Hz. Yusuf'un Allah'tan Müslüman olarak ölmek istediği kaydedilmektedir. Nitekim İbrahim ve İsmail peygamberler: "Allah'ım bizi Müslümanlardan, ailemizi İslam ümmetinden kıl" diye dilekte bulunmaktadırlar. Yakup Peygamber oğullarına: "Müslüman olma-dan ölmeyin" buyuruyor.

11. Diğer önemli bir husus da kilise yapılması için zemin oluşturmaktır. Kur'an'dan, hadislerden ve İslam tarihinden örnekler göstererek Müslümanlara Ehl-i Kitabın ibadet yerlerine saygı gösterilmesi gerektiği anlatılmalıdır.

12. İslam Peygamberlerinden Yahudi dinini inkar eden hadisler naklol-muştur. "Yahudileri Arap yarımadasından çıkarınız" veya "Arap yarımadasına iki ayrı din sığmaz" gibi hadislerin doğruluğu üzerinde şüphe uyandırmalıyız. Örneğin eğer bu tür hadisler doğru olsaydı Talha gibi bazı sahabeler Yahudiler ile evlenmezdi veya Necran Hıristiyanları ile barış anlaşması imzalamazdı.

13. Müslümanları ibadetlerinden alıkoymak ve şüphe uyandırmak gerek-mektedir. Özellikle Allah'ın, kulların ibadetine ihtiyacı yoktur konusu üzerinde ısrarla durulmalıdır. Haccı anlamsız göstererek, Müslümanları Mekke yolculu-ğundan alıkoymak gerek. Aynı şekilde dinî toplantılar, taziye merasimleri he-deflerimiz için tehlikelidir. Şiddetle önüne geçilmelidir. İmamlar ve din büyük-lerine türbeler yapımı, yeni cami ve medrese inşâsı her ne şekilde olursa olsun önlenmelidir.

14. Ailelere nüfuz edilerek baba-evlat ilişkileri (aile içi ilişkiler) sömürü kültürünün etkisinde kalacak şekilde düzenlenerek artık büyüklerin nasihatleri-nin dinlenmeyeceği derecede bozulmaya çalışılmalıdır. Bu durumda biz, gençle-ri dinî inançların etki alanından çıkararak din âlimleri ile ilişkilerine son verebi-liriz.

15. Müslüman kadınların tesettürden vazgeçmeleri için olağanüstü bir çaba sarf etmeliyiz. Tarihî deliller ile kadının örtünmesinin Beni Abbas döneminde başladığını İslam'da böyle bir şeyin bulunmadığını iddia etmeliyiz. İlk İslam kadınları erkekler ile omuz omuza faaliyet gösteriyorlarmış. Kadının örtünmesi geniş propagandalar ile ortadan kalkınca, ajanlarımız gençleri gayri meşru cinsel ilişkilere teşvik etmeli ve bu şekilde İslam toplumlarında fesadı yaymalıdırlar. Gayri-müslim kadınlar hicapsız olarak dolaşmalıdırlar ki Müslüman kadınlar da onları taklit etsin.
 

نعىمة

Yasaklı Kullanıcı
Katılım
2 Ara 2007
Mesajlar
2,969
Tepki puanı
3
Puanları
0
Yaş
41
16. İmamlara ve cemaate yönelik çeşitli ithamlarda bulunularak cemaat namazlarının ortadan kalkmasına çalışılmalı, halkın ona yönelişi azaltılmalıdır. Bu konuda özellikle cemaat imamının fâsıklığı üzerine propagandalar yapılmalı, böylece halk ile imam arasında suizan ve düşmanlık oluşacak ve ilişkiler kopa-caktır.

17. Sorunlardan biri de Müslümanların mübarek ve mukaddes yerleri ziya-ret etmeleridir. Bu tür türbelere önem vermenin, süslemenin bidat ve şeriata ay-kırı olduğunu peygamber döneminde bu teşrifatın bulunmadığını, ölülere ibadet yapılmadığını delilleriyle beraber ispat etmeliyiz. Yavaş yavaş binaların yıkıl-masıyla ve bu türbelerin izlerini ortadan kaldırarak halk bu ziyaretlerden vaz-geçmelidir. Bu planı uygulamanın bir yolu da yerlerin asaleti hususunda kuşku uyandırmaktır. Mesela Peygamber Mescid-i Nebi'de değil anasının mezarında metfundur denilebilir. Ebubekir, Ömer, Bâki Kabristanı'nda medfundur, Os-man'ın mezarı belli değildir. Ali'nin türbesi Basra'dadır. Necef'de Müslümanla-rın ziyaret ettiği kabir Mugire b. Şube'ye aittir. İmam Hüseyin'in kafası Hannane Camii'nde gömülüdür, nâşının gömüldüğü yer ise belli değildir. Kazımeyn'de İmam Musa Kazım ve İmam Cevad değil iki Abbasi halifesi gö-mülüdür. Meşhed'deki ise İmam Rıza'nın değil Harun Reşit'in mezarıdır. Samira'da da İmam Hâdi ve İmam Askerî değil Abbasi halifeleri gömülüdür gibi iddialar ileri sürerek zihinleri allak bullak etmeliyiz. Bâki Mezarlığı'nı yerle bir etmeye çalışmalı ve bu konuya önem vermeliyiz. Diğer İslam ülkelerinde türbe-lerin de aynı şekilde harabeye çevrilmesini sağlamalıyız.

18. Şiilerin Peygamber soyundan gelen ailelere gösterdikleri saygı ve bağ-lılık onların Peygamberin soyundan olup olmadıkları hususunda kuşku uyandı-rılarak ortadan kaldırılmalıdır. Bunu yapabilmek için bazı kişileri siyah veya ye-şil sarık ile giyindirerek Peygamber soyundandır diye tanıtmalıyız. Böylece on-ları tanıyan halk yavaş yavaş gerçek seyitlerin kimliği konusunda şüpheye düşe-cek ve Peygamber evlatları hakkında suizana kapılacaktır. Diğer bir konu da ha-kiki seyyit ve din âlimlerinin kafasından ammameyi (sarık) kaldırmaktır. Böyle-ce hem peygamberlerin, hem de âlimlerin halk arasındaki saygınlığı ortadan kal-kacaktır.

19. İmam Hüseyin'e mâtem tutulan merkezler veya medreseler ortadan kaldırılmalı harabeye çevrilmelidir. Tüm gücümüzle halkın medreselere ve İ-mam Hüseyin'e mâtem merasimlerine gitmesini önlemeye çalışmalıyız. Yavaş yavaş bu işler de terkedilecektir. Bunun için de medrese yapımını, vaiz ve mer-siye okuyanların şartlarını zorlaştırmalıyız.

20. Müslümanların zihinlerine, özgürce düşünme fikrini, niçin ve nedenleri yerleştirmeliyiz. Herkes özgürce düşünebilir. İstediği her işi yapabilir. İyiliklere sevk ve kötülüklerden alıkoymak vacip değildir. İslam ahlakını yaymak gerek-mez. İranlıların meşhur bir sözü vardır: İsa kendi dininde, Musa kendi dininde. Hiç kimse öldükten sonra diğerinin kabrine konulmaz. Eğer iyiliği emretmek ve kötülükten sakındırmak vâcip ise bunu padişahlar yapmalı, normal bir insanın buna hakkı yoktur.

21. Nesli kontrol etmek gerekir. Erkeklerin birden fazla kadın almalarına i-zin verilmemeli. Evlenme işleri mümkün olduğunca zorlaştırılmalı. Örneğin hiç-bir Arap bir İranlı kadın ile ve bir İranlı erkek de bir Arap kadın ile evlenmeme-lidir.

22. İslam öğretilerinin evrensel olduğu kesinlikle reddedilmeli, İslam'ın as-lında genel anlamda bir hidayet dini olmadığı, bir kabile dini olduğu vurgulan-malıdır.

23. Müslümanların elinde bulunan Kur'an'ın gerçek Kur'an olup olmadığı yolunda şüpheler uyandırılarak eksik veya fazlalığı bulunan yeni Kur'an'lar bastırıp halk arasında dağıtılmalı, şüphe ve kuşku uyandırılmalıdır. Özellikle Yahudi ve Hıristiyanların aleyhine olan ve iyiliği emredip kötülükten alıkoyan ayetler Kur'an'lardan çıkarılmalıdır. Böyle bir Kur'an Türkçe, Farsça, Hintçe gibi çeşitli dillere tercüme edilip, yayınlanmalıdır. Arap olmayan hükümetler, Kur'an, namaz, ezan gibi ibadetlerin Arapça okunmaması hususunda kışkırtıl-malıdır. Diğer önemli bir konu da hadis ve rivayetler hususunda şüphe uyandır-maktır. Hadislerde de Kur'an ayetleri gibi tahrifatlar yapılmalıdır."

Sömürge Bakanı'nın Yardımcısı,Ajan Humpher'a Kitapla ilgili şunları anlatıyor:

"Yapılması gereken işlerin yapılması esnasında siz yalnız olmayacaksınız. Son derece samimi ve sâdık meslektaşlarınızdan beş bin kişi (şimdiki sayılarını ise Allah bilir ) tüm İslam ülkele-rinde bu planların uygulanmasında size yardım edeceklerdir. Sömürgeler Ba-kanlığı bu alanda gelişme kaydedildiği takdirde bu sayıyı yüz bine çıkarmayı düşünmektedir. Böyle bir grubu yetiştirmede ve gerekli yerlere yerleştirmekte de muvaffak olduğumuz takdirde hiç kuşku yok ki tüm İslam topraklarına musallat olacağız. Tüm İslam ahkâmını mahvetmeye koyulacağız. Ben sana müjde veri-yorum, bir asır zarfında istediklerimize kavuşacağız. Eğer bugünkü İngiliz nesli gelecekteki zaferleri göremeyecek olsalar bile sonraki evlatlarımız bu mutlu günleri göreceklerdir. Ne güzel söylemiş İran atasözü; öncekiler ekti biz yedik, şimdi biz ekiyoruz gelecektekiler yesin diye. Büyük Britanya İslam'ı parçala-makta muvaffak olduğu vakit, Hıristiyanlık alemi bu 12 asırda katlandığı tüm eziyet ve zahmetlerden kurtulacaktır. Müslümanlar bu süre zarfında bize çok ke-re saldırmış bir çok savaş açmışlardır. Hıristiyanlığa hiçbir yararı olmayan haçlı savaşları gibi. Moğol hücumları plansız ve amaçsız başlatıldığı için onca yağma, yıkma ve tahribata rağmen İslam'ı yok edemedi.

Ancak bizim İslam ile olan savaşımız Moğollar gibi sadece bir takım askerî harekâtlar ve yakıp yıkmalar, yağmalamalar değildir. Bu işte de pek acelemiz yoktur. B. Britanya Devleti ciddi bir mütalaa ve çok iyi bir planlama ile İslam'ın yok edilişi için adım atacaktır. Ve düzenli ve dakik planların uygulanmasını sa-bırla izleyecektir. Sonunda amacına ulaşacaktır. Tabii ki zaruret icap ettiği za-manlar ateşli silahlarımızla da saldıracağız. Ancak savaş son başvuracağımız yoldur. Buna da İslam topraklarında tam hakimiyet elde edince bize başkaldıranları ezmek için başvuracağız. Kuşkusuz ki İstanbul hükümdarları (Osmanlılar) çok zeki ve uyanıktırlar. Planlarımızı İslam ülkelerinde kısa vadede uygulama izni vermeyeceklerdir. Bu nedenle orta halli aileler için yaptırdığımız okullarda çocukları eğitmeliyiz. O bölgede çok sayıda kilise inşâ etmeliyiz. İçki, kumar ve fuhşu öyle yaygınlaştırmalıyız ki genç nesil dinden tamamen yüz çe-virsin. İslam ülkeleri yöneticileri arasında anlaşmazlık ve keşmekeşliği körük-lemeliyiz. Fitne ve kargaşa ateşini tutuşturmalıyız. Devlet adamlarını, esnafı ve güçlü kişileri kurnaz ve güzel Hıristiyan kadınlarının pençesine düşürmeliyiz. Bu güzel yüzlü dilberleri onların toplantılarına sokmalıyız. Tâ ki onlar siyasi ve dinî güçlerini kaybetsinler. Halk onlara kötü gözle baksın. Haklarında kötü dü-şünsün. İslam'a duydukları iman azalsın. Neticede İslam âlimleri, devlet ve halk arasındaki güçlü ilişki, birlik-beraberlik kopacak işte tam o sırada yıkıcı ve yakı-cı savaş ateşleri tutuşturulacak. Ve İslam'ın kökünü bu ülkelerde dipten kazıya-cağız".

Aynı Sömürgeler Bakanlığı'nın kısaca "böl, yok et" şeklinde özetlediği bir diğer planın da bazı maddeleri şu şekildedir:

1. İslam ülkelerinin bazı arazi, şehir ve köylerini gayrimüslimlere tahsis etmelerini teşvik etmeliyiz. Örneğin Medine'ye Yahudiler, İskenderiye Lima-nı'na Hıristiyanlar, İran'ın Yead şehrine Zerdüştler, Irak'taki Amare'ye Sabiiler (Hıristiyanlığın bir kolu), Kirman Şah'a Aliyülahiler vs. iskân edilmelidir. Lüb-nan'da Trablus Durzi kabilelere, Garz Şii Alevilere, Maskat Haricilere tahsis edilmelidir. Bu bölgeleri azınlıklara bıraktıktan sonra onları maddî, askerî ve savaş teçhizatı bakımından desteklemeliyiz. Siyasî ve askerî uzmanlar göndere-rek bu azınlıkların gelecekte Müslümanların gözüne bir diken gibi batması için ciddi bir şekilde çalışmalıyız. Onların bölgede yavaş yavaş büyümeleri, etkinlik kazanmaları ve iktidarı ele geçirmeleri Müslüman hükümetlerin yok olmasına, İslam nüfusunun zayıflamasına sebep olacaklardır.

2. Güçlü Osmanlı ve İran Devletleri'ni parçalayarak küçük yerli yönetimler icad etmek, bir taraftan da onlar ile merkezî hükümetler arasında çatışma ve an-laşmazlık çıkarmak, diğer taraftan bu gün Hindistan'da uygulanan program gibi "böl, yönet" daha açık bir dille "böl, yok et" planını uygulamak için çok dakik ve uygulanabilir bir harita hazırlanmalıdır.

3. Düzgün ve planlı bir şekilde İslamî bölgelerde uyduruk mezhep ve i-nançların propagandasını yapmalıyız. Öyle ki propaganda yapıldıktan sonra çe-şitli halk kitlelerine müsait fikrî zeminler oluşturulabilsin. Mesela İranlılar i-mamlarına karşı aşırı bir ilgi duymaktadırlar. Hüseyin Allahî mezhebi, Hz. Sa-dık'a tâbi olan mezhepler, gaip imam (Mehdi) ile Ali bin Musa Rıza hakkında aşırı mübalağada bulunarak "sekiz imamî fırkası" propagandaları yapılabilir. Bu mezhepler için uygun yerler şu bölgelerdir: Hüseyin Allahî mezhebi için Kerbela, Hz. Sadık'a tâbi olanlar için Isfahan, Mehdi'ye tâbi olanlar için Samara, Sekiz İmamî Mezhebi için Meşhed. Tabii olarak bu sahte mezheplerin propagandasını sade Şiiler arasında değil dört Sunni mezhep arasında da yay-gınlaştırmalıyız. Bu fırkalar arasında da şiddetli çatışmalar çıkarmalı, her fırka kendini Müslüman diğerini kafir, mürted ve katli vacip ilan etmelidir.

4. Zina, livata, içki içmek, kumar oynamak Müslümanlar arasında yaygın-laştırılması gereken meselelerdir. Bu fesatların yayılmasında İslam'dan önceki mezheplere bağlı kalanlardan -ki sayıları pek çoktur- azami derecede yararla-nılmalıdır.

5. Bu ülkelerde hassas işlerin sorumluluğuna, fâsit ve temiz olmayan in-sanlar tayin ettirilmeye çalışılmalı, hatta mümkün ise bunların İngiliz Sömürge-ler Bakanlığı memurlarından seçilmesi sağlanmalıdır. Bizim amaçlarımız İslam ülkelerindeki bu nüfuzlu kişilerin aracığıyla gizlice uygulamaya konulmalıdır. Elbette ki bu memur ve yöneticiler görünüşte Müslüman idareciler tarafından tayin edilecek, ancak perde arkasında Büyük Britanya Devleti Sömürgeler Ba-kanlığı ajanı olacak.

6. Arap olmayan Müslüman bölgelerde Arap dilinin yayılması önlenmeli-dir. Bu bölgelerde Kürtçe, Peştuca ve Urduca dilleri gibi millî dil ve kültürlerin propagandası yapılmalıdır. Arap kabilelerin arasında kendilerine has lehçelerin yayılmasına, fasih Arapça'nın yerini almasına özen gösterilmelidir. Böylece A-raplar'ın Kur'an ve Sünnet ile bağları kopmuş olur.

7. Devlet kurumlarında müsteşar ve uzman adıyla İngiliz casuslarının sayı-sının arttırılmasına çalışılmalı, bu vesile ile İslam ülkelerinin başkanlarının ve yöneticilerinin kararları etkilenmelidir. Bu amaca ulaşabilmenin en iyi yolların-dan biri de, çok akıllı ve kültürlü köle ve hizmetçiler yetiştirerek, emirlere, saray çocuklarına, şehzadelere ve onların eşlerine, diğer etkin kişilere satmaktır. Bu köle ve hizmetçiler gördükleri eğitim sayesinde kısa zamanda kendilerini ispat edecek ve hâkimlerin, müsteşar ve bakanların danışmanı makamına erişebile-ceklerdir.

8. Hıristiyanlığı çeşitli İslam toplumlarında maliye memurları, tabipler, mühendisler ve bunlara bağlı kişiler arasında yaymaya çalışmalıyız. Kilise, özel okul, kiliselere bağlı sağlık ocaklarının artırılması propaganda mahiyetli kitapla-rın ücretsiz dağıtımı ve Hıristiyan takviminin İslam takvimi yerine geçirilmesi gibi konulara önem verilmelidir. Müslüman toplumlardan daha iyi bilgi topla-mak ve Hıristiyanlığı yaymak amacıyla İslam topraklarında kurulan kiliselerde rahip, papaz ve rahibe adıyla İngiliz casusları görevlendirmeliyiz. Bu papaz gö-rünümlülerin bazıları İslam bilimcisi müsteşrik ve diğer adlar altında tarihî ger-çekleri tahrif etmeye çalışmalıdırlar. İslam ülkelerinin durumu hakkında gerekli bilgileri edindikten sonra İslam'ın zararına ve Hıristiyanlığın yararına makaleler yazılmalıdır.

9. Müslüman genç erkek ve kızlar arasındaki dinsizliği yaymalıyız. İslam ilkelerine yönelik şüphe ve kuşkular uyandırmalıyız. Kiliseye bağlı okullarda İslam'a ve ahlaka uymayan kitaplar dağıtmalı, gayri ahlakî ilişkiler için spor merkezleri kurmalı, gençlerin gayri Müslüman dostlar edinmelerini sağlamalı-yız. Yahudi, Hıristiyanlar ve diğer dinlere mensup gençlerin katıldığı dernekler kurmalıyız. Mümkün olan her vesileyi kullanarak Müslüman gençleri tuzağa dü-şürmeliyiz.

10. İslam ülkeleri içinde ve dışında Müslümanlar ile gayrimüslimler arasın-da çatışma ve kargaşa yaratmalı veya Müslüman fırkaları arasındaki İslam itti-hadını zayıflatmalıyız. Böylece gelişme ve ilerlemelerini engellemek amacıyla aralarında sürekli ihtilaf ve geçimsizlik yaratacak diğer meselelerle ilgilenmele-rini önlemeli ve mevcut vahdeti ortadan kaldırmalıyız. Fikrî güçlerini, millî ser-vet ve mâlî hazinelerini boşa harcatmalı, gençlerin şevk dolu faal ruhlarını orta-dan kaldırmalıyız.

11. İslam ülkelerinin tarımlarını ve diğer gelir kaynaklarını ortadan kaldır-malıyız. Tembellik ve uyuşukluğu teşvik etmeliyiz. Yeni üretim imkanlarını sekteye uğratmak için halkın bıkkınlık ve nefret duygusunu güçlendirmeliyiz. Kahvehane ve eğlence yerlerini arttırmalıyız. Halk arasında esrar ve diğer u-yuşturucu madde alışkanlığını yaygınlaştırmalıyız".

Şunu belirtmeliyim ki; yukarıdaki 11 madde geniş bir şekilde çeşitli harita, resim ve planlardan hareketle ele alınmıştır. Ben burada özetleyerek kaydet-mekle yetindim.
 

نعىمة

Yasaklı Kullanıcı
Katılım
2 Ara 2007
Mesajlar
2,969
Tepki puanı
3
Puanları
0
Yaş
41
"Osmanlılar Allah Resulü’ne saygı ve hürmette o dereceye varmışlardı ki, bir kilometrelik mesafeden Peygamber rahatsız olmasın diye tren raylarının altına keçe döşemişlerdi."​


EsSelamuAleyküm Kardeşim..

Vahdet bilincini örseleyerek gayelerine ulaşılacağını..direkt olarak dine değil de..ona bağlıları bölüp parçalama ameliyesinin en güzel örneklemesidir VAHHABİ lik..Tümden Arab milliyetçiliğinin..kabile.. soy-neseb önceliğine kadar diri tutulması da bunlara temel teşkil etmiştir.."Ulus devlet" sınırlarıyla biribirine uzak tutulması da eklenince..tek tek kolay lokmalar haline getirilmiş..başlarına kendi çıkarlarına hizmet edecekleri oturtunca da uzaktan kumanda ile gayelerine ulaştıklarını görmekteyiz..FİLİSTİN meselesi halen kanamaya devam ederken onlar saltanatlarını düşünerek nasıl da sessiz kalmaktadırlar..
Güzel bir çalışmayı takdim etmişsiniz..istifadeli olur umarım..
MEDİNE de hala TREN GARI durmakta mıdır acaba ?..

Selam ve dualarım ile Allah(CC)'a emanet olunuz..



Medine-i Münevvere








işte Osmanlı zamanında kurulan demiryolu


ab86c60147823e52044590ejl6.jpg



şu anki hali..

 

Huyela

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
11 Eki 2006
Mesajlar
2,345
Tepki puanı
1
Puanları
36
Yaş
41
Konum
İstanbul
"İNGİLİZ CÂSÛSUNUN İ’TİRÂFLARI ve İngilizlerin İslâm Düşmanlığı"

Kitabın tamamı linkte mevcuttur efendim. Okumak isteyen arkadaşlar faidelenebilirler.

Dua eder dua bekleriz.

10-İngiliz Casusunun İtirafları
 

نعىمة

Yasaklı Kullanıcı
Katılım
2 Ara 2007
Mesajlar
2,969
Tepki puanı
3
Puanları
0
Yaş
41
Yıl 1926’dır.
Daha önce (1924) Mekke’yi ele geçirip Hz. Peygamber(s.a.v)’in kızı Fatım’a’nın doğduğu ev ile Peygamberin namazgâhını tahrip edip, ilk Müslümanların Mekkeli müşriklerden gizlice toplandıkları Erkâm’ın evi kapısına kilit vuran Vehhabiler, Medine’ye yöneldiler. Vehhabi Faysal, Arabistan’ın en fanatik Vehhabilerinden olan Faysal Derviş’i Medine üzerine gönderdi.
Mesele uzun...

Netice olarak on ay kadar süren bir kuşatmadan, Vehhabi kuşatmasından sonra direnemez hale gelen Medine düştü. Fanatik Vehhabi kadı Abdullah bin Büleyhid, Medine’de “şirk ve bidat odağı” olarak değerlendirdiği mezar ve türbe taşlarını yerle bir etmeye başladı. Baki Kabristanı da bu yıkımdan nasibini aldı. Sıra Hz. Muhammed Aleyhisselam’ın türbesine gelmişti ...

Belge, bir “Telgraf metni” dir. Henüz kurulan Suudi Devleti kralına gönderilmiştir. Altında Atatürk’ün imzası vardır ve şöyle demektedir: “- Hazreti Muhammed’in mezarının yıkılacağını derin bir üzüntüyle öğrendim. Bu kutsal emanete asla dokunamazsınız. Bir tek taşının bile zarar gördüğünü duyarsam, orduyu aşağıya gönderirim!”

” Arapların arasında mevcut olan karışıklığı ve hoşnutsuzluğu kimse bizim kadar bilemez. Biz, vakıa birkaç sene Araplardan uzak kaldık, fakat şimdi kendimize kâfi derecede güvenip ve kudretimizi bildiğimiz için İslâmiyet’in mukaddes yerlerinin Musevilerin ve Hıristiyanların nüfuzu altına girmesine mâni olacağız. Binaenaleyh şunu söylemek istiyoruz ki, buraların Avrupa emperyalizminin oyun sahası olmasına müsaade etmeyeceğiz! "

“Biz şimdiye kadar dinsiz ve İslâmiyet’e lâkayd olmakla itham edildik. Fakat bu ithamlara rağmen Peygamber’in son arzusu, yani mukaddes toprakların daima İslâmiyet hâkimiyetinde kalmasını temin için, hemen bugün kanlarımızı dökmeye hazırız. Ceddimizin Selâhiddin-i Eyyûbi idaresi altında, uğrunda Hıristiyanlarla mücadele ettikleri toprakların, yabancı hâkimiyeti ve nüfuzu altında bulunmasına müsaade etmeyeceğimizi beyan edecek kadar bugün, -Allah’ın inayetiyle- kuvvetliyiz..”

(Atatürk’ün 27 Temmuz 1937 tarihinde TBMM’de yaptığı konuşma metni)
 

kasım hadi

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
4 Kas 2007
Mesajlar
5,714
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
56
selamun aleykum.
bu vahabilere çok kızıyordum.şimdi iyice kızmaya başladım.
ALLAHIM şerlerinden korusun.
zaten o mübarek sahabilerin kabristanlılrı her şeyi anlatıyor.
naime ellerine saglık.hakikaten çok bilgilendirici bir konu.selametle
 

siyah peçe

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
6 Ağu 2008
Mesajlar
485
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
37
evet vahabbi bir tanıdıgım var.allahatan türklük varda biraz daha yumuşak.asıl vahabbiler bazı konularda hem yanlışlar hemed sertler.bu konuya deyindiginiz için allah razı olsun....
 

نعىمة

Yasaklı Kullanıcı
Katılım
2 Ara 2007
Mesajlar
2,969
Tepki puanı
3
Puanları
0
Yaş
41
Bismillahirrahmanirrahim



Birinci hadis: Cabir (r.a)'dan dedi ki: "Rasûlullah (s.a) kabrin alçı ile sıvanmasını, üzerine oturulmasını, üzerine bina yapılmasını [yahut üzerine (toprak) ilave edilmesini], [yahut üzerine yazı yazılmasını] yasaklamıştır :
Hadisi Müslim (III, 62), Ebu Davud (II, 71), Nesai (I, 284-285-286), Tirmizi (II, 155) -sahih olduğunu belirterek-, Hakim (I, 370), Beyhaki (IV, 4), Ahmed (III, 295, 332, 339, 399)'da rivayet etmişlerdir.

Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyuruyor:
"Allah'ım! Benim kabrimin tapılan bir put haline getirilmesine müsaade etme. Allah'ın gazabı, peygamberlerinin kabrini mescid edinenlere çok şiddetli olur." (Malik Muvatta Sefer: 85. Ahmed Müsned: 2/246 Ebu Nuaym Hilye: 7/317.)

1 - Rasulullah (s.a.v); "Kabrimin tapılan bir put haline getirilmesine müsaade etme" sözünü, ümmetinin kabrini ibadet edilen bir yer haline getirmelerini Önlemek için söylemiştir.

Aişe (r.a.)'den şöyle rivayet edilmiştir:
"Ümmü Seleme (r.a.) Rasulullah (s.a.v.)'a Habeşistan'da gördüğü bir kiliseden ve içindeki resimlerden bahsetti. Rasulullah (s.a.v.) da:
"Habeşliler öyle kimselerdir ki, bunlardan salih bir kişi öldüğü vakit hemen onun kabri üzerine bir mescid inşa eder ve o salih kimsenin resmini o mescide koyarlar. Bunlar Allah katında mahlukatın en şerlileridir." buyurdu. (Buhari Salavat: 48-54. Cenaiz: 70. Müslim Mesacid: 16. Fiten: 110 Nesai Mesacid:13, Ahmed: 6/51.)

Bu insanlar Tevhid akidesini bozan iki zararlı ameli bir arada yapmışlardır; kabirleri mescid edinmek ve buralara salih kimselerin resim ve heykellerini koymak.
Yine Aişe (r.a.) şu hadisi rivayet ediyor:
"Rasulullah (s.a.v.) ahiretine göçmesine sebep olan hastalığı sırasında siyah bir şal ile mübarek yüzünü örtüyor, bunalınca zaman zaman açıyordu. Bu halde iken:
"Allah Yahudi ve hristiyanlara lanet etsin. Çünkü onlar peygamberlerinin kabirlerini mescid edindiler." buyurdu.
Bununla Rasulullah (s.a.v.) onların yaptıklarından bizi sakındırıyordu. Böyle bir endişe olmasaydı, kabri açık bir yerde olurdu. Ancak mescid edinilmesinden korkuldu." (Buhari Enbiya 50, Müslim Mesacid: 22. Nesai Mesacid: 13, Darimi Salat 120. Ahmed: 6/229 275.)
Cundup b. Abdullah diyor ki:
"Rasulullah (s.a.v.)'ın vefatından önce şöyle dediğini duydum:
"Sizden bir halilim (çok fazla sevidiğim) olmasından Allah'a sığınırım. Allah İbrahim'i halil edindiği gibi beni de kendisine halil edindi. Şayet ümmetimden birini halil edinecek olsaydım Ebu Bekir'i halil edinirdim. Dikkat edin! Sizden önceki kavimler nebilerin ve salih kimselerin kabirlerini mescid ediniyorlardı. Sakın kabirleri mescid edinmeyin, sizi böyle yapmaktan menederim." (Müslim Mesacid: 23.)
Rasulullah (s.a.v.) hayatının son zamanlarında, kabirlerin mescid edinilmesini yasakladı. Vefatı esnasında da böyle yapanları lanetledi.
Kabir üzerinde mescid inşa edilmese bile orada namaz kılmak kabri mescid edinmek demektir.
Aişe (r.a.)'nin:
"Kabrinin mescid edinilmesinden korkuldu." sözü bunu ifade eder. Zaten sahabeler Rasulullah'ın kabri üzerine mescid inşa edecek değillerdi, (hem böyle bir teşebbüs kolay önlenirdi) korkulan husus orada namaz kılınması idi. Çünkü her namaz kılınan yer mescid sayılır ve temiz kabul edilir. Rasulullah (s.a.v.) bu hususta:
"Yeryüzü benim için tümüyle mescid ve temiz kılındı." buyurmuştur. (Buhari Teyemmüm. Müslim Mesacid: 521, Ahmed: 2/222)
İbni Mesud (r.a.)'dan Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyuruyor:
"İnsanların en şerli olanları, kıyamet koptuğu zaman hayatta bulunanlar ve kabirleri mescid haline getirenlerdir." (Ahmed: 1/435. İbn Hibban Mesacid: 340. Ebu Hatim sahihinde.)

Ebu'l-Heyyac el-Esedi'den rivayet edilmiştir. O dedi ki: "Ali b. Ebi Talib bana dedi ki: Rasûlullah (s.a)'ın beni görevli gönderdiği işe seni göndereyim mi? Nerde bir heykel görürsen [bir rivayette bir suret] [bir evde] mutlaka onu dümdüz edeceksin ve ne kadar yüksek bir kabir görürsen, mutlaka onu da dümdüz edeceksin. Hadisi Müslim (III, 61), Ebu Davud (II, 70), Nesai (I, 285),

Ali b. Ebi Talib bana dedi ki:

Rasûlullah (s.a)'ın beni görevli gönderdiği işe seni göndereyim mi?

Nerde bir heykel görürsen [bir rivayette bir suret] [bir evde] mutlaka onu dümdüz edeceksin

Ne kadar yüksek bir kabir görürsen, mutlaka onu da dümdüz edeceksin

Şimdi aklı selim insanlara soruyorum kabirlerin dümdüz edilip yıkılmasını Kim emrediyor ? Muhammed abdul vehhabın kaç tane kitabını elinize alıp okudunuz Akideye dair ne gibi proğlemleri vardır siz bizzat kendiniz kitabını açıp okudunuzmu hangi görüşleri Kitap ve sünnette terstir eğer ilim sahibi iseniz bunu kulaktan duyma şeylerle değil bizzat kendi öz kaynağından kitaplarından ıspatlarmısınız başka yerlerden bunları pastelleyip buraya yazıpta neyi amaçlıyorsunuz Eğer ilminiz var ise delil ile konuşun yoksa susun da artık milleti saptırmayı bırakın kabirlerin yıkılması ile size delilleri sundum İlim Kitap ve sünnettir : yazıya gelince yukarda da belirttiğim gibi hangi görüşleri Kur an ve sünnete terstir bunu özellikle vurguluyorum bunu ıspat edemeseniz ozaman yazdığınız yazının batıl olduğuna kanaat getireceğim yada bunu büyük bir iftira olarak değerlendireceğim ve iftiranın cezasınıda bize yine Kur an ve sünnet haber veriyor .

"İnanan erkek ve kadınları, yapmadıkları bir şeyden ötürü incitenler, şüphesiz iftira etmiş ve apaçık bir günah yüklenmiş olurlar." (Ahzab: 58)

"İnsanların cehennemde yüzüstü sürünmelerine sebep olan şey onların dilleriyle söylediklerinden başka bir şey değildir." (Tirmizi rivayet etti ve hasen sahih dedi)


Bilmediğin şeyin ardına düşme; zira kulak, göz ve kalb, bunların hepsi de, ondan sorguya çekilecektir. İsra 36 )

adaletle, bilgisizlikle, inananlarla vs alakası yok tam tersine...

Allahım....( sabır)

Kabirleri mescid edinen , resimlere tapan kimler, kabre yönelip namaz kılanlar mı varmış ?

Bizim kıblemiz kabe ( bilmeyenler için )


bır sayfa geriye sevkediyorsunuz : http://forum.islamiyet.gen.tr/islami-bilgi-ve-kaynaklar/57771-vehabbilik-nedir-3.html


İnglitere Sömürgecilik Bakanlığı , "Böl yok et planı ", madde 17 (yukarda yazılanlarla kıyaslayın )

17. Sorunlardan biri de Müslümanların mübarek ve mukaddes yerleri ziyaret etmeleridir. Bu tür türbelere önem vermenin, süslemenin bidat ve şeriata aykırı olduğunu peygamber döneminde bu teşrifatın bulunmadığını, ölülere ibadet yapılmadığını delilleriyle beraber ispat etmeliyiz. Yavaş yavaş binaların yıkılmasıyla ve bu türbelerin izlerini ortadan kaldırarak halk bu ziyaretlerden vazgeçmelidir. Bu planı uygulamanın bir yolu da yerlerin asaleti hususunda kuşku uyandırmaktır. Mesela Peygamber Mescid-i Nebi'de değil anasının mezarında metfundur denilebilir. Ebubekir, Ömer, Bâki Kabristanı'nda medfundur, Osman'ın mezarı belli değildir. Ali'nin türbesi Basra'dadır. Necef'de Müslümanların ziyaret ettiği kabir Mugire b. Şube'ye aittir. İmam Hüseyin'in kafası Hannane Camii'nde gömülüdür, nâşının gömüldüğü yer ise belli değildir. Kazımeyn'de İmam Musa Kazım ve İmam Cevad değil iki Abbasi halifesi gömülüdür. Meşhed'deki ise İmam Rıza'nın değil Harun Reşit'in mezarıdır. Samira'da da İmam Hâdi ve İmam Askerî değil Abbasi halifeleri gömülüdür gibi iddialar ileri sürerek zihinleri allak bullak etmeliyiz. Bâki Mezarlığı'nı yerle bir etmeye çalışmalı ve bu konuya önem vermeliyiz. Diğer İslam ülkelerinde türbelerin de aynı şekilde harabeye çevrilmesini sağlamalıyız.
bunlar Peygamber Sünnetine " bidat" diyerek Müslümanların kardeşliğini , İslamın gerçek ittikadını oluşturan Allah Sevgilisinin Hz . Muhammed Musatafanın Sünnetini ortdan kaldırarak 6 asır boyunca dünyayı idare eden koskoca Osmanlı İmparatorluğunu yok etmeyi başardı !

Tarihten ibret almayanları tarih affetmiyor..

asıl "müslümanlık" sahabe makamlarını yerle bir edip , Peygamberin makamına kirli ellerini uzatmakmış, Kuranın ruhu olan Peygamberımızın (sav) Sünnetine bidat deyip Türk Müslümanları arkadan vurup İnglizlere satılmakmış (!)

birinci sayfada detaylı anlatılmıştır...

"Kabrimi ziyaret edene şefaatim vacip oldu. "[Beyheki, Dare Kutni, Taberani]

" Kabrimi ziyaret edene şefaatim helal oldu. " [Bezzar]

" Sadece beni ziyaret için gelen, kıyamette şefaatimi hak etmiş olur." [Müslim]

" Medine’ye gelip kabrimi ziyaret eden, Kıyamette komşum olur, ona şefaat ederim." [Şir’a]

" Hac edip kabrimi ziyaret eden, beni diri iken ziyaret etmiş gibi olur."[Taberani, Dare Kutni, İbni Cevzi]

" Hac edip de, beni ziyaret etmeyen, beni incitmiş olur. " [Dare Kutni, İ.Malik]

" İmkan bulup da mazeretsiz beni ziyaret etmeyen bana cefa etmiş olur." [İbni Neccar]

"Vefatımdan sonra beni ziyaret eden, hayatımda ziyaret etmiş gibidir" [Beyheki]

" Kabrimin yanında, benim için okunan salevatı işitirim. Uzak yerlerde okunanlar bana bildirilir." [İbni Ebi Şeybe]

http://forum.islamiyet.gen.tr/peyga...117-hz-muhammedin-sav-yuceligi-ve-soyu-3.html
 

نعىمة

Yasaklı Kullanıcı
Katılım
2 Ara 2007
Mesajlar
2,969
Tepki puanı
3
Puanları
0
Yaş
41
selamun aleykum.
bu vahabilere çok kızıyordum.şimdi iyice kızmaya başladım.
ALLAHIM şerlerinden korusun.
zaten o mübarek sahabilerin kabristanlılrı her şeyi anlatıyor.
naime ellerine saglık.hakikaten çok bilgilendirici bir konu.selametle

amin,
aleyküm selam , bende ,teşekkürler
 

نعىمة

Yasaklı Kullanıcı
Katılım
2 Ara 2007
Mesajlar
2,969
Tepki puanı
3
Puanları
0
Yaş
41
bu gördüğünüz acı bir manzara : yerle bir edilmiş Baki Mezarlığı...

sağda bir yol var, bu yol da gökteki yıldılzlar olan Sahabe Efendilerimizin ( ranhum ecmaın) makamları üzerinde yapılmıştır....
az kaldı Resulullahın (sav) kabrıne de aynısını yapacaklardı...


"Peygamber, müminlere kendi nefislerinden önce gelir."
(Ahzab, 6)



"Gerçekten Allah ve melekleri Peygambere salât ederler. Ey iman edenler! siz de ona teslimiyetle salât ve selâm edin.

Şüphesiz ki Allah'a ve Resulü'ne eziyet verenlere Allah hem dünyada, hem ahirette lânet etmiştir. Onlara aşağılayıcı bir azab hazırlamıştır."
(Ahzab, 56-57)​


Ashabı Kiramın (ranhum ecmain ) makamlarının bulunduğu cennet ravzası...

"KABRİM İLE MİNBER ARASI CENNET BAHÇELERİNDENDİR"
 

نعىمة

Yasaklı Kullanıcı
Katılım
2 Ara 2007
Mesajlar
2,969
Tepki puanı
3
Puanları
0
Yaş
41
Hac edip kabrimi ziyaret eden, beni diri iken ziyaret etmiş gibi olur."[Taberani, Dare Kutni, İbni Cevzi]



Kim hacca gider ve ölümümden sonra kabrimi ziyaret ederse, o kişi beni hayatımda ziyaret etmiş gibidir

Uydurmadır.

1-Râvilerinden olan Leys b. Ebi Suleym, şuuru bozulduğu için karıştırmıştır, dolayısıyla zayıf addedilmiştir :

2- Hafs b. Süleyman ise, Hâfız İbn Hacer’in dediği gibi, hadisleri terkedilmiştir.

3-İbn Ma’în onun yalancı olduğunu söyler.

Bu rivayetin yalan olduğu gün gibi açıktır. Müslümanların dinine de terstir. Çünkü mümin olarak onu hayattayken ziyaret eden, Onun sahabelerinden olur, özellikle O’na hicret eden muhacirler ve Onunla cihad eden mucahitlerden ise. Resul (s.a.s) den sabit olan bir hadiste, şöyle der: (Ashabıma dil uzatmayın, nefsim elinde olana yemin olsun ki, sizden biriniz Uhud dağı kadar altın infak etse, onlardan birinin ne bir avucuna ne de yarım avucuna erişir) Dolayısıyla sahabeden sonra gelen bir kişi, beş vakit namaz, cihâd , hac, salât ve selâm gibi farzları yerine getirse bile, sahâbe gibi olamaz. Dolayısıyla nasıl olurda müslümanların ittifakıyla vacib olmayan Allâh Resusu (s.a.s)’in kabrinin ziyareti amelini işleyerek kişi, böyle bir dereceye ulaşmış olsun? Aksine o kabir için özel olarak yolculuğa çıkmak meşru olmadığı gibi yasaklanmıştır da. Ancak Allâh Resulu (s.a.s)’in mescidinde namaz kılmak için yolculuğa çıkmak müstehabtır.» Konu ile ilgili sahîh hadîsi Buhâri, Müslim ve diğer Sünen sahipleri tahriç etmiştir, lafzı şöyledir: « Ancak üç mescid için yolculuğa çıkılır; Mescid-i Haram, Mescid-i Resûl ve Mescid-i Aksâ. » Allah’a yaklaşma maksadıyla ancak bu üç mescid için sefere çıkılır. Bu üçünün dışında hiç bir peygamber ve salih kişilerin kabirleri, türbe, yatır, mubârek yer ve mescidler için sefere çıkılmaz. Sahâbe bunu böyle anlamıştır. Sahih isnadlı bir eserde; Ebû Basra el-Gifârî Ebû Hureyre ile karşılaşır. Ebû Hureyre’ye; « nereden geliyorsun »? der, o da, « Tur’dan orada namaz kıldım » der.

Bunun üzerine Ebû Basra şöyle der: « Eğer sana daha önceden yetişseydim gitmezdin, çünkü ben Resûl (s.a.s)’i şöyle söylerken işittim: « Ancak üç mescid için yolculuğa çıkılır; Mescid-i Haram, bu mescidim ve Mescid-i Aksâ El-Ezraki’nin tahriç ettiği sahih bir rivayette, Kaz’a şöyle der: « Tur’a doğru çıkmak istedim, bunu İbn Umer’e sordum, o da Nebi (s.a.s)’in ne dediğini duymadın mı », diyerek yukarıdaki hadisi zikreder. Ardından da; « Tur’u bırak oraya gitme » der.

<< Ancak üç yeri ziyaret etmek için yolculuk yapılır: Mesci-dil Haram, Mescidin Nebevi ve Mescidil Aksa. >>
(Buhari-Müslim)

Kim Kabe’ye hacca gider de beni ziyaret etmezse, bana eziyet etmiştir



Uydurmadır.
1-Râvilerinden olan Muhammed b.Muhammed b. Nu’mân güvenilir ravilere söylemediklerini nisbet eder

2-Dolayısıyla ez-Zehebî rivayetin uydurma olduğunu söylemiştir Mizân 3/237

3-es-Sagâni ve eş-Şevkâni, uydurma hadisleri topladıkları kitablarına bu rivayeti de dahil etmişlerdir. el- Ehâdis el-Mevdua (s .6) el-Fevâid el-Mecmua fi’l-Ehâdis el-Mevdua (s.42)

Bu rivayetin uydurma olduğu rivayetin metninden de anlaşılmaktadır. Çünkü Allâh Resûlu (s.a.s.)’e yapılan kabalık eğer küfür değil ise büyük günahlardandır. Dolayısıyla (s.a.s.)’i ziyaret etmeyen büyük günah işlemiş olur. Bu da, bu ziyaretin hac gibi farz olduğunu gerektirir ki, böyle bir şeyi hiç bir müslüman söyleyemez. Eğer Allâh Resûlu (s.a.s.)’in ziyareti bizi Allah’a yaklaştıran bir ibadet ise, ilim ehline göre bu istihbabı geçmez. Dolayısıyla onun kabrini ziyaret etmeyen nasıl olur da ondan yüz çevirmiş ve ona karşı kaba davranmış olsun?

Hac edip de, beni ziyaret etmeyen, beni incitmiş olur. " [Dare Kutni, İ.Malik]

Kim bir genişlik bulur da bana gelmezse bana eziyet cefa etmiştir :

İbn Adiy ve ed Darekutni Malik-in Garip hadislerinden olarak zikreder İbn Hibban bunu ed Duafa,da zikreder İbn –Cevzi bunu el Mevduat,ta zikreder : Eş Şevkani bunu mevzu hadislerde zikreder:

Kim benim kabrimi ziyaret ederse benim şefaatim ona vacip olur ,,

1-el-Mekasıd,da İbn Huzeyme nin bu hadisin zayıf olduğunu söylediğini zikreder :

2- İmam Suyuti ez-Zeyl de hekeza Kim beni ziyaret etmezse bana cefa etmiştir lafzının aslı yoktur uydurmadır :

3-Es Sağani bu hadisin uydurma olduğunu söyler :

4-Ez Zerkeşi ve İbnü-l Cevzi de buna aynen kayılmıştır hadis uydurmadır :



Kabirlerin yıkılmasını bizzat Rasülullah s a v emrediyor diyorum siz hala takmışınız Muhammed abdul vehhaba buyurun bir daha okuyun :

Ebu'l-Heyyac el-Esedi'den rivayet edilmiştir. O dedi ki: "Ali b. Ebi Talib bana dedi ki: Rasûlullah (s.a)'ın beni görevli gönderdiği işe seni göndereyim mi? Nerde bir heykel görürsen [bir rivayette bir suret] [bir evde] mutlaka onu dümdüz edeceksin ve ne kadar yüksek bir kabir görürsen, mutlaka onu da dümdüz edeceksin. Hadisi Müslim (III, 61), Ebu Davud (II, 70), Nesai (I, 285),

Bu kabirlerin yıkılmasına dair Allah rasülü s a v emridir :

Yukarda ki yazdığın hadislerin ravileri yokmudur ? ravilerinede alabilirmiyiz dinimizislam sitesinden alıp burayamı pastelledin bunları : O siteden sizi sakındırırım boş boş şeyler vardır içinde 5 para etmez uydurmalar iftiralar ve ilme dayanmayan yazılar vardır :

Müslim den hadis yazmışsınız bunun ravilerini alabilirmiyiz : nerde geçiyor bu hadis numarasınıda alabilirmiyiz ben müslimde böyle bir hadis okumadım .

Tenkit ettiğiniz kişileri Ibn Teymiyye yada Muhammed abdul vehhab fark etmez yada başkası size tekrar soruyorum bu kişileri sapık diye itham etmişsiniz bir kişinin sapıklığı ne ile tespit ediliyor . ne gibi bir sapıklığı varmış bu şahısların bunları din dışı yada kafir olarakmı görüyorsunuz : bunları Tekfirmi ediyorsunuz İslam milletinden çıkaçak ne gibi bir cürüm işlemişlerdir Eğer ki böyle görüyorsanız ?. Siz Ibn Teymiyye ve Muhammed abdul vehhab ın kaç tane kitabını okudunuz :

Ve sen hala Mezarlıktan bahsedeceksen Mezarlıkların yükseltilmesini yıkılmasını bizzat Rasülullah s a v Emrediyor : sonuna yine yazdım ki hadisi bir daha oku :

Ebu'l-Heyyac el-Esedi'den rivayet edilmiştir. O dedi ki: "Ali b. Ebi Talib bana dedi ki: Rasûlullah (s.a)'ın beni görevli gönderdiği işe seni göndereyim mi? Nerde bir heykel görürsen [bir rivayette bir suret] [bir evde] mutlaka onu dümdüz edeceksin ve ne kadar yüksek bir kabir görürsen, mutlaka onu da dümdüz edeceksin. Hadisi Müslim (III, 61), Ebu Davud (II, 70), Nesai (I, 285),

Ve yazdıklarıma cevap ver sadece sen kendi ilmin ile başka kanallarda alıp pastelleme ve tenkit ettiğin kişilerin kendi kitaplarından delil nas göster yerlerini ve numaralarınıda ver Hadis rivayet eder ikende bu hadisi rivayet edeni senedini sahih midir zayıfmıdır uydurmamıdır bunuda belirt sana zahmet :

sen ne hakla sahih hadislere uydurma diyorsun ?!

heykel yok bizde rahat ol, teymiyyeyi ve satılık abdülvehabbı aslında bunların arkasındaki inglizleri savunuyorsun utanmadan...( elimden geldiği kadar yumuşak ifadeler kurdum )

kalanını Allah versin sana...
 

نعىمة

Yasaklı Kullanıcı
Katılım
2 Ara 2007
Mesajlar
2,969
Tepki puanı
3
Puanları
0
Yaş
41
نعىمة;645182' Alıntı:
Vahabbi anlayışında "cihad" nedir : ehli Sünnet olup, vahabbi olmayan Müslümanları "kafir" ilan edip, Hacc için bile Mekkeye sokmamaktır...

Abdülvehhab oğlu, düşüncelerini kolayca yayabilmek için, Deriyye hakimine başvurunca, o da topraklarını genişletmek ve kuvvetlerini arttırmak için ve Londra’dan aldığı emirleri yaymak için, Abdülvehhab oğlu ile seve seve işbirliği yaptı. Onun fikirlerini her tarafa yaymakta bütün gücü ile uğraştı. İnanmayıp karşı duranlarla harp etti. Müslümanların mallarını yağma etmek, canlarına kıymak helal denilince, çöldeki vahşiler, soyguncular, Muhammed bin Süud’a asker olmak için yarış ettiler. Süud oğlu ile Abdülvehhab oğlu el ele vererek, vehhabiliği kabul etmeyenlerin kâfir ve müşrik olduklarına, kanlarını dökmek ve mallarını almak helal olduğuna 1730 senesinde karar verip, 1738 yılında vehhabiliği ilan ettiler. Buna göre, Abdülvehhab oğlu, otuziki yaşında bozuk fikirleri yaymaya başlamış, kırk yaşında ilan etmiştir.

Müslümanlara karşı savaş açmak....

"Süud oğlu ile Abdülvehhab oğlu el ele vererek, vehhabiliği kabul etmeyenlerin kâfir ve müşrik olduklarına, kanlarını dökmek ve mallarını almak helal olduğuna 1730 senesinde karar verip, 1738 yılında vehhabiliği ilan ettiler."
Osmanlı Türkleri arkadan vuran ,Peygamberin (sav) Sünnetine karşı çıkan vahabbiler...

harika !!!
 

نعىمة

Yasaklı Kullanıcı
Katılım
2 Ara 2007
Mesajlar
2,969
Tepki puanı
3
Puanları
0
Yaş
41
ok yaydan fırlar gibi, dinden fırlarlar

ok yaydan fırlar gibi, dinden fırlarlar

İşte bu canlı örneklerde gördüğümüz gibi vahabbiler Peygamberimizin Sünnetinin tek kaynağı olan hadisi şeriflere dil uzatıp onlara yalancı deyip ortdan kaldırma gayreti içindeler ...

ama önümüzde artık yıkılan türbeler, sahabe makamları ve yok edilmiş Osmanlı imparatorluğu var , ibret olarak yetmez mi sizce ?

Allahın ipi hz. Muhammedin (sav) mübarek Sünnetidir.: "size iki emanet bırakıyorum , bunlara sımsıkı sarıldıkça asla dalalete düşmezsiniz bunlar Kuran ve benim Sünnetimdir." ( VEDA HUTBESİ )

Mikdâm İbnu Ma'dîkerib (radıyallahu anh) anlatıyor: Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Haberiniz olsun, rahat koltuğunda otururken kendisine benim bir hadisim ulaştığı zaman kişinin: "Bizimle sizin aranızda Allah'ın kitabı vardır. Onda nelere helâl denmişse onları helâl biliriz. Nelere de haram denmişse onları haram addederiz" diyeceği zaman yakındır. Bilin ki, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın haram kıldıkları da tıpkı Allah'ın haram ettikleri gibidir"
Ebu Dâvud, Sünne, 6, (4604); Tirmizî, İlm 60, (2666); İbnu Mace, Mukaddime 2, (12).

Ebu Dâvud'un rivayetinin baş kısmında şu ziyâde vardır: "Haberiniz olsun, bana Kitap ve bir o kadar da (sünnet) verildi." Rivayetin gerisi yukarıdaki mânada devam eder.
Ebu Mûsa Abdullah İbnu Kays el-Eş'arî (radıyallahu anh) anlatıyor: "Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) şöyle buyurdular: "Allah'ın benimle gönderdiği ilim ve hidâyetin misali, bir araziye düşen yağmur gibidir. (Bilindiği üzere), bazı araziler var, tabiatı güzeldir, suyu kabul eder, bol bitki ve ot yetiştirir. Bir kısım arazi var, münbit değildir, ot bitirmez, ama suyu tutar. Onun tuttuğu su ile Cenab-ı Hakk insanları yararlandırır: Bu sudan kendileri içerler, hayvanlarını sularlar ve ziraat yaparlar. Diğer bir araziye daha isabet eder ki, bu ne su tutar ne ot bitirir.

Bu temsilin biri Allah'ın dininde ilim sâhibi kılınana delalet eder, böylesini Allah benimle göndermiş olduğu hidâyetten yararlandırır; yani hem öğrenir, hem öğretir. Temsilden biri de, buna iltifat etmeyen Allah'ın benimle gönderdiği hidâyeti hiç kabul etmeyen kimseye delalet eder".

Buhârî, İlm 20; Müslim, Fedail 15 (2282).

Yine aynı sahâbe (Ebu Musa) (radıyallahu anh) anlatıyor: "Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdu ki: "Benim misalimle Cenab-ı Hakk'ın benimle göndermiş bulunduğu şeyin misâli şu adamın misali gibidir: "Bir adam kendi kavmine gelip: "Ben gözlerimle düşman ordusunu gördüm, tehlikeyi haber veriyorum, tedbir alın!" der. Kavminden bir kısmı tavsiyesine uyup, geceleyin, telaşa düşmeden oradan uzaklaşır. Bir kısmı da bu haberciyi yalanlar ve yerinden ayrılmaz. Ancak sabahleyin ordu onları yakalar ve imha eder. İşte bu temsil bana itaat edip getirdiklerime uyanlarla, bana isyan edip Cenab-ı Hakk'tan getirdiklerimi tekzip edip yalanlayanları göstermektedir."

Buhârî, Rikak 26; Müslim, Fezâil 15, (2283).


İbnu Mes'ud (radıyallahu anh)'un şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "Muhakkak ki, en güzel söz Allah'ın kitabıdır. En güzel yol da Muhammed (aleyhissalâtu vesselâm)'in yoludur. İşlerin en kötüsü de dine aykırı olarak sonradan çıkarılanıdır. Size vâdedilen mutlaka yerine gelecektir. Siz Allah'ı aciz bırakamazsınız."

Buhârî, İ'tisam 2, Edeb 70.

Hz. Aişe (radıyallahu anhâ) validemiz anlatıyor: Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdu ki: "Kim şu dine uymayan bir şey uyduracak olursa, bu merduddur kabul edilmez"

Buhârî, İ'tisam 5, Büyü 60, Sulh 5; Müslim, Akdiye 18 (1718); Ebu Dâvud, Sünnet 6, (4606).

Bir rivayette de şöyle denmektedir: "Bizim sünnetimize uymayan bir amel işleyenin yaptığı amel de merduddur."

Hz. Aişe (radıyallahu anhâ) anlatıyor: Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm), ruhsat ifade eden bir amelde bulunmuştu. Bazılarının bundan kaçındıklarını işitti. Bunun üzerine Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) bir hutbe okudu: Âdeti vechile Cenâb-ı Hakk'a hamd ve senâda bulunduktan sonra şöyle buyurdu: "Allah için söyleyin, bazıları benim yaptığım şeyi beğenmeyip, kaçınıyorlarmış, doğru mudur bu? Allah'a yeminle söylüyorum, ben Allah'ı onlardan çok daha iyi biliyorum. Allah'tan duyduğum korku da onların duyduklarından çok daha fazladır."

Buhârî, İ'tisam 5, Edeb 72; Müslim, Fedâil 127, (2356).

"Emanet kaybedilince kıyameti bekleyin." "Emanet nasıl kaybolur?" diye sordular. "İşler ehil olmayanlara teslim edilince" diye cevapladı."

Buhârî, Rikak 35, İlm 2.

İbnu Mes'ud (radıyallahu anh) anlatıyor: Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) şöyle buyurdu: "Benden önce Allah'ın gönderdiği her peygamberin mutlaka ümmetinden havarîleri ve arkadaşları olmuştur. Bunlar onun sünnetiyle amel ederler emirlerini de yerine getirirlerdi. Sonra, bu peygamberlerin ardından öylesi kötülükler zuhûr etmişti ki, yapmadıklarını söyleyip, kendilerine emredilmeyeni de yapmışlardır. Kim bu güruhla eliyle mücahede ederse mü'mindir. Kim onunla diliyle mücahede ederse o da mü'mindir. Kim de onlarla kalbiyle mücahede ederse o da mü'mindir. Bunun gerisine, artık zerre miktar iman yoktur.

Müslim, İman 80, (50).

Kays İbnu Ebî Hâzım anlatıyor: "Hz. Ebu Bekir (radıyallahu anh) Cenâb-ı Hakk'a hamd ve senadan sonra buyurdu ki: "Ey insanlar! Sizler şu âyeti okuyor ve fakat yanlış anlıyorsunuz: "Ey iman edenler, siz kendinize bakın. Doğru yolda iseniz sapıtan kimse size zarar veremez" (Maide, 105). Biz Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'in: "İnsanlar, zâlimi görüp elinden tutmazlarsa, Allah'ın, hepsine ulaşacak umumî bir belâ göndermesi yakındır" dediğini işittik." Keza ben, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın: "İçlerinde kötülükler işlenen bir cemiyet, bu kötülükleri bertaraf edecek güçte olduğu halde, seyirci kalır, müdâhale etmezse, Allah'ın hepsini saran umumî bir belâ göndermesi yakındır" dediğini işittim.

Ebu Dâvud, Melâhim 17, (4338); Tirmizî, Tefsir, Mâide (3059), Fiten 8 (2169); İbnu Mâce, Fiten 20 (4005).

"Nefsimi kudret elinde tutan Zat'a kasem olsun, ya ma'rufu emreder ve münkerden de yasaklarsınız veya Allah'ın katından umumî bir belâ göndermesi yakındır. O zaman yalvar yakar olursunuz da duanız kabul edilmez."

Tirmizî, Fiten 9, (2170).

Hz. Enes İbnu Mâlik radıyallahu anh anlatıyor: "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Batıl ve haksız yolda iken (münakaşa ve) yalanı bırakana cennetin kenarında bir köşk bina edilir. Haklı olduğu halde münakaşayı bırakan kimse için cennetin ortasında bir köşk bina edilir. Kim de ahlâkını güzelleştirirse ona cennetin en âla yerinde bir köşk bina edilir."

Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"Kim bir dalâlete çağırır ve buna uyulursa, bu kimseye kendine uyanların günahının bir misli aynen gelir, onların günahından da bir şey eksilmez. Kim de bir hayra çağırır ve kendisine uyulursa, buna da kendine uyanların sevaplarının bir misli verilir, bu ona uyanların sevabından bir şey eksiltmez."

Ebu Cuhayfe anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"Kim bir hayrı başlatır ve kendinden sonra da onunla amel edilirse, bu kimse hem kendi amelinin ve hem de öbürlerinin amelinin sevabını -onların sevabını eksiltmeksizin- aynen alır. Kim de kötü bir iş işler ve kendinden sonra bunu başkaları da işlerse, bu kimseye hem kendi işinin günahı hem de onu takliden işleyenlerin günahı, onlarınkinden -bir eksiltme hasıl etmeden- aynen gelir."

Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"Dünyada bir şeye çağıran kimse, Kıyamet günü, bu çağrısına devam ettirilir, hatta bir kişi bir kişiyi çağırmış bile olsa."
 

نعىمة

Yasaklı Kullanıcı
Katılım
2 Ara 2007
Mesajlar
2,969
Tepki puanı
3
Puanları
0
Yaş
41
نعىمة;645157' Alıntı:
Abdülvehab Isimli Bir Genci Gündüz Humpher Gece De Safiye Isimli Bir Yahudi Kadinla Ikna Edip Vehabbiliği Kurdurarak Islam çoğrafyasini Ehli Sünnet Hilafina Parçalayarak Osmanlinin Sonunu Hazirlamişlardi ..hz. Peygamber Hakikatini "şirktir" Diyerek Islam DİNİNDEN Koparan Bozguncu Zihniyet O Gün Bu Yöntemle Koca Bir Imparatorluğu Paramparça Edebilmişti ...bir Başka Ifadeyle ..cephEde Kaybeden Ingliz Osmanliyi Ayakta Tutan Sirri çözmüş Ve Islamin Gücünü Direncini Ayakta Tutan Hz. Peygambere Saldirarak Koca Bir ülkeyi Yok Etmeyi Başardi

Abdülvehhab oğlu, Beni Temim kabilesindendir. 1699 senesinde Necd çölündeki Hureymile kasabasında, Uyeyne köyünde doğmuş, 1791’de Deriyye’de ölmüştü. Önceleri ticaret için Basra, Bağdat, İran, Şam ve Hind taraflarına gitmiş, çok zeki ve bozguncu sözleri ile (Şeyh-i Necdi) adını almıştı. Dolaştığı yerlerde çok şeyler görmüş, şef olmak düşüncesine kapılmıştı. 1713 senesinde, Basra’da tanıştığı ingiliz casusu Hempher, Abdülvehhab oğlunun devrim yapmak arzusunda olduğunu anladı. Bununla uzun zaman arkadaşlık yaptı. İngiliz Sömürgeler Bakanlığından aldığı hile ve yalanları buna telkin etti. Abdülvehhab oğlunun bu telkinlerden zevk aldığını görünce, yeni bir din kurmasını teklif etti. Bu yeni dinin esaslarını ona bildirdi. Casus da, Abdülvehhab oğlu da aradıklarına kavuşmuş oldular.

Yeni bir din kurmak için, önce Medine’de, sonra Şam’da, Hanbeli âlimlerinden okudu. Necde dönünce köylüler için küçük din kitapları yazdı. Bu kitaplara, ingiliz casusundan öğrendiklerini ve Mutezile ve başka bid’at fırkalarından aldığı bozuk düşünceleri de karıştırdı. Köylülerin çoğu buna tâbi oldular. İslamiyet’i içerden yıkmak için, İngiltere’de kurulmuş olan (Sömürgeler Bakanlığı), bu hâli, Necd şeyhi olan (Muhammed bin Süud)a bildirdi. Çok para vererek ve siyasi, askeri yardımlar vaat ederek, Abdülvehhab oğlu ile işbirliği yapmasını temin etti. Arabistan’da hasebe ve nesebe çok ehemmiyet verirlerdi. Kendisi ise, cahil olduğundan, Abdülvehhab oğlu Vehhabilik adını verdiği bu sapık inancı yaymak için, Muhammed bin Süudu maşa olarak kullandı. Kendisine (Kadı), Muhammed bin Süuda (Hakim) ismini taktı. Kendilerinden sonra da, çocuklarının bu makama geçmelerini temin eden bir anayasa yaptırdı.

vahabilik yeni bir dindir, vahabbilikte ancak vahabbiler kardeştir, diğerleri ise münafık ve kafirdir.
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt