Muhtazaf
Kayıtlı Kullanıcı
- Katılım
- 30 Mar 2008
- Mesajlar
- 9,637
- Tepki puanı
- 1,009
- Puanları
- 113
- Yaş
- 67
- Web Sitesi
- www.aydin-aydin.com
İkinci Hüküm: Yemini Bozmadan Evvel Kefaret Vermek Sahih Midir?
Şafiilere göre verilecek kefaret eğer yedirmek, giydirmek veya köle azad etmek ise yemini bozmadan önce de verilmesi sahihtir. Eğer bunları yapamıyor da oruç tutacaksa yemini bozmadan önce bu sahih olmaz. Bu görüşlerini mevzumuz âyetin zahirine dayandırmışlardır. Zira âyette «ke*faret», yeminle birlikte yemin bozmayı zikretmeksizin ifade edilmiştir. «İç*te bu, andettlğiniz vakit yeminlerinizin kefaretidir.» âyeti ile de bu görüş*lerini takviye etmişlerdir.
Şafiiler, bu hükme ulaşmak için zekata da kıyaslamışlardır. Çünkü zekat malının üzerinden zekat verilebilmesi için bir sene geçmesi lazımdır. Fakat sene dolmadan önce zekat verilse sahih olduğu gibi, sene doldu*ğunda tekrar zekat vermek icabetmez. Zekat nasıl fakirin hakkı ise ye*min kefareti de öyle fakirin hakkıdır. Zekat, senesi dolmadan verilebildiği*ne göre, kefaret de yemini bozmadan verilebilir. Fakat kefaret oruçla kar-şılanacakso bu ancak yemin bozulduktan sonra olabilir. Zira daha ön*ceki üç şartın herhangi birinin yerine getirilip getirilmeyeceği yemin bozul*duktan sonra ortaya çıkar. Ayrıca Resulullah (sav) da, «Ben blrşeyi yap*mak için yemin etsem ve sonra onu yapmamanın daha hayırlı olduğunu görsem yeminimin kefaretini verir hayırlı olanı yaparım.» buyurmuştur. [30]
Şafiilerin bu görüşü, Malikilerin de meşhur olan görüşüdür.
Hanefiler ise, yemini bozmadan kefaret vermenin caiz olmadığı görü*şündedirler. Mevzumuz âyeti de bu görüşlerine uygun olarak, «yemini boz*duğunuz vakit» şeklinde anlamaktadırlar. Bunun bir başka örneğine de «Artık sizden kim (o günlerde) hasta, yahud sefer üzerinde olur (ve orucu*nu yemiş bulunur)sa tutmadığı günler sayısınca başka gönlerde (tutar).» (Bakara: 184) âyetinde rastlanılmaktadır. Çünkü «orucunu yemiş bulunur*sa» ifadesi âyetin akışında yoktur. Fakat böyle olması mukadderdir.
Rivayete göre Resulullah (sav), «Kim birşeyi yapmak için yemin eder de sonra hayrı o işte değil başkasında görürse hakkında hayırlı olanı yapsın ve yeminine de kefaret versin.» buyurmuştur. [31] Hanefilere göre bu hadis de görüşlerini isbat eden delillerdendir. Zira kefaretin farz kılın*ması günahın ortadan kaldırılması içindir. Yemin bozulmadan günah or*taya çıkmayacağına göre kefaret verilmesi de sahih olamaz. Bunun gibi farz olan bütün ibadetler de zamanından önce yerine getirilirse sahih ol*maz. Mesela, vakit girmeden önce o vakte ait namazın kılınması sahih olmaz, işte bunun gibi, yemin bozulmadan önce sonrası için farz olan kefaretin verilmesi de sahih olamaz. Bu görüşü Eşheb, İmam Malik (ra)'ten de rivayet etmiştir.
Üçüncü Hüküm: Yemin Kefareti Orucunu Aralıksız Tutmak Şart Mıdır?
Yedirmekten, giydirmekten ve köle azad etmekten aciz olan bir kim*senin kefaretini oruçla karşılamasının farz olduğuna âyetin zahiri delalet etmektedir. Ancak fakihler, bu orucun aralıksız mı tutulacağı, yoksa ara*lıklı olarak tutulmasının da caiz mi olduğu konusunda ihtilafa düşmüşler*dir.
Hanefiler, kefaret orucunun aralıksız tutulmasının şart olduğu görü*şündedirler. Zira ibni Mes'ud (ra) âyeti, «üç gün oruç» ifadesine «mutata*biatin» (aralıksız) kelimesini de katarak okumuştur. Hanefilerln bu görüşü ibni Abbas (ra) ve Mücahid (ra)'den de rivayet edilmiştir.
Şafillerin görüşü ise kefaret orucunu aralıksız tutmanın şart olma*dığı yolundadır. Bunlara göre kefaret orucu aralıklı olarak da tutulabilir. Şafiilerin bu görüşü İmam Malik (ra)'ten de rivayet edilmiştir.
Kurtubî, bu husustaki görüşleri şöyle özetlemiştir: «Yeminini bozan kişi yiyecek, giyecek ve azad edecek köleye sahip değilse kefareti oruçla karşılar. Çünkü Allahu taala. «Fakat kim (bunları) bulamaz, (bulmaya muk*tedir olamaz)sa üç gün oruç (tutması lazımdır).» buyurmuştur, ibni Mes'*ud (ra) da bu âyeti «mutatabiatin» (aralıksız) kelimesini ekleyerek oku*muştur. «Mutatabiatin» kelimesi ile «üç gün oruç» kayıtlandığı takdirde orucun aralıksız tutulması lazım gelir.
«imam-ı Azam (ra) ile İmam Sevrî (ra) de bu görüşle hükmetmişlerdir. İmam Şafii (ra)'den nakledilen iki kavilden birisi de budur. İmam Mezeni bu görüşü, oruç kefaretini zihar kefaretine [32] kıyaslayarak tercih etmiş*tir. Çünkü zihar kefareti aralıksız tutulur.
İmam Malik (ra) ile İmam Şafii (ro)'dan nakledilen ikinci kavile göre, kefaret orucu, arası açılarak da tutulabilir. Zira «aralıksız» (tetabi) keli*mesi bir sıfattır ki, ancak bir nass veya nassla yapılan kıyasla farz olur. Bu mevzuda nass ve kıyas bulunmadığına göre aralıksız tutmak da yok*tur.» [33]
Dördüncü Hüküm: Hamr Kelimesi Sarhoş Edici Bütün Maddeleri Şa*mil Midir?
Hamr, aklı örten içilecek her maddenin genel adıdır. Fakihlerin cum*huru da bu görüştedir.
Hanefilere göre ise «hamr». yalnız üzüm suyundan kaynatılmış ve mayalanmış şıraya yani şaraba denir. Aklı izale eden, fakat üzüm suyu cinsinden olmayan meşrubatlar herne kadar haram iseler de bunlara «hamr» denilemez.
Cumhura göre «hamr» kelimesi yalnız kaynatılmış ve mayalanmış ü-züm suyuna has bir isim değildir. Zira üzüm suyunun haricindeki sarhoş edici her içki nass ile haramdır. Zira Enes bin Malik (ra)'ten şöyle rivayet edilmiştir: «Hamr haram kılındı. Hamr ise üzüm, hurma, bal, buğday, arpa ve darı sularından yapılır.» Bütün fakihler sarhoş edici her maddenin ha*ram olduğu hususunda ittifak etmişlerdir. Aralarındaki ihtilaf ise «hamr»ın neyin ismi olduğu hususundadır. Bu mevzunun tafsilatı Bakara Suresinin 219. âyetinin hükmü tahlil edilirken geçmişti.
Beşinci Hüküm: Haram Olan Hamr'rn Bizzat Kendisi De Pis Midir?
Alimler «hamr»ın haramlığından, şeriatin onu pis göstermesinden, ona murdar ismi verilmesinden ve ondan şiddetle «kaçınılması» emrinden do*layı bizzat kendisinin de necis olduğu hükmüne varmışlardır. Yalnız İmam Şafii (ra)'nin arkadaşı İmam Mezeni ile Hanefi fukahasından bazıları alim*lerin cumhuruna muhalefetle onun temiz olduğuna hükmetmişlerdir. Bun*lara göre, haram edilen «hamr»ın içilmesidir. Birşeyin haram edilmesi o-nun necasetini, murdarlığını gerektirmez. Çünkü şeriatta birçok şey vardır ki haramdır fakat pis değildir. Mesela ipek ve altın erkeklere haram olduğu halde pis değildir.
Sahih olan cumhurun görüşüdür. Zira Allahu taalanın ona «murdar» demesi, necis olduğuna delalet eder. Şüphesiz âyetteki «rics» (murdar) kelimesi lügatta necasete denilir.
Bazı sahabilerden yapılan rivayete göre Resulullah (sav)'a, «Yolcu*luklarımızda birçok müşrik ve hıristiyan ülkelere gidiyoruz. Onlar çömlek*lerinde domuz eti pişirir ve kapları ile şarap içerler. Oralardan geçerken ne yapalım?» diye sorulunca. «Onların kaplarında yemek yapmayın, on*ların kaplarından yemeyin ve su içmeyin. Şayet başka kap bulamazsanız onların çömlek ve kaplarını temizce yıkadıktan sonra kullanın.» buyurmuş*tur. Resulullah (sav)'ın «temizce yıkayın» emri kapların şaraptan dolayı necis olduğuna delalet eder. Eğer necis olmasaydı Resulullah (sav), «te*mizce yıkayın» diye emretmezdi.
Ayetlerden alınacak dersler
1- Akdolunan yeminde kefaret farzdır. Lağv yeminde ise vacib de*ğildir.
2- Kefareti oruçla karşılamak yedirmek, giydirmek ve köle azad etmekten aciz olanlar için sahihtir.
3- içki ve kumar içtimai günahların en büyüklerindendir. Bu, âyetin akışında «(tapınmak için) dikilen taşlar» ile birlikte anılmasından da an*laşılmaktadır.
4- Düşmanlık ve kin insanlar arasına içki ve kumar vasıtasıyla girer. Kumar aileleri dağıtan, ekonomiyi sıfıra indiren içtimai bir hastalıktır. Allah (cc)'ın haram kıldığı herşeyden bilhassa içki ve kumar gibi büyük günah*lardan kaçınmak, uzaklaşmak farzdır.
Âyetlerdeki Teşri'i Hikmetler
Allah taala. mevzumuz âyetlerde de diğer âyetlerde olduğu gibi in*sanların içki ve kumardan şiddetle kaçınmalarını emretmektedir. İçki ve kumarın İslâm nazarında ne kadar çirkin olduklarını göstermek için de bunları tapınmak için dikilen taşlar ve fal oklarıyla birlikte anmıştır. Fer*di ve içtimaî zarar ve tehlikelerini, toplum ve aile hayatını nasıl tehdit edip yıktığını beyan ederek İslâm ümmetini uyarmaktadır. içki aklı izale ettiği gibi sıhhati de bozar. Bununla da kalmayarak in*sanın malını zayeder. Akıl gittikten sonra toplum altüst olur. suçlar ço*ğalır, arbede başlar. Bir sarhoş hiçbir akıllı kimsenin yapmadığını yapar, konuşmadığını söyler. Hatta bir sarhoş cevherle pisliği, menfaatli olanla zararlı olanı bile birbirinden ayıramaz.
Kumar da başlı başına bir felakettir. Kumar oynayan bir insan şuur ve duygularını kaybeder. Parasının ve bütün varlığının elinden nasıl çıkıp gittiğini dahi anlayamaz. Çünkü her verişinde bir önce verdiğini yeniden kazanmak peşinde koşar ve her defasında da kaybeder. Evine eli ve cebi boş döndüğü zaman içi. parasını alan kişiye karşı kin ve düşmanlıkla dolar. İçine düştüğü buhran sonucu onu öldürmeye kalkar veya bizzat kendini öldürmeye kalkışır.
Kumar yüzünden yıkılmış çok aile vardır. Ailenin ferdleri kumar yü*zünden ahlaksızlığa ve kötü yollara düşmüşlerdir. Müreffeh bir hayat süren ailelerin kumar yüzünden evsiz yurtsuz, sokaklarda, hamam külhanlarında perişan bir vaziyette yaşamaya çalıştıkları az görülmemiştir. Bir zamanlar onların selamlarını bile kendileri için bir şeref sayanlar, kumar afeti yü*zünden perişanlığa düştükten sonra onlarla değil selamlaşma ve konuşma onları görmek bile istemezler.
işte bunların hepsini Allah (cc). «Şeytan İçkide ve kumarda ancak aranıza düşmanlık ve kin düşürmek sizi Allaht anmaktan ve namazdan alıkoymak ister. Artık siz (hepiniz) vazgeçtiniz değil mi?» âyetlyle beyan etmiştir.
Şafiilere göre verilecek kefaret eğer yedirmek, giydirmek veya köle azad etmek ise yemini bozmadan önce de verilmesi sahihtir. Eğer bunları yapamıyor da oruç tutacaksa yemini bozmadan önce bu sahih olmaz. Bu görüşlerini mevzumuz âyetin zahirine dayandırmışlardır. Zira âyette «ke*faret», yeminle birlikte yemin bozmayı zikretmeksizin ifade edilmiştir. «İç*te bu, andettlğiniz vakit yeminlerinizin kefaretidir.» âyeti ile de bu görüş*lerini takviye etmişlerdir.
Şafiiler, bu hükme ulaşmak için zekata da kıyaslamışlardır. Çünkü zekat malının üzerinden zekat verilebilmesi için bir sene geçmesi lazımdır. Fakat sene dolmadan önce zekat verilse sahih olduğu gibi, sene doldu*ğunda tekrar zekat vermek icabetmez. Zekat nasıl fakirin hakkı ise ye*min kefareti de öyle fakirin hakkıdır. Zekat, senesi dolmadan verilebildiği*ne göre, kefaret de yemini bozmadan verilebilir. Fakat kefaret oruçla kar-şılanacakso bu ancak yemin bozulduktan sonra olabilir. Zira daha ön*ceki üç şartın herhangi birinin yerine getirilip getirilmeyeceği yemin bozul*duktan sonra ortaya çıkar. Ayrıca Resulullah (sav) da, «Ben blrşeyi yap*mak için yemin etsem ve sonra onu yapmamanın daha hayırlı olduğunu görsem yeminimin kefaretini verir hayırlı olanı yaparım.» buyurmuştur. [30]
Şafiilerin bu görüşü, Malikilerin de meşhur olan görüşüdür.
Hanefiler ise, yemini bozmadan kefaret vermenin caiz olmadığı görü*şündedirler. Mevzumuz âyeti de bu görüşlerine uygun olarak, «yemini boz*duğunuz vakit» şeklinde anlamaktadırlar. Bunun bir başka örneğine de «Artık sizden kim (o günlerde) hasta, yahud sefer üzerinde olur (ve orucu*nu yemiş bulunur)sa tutmadığı günler sayısınca başka gönlerde (tutar).» (Bakara: 184) âyetinde rastlanılmaktadır. Çünkü «orucunu yemiş bulunur*sa» ifadesi âyetin akışında yoktur. Fakat böyle olması mukadderdir.
Rivayete göre Resulullah (sav), «Kim birşeyi yapmak için yemin eder de sonra hayrı o işte değil başkasında görürse hakkında hayırlı olanı yapsın ve yeminine de kefaret versin.» buyurmuştur. [31] Hanefilere göre bu hadis de görüşlerini isbat eden delillerdendir. Zira kefaretin farz kılın*ması günahın ortadan kaldırılması içindir. Yemin bozulmadan günah or*taya çıkmayacağına göre kefaret verilmesi de sahih olamaz. Bunun gibi farz olan bütün ibadetler de zamanından önce yerine getirilirse sahih ol*maz. Mesela, vakit girmeden önce o vakte ait namazın kılınması sahih olmaz, işte bunun gibi, yemin bozulmadan önce sonrası için farz olan kefaretin verilmesi de sahih olamaz. Bu görüşü Eşheb, İmam Malik (ra)'ten de rivayet etmiştir.
Üçüncü Hüküm: Yemin Kefareti Orucunu Aralıksız Tutmak Şart Mıdır?
Yedirmekten, giydirmekten ve köle azad etmekten aciz olan bir kim*senin kefaretini oruçla karşılamasının farz olduğuna âyetin zahiri delalet etmektedir. Ancak fakihler, bu orucun aralıksız mı tutulacağı, yoksa ara*lıklı olarak tutulmasının da caiz mi olduğu konusunda ihtilafa düşmüşler*dir.
Hanefiler, kefaret orucunun aralıksız tutulmasının şart olduğu görü*şündedirler. Zira ibni Mes'ud (ra) âyeti, «üç gün oruç» ifadesine «mutata*biatin» (aralıksız) kelimesini de katarak okumuştur. Hanefilerln bu görüşü ibni Abbas (ra) ve Mücahid (ra)'den de rivayet edilmiştir.
Şafillerin görüşü ise kefaret orucunu aralıksız tutmanın şart olma*dığı yolundadır. Bunlara göre kefaret orucu aralıklı olarak da tutulabilir. Şafiilerin bu görüşü İmam Malik (ra)'ten de rivayet edilmiştir.
Kurtubî, bu husustaki görüşleri şöyle özetlemiştir: «Yeminini bozan kişi yiyecek, giyecek ve azad edecek köleye sahip değilse kefareti oruçla karşılar. Çünkü Allahu taala. «Fakat kim (bunları) bulamaz, (bulmaya muk*tedir olamaz)sa üç gün oruç (tutması lazımdır).» buyurmuştur, ibni Mes'*ud (ra) da bu âyeti «mutatabiatin» (aralıksız) kelimesini ekleyerek oku*muştur. «Mutatabiatin» kelimesi ile «üç gün oruç» kayıtlandığı takdirde orucun aralıksız tutulması lazım gelir.
«imam-ı Azam (ra) ile İmam Sevrî (ra) de bu görüşle hükmetmişlerdir. İmam Şafii (ra)'den nakledilen iki kavilden birisi de budur. İmam Mezeni bu görüşü, oruç kefaretini zihar kefaretine [32] kıyaslayarak tercih etmiş*tir. Çünkü zihar kefareti aralıksız tutulur.
İmam Malik (ra) ile İmam Şafii (ro)'dan nakledilen ikinci kavile göre, kefaret orucu, arası açılarak da tutulabilir. Zira «aralıksız» (tetabi) keli*mesi bir sıfattır ki, ancak bir nass veya nassla yapılan kıyasla farz olur. Bu mevzuda nass ve kıyas bulunmadığına göre aralıksız tutmak da yok*tur.» [33]
Dördüncü Hüküm: Hamr Kelimesi Sarhoş Edici Bütün Maddeleri Şa*mil Midir?
Hamr, aklı örten içilecek her maddenin genel adıdır. Fakihlerin cum*huru da bu görüştedir.
Hanefilere göre ise «hamr». yalnız üzüm suyundan kaynatılmış ve mayalanmış şıraya yani şaraba denir. Aklı izale eden, fakat üzüm suyu cinsinden olmayan meşrubatlar herne kadar haram iseler de bunlara «hamr» denilemez.
Cumhura göre «hamr» kelimesi yalnız kaynatılmış ve mayalanmış ü-züm suyuna has bir isim değildir. Zira üzüm suyunun haricindeki sarhoş edici her içki nass ile haramdır. Zira Enes bin Malik (ra)'ten şöyle rivayet edilmiştir: «Hamr haram kılındı. Hamr ise üzüm, hurma, bal, buğday, arpa ve darı sularından yapılır.» Bütün fakihler sarhoş edici her maddenin ha*ram olduğu hususunda ittifak etmişlerdir. Aralarındaki ihtilaf ise «hamr»ın neyin ismi olduğu hususundadır. Bu mevzunun tafsilatı Bakara Suresinin 219. âyetinin hükmü tahlil edilirken geçmişti.
Beşinci Hüküm: Haram Olan Hamr'rn Bizzat Kendisi De Pis Midir?
Alimler «hamr»ın haramlığından, şeriatin onu pis göstermesinden, ona murdar ismi verilmesinden ve ondan şiddetle «kaçınılması» emrinden do*layı bizzat kendisinin de necis olduğu hükmüne varmışlardır. Yalnız İmam Şafii (ra)'nin arkadaşı İmam Mezeni ile Hanefi fukahasından bazıları alim*lerin cumhuruna muhalefetle onun temiz olduğuna hükmetmişlerdir. Bun*lara göre, haram edilen «hamr»ın içilmesidir. Birşeyin haram edilmesi o-nun necasetini, murdarlığını gerektirmez. Çünkü şeriatta birçok şey vardır ki haramdır fakat pis değildir. Mesela ipek ve altın erkeklere haram olduğu halde pis değildir.
Sahih olan cumhurun görüşüdür. Zira Allahu taalanın ona «murdar» demesi, necis olduğuna delalet eder. Şüphesiz âyetteki «rics» (murdar) kelimesi lügatta necasete denilir.
Bazı sahabilerden yapılan rivayete göre Resulullah (sav)'a, «Yolcu*luklarımızda birçok müşrik ve hıristiyan ülkelere gidiyoruz. Onlar çömlek*lerinde domuz eti pişirir ve kapları ile şarap içerler. Oralardan geçerken ne yapalım?» diye sorulunca. «Onların kaplarında yemek yapmayın, on*ların kaplarından yemeyin ve su içmeyin. Şayet başka kap bulamazsanız onların çömlek ve kaplarını temizce yıkadıktan sonra kullanın.» buyurmuş*tur. Resulullah (sav)'ın «temizce yıkayın» emri kapların şaraptan dolayı necis olduğuna delalet eder. Eğer necis olmasaydı Resulullah (sav), «te*mizce yıkayın» diye emretmezdi.
Ayetlerden alınacak dersler
1- Akdolunan yeminde kefaret farzdır. Lağv yeminde ise vacib de*ğildir.
2- Kefareti oruçla karşılamak yedirmek, giydirmek ve köle azad etmekten aciz olanlar için sahihtir.
3- içki ve kumar içtimai günahların en büyüklerindendir. Bu, âyetin akışında «(tapınmak için) dikilen taşlar» ile birlikte anılmasından da an*laşılmaktadır.
4- Düşmanlık ve kin insanlar arasına içki ve kumar vasıtasıyla girer. Kumar aileleri dağıtan, ekonomiyi sıfıra indiren içtimai bir hastalıktır. Allah (cc)'ın haram kıldığı herşeyden bilhassa içki ve kumar gibi büyük günah*lardan kaçınmak, uzaklaşmak farzdır.
Âyetlerdeki Teşri'i Hikmetler
Allah taala. mevzumuz âyetlerde de diğer âyetlerde olduğu gibi in*sanların içki ve kumardan şiddetle kaçınmalarını emretmektedir. İçki ve kumarın İslâm nazarında ne kadar çirkin olduklarını göstermek için de bunları tapınmak için dikilen taşlar ve fal oklarıyla birlikte anmıştır. Fer*di ve içtimaî zarar ve tehlikelerini, toplum ve aile hayatını nasıl tehdit edip yıktığını beyan ederek İslâm ümmetini uyarmaktadır. içki aklı izale ettiği gibi sıhhati de bozar. Bununla da kalmayarak in*sanın malını zayeder. Akıl gittikten sonra toplum altüst olur. suçlar ço*ğalır, arbede başlar. Bir sarhoş hiçbir akıllı kimsenin yapmadığını yapar, konuşmadığını söyler. Hatta bir sarhoş cevherle pisliği, menfaatli olanla zararlı olanı bile birbirinden ayıramaz.
Kumar da başlı başına bir felakettir. Kumar oynayan bir insan şuur ve duygularını kaybeder. Parasının ve bütün varlığının elinden nasıl çıkıp gittiğini dahi anlayamaz. Çünkü her verişinde bir önce verdiğini yeniden kazanmak peşinde koşar ve her defasında da kaybeder. Evine eli ve cebi boş döndüğü zaman içi. parasını alan kişiye karşı kin ve düşmanlıkla dolar. İçine düştüğü buhran sonucu onu öldürmeye kalkar veya bizzat kendini öldürmeye kalkışır.
Kumar yüzünden yıkılmış çok aile vardır. Ailenin ferdleri kumar yü*zünden ahlaksızlığa ve kötü yollara düşmüşlerdir. Müreffeh bir hayat süren ailelerin kumar yüzünden evsiz yurtsuz, sokaklarda, hamam külhanlarında perişan bir vaziyette yaşamaya çalıştıkları az görülmemiştir. Bir zamanlar onların selamlarını bile kendileri için bir şeref sayanlar, kumar afeti yü*zünden perişanlığa düştükten sonra onlarla değil selamlaşma ve konuşma onları görmek bile istemezler.
işte bunların hepsini Allah (cc). «Şeytan İçkide ve kumarda ancak aranıza düşmanlık ve kin düşürmek sizi Allaht anmaktan ve namazdan alıkoymak ister. Artık siz (hepiniz) vazgeçtiniz değil mi?» âyetlyle beyan etmiştir.