Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Tefsir Dersleri... (15 Kullanıcı)

Muhtazaf

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
30 Mar 2008
Mesajlar
9,637
Tepki puanı
1,009
Puanları
113
Yaş
67
Web Sitesi
www.aydin-aydin.com
İkinci Hüküm: Yemini Bozmadan Evvel Kefaret Vermek Sahih Midir?


Şafiilere göre verilecek kefaret eğer yedirmek, giydirmek veya köle azad etmek ise yemini bozmadan önce de verilmesi sahihtir. Eğer bunları yapamıyor da oruç tutacaksa yemini bozmadan önce bu sahih olmaz. Bu görüşlerini mevzumuz âyetin zahirine dayandırmışlardır. Zira âyette «ke*faret», yeminle birlikte yemin bozmayı zikretmeksizin ifade edilmiştir. «İç*te bu, andettlğiniz vakit yeminlerinizin kefaretidir.» âyeti ile de bu görüş*lerini takviye etmişlerdir.

Şafiiler, bu hükme ulaşmak için zekata da kıyaslamışlardır. Çünkü zekat malının üzerinden zekat verilebilmesi için bir sene geçmesi lazımdır. Fakat sene dolmadan önce zekat verilse sahih olduğu gibi, sene doldu*ğunda tekrar zekat vermek icabetmez. Zekat nasıl fakirin hakkı ise ye*min kefareti de öyle fakirin hakkıdır. Zekat, senesi dolmadan verilebildiği*ne göre, kefaret de yemini bozmadan verilebilir. Fakat kefaret oruçla kar-şılanacakso bu ancak yemin bozulduktan sonra olabilir. Zira daha ön*ceki üç şartın herhangi birinin yerine getirilip getirilmeyeceği yemin bozul*duktan sonra ortaya çıkar. Ayrıca Resulullah (sav) da, «Ben blrşeyi yap*mak için yemin etsem ve sonra onu yapmamanın daha hayırlı olduğunu görsem yeminimin kefaretini verir hayırlı olanı yaparım.» buyurmuştur. [30]

Şafiilerin bu görüşü, Malikilerin de meşhur olan görüşüdür.

Hanefiler ise, yemini bozmadan kefaret vermenin caiz olmadığı görü*şündedirler. Mevzumuz âyeti de bu görüşlerine uygun olarak, «yemini boz*duğunuz vakit» şeklinde anlamaktadırlar. Bunun bir başka örneğine de «Artık sizden kim (o günlerde) hasta, yahud sefer üzerinde olur (ve orucu*nu yemiş bulunur)sa tutmadığı günler sayısınca başka gönlerde (tutar).» (Bakara: 184) âyetinde rastlanılmaktadır. Çünkü «orucunu yemiş bulunur*sa» ifadesi âyetin akışında yoktur. Fakat böyle olması mukadderdir.

Rivayete göre Resulullah (sav), «Kim birşeyi yapmak için yemin eder de sonra hayrı o işte değil başkasında görürse hakkında hayırlı olanı yapsın ve yeminine de kefaret versin.» buyurmuştur. [31] Hanefilere göre bu hadis de görüşlerini isbat eden delillerdendir. Zira kefaretin farz kılın*ması günahın ortadan kaldırılması içindir. Yemin bozulmadan günah or*taya çıkmayacağına göre kefaret verilmesi de sahih olamaz. Bunun gibi farz olan bütün ibadetler de zamanından önce yerine getirilirse sahih ol*maz. Mesela, vakit girmeden önce o vakte ait namazın kılınması sahih olmaz, işte bunun gibi, yemin bozulmadan önce sonrası için farz olan kefaretin verilmesi de sahih olamaz. Bu görüşü Eşheb, İmam Malik (ra)'ten de rivayet etmiştir.



Üçüncü Hüküm: Yemin Kefareti Orucunu Aralıksız Tutmak Şart Mıdır?


Yedirmekten, giydirmekten ve köle azad etmekten aciz olan bir kim*senin kefaretini oruçla karşılamasının farz olduğuna âyetin zahiri delalet etmektedir. Ancak fakihler, bu orucun aralıksız mı tutulacağı, yoksa ara*lıklı olarak tutulmasının da caiz mi olduğu konusunda ihtilafa düşmüşler*dir.

Hanefiler, kefaret orucunun aralıksız tutulmasının şart olduğu görü*şündedirler. Zira ibni Mes'ud (ra) âyeti, «üç gün oruç» ifadesine «mutata*biatin» (aralıksız) kelimesini de katarak okumuştur. Hanefilerln bu görüşü ibni Abbas (ra) ve Mücahid (ra)'den de rivayet edilmiştir.

Şafillerin görüşü ise kefaret orucunu aralıksız tutmanın şart olma*dığı yolundadır. Bunlara göre kefaret orucu aralıklı olarak da tutulabilir. Şafiilerin bu görüşü İmam Malik (ra)'ten de rivayet edilmiştir.

Kurtubî, bu husustaki görüşleri şöyle özetlemiştir: «Yeminini bozan kişi yiyecek, giyecek ve azad edecek köleye sahip değilse kefareti oruçla karşılar. Çünkü Allahu taala. «Fakat kim (bunları) bulamaz, (bulmaya muk*tedir olamaz)sa üç gün oruç (tutması lazımdır).» buyurmuştur, ibni Mes'*ud (ra) da bu âyeti «mutatabiatin» (aralıksız) kelimesini ekleyerek oku*muştur. «Mutatabiatin» kelimesi ile «üç gün oruç» kayıtlandığı takdirde orucun aralıksız tutulması lazım gelir.

«imam-ı Azam (ra) ile İmam Sevrî (ra) de bu görüşle hükmetmişlerdir. İmam Şafii (ra)'den nakledilen iki kavilden birisi de budur. İmam Mezeni bu görüşü, oruç kefaretini zihar kefaretine [32] kıyaslayarak tercih etmiş*tir. Çünkü zihar kefareti aralıksız tutulur.

İmam Malik (ra) ile İmam Şafii (ro)'dan nakledilen ikinci kavile göre, kefaret orucu, arası açılarak da tutulabilir. Zira «aralıksız» (tetabi) keli*mesi bir sıfattır ki, ancak bir nass veya nassla yapılan kıyasla farz olur. Bu mevzuda nass ve kıyas bulunmadığına göre aralıksız tutmak da yok*tur.» [33]



Dördüncü Hüküm: Hamr Kelimesi Sarhoş Edici Bütün Maddeleri Şa*mil Midir?


Hamr, aklı örten içilecek her maddenin genel adıdır. Fakihlerin cum*huru da bu görüştedir.

Hanefilere göre ise «hamr». yalnız üzüm suyundan kaynatılmış ve mayalanmış şıraya yani şaraba denir. Aklı izale eden, fakat üzüm suyu cinsinden olmayan meşrubatlar herne kadar haram iseler de bunlara «hamr» denilemez.

Cumhura göre «hamr» kelimesi yalnız kaynatılmış ve mayalanmış ü-züm suyuna has bir isim değildir. Zira üzüm suyunun haricindeki sarhoş edici her içki nass ile haramdır. Zira Enes bin Malik (ra)'ten şöyle rivayet edilmiştir: «Hamr haram kılındı. Hamr ise üzüm, hurma, bal, buğday, arpa ve darı sularından yapılır.» Bütün fakihler sarhoş edici her maddenin ha*ram olduğu hususunda ittifak etmişlerdir. Aralarındaki ihtilaf ise «hamr»ın neyin ismi olduğu hususundadır. Bu mevzunun tafsilatı Bakara Suresinin 219. âyetinin hükmü tahlil edilirken geçmişti.



Beşinci Hüküm: Haram Olan Hamr'rn Bizzat Kendisi De Pis Midir?


Alimler «hamr»ın haramlığından, şeriatin onu pis göstermesinden, ona murdar ismi verilmesinden ve ondan şiddetle «kaçınılması» emrinden do*layı bizzat kendisinin de necis olduğu hükmüne varmışlardır. Yalnız İmam Şafii (ra)'nin arkadaşı İmam Mezeni ile Hanefi fukahasından bazıları alim*lerin cumhuruna muhalefetle onun temiz olduğuna hükmetmişlerdir. Bun*lara göre, haram edilen «hamr»ın içilmesidir. Birşeyin haram edilmesi o-nun necasetini, murdarlığını gerektirmez. Çünkü şeriatta birçok şey vardır ki haramdır fakat pis değildir. Mesela ipek ve altın erkeklere haram olduğu halde pis değildir.

Sahih olan cumhurun görüşüdür. Zira Allahu taalanın ona «murdar» demesi, necis olduğuna delalet eder. Şüphesiz âyetteki «rics» (murdar) kelimesi lügatta necasete denilir.

Bazı sahabilerden yapılan rivayete göre Resulullah (sav)'a, «Yolcu*luklarımızda birçok müşrik ve hıristiyan ülkelere gidiyoruz. Onlar çömlek*lerinde domuz eti pişirir ve kapları ile şarap içerler. Oralardan geçerken ne yapalım?» diye sorulunca. «Onların kaplarında yemek yapmayın, on*ların kaplarından yemeyin ve su içmeyin. Şayet başka kap bulamazsanız onların çömlek ve kaplarını temizce yıkadıktan sonra kullanın.» buyurmuş*tur. Resulullah (sav)'ın «temizce yıkayın» emri kapların şaraptan dolayı necis olduğuna delalet eder. Eğer necis olmasaydı Resulullah (sav), «te*mizce yıkayın» diye emretmezdi.

Ayetlerden alınacak dersler

1- Akdolunan yeminde kefaret farzdır. Lağv yeminde ise vacib de*ğildir.

2- Kefareti oruçla karşılamak yedirmek, giydirmek ve köle azad etmekten aciz olanlar için sahihtir.

3- içki ve kumar içtimai günahların en büyüklerindendir. Bu, âyetin akışında «(tapınmak için) dikilen taşlar» ile birlikte anılmasından da an*laşılmaktadır.

4- Düşmanlık ve kin insanlar arasına içki ve kumar vasıtasıyla girer. Kumar aileleri dağıtan, ekonomiyi sıfıra indiren içtimai bir hastalıktır. Allah (cc)'ın haram kıldığı herşeyden bilhassa içki ve kumar gibi büyük günah*lardan kaçınmak, uzaklaşmak farzdır.



Âyetlerdeki Teşri'i Hikmetler


Allah taala. mevzumuz âyetlerde de diğer âyetlerde olduğu gibi in*sanların içki ve kumardan şiddetle kaçınmalarını emretmektedir. İçki ve kumarın İslâm nazarında ne kadar çirkin olduklarını göstermek için de bunları tapınmak için dikilen taşlar ve fal oklarıyla birlikte anmıştır. Fer*di ve içtimaî zarar ve tehlikelerini, toplum ve aile hayatını nasıl tehdit edip yıktığını beyan ederek İslâm ümmetini uyarmaktadır. içki aklı izale ettiği gibi sıhhati de bozar. Bununla da kalmayarak in*sanın malını zayeder. Akıl gittikten sonra toplum altüst olur. suçlar ço*ğalır, arbede başlar. Bir sarhoş hiçbir akıllı kimsenin yapmadığını yapar, konuşmadığını söyler. Hatta bir sarhoş cevherle pisliği, menfaatli olanla zararlı olanı bile birbirinden ayıramaz.

Kumar da başlı başına bir felakettir. Kumar oynayan bir insan şuur ve duygularını kaybeder. Parasının ve bütün varlığının elinden nasıl çıkıp gittiğini dahi anlayamaz. Çünkü her verişinde bir önce verdiğini yeniden kazanmak peşinde koşar ve her defasında da kaybeder. Evine eli ve cebi boş döndüğü zaman içi. parasını alan kişiye karşı kin ve düşmanlıkla dolar. İçine düştüğü buhran sonucu onu öldürmeye kalkar veya bizzat kendini öldürmeye kalkışır.

Kumar yüzünden yıkılmış çok aile vardır. Ailenin ferdleri kumar yü*zünden ahlaksızlığa ve kötü yollara düşmüşlerdir. Müreffeh bir hayat süren ailelerin kumar yüzünden evsiz yurtsuz, sokaklarda, hamam külhanlarında perişan bir vaziyette yaşamaya çalıştıkları az görülmemiştir. Bir zamanlar onların selamlarını bile kendileri için bir şeref sayanlar, kumar afeti yü*zünden perişanlığa düştükten sonra onlarla değil selamlaşma ve konuşma onları görmek bile istemezler.

işte bunların hepsini Allah (cc). «Şeytan İçkide ve kumarda ancak aranıza düşmanlık ve kin düşürmek sizi Allaht anmaktan ve namazdan alıkoymak ister. Artık siz (hepiniz) vazgeçtiniz değil mi?» âyetlyle beyan etmiştir.
 

Muhtazaf

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
30 Mar 2008
Mesajlar
9,637
Tepki puanı
1,009
Puanları
113
Yaş
67
Web Sitesi
www.aydin-aydin.com
[1] F. Razi. tefsir, C. 11, S. 128. Taberi, tefsir. C. 8, S. 54.

[2] Dr. Hasan Şazeîi. Arap Edebiyatı Tarihi ve Metinleri, Cidde. 1G76. C. 1, S. 15.

[3] İmam Nevevi, Riyazü's-Salihin. Lübnan baskısı, S. 590.

[4] İmam Nevevi, age, S. 561.

[5] Buhari, Müslim. Tirmizi ve Nesai.

[6] Şeyh Cemal. Fütuhat-ı İlahiye, C. l, S. 463.

[7] Taberl, tefsir. C. 6. S. 33

[8] İstisna-i muttasıl: İstisna edilenlerin içerisinde olduğu haide bilahere çıka*rılana denir. Mesela -İstanbul ve kazalarının müftüleri geldiler.- denildiği zaman bütün müftülerin geldiği anlaşılır. Bilahere. -İlla Eminönü müftüsü gelmedi- denildiği zaman Eminönü müftüsü -illa- kelimesiyle istisna edilmiş olur.

istisnai munkatı: istisna edilen şeyin başlangıçtada istisnalar arasında olmamasıdır. Mesela. «Merkez vaizleri geldiler, illa müftü gelmedi.- sözünde peşin olarak müftü dışarda bırakılır. Daha sonra müftü vaizlerden İstisna edildiğinde buna istisna-i munkatı denir (Çeviren)

[9] Buharı ve Müslim.

[10] Kutub-i sitte S 464

[11] F.Razi. age, C. ıı. S. 148.

[12] Kurtubi, age. C. ö, S. 88. 474

[13] Irşadüs-Sari Şerh-i Buharİ. C. 1. S 358.

[14] Ebu Davud. IbnJ Mace.

[15] Buharı şerhi, trşadûs Sâri kenarındaki Müslim Şerhi C. 2. S. 440-44f.

[16] Ebu Hnyyan. Bahr-i- Muhit. C. 3. S. 200.

[17] Buhari ve Müslim. 484

[18] F. Razi, age. C. il. S. 216.

[19] Buharl ve Müslim. Katade, Enes'ten rivayet etmiştir

[20] F. Razi. age, C. 11, S. 229. İbnl-Cevzi. age. C. 2, S. 354.

[21] Kurtubl, age. C. 8, S. 152. 488

[22] Amr bin Şuayb babasından, o da dedesinden. Zeylai. Nebbûrraeti, C. 3, S. 355.

[23] Ebu Davud, Nesâi. Tirmİzi.

[24] Ahmed bfn Hanbel. Tirmİzi, İbni Mace.

[25] Şeyh Sayis. Tefsiri Âyeti! Kuran. C. 2. S- 189.

[26] İmam Malik. Muvatta.

[27] Ebu Davud.

[28] Kurtubi. age. C. e. S 267.

[29] Buharı. Abdullah bin Amr bin As'dan rivayet etmiştir.

[30] Ebu Davud. Ebu Musa el-Eş'ari'den rivayet etmiştir.

[31] Müslim ve Nesai.

[32] Zihar kefareti: Bu bahis Mücadele Süresindeki ahkam âyetlerinin tefsirinde gelecektir.

[33] Kurtubi, age. C. 6. S. 283.
 

Muhtazaf

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
30 Mar 2008
Mesajlar
9,637
Tepki puanı
1,009
Puanları
113
Yaş
67
Web Sitesi
www.aydin-aydin.com
35. DERS MESCİDLERİN İMAR VE TAMİRİ İLE İLGİLİ HÜKÜMLER.. 2

Ayetlerin Lafzi Tahlili 2

Âyetlerin İcmali Manaları 2

Âyetlerin Nüzul Sebebleri 2

Ayetlerin Tefsirindeki İncelikler 2

Ayetlerdeki Şer'ı Hükümler 3

Birinci Hüküm: Ayetteki «Mescidleri İmar Etmek»Ten Maksat Nedir?. 3

İkinci Hüküm: Âyetteki «Mescid» Kelimesinden Maksat Nedir?. 3

Üçüncü Hüküm: Mescidlerin İmarında Kafirleri İstihdam Etmek Caiz Midir?. 3

Ayetlerden Alınacak Dersler 4

36. DERS MÜŞRİKLERİN MESCİD-İ HARAMA GİRMELERİNİN YASAKLANMASI 4

İLE İLGİLİ HÜKÜMLER.. 4

Ayetlerin Lafzi Tahlili 4

Âyetlerin İcmali Manaları 4

Ayetlerin Tefsirindeki İncelikler 4

Ayetlerdeki Şer'ı Hükümler 5

Birinci Hüküm: Ayetteki Müşrikler Kimlerdir?. 5

İkinci Hüküm: Müşriklerin Vücudlan Da Neci» Midir?. 5

Üçüncü Hüküm: Müşriklerin Mescidlere Girmelerine Mani Olunmalı Mı?. 6

Dördüncü Hüküm: Cizye Nedir, Kimlerden Ve Ne Kadar Alınır?. 7

Âyetlerdeki Teşrii Hikmetler 7


35. DERS MESCİDLERİN İMAR VE TAMİRİ İLE İLGİLİ HÜKÜMLER


17- Allah eş koşanların, kendi küfürlerine bizzat kendileri şahit iken, Allahın mescldlerlni imar etmelerine (ehliyetleri) yoktur. Onların (hayır na*mına) bütün yaptıkları boşa gitmiştir ve onlar ateşte ebedî kalıcıdırlar.

18- Allahın mescidlerini ancak Allaha ve ahiret günün» iman eden, namazı dosdoğru kılan, zekatı veren ve Allahtan başkasından korkmayan kimseler imar eder. işte doğru yola ermişlerden olmaları umulanlar bunlardir.



Ayetlerin Lafzi Tahlili


(En ya'gmurû): Ya'mürû, İmaret kökünden gelir.

Camiyi yapma, onarma ve ibadet için ikame etmeye denir. İmaret maddi ve manevi olmak üzere ikiye ayrılır. Âyet bu iki kısmı da şamildir.

(Şahidine): Şahidine, şehadet kökünden gelir Yani onlar, şirk ve putperestlik eserini izhar ettiklerini kendileri de itiraf ediyor*lar demektir.

(Habitat): Habitet, hubut kökünden gelir ve zay-olmak. sevabı gitmek manasını taşır.

(ve ekamessalâte): Akkame kelimesi ikamet kökün*den gelir. İkamet, birşeyi yapılması gerekli olan herşeyiyle mükemmel ola*rak yapmaya denir. Âyetteki manası ise namazı, Allanın bildirdiği ve Re*sulünün tarif ettiği gibi kılmak demektir.

(Velem yatışa illallahe): Yahşâ. haşyet kökün*den gelir ve korku demektir.



Âyetlerin İcmali Manaları


Allah (cc), icmalen müşriklere, Allah (cc)'a şirk halinde iken, Allah (cc)'a ibadet edilen mescidlerj imar etmenin kendilerine uygun ve layık olmadığını haber vermektedir. Zira mescidleri yapmak Allah (cc)'a imanı ve O'nu sevmeyi icabettirir. Müşrikler ise kendi söz ve fiilleriyle kafir ol*duklarını itiraf ettikleri halde nasıl olurda ibadet edilecek mescidler yapar*lar. Onların amelleri zayolmuş ve sevobları gitmiştir. Onlar cehennem aza*bında ebedi kalıcı oldukları gibi, ordan çıkmaları veya azablarımn hafif*lemesi de küfür ve şirklerinden dolayı mümkün değildir.

Mescidlerin imarı ancak Allah (cc)'a inanan, itaat eden. ahiret günü*ne inanan insanlara layıktır. Onlar imar ettikleri mescidlerde namazı dos*doğru kılar ve zekatlarını verirler. Yalnız Allah (cc)'tan korkarlar. İşte böy*le takva kişilerin mescid yapmaları daha uygundur. Onlar dünya ve ahiret saadetine eren ve Allah (cc)'ın rızasına layık olanlardır.



Âyetlerin Nüzul Sebebleri


Bedir savaşında Kureyş ulularından bir toplulukla birlikte o tarihte henüz iman etmeyen Abbas bin Abdulmuttalip (ra) de esir alınmıştı. Ashab-tan birkaç kişi bunları ayıplıyor. Hz. Ali de, Hz. Abbasi Resulullah (sav)'tan ayrı düşmek ve onunla savaşmaktan dolayı kınıyordu. Bu ayıplama ve kınamalar üzerine Abbas (ra). «Siz bizim iyiliklerimizi ketmederek hep fenahklorımızı konuşuyorsunuz.» dedi. Sahabiler. «Sizin de mi iyiliğiniz var?» dediler. Abbas-(ra) ve diğer esirler. «Evet. bizim de iyiliğimiz vardır. Çün*kü biz Mescidül Haramı onarır, her sene Kabe-i muazzamanın örtülerini değiştirir, hac için gelenlere su dağıtırız» cevabım verdiler. İşte bunun üze*rine, «Allaha eş koşanların, kendi küfürlerine...» âyeti nazil oldu. [1]

Bu âyetlerle geçmiş âyetler arasındaki münasebet

Allahu taola, geçmiş âyetlerde müşriklerin imandan uzak olduklarını ve onların uzaklaşmalarını icabettiren cürüm ve günahlarını zikrettikten sonra müşrikler kendi yerlerinin yüksek olduğunu iddia etmişlerdir. Allahu taala da bu âyetlerle onların iddialarını reddetmektedir.



Ayetlerin Tefsirindeki İncelikler


Birinci incelik: Muhakkik müfessirlerin görüşüne göre âyetteki mes-cidden maksat, herne kadar çoğul olarak «mesacld» şeklinde ifade edil*mişse de Mescidül Haramdır. Çoğul kullanılmasının sebebi ise bütün mes-cidlerin kıblesi olmasıdır.

İkinci incelik: Müşriklerin mescid yapmalarına mani olmanın gerçek sebebi onların bizzat kafir olmalarıdır. Yoksa kendi kendilerinin küfürleri*ne şehadet etmeleri değildir. Ancak küfürlerinin kendj şehadetleriyle tak-yid edilmesi, küfürlerinin sarahatini belirtmek içindir. Zira onlar kafir ol*duklarını kendi sözleriyle de itiraf ve ikrar ederler. Nitekim müşrikler Bey*tin tavafı sırasında şöyle söylerlerdi: «Lebbeyk lâ şerike leke İlla şerike nüve leke temlikühu vema meleke» (Emrine uyarak sana geldik. Senin şerikin yoktur. Yalnız bir şerikin vardır. Sen birçok şeye malik olduğun gibi o da maliktir.) Bu sözleri de açıkça gösteriyor ki, en kudsi ibadetleri olan Beyt'i tavaf sırasında Allah (cc)'a eş koştuklarını İtiraf etmektedir*ler. Ayrıca Beytin içine ve etrafına diktikleri putlar da kafir ve müşrik ol*duklarını teyid eden fiili işaretlerdir, işte âyetteki «şirk» kelimesinden son*ra, «...kendi küfürlerine bizzat kendileri şahld iken...» ifadesinin gelme*sinin hikmeti de budur.

Üçüncü incelik: Ebu Hayyan şöyle der: «Müminlere camileri imar ile birlikte camilerin onarılması, temiz tutulması, saygı gösterilmesi, ora*larda ibadet etmenin adet haline getirilmesi, ilim öğretilmesi gibi ibadet çeşitleri İle mescidlerln dünya işleriyle gıybet ve yalan gibi şeylerden ko*runması da emrolunmuştur.» [2]

Resulullah (sav)'in, «Bir kimsenin camiye gitmeyi adet ettiğini gördünüzmü onun imanlı olduğuna şehadet ediniz.» [3] sözleri de Ebu Hayyan'ın yukarıda söylediklerine delalet eder.

Dördüncü incelik: Âyetin müminlere ait olan, «işte doğru yola ermiş*lerden olmaları umulanlar bunlardır.» kısmındaki «umulanlar» tabiri, müş*riklerin İftihar vesilesi ettikleri Mescidül Haramı tamir etme, Kabenin ör*tüsünü değiştirme gibi amellerinden umut kesmeleri gerektiğini anlatmak*tadır. Çünkü Allahu taala, Allah (cc)'a iman eden ve Allah (cc)'tan başka kimseden korkmayan müminlere bile hidayetin ulaşmasını «umulur» tabi*ri ile beyan etmiştir. Müslümanların hali böyle olunca müşrikler küfür ve şirk üzere oldukları halde hidayet ve kurtuluşu nasıl bekleyebilirler.



Ayetlerdeki Şer'ı Hükümler

Birinci Hüküm: Ayetteki «Mescidleri İmar Etmek»Ten Maksat Nedir?


Bazı alimler âyetteki «mescidleri imar» ibaresinden maksadın cami*ler İnşa etmek olduğunu söylemişlerdir. Bu maddi bir imardır ve Resulul*lah (sav) tarafından da teşvik edilmiştir. Nitekim bir hadiste, «Kim Allah (cc) için bir kuş yuvası kadar da olsa bir mescid yapsa Allah (cc) da ona onun karşılığında cennette bir ev yapar.» buyurulmuştur.

Diğer bazı alimlere göre ise âyetteki «mescidleri imandan maksat namaz kılmak, ibadet etmek ve diğer hayırlı işler yapmaktır. «(O kandil) o evlerde (yakılır ki) Allah onların yüce tanıtmasına ve içlerinde adının a-nılmasına izin vermiştir. Onlar buralarda sabah ve akşam O'nu teşbih (ve tenzih) ederler.» (Nur: 36) âyeti de buna delalet etmektedir. Zaten mescid-lerin imarından asıl maksat da budur. Bu imar manevi imardır. Âyetteki ibarenin hem maddi, hem de manevi imarı ihata ettiğini söylemeye hiçbir mani yoktur. Alimlerin cumhurunun tercihi de böyledir. Âyetteki ibare bu*na delalet ettiği gibi bu cümlenin âyetin akışında aldığı yer de bunu ik*tiza eder.

Ebubekr el-Cessas şöyle der: «Mescldlerin imarı iki kasıtla olur. Bi*rincisi onda ibadet yapmak ve' durmak, ikincisi ise inşası ve tamiridir. Nitekim ziyaret maksadıyla Mescidül Harama ve Kabeye hac mevsimi dışın*da gidenlere de «mu'temlr» denir.

Bu âyet kafir ve müşriklerin mescidler yapmasına, onları tamir etme*lerine mani olmaya delalet etmektedir. Zira onların camilere girmesi, ca*mileri imardaki asıl gayeye uygun olmadığı gibi onların inançları da mes-cidlerde ibadet eden müminlerin inançlarına muhaliftir. Müminler yalnız Allah (cc)'a, onlar ise maddeden yapılmış birtakım şeylere de ibadet ede*rek Allah (cc)'a eş koşmaktadırlar.» [4]



İkinci Hüküm: Âyetteki «Mescid» Kelimesinden Maksat Nedir?


Bazı alimlere göre âyetteki «mescidsden maksat, Mescidül Haramdır. Çünkü bütün mescidlerin kıblesi ve en efdalidir. Âyetin nüzul sebebi de bu görüşü teyid etmektedir. Bu görüş ikrime'den de rivayet edilmiştir. Bazı alimler de bu görüşü. İbni Kesir ve Ebu Amr'ın kıraatlerine —ki onlar «mesacid» kelimesini «mescid» şeklinde okumuşlardır— istinad ederek diğerlerine tercih etmişlerdir.

Diğer bazı alimlere göre ise âyetteki (mesacid» kelimesinden maksat, yalnız Mescidül Haram değil bütün mescidlerdlr. Çünkü kelime çoğul ola*rak gelmekte ve Allah (cc)'a izafe edilmektedir. Dolayısıyla kelime umu*milik ifade etmekte, başta Mescidül Haram olmakla birlikte bütün mescid-•eri dile getirmektedir.

Bize göre sahih olan ikinci görüştür. Âyetin zahiri de bunu teyid et*mektedir. Çünkü âyetteki çoğul sigası hükmün umumiliğini ifade eder. Öy*leyse müşriklerin hangi mescid olursa olsun imar etme ehliyetleri yoktur. Onların küfür ve şirkleri de bunun imkansız kılmaktadır. Zaten onların bu mukaddes ve temiz yerlere girmeleri imam Malik (ra)'in de dediği gibi sahih değildir. Müşriklerin mescidlere girme hükmünün tafsilatı gelecek âyette verilecektir.



Üçüncü Hüküm: Mescidlerin İmarında Kafirleri İstihdam Etmek Caiz Midir?


Bazı alimler, âyetten müşriklerin müslümanlar tarafından mescidlerin imarında istihdam edilmelerinin caiz olmadığı hükmünü çıkarmışlardır. Zira ou maddi imardır ve Allahu taala bunda müşriklere imkân verilmesini ya*saklamıştır. Âyetin zahiri ise müşrik ve kafirlerin istihdamının caiz olduğuna delalet eder. Zira âyette yasaklanan onların mescidlere sahip çık*maları, maddeten tasarruflarını ellerinde tutmaları veya mescidlerin va*kıflarını idare etmeleri ve benzeri işlerdir. Ama bir müşrikin camilerin imarında işçi ve usta olarak çalıştırılması caizdir. Bu işler âyetin yasak*lar: İçine girmez. Fakihlerin cumhurunun görüşü budur.



Ayetlerden Alınacak Dersler


1- Müşrikler küfürlerinden dolayı, yaptıkları hayırlardan sevap ala*mazlar. Zira Allahu taala, «Biz onların herhangi bir amel (ve hareket) yap-tılarsa (hepsinin) önüne geçtik de bunlan saçılmış (ve hiçbir değeri ol*mayan) zerreler yaptık.» (Furkan: 23) buyurmaktadır. Bu âyet de bu ger*çeği ifade etmektedir.

2- Mescidleri imar etmek Allah (cc)'ın haram sınırlarına tazim eden iman ehline layıktır.

3- İnsanın gerek sözünde ve gerek ibadet ve muamelatında ihlaslı olması farzdır.

4- Mescidlerin imarından gaye yalnız Allah (cc) rızasını kazanmak*tır. Yoksa riya İçin olmamalıdır.
 

Muhtazaf

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
30 Mar 2008
Mesajlar
9,637
Tepki puanı
1,009
Puanları
113
Yaş
67
Web Sitesi
www.aydin-aydin.com
36. DERS MÜŞRİKLERİN MESCİD-İ HARAMA GİRMELERİNİN YASAKLANMASI
İLE İLGİLİ HÜKÜMLER


28- Ey iman edenler, müşrikler ancak bir necistir. Onun İçin bu yıl*larından sonra onlar mescid-i harama yaklaşmasınlar. Eğer fakirlikten kor-karsanız, Allah dilerse, sizi kendi fazlından zenginleştirir. Çünkü Allah, ger*çek bilicidir, tam hüküm ve hikmet sahibidir.

29- Kendilerine kitap verilenlerden ne Allaha, ne ahiret gününe İnan*mayan, Alladın ve peygamberinin haram ettiği şeyleri haram tanımayan, hak dinini din olarak kabul etmeyen kimselerle, zelil ve hakiyr kendi el*leriyle cizye verecekler) zamana kadar muharebe edin.



Ayetlerin Lafzi Tahlili


(Necesün): Necs kökünden gelir, pislik demektir.

(Ayleten): Ayleten, fakirlik ve ihtiyaç demek

(Yedınune): Yedinune, din kökünden türemiş t fiildir. Herhangi bir şeye inanan anlamına gelir.

(Elcizyete): Cizye, zımmîlerin İslâm devletine öd dikleri vergidir.

(Anyedin): Anyedi, zilletle vermek demektir.

(Sâğirune): Sâğirune, sağr kökünden gelir ve zel olmuş, küçülmüş manasındadır.



Âyetlerin İcmali Manaları


Ey Allah (cc) ve Resul (sav)'ünü tasdik ederek inanan müminler, müş rikler ancak bir pisliktirler. Zira onların içi pislikle dolu, yani inanışları bo zuktur. Onlar ne yıkanıp temizlenirler, ne de necasetten kaçınırlar. Bu se neden sonra onlara mescid-l harama girme imkânı vermeyin.

Ey müminler, eğer onların mescid-j harama girmelerine ve hacca ge üslerine mani olmanızdan dolayı fakir düşmekten korkarsanız, korkmayın Siz onlara mani olmakla, onlardan gelen gelirlerin kesilmesiyle fakir ol*mazsınız. Çünkü Allah (cc). sizi fazlıyla zenginleştirir. Hatta rızkınızı o ka*dar çoğaltır ki. dünyalık için hiçkimseye ihtiyacınız kalmaz. Zira dünyalık Allah (cc)'ın iradesine bağlıdır. Şüphesiz O hakkıyla bilen ve hakkıyla hü*küm verendir.

Ey müminler, Allah (cc)'a ve Resul (sav)'üne inanmayan ve ahiret gü*nünü tasdik etmeyen müşrik ve kitap ehli kafirlerle Resulullah (sav)'ın ge*tirdiği yol üzere savaşın. Onlarla gücünüzü kabul ederek, karşınızda kü*çülerek cizye verinceye kadar savaşın. Çünkü onlar, hak din olan İslâmı din olarak kabul etmeyerek Allah (cc) ve Resul (sav)'ünün haram kıl*dığı şeyleri haram kabul etmemektedir.

Ayetlerin nüzul sebebleri

Resulullah (sav), Hz. Ali'ye*Beraet suresinin başlangıç âyetlerini müş*riklere okumasını ve onlarla müminlerin aralarındaki anlaşma metnini ü-zerlerine atmasını emrederek Allah (cc) ve Resul (savj'ünün müşriklerden beri olduğunu haber verdi. Bu esnada müslümanlardan bazıları, «Ey Mek-keliler, siz bizim yolumuzu kestiniz, bize gelen kervanlara mani oldunuz, bize korşı şiddet hareketlerinde bulundunuz. Bundan sonra bütün yaptık-arınızın karşılığını göreceğinizi İyi biliniz.» dediler. Bunun üzerine. «Ey inan «denler, müşrikler ancak bir neclstlr...» âyeti nazil oldu. [5]



Ayetlerin Tefsirindeki İncelikler


Birinci incelik: Kur'an-ı kerim, mutlak bir ifade İle müşriklerin necis ıpis) olduklarını beyan etmiştir. Bu beyan da mübalağa ifade eden «ne-c«sün» kelimesi ile yapılmıştır. «Necesün», bizzat pis olan şeye denir. Müş*rikler herne kadar bizzat pis değillerse de taşıdıkları batıl ve fasld inanç-ar yüzünden sanki kendileri, vücudları da pis olmuştur.

Bazı alimlere göre «müşrikler ancak bir neclstlr» ifadesi, «onlar ne*caset taşın manasına gelir. Allah (cc), puta tapmayı «necls» tabir ettiğin*den müşrikler de Allahu taalanın «necis» tabir ettiği putperestliklerinden defayı «necis» olarak vasıflandırılmışlardır. Veya. müşrikler bütün semavi dinlerin pisliğini ilan ettiği domuz ve benzeri necislerden korunmoyarak /edikleri için «necit» olarak zikredilmişlerdir.

İkinci incelik: Müşriklerin mescid-i harama yaklaşmalarını yasakla-ren âyette mübalağalı bir ifade kullanılmıştır. Zira asıl maksat müşrik-erln mescid-i harama girmelerinin yasaklanmasıdır. Müşriklerin mescid-i harama yaklaşmajarı yasaklanınca tabii olarak İçine girmeleri de yasak*lanmaktadır.

Üçüncü incelik: «...Allah dilerse tizi kendi fazlından zenginleştirir.» âyetinde insanların zenginliğinin Allah (cc)'ın iradesine rabtedilmesi, kul*ların Allah (cc)'a karşı edebil olmaları icabettiğlni bildirmektedir. Ayrıca, insanların arzularının mutlaka yerine geleceği inancına itimad etmelerinin uygunsuzluğuna ve kula lazım olanın Allahu taaladan mütevazi bir İfade le' hayırlı arzuların yerine getirilmesini, afetlerin defedilmesini taleb etmek oMuğuna işaret etmektedir.

Dördüncü incelik: Ayetin sonundaki «Çünkü Allah gerçek bilicidir, tam hüküm ve hikmet sahibidir.» İfadesinde, fakirlik ve zenginliğin Allah cc)'ın İradesine bağlı olduğuna latif bir işaret vardır. Çünkü rızık hile ve çok çalışmayla kazanılmaz. Ancak Allah (cc)'ın hikmetine ve kulları hak*kındaki maslahatına göre verilir. O, dilerse zengin eder, dilerse fakir. Al-lahu taala hiçkimseyi hikmetsiz ve maslahatsız olarak ne zengin, nede fakir eder. imam Şafii (ra)'den rivayet edilen şu şiir, bu hususa yeterince aydınlık kazandırmaktadır:

«Eğer servet hile ile kazanılsaydı, Beni yıldızlara uzanmış görürdünüz. Şurası var ki, kime akıl verilmişse. O servetten mahrum edilmiştir. Akılla servet birbirine zıttırlar. İkisi bir araya gelemezler.

Servetin Allah (cc)'ın hikmetine bağlı olduğunun delili Bilginlerin fakir. Ahmak cahillerin zengin oluşudur».

Beşinci incelik: Allahu taafa, kitap ehli yahudi ve hıristiyanların imansız olduklarını beyan etmiştir. Çünkü bunlar, imanlı gibi görünseler de. bu iman tam olmadığı gibj iman esaslarına başka bazı şeyler de karıştırmış*lardır. Mesela, Allah (cc)'ın oğula ve karıya ihtiyacı olmadığı halde O'na oğul ve karı isnad etmişlerdir. Peygamberleri vasıtasıyla kendilerine gelen kitapların hükümlerini değiştirerek kendilerine haram edilen şeyleri helal, helal edilen şeyleri haram kabul etmişlerdir. Allahu taalaya layık olmayan sıfatlar yakıştırmışlardı. Bu sebeble herne kadar imanlı olduklarını zan*nederlerse de hakikatte imanlı değildirler. Bundan dolayı Allahu taala on*lardan imanı nefyettiğini bildirmektedir.

Bu hususta Kermani şöyle der: «Kitap ehlinden imanı nefyetmek, on*ların gittiği yolların iman ehlinin gideceği yollardan olmamasından dolayı*dır.»



Ayetlerdeki Şer'ı Hükümler

Birinci Hüküm: Ayetteki Müşrikler Kimlerdir?


Müfessirlerin cumhuruna göre âyetteki «müşriklerden maksat, bil*hassa putlara tapanlardır. Zira müşrik kelimesi Allah (cc) haricinde bir-şeye tapan kimse için kullanılır. Kitap ehli ise herne kadar kafir olsalar da onlara müşrik denilemez.

Alimlerin bazılarına göre ise, «müşrik» kelimesi ister putperest, ister kitap ehli olsun bütün kafirleri ifade eder. Zira Allahu taala. «Yahudiler «Üzeyr Allanın oğludur» dedi(ler), hıristiyanlar da «Mesih (İsa) Allabın oğludur* dedi(ler)... Oplar Alladı bırakıp bilginlerini, rahiplerini, Merjtem oğlu Mesih'i tann edindiler. Halbuki bunlar da ancak bir Allaha ibadet et*melerinden başkasıyla emrolunmamışlardı...» (Tövbe: 30-31) buyurmuştur. Allahu taala bu âyetlerde, yahudi ve hıristiyanların da Allah (cc)'a şirk koştuklarını acık bir İfade ile,bildirmektedir.

Bize göre sahih olan ikinci görüştür. «Mûştim kelimesi kafirleri de C«ne alır. Bunlar da mescid-i harama girmeleri yasaklananlar arasına da*hidir. Çünkü hüküm bakımından puta tapanlarla yahudi ve hıristiyanlar orasında hiçbir fark yoktur.



İkinci Hüküm: Müşriklerin Vücudlan Da Neci» Midir?


Âyetteki «...müşrikler ancak bir necistir.» ifadesinin zahiri «müşrik-laoin «necisi olduklarına delalet eder. Daha önce de söylediğimiz gibi ouradaki «necaset»ten maksat, maddî değil, manevi necasettir. Dolayısıyla necasetten kaçınıldığı gibi onların şirkinden de kaçınılması icabeder. Bun-ann kendileri pis olmasalar bile onlar için farz olan guslü terkettikleri ve domuz gibi necis şeylerden yedikleri için necis gibidirler.

Zemahşerî, Keşşaf adlı eserinde İbni Abbas (ra)'ın bu âyetin zahirine dayanarak «Müşriklerin kendileri de köpek ve domuz gibi necistir.» dedi*ğini rivayet etmiştir.

İbni Cerir et-Taberî de Hasan-ı Basrî (ra)'nin, «Her kim bir kafirle -okalaşırsa hemen ellerini yıkasın.» dediğini rivayet eder.

Fakihler ise rivayet edilenlerin tersine kafirlerin vücudlarının temiz ol-suğuna hükmetmişlerdir. Zira kafirler müslüman oldukları an vücudla-Miın temiz olduğu icma ile sabittir. Halbuki onlar müslüman olunca vü-audlannı maddi bir temizlik maddesi kullanarak temizlememişlerdir. Zaten âyet de zahirlerinin temiz olduğuna delalet etmektedir. «Necis» olan on-cnn dışı değil, içleridir. Oysa şüphe yok ki. onlar cenabetlikten guslet*mezler ve necis olan şeylerden kaçınmazlar.

Tercih olunan fakihlerin görüşüdür. Çünkü müslümanlar şer'î hüküm*lere göre onlarla gerek ticari ve gerek sanayi ve gerekse zirai münase*betlerde bulunabilmektedirler. Resulullah (sav)'ın da gayri müslimlerle to-«ataştığı halde namaza kalktığında elini yıkamadığı rivayet edilmiştir. En doğrusunu Allah (cc) bilir.



Üçüncü Hüküm: Müşriklerin Mescidlere Girmelerine Mani Olunmalı Mı?


«...Bu yıllarından sonra onlar (müşrikler) mescid-i harama yaklaşma-smtar.» âyeti, müşriklerin mescid-i harama girmelerine mani olunmasına Jelalet eder. Ancak alimler «mescid-i haram» lafzı üzerinde ihtilafa düş*müşlerdir.

Bazılarına göre âyetteki «mescidi haram» lafzından bilhassa mes-cid-i haram kasdedilmektedir, diğer mescidler değil. Bu, İmam Şafii (ra)'nln de görüşüdür.

Bazı alimlere göre âyetteki «mescld-i haran» kelimesinden maksat yalnız mescid-i haram değil. Mekke harimidlr. Bu, Ata ve Hanbeli mezhe*binin görüşüdür.

Alimlerin bir (asımına göre âyetteki «mescid-i haram»dan maksat, bü*tün mescidlerdir. Mescid-i haramın hükmü nass ile sabit olduğu gibi diğer mescldlerin hükmü de kıyasla sabittir. Bu, Maliki mezhebinin görüşüdür.

Bazı alimlere göre ise âyetteki «mescld-i haram» yasağından maksat, yalnız hac mevsiminde müşrik ve kafirlerin mescid-i harama girmeleridir. Bu da Hanefi mezhebinin görüşüdür.

Şaftilerin delilleri: imam Şafii (ra), «...bu yıllarından sonra onlar mes*cld-i harama yaklaşmasınlar.» âyetinin zahirine istinad ederek yasaklama hükmünün yalnız mescid-i harama mahsus olduğuna hükmetmiştir. Bu hük*me müşrikler girdiği gibi kitap ehli kafirler de girerler, öyleyse gayri müs-limlerin diğer mescidlere girmeleri mubahtır.

Hanbelilerin delilleri: İmam Hanbel (ra), âyetteki «mescid-i haram» sözünden tüm Mekke hariminln kasdedildiğini söyleyerek müşriklerin Mek*ke harimine girmelerinin yasak olduğuna hükmetmiştir. Zira Allahu taala. «Onlar küfreden, sizi mescid-i haramdan ve alıkonulmuş hediyelerin ma-halline ulaşmasından menedenlerdlr.» ve «inşallah (hepiniz) —emniyet içinde (kiminiz) başlarınızı tıraş ettirerek, (kiminiz saçlarınızı) kısaltarak— korkusuzca mutlaka mescid-i harama gireceksiniz.» (Fetih Suresi: 25-27) buyurmaktadır. Her iki âyette de mescid-i haram sözleri geçmekle birlik*te, müşriklerin müslümanların girmelerine mani oldukları yer yalnız mes*cid-i haram değil bütün Mekke olduğu bilinmektedir. İkinci âyette de Al*lah (cc) tarafından müslümanlara müjdelenen yer yalnız mescid-l haram dçğil. yine bütün Mekke'dir.

Malikilerln delilleri: imam Malik (ra)'e göre, müşriklerin mescidlere girmelerinin yasaklanmasının illeti necasettir. Necaset ise zaten müşrik*lerde mevcuttur, öyleyse haram kılınmanın hükmü bütün mescidler İçin sabittir. Dolayısıyla müşriklerin hem mescid-i harama, hemde diğer mes*cidlere girmeleri caiz değildir. İmam Malik (ra), kitap ehlini de müşriklere kıyaslayarak onların da mescid-i harama ve diğer bütün mescidlere girme*lerinin haram olduğuna hükmetmiştir. [6]

Hanelilerin delilleri: İmam Ebu Hanife (ro)'ye göre âyetteki mescid-i «rama girme yasağından maksat hac ve umre için müşriklerin mescid-i ycrz.Ta girmelerinin yasaklanmasıdır. Bu görüsünü isbat için aşağıdaki delillere dayanmaktadır:

1) Âyetteki, «...bu yıHarından sonra onlar mescid-i harama yaklas-r.» ifadesinde yasaklamanın «bu yıldan sonra* tabiri ile tesbit edil-

yasaklamanın senenin bir bölümüne ait olduğuna delalet eder ki nü. ğq hac mevsimidir. Bu görüşe göre âyetin anlamı. «Bu yıldan sonra -nlşrikler hac ve umre yapmasınlar» olur.

2) Resulullah (sav). Hz. Ali'yi Mekke müşriklerine BerGet Suresinin im âyetlerini okuması için gönderdiğinde Hz. Ali onlara. «Bu seneden son-•- «.içbir müşrik hac yapmasın.» demiştir. Hz. Ali'nin bu sözü acıkca ya*şartmanın hac mevsimine ait olduğuna delalet etmektedir.

3) Âyetteki, «Eğer fakirlikten korkarsanız. Allah dilerse, sizi yakında fazlından zenginleştirir.» ifadesi de yasaklamanın yalnızca hac mev-

ait olduğuna delalet etmektedir. Zira fakirlik korkusu, hac mevsimin*le müşriklerin mescid-i harama girmelerinin yasaklanmasından ileri gel--ertedir Çünkü müşrikler hac mevsiminde ticari sergiler açarak müs-lumonlara birçok yiyecek maddesi sattıkları gibi müslümanların ellerinde-«: mollan da satın alırlardı. Bu yasakla ticari münasebet kesilince hac -emminde sağladıkları kazançtan mahrum kalarak fakirlik korkusuna Düşeceklerdi. İşte Allahu taala bu korkuyu bertaraf etmek İçin «...sizi ya-cKİa kendi fazlından zenginleştirir.» buyurmaktadır.

4) Bütün müslümanlar müşriklerin haccına. Arafat vakfesine. Muz-»ie vakfesine ve diğer hac ibadetlerine —bunlar mescid-i haramda ol-Tcsa bile— mani olmanın farz olduğunda icma etmişlerdir. Bu sebeble osaklama yalnızca hac mevsimine aittir.

Zemahşerî şöyle der: «Onlar mescid-i harama yaklaşmasınlar» âyeti-~ - manası, hac ve umre yapmasınlar demektir. Hz. Ali'nin «Bu seneden sonra hiçbir müşrik hac yapmasın.» sözü de âyetin manasının böyle oldu-juno delalet eder. Öyleyse imam-ı Azam (ro)'a göre müşriklerin Mekke -erimine girmesi ve hac mevsimi dışında mescid-i harama ve diğer mes--.c ere girmeleri yasak edilemez.» [7]



Dördüncü Hüküm: Cizye Nedir, Kimlerden Ve Ne Kadar Alınır?


Cizye, kitap ehlinin müslümanlara kendilerinin korunmalarına karşılık ödedikleri vergiye denir. Cizye onların bir bakıma İslama girmemelerinin de cezasıdır. Cizyeye müslümanlardan alınan zekatın karşılığı da denile*bilir. Çünkü. İslâm toplumunda yaşayan gayri müslimler zekatla mükellef değillerdir.

Fakihler kimlerden cizye alınacağı hususunda ihtilaf etmişlerdir.

İmam Hanbel (ra)'in meşhur olan kavline göre cizye yalnız yahudi. hıristiyan ve mecusilerden alınır İmam Şafii (ra) de bu görüştedir.

İmam Evzaî de. «Cizye, bütün kafirlerden alınır. İster puta, ister ateşe tapsın, isterse hiçbir şeye inanmasın.» demiştir.

İmam Malik (ra) ve Ebu Hanife (ra)'ye göre cizye Arapların putperest*leri hariç, diğer kafirlerin hepsinden alınır.

Cizye yalnız baliğ olan erkeklerden alınır. Kötürüm, topal, kör, yaşlı, kadın, çocuk ve manastırlara kapanmış keşişlerden cizye alınmaz.

Cizyenin miktarı: Cizye, her yıl için. gayri müslimierin zenginlerinden 48 dirhem, orta hallilerinden 24* dirhem, çalışma gücü olan fakirlerinden ise 12 dirhem olarak alınır. İmam-ı Azam (ra) ve İmam Hanbel (ra)'in gö*rüşleri de budur.

İmam Malik (ra)'e göre. zengin-fakir ayrımı yapmadan, aralarında geçerli para altın ise her zımmîden 4 altın, gümüş ise 40 dirhem alınır.

İmam Şafii (ra)'ye göre, ister zengin olsun, ister fakir her zımmîden senede 1 altın lira alınır.

Tercih olunan görüş İmam Malik (ra)'ten rivayet olunandır. Hz. Ömer'in uygulaması da İmam Malik (ra)'in görüşünü teyid etmektedir. Şu varki, Hz. Ömer'den cizye hususunda muhtelif meblağlar rivayet edilmektedir.

Cizyenin miktarı hakkında kesin bir nass bulunmadığından her müc-tehid kendi içtihadı ile hükmetmiştir. Hz. Ömer'in dilencilik yapan yaşlı bir yahudiden cizyeyi kaldırarak hazineden nafaka verdiği de rivayet edil*miştir. En doğrusunu Allah (cc) bilir.



Âyetlerdeki Teşrii Hikmetler


İslâm, müslümanlara. kafir ve din düşmanlarından İslâmın geniş göl*gesinden ve adil hükümlerinden faydalanmayı istemeyerek İslama girmeyenlerle, yeryüzünde beşeriyetin tümüne saadet getirecek hak daveti yay*maya mani olanların ve fesat çıkaranların köklerinin kazınıp atılmasına ka*dar savaşı farz kılmıştır. Allahu taala yalnız kitap ehlini «savaşarak öldür*mek» hükmünden istisna ederek onları. İslama davet etmemizi emretmiş*tir. Şayet İslama girmezlerse cizye vermelerini, eğer cizye vermeyi de ka*bul etmezlerse o zaman İslama girip Allah (cc)'ın hükmüne razı oluncaya kadar onlarla da savaşmayı emretmiştir. Zira Allahu taala, «Zelil ve hakir kendi el(ler)iyle cizye verecekleri zamana kadar muharebe edin.» buyur-maktadir.

Cizye zahiren bir vergi gibi görünmekle birlikte asımda boyun eğme*nin. İslâm nizamının gölgesinde yaşamayı kabul etmenin. İslama karşı Itaatlarını izhar etmenin ve İslâm devletinin otoritesine boyun eğmenin işaretidir. Bunun ötesinde. İslâm devleti ile zımmiler arasında bir yardım*laşma vasıtasıdır. Cizye veren bir gayri müslim, artık İslâm davetine karşı koymayacağını, İslâm nizamına karşı gelmeyeceğini göstermiş olur. Baş*ka bir ifadeyle cizye. İslâm ahkamına teslim oluşun ifadesidir.

Müslüman her sene Kur'an-ı kerimin tesbit ettiği şekilde kullanılmak kaydıyla zekat vermekle nasıl mükellefse kitap ehli zımmî de az bir cizye vermekle mükelleftir. Verilecek cizye, zımminin korunması ve İslâmın am*me hizmetlerinden faydalanması' karşılığı olarak verilecektir.

Cizyenin ne kadar verileceği içtihadı bir mesele olduğundan yer ve zamana göre değişmektedir. Fakat cizye almaktan maksat hiçbir zaman, gayri müslimlerin bütün mallarını alarak onları fakir düşürmek değildir. Cizye onların İslâm ahkâmının gölgesinde yaşamaya razı oluşunun ve bu hükümlerin nimetlerinden faydalanmanın işaretidir. Resulullah (sav), «Al*lah (cc) insanları mal biriktirmekle değil, beşeriyeti doğru yola davet et*mekle mükellef kılmıştır- buyurmaktadır. Bu hadis-i şerif de cizyenin ma*na ve mahiyetini açıkça ortaya koymaktadır.





--------------------------------------------------------------------------------

[1] Vahidi. Esbab-ı nüzul. S. 138. Ebu Hayyan. Bahrül-Muhid. C. S. S. 18.

[2] Ebu Hayyan age, C. S. S. 19.

[3] Tirmizi ve Hâkim. Ebu Said el-Hudri'den rivayet etmişlerdir.

[4] Ebubekir el-Cessas. Tefsirü'l-Ahkamül-Kuran. C 2. S 87

[5] Ebu Hayyen, age. C. 5. S. 27.

[6] Ebu Hayyan. age. C. S. S. İa. İbni Cevzi, age. C. 3, S. 417. 26.

[7] Zemahşeri. Tefsir-i Keşşaf. C. 2.
 

Muhtazaf

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
30 Mar 2008
Mesajlar
9,637
Tepki puanı
1,009
Puanları
113
Yaş
67
Web Sitesi
www.aydin-aydin.com
37. DERS GANİMETLE İLGİLİ HÜKÜMLER.. 2

Ayetlerin Lafzı Tahlili 2

Ayetlerin İcmali Manaları 2

Ayetlerin Nüzul Sebebleri 2

İkinci Hüküm: Bazı Mücahldlere Ganimetten Fazla Pay Verilmesi. 3

Üçüncü Hüküm: Tenfil Ganimetten Mi, Beşte Bir (Humus)Tan Mı Verilir?. 3

Ayetlerden Alınacak Dersler 4

38. DERS CEPHEDEN KAÇMA İLE İLGİLİ HÜKÜMLER.. 4

Âyetlerin Lafzi Tahlili 4

Ayetlerin İcmali Manaları 4

Ayetlerdeki Şer’i Hükümler 5

Birinci Hüküm: Cepheden Kaçmak Büyük Günahlardandır. 5

İkinci Hüküm: Düşman Ne Kadar Olursa Kaçmak Haramdır?. 5

Üçüncü Hüküm: Zaruret Halinde Cepheden Kaçmak Caiz Midir?. 5

Âyetlerden Alınacak Dersler 5

39 DERS GANİMETLERİN TAKSİM USULÜ HAKKINDAKİ HÜKÜMLER.. 5

Âyetlerin Lafzi Tahlili 6

Âyetin İcmali Manası 6

Ayetin Tefsirindeki İncelikler 6

Âyetteki Şer'ı Hükümler 6

Birinci Hüküm: Ganimet İle Fey Aynı Şey Midir?. 6

İkinci Hüküm: Humus Nasıl Taksim Edilir?. 7

Üçüncü Hüküm: Ganimet Nasıl Taksim Edilir?. 8

Dördüncü Hüküm: Bu Âyet Enfal Suresi 1. Âyeti Nesheder Mi?. 8

Âyetten Alınacak Dersler 8


37. DERS GANİMETLE İLGİLİ HÜKÜMLER


1- (Habibim) sana harfo ganimetlerinin hükmünü) sorariar. De ki: (Bu) ganimetler Allanın ve Resulünündür. O halde (tam) müminlerseniz Allahtan korkun, (ihtilofa düşmeyip) aranızı düzeltin, Allaha ve peygambe*rine itaat edin.

2- Müminler ancak onlardır ki Allah anıldığı zaman yürekleri titrer, karşılarında âyetleri okununca (bu), onların imanını artırır, onlar ancak Rablerine dayanıp güvenirler.

3- (Müminler) onlardır ki namazı dosdoğru kılarlar, kendilerine fi*zik olarak verdiğimizden (Allah yolunda) harcarlar.

4- işte onlar gerçek müminlerin ta kendileridir. Rableri katında de*receler, yarlığanma ve sayısı bitmez, müddeti tükenmez rızık (hep) onlann-



Ayetlerin Lafzı Tahlili


(El enfali): Enfal, nefel'in çoğuludur. Nefel, faz*lalık olan birşeye denir. Sünnet olan namazlara nafile denmesi de farzdan fazla olduğu içindir. Âyette ise ganimet manasına gelmektedir.

(Fettekullahe): Allah (cc)'ın emirlerini yerine getir*mek, yasaklarından kaçınmaktır. Takva kelimesi, aslında insanın korktuğu tirşeyle kendisi arasına koyduğu perde, koruyucu demektir.

(Zate beyniküm): Aralarındaki ahvali düzeltiniz c sağlansın.

(Vecllet kûlûbühüm): Vecil, korkmak demektir.

(Zadethüm imanen): Zade, ziyade kökünden gelen atr fiildir. Buradaki manası «jmanda sebatları fazlalaşsırudır.

(Tevekkeiune): Tevekkül, itimad etme manasındadır. Ailah (cc)'a ittlka etmek muttaki müminin şiarıdır.

(Yukbnunessakıte): Namazın rükün ve şortlarını ka*mil bir şekilde yerine getirmektir.

(Derecâtün): Cennetteki yüksek mevkilere denir.

(Ve magfiretün): Allah (ca)'ın kulların günahların*dan vazgeçmesi.



Ayetlerin İcmali Manaları


Allah (cc). Resul (sav)'üne hitapla şöyle buyurmaktadır: Ey Muham-med (sav), sana senin ile müdrikler arasındaki ilk savaşta (Bedir) eline geçen ganimetin taksimi ve hükmü hususunu soruyorlar. De ki: Ganimet Allanın ve Resulünündür. Allah (cc) onda hikmeti ile hükmeder. Resulü de Allahu taalanın teşrii itibariyle aranızda taksim eder. Allah (cc)'tan kor*kunuz ve ganimet hususunda ihtilafa düşerek çekişmeyiniz. Zira çekişme*niz. Allah (cc)'ın gazabına vesile olduğu gibi düşmanlarınız karşısında da zayıf düşmenize sebeb olur. Aranızdaki bu ihtilaf, ganimetin sizden ev*velki ümmetlere olduğu gibi size de haram kılınmasına sebeb olabilir. Siz*lere Allah (cc) merhamet ederek bir kolaylık ve Allah (cc) yolunda cihada bir yardım olarak helal kılınmıştır.

Ey müminler, ganimet hususunda ihtilaf etmeyin. Allah (cc) ve Resul (sav)'üne her emrettiklerinde itaat edin, her yasakladıklarından da kaçının. İman davasında sadık müminlerden iseniz veya öyle olmak istiyorsanız, böyle davranın. Cennetteki yüksek mevkilere de ancak böyle ulaşabilirsi*niz.

Daha sonra Allahu taala gerçek müminlerin vasıflarını 'beyan ederek âyetin sonunda onlara cennette hazırlamış olduğu nimetleri, kimsenin gö*zünün görmediği kulağının işitmediği, hayalinden geçmediği nimetleri bil*dirmiştir.

Allahım. bizi bu mutluluğa erişen muslümanlardan kıl. Şüphesiz sen herşeyi hakkıyla işiten ve dualara icabet edensin. Amin.



Ayetlerin Nüzul Sebebleri


1.) Übbade bin Samid'den şöyle rivayet edilmiştir: «Bu âyet biz Be*dir ashabı hakkında —ki biz o zaman ganimet hakkında ihtilaf ederek çe*kişiyor, huysuzlaşıyorduk— nazil oldu. Aliahu taala bu âyetle ganimeti bizden alarak taksim etmesi için Resulullah (sav)'a emir buyurdu. O da müslümanlar arasında eşit olarak taksim ettiler. İşte Allahtan korkmanın. Resulüne itaat etmenin ve aramızdaki ahvali düzeltmenin manası budur.» [1]

2.) Ebu Davud. İbni Abbas (ra)'tan şöyle rivayet etmiştir: «Bedir sa*vaşı günü Resulullah (sav) ashaba, «Herkim şöyle savaşırsa şunları alır.» dedi. Bunun üzerine askerin içindeki gençler güçlerinin yettiği kadar sa*vaşırken, yaşlılar sancakların gölgesinde oturakaldılar. Savaş kazanıldığı zaman gençler Resulullah (sav)'ın vadettiklerini almaya geldiler. Yaşlılar, gençlere hitaben. «Eğer siz dağılsaydınız bize doğru gelirdiniz.» dediler.

Alimler bu âyetin hükmünün muhkem veya mensuh olduğu hususun*da ihtilaf etmişlerdir.

Alim ve fakihlerln cumhuruna göre bu âyet muhkemdir, neshedllme-mistir. Bu âyet icmalen ganimetin taksim edilmesini beyan eder. Daha sonra, «...Bilin ki ganimet olarak aldığınız herhangi bir şeyin-beşte biri mutlaka Allanın, Resulünün, hısımların, yetimlerin, yoksulların, yolcunun*dur.» (Enfal: 41) âyeti ile bu icmal tavzih edilerek ganimetlerin taksimi hu*susu tafsilatlı olarak bildirilmiştir. Ganimetin beşte biri âyetin beyanı üze*re taksim edilir. Kalan dört hisse de savaşçılar arasında dağıtılır.

Alimlerden bazıları bu âyetin hükmünün yukarıda zikredilen Enfal Su*resinin 41. âyetiyle neshedildiği görüşündedir. Fakat bu görüş zayıftır. Sa*hih olan görüşe göre bu âyette nesih yoktur. Ganimetle İlgili ikinci âyet, bu âyetteki icmali tafsilatlı olarak beyan etmektedir.

İbni Kesir bu mevzuda şöyle der: «Doğrusu bu âyet mücmel ve muh*kem âyetlerdendir. Bunun ihtiva ettiği icmali hükmü 41. âyet beyan et*mektedir.» [2]



İkinci Hüküm: Bazı Mücahldlere Ganimetten Fazla Pay Verilmesi.


«Tenfil», ganimetin taksiminden önce bazı mücahidlere pay verilme*sine denir, imam dilerse ganimeti taksim etmeden önce askerlerden ba*zılarına fazladan bir pay verebilir. Âyetin nüzul sebebinde de geçtiği üzere Pesulullah (sav)'ın, Saad bin Ebi Vakkas [ra)'a, öldürdüğü Said bin el-As'-ın kılıcını taksimden önce vermesi de buna delalet eder. Yine Resulullah (sav)'in Bedir savaşında ashabı kirama hitabında «Her kim müşriklerden birisini öldürür veya esir ederse o şunu şunu alır.» buyurması da bu uy*gulamayı teyid etmektedir. Sahih olan cumhurun bu görüşü âyetin zahi*rine de uygun düşmektedir.

İmam Malik (ra)'ten naklolunan rivayete göre o, bu uygulamaya karşı çıkarak mekruh olduğunu söylemiştir. Ona göre bu uygulama dünya İçin savaşmaya işarettir. Halbuki İslâmda savaş dünya için değil, ilayı kelime-tuliah içindir.

İbnü'l-Arabî, tefsirinde bu hususta şöyle der: «İslâm alimleri «tenfil»in caiz olup olmadığı hususunda ikiye ayrılmışlardır. Caiz olanı savaştan sonra verilmesidir. Nitekim Resulullah (sav) Huneyn Savaşında, «Her kin* bir müşrik öldürdüğünü isbat ederse onun silah, elbise ve kıymetli eşyas onundur.» buyurmuştur. Bu hadis de tenfilin savaştan sonra verilmesine delalet eder. Mekruh olanı ise savaştan önce. «Her kim bir müşrik öldü*rürse...» denilerek verilen tenfildir. Bunun mekruh oluşunun sebebi, sa*laştan önce yapılacak böyle bir teklifin savaşın manasını değiştirmesidir. Çünkü böyle bir savaş Allah (cc) için değil, ganimet için yapılmış olur. Nitekim sohabilerden birisi Resulullah (sav)'a, «İnsan ganimet veya yiğit*liğini göstermek için savaşır. Bunun hangisi Allah (cc) içindir?» diye so*runca, «Her kim ilayı kelimetullah için savaşırsa ancak o Allah yolunda savaşmış olur.» buyurmuştur. Bunun üzerine soran sahabi, «öyleyse insa*na düşen savaşta yalnız ilayı kelimetullah için savaşmaktır. Niyet İlayı kelimetullah olunca ganimet alma düşüncesi olmadığından savaşı Hakkın nzası için olur.» demiştir.» [3]



Üçüncü Hüküm: Tenfil Ganimetten Mi, Beşte Bir (Humus)Tan Mı Verilir?


İmam Malik (ra) ve Ebu Hanife (ra)'ye göre «tenfil», ganimetten değil, humus (beşte birjden verilir. Delilleri ise Resulullah (sav)'ın, «Ben ancak stze Allah (cc) tarafından bize helal kılınan humustan serbestçe vermek*te salahiyetliyim. Diğer dört kısmı ise size aittir.» hadisidir. Bu hadis ten-Min ganimetin beşte birinden verilmesine delalet etmektedir.

İmam Şafii (ra)'ye göre «tenfil», beşte birden değil ganimetten verilir. Zira rivayete göre Resulullah (sav) Muaz bin Amr (ra)'a Ebu Cehil'in kılı*cını ve elbiselerini vermiştir. Yine Resulullah (sav)'ın Huneyn savaşında «Her kim bir müşrik öldürdüğünü isbat ederse öldürdüğü kimsenin silah, e'hise ve kıymetli eşyası onundur.» buyurmuştur. Bu hadis de tenfilin ga*nimetin beşte birinden değil, aslından verilmesi gerektiğine delalet eder.

İbnü'l-Arabî şöyle der: «Bu hadisler müşriki öldürene öldürdüğü kim*senin silah, elbise ve kıymetli eşyasından fazla birşey verilmesine delalet etmiyorlar. Bunların verilmesi tenfilin ganimetten mi yoksa beşte birinden mi verilmesi gerektiğini de göstermemektedir. Bunun tesbiti ancak ikinci bir delille yapılabilir. Halbuki Allahu taala ganimeti beşe taksim ederek birini Resulullah (sav)'a, dört kısmını da müslümanlara vermiştir.

«Bizim mezhebimizin görüşünün sıhhatine delalet eden bir başka ha*dis de şöyledir: Rivayete göre Hamiri kabilesiyle yapılan kazada Avf bin Malik (ra) öldürdüğü müşrikin silah, elbise ve kıymetli eşyasını almak is*tedi. Fakat o sırada kumandan bulunan Halid ve Velid buna mani oldu. Medine'ye dönülünce Avf. Resulullaha durumu haber verdi. Resulullah sav), Hz. Halid'e, «Niçin vermedin?» dedi. Hz. Hoiid de. «Çok bulduğum*dan vermedim ya Resulullah» karşılığını verdi. Resulullah (sav) «Onları ona ver» buyurdu. Resulullah (sav)'ın emri üzerine Avf. Hz. Halid'in kolun*dan tutup çekiştirerek, «Sen Resulullah (sav)'ın dediğini yapmıyor musun?» dedi. Bu davranışı üzerine Resulullah (sav) ona kızarak Hz. Halid'e, «On*ları ona verme.» buyurdu. Sonra da sahabe-i kirama dönerek, «Sizin ba*şınıza tayin ettiğim emirlere itaat etmeyecek misiniz?» buyurdu. Eğer öl*dürülen kişinin eşyası ganimetin aslından sayılsaydı Resulullah (sav) Hz. Halid'e «verme» demezdi. Çünkü Resulullah (sav)'ın buna mani oluşu ma*lî bir ceza olurdu ki bu hiçbir durumda caiz değildir.

«ibni Müseyyib (ra)'in de şöyle dediği tesbit edilmiştir: «Ganimet tak*sim edilmeden önce müslümanlara verilen şey. ganimetten değil, beşte birjndendir.»



Ayetlerden Alınacak Dersler


1- Sahabllerin din işlerini sorup öğrenmekte son derece hasis dav*ranmaları sorup öğrenmenin önemini göstermektedir.

2- Bütün hükümlerin menşei, Allah (cc) kelamı ve Resulullah (sav)'-in hadislerdir!.

3- Allohu taala müslümanların birliğinin korunması için aralarının düzeltilmesini emir buyurmaktadır.

4- Sadık müminler imanın hakikatine erdirecek sıfatlarla muttasıl-tırlar.

5- Dünya ve ahiret saadeti, Allah (cc)'ın emir ve yasaklarına sım*sıkı sarılmaktadır.
 

Muhtazaf

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
30 Mar 2008
Mesajlar
9,637
Tepki puanı
1,009
Puanları
113
Yaş
67
Web Sitesi
www.aydin-aydin.com
38. DERS CEPHEDEN KAÇMA İLE İLGİLİ HÜKÜMLER


15- Ey iman edenler, toplu bir halde kafirlerle karşılaştığınız za-mt omlara arkalarınızı dönmeyin (kaçmayın).

16- Tekrar muharebe için bir tarafa çekilenin, yahud diğer bir fır-ulaşıp mevkii tutanın hali müstesna olmak üzere kim öyle bir günde

arka çevirire» o, muhakkak ki Allanın gazabına uğramıştır. Onun turdu cehennemdir. O. ne kötü bir sonuçtur.

17- OnJan siz öldürmediniz, fakat Allah öldürdü onları. Attığın zaan da (Habibim) sen atmadın, ancak Allah attı. (Ve bunu) müminleri ken-ıtfnden güzel bir (nimet) imtihan(ı) ile denemek için (yaptı). Şüphesiz ki Afloh hakkıyla İşiten, kemaliyle bilendir.

18- Bu böyledir. Şüphesiz ki Allah kafirlerin hilelerini yıpratıcıdır.



Âyetlerin Lafzi Tahlili


(Zehfen): Zehf, yılan gibi karın üstü sürünmeye veya oturduğu yerde yürümeye denir. Savaş halindeki askere bu ismin verilme*si, uzaktan bakıldığı zaman çocuğun süründüğü gibi sürünmesinden dola*yıdır.

(El edbar): Edbar. dübürün çoğuludur, dübür. arkaya denir.

(Müteharrlfen li kıtalin): Müteharrifen, taharruf kö*künden gelen bir sıfattır. Taharruf, bir taraftan bir tarafa dönmeye denir.

(Bae bigadabin): Allah (cc)'ın gazabı ile dönmüş demektir.

(Me'vahü cehennemü): Meva, barınacak yere

(Muhinü keydil kafirine): Muhin. mehin kökünden gelir, zayıflatma, yıpratma demektir. Keyd ise hile manasındadır.



Ayetlerin İcmali Manaları


Bu âyetler, müminlerle müşrikler arasındaki ilk savaş olan Bedir Sa*vaşında müminlerin kaiblerini kuvvetlendirmek için nazil olmuştur. Bu sa*vaş iki cemaati birbirinden ayırdığı gibi imanla küfrü de birbirinden ayır*mıştır. Bundan ötürü Ailahu taala «Eğer Allaha (iman etmiş), hak İle batılın ayrıldığı gün, iki ordunun birbirine kavuştuğu (Bedir) günü...» (Enfal: 41) âyetinde bu güne «furkan günü» ismini vermiştir. Zira o gün küfrün karan*lığı ile imanın aydınlığı birbirinden ayrılmıştır. Bu âyetlerde ise Ailahu taala mümin kullarına düşmanın askeri ne kadar çok olursa olsun kaçmamala*rını, sebat etmelerini emretmektedir. Çünkü zafer hiçbir zaman sayısal çoklukla kazanılmaz. Müminlere yakışacak olan kafirlere yiğitçe karşı dur*maktır.

Müminler dünyada aziz, düşmanlarının üzerinde galip olmayı veya hiç*bir şeyle ölçülemeyecek olan Allah (cc) yolunda şehadete kavuşmayı Is-terler. İşte bunun için Allohu taala müminlere düşmanın karşısında bo*zulup geri çekilmeyi yasak etmiştir. Cepheden kaçmak müminlerin ma*neviyatını kırar ve kalblerine korku düşürür.

Allahu taala yalnız cepheden iki şekilde geri çekilmeyi mubah kılmış*tır. Birincisi, güç kazanmak kasdıyla geri çekilerek düşmana zahiren za*yıf olduklarını gösterip kuvvetli bir taarruza hazırlanmak, ikincisi ise müs-bman askerin cephede tek kalması halinde ordunun kuvvetli kanadına dtihak için geri çekilmesidir, Bu iki halin dışında kaçmak büyük günahtır. Allahu taala bunu yasaklayarak kaçanların Allah (cc)'ın gazabı ile dön*düklerini ve onların barınaklarının ancak cehennem olduğunu tehdit dolu bir ifade ile beyan buyurmuştur.

Allahu taala daha sonra müminlerin ne Bedir Savaşını, nede diğer bir savaşı silah ve sayılarının çokluğu ile kazandıklarını, ancak Allah (cc)'ın düşmanların kalblerini korkuya saldığını beyan etmiştir, öyleyse mümin*ler her zaman ve yerde Allah (cc)'a tevekkül etmeli, kendilerine değil, Al*lah (cc)'a güvenmelidirler.

Mühim ve faydalı bir uyarı:

Müfesslrler. «Onları siz öldürmediniz fakat Allah öldürdü onları. Attı-ğm zaman da senatmadın, ancak Allah attı...» âyetini tefsir ederken şöyle rivayet ederler: Resulullah (sav) Bedir Savaşı günü ordusunu muharebe safına hazırladıktan sonra ashabına kuvvetli durmalarını emretti. Sonra da yerden bir avuç kum aldı. Kureyşlilere doğru dönüp «Yüzleri yansın» diyerek müşriklere doğru attı. Atılan kumun gözüne isabet etmediği tek müşrik kalmadı. Bundan dolayı da müşriklerin büyüklerinden bir kısmı öl*dürüldü, bir kısmı da esir edildi.



Ayetlerdeki Şer’i Hükümler

Birinci Hüküm: Cepheden Kaçmak Büyük Günahlardandır.


Âyetin zahiri, iki halin dışında savaştan kaçmanın haram olduğuna delalet etmektedir. Bunlardan birisi güç kazanmak kasdıyla geriye çekile*rek düşmana zahiren zayıf olduklarını gösterip kuvvetli bir taarruza hazır*lanmaktır. Diğeri ise cephede tek kalan bir müslüman askerin ordunun kuvvetli kanadına iltihak için geri çekilmesidir.

Sünnet-i nebeviyye de cepheden kaçmanın büyük günahlardan oldu*ğunu beyan etmektedir. Rivayete göre Resulullah (sav). «Yedi felaketten kaçının.» buyurdu. Ashabı kiram. «Bu felaketler nelerdir ya Resulullah?» dediler. «Allah (cc)'a şirk koşmak, sihir yapmak, haksız yere adam öldür*mek, faiz yemek, yetim malı yemek, savaşta cepheden kaçmak ve iffetli mümin kadınlara zina iftirasında bulunmak.» [4] buyurdu.



İkinci Hüküm: Düşman Ne Kadar Olursa Kaçmak Haramdır?


Âyet. düşmandan kaçmanın haram olduğunu beyan etmektedir. Fakat Allahu taala, cepheden kaçmanın haram olmasını icabettirecek düşman sayısının nisbetini de. «Şimdi Allah sizden (yükü) hafifletti. Bildi ki size muhakkak bir zaaf vardır. O halde eğer içinizden (azimli) sabırlı yüz(klsl) olursa iki yüzü yenerler, eğer sizden bin (kişi) olursa iki bine galebe ça*larlar Allanın izniyle.» (Enfal: 66) âyetinde beyan etmiştir. Görüldüğü üzere âyeti kerime müslümanlara kendilerinden iki kat fazla düşmana kadar se*batla durmalarını farz etmektedir. Halbuki daha evvel düşmanların sayısı bire on nisbetinde de olsa yine düşman karşısında durmakla mükelleftiler. İşte bu âyetin hükmü zikrettiğimiz Enfal Suresi 66. âyetle neshedilerek müslümanlara rahmet ve kolaylık olmak üzere üzerlerindeki yük. teklif hofifletilmiştlr.

Demek ki. müslümanlara sayı bakımından kendilerinden birkaç misli fazla olan düşmanla savaşmak farz değildir. Ancak kafirler müslümanların vatanına saldırırsa o zaman durum değişir. Böyle bir halde sayı nazarı iti*bara alınmayarak savaş yalnız erkeklere değil, kadınlara, çocuklara ve yaşlılara da farz olur. Savaşta düşmana taarruz ise bazı alimlere göre çok az bir kuvvetle çok bir kuvvete —mesela, bire on— saldırmak caiz değildir. Zira bu taarruzda hayatları tehlikeye atmak mevzu bahistir. Bu görüş sahih değildir. Sahih olan görüş. İbnü'l-Arabî'nin de dediği gibi bir kişinin on düşmana saldırmasını caiz kabul eden görüştür. Çünkü bu taarruzda kafirlerin büyüklüğü kırılır, maneviyatları sarsılır. Bu nadir yiğit*lik karşısında kafirlerin içine korku dolar ve müslümanların karşısında duramayacaklarını yakinen anlarlar. En doğrusunu Allah bilir.



Üçüncü Hüküm: Zaruret Halinde Cepheden Kaçmak Caiz Midir?


Âyetin işaret ettiği ve yukarıda zikredilen haller haricinde zaruret kar*şısında cepheden kaçmak da caizdir. Düşman tarafından kuşatılma sıra*sında veya mücahidlerin su ve erzak yollarının kesilmesi halinde kaçmak caizdir.

İbni Ömer (ra)'den şöyle rivayet edilir: (Bîr savaşta düşmanTn karşı*sından kaçtık. Bu halimizle Resulullah (sav)'ın huzuruna nasıl çıkacağımı*zı düşünüyorduk. Çünkü biz «Allahın gazabıytaı dönmüştük. Nihayet bir sabah namazından önce Resulullah (sav)'in yanına vardık. Resulullah (sav), gecenin karanlığından bizi tanımayarak, »Gelenler kimlerdir?» diye sordu. •Biz cepheden kaçanlarız.» dedik. Bunun üzerine Resulullah (sav). «Hayır. siz cepheden kaçanlar değilsiniz. Siz. bize iltihak ederek kuvvet kazanan-arsınız.» buyurdu. Elini öptük. O da bize. (Ben sizin cemaatınızdanım ve mûslümanların cematındanım» diyerek «Tekrar muharebe için bir tarafa c*kiJenln, yahud diğer bir fırkaya ulaşıp mevki tutanın hali müstesna...» âyetini okudu.»[5]



Âyetlerden Alınacak Dersler


1- Müminler ancak ilayı kelimetullah için savaşırlar. Bu yüzden Tieşakkatlara tahammül etmeleri lazımdır.

2- Savaştan kaçmak büyük günahlardandır. Zira bu İslâm ordusu*nun maneviyatını bozar.

3- Zaruret hallerinde cepheden kapılabilir.

4- Nusret Allah (cc)'tandır. Müminler maddi sebebleri hazırladıktan sonra yalnız Allah (cc)'a güvenmelidirler.
 

Muhtazaf

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
30 Mar 2008
Mesajlar
9,637
Tepki puanı
1,009
Puanları
113
Yaş
67
Web Sitesi
www.aydin-aydin.com
39 DERS GANİMETLERİN TAKSİM USULÜ HAKKINDAKİ HÜKÜMLER


41 — Eğer Allaha (İman etmiş), hak ile batılın ayrıldığı gün, İki ordu*nun birbirine kavuştuğu (Bedir) gün(ü) kulumuz (Muhammed)e indirdiği*miz (âyetler)e inanmışsanız bilin ki ganimet olarak aldığınız herhangi bir şeyin mutlaka beşte biri Allanın, Resulünün, hısımların, yetimlerin, yoksul*ların, yolcunundur. Allah herşeye hakkıyla kadirdir.



Âyetlerin Lafzi Tahlili


(Ganimtüm): Ganimet kökünden gelir. Ganimet, savaş yoluyla kafirlerden alınman mala denir.

(Humusehu): Humus, beşte bir demektir.

(Lizîl kurba): Resulullah (sav)'ın Haşimoğullları ve Muttaliboğullarından olan yakınları.

(Elyetama): Müslümanların öksüz kalan çocuk*larına denir.

(Elmesâkiyne): Mesokin. miskin kelimesinin çoğu-. Miskin, Müslümanlardan çok fakir olanlara denir.

(İbnissebiyli): Parası tükenen yolcuya cjenir.

(Yevmelfurgani): Furkan günü, Bedir savaşı gü-ıruae denir.

(El cem'ani): Cem'ândan maksat, mümin ve müş--"loenn cemaatleridir.



Âyetin İcmali Manası


ey müminler, bilmiş olasınız ki savaştığınız kafirlerden ister az, ister zan aldığınız şeyler sizin sabit bir hakkınızdır. Onun hükmü de şöyledir: Al-ajoanmzın beşte biri Allah (ra)'a. Resul (sav)'üne. onun yakın okrabaları-vc yetimlere, yoksullara, yolda kalmış yolcularadır. Onu beş hisseye tak*am- ediniz. Beşte birini din yolunda, Kabe'nin tamirinde ve örtüsünde, Re-sjjudah (sav)'a .ve hanımlarına. O'nun Hasimoğullarından ve Abdulmutta-ieoğullarından olan akrabalarına, sonra yetimlere, sonra yoksullara, son--; falda kalmış yolculara sarfediniz.

Ganimetin geriye kalan beşte dört hissesini de mücahidler arasında =esulullahın beyanı üzere taksim ediniz.

AJlohu taala bu taksimin imanın gereği ve Allah (cc)'ın emir ve hüküm-erine boyun eğmenin gereği ve ihtilafa düşerek çekişmemenin en emin •onu olduğunu beyan etmektedir. Zira Allahu taala herkese hakkı olanı otsun ederek vermiştir. Müminlere düşen ise Allanın emirlerine rıza ve fjce hükümlerine boyun eğmektir.

Bu âyetle önceki âyetler arasındaki münasebet

AJiahu taala önceki âyetlerde İslâm! davete mani olan ve yeryüzünde icae çıkaran mütecaviz kafirlerle savaşmayı emretmiş ve müslüman mü-ür-idlere zafer vadetmişti. Müminler kazandıkları zaferlerden sonra gani*met kazanıyorlardı. Allahu taala bu âyetlerle de kazanılan ganimetlerin -erstere sarfedileceğini ve nasıl taksim edileceğini, müminlerin arasında sürtüşme ve çekişme olmaması için, beyan buyurmuştur.



Ayetin Tefsirindeki İncelikler


Birinci incelik: Ganimet ister az. ister çok, ister değerli, ister .değer*siz olsun mutlaka beşe taksim edilecektir. Âyette ganimet hakkında azlık ifade eden «herhangi birşey» tabirinin kullanılması, bir iğne-iplik de olsa ganimetin beşe bölünmesi gerektiğini ifade etmektedir.

İkinci incelik: Ganimetin taksimi hakkındaki âyette «Allah» lafzının zikredilmesi bize. herşeye o muazzam İsimle başlamamızı ve ganimetten bir kısmının Allah (cc) yolunda sarfedilmesini bildirmek içindir. Yoksa ganimetin bir hissesinin altıya bölünerek bir hissesinin Allah (cc) için sarfedilmesj lazım geldiğini ifade etmek için değildir. Çünkü dünya ve ahi-ret. hepsi, herşeyden müstağni olan Allah (cc)'ındır.

Üçüncü incelik: Allahu taalanın âyetin akışında «kulumuz» buyurma*sından maksat Hz. Muhammed'dir. Çünkü Allahu zülceial hazretleri bu â-yette Resul(sav)'ün ismini zikretmeyerek onun en yüce. en büyük ve en şerefli sıfatı ile anmıştır. Nitekim Resulullah (sav). «Kulumu bir g«c* mes-cid-i Haramdan (alıp) mescidi Aksaya kadar götüren...» (Nisa: 1) âye*tinde de yine İsmi ile değil, en yüce vasfı olan kulluk vasfı ile zikredilmiş*tir. Çünkü «kul» kelimesinin Allah (cc)'a izafe edilmesi, kulun kamil ve şerefli olduğunu bildirir. Bu hususu ariflerden biri şiir diliyle şöyle ifade etmiştir:

«Şerefimi öylesine yüceltti ki Allah (cc) Süreyya ayaklarımın altında kaldı nerdeyse.

Çünkü, «Ey kullarım» hitabına*mazhar ederek Hz. Muhammed'in ümmetinden kıldı beni.»

Mühim bir uyan: Resulullah (sav). Haşimoğulları ile Muttaliboğulları-nın akrabalığını kabul ettiği halde aynı derecede yakınları olan Abdişems-oğulları ile Nevfeloğullarının akrabalığını kabul etmemiştir. Zira Kureyş, aralarında anlaşarak Haşimoğullarını Resulullah (sav)'a yardım ettikleri için Mekke'den çıkarmak gayesiyle muhasara altına aldıkları zaman, Muttalib-oğulları da Haşimoğulları gibi Resulullah (sav)'a yardım etmişler ve ondan ayrılmamışlardır. Abdişems ve Nevfeloğulları ise yardım bir yana Kureyşin yanına geçmişlerdir. Resulullah (sav) da bunların o tarihteki yardım ve bağlılıklarını takdir edip kendisinin yakınları olarak kabul etmiştir.



Âyetteki Şer'ı Hükümler

Birinci Hüküm: Ganimet İle Fey Aynı Şey Midir?


Alimler, ganimet ile feyin aynı şey olup olmadığı hususunda ihtilaf et*mişlerdir.

Bazı alimlere göre ganimet kafirlerden savaş yoluyla kazanılan mal*ar Fey ise yine kefirlerden sulh yoluyla alınan mala denir. İmam Şafii (cc) ae bu görüştedir.

Diğer bazı alimlere göre ise ganimet, savaşta alınan taşınır mallar. ley ise aynı yolla kazanılan taşınmaz mallardır. Mücahid (ra) de bu görüş*ledir.

Alimlerin bir kısmı da ganimet ile feyin aynı şey olduğu görüşündedir.

Sahih olan İmam Şafii (ra)'nin görüşüdür. Kurtubi bu konuda şunları sâyter: «Bilmiş olun ki, «...Ganimet olarak aldığınız herhangi birşey» ifa-aesinden maksat, müslümanların savaşta kafirleri yenerek cebren aldık-an mallardır. Bu hususta alimler ittifak etmişlerdir. Zira Şeriat kafirlerden «azondığımız mala iki isim vermiştir. Bunlardan biri ganimet, diğeri de neydir. Müslümanların kafirlerden savaşta kazandığı mala ganimet denil*mektedir. Bu isimlendirme şeriatta bir örf haline gelmiştir. Fey kelimesi ise Jönmek (rücu) manasına gelen «fa'e» kelimesinin köküdür. Bu da müs-ûnanların kafirlerden savaşmadan aldıkları haraç gibi mallardır.» [6]



İkinci Hüküm: Humus Nasıl Taksim Edilir?


Âyet. ganimetin beşte birinin kimlere verileceğini beyan etmektedir, dunlar. Allah (cc) yolu. Resulullah (sav), hısımları, yetimler, yoksullar, rokta kalmış yolculardır. Geri kalan dört hissenin taksiminin beyan edil*memesi mücahidler arasında dağıtılmasına delalet eder.

Müfessirler. ganimetin beşte birinden Allah (cc) için ayrılan kısmın -esil ve nerelere harcanacağı hususunda ihtilaf ederek iki görüşe ayrıl--sşlardır:

1.) Bazı müfessirlere göre Allah (cc) için ayrılan hisse yalnız Kabe'ye sarfedilir. Çünkü âyette «Allanın» ifadesi kullanılmıştır. Bu ifadeden. Al-oh (cc)'ın kendisinin ihtiyacı olmadığına göre. İbrahim aleyhisselama yaptırdığı ve kendisini izafe ettiği Beyt-i muazzamaya harcanması lazım geldi*ği anlaşılır.

2.) Müfessirlerin cumhuruna göre ise. «Allah» lafzının âyette zikredil*mesi O'na bir pay ayrılması için değil, müslümanlara her işin başında Al*lah (cc) kelimesinin anılması gerektiğini bildirmek içindir. Bu görüşe göre. ganimetin beşte biri altı paya değil beş paya. yani Resulullah (sav)'a, hı*sımlarına, yetimlere, yoksullara ve yolda kalmış yolculara taksim edilir.

Bazı alimlere göre Resulullah (sav)'ın payı. kendi öz hakkı olduğu için dilediği gibi sarfedebilir. Buna, «Allah (cc)'ın bize helal kıldığı ganimetten ancak beşte biri benim, kalan kısmı sizindir.» hadisi delalet eder.

Diğer bazı alimlere göre ise âyetteki «Resul» kelimesi. «Allah» lafzı gibi. bir pay ayrılması için değil, herşeyin başında onun bulunması veya Allah (cc)'ın ismi ile beraber anılması içindir. Bu görüşe göre beşte bir hisse dörde taksim edilerek hısımlara, yetimlere, yoksullara ve yolda kal*mış yolculara verilir. Buradaki hısımlardan maksat ise Resulullah (sav)'ın yakınlarıdır. Resulullah (sav)'ın hısımlarının kimler olduğu konusunda da ihtilaf edilmiştir:

Bazı alimlere göre «hısımlar»dan maksat, bütün Kureyştir. Bazılarına göre bundan maksat, yalnız Haşimoğullarıdır.

Bazılarına göre işe Haşimoğulları ve Muttaliboğullarıdır. Sahih olan görüş de budur. Buharî'nin Beni Nevfel'den olan Mut'am bin Cübeyr'den rivayet ettiği. «Abdlşemsoğullarından Osman bin Affan (ra)'la birlikte Re*sulullah (sav)'a giderek. «Muttaliboğullarına ganimetin beşte birinden ver*diğin halde bize niçin vermiyorsun? Biz ve onlar size yakınlık bakımından aynıyız.» dedik. «Haşimoğulları ile Muttaliboğulları birdir. Onlar hem ca-hiliyet devrinde hem de İslâmda bizden ayrılmadılar.» buyurdu.» hadisi de bu görüşün sahih olduğuna delalet etmektedir.

Bazı alimlere göre Resulullah (sav)'ın akrabalarına ancak fakir olduk*ları takdirde hisse verilir. Bu hüküm Resulullah (sav) için de geçerlidir. Ak*rabalara hisse verilmesi ancak Resulullah (sav) hayatta olduğu süre için*de verilir.

İmamı Azam (ra)'a göre ganimetin beşte birj üçe taksim edilerek ye*timlere, yoksullara ve yolda kalmış yolculara verilir. Zira Resulullah (sav)'in dünyadan göçmesi ile kendi ve akrabalarının beşte birden olan hakları ortadan kalkmıştır. Bu hüküm İmam Şafii (ra)'den de nakledilmiştir. Her

m imama göre beşte birden Resulullah (sav) ve hısımlarına ayrılacak pay mescidlerin imarına, kadılarla askerlerin nafakasına sarfedilir.

Âyetteki «yolcularndan maksat, yolda parası tükenmiş ve yardım gö*receği kimsesi olmayan yolcudur. Bu yolcu kendi memleketinde zengin 31te olsa durum değişmez, ona pay verilir.

Malikiler. yukarıda açıklanan bütün görüşlere muhalefet etmişlerdir. Şunlara göre ganimetin beşte biri Beytülmale konularak âyette ismi ve *3sıfları geçenlere ve ayrıca İmamın uygun bulduğu yer ve kişilere dağı*ttır. Âyette pay sahiplerinin zikredilmesi yalnızca misal olması içindir, yok*sa beşte birin sarfedileceği yerleri tayin ve tesbit için değildir.

Malikilerin delilleri: Malikiler görüşlerini birkaç delille isbat ederler. ooü'l-Arabî bu delilleri şöyle sıralar:

1- «Cübeyr bin Mufam'dan yapılan rivayete göre Resulullah (sav). Bedir maktulleri hakkında şöyle buyurmuştur: «Ey Cübeyr, eğer baban Mut'am ibni Adiyy sağ olsaydı ve bu kokmuş leşler hakkında şefaat et*seydi, hiç şüphesiz ben bunları ona (diri diri ve necat fidyesi almaksızın) ^ağışlardım.» [7]

2- Nafi ibni Ömer şöyle rivayet eder: «Resulullah (sav)'ın Necid oölgesine gönderdiği seriyeye. getirdikleri ganimetten 12 deve düştü. Re*sulullah onlara fazladan bir deve daha verdi.» [8]

3- Resulullah (sav)'ın Hevezanlıların esirlerini iade ettiği ve bun-cnn içinde beşte birin de bulunduğu rivayetlerle tesbit edilmiştir.

4- Buharî'nin Abdullah ibni Mes'ud (ra)'dan rivayetine göre Resu-uilah (sav), Huneyn savaşında sahabilerin bazılarını ganimetin taksiminde tercih etmiştir. Mesela, Akra bin Habis ile Uneyne'ye yüzer deve fazla*dan vermiştir. Yine Arap eşrafından bazı kimseleri o günkü ganimet tak-suninde diğerlerine tercih ederek onlara fazla pay ayırmıştır. Ashabtan birisi, «Ben Allah (cc)'a yemin ederim ki, bu taksimde adalet gözetilme--nlştir. dedi. Ben de ona. «Allah (cc)'ın ismi ile yemin ederim ki bunu Resulullah (sav)'a haber veririm.» dedim. Resulullah (sav)'a giderek haber •erdim. Resulullah (sav). «Allah (cc), kardeşim Musa aleyhisselama çok sok rahmet etsin. Ona bana yapılan eziyetten daha çoğu yapıldığı halde sobretmiştir» buyurdu.

Bu hadisler açıkça gösteriyor ki, ganimetin beşte biri İmamın hakkı*dır ve dilediği gibi-tasarruf eder. Âyette zikredilen pay sahipleri yalnızca misal içindir. Eğer bu pay onların istihkakı olsaydı Resulullah (sav) bu paydan başkalarına vermezdi.

Maiikilerin görüşü delil bakımından daha kuvvetli ve daha adildir.



Üçüncü Hüküm: Ganimet Nasıl Taksim Edilir?


Âyetin zahiri ganimetin mücahidler arasında eşit olarak dağıtılmasına delalet eder. Halbuki Resulullah (sav)'ın sünneti bazı kimselerin taksimde diğerlerine tercih edildiğini göstermektedir. Zira Resulullah (sav), atlı bir mücahide iki pay verirken yaya olana bir pay vermiştir. [9] Buharî'nin İbni Ömer (ra 'den rivayetine göre de Resulullah (sav) atlı mücahide iki, yaya mücahide bir pay vermiştir. Cumhur da atlıya iki. yayaya bir pay verilme*sini kabul etmiştir. Zira atın belirli bir masrafı vardır. Bu masrafı da sahibi karşılar. Öyleyse atlı mücahidin savaştaki meşakkati daha çoktur. Bu se-beble ona iki pay verilmektedir.



Dördüncü Hüküm: Bu Âyet Enfal Suresi 1. Âyeti Nesheder Mi?


Bazı alimler bu âyetin Enfal Suresi 1. âyeti neshettiğini savunmuşlar*dır. Çünkü birinci âyette ganimetin Allah (cc)'ın ve Resuj (sav)'ün olduğu zikredilirken bu âyette ganimetin beşte dördünün mücahidlerin olduğu be*yan edilmektedir. Öyleyse bu âyet öncekini neshetmiştir.

Sahih olan ise bu âyetin öncekini neshetmediği yolundaki görüştür. Buna göre bu âyet öncekinin icmalen bildirdiğini tafsilen beyan etmekte*dir.



Âyetten Alınacak Dersler


1- Kanun vazetme ancak Allah (cc)'a mahsustur. Hiçkimsenin ken*di başına kanun vazetme salahiyeti yoktur.

2- Ganimetin beşte biri Allah (cc) yoluna ve âyetin işaret ettiği yer ve şahıslara dağıtılır.

3- Ganimetin beşte dördü Allah (cc)'ın vazettiği ve Resulü (sav)'nün tafsilatıyla yaptığı taksime göre mücahidler arasında tevzi olunur.

4- Müminlerin bütün hayatî meselelerinde Allah (cc)'ın emirlerine boyun eğmesi ve Resulullah (sav)'a itaat etmeleri icabeder.

5- Bedir Savaşı hak ile batılı, iman ile küfrü birbirinden ayıran gün*dür.







--------------------------------------------------------------------------------

[1] Süyuti. Dürrü'l-Mensur.

[2] İbni Kesir, tefsir. C. 2.

[3] Ibnü'l Arabi. Tefsirü'l-A^atil-Ahkâm, C. 2.

[4] Müslim rivayet etmiştir. 40

[5]

[6] Kurtubi. age

[7] İmam Kastalani. İrşudu s Sari. C. 6, S 272

[8] İmam Kastalani agc C (i. S. 4Ki

[9] Dııru'l Kutnı. 48
 

Muhtazaf

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
30 Mar 2008
Mesajlar
9,637
Tepki puanı
1,009
Puanları
113
Yaş
67
Web Sitesi
www.aydin-aydin.com
40. DERS KURBANLA İLGİLİ HÜKÜMLER.. 2

Ayetlerin Lafzı Tahlili 2

Âyetlerin İcmâli Manaları 2

Âyetlerin Nüzul Sebebleri 2

Âyetlerin Tefsirindeki İncelikler 2

Âyetlerdeki Şer'i Hükümler 3

Birinci Hüküm: Ay»Tt«Ki «Ei-Büdûn» K«Lim»Si Deveyi Olduğu Gibi Tığın Da İfade Eder Mi?. 3

İkinci Hüküm: Kurbanda Efdal Olan Hangi Hayvanın Kesimidir?. 3

Üçüncü Hüküm : Hacda Kesilen Kurbanın Etinden Yemenin Hükmü?. 3

Dördüncü Hüküm : Hacdaki Kurbanın Kesim Yeri Ve Zamanı?. 4

Âyetlerden Alınacak Dersler 4

Âyetlerdeki Teşrii Hikmetler 4


40. DERS KURBANLA İLGİLİ HÜKÜMLER


36 — Biz kurbanlık develeri de sizin için Allanın şeairinden kıldık. On-> size hayır vardır. O halde onlar ayakta dur(up boğazlamalarken ü-

zerlerine Allahın ismini anın. Yanlan üstü düş(üp öl)dükleri vakit de ondan hem kendiniz yiyin, hem ihtiyacını gizleyen ve gizlemeyip dilenen fakir(ler)e Tetirin. Onlan, kükredesiniz diye, böylece size musahhar kıldık.

37 — Onların ne etleri, ne kanları hiçbir zaman Allaha (yükselip) erls-ez. Fakat sizden O'na (yalnız) takva ulaşır. Size olan hidayetine karsı Alanı büyük tanımanız İçindir ki O, bunları böylece size ram etmiştir. (Ha-Hbkn) iyi hareket edenleri müjdele.



Ayetlerin Lafzı Tahlili


(El büdne): Budni. bedene'nin çoğuludur. Bedene se kurbanlık deveye denir.

(Savaffe): Sevvaf. saffet kelimesinin çoğuludur. Saffet, kesim anında ön ayaklarından birini kaldıran deveye denir

(Vecebet cünûbühâ): Vecebet, düşmek mana*sına gelir. Cünub ise cenb'in çoğuludur ve etraf, yan demektir.

(Elgânia velmugterre): Kani kelimesi kanaat kökünden gelir, elindekine razı olarak kimseden birşey istemeyen kimse de*mektir. Mu'tar ise halktan para veya mal isteyip alana denir.



Bu Âyetlerin, Önceki Âyetlerle Münasebeti


Önceki âyetlerde Allahu taala takva yollarını hatırlatırken bu âyetle*rinde şiarlarına tazim etmeye ve vazettiği hükümleri yerine getirmeye aza*mi derecede gayret etmeyi beyan etmektedir. Mekke'de kesilecek devenin kendi şeairinden kılındığı ve bunun cok büyük bir yakınlaşma vasıtası ol*duğu bildirilmektedir. Zira onu dinî bir alamet ve Allah (cc)'a taatın acık bir delili kılmıştır.



Âyetlerin İcmâli Manaları


Allah (cc) icmalen şöyle buyurmaktadır: Ey müminler, deve kesmeni*zi dininizin şiarı kıldım. Onun Kabe'de kesilmesi bir ibadet olduğu gibi on*dan yenilip yedirilmesi bakımından da hem dünyada, hem de ahirette men*faat ve sevap vardır. Onları ayakta ve bir ayaklarını da havaya kaldırmış oldukları halde kestiğiniz vakit üzerlerine Allanın ismini zikredin. Kesimden sonra yere düşen devenin etinden yiyin ve muhtaç olduğu halde isteme*yene ve ihtiyacını açıkça bildirene yedirin. Onu kesim anında bile o gü*cüne ve cüssesine rağmen size ram etmişizdir. Eğer onu size ram etme*seydik gerek kesimde, gerek binmelerde ve sağmada sizin bunları yap*manıza imkân yoktu. Allah (cc)'ın bu sayısız nimetlerine karşı şükredin.

Allahu taala ikinci âyette de şöyle buyurmaktadır: Allah (cc)'a yak*laşmak için kestiğiniz develerin ne etlerinden, nede kanlarından Allah (qc)'o hiçbir şey ulaşmaz. Ancak O'na ulaşan sizin O'na itaatınızdaki, emirlerini yerine getirmenizdeki takvanızdır. Zira ameller ancak takva ve ihlas ölçü*leriyle makbuldür. Takvasız, ihlassız bir ibadet ruhsuz cesede benzer. O cesedin İnsana ne kadar faydası varsa, bu ibadetin de o kadar faydası vardır. Kimse, Allah (cc) için kesip dağıttığı etten ihlas ve takva yoksa sevap alacağını zannetmesin.

Allahu taala âyetlerin sonunda müminlere şükretmenin farz olduğu*mu ve insanlara ram ettiği kurbanlık hayvanlardan dolayı Allaha tazim et*meyi hatırlatarak iyilik yapan insanları cennetle müjdelemektedir.



Âyetlerin Nüzul Sebebleri


ibni Abbas (ra) ve Mücahid (ra)'den rivayet edildiğine göre müslü--aanlardan bir cemaat cahiliye devrinde yaptıkları gibi kestikleri kurbanın seterini parçalayarak Kabe'nin etrafına dağıtmaya ve kanıylada Kabe'nin savarlarını boyamaya kalkıştığında bu âyetler nazil oldu. Âyetler bu adet-en yasaklayarak uygun olanın kesilen hayvanların etlerinin yenilmesi ve ««dirilmesi olduğunu bildirmektedir. [1]



Âyetlerin Tefsirindeki İncelikler


Birinci incelik: Allahu taala mücmelen hayvanları insanlara ramet-raesinin şükrü icabettiren nimetlerinden bir nimet olduğunu beyan etmek-«dır. Bu nimetlerin tafsilatını ise. «Ellerimizin işleyip yaptıklarından ken-dieri için bunca davarlar yarattığımızı, bu sayede onlara malik olmuş bu-uRduklarını da görmediler mi? Biz onları kendilerine müsahhar kıldık/ İş*it binecekleri bunlardan, yiyecekleri bunlardandır. Bunlarda kendileri için icha nice menfaatler ve içecekler vardır. Hala şükretmezler mi?» (Yasin: "1-72-73) ve «Davarları da (sizin faidenize) O yaratmıştır ki, bunlarda sizin cin ısıtıcı ve koruyucu maddeler ve nice menfaatler vardır. Onlardan yer*siniz de.» (Nahl: 5) âyetleriyle beyan buyurmuştur.

İkinci incelik: Âyetteki «Allanın şiarlarından maksat Allahu toalanın lallarına vazetmiş olduğu kanunların uygulanmasının işaretidir. Bu kanun*en Allah (cc)'a izafe etmekten maksat da onların büyüklüğü içindir. Zira au kanunların uygulanmasından maksat Allah (cc)'a yaklaşmaktır. Bir de-*ey: kesmek de Allah (cc)'ın kanunlarına karşı olan saygıyı göstermektir. İra bu âyetlerin nüzulü sırasında bir devenin değeri, insanlara faydası salamından, şimdiki bir otomobil ile aynıdır.

Üçüncü incelik: Âyetteki. «O halde onlar ayakta dur(up boğazlanır)-arfcen üzerlerine Allanın ismini anın.» ifadesinde develerin sığır ve koyun Bidi yatırılarak kesilmediğine, ayakta dururken boğazlanarak kesilmesine şoret vardır. Çünkü devenin kesiminde en uygun şekil, Resulullah (sov)'ın îjrınetinin de beyan ettiği gibi budur.


Âyetlerdeki Şer'i Hükümler

Birinci Hüküm: Ay»Tt«Ki «Ei-Büdûn» K«Lim»Si Deveyi Olduğu Gibi Tı*ğın Da İfade Eder Mi?


Alimler «büdûıuun (tekili bedene) ister erkek, ister kısrak olsun de*veye denildiğinde ittifak etmişlerdir. Ancak şer'i ıstılahta hacda kesilen kurbanlık deveye denilmesi meşhurdur. Sığır da deve gibi yedi hisse ol*duğuna göre ona da «bedene» ismi verilmesi hususunda fakihler iki gö*rüşe ayrılmışlardır:

1.) Hanefilere göre «bedene» deveye denildiği gibi sığıra da denilir. Buna göre «bene» kelimesi hacda kesilen sığır ve deveden olan kurban*lara verilen müşterek bir isimdir. Herhangi bir şahıs «bedene» ismiyle bir adakta bulunduğu takdirde deve kesmeyip sığır kesmesi kafi gelir. Çünkü hüküm bakımından sığır deveye eşittir. Hanefilerin görüşü Ata (ra) ve Saib bin Museyyib (ra)'den de rivayet edilmiştir. Hanefilerin delilleri ise şun*lardır:

a) Cabir'den şöyle rivayet edilmiştir: Cabir, «Biz bedeneyi yedi hisse olarak keserdik.» dedi. Bunun üzerine «Sığır da yedi hisse olarak kesilir mi?» diye soruldu. «Sığır da bedenedir.» cevabını verdi. [2]

b) Rivayete göre İbni Ömer (ra), «Ben bedeneyi ancak deve ve sığır biliyorum.» demiştir.

2.) İkincisi Şafiilerin görüşüdür. Safilere göre hakikatte «bedene» an*cak deveye denilir. Sığıra ise ancak mecaz yoluyla «bedene» denilebilir Şayet birisi bir bedene adamış olsa deve yerine sığır kesmesi caiz değil*dir. Adağın üzerinden kalkması için mutlaka deve kesmesi lazımdır. Bu görüş Mücahid (ra)'den de rivayet edilmiştir.

Şafiilerin delili ise Cabir bin Abdullah (ra)'tan rivayet edilen şu hadis*tir: «Resulullah (sav). «Bir bedene (deve) yedi kişiye, bir sığır da yedi kişi*ye kafi gelir.» buyurdu.» [3] Hükümleri herne kadar aynı olsa da ayrı ayrı zikredilmeleri bunların aynı olmadığını gösterir.

Zahir olan «bedene» kelimesinin deve için kullanılmasıdır. Zira Allahı taala, «O halde onlar ayakta dur(up boğazlamalarken...» buyurmuştur Yalnız deve ayakta kesildiğine göre «bedene» devedir. Sığır ise ayakta deyt. yatırılarak kesilir. Cabir'den rivayet edilen «&§ır da bedenedir» sözü le İbni Ömer (ra)'den rivayet edilen «Ben bedeneyi ancak deve ve sığır siıyorum.» sözü sığırla devenin hükümlerinin bir olduğuna delalet eder. •oksa «bedene» kelimesinin sığırla deve arasında müşterek bir isim ol-auğunu göstermez. En doğrusunu Allah (cc) bilir.



İkinci Hüküm: Kurbanda Efdal Olan Hangi Hayvanın Kesimidir?


Alimler, kurban edilecek hayvanın ancak deveden, sığırdan, koyun m keçiden olacağında icma etmişlerdir. Kesilecek kurbanın erkek veya dişi aması farketmemektedir. Alimler kurbanın en efdalinin önce deve, sonra sağır, sonra da koyun olduğunda ittifak etmişlerdir. Zira deve et bakımın*dan sığırdan ve koyundan daha fazladır. Deveden sonra da sığır daha tala et verdiği için koyundan efdaldlr.

Bir deve ve sığır yedi kişi tarafından ortaklaşa kurban edilebilir. Ko*tun ise ortaklaşa kurban edilemez. Koyun ancak bir kişi tarafından kur-zan edilebilir.

Alimler kurban kesecek bir şahsın bir deve veya sığırın yedide birine artak olmasının mı yoksa kendi başına bir koyun kesmesinin mi daha sfdal olduğunda ihtilaf etmişlerdir. Ancak zahir ve sahih olan görüş, fa-crlerin faydası hangisinde daha çoksa onun efdal olduğudur. Deve ve içirin yedi kişi tarafından kurban edilebileceğine Cabir bin Abdullah (ra)'-nn rivayet edilen «Biz Resulullah (sav) ile hac sırasında deve ve sığırı »«di kişi ortaklaşa kurban ettik.» hadisidir. [4]

Hacda herkes istediği hayvanı ve istediği kadar kurban edebilir. Çün-w Resulullah (sav) veda haccında yüz deve kurban etmiştir.



Üçüncü Hüküm : Hacda Kesilen Kurbanın Etinden Yemenin Hükmü?


Allahu taala hacda kesilen kurban etlerinin yenilmesini, «Allanın rızık alarak kendilerine verdiği dört ayaklı davarlar (kurbanlıklar) üzerine ma-olan günlerde (hac) Allanın adını ansınlar. İşte bunlardan yiyin, yok-fakiri de doyurun.» (Haç: 8) âyetinde emir buyurmaktadır. Allahu raalanın bu emri, zahiri ile. Temettü ve Kran haclarında kesilen kurban-onn. nafile olarak kesilen kurbanların ve hac veya umrede işlenilen bir •«itadan dolayı kesilmesi gereken kurbanların etlerinden yenilmesini şa*mildir.

Fakihler bu hususta ihtilaf ederek birkaç görüşe ayrılmışlardır. Biz bu görüşleri özetleyerek aktarıyoruz :

Hanbelilerle Hanefilere göre kurbanı kesen, Temettü haccı, Kran hoc-cı ve nafile hacların kurbanlarından yiyebilir. Fakat hacda işlenilen ha*tadan dolayı kesilen kurbanın etinden kendisj yiyemez.

İmam Malik (ra)'e göre ise Temettü, Kran ve nafile hacların kurban*ları ile bir hatadan dolayı kesilen kurbanların etlerinden kurban sahibi yer. Ancak baş veya vücudundaki bir hastalıktan dolayı ihramlı kalması tıbben mahzurlu olan hacı ihramdan çıkarak ceza kurbanı keser ki işte bundan ve hac esnasında av yapmışsa buna karşılık keseceği ceza kur*banından ve bir de Mekke fakirlerine hac mevsimi kesmek üzere nezredi-len kurbanın etinden yiyemez.

Şafiilere göre' Temettü haccının, Kran hocanın, ceza kurbanının, av cezasının ve nezir kurbanının eti sahibi tarafından yenilemez. Kurban sa*hibi yalnız nafile olarak kestiği kurbanın etinden yiyebilir.

İmamlar arasındaki ihtilafın kaynağını Temettü ve Kran haccında ke*silen kurbanın sebebi konusundaki görüş farkı meydana getirmektedir. Cumhura göre bu kurban şükretmek için vacibtir. Bundan ötürü de kesen, kurbanın etinden yiyebilir. İmam Şafii (ra)'ye göre ise kurban ceza olarak kesilir. Bu yüzden de kurbanı kesen, kurbanın etinden yiyemez. Bu husus*taki tafsilat fıkıh kitaplarında vardır.



Dördüncü Hüküm: Hacdaki Kurbanın Kesim Yeri Ve Zamanı?


Alimler hacda kesilen kurbanın zamanı konusunda ihtilaf etmişlerdir.

imam Şafii (ra)'ye göre hacdaki kurbanın kesim zamanı Kurban Bay*ramının birinci, ikinci, üçüncü ve dördüncü günleridir. Zira Resulullah (sav). «Teşrik günleri, kesim günleridir.» [5] buyurmuştur. Şayet bayram günle*rinde kesilemez ise kaza edilir. Fakat geçikildiğj için günaha girilmiş olur.

İmam Malik (ra) ve İmam Hanbel (ra)'e göre hac kurbanının kesim günleri, ister vacib. ister nafile olsun, bayramın birinci, ikinci ve üçüncü günüdür. Bayramın dördüncü günü kurban kesilmesi sahih değildir.

Hanefiler ise Temettü ve Kran haccında kesilecek kurbanın kesim günleri konusunda Maliki ve Hanbelilerin görüşünü aynen kabul etmekte*dirler. Fakat nezir, ceza ve nafile kurbanlarının yalnız bayram günlerinde değil diğer günlerde de kesilebileceği görüşündedirler.

İmam Nehâi [ta), hac kurbanının kesim vaktinin bayramın birinci gü-k. jcşladığı ve son güne kadar devam ettiği görüşündedir.

-kjc kurbanının kesim yeri ise. kurban ister vacib. ister nafile olsun, whı«£ harimidir. Zira Allah (cc). «Ey iman edenler, siz (hac veya umre inanı fcromlı bulunurken av öldürmeyin. İçinizden kim onu bilerek öldü-{üzertne) öldürdüğü o hayvanın benzeri bir ceza vardır ki Kabeye bir kurbanlık olmak üzere bunu içinizden adatet sahibi iki adam (ve takdir) edecektir.» (Mgide: 95) ve «...Kurban yerine (Minaya) kadar başlarınızı tıraş etmeyin.» (Bakara: 196) buyurmuştur.

«urban kesim yerini Resulullah (sav) da «Minanın her yeri kurban ke-ıı»» »eridir. Muzdelifenin her tarafı vakfe yeridir. Mekke-I mükerremenin tımr «en yol ve kesim yeridir.» [6] hadisiyle beyan etmiştir. Öyleyse Mekk îonminin herhangi bir yerinde kurban kesilmesi caizdir.



Âyetlerden Alınacak Dersler


1- Hacda kurban kesmek ve bu kesime tazim göstermek Allah (cc)'a «an.cşmanıii bir yolu ve İslâmın şiarlarındandır.

2- Hac ve diğer kurbanlar ancak deve. sığır ve koyundan olur.

3- Devenin kesiminde efdal olan ayakta boğazlama, sığır ve koyun-ena ise yatırarak kesmedir.

4- Kurban kesmekten maksat, fakirlere yardım ve takvadır.

5- Hacda kesilen kurban. İsmail aleyhisselamı kurban etmek iste*riğinde ibrahim aleyhisselama Hz. İsmail yerine gönderilen koc hadisesi--. temsil etmektedir.



Âyetlerdeki Teşrii Hikmetler


Allahu taala gerek hac ve gerek normal kurbanın kesilmesini dinin seçkinden kılmıştır. Müslüman kurban kesmekle Allah (cc)'a yaklaşır ve Z' -sun rızası ve mağfiretine nail olur. Kurban ayrıca hac esnasında işle*men hatalardan dolayı girilen günahlara da kefaret olur. Kurban, müs-u~onın sözünde, fiilinde ve amellerinde İhlasın işaretidir.

Müslüman kestiği kurban üzerine yalnız Allah (cc)'ın ismini onar. Bun-ncr kasıt Allah (cc)'ın rızosıdır. Nitekim Allahu taala. «De ki: Şüphesiz senim namazım da ibadetlerim (kurban) da, dirimim de ölümüm de hiçbir inağı olmayan alemlerin Rabbi Adanındır.» (Enam: 162) âyetinde bütün ibadetlerin yalnız kendisi için yapılması gerektiğini emretmiştir, ibadetler*de yalnız Allah (cc)'a teveccüh. İhlasın adet edinilmesine olduğu kadar. «Onların ne etleri, ne kanlan hiçbir zaman Altona (yükselip) erişmez. Fa*kat sizden O'na (yalnız) takva ulaşır.» âyetinin işaret ettiği gibi takva mer*tebesinin kazanılmasına da vesile olur.

Müşrikler ise kurbanlarını putlara, onlardan menfaat beklemek ve ge*lecek musibetlerden korunmak için keserlerdi. Müminler yalnız Allah (cc) için kurban keser ve bununla da Allah (cc)'a halisane ibadet ettiğini gös*termiş olur. islâm hacda kesilen kurbanla kalblerin takvası arasında bir bağ kurmuştur. Çünkü hacdaki ibadetin maksadı da takvadır. Hacdaki İbadet ile şiarlar, yalnız Allah (cc)'a İbadet etmenin işaretleri olduğu gibi ibrahim aleyhisselamın oğlu İsmail aleyhisselamı yalnız Allah (cc)'ın em*rine boyun eğerek, «Artık o (oğul ibrahim) yanında koşmak çağına erine* (babası), «Oğulcağızım dedi, ben seni rüyamda boğazlıyorum görüyorum. Bak artık ne düşünürsün.» (Oğlu) dedi: Babacığım, sana edilen emir ne İte yap. İnşaallah beni sabredenlerden bulacaksın. Vaktaki bu suretle ikisi de (Allanın emrine) ram oldular. (İbrahim) onu alnı üzere' yıktı. Biz ona: «Ya İbrahim, rüyana sadakat gösterdin. Şüphesiz ki biz iyi haretek edenleri böyle mükafatlandırırız.» diye nida ettik. Hakikat bu, apaçık ve kati bir im*tihandı. Ona büyük bir kurbanlık fidye verdik.» (Saffat: 102-03-104-105-106-107) Ayetlerinde görüldüğü gibi kesmeye götürdüğünde Allah tarafından gönderilen fidyeyi temsil ve baba-oğulun Allah (cc)'ın emrine karşı gös*termiş oldukları takva ve teslimiyetin tekrar edilmesi ve yeniden yaşatıl*ması manasını taşır. İşte bu Allah (cc)'ın kudretini gösteren açık mucize*lerdendir. Kurban Allah (cc) için fakirlerin ve müminlerin ihtiyaçlarının karşılanmasına vesile olan bir sadakadır.





--------------------------------------------------------------------------------

[1] Süyuti, Dürrü'lMunsur, Taberi. Mecmaü'l-Beyan.

[2] Müslim.

[3] Ebu Dnvud.

[4] Ahmed bin Hanbel ve Müslim.

[5] Ahmet bin Hanbel (ra). Sünen. 54

[6] Ebu Duvud ve Ibn-i Mace
 

Muhtazaf

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
30 Mar 2008
Mesajlar
9,637
Tepki puanı
1,009
Puanları
113
Yaş
67
Web Sitesi
www.aydin-aydin.com
NUR SURESİ 5

41. DERS ZİNA İLE İLGİLİ HÜKÜMLER.. 5

Ayetlerin İcmali Manaları 5

Ayetlerin Nüzul Sebebi: 6

Âyetlerin Tefsirindeki İncelikler 6

İkinci Hüküm: Bekar Ve Evlilerin Zina Cezaları Nelerdir?. 7

Zina İle İlgili Hükümler 7

Üçüncü Hüküm: Recm İle Sopa Bir Arado Uygulanır Mı?. 9

Dördüncü Hüküm: Bekar Zanl Sürgün Edilir Mi?. 10

Beşinci Hüküm: Evli Bir Zımmînin Zina Cezası Nadir?. 11

Altıncı Hüküm: Cezaları Kim Uygulatır?. 12

Yedinci Hüküm: Sopanın Şiddet Derecesi Ve Vuruş Şekli Nasıl Olmalıdır?. 13

Sekizinci Hüküm: Sopa Hangi Azalara Vurulur?. 13

Dokuzuncu Hüküm: Suçluları Hadden Kurtarmak Haramdır. 14

Onuncu Hüküm: Zina Cezasının Uygulanmasında Şahidler Hazır Bulunur mu?. 15

Onbirinci Hüküm: Homoseksüellik, Sevicilik Ve Hayvanlarla Temasta Bulunmanın Hükmü Nedir?. 15

Onikinci Hüküm: Zina Suçu Nasıl Tesbit Edilir?. 17

Maız bin el-Eelemi Hadisesi; 17

Onüçüncü hüküm: Zina eden bir kadınla evlenmek sahih midir?. 18

Ayetlerden Alınacak Dersler 19

Âyetlerdeki Teşriî Hikmetler 19

42. DERS ZİNA İFTİRASI İLE İLGİLİ HÜKÜMLER.. 20

Ayetlerin Lafzı Tahlili 20

Ayetlerin İcmali Manaları 20

Ayetlerin Tefsirindeki İncelikler 21

Âyetlerdeki Şer'i Hükümler 21

Birinci Hüküm: Muhsan Kelimesinin Manası Nedir?. 21

İkinci Hüküm: Zina İftirasının Şartları Nelerdir?. 21

İftira Atılanlarda Bulunması Gereken Şartlar: 22

Üçüncü Hüküm: Haddi İcabettiren Sözler Nelerdir?. 23

Dördüncü Hüküm: Bir Topluluğa Zina İftirası Atmanın Hükmü?. 23

Beşinci Hüküm: Şahidierin Adil Olmaları Şart Mıdır?. 24

Altıncı Hüküm: Şahitlerin Toplu Halde Şehadet Etmeleri Şart Mıdır?. 24

Yedinci Hüküm: Bir Hüre İftira Atan Köle Veya Cariyenin Cezası Ne Olur?. 25

Sekizinci Hüküm: İftira Cezası Allah (Cc)'ın Hukukundan Mı, Yoksa Kulların Hukukundan Mıdır?. 25

Dokuzuncu Hüküm: Müfteri Tövbe Ederse Şahadeti Kabul Edilir Mi?. 25

Ayetlerden Alınacak Dersler 26

43. DERS LİAN İLE İLGİLİ HÜKÜMLER.. 27

Ayetlerin Lafzı Tahlili 27

Âyetlerin İcmali Manaları 27

Ayetlerin Nüzul Sebebleri 28

Âyetlerdeki Şer'i Hükümler 28

Birinci Hüküm: Lian Ne Zaman Gerekir?. 28

İkinci Hüküm: Lian Yemin Mi, Yoksa Şehadet Midir?. 28

Üçüncü Hüküm: Kafirlerin, Kölelerin Ve Tina Mirası Suçundan Cezolanmış Kişinin Lion Yapması Caiz Midir?. 29

Dördüncü Hüküm: Lian İmamın Huzurunda Olmasa Da Caiz Midir?. 29

Beşinci Hüküm: Lianın Yapılış Şekil Ve Yolu. 30

Altıncı Hüküm: Erkek Veya Kadından Birinin İlandan Dönüşü Haddi Gerektirir Mi?. 30

Yedinci Hüküm: Lkm Ayeti Zina İftirası He Ffa« Âfetin Hükmünü Nee-Hedermi?. 31

Sekizinci Hüküm: Liandan Sonra Kan-Koca Birbirinden Ayrılır Mı?. 31

Dokuzuncu Hüküm: Liandan Sonra Koca Kendisini Yalanlarsa Kamı Ona Tekrar Verilir Mi?. 32

Onuncu Hüküm: Liandan Sonra İlana Vesile Olan Çocuk Annesin* Verilir Mi?. 32

Ayetlerden Alınacak Dersler 32

Ayetleroeki Teşrh Hikmetler 33

44. DERS HZ. AYŞE'YE ATILAN İFTİRADAN SONRAKİ HÜKÜMLER.. 33

Âyetlerin Lafzı Tahlili 33

Ayetlerin İcmali Manaları 34

Ayetlerin Nüzul Sebebleri 34

Hz. Ayşe'nin Özellikleri 36

Ayetlerdeki Şer'i Hükümler 36

Birinci Hüküm: İşlenen Günah Sallh Amelleri Yok Eder Mi?. 36

İkinci Hüküm: Kötülük Yapanı Affetmek Farz Mıdır?. 36

Üçüncü Hüküm: Yeminini Bozanın Kefaret Vermesi Farz Mıdır?. 36

Dördüncü Hüküm: Hayırlı Bir İşi Terk İçin Yapılan Yemin Sahih Olur Mu?. 37

Beşinci Hüküm: Resulullahtn Zevcelerine Zina İftirası Atmak Küfür Müdür?. 37

Altıncı Hüküm: Kafir V» Fasıklan Lanetlemek Caiz Midir?. 38

Yedinci Hüküm: Resulullah (Sav)'ın Zevcelerinin Kesin Olarak Cennete Gideceklerine Hükmedilebilir Mi?. 38

Buhari Ve Müslim'e Göre İfk Hadisesi 40

Âyetlerden Alınacak Dersler 42

45. DERS MÜSLÜMANLARI ZİYARET HUSUSUNDA İZİN İSTEMENİN ADABI 42

Ayetlerin Lafzi Tahlili 42

Ayetlerin İcmali Manaları 42

Âyetlerin Nüzul Sebebleri 43

Ayetlerin Tefsirindeki İncelikler 43

Âyetlerdeki Şer’i Hükümler 43

Birinci Hüküm: Selam İzinden Önce Mi Verilecektir, Sonra Mı?. 43

İkinci Hüküm: İzin Kaç Defa İstenir?. 44

Üçüncü Hüküm: Bin İstemenin Hikmeti Nedir?. 44

Dördüncü Hüküm: Mahremlerin Odalarına İzinsiz Girilebilir Mi?. 44

Beşinci Hüküm: Ziyaretçi Kapının Neresinde Ve Nasıl Durmalıdır?. 45

Altıncı Hüküm: İzin İstemek Ve Selam Vermek Farz Mıdır?. 45

Yedinci Hüküm: Kadınlar Ve Köleler İçin De İzin İstemek Farz Mıdır?. 45

Sekizinci Hüküm: Hangi Hallerde Evlere İzinsiz Girmek Mubahtır?. 46

Dokuzuncu Hüküm: İzinsiz Olarak Yutuma Bir Evi Gözlemenin Hükmü. 46

Âyetlerden Alınacak Dersler 46

Âyetlerdeki Teşriî Hikmetler 47

46. DERS KADINLARIN ÖRTÜNMESİ VE YABANCI KADINLARA BAKMANIN HÜKMÜ.. 47

Âyetlerin Lafzı Tahlili 47

Âyetlerin Nüzul Sebebleri 48

Âyetlerin Tefsirindeki İncelikler 48

Ayetlerdeki Şer’i Hükümler 49

Birinci Hüküm ; Yabancı Kadınlara Bakmanın Hükmü Nedir?. 49

İkinci Hüküm: Erkek Ve Kadında Avretin Sınırı Nedir?. 49

Üçüncü Hüküm: Açılması Haram Olan Ziynet Nedir?. 51

Dördüncü Hüküm: Kadınların Önünde Ziynetlerini Açabilecekleri Mahremleri Kimlerdir?. 52

Beşinci Hüküm: Müslüman Bir Kadının Kafir Bir Kadına Karşı Avreti?. 52

Yedinci Hüküm: Ayetteki Kadın İhtiyacı Duymayan Erkekler Kimlerdir?. 53

Sekizinci Hüküm: Kadınların Karşılarında Örtünmeyecekleri Çocukların Yaşı Ne Olmalıdır?. 54

Dokuzuncu Hüküm; Kadının Sesi Avret Midir?. 54

Âyetlerden Alınacak Dersler 55

Âyetlerdeki Teşri'i Hikmetler 55

Yüzü Açmak Bid'attır 55

47. DERS EVLİLİĞİ TEŞVİK VE ZİNADAN KAÇINMA.. 57

Âyetlerin Lafzı Tahlili 57

Âyetlerin İcmali Manaları 57

Âyetlerin Nüzul Sebebleri 57

Âyetlerin Tefsırindeki İncelikler 58

Âyetlerdeki Şer'î Hükümler 59

Birinci Hüküm: Âyeti Kerimenin Muhatabı Kimlerdir?. 59

İkinci Hüküm: Evlenmek Farz mıdır, Müstehab mı?. 59

Üçüncü Hüküm: Vefmin Baliğe Olan Bekar Kızını Zorla Evlendirmesi Caiz Midir?. 60

Dördüncü Hüküm: Kadının Kendi Basına Nikah Akdi Yapması Caiz Midir?. 60

Beşinci Hüküm: Hür Bir Erkeğin Bir Cariye İle Nikah Akdi Yapması Caiz Midir?. 61

Altıncı Hüküm: Efendi Köle Ve Cariyesini Evlenmeye Zorlayabilir Mi?. 61

Yedinci Hüküm: Karı-Koca Fakirlik Sebebiyle Birbirinden Ayrılabilirler Mi?. 61

Sekizinci Hüküm: Mut'a Nikahının Hükmü Nedir?. 62

Dokuzuncu Hüküm: Efendinin Kölesi İle Mükatebe Yapması Fan Mıdır?. 62

Onuncu Hüküm: «Onlara Allanın Size Verdiği Maldan Verin.» Âyetinin Muhatabı Kimlerdir Ve Verilecek Malın Ölçüsü Nedir? 63

Onbirinci Hüküm: Zinaya Zorlamak Nedir Ve Zorla Yapılan Zinada Erkek Ve Kadından Had Düşer Mi?. 64

Cahiliye Devrinde Zina; 64

Âyetlerdeki Teşri'î Hikmetler 64

48. DERS HALVET VAKİTLERİNDE ODALARA GtRMEK İÇlN İZİN İSTEMENİN ADABI 65

Âyetlerin Lafzî Tahlili 65

Âyetlerin İcmali Manaları 65

Âyetlerin Nüzul Se8ebleri 66

Âyetlerin Tefsirindeki İncelikler 66

Âyetlerdeki Şer’i Hükümler 66

Birinci Hüküm : Ayetin Muhatabı Kimlerdir?. 66

Üçüncü Hüküm Çocuklar Mükellef Olmadıkları Halde Bu Âyete Nasıl Muhatab Olurlar?. 67

Dördüncü Hüküm: Ayetteki İzin Alma Farz Mıdır Yoksa Müstahab Mı?. 67

Beşinci Hüküm: Çocuklar Kaç Yaşında Baliğ Olurlar?. 68

Altıncı Hüküm: Koltukattı Ve Etek Kılının Bitmesi Baliğ Olmaya Dalalet Eder Mi?. 68

Yedinci Hüküm: Küçük Çocuklara Farzları Ve İbadetleri Yerine Getirmeleri Emredilir Mi?. 69

Sekizinci Hüküm: Ayetteki «Rubalarını Bırakmak »Tan Maksat Nedir?. 69

Âyetlerden Alınacak Dersler 69

Ayetlerdeki Teşri'i Hikmetler 70

49. DERS AKRABA EVLERİNDE YEMEK YEMENİN MÜBAHLIĞl VE ADABI 70

Âyetin Lafzı Tahlili 70

Âyetin İcmali Manası 70

Âyetin Nüzul Sebebi 71

Âyetin Tefsirindeki İncelikler 71

Ayetteki Şer’i Hükümler 72

Birinci Hüküm: Ayetteki Evlerde Yemek Yemeden Maksat Nedir?. 72

İkinci Hüküm: Vekil, Müvekkilin Malından Yiyebilir Mi?. 72

Üçüncü Hüküm: Sadık Dostların Malından İzin Almadan Yemek Mubah Mıdır?. 72

Dördüncü Hüküm; Yemekte Ortaklığın Hükmü Nedir?. 73

Beşinci Hüküm: Yakın Akrabasından Bir Şey Çalanın Eli Kesilir Mi?. 73

Altına Hüküm: Bu Âyetin Hükmü, İzin İsteme Âyeti İle Neshedilmiş Midir?. 73

Âyetten Alınacak Dersler 73

Ayetteki Teşriî Hikmetler 74
 

Muhtazaf

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
30 Mar 2008
Mesajlar
9,637
Tepki puanı
1,009
Puanları
113
Yaş
67
Web Sitesi
www.aydin-aydin.com
NUR SURESİ


Bu mübarek sure, toplumun çekirdeğini meydana getiren aile ile il-j* hükümleri, yani İslâmın aile sistemini ihtiva eder. Bu mevzu sınırlan emüe yabancı bir eve girerken izin istemek, erkeklerin yabancı kadın-aç bakmamaları ve kadınların iffetlerini korumaları gibi İçtimaî edebler iıe strtirlerinin mahremi olmayan kadın ve erkeklerin bir araya gelmeleri, jcrjşup konuşmaları gibi haramlar izah edilmektedir. Müslüman bir aile «en uygun olan örtünme ve manevî temizlik gibi aile ve cemiyeti ahlak-scı*Jardan koruyarak ıslah olmalarına vesile olacak hükümler de beyan «çimektedir.

Bu surede ayrıca zina ve zina iftirasının cezaları, erkeğin bizzat ken*di «ansını fahişelikle itham etmesinin cezası da bildirilmektedir. Bu hü-«ttcraierin vazedilmesindeki kasıt toplumun anarşiden, fesaddan. haysiyet-bziiiik ve şerefsizlikten, neslin bozulmasından korunmasıdır, özet olarak 34 sure. diğer bir yönüyle gerek namus, gerek şeref bakımından aileye tehlikeleri önleyici ahlaki hükümler getirmektedir.

Bu hükümler ailede uygulanmazsa fuhuş ve diğer benzeri ahlaksızlık-a- topluma sirayet eder ve önlenmesi imkansız hale gelecek kadar yay-jHnaştr. Zira aileyi fertler, cemiyetleri de aileler teşkil eder.

Nur Suresi ayrıca çok yüksek ahlakî hükümler de ihtiva etmektedir. ül hükümler üzerine kurulan aile ve cemiyetlerin sağlam bir yapıya ka-«jopnaması mümkün değildir. Gerek İçtimaî ve ahlakî ve gerekse iktisadi «e siyasî yönlerden güçlü ferdlerden teşekkül etmiş güçlü bir aile, güçlü nteterden de kuvvetli bir toplum meydana gelir.

Kurtubî. bu sure hakkında şunları söyler: «Bu surenin zikrettiği hü-«unierin gayesi temiz bir neslin vücuda gelmesidir. Bu yüzden Hz. Ayşe, e-cmmlarınızı evlerinize getirmeden önce Nur Suresini okutun, öğretin «imanızı sonra kurun.» buyurmuştur.» [1]

Sureye «Nur» isminin verilmesi, ihtiva ettiği hükümlerle iffet ve na-mstann, soyların korunmasını garantiye aldığı içindir. Bu yalnız Allah cqi'in peygamberlere vahyettiği âyetlerle mümkündür. Allah (cc). kendi »davetinin feyzinden varlığın üzerine akıtmış olduğu rahmetiyle mümin «ularının kalblerini adeta bir nura çevirmektedir.



41. DERS ZİNA İLE İLGİLİ HÜKÜMLER


(Enzelnâhâ): Enzelnâ. inzal kökünden gelen bir fiildir.

Ayetlerin gelişine inzal veya nüzul denir. İnzal ve nüzul, yukarıdan aşağıya geliştir. Bu tabir Kur'an-ı kerimin Allah (cc) tarafından geldiğine de delalet eder. Buradaki manası ise. «Bizim sana vahyettiğimiz.» demektir.

(Ve fereznâhâ: Farz kökünden gelen bir fiildir.

--rz, katı bir nesneyi kesmeye denir. Âyetteki anlamı da herhangi birşeyi en kamil bir şekilde kabul ettirmek demektir.

(Ayâtin beyyinatin): Âyât. âyetin çoğuludur. Âyet, Kuranın surelerini meydana getiren, başı ve sonu bulunan, bir veya daha fazla cümleden mürekkeb kelamdır. Âyet. alamet anlamına geldiği gibi. gibi, Allah (cc)'ın kudretine delalet eden şeylere de denir.

(Tezekkerûne): Tezekkür kökünden gelen bir

- idir. Tezekkür, insan hafızasından çıkan herhangi birşeyin tekrar hafıza-«a dönmesine denir. Buradaki manası ise ibret almaktır.

(Ezzâniyetü vezzânî): Bunlar zina kökünden gelen

sıfattırlar. Zina haram olan cinsî münasebete denir. Seri ıstılahta se bir erkeğin nikahsız olarak bir kadınla yapmış olduğu cinsi münase*bettir.

(Feclidû): Celd kökünden gelen bir fiildir. Sopa *eya kamçıyla vurmak manasına gelir.

(Re'fetün): Re'fet. sevgi ve şefkat demektir

(Tâifetün): Taife, tavaf kökünden gelen bir sıfattır Tavaf, birşeyin etrafında dönmeye denir. Âyetteki manası, suçlunun etrafında bir topluluğun dönmesidir. Bu toplumdan maksat, suçun sonucunu germek ve ibret almak için suçlunun cezalandırılmasına insanların şahit £C ilmesidir.

(Layenkihu): Nikah kökünden gelen bir fiildir. . âyette akid manasındadır.

(Müşriketen): Şirk kökünden gelen bir sıfattır. Hiçbir semavî dine inanmayan manasına gelir.

(Ve hurrime zalike): Allahu taala müminlere zinayı haram kılmıştır.



Ayetlerin İcmali Manaları


Allahu taala bu surede inzal buyurduğu âyetlerde mümin kullarına bazı hükümler, edebler, hikmetli dersler ve en güzel ahlaki esaslar vazet*mekte ve bunlarla onların dünya ve ahiret saadetlerini tanzim ettiğini ha*ber vermektedir. Allahu taala surenin başlangıcında şöyle buyurmaktadır: Ey müminler, inzal ettiğim bu sure, Kur'an-ı kerimin encok ahkam ihtiva eden süresidir. Bu hükümleri uygulamanız ve gösterdiği terbiye yolları ile terbiye edilmeniz için gönderiyoruz. Yoksa yalnızca okumanız için indir*medik. Bu sureyi ancak onun hükümleriyle amel etmeniz ve bu yolla diğer insan ve cemiyetlere ışık tutmanız, onun apaçık âyetlerinden, hikmetli de*lilleriyle Allah (cc)'ın büyüklüğüne delalet eden alametlerden ibret alma*nız için indirdik. Bu surenin ihtiva ettiği adil kanunları tatbik ederseniz cemiyetinizi saadete ve en insani hayata kavuşturursunuz.

Allahu taalanın vazettiği hükümlere uyarak zina edenleri yüzer sopa ile cezalandırdığınız ve bunu uyguladığınız zaman suçlulara en küçük bir acıma göstermeyerek azablarını hafifletmeyin. Zira zina, şefkat göstere*rek hafifletilebilecek, atfedilebilecek bir günah değildir. Onun İnsanların şeref ve haysiyetlerini nasıl zedelediğini, nesli nasıl bozduğunu, insanlık şerefine nasıl saldırdığını, sokaklara anarşiyi nasıl saldığını bilenler elbet*te zinanın nasıl büyük bir günah olduğunu bilirler. Çünkü zina sokakları babasını, soyunu bilmeyen, tanımayan insanlarla doldurur. Bunları idrak eden mümin, elbette Allahu taalanın zani için vazettiği cezayı uygularken şefkat göstererek hafifletmez. Cezanın uygulanmasına herkesin şahit ola*rak ibret almasını ister. Çünkü uygulanan cezanın görülmesi suçun iş-lenilmesi için en büyük engeldir.

Allahu taala daha sonra şöyle buyurmaktadır: Zina eden bir erkek ancak kendi gibi zina eden bir kadınla evlenebilir. Zina eden bir erkeğin namuslu ve iffetli bir kadınla evlenmesi mümkün değildir. Zina eden bir kadin da ancak kendi gibi ahlaksız ve zina eden bir erkekle evlenebilir.

Allahu taala zinayı, cemiyete tamiri imkansız zararlar doğuracağı için kesin surette haram kılmıştır.



Ayetlerin Nüzul Sebebi:


Mûfessirler, bu âyetlerin nüzulü için birçok sebebten bahsederler. Biz Btftionn en sıhhatli olanlarını naklediyoruz.

1) Rivayete göre Mersed bin Ebi Mersed denilen bir adam vardı ve «Mekke'den Medine'ye esir taşırdı. Mersed'in Mekke'de Anâk adlı fahişe ur dostu vardı. Mersed. bir esiri taşımak için Mekke'ye gitmişti. Şöyle »kıtır: «Mehtablı bir gecede geldim ve bir duvarın gölgesinde durdum. %ük da geldi ve karaltımı gördü. Yanıma yaklaşınca beni tanıdı ve «Sen üersed misin?» diye sordu. «Mersed'im» diye cevap verdim. «Merhaba. taş geldin.» dedi. «Bu geceyi bizim yanımızda geçir.» Ben de «Ey Anâk. **ah (cc) zinayı haram 'kıldı.» dedim. Bunun üzerine Anâk, «Ey oba halkıl 3u adam esirlerinizi kaçırıyor.» diye bağırdı. Sekiz kişi peşime düştü, -cndeme yolunu tuttum. Bir kaya kovuğuna veya mağaraya girerek giz-endim. Onlar yanıma kadar geldiler, başıma dikildiler. Hatta bevlettiler •e sulan başımın üzerine aktı. Fakat Allah (cc) onların gözlerini benden «ör etti. Geri döncüler. Ben de kaçıracağım esin alarak Medine'ye dön-sûm. Resulullah (sav)'a gelerek, «Ya Resulullah (sav), Anâkla evlenebilir «iyim?» diye sordum. Resulullah (sav) sustu ve bir cevap vermedi. Sonra, «Zina eden erkek, zina eden veya müşrik bir olan kadından başkasını nikah-amaz...» âyeti nazil oldu. Resulullah (sav), «Ey Mersed, Anâkla evlenme.» suyurdu.» [2]

2) Ümmü Mehzul isminde bir kadın vardı. Bu kadın para karşılığı zi*na ederdi. Sahabe-i kiramdan birisi bu kadınla evlenmek istedi. Bunun -zerine. «Zina eden erkek, zina eden veya müşrik olan bir kadından baş-han nikahlamaz...» âyeti nazil oldu. [3]

3) Ashab-ı suffa denilen sahabilerin evleri olmadığı gibi yanında ka*tacakları kimseleri de yoktu. Bunlar gündüzleri rızıklannı ararlar, gece do mescid-l saadetin avlusunda kalırlardı. O tarihte Medine'de alenen üc-netie zina eden kadınlar vardı. Suffa ashabından bazıları bir barınak sa*hibi olmak düşüncesiyle bu kadınlarla evlenmek istediler. Bunun üzerine bu âyetler nazil oldu.[4]
 

Muhtazaf

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
30 Mar 2008
Mesajlar
9,637
Tepki puanı
1,009
Puanları
113
Yaş
67
Web Sitesi
www.aydin-aydin.com
Âyetlerin Tefsirindeki İncelikler


Birinci incelik: Fahreddin Razı şöyle der: «Allahu taala bu surenin başında birçok hüküm ve ceza beyan ederken sonunda da tevhid delillerini zikretmiştir. Surenin başındaki «fereznâhâ» (farz kıldığımız) ifadesi hükümlere işaret ederken «Onda açık acık âyetler indirdik.» ifadesi de tevhid delillerine işaret etmektedir. «...İbret alasınız...» ifadesi de bunu te-yid eder. Zira henüz hükümler malum değil ki ibret alınabilsin. Öyleyse bu ifade «Açık açık âyetler» ifadesinin tamamlayıcısıdır.»

Alusî, «Fahreddin Razi'nin bu yorumu çok güzeldir.» der. [5]

İkinci incelik: Allahu taala surenin başında zinanın hükümlerini be*yan ederken söze kadınlarla, hırsızlıkla ilgili hükümleri bildiren âyetlerde de erkeklerle başlamıştır. Bunun hikmeti şudur: Kadının zinası daha çir*kin ve sonuçları bakımından daha kötüdür. Zira kocasının iffetini kirlet*tiği gibi neslin bozulmasına da sebeb olmaktadır. Aile fertlerini lekelemek*tedir. Gebe kalması halinde de fişlediği suçu herkese alenen göstermiş ol*maktadır. Bu bakımdan kadının zina etmesi erkeğin zinasından daha çir*kindir. Hırsızlık ise umumiyetle erkekler tarafından işlenen bir günahtır. İşte bu sebeble zinada önce kadınlar, hırsızlıkta da önce erkekler zikre*dilmiştir.

Üçüncü incelik: Âyette zina edenlerin cezasında doğrudan «vurmak» fiili değit, «cilde vurmak» fiili kullanılmıştır. Bundan maksat, sucu işleye*nin acı çekmesini temin etmektir. Zan i veya zaniye acı çekmeli ki bu ona bir ders olsun ve bir daha işlemesin. Başkaları da uygulanan cezadan ibret alsınlar. Alimler, zina eden bekar erkeğin yalnız donu kalana kadar soyulmasını, kadının ise vücut hatlarını belli etmeyen tek bir elbise ile bırakılmasının gerektiğini söylerler. Bunun sebebi ceza olarak vurulan sopaların çıplak vücudu incitmesi, dolayısıyla hem suçlunun hem de sey*redenlerin ibret alarak böyle kötü bir fitle teşebbüs etmemelerinin temin edilmesidir.

Dördüncü incelik: Kurtubî şöyle der: «Yalnız «zani» kelimesi kafi gelirken «zina eden kadın» ve «zina eden erkek» tabirlerinin beraberce kullanılması, cezanın yalnız erkeğe veya yalnız kadına olduğunun sonıl-maması içindir.» [6]

Beşinci incelik: «Eğer Allaha ve ahiret gününe inanıyorsanız...» ifa*desinden maksat, müminlerin hamiyet ve izzeti nefislerini tahrik ederek hükümlerin kamil bir şekilde infaz edilmesine çalışmalarını temin etmektir. Yoksa, zaten Kur'an-ı kerimin muhatabı müminlerdir.

Allchu taala islâmın başlangıcında zinanın cezasını. «Kadınlarınızdan fuhşu irtikab edenlere karşı oranızdan dört şahit getirin. Eğer şehadet ederlerse —onları ölüm alıp götürünceye, yahut Allah onlara bir yol oçın-caya kadar— kendilerini evlerde alıkoyun (insanlarla ihtilattan men edin). Sizlerden fuhşu irtikap edenlerin her ikisini de eziyete koşun. Eğer tövbe edip (nefislerini) ıslah ederlerse artık onlar(a eziyet)den vazgeçin. Çünkü Allah tövbeleri en çok kabul eden, encok esirgeyendir.» (Nisa: 15-16) âyet*lerinde beyan buyurmuştur. Görülüyor ki zina eden bir kadın, oturduğu ev*de hapsedilerek ölünceye kadar dışarı çıkmasına müsade edilmiyor. Er*keğin cezası ise aşağılanmaktır. Ona iş verilmez, adam yerine konulmaz ve onunla alış veriş yapılmazdı.

Daha sonra bu âyet. mevzumuz âyetle neshedilmiştir.

Görülüyor ki. islâmın başlangıcında ^zinanın cezası had değildi. Çün*kü. «Kadınlarınızdan fuhşu irtikab edenlere karşı oranızdan dört şahit ge*tirin. Eğer şehadet ederlerse —onları ölüm alıp götürünceye, yahud Allah onlara bir yol açıncaya kadar— kendilerini evlerde alıkoyun...» âyetinin de işaret ettiği gibi fuhşun cezası tazirdi. Sonra bu tazir cezası en şedid bir ceza ile değiştirilerek bekarlara yüz değnek, evlilere ise recm (taşla*narak öldürülme) emredildi.

Ubâde bin Sâmid'den şöyle rivayet edilmiştir: «Resulullah (sav) şöyle buyurdu: «Hükümleri benden alınız. Allah zina edenlere bir nizam vazetti: Zina eden bekarlara yüz sopa ve bir sene sürgün, zina eden evlilere ise yüz sopa ve recm.» [7]



İkinci Hüküm: Bekar Ve Evlilerin Zina Cezaları Nelerdir?


İslâm kanunları zina suçunda bekarlar ile evlilerin arasında bir ayrım yaparak zina yapan bekarlara yüz sopa vurulmasını, evlilere ise daha ağır bir ceza, ölünceye kadar taşlanılmalarını emretmiştir. Zira evlilikten sonra zina etmek islâm nazarında bekarların zinasına göre daha çirkin ve ağır bir suçtur. Çünkü evli. beşerî arzusunu tatmin için meşru bir yola sahipken gayri meşru bir yola tevessül ederek başkasının nesebini bozduğu için ce*zası daha şiddetlidir.

- Sopa cezası kesin bir Kur'ani nassla sabittir. Zira Allahu taala, «Zina eden kadınla zina eden erkekten her birine yüzer değnek vurun.» buyur*maktadır. Bu âyet zina edenlerin evli veya bekar olduklarını belirtmemek-
 

Muhtazaf

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
30 Mar 2008
Mesajlar
9,637
Tepki puanı
1,009
Puanları
113
Yaş
67
Web Sitesi
www.aydin-aydin.com
Zina İle İlgili Hükümler


ledir. Fakat Ubâde bin Sâmid (ra) 'den de rivayet edilen hadis, evli ile be-«arları birbirinden ayırarak cezalarını tayin etmiştir. Zaten Resulullah sav)'ın başta gelen görevlerinden biri de Kur'andaki ahkâm âyetlerini üm*metine layıkı üzere açıklamaktır. Nitekim Allahu taala. «(Habibim) biz şa*no da Kur'anı indirdik. Takl insanlara kendilerine ne indirildiğini açıkça «latasın ve taki onlar da iyice fikirlerini kullansınlar.» (Nahl: 44) âyetiyle Resulullah (sav)'ın bu vazifesini açıkça ifade etmiştir.

Recm ise, Resulullah (sav)'ın mütevatir hadisleriyle sabittir. Çünkü jerek Resulullah (sav)'in fiilî hadislerinde, gerekse kavli hadislerinde ve «habe-l kiram ve tabiinin icması ile de sabittir. Bu tevatür öyle bir dere-»ye ulaşmıştır ki, hiçbir şüphe kalmamıştır. Resulullah (sav)'ın Muaz ve 3amidiye gibi kimselere recmi uyguladığı tevatüren tesbit edilmiştir. On*an sonra da raşid halifeler recml uygulamışlar ve evli zanilerin ceza->nın recm olduğunu ilan etmişlerdir. Daha sonra da bütün fakihler her zaman ve yerde recmin Allah (cc)'ın kesin bir kanunu olduğu gibi Resu-uıioh (sav)'ın da uyulması farz olan sünneti olduğunu delilleriyle tesbit Helislerdir. Bu hükme günümüze kadar hiokimse muhalefet etmemiştir. *ccok İslâmdan sapan hariciler fırkası müstesna. Hariciler, recmin meş-•x olmadığını kendilerine göre deliller getirerek iddia ederler. Haricilerin zelilleri şunlardır:

1- Recm, şüphesiz cezaların en ağırıdır. Şayet meşru olsaydı Kur'-an-ı kerimde zikredilmesi gerekirdi. Kur'anda zikredilmemesi onun gayri neşru bir ceza olduğuna delalet eder.

2- Cariyenin haddi hür kadının haddinin yarısıdır: «Onlar evlendik*ten sonra bir fuhuş irtikab ettiler mi o vakit üzerlerine hür kadınlar üze*rindeki cezanın yansı.» (Nisa: 25). Recm ise ikiye bölünemediğinden hür bir kadına uygulanması da sahih olamaz.

3- «Zina eden kadınla zina eden erkekten her birine yüzer değnek «urun.» âyetinin hükmü umumilik ifade eder. Hiçbir delil olmaksızın bun-lan evlilere recm cezası ve başka bazı hükümler çıkarmak Kur'anın za-- /ine muhaliftir.

Haricilerin delilleri, yalnızca kendilerinin Resulullah (sav)'ın en mü-noı görevinin açıklama olduğunu bilmediklerine, Kur'anın esrarına vakıf sınadıklarına ve son derece cahil olduklarına delalet eder.

Sünnet ve cemaat ehli haricilerin delillerini çok kesin delillerle red-aaoerek İslama İftira atanları dilsiz hale getirmiştir Şimdi sünnet ehlinin »iiıerinl özetleyerek nakledelim:

1- Recmin Kur'an-ı kerimde zlkredilmeyişi onun gayri meşru oldu*ğuna delalet etmez. Çünkü birçok şer'i hüküm Kur'an-ı kerimde zikredil-memlştir. Bunları kendisine uymamız farz olan Resulullah (sav) açıkla*mıştır. Nitekim Allahu taala, «Peygamber size ne verdiyse onu alın, size nt yasak ettiyse ondan da sakının.» (Hasr: 7) buyurmaktadır. Bu âyetten biliniyor ki. Resulullah (sav) bize Allah (cc)'ın emirlerini tebliğ edicidir. Onun her getirdiği de mutlaka herşeyl hakkıyla bilen, hüküm ve hikmet sahibi olan Allahu taalanın yüce vahyi İledir. Zira Allahu taala. «Kendi nevasından söylemez o. O, kendisine (AUahtan) lika edllegelen bir vahiy*din başkası değildir.» (Necm: 3-4) buyurmaktadır, öyleyse Resulullah (sav)'in uyguladığı recm cezası nasıl olurda gayri meşru olur? Onun yap*tıkları ve söyledikleri yukarıdaki âyetlerde de ifade edildiği gibi kendi ne*vasından değil, Allah (cc)'ın ilka ettiği vahiy iledir. Vahiy ile olan birşeyse meşrudur.

Hariciler Resulullah (sav)'ın en mühim vazifesinin beyan olduğunu bilmiyor olmalılar. Allahu taala, «(Hablbbn) biz sana da Kur'anı indirdik. Takl insanlara kendilerine ne İndirildiğini açıkça anlatasın ve takı onlar da iyice fikirlerini kullansınlar.» (Nahl: 44) âyetinde Resulullah (sav)'ın en mü*him vazifelerinden birinin beyan (açıklama) olduğunu ifade etmiştir. Ubâ-de bin Sâmid (ra)'den rivayet edilen «Hükümleri benden alınız. Allah zina edenlere bir nizam vazetti: Zina eden bekarlara yüz sopa ve bir sene sür*gün, zina eden evlilere ise yüz sopa ve recm.» hadisi âyetin de bildirdiği gibi Resuluflah (sav)'ın mühim görevi olan bir beyanı, açıklamasıdır, öy*leyse bu hadis zina eden evlilerin recmedilmesi hükmüne kesin bir nas-tır. Zaten Resulullah (sav) da kendisinin her açıkladığının otururken emir ve yasaklarımız kendilerine bildirilince, «Biz onu bilmeyiz. Çünkü biz Kur'-anda bulduğumuz hükmü alır, bulamadığımızı almayız.» diyecekdir. Ha*beriniz olsun. Kur'anla birlikte bana Kur'anın ihtiva ettiği hükümler kadar hüküm verilmiştir.» [8]

Bu âyet ve hadisler açıkça gösteriyor ki, Resulullah (sav)'ın yaptığı ve söylediği herşey yine Allah (cc)'ın vazettiği teshindendir. Bu hüküm*lere uymak da kesin olarak farzdır.

2- «Onlar (cariyeler) evlendikten sonra bir fuhuş irtikab ettllermi o vakit üzerlerim kür kadınlar üzerindeki cezanın yansı.» (Nisa: 25) âyeti, haricilerin «recm meşru değildir» iddialarına delil olamaz. Âyet, buradaki cezanın recm değil sopa olduğuna delalet eder. Zira âyette bir yarılama »erdir ve şüphesiz Allah (cc) recmin ikiye bölünmeyeceğini bilir. Bir in*sanı yarı öldürmek mümkün değildir. Öyleyse aklı selim sahipleri âyetteki =azonın recm değil, sopa olduğunu anlarlar. Âyetteki «hür kadınlar» tabiri ♦*« kadınları değil bekarları ifade etmektedir.

Hür ve bekar bir kadına zina ettiği takdirde yüz sopa cezası verilirken c»tı bir cariyeye zina cezası olarak elli sopa verilir. Cariyelere uygulanan lezonın hürlere nisbetle hafif oluşundaki hikmet, zinanın hür kadında da*na çirkin olmasıdır. Hür kadın herzaman evinde olduğu için fuhşa yolaçan ıerteden daha uzak ve emniyettedir. Cariye ise herzaman dışarıda bulun*uru için fuhşa sebeb olan kötülüklerden korunması cok güç ve hür olma*sı» için fitneye mukavemet gücü daha zayıftır. Bundan dolayı Allahu taala =2rtyelere merhamet ederek cezalarını hafifletmiştir.

3- Haricilerin iddialarına göre âyetteki «Zina eden kadınla zina «dan erkekten her birine yüzer değnek vurun.» hükmü umumu İfade eder. 3l hükmü yalnız bekarlara tahsis ederek evlileri istisna etmek Kur'ana muhalefettir. Bu iddia cahilce bir İddiadır. Çünkü Kur'andaki birçok hüküm «umu ifade ettiği halde Resulullah (sav)'ın sünneti bu hükümlerden ba-ncnnı istisna etmiştir. Mesela. «Erkek hırsızla kadın hırsızın —o Irtikab «ederine bir karşılık ve ceza ve Allahtan (insanlara) ibret verici bir uku-Mt olmak üzere— ellerini kesin.» (Maide: 38) âyetinin hükmü bütün hır-szfarı içine alan bir umumilik ifade eder. Hatta çalınan şey çok küçük de asa hüküm değişmez. Haricilerin iddialarına göre çalınan şey bir iğne bile nsc hırsızın ellerinin kesilmesi lazım gelir. Halbuki Resulullah (sav), u-Trumllik ifade eden bu hükmü, çalınan malın en az bir altın liranın dörtte sn veya on dirhem gümüş veya karşılığı değerinde olması gerektiğini n&tdamıştır. Bundan daha az değerdeki malın çalınması halini Resulullah sav) bu âyetin hükmünden istisna ederek bunun cezasını hakimin ictlha-ana bırakmıştır.

Yine, Allahu taala «...Sizi emziren (süt) analarınız, süt hemşireleri*ne ..(le evlenmeniz) size haram edildi.» (Nisa: 23) âyetinde yalnız süt an-ıe ile süt kızkardeşln haram olduğunu beyan etmektedir. Resulullah (sav) 3a neseb bakımından insana haram olan yakınların süt münasebeti ile -neydana gelen benzerleriyle evlenmenin de haram olduğunu, yani süt Tdanın, süt teyzenin, süt kızının vb.nln de haram olduğunu bildirmiştir. Eğer haricilerin iddiaları doğru olsaydı bunlarla evlenmenin haram kılınışı « jr"ano muhalif olurdu.

Kur'an iki kız kardeşin bir erkekle aynı anda evlenmelerini yasaklar-«en bir kızla halasının veya teyzesinin aynı zamanda bir erkekle evlenmesini de Resulullah (sav) haram kılmıştır. Eğer haricilerin iddiaları doğru olsaydı bunların haram kılınışı da Kur'ana muhalif olurdu.

Görülüyor ki. haricilerin bu iddiaları açık cehaletin ifadesidir. Akıllı bir müslümanın böyle bir iddiada bulunması mümkün değildir.

Alusî, Ruhu'l-Meanî isimli tefsirinde şöyle der: «Sahabe, tabiin ve ümmetin alimleri evli bir zaninin cezasının recm olduğunda icma etmişler*dir. Haricilerin bunu inkar etmeleri batıldır. Haricilerin sahabelerin icmaı-nın delil olduğunu inkar etmeleri de bir cehl-i mürekkebtir. Eğer onlar Re*sulullah (sav)'ın zani ve zaniyeleri recm ettiğini inkar ederlerse —ki onlar haber-i vahidi delil kabul etmezler— bu iddiaları mevzunun dışında kalır. Zira Resulullah (sav)'ın recml uyguladığı mana itibariyle mütevatir olan hadislerle tesblt edilmiştir. Hariciler de diğer sünnet ehli müslümanlar gibi mana bakımından mütevatir olan hadislerle amel etmenin, lafız İtibariyle mütevatir olan hadisler gibi vacib olduğunu kabul etmişlerdir. Sahabe ve müslümanlardan ayrılmaları onları cehalet karanlıklarına düşürmüştür. Onun için hariciler Halife Ömer bin Abdülaziz (ra)'e, recm uyguladığında, «Bunu neden yaptırıyorsun, çünkü Kur'anda recm yoktur.» dediler. Ömer bin Abdülaziz (ra) onlara, «Peki siz namazın rekat sayıları ile zekatın ni-sab ölçülerini nereden çıkarıyorsunuz?» diye sordu. Hariciler. «Resulullah (sav)'ın fiili hadislerinden öğreniyoruz.» dediler. Bunun üzerine Halife, «Recm de Resulullah (sav)'in fiili hadislerlyle sabittir.» diyerek onları sus*turdu.» [9]



Üçüncü Hüküm: Recm İle Sopa Bir Arado Uygulanır Mı?


Zahiriler, evli olan zaniye recm ile birlikte sopa da vurulur demektedir*ler. Zahirilerin bu görüşü, imam Hanbel (ra)'in de önceleri kabul ettiği bir görüştür.

Cumhur, evli zaninin cezasının yalnız recm olduğu görüşündedir. Sa-habi ve tabiinin Icmaı da böyledir. İmam Hanbel de sonunda eski görü*şünden dönerek cumhurun görüşüne aynen uymuştur.

Zahirilerin delilleri:

1- «Zina eden kadınla zina eden erkekten her birine yüzer değnek vurun.» âyeti bütün zanlleri şamil ve umumidir. Resulullah (sav)'ın sünne*ti, evli zanilere recml getirmiştir. Bu recm sopaya ilave edilir.

3- Hz. Ali, Şurahe isimli kadını zina vakasından dolayı önce so-jdatmış, sonra da recmettirmiştir. Recimden sonra da, «Allanın kitabı ie amel ederek sopa ile, Resulullah (ra)'ın sünneti ile amel ederek de ıscnn ile cezalandırdım.» demiştir.

Cumhurun delilleri:

Cumhurun recm ile sopanın bir arada uygulanamayacağına dair blr-xk delili vardır. Bunları özetle aktarıyoruz:

1- Buharî, Müslim ve Tirmizî'de rivayet edilen, «Resulullah (sav)'-ııi. »anına birbirinden davacı iki adam geldi. Bunlardan biri kalkarak, «Ya =esulullah, Allah aşkına aramızda Allah (cc)'ın kitabına göre hüküm ver.» .mal Bunun üzerine kendisinden daha anlayışlı olan hasmı şöyle dedi: «E-«« ya Resulullah! Allanın kitabına göre aramızda hüküm ver ve bana mü-sooe buyur da konuşayım. Oğlum bu adamın çırağı idi. Onun karısı ile an işledi. Oğlumun cezasının recm olduğunu bildirdiler. Ben de onun ew yüz koyun ile bir hizmetçi fidye verdim. Bilahere ilim erbabından bazı «ster oğlumun cezasının yüz kırbaç ve sürgün olduğunu ve recmin yalnız sı odamın karısına lazım geldiğini söylediler.» Resulullah (sav) şöyle bu-»nrdu: «Nefsim kudret elinde olan Allaha hakkı için hiç şüpheniz olmasın

* aranızda Allanın kitabına göre hüküm vereceğim. Yüz koyun ve hiz-neıcçı sana iade edilecektir. Oğlunun cezası da yüz kamçı ve bir sene aj-gûndür. Ya Uneysl Bu adamın karısına git ve şayet itiraf ederse onu ısanet «Üneys kadının yanına gitti ve itirar etmesi üzerine onu recmetti.» racası. Cumhur Resulullahın bu fiili ve kavlî hadisi ile recm ile sopanın •ar arada uygulanamayacağına hükmederler. Eğer ikisi beraber uygulan-»fdı Resulullah (sav) önce sopa vurdurtur, sonra recmettirlrdl.

2- Resulullah (sav) zamanında recm birkaç defa uygulanmıştır. Bunlardan belli başlı olanı Maız İle Gamidiye'nin recmtdir. Hiçkimse Re-aıriulah (sav)'in recm ile sopayı bir arada uyguladığını rivayet etmemiş-ır Buna göre 'Resulullah (sav)'ın gerek fiili ve gerekse kavli hadisleri e kati olarak evli bir zanlnln cezasının yalnız recm olduğu ortaya çık*maktadır.

Akli delil. Cumhura göre sopadan maksat, bu çirkin fiilin önlenmesi

* suçluların aynı fiili bir daha işlememeleri için terbiye edilmesidir. Recm itükmedildiği zaman sopaya gerek kalmamaktadır. Çünkü sopanın mak*asa kötü fiilin önüne geçmektir. Recm ise böyle bir fiili imkânsız hale jBürmektedir. Evli bir zaninin ölünceye kadar taşlanması en önleyici bir tedbirdir. Nasıl boy abdesti alan bir kimse aynı zamanda normal abdest de almış oluyorsa recm de sopanın gayesini tahakkuk ettirmektedir.

Zahirilerin istlnad ettikleri Ubâde bin Sârnid (ra)'den rivayet edilen hadisin hükmü ve metni Resulullah (sav)'ın fiili ve kavli hadisleriyle nes-hedilmiştir. Çünkü Resulullah (sav) yalnız recmetmiştir. Zahirilerin âyet*ten anladıkları manada bir umumilik ise kabul edilemez. Zira âyetin hük*mü cumhurun dediği gibi yalnız bekarlara aittir. Eğer umumu ifade etsey*di köle ve cariyeler de zina ettikleri takdirde hürler gibi yüz sopa ile ceza*landırılırlardı. Halbuki köle ve cariyelerin cezaları yüz değil elli sopadır. Cariyeler hakkında varld olan hüküm âyetin umumu ifade ettiği iddiasını reddeder.

Hz. Ali'nin Şurahe adlı kadına yaptığı uygulama da onlar için delil olamaz. Zira Hz. Ali bu uygulamayı aynı anda değil ayrı zamanlarda yap*mıştır. Şöyle olmuştur: Evvela ona bekar olduğu haber verilince onu sopa*latmış, sonra evli olduğunu öğrenince recmetmiştir. Zira rivayetlerden an*laşıldığına göre sopayı perşembe günü, recml de cuma günü yapmıştır. Hz. Ali'nin bu uygulaması Cablr'in rivayet ettiği, «Resulullah bir zaniyj so-palatmıştı. Sonra onun evli olduğu haber verilince recmedllmesini emret*ti.» hadisiyle benzerlik İçindedir.

Naklettiğimiz deliller karşılaştırıldığında cumhurun delillerinin kuvvet*li, zahirilerin delillerinin ise zayıf olduğu görülmektedir.



Dördüncü Hüküm: Bekar Zanl Sürgün Edilir Mi?


Imam-ı Azam (ra)'a göre zina eden bekarların cezası yalnız yüz sopa*dır, ayrıca sürgün cezası verilemez. Sürgün cezası İmamın elindedir, di*lerse verir, dilemezse vermez.

Cumhura (imam Malik, Hanbel ve Şafii) göre bekar zaninin cezası yüz sopa ve bir sene sürgündür.

Hanefllerln delilleri:

1- İmam-ı Azam (ra) Ebu Hanife (ra). «Zina eden kadınla zina eden erkeğin her birine yüzer değnek vurun.» âyetinin zahirini delil alarak be*kar zaninin cezasının yalnızca yüz sopa olduğuna hükmetmiştir. Zira âyet hükmü beyan ederken yalnız «yüz değnek vurun» demiştir. Eğer sürgün meşru olsa idi kitabın hükmünü neshetmiş olurdu. Sürgün hakkındaki haber-i vahid de kitabın hükmünü neshedecek kuvvette değildir. Şayet sür*gün sopa ile beraber tek bir hüküm olsaydı Resulullah (sav)'ın sahabilere
 

Muhtazaf

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
30 Mar 2008
Mesajlar
9,637
Tepki puanı
1,009
Puanları
113
Yaş
67
Web Sitesi
www.aydin-aydin.com
zina ile İlgili hükümleb

aeyan etmesi gerekirdi. Çünkü sahabiler âyeti dinlerken cezanın yalnız •«od olduğuna rttkad etmemeleri için bu şarttı. Eğer böyle birşey olsaydı todis de âyetin bize nakli gibi mütevatlr ve meşhur olurdu. Böyle bir haber gelmediğine göre bekarlar için zinanın cezası yalnız yüz sopadır. Sürgün s« zinanın cezası değildir.

2- Hanefiler. «Cariyenin zina ettiği kesin olarak ortaya çıkınca ona zeza olarak sopa vurulsun. Ayrıca eziyet edilmesin. Dördüncü defa zina «derse efendisi tarafından .bir ip fiyatına dahi olsa satılsın.» hadisini delil alarak sopanın haddin tamamı olduğuna hükmederler. Şayet sürgün ceza-tm tamamlayıcısı olsaydı Resulullah (sav)'ın bunu açıklaması gerekirdi.

3- Hz. Ali'den rivayet edilen, «İki bekar zina ettikleri takdirde onlara seza olarak sopa vurulur. Sürgün edilmezler. Zira sürgün edilmeleri on*ar için ıslah değil, fitne olur.» sözü de cezanın yalnız sopa olduğunu gös-vmektedir.

4- Hz. Ömer, içki içtiğinden dolayı Rabl bin Ümeyye'yl Hayber'e sürgün etti. O da Hayber'den kaçarak Bizans'a sığındı. Bunun üzerine Hz. 3mer, «Bundan sonra kimseyi sürgün etmem.» demiş ve sözünden zinayı susna etmemiştir. Eğer sürgün zinanın cezası olan sopanın tamamlayı-ası olsaydı Hz. Ömer'in zina cezasını Istisno etmesi gerekirdi. Hz. Ömer'in su husustaki görüşünün özeti şudur: Sürgün bir ceza değil bir terbiyedir m imamın içtihadına bağlıdır, imam eğer maslahatı sürgünde görürse sürgün eder, görmezse etmez.

Cumhurun delilleri:

1- Ubâde bin Sâmld (ra)'den rivayet edilen. «Hükümleri benden alınız. Allahu taala zina edenlere bir nizam vazetti: Zina eden bekarlara fûz sopa ve bir sene sürgün, zina eden evlilere yüz sopa ve recm.» ha-«si.

2- Buharı, Müslim ve Tirmizi'nin rivayet ettikleri hadisde Resulul-«afı (sav)'ın «Yüz koyun ve hizmetçi sana iade edilecektir. Oğlunun cezası ğo yüz kamçı ve bir sene sürgündür. Ya Üneys, bu adamın karısına git ve »yet itiraf ederse onu recmet.» buyurmasıdır. Görülüyor ki Resulullah sav), yüz sopadan sonra bir sene de sürgün cezası vermiştir. Demek olu*yor ki sürgün cezası bekarın zinasının karşılığında uygulanan sopanın ta*mamlayıcısı olmaktadır.

3- Yukarıda zikredilen hadisde «sürgün» kelimesi tekrar edilmiştir. Bu tekrar do sürgünün tamamlayıcı bir ceza olduğunu göstermektedir.

Âyetin ceza hükmünün a hadi hadislerle artırılmasına herhangi bir engel bulunmamaktadır. Zira sopa cezası nasıl Kur'anla sabitse sürgün cezası da Kur'anın açıklayıcısı olan Resulullah (sav)'ın hadisi ile tesbit edilmiştir.

Sürgün cezası kadına da uygulanır mı?

Alimler sürgünün de bir ceza olduğuna hükmetmekle birlikte bu ce*zanın kadınlara da uygulanıp uygulanmayacağında ihtilaf etmişlerdir.

İmam Malik (ra) ve İmam Evzaî (ra) sürgün cezasının yalnız erkek*lere uygulanacağı, bu cezanın kadınlara uygulanamayacağı görüşünde*dirler. Zira Resulullah (sav) m hadisi de buna delalet etmektedir.

İmam Hanbel (ra) ve İmam Şafii (ra)'ye göre ise sürgün cezası hem erkeklere, hem de kadınlara uygulanır. Yalnız, kadın sürgün edildiği tak*dirde masrafı kadına ait olmak üzere, bir mahremiyle birlikte gönderilir. Bunların delilleri ise hadislerin umumîlik ifade etmesidir. Hadislerin İfa-desindeki umumîliğe karşı, kadınları Sürgünden istisna edecek bir kayıt da yoktur. İşte Hanbelî ve Şafiilerin meşhur olan görüşleri budur.

İbni Kesir bu hususta tefsirinde şunları söyler: «Zina yapan kişi ya hiç evlenmeyen bekar veya sahih bir nikahla evlenen hür. akil ve baliğ bir kişidir. Şayet zani bekar ise cezası, âyette de beyan edildiği gibi yüz sopadır. Ancak cumhurun görüşüne göre bu cezanın üstüne bir sene sür*gün cezası eklenir, imam-ı Azam (ra) ise bu görüşü kabul etmeyerek ce*zanın yalnız sopa olduğunu, sürgün cezasının İse imamın içtihadına bağlı olduğunu söylemiştir. Burada cumhurun delili Buharı. Müslim ve Tirmizî'-nin rivayet ettiği hadisdir.» [10]

Şeyh Sais de Âyatü'l-Ahkam adlı tefsirinde şöyle der: «Bu hususta nakledilen hadisleri ve âyetin hükmünü toparlayarak şu sonuca varılabi*lir : Sopa haddin tamamıdır. Sürgün ise tazirdir. Bekarları sürgün etme*sinde Resulullah (sav)'ın maksadı sürgünün daha önleyici olmasıdır. Çün*kü o zamanlar sürgün sopadan daha önleyici ve maslahata uygun görül*müştür. O tarihte Araplar İslamı yeni yeni kabul ettiklerinden henüz ca-hiliye adetleri tam silinmiş değildi. Nitekim şarap küplerini ve kaplarını da onların o kötü adetlerini kesin olarak terketmelerine daha uygun ol*duğu için parçalatmıştır.» [11]



Beşinci Hüküm: Evli Bir Zımmînin Zina Cezası Nadir?


Alimler evli bir zımmînin zina cezası hakkında ihtilaf etmişlerdir. Hanelilere göre onun cezası yalnız yüz sopadır. Şafiilere göre ise onun cezası recmdir.
 

Muhtazaf

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
30 Mar 2008
Mesajlar
9,637
Tepki puanı
1,009
Puanları
113
Yaş
67
Web Sitesi
www.aydin-aydin.com
Hanefilerin delilleri:

1- İbni Ömer (ra)'in rivayet ettiği. «Allah (cc)'a şirk koşan muhsan aeğildir.» hadisidir. Hanefiiere göre bu hadis müşriklerin recm edilemeye*ceğine delalet eder. Çünkü müşrikler «muhsan» sayılmamaktadır. Gerçi =«esulullah (sav)'ın iki yahudiyi recmettiği rivayet edilmiştir fakat Resulullah (sav) onları Kur'an hükümlerine göre değil Tevrat hükümlerine göre recmettirmiştir.

2- Müslümanlar hakkında Allah (cc)'ın nimeti çoktur. Öyleyse müs-uroanın cezası da müşriklerden daha ağır olmalıdır. Bu yüzden müslü-TTonların cezası, aralarında yaşayan zimmîlerin cezasından daha ağırdır. Zira Allahu teala müminlerin anneleri olan Resulullah (sav)'ın zevceleri -cskında, «Ey peygamber zevceleri, içinizden kim açık bir terbiyesizlik •derse onun azabı iki kat arttırılır.» (Ahzab: 30) buyurmuştur. Âyetteki «ki kat arttırılır» ifadesi yalnız onlara mahsustur. Çünkü Allah (cc) en sûyük nimeti onlara vermiştir, onları Resulullah (sav)'a zevce kılmıştır. 5u âyetten anlaşılıyor ki. kullar üzerinde Allah (cc)'ın nimetleri büyüdük*le isyanlarına karşılık cezaları da ağırlaşmaktadır.

3- Zina iftirasında iftira edilen şahsın müslüman olması gerektiği crra ile sabittir. Şayet iftira edilen müslüman değilse müfteriye tazir uy*gulanmaz. (Gelecek derste bu hususta tafsilat verilecektir.) öyleyse recm tususunda da zımmînin cezası, müslüman olmadığı için. daha hafif bir ;eza olan sopadır.

Hanbelî ve Şafiilerin delilleri:

1- «Müşrik ve kafirler cizyeyi kabul ettikleri zaman müslümanlorın sütün haklarına sahip olurlar, işledikleri suçlara karşılık da müslüman-ara uygulanan cezaların aynısı uygulanır.» hadisinin umumi manasına göre evli bir müslüman zina ettiğinde nasıl recmediliyorsa, evli bir zımmf x zina ettiğinde aynı şekilde recmedilir.

2- Buhari ve Müslim'in İbni Ömer (ra)'den rivayet ettikleri. «Yahu-mee içlerinden evli oldukları halde zina eden bir kadınla bir erkeği Re-sJuliah (sav)'a getirdiler. Resulullah (sav) onlara, «Kitabınız olan Tevrafta bunların hükmü nedir?» diye sordu. «Biz onların yüzlerini siyaha boyar, halk içinde rüsvay ederiz.» dediler. Resululloh (sav), «Siz yalan söylediniz. Tevrat'ta evli olan zaniler için recm hükmü mevcuttur. Şayet doğruysanız Tevrat'ı getirip okuyun.» dedi. Onlar da Tevrat'ı bilen bir ki*şiyi getirterek okuttular. Okuyan kimse Tevrat'ın bir yerini eliyle kapata*rak okumadı. Sahabilerden birisi, «Orayı niçin kapattın, kaldır bakalım orada ne var?» deyince elini kaldırdı ve Resulullah (sav)'a dönerek, «Ya Muhammed, bizim kitabımızda recm hükmü var ama biz onu ketmedlp uy*gulamıyoruz.» dedi. Resulullah (sav) zanilerin recmedilmesini emretti. Za*niler de recmedildi. Kendileri de recme bizzat katıldı.» hadisidir.

Bera bin Âzib'ten şöyle rivayet edilir: «Resulullah (sav)'ın yanından yüzü siyaha boyanmış bir yahudi geçti. Resulullah yahudileri çağırarak, «Zina suçunun cezası bu mudur?» dedi. «Evet» dediler. Resulullah (sav) onların alimlerinden birini çağırarak, «Musa'ya Tevrat'ı indiren Allah (cc) adına yemin ederek Tevrat'taki cezanın bu olup olmadığını söyle.» dedi. Yahudi alimi. «Hayır, böyle değildir. Eğer bana yemin ettirmeseydln di*nimizde zina cezasının recm olduğunu haber vermezdim. Şu var ki, zina eşrafımız arasında yaygın bir hale geldi. Eşraftan birisi zina yaptımı ona ceza uygulamıyorduk. Ancak fakir ve zayıf bir kimse zina yapınca recme-diliyordu. Sonra kendi aramızda, «Toplanalım, bir ceza vazedelim ki onu hem halka, hem de asillere uygulayalım.» dedik. Sonunda recmi kaldıra*rak bunun yerine sopa haddini ve yüzü siyaha boyamayı koyduk.» dedi. Bunun üzerine Resulullah (sav), «Ya Rabbi. ben senin dinini, terkedenler hakkında yeniden canlandıran ve yeniden uygulayanım.» buyurdu. Sonra gördüğü yüzü boyalı ve sopalanmış yahudiyl çağırtarak recmettirdi. Bunun üzerine, «Ey Peygamber, kalbleriyle inanmadıkları halde ağızlarıyla «İnan*dık» diyen (münafık)larla yahudilerden o küfür içinde (alabildiğine) koşu*şanlar seni mahzun etmesin. Onlar durmadan yalan dinleyen, senin huzu*runa gelmeyen diğer bir kavim hesabına casusluk eden (kimse)lerdir. Ke*limeleri (Allah tarafından) yerlerine konulduktan sonra (tutup) bir tarafa atarlar onlar. «Eğer size şu (fetva) verilirse onu alın, şayet o verilmezse onu (kabul etmekten) çekinin» derler...» (Maide: 41) âyeti nazil oldu. [12]

Resulullah (sav), eğer bu iki yahudiyl kendi şeriati olan İslamlo rec*mettirdi ise mesele açıktır. Şayet Tevrat'ın hükmü üzere recmetti ise yine Resulullah (sav)'ın onu icra etmesi teşrii bir sünnet olmaktadır.

3- Şafii ve Hanbelilere göre kafirin zina etmesi de müslümanın zi*na etmesi gibi önleyici ağır bir cezanın uygulanmasını icabettirir. Şayet zımmîlere bu ceza uygulanmazsa aralarında zina yaygınlaşır ve dolayısıy*la çok az bile olsa müslümanlar arasında da yayılabilir.

4- Şafii ve Hanbeliler İbni Ömer (ra)'den rivayet edilen, «Allah (cc)'a şirk koşan muhsin değildir.» hadisini tevil ederek. «Buradaki «muh-sin değildir» ifadesinden maksat, müşrik veya müşrikeye zina iftirası atı*lırsa müfteriye tazir uygulanmaz demektir.» derler. Hanefilerin iftira had*dine kıyas ederek «Mademki bir zımmîye zina iftirası atan cezalandırıl*maz, öyleyse zina eden zımmî de recmedilemez.» şeklindeki görüşlerini de «iftira edene vazolunan tazirin gayesi iftira edilenin haysiyet ve şe*refini korumaktır. Kafir ise küfründen dolayı islam nazarında zaten şeref ve haysiyet sahibi değildir. Yani onun şeref ve haysiyetini korumak için tazire gerek yoktur.» şeklinde reddederler.

Bize göre Hanbelî ve Şafiilerin görüşleri delillerinin kuvveti bakımın*dan tercihe daha şayandır. Zira Resulullah (sav)'ın yahudileri recmetmesi, bu görüşü tercih için en önemli delildir.



Altıncı Hüküm: Cezaları Kim Uygulatır?


«Zina eden kadınla zina eden erkekten her birine yüzer değnek vu*run.» âyetinin zahiri hitabın ulülemre olduğuna delalet eder. Zira uygu*lamayı onların yapması hem kötülükleri ortadan kaldırır, hem de ıslah ba*kımından cemiyetin selametini gerektiren maslahattandır. Amme masla*hatlarını ilgilendiren bütün davaların halli de ulülemre aittir.

Alimler hürlere uygulanacak cezaların ulülemr tarafından tatbikinde ittifak etmişlerdir. Hükümlerin kölelere uygulanması konusunda ise ihtilaf edilmiştir.

Maliki, Hanbeli ve Şafiilere göre zinada, içkide ve iftirada had ve ta-zirler kölelerin efendileri tarafından uyguiumr. Hırsızlıâın cezası ise ima*ma aittir.

Hanefilere göre bütün had ve tazlrlerin tatbiki imama aittir. Kölenin efendisi ancak İmamın İzni ila had veya taziı uygulayabilir.

Cumhurun delilleri:

Cumhur, hadisleri ve sahabilerin uygulamalarını delil gösterirler. Bun-cn özetle aktarıyoruz:

1- Ebu Hureyre (ra)'nin rivayet ettiği, «Birinizin cariyesi zina ettiği zaman efendisi ona had vursun ve acımasın. Sonre dördüncü defa yine zina ederse onu kıl bir ip karşılığı bile olsa satsın.» [13] hadisi. Cumhura göre kölenin efendisine haddi uygulaması için izin vermiştir.

2- Hz. Ali'nin rivayet ettiği. «Malik olduğunuz cariye ve kölelerinize ister evli, ister bekar olsun hadleri uygulayın.» hadisi. [14]

3- İbni Ömer (ra)'den şöyle rivayet edilmiştir: Ibnj Ömer (ra), bazı cariyelerinin ayak ve baldırlarına vurarak had uyguluyordu. Oğlu Salim, «Baba, Allah (cc)'ın, «Eğer Allaha ve ahiret gününe inanıyorsanız bunlara Allanın dinini (tatbik) hususunda acıyacağınız tutmasın.» (Nur: 2) âyeti nerede kaldı?» dedi. İbni Ömer (ra). «Oğul. görüyorsun ki ben onlara şef*kat göstermiyorum. Şüphesiz Allahu taala bana öldürmemi de emretme-miştir.» dedi. [15]

İbni Ömer (ra) ne İmam, ne vali, ne de vali vekilidir. Halbuki cariye*lerinin cezalarını bizzat uygulamaktadır. Bu, haddin köle ve cariyelerin efendisi tarafından uygulanacağına delalet eder.

Hanefiterin delilleri:

1- Hanefiler. «Zina eden kadınla zina eden erkekten her birine yü*zer değnek vurun.» âyetinin zahirini delil alarak hürlerle köleler arasında bir fark olmadığını, her iki halde de cezanın İmam tarafından uygulan*ması gerektiğine hükmederler. Zira âyet. zina eden her kadın ve erkeğin haddi hususunda yalnız imamları muhatab almaktadır. Âyette hür ile kö*leyi birbirinden ayıracak herhangi bir işaret de yoktur, öyleyse hür ve kölelere tatbik edilecek hadlerde yalnız imamlar yetkilidir, halkın bir yet*kisi yoktur.

2- Hanefilere göre cumhurun delil aldıkları Hz. Ali'den rivayet edi*len. «Malik olduğunuz cariye ve kölelerinize ister evli, ister bekar olsun hadleri uygulayın.» hadisi, efendilerin hadleri bizzat uygulamalarını değil, köle ve cariyeleri zina sucunu işledikleri vakit durumu hakimlere bildire*rek haddin tatbik edilmesini sağlamalarını ifade etmektedir.

3- İbni Ömer (ra)'in cariyelerine had uyguladığına dair haber eğer sahihse bu onun şahsî görüşü olarak kabul edilir. Şahsi görüş nass ol*madığına göre âyetteki umumi ifadenin bildirdiği uygulamaya istinai bir hal getirmiş olmaz.

Bize göre. cumhurun görüşü rivayet edilen hadisler ve sohabe-i kira-~\<n bazılarından haddi uygulama konusundaki nakiller sebebiyle tercihe saha şayandır. En doğrusunu Allah (cc) bilir.



Yedinci Hüküm: Sopanın Şiddet Derecesi Ve Vuruş Şekli Nasıl Olmalı*dır?


Alimler, «Eğer Allaha ve ahiret gününe inanıyorsanız bunlara Allanın dinini (tatbik) hususunda acıyacağınız tutmasın.» âyetine dayanarak ce*zanın hafifletilmesi, kaldırılması veya sopa sayısının azaltılması ve dar-btn hafifletilmesinin caiz olmadığına hükmetmişlerdir. Zira cezalar işle*nen sucu ortadan kaldırmak ve suçluyu terbiye etmek için vazedilmiştir. Bu yüzden ceza hafifletilirse maksada ulaşılmaz.

Kurtubî: «İnfaz edilecek darbın (vuruş) mutlaka incitici olması, fakat yaralayıcı ve kesici olmaması gerekir. Hz. Ömer, bekar bir zanlye had tatbik edilirken, «Sopayı vururken bütün azaların hakkını ver ve kolunu fazla —koltuk altın görünecek kadar— kaldırma.» demiştir. Rivayete gö*re Hz. Ömer, içki sucuyla yanına getirilen birine, «Seni ceza konusunda hiç merhameti olmayan birine göndereceğim.» diyerek onu Mu'te bin Es-ved'e gönderdi. Had uygulanırken de yanlarına gitti. Sopanın çok şiddetli vurulduğunu görünce, «Sen had uygulamıyor, adamı öldürüyorsun. Şim*diye kadar kaç sopa vurdun?» dedi. Altmış sopa vurulduğu cevabını alın*ca, «Bu şiddetteki yirmi sopa kırk sopa demektir. Artık had tamamlan*mıştır.» dedi.» [16]

Uygun olan vuruşların mutedil olmasıdır. Zira darbdan maksat vücu*du yaralamak veya öldürmek değildir, yalnızca incitmektir. Nitekim bu husus İbni Ömer'in tatbikinde de görülmektedir.

Zina, içki ve iftira haddindeki darblar aynı şiddette mi olur?

Fakihler, hangi haddeki vuruşun daha şiddetli olacağında ihtilaf et*mişlerdir.

Hanefiler. zina haddindeki vuruşun içki haddindekinden daha şiddetli, teki haddindeki vuruşun da iftira cezasındaki vuruştan daha şiddetli ol*ması lazım geldiği görüşündedirler.

Maliki ve Şafiilere göre. bütün hadlerdeki vuruşlar eşit şiddette ol*malıdır. Vuruşlar ne öldürücü, yaralayıcı, ne de incitmeyecek kadar hafif olmalıdır.

İmam Sevri (ra) de zina cezasındaki vuruşun iftira cezasından, iftira cezasındaki vuruşun da içki cezasındaki vuruştan daha şiddetli olması gerektiği görüşündedir.

Hanefllerin delili:

Hanefilerin delili, Hz. Ömer'in uygulamasıdır. Hz. Ömer, tazir haddin*de zina vuruşunu içkiden, içki cezasındaki vuruşu da iftira cezasındaki vuruştan daha şiddetli olarak vurdurmuştur

Maliki ve Şafiilerin delili:

Cezaların ölçü ve derecesini tesbit sâri olan Allah (cc)'a aittir. Bu hususta içtihada yer yoktur. Cezaların vuruşları ile ilgili olarak ne kitap*tan ne de Resulullah (sav)'dan hiçbir haber varid olmamıştır. Bu sebeble bütün cezalardaki vuruşlar aynı şiddette olmalıdır.

İmam Sevri'nin delili:

Zina haddindeki sopa sayısı daha çok olduğu için vuruş şiddetinin de daha ağır olması lazımdır. İftira ve içki cezalarında sopa sayısı daha az olduğuna göre şiddeti de daha az olmalıdır.

Cessas. Hanefilerin görüşünü teyid etmiştir. Çünkü âyetteki, «Eğer Allaha ve ahiret gününe inanıyorsanız bunlara Allahın dinini (tatbik) hu*susunda acıyacağınız tutmasın.» ifadesi, zina cezasındaki vuruşun içki ve iftira cezalarındaki vuruştan daha şiddetli olması gerektiğine delalet eder. İçki içen adamın cezası, Resulullah (sav) zamanında hurma dalı ile olurdu. Zina cezasındaki vuruşlar ise yalnız sopa ile yapılırdı. Bu da işa*ret ediyor ki, içki cezasındaki vuruşlar, zina cezasındakj vuruşlardan da*ha hafif olmalıdır. İftira cezasındaki vuruşun daha hafif olması ise müf*teri durumuna düşen adamın sözünün doğru olması ihtimalini taşımasın-dandır. Diğer yandan müfteri, ağır bir ceza olan şehadet hakkının elinden alınması gibi bir cezaya da uğramaktadır. Bu sebeble vuruşların daha ha*fif tutulması icabeder.

Kurtubî: «Zina ve iftiradaki sopa sayıları âyetle tesbit edilmiştir İçki cezasındaki sopa sayısı ise sahabilerin icmaı ile sabittir. Çünkü Hz. Ömer, sahabilerin huzurunda içki içen bir adama seksen sopa vurdurmuş ve uygulamaya hiçbir sahabe itiraz etmemiştir. Öyleyse her uç cezadaki so*pa sayılarının artırılması veya azaltılması caiz değildir.» [17]

İbnü'l-Arabi: «Bu sayılar ancak halkın bu günahları kendilerine adet -eline getirmedikleri takdirde artırılmaz. Şayet bu sayılar üzerinden uy-SuJonan cezalar neticesinde suçlar azalmıyor, artıyorsa hem vuruşlar şid*detlenir, hem de sayıları artar. Nitekim Hz. Ömer, ramazanda kendisine getirilen bir sarhoşa, daha önce sarhoşlara seksen sopa vurdurduğu hal*ele, yüz sopa vurdurmuştur. Sebebi sorulduğunda «Bunun sekseni içki*den, yirmisi de ramazan orucuna saygısızlığından dolayıdır.» demiştir. Oemekki cezalar suçların artışı ve yaygınlığı ölçüsünde artar ve şiddet*lenir İmam Malik döneminde Medine valisi, bir oğlan çocuğuna sarkın-oitk yapan bir şahsa üçyüz sopa vurdurmuştur. İmam Malik hadiseyi duy-3uğu halde uygulamaya karşı çıkmamış, bu tavrıyla da doğru bulduğunu göstermiştir. Onlar eğer bugünkü durumu görselerdi herhalde kalb sek--eslnden giderlerdi.» [18]



Sekizinci Hüküm: Sopa Hangi Azalara Vurulur?


Alimler cezaların uygulanması sırasında başın, yüzün ve avret yerle--rıin korunması gerektiğinde ittifak etmişlerdir. Hatta İbni Atiyye bu hu*susta icma olduğunu rivayet etmiştir. Ancak bu üç uzvun dışındaki uzuv-ar hakkında alimler arasında ihtilaf vardır.

İbni Cevzi. Zadü'l-Mesir isimli eserinde İmam Hanbei (ra)'den nak-en zina haddinde sopa vurulan kişinin yüz, baş ve avret mahalli hariç ner uzvuna vurulması gerektiğini söyler, imam Ebu Hanife (ra)'nln gö--jşû de budur.

Yine İbni Cevzî'nin nakline göre İmam Malik (ra), sopanın yalnız sır*ız vurulacağı, diğer uzuvlara vurulmayacağı görüşündedir. İmam Şafii'ye gön ise sopa yüz ve tenasül uzuvları hariç her yere vurulabilir. [19]

Kurtubî, bu hususta şöyle der: «Alimler başa vurulması hususunda iıtiaf etmişlerdir. Cumhura göre başın korunması icabeder. imam Ebu tusuf (ra) ise hadde başa da vurulabileceği görüşündedir. Zira Hz. Ömer, Seütğ ismindeki şahsa had vururken başına da vurmuştur. Fakat alimler. •<kiz ile tenasül uzuvlarına vurmanın haramlığında ittifak etmişlerdir. Zira 3esulullah (sav). «Birisine vurduğunuz zaman yüzüne vurmayınız.» [20] bu-*\nnuştur»

Hz. Ali'den şöyle rivayet edilmiştir: Kendisine getirilen bir suçlunun sopalanması sırasında sopayı vurana, «Her azanın hakkını verecek şekil*de vur. Yalnız yüz ve tenasül uzvu hariç.» demiştir.

Diğer bazı nakillerde Hz. Ali'nin Resulullah (sav)'tan, «Had vurduğu*nuz zaman başa ve tenasül uzuvlarına vurmaktan kaçının. Diğer azala*rın hakkını da verin.» hadisini rivayet ettiği bildirilmiştir.

Cumhur, başa vurmanın haram olduğuna, Hz. Ali'den rivayet edilen hadise dayanarak hükmetmiştir. Çünkü hadisde başa vurmaktan kaçı*nılması hususunda nass vardır. Cumhura göre başa vurulan sopa işitme ve görme uzuvlarına tesir ederek körlük ve sağırlığa sebeb olabilir. Hatta aklı da ihlal edebilir. Bu bakımdan başa vurmaktan kaçınmak icabeder.

İmam Şafii (ra) ve Ebu Yusuf (ra), Ebubekir Sıddık Hazretlerinden rivayet edilen, «Hz. Ebubeklr'e oğlundan şikayetçi bir adam geldi. Hz. Ebubekir adamın şikayetini dinledikten sonra. «Sen onun başına vur. Zi*ra şeytan onun beynindedir.» kavline dayanarak başa vurmanın da caiz olduğuna hükmetmişlerdir, ikinci bir dayanakları da Hz. Ömer'den yapılan şu rivayettir: Sebiğ bin Hüseyn, Hz. Ömer'e alay mahiyetinde, «Tozutup savuran (rüzgar)lar.» (Zariyat: 1) âyetinin manasını sorunca ona had vur*du. Haddi vururken başına da vurdu.

İmam Malik (ra)'in görüşü ise bütün hadlerde yalnız sırta vurulacağı yolundadır. Bunun delili ise selef-i salihînin hadlerdeki uygulaması ile Re*sulullah (sav)'ın, kendi karısına zina Isnad eden Hilal bin Ümeyye'ye, «Ya isbat edersin veya sırtına sopa vurulur.» [21] demesidir.

Hadlerin uygulanmasında uygun olan, suçlunun üzerinde yalnız donu kalana kadar soyulması ve ayakta durdurularak sopalanmasıdır. Ancak iftiradan dolayı had vuruluyorsa suçlu soyundurulmaz, yalnız vurulan so*panın etkisini cilde ulaştırmayacak kadar kalın pamuklu ve deri giyecek*leri çıkarılır. Suçlu kadın ise, elbiseleri üzerinden çıkarılmaz ve oturduğu yerde sopalanır. Bunun delili ise Resulullah (sav)'ın yahudi bir kadınla erkeği recmettirirken erkeği soyunuk ve ayakta, kadını ise giyinik ve otu*rur vaziyette recmettlrmeşidir. Bu hadisin ravisi İbni Ömer (ra), «Ben Re*sulullah (sav)'ın bir kadına giyinik ve oturur vaziyette had uyguladığını gördüm.» demiştir. Resulullah (sav)'in bu uygulama şekli erkeğe ayakta, kadına da oturur vaziyette iken had vurulması icabettiğlne delalet etmek*tedir.
 

Muhtazaf

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
30 Mar 2008
Mesajlar
9,637
Tepki puanı
1,009
Puanları
113
Yaş
67
Web Sitesi
www.aydin-aydin.com
Dokuzuncu Hüküm: Suçluları Hadden Kurtarmak Haramdır.


Had vurulacak kişileri hadden kurtarmak caiz değildir. Zira Resulul-nn sav). «Had uygulanacak kişiye şefaat ederek haddin uygulanmasını mgetleyen kimse Allah (cc)'a karşı savaş açmış olur.» [22] buyurmuştur, -aferin vazedilmesindeki hikmet suçları önlemek ve suçluyu terbiye et- Şefaat ise onu şımartır, suç önlenemez, tersine yayılır. «Eğer Al- ve ahlret gününe inanıyorsanız bunlara Allahın dinini (tatbik) huju- acıyacağınız tutmasın.» (Nur: 2) âyeti de şefaatin haram olduğuna araçtan delalet etmektedir.

Selef bu âyeti iki ayrı şekilde anlamıştır. Birinci şekil, «Acıyacağınız misinadan maksat, «hafif vurmayın» demektir. Bu. Said bin Müseyyib ilik Htasan-ı Basrînin görüşüdür. İkincisine göre ise «Acıyacağınız tutma- maksat, «o haddi koldırmayın»dır. Bu da Mücahid ve Şa'bî'nin gö-

Itmü'l-Arabî, bu konuda şöyle der: «Bana göre her iki anlamı birlikte »ok daha doğrudur, öyleyse zanlye yardım ederek haddi kaldırmak veya ınnfletmek hiç kimse için caiz değildir.» [23]

Buhar?, Hz. Ayşe'den şöyle rivayet eder: «Mahzumiye kabilesinden a» cadın hırsızlık yaptı. Kureyşîler kadının affedilmesi için şefaatçi olmak miBpariar fakat bunu Resulullaha nasıl söyleyeceklerini bilemiyorlardı. So-ııwmda bu görevi Resulullahın çok sevdiği Üsame bin Zeyd (ra)'e verdiler. ime hırsız kadının elinin kesilmemesi için ricacı oldu. Resulullah (sav), dtan Allahın uygulamayı emrettiği bir ceza için mi şefaat ediyorsun?» Jlııvek ayağa kalktı ve mescidde sahabe-i kirama hitaben. «Sizden ev-«mtc ümmetlerde bir asil hırsızlık yaptığı zaman cezalandırmazlar, kimse*ne m fakir birisi hırsızlık yapınca onu hemen cezalandırırlardı. Onlar bu »«inen helak oldular. Allaha yemin ederim ki Muhammedin kızı Fatıma hırsızlık yapacak olsa onun elini keserim.» buyurdu.» Bu hadis de uygulanmasına mani olmanın haram olduğuna delalet eder.

riodlerde şefaat etmek nasıl haramsa. İmamın şefaati kabul ederek 3mn?ft uygulamaktan vazgeçmesi de öyle haramdır. Rivayete göre. Zübeyr ınr Awam (ra), yolda, tuttuğu bir hırsızı götüren bir adama rastladı. Ona »ufaatcı olarak adamı kurtarmak istedi. Hırsızı yakalayan kişi, «Hayır, bu*nu sana veremem. İmama haber verdikten sonra ona şefaat edebilirsin.» dedi. Bunun üzerine Zübery bin Avvant (ra), «Şefaat, suçlu imama ulaş*madan önce yapılır, imama bildirildikten sonra İse Allah (cc), hem şefaat edeni, hem de şefaati kabul edeni lanetler.* dedi. [24]

lunur mur



Onuncu Hüküm: Zina Cezasının Uygulanmasında Şahidler Hazır Bulunur mu?


4a hun.la.aa azabına (bu cezalanna) şahit ot*tun.» âyetinin zahiri, ceza uygulanırken mürmnteraen toır gurubun itam bulunmasının farz olduğuna delalet eder. Bundan gaye insanların ibret almasıdır.

Alimler, âyetteki «zümre» kelimesinin İfade ettiği sayı hususunda ihti*laf etmişlerdir.

Mücahid'e göre «umre», bir veya birden fazla kişiyi ifade etmektedir.

İkrime ve Ata'ya göre İki veya daha fazla kişidir, imam Malik (ra) de bu görüştedir.

Züheri'ye göre üc veya daha fazla kişidir. Çünkü çokluğun en küçük İfadesi üçtür.

İbni Abbas (rafa göre «zümre»nin sayısı, zinanın isbatındakj şahitlerin sayısı gibi enaz dört kişi olmalıdır, imam Şafii (ra) de bu görüştedir. Sahih olan görüş de budur.

Zemahşeri, Keşşaf isimli tefsirinde yukarıdaki görüşleri naklettikten sonra şöyle der: «Zina en büyük günahlardan biridir. Zira Allahu taala onu şirk ve adam öldürmekle birarada zikretmiştir: «Onlar ki Allanın ya*nına başka bir tann daha (katıp) tapmazlar. Allanın haram kıldığı cana haksız yere kıymazlar, zina etmezler.» (Furkan: 25/68) «Zinaya yaklaşmayın. Çünkü o şüphesiz bir hayasızlıktır, kötü bir yoldur.» (İsra: 17/32) Allahu taala bekar zanilerln cezasını tam yüz sopa olarak tesbit etmiştir. Evli zaniler İçin de en feci şekilde öldürülmelerine, yani recme hükmedilmiştir. Allahu taala, had uygulanacak kişiye şefaatçi olmayı yasaklamış ve onun azabına bir zümrenin şahit tutulmasını emretmiştir, öyleyse bu zümrenin cezayı teşhir edecek bir sayıda olması icabeder. Bir, iki sayıları cezayı teşhir ede*cek mahiyette değildir. İbnl Abbas (ra)'ın da dediği gibi bu zümrenin sa*yısı enaz dört olmak üzere kırka kadar artırılabilir. Bunların mümin ol*masının şart koşulması, suçlu için daha ağır olduğu içindir.» [25]



Onbirinci Hüküm: Homoseksüellik, Sevicilik Ve Hayvanlarla Temasta Bulunmanın Hükmü Nedir?


Homoseksüellik, akli ve ahlaki bozukluğun işareti olan en çirkin, en ğrenç bir fiildir. Nitekim Allahu taala bu hususu. cSiz, Rabbinlzin sizin, için yarattığı zevcelerinizi bırakıp da İnsanların içinden erkekler* mi gidi*yorsunuz? Hayır, (siz helalden harama) tecavüz eden bir kavimsiniz.» Şuara: 165-166) âyetleriyle tesbit ederek bunları ibret için en ağır ceza e cezalandırdığını, onları yere batırarak üzerlerine taş yağdırdığını bildir*miştir. Bunu gelecek ümmetlere ibret için yapmış ve Kur'anda şöyle zikret*miştir: «Vaktaki (azab) emrimiz geldi, (o memleketin) üstünü altına getir*dik ve tepelerine balçıktan pişirilmiş, istif edilmiş taşlar yağdırdık ki onlar Rabblnln katında hep damgalanmışiardı. Onlar zalimlerden uşak değildir.» (Hud: 11/82-83)

Şevkanî şöyle der: «Bu günahı işleyenlerin öyle bir ceza ile cezalandı*rılmaları lazımdır ki. bu fiile teşebbüs edenler ibret alarak bu fahiş fiili terketmeHdirler. Bunlar, ister evli, ister bekar olsunlar. Allahu taalanın âyette beyan ettiği gibi, açılan çukurlar içine canlı canlı konularak ölün*ceye kadar taşlanmalıdırlar.» [26]

Fakihierin homoseksüellikle ilgili görüşleri:

Bu fiil hayvanların bile kaçındıkları çirkin bir fiildir. Bu fiil yalnız in*sanlar arasında işlenmektedir. Bu sebeble önlenmesi, yaygınlaşmaması için an ağır şekilde cezalandırılmalıdır.

Bu ceza hususunda fakihler üç görüşe ayrılmaktadırlar:

1) Bu günahı işleyenler mutlaka öldürülmelidir.

2) Bu günahı isteyenler zina cezası ile cezalandırılmalıdır.

3) Bu günahı isteyenler tazir edilmelidir.

1. Görüş: Homoseksüeller mutlaka öldürülmeHdir. Bu, Maliki ve Hanbelilerin görüşüdür. Bunlara göre bu suçu işleyenler ister bekar, ister evli olsunlar, ister aktif, ister pasif olsunlar mutlaka öldürülmelidirler. Bu görüş Hz. Ebubekir. Hz. Ömer ve Jbni Afctoas (ra)'tan da rivayet edilmiştir. Alimlerin bir kısmı da bu görüşü aynen kabul etmişlerdir. Maliki ve Han-belîler bu hükme aşağıdaki nakillere istinad ederek varmışlardır:

1- Resulullah (sav), «Lut kavminin yaptıklarını yapanları gördüğü*nüz zaman her ikisini de öldürün.» buyurmuştur. [27]

2 - Hz. Ali'nin bu işi yapanları recmettiğine dair rivayet. [28]

3- Hz. Ebubekir hilafeti sırasında sahabeleri toplayarak onlara ho*moseksüelliğin cezası hakkında sordu. Sahabeler içinde onların en şiddet*li cezaya çarptırılması gerektiğine İşaret eden Hz. Ali şöyle demiştir: «Bu. Lut kavminden başka hiçbir milletin işlemediği bir günahtır. Allahu taala-nın-Lut kavmini nasıl cezalandırdığını biliyorsunuz. Ben bu suçu işleyen*lerin yakılmasını uygun görüyorum.» demiştir. Bunun üzerine Hz. Ebube*kir, kendisinden homoseksüelliğin cezasını soran Halid bin Velld (ro)'e yazdığı mektupta bu suçu işleyenlerin yakılmasını emretmiştir. [29]

Homoseksüelliğin cezası ölümdür diyenler, öldürülme şekli üzerinde İhtilaf ederek birkaç görüşe ayrılmışlardır:

1) Mürted gibi boynu kesilerek öldürülür. Bu görüş Hz. Ebubekir ve Hz. Ali'den de rivayet edilmiştir.

2) Taşlanarak öldürülür. Bu görüş de İbni Abbas (ra)'tan rivayet edil*miştir, imam Malik (ra) ile imam Hanbel (ra) de bu görüşle hükmetmiş*lerdir.

3) Yüksek bir yerden atılarak öldürülür.

4) Üzerlerine bir duvar yıkılarak öldürülürler. Hz. Ebubekir'den böyle Ur rivayet de varit olmuştur.

Homoseksüellerin öldürülmelerine hükmeden alimlerin öldürülüş şekli üzerindeki İhtilaflarının bir hikmeti vardır. Çünkü Allahu taala Lut kavmi*ni bu günahlarından ötürü cezalandırdığı zaman sayılan bütün ölüm şe*killeri ceza İçinde bulunuyordu: «Vaktaki (azab) emrimiz geldi, (o mem*leketi) üstünü altına getirdik ve tepelerine balçıktan pişirilmiş, İstif edilmiş taşlar yağdırdık...» (Hud: 82-83) Görüldüğü üzere âyette taşlama ile bina*ların yakılması açıkça ifade edilirken yakma zımnen anlatılmaktadır.

2. Görüş: Homoseksüelliğin cezası zina cezası gibidir, imam Şafii (ra), homoseksüelliğin cezasının da zina gibi olduğuna hükmetmiştir. Ya*ni suçlular bekar ise yüz sopa, evli ise recm ile cezalanacaklardır. Bu gö*rüş Ata İra). Katade (ra), Nehaî (ra). Salb bin Müseyylb (ro) gibi tabiinden

m rivayet edilmiştir. Şafiller bu görüşlerini oşogKtaM delillerle Isbat e-

aarler:

1- Ebu Musa el-Eş'âri (ra)'den şöyle rivayet edilmiştir: «Resutuflah ma*). «Bir erkek diğer bir erkekle cinsi münasebette bulunursa onların w ikisi de zanidir.ı buyurmuştur.» Bu hadis homoseksüelliğin cezasının nmen zina cezası gibi olduğuna delalet eder.

2- İmam Şafii (ra)'ye göre zina hakkında varid olan deliller hem* •adar homoseksüelliği içine almıyorsa da kıyas yoluyla homoseksüelliği amaya ilhak etmek mümkündür. Çünkü zinadan maksat arzuların gayri neşru bir şekilde tatmin edilmesidir. Bu tatmin kadınla olduğu gibi erkek- de olmaktadır, öyleyse bunun cezası da zina cezası İle aynı olmalıdır.

3. Görüş: Homoseksüeller tozlr edilmelidir. Hanefi alimleri homo-maüelliğin çok çirkin ve büyük bir günah olduğunu kabul ederler. Ancak «ariecek cezanın zina haddi olmayıp tazir yoluyla cezalandırılması gerek-n§M söylerler. Bu görüşlerini aşağıdaki delillerle isbat ederler:

i — Hanefllere göre zina ile homoseksüellik ayrı şeylerdir. Çünkü homoseksüellik bir erkekle diğer bir erkeğin münasebeti, zina İse bir er* mmde bir kadının münasebetidir. Bu sebeble Kur'an da İkisini ayn ayrı zikretmiştir. Cenabı Allah (cc). «Gerçek, siz kadınları bırakıp da şehvetle ka erkeklere yanaşacak mısınız? Hayır, siz beyinsizlikte devam ede» bir kavimsiniz.» (Nemi: 55) ve «Siz Rabblnlzln sizin İçki yarattığı «şiirinizi bırakıp da İnsanların İçinden erkeklere mi gidiyorsunuz? Ha-m, (sb helalden harama) tecavüz eden bir kavimsiniz.» (Şuara: 165-166) Mrurmaktadır. Görülüyor ki Allahu taala bu İki âyette homoseksüelliği zl-

değil, «beyinsizlik» ve «tecavüz etme» ye nlsbet etmektedir.

2- Sahabe-i kiram Arap dilin) en iyi bildikleri halde homoseksûelll-|» verilecek ceza hususunda ihtilaf etmişlerdir. Eğer bu fiilin cezası hususunda bir nas olsaydı Ictihodlorına göre amel etmezlerdi.

3- Bu fiili zina ile kıyoslamok doğru değildir. Çünkü zina, kadınla «mastır ve erkeğin yaratılışında kadına karşı bir zaaf ve temayül vardır. -ratouki homoseksüellik böyle değildir. Bu öyle bir fiildir ki hayvanlar bile Moontr. İnsan yaratılışında erkeklere karşı da bir zaaf olduğu kabul edilse sie yine de zina ile kıyaslanamaz. Çünkü zina neslin bozulmasına vesile «maktadır, öyle ise zinayı engellemek için daha şiddetli bir ceza gerek*il»

4- Resululloh (sav), «Müslümanın kanının dökülmesi ancak 00 şeyle lir: Evlendikten sonra zina İle, İman ettikten sonra Irtkfat II* ve haksız yere adam öldürmek ile.» buyurmuştur. Görülüyor ki Resulullah (sav) ölüm cezasının sayılan üç şeyden birisi sebebiyle uygulanabileceğini söy*lemektedir. Homoseksüel ise hadiste belirtilen üç kişiden birisi değildir. Zira homoseksüellik zina değildir. Eğer zina gibi olduğunu kabul edersek Resulullah (sav)'ın, «Lut kavminin yaptıklarını yapanları gördüğünüz za*man her ikisini de öldürün.» hadisinde evli olanlarla bekar olanların du*rumlarını ayırdetmesi gerekirdi. Resulullah (sav) böyle bir ayırım yapma*dığına göre bunlar hakkındaki ceza had değil, olsa olsa taziren öldürül*mek olabilir. Tazlrde İse hakimlerin salahiyeti geniştir. Dilediği cezayı ve*rebilir.

Allame Şevkanî homoseksüelliğin cezasının mutlaka öldürülmek oldu*ğunu kabul eden Maliki ve Hanbelîlerin görüşünü tercih ederek diğer görüş*leri zayıf bulmuştur. Ona göre homoseksüellik çok çirkin bir fiil olduğu için cezası da çok ağır olmalıdır. Bu ceza, yakmak, recmetmek ve üzerine duvar yıkmak gibi şekillerin hangisi daha ibret verici ve engelleyici İse onunla yerine getirilmelidir. Bu ölüm şekilleri Allah (cc)'ın Lut kavmine verdiği cezalara daha uygun düşmektedir.

Sevicilik ve hayvanlarla temasın hükümleri:

Fakihler, seviciliğin (kadınla kadının teması) cezasının tazir olduğun*da ittifak etmişlerdir. Tazir ise hakimin salahiyeti içindedir.

Hayvanlarla temasın cezası ise cumhura göre gene tazirdir. Ancak İmam Hanbel (ra)'den yapılan bir rivayete göre, hayvanla temasta bulu*nan şahsın cezası da homoseksüelliğin cezası gibidir. Yani hem hayvan, hem de hayvanla temasta bulunan öldürülür. Şüphe yok ki bu fiili İşleyen kimse hayvandan daha aşağıdır.



Onikinci Hüküm: Zina Suçu Nasıl Tesbit Edilir?


Şüphesiz zina çok çirkin bir fiildir. Bu yüzden cezası da çok ağır bir ceza olan had veya recmdir. İslâm şeriati bu haddin veya recmin uygulan*ması için ağır şartlar koşmuştur. Zinada kadınların şahitliği kesinlikle ka*bul edilmez. Şahitlik yapan erkeklerin de şehadet ettikleri zaman adil ol*malarını ister. Şahitlerin suçu kendi gözleriyle ve bizzat kılıcı kında görme*leri gerekir. Şüphe yok ki böyle bir şahitlik kolay kolay tahakkuk etmez

Zinadaki şehadetin şartları:

Şariln bu kadar ağır şartlar koymasındaki maksat. İftira yollarını ke*serek İnsanların birbirlerini zina ile itham etmelerini önlemektir. Zina şa*hitliğinin şartları şunlardır:

1- Şahitlerin sayısı dört olmalıdır. Bu hususta Affohu taafa, cKo-dnlarmzdan fuhşu irtikab edenlere karsı içinizden dört şahit getirin.» (Nisa: 15) buyurmuştur. Zina dışındaki olaylarda İse yalnızca iki şahit ye*terlidir.

2- Şahitler erkek olmalıdır. Zina bahsinde kadınların şahitliği 0«-cerli değildir. Zira Allahu taala erkeklere hitaben, «...İçinizden dört şahld getirin.» ve «Buna karşı dört şahld getirmeli değllmlydiler?» (Nur: 13) buyurmaktadır.

3- Şahitler adil olmalıdır. Zira Allahu taala. «Sonra (o kadınlar) Müddetlerini doldur(maya yaklaştıkları zaman onları ya güzellikle tutun, rahud güzellikle kendilerinden ayrılın ve içinizden adalet sahibi İki kişiyi de şahid yapın.» (Talak: 2) âyetinde şahitlerin «adalet sahibi» olmalarını emretmiştir. «Ey iman edenler, eğer bir fasık size bir haber getirirse onu tahkik edin.». (Hucurat: 6) âyetinde de fasıkların şehadetlerlnin kabul edil*memesini emretmiştir.

4- Şahitlerin müslüman, âkil ve baliğ olmaları şarttır.

5- Şahitlerin zina olayını kılıcı kında gördükleri gibi görmeleri şart*tır. Zira Resulullah, «Cezaları şüpheli şeylerle uygulamoyınız.» buyurmuş*tur.

6- Dört şahit de birlikte şehadet etmelidir. Eğer teker teker ge*lerek şahitlik ederlerse şehadetlerl kabul edilmez.

İşt zinanın isbatı için şahitlerin bu vasıfları haiz olmaları gerekmek*tedir. Zinanın bir başka isbatı daha vardır ki o da, zaninin zina ettiğini biz*zat itiraf etmesidir. Alimler buna delillerin efendisi demektedirler. Allahu taala da «Daha doğrusu insan (bizzat) kendisine karşı bir şahittir.» (Kıya*met: 14) buyurmuştur.

Resulullah (sav) Maız ile Gamldlye'yl kendi itiraflarına dayanarak başka şahit İstemeden zina cezası İle cezalandırmıştır. Bazı alimlere göre dul veya bekar bir kadının gebe oluşu da onların zina ettiklerine delalet eder. Gebelik onların itirafları yerine geçer. Fakat Resulullah (sav) zama*nında zina cezası gebelikle değil itiraf üzerine uygulanmıştır. Resulullah (sav) zamanında olan iki recm hadisesini nakledelim -.
Maız bin el-Eelemi Hadisesi;


Maız bin el-Eslemî, Hezal bin Nalm'in yanında barınan kimsesiz bir gençti. Bir cariye ile zina etti. Efendisi ona, Allah (cc) tan af dilemesi için yaptığını Resuhıllah (sav)'a haber vermesini emretti. Resululkıh (sav) mes-cidde iken Maız gelerek, «Ya Resulullah ben zina ettim.» dedi. Resulullah (sav) yüzünü ondan çevirdi ve «Git Allah'tan af dile.» buyurdu. Maız yine karşısına geçerek, «Ben zina ettim ya Resulullah» dedi. Resulullah gene yüzünü çevirdi. Maız bir kere daha karşısına geçerek, «Ya Resulullah, beni temizle, ben zina ettim.» dedi. Hz. Ebubeklr ona. «Dördüncü defa tekrar edersen Resulullah seni recmettirlr.» diye uyardı. Bunun üzerine Maız sustu. Resulullah (sav). «Sen o kadını öptün mü. sıktın mı?» diye sordu. «Hayır ya Resulullah.» cevabını alınca. «Cinsi münasebette mi bu*lundun?» buyurdu. Maız, «Evet, cinsi münasebette bulundum ya Resulul*lah.» dedi. Resulullah (sav)'in «Sen cinsi münasebetin ne olduğunu biliyor musun?» sorusuna «Evet, evli bir erkeğin helal ailesiyle yaptığını ben de o cariye ile yaptım.» cevabını verdi. Resulullah, «Sen ne demek istiyorsun?» buyurdu. Maız, «Senden beni bu günahtan temizlemeni İstiyorum.» deyince. Resulullah onun recmedilmesini emretti.

Recm esnasında Maız, değen taşların acısıyla, «Ey kavim, beni Re*sulullah (sav)'a götürün. Zira benim kavmim beni öldürüyor?» diye fer*yada başladı. Halk onun feryadına aldırmayarak ölünceye kadar taşladı*lar. Resulullah (sav) Maızın isteğini duyunca, «Niçin recme devam ettiniz, niçin bana getirmediniz? Umulur ki o tövbe eder ve Allah da tövbesini kabul ederdi.» buyurdu. Bazı sahabilerin, «Köpek gibi taşlandı.» ve ben*zeri laflarını duyunca da. «Andolsun, Maız öyle bir tövbe etti ki eğer onun tövbesi bir ümmet içinde eşit şekilde taksim edilse onlara herkesi affetti*recek nlsbette bir pay düşer.» buyurdu.

Diğer bir rivayette ise Resulullah (sav). «Nefsim kudret elinde olan Allaho yemin edorim ki, Maız şimdi cennet nehirlerinde yıkanıyor.» buyur*muştur. [30]

Gamidlyo'nin hadisesi:

Müslim'in rivayetine göre Gamidiye isimli bir kadın Resulullah (sav)'a gelerek, «Ben zina ettim, beni temizle ya Resulullah.» dedi. Resulullah (sav) hiçbir şey söylemeden kadını geri çevirdi. Kadın ikinci günün sabahı tekrar geldi ve «Ya Resulullah. Maız'ı reddettiğin gibi beni de reddetme. Allah (cc)'ın ismi ile yemin ederim ki gebeyim.» dedi. Resulullah (sav), «Git ve doğum yapana kadar bekle.» buyurdu. Kadın doğumdan sonra çocuğu da kucağına alarak Resulullaha geldi ve «Ya Resulullah, bu çocu*ğu doğurdum.» dedi. Resulullah (sav), «Git, sütten kesinceye kadar çocuğunu emzir.» emrini verdi. Kadın çocuğunu sütten kesince eline bir par*ça ekmek vererek alıp Resulullah (sav)'a geldi. «Ya Resulullah, çocuk sütten kesildi ve gördüğünüz gibi artık ekmek yiyebiliyor.» dedi. Bunun özerine Resulullah (sav) çocuğu müslümanlardan birine teslim ettikten son*ra kadını göğsü derinliğinde kazılmış bir çukura indittirdikten sonra halka taşlamalarını emretti.

Recm sırasında kadından sıçrayan bir damla kan aHlid bin Velid ra)'in yüzüne isabet etti. Bunun üzerine Halid (ra) kadına küfretti. Resu-ultah (sav), Hz. Halidin sözlerini işitince. «Sakin ol ya Halid. Nefsim kudret etmde olan Allaha yemin ederim ki bu kadın öyle bir tövbe etti ki eğer onun tövbesini zalim tahsildar da yapsaydı Allah onu da affederdi.» bu*yurdu. Recm bittikten sonra kadının namazını kılarak defnettirdi. [31]

Böyle hadiselerin asırların en üstünü olan Resulullah (sav)'ın asrın-3a vukubulmasının yüksek bir hikmeti vardır. Bu hikmet, teşrii kanunların yetecek nesillere örnek olması için bizzat Resulullah (sav) tarafından tat-s«kı olarak gösterilmesidir. Eğer bu gibi hadiseler o zaman olmasaydı. Al*cın (cc)'ın farz kıldığı hadler yalnızca birer haber olarak kalırdı. Sonraki reşitler bu kanunların nasıl tatbik edileceğini bilemezlerdi. Allahu taala son peygamberi olan Hz. Muhammed (sav)'in tebliğ ettiği dinin bütün asır-arı kapsayıcı ve her ortamda geçerli olmasını irade etmiştir. Bazı saha-iierden bazı muhalefetlerin görülmesi şeriatın tamamlanması, Resulullah scw)'ın dini onlara uygulayarak ikmal etmesi içindir.

Yukarıda anlatılan hadiselerin kahramanları herne kadar büyük bir i_c ışlemlşlerse de kendi arzularıyla seve seve kanunların uygulanma*sını ısrarla isteyerek o asır insanlarının ilahî kanunlara karşı bağlılık ve saygısını göstermektedirler. Recm cezası ne kadar ağır bir ceza olursa :»sujı. ahirette verilecek cezanın yanında çok hafif kalacaktır. O zamanki Müslümanların hükümlere karşı gösterdikleri saygı, İslama girdikleri gün-3©n itibaren almış oldukları islâmi terbiyenin neticesidir.
 

Muhtazaf

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
30 Mar 2008
Mesajlar
9,637
Tepki puanı
1,009
Puanları
113
Yaş
67
Web Sitesi
www.aydin-aydin.com
Onüçüncü hüküm: Zina eden bir kadınla evlenmek sahih midir?


Selef alimleri bu meselede ihtilaf ederek iki görüşe ayrılmışlardır:

1. Görüş: Zina eden bir kadınla evlenmek haramdır. Bu görüş H. Ali -;,. Bera bin Azib (ra), Hz. Ayşe ve İbni Mes'ud (ra)'dan naklolunmuştur.

2. Görüş: Zina eden bir kadınla evlenme* caizdir. Bu görüş de Hz. Ebubekir, Hz. Ömer ve ibni Abbas (ra)'tan nakledilmiştir. Cumhurun gö*rüşü de budur. Dört mezhebin faklhleri de bu görüşle hükmetmişlerdir.

1. Görüşün delilleri:

Zina eden bir kadınla evlenmenin haram olduğuna hükmedenler. «Zi*na eden erkek, zina eden veya müşrik olan bir kadından başkasını nikah*lamaz. Zina edan kadını da zina eden veya müşrik olan bir erkekten baş*kası nikahlamaz.» (Nur: 3) âyetinin zahirini delil almışlardır. Bu görüş*teki alimlere göre âyetin zahiri herne kadar hüküm değil, haber manası taşıyorsa da âyetin sonundaki. «Bu (surette evlenmek) müminler üzerine haram kılınmıştır.» ifadesi kesin hüküm ifade ettiğinden baş taraftaki ha*ber anlamı taşıyan cümle de kesin bir hüküm ifade etmektedir.

Bu görüşün bir başka delili de Hz. Ali'den rivayet edilen şu sözdür: «Bir erkek zina ettiği zaman onunla karısının ayrılması gerekir. Bir kadın zina ederse yine onunla kocasını ayırmak gerekir.»

Bu görüşün delillerinden biri de, Mersed bin Ebi Mersed'in cohiliye döneminde dostu olan fahişe bir kadınla evlenmek için izin istemesi üzerine Resulullah (sav)'in bu âyet nazil olana kadar cevap vermemesi, âyetin nü*zulünden sonra ise, «Anakla evlenme.» buyurmasıdır.

2. Görüşün delilleri:

Zina eden bir kadınla evlenmenin caiz olduğuna hükmedenler aşağı*daki delillere istinad etmektedirler:

1- Hz. Ayşe'den rivayet edilen. «Bir erkeğin zina ettiği kadınla ev*lenip evlenemeyeceği soruldu. Resulullah (sav), «Evet, başlangıcı zina idi ama sonu nikahtır. Haram helali haram kılmaz.» buyurdu.» [32] hadisi.

2- İbni Ömer (ra)'den rivayet edilir: «Hz. Ebubekir mescidde otu*rurken yanına bitkinlik ve heyecandan ne konuştuğu anlaşılmayan bir çı*dam geldi. Hz. Ebubekir Hz. Ömer'e. «Bu adamla ilgilen. Birşey için gel*miş fakat ben ne konuştuğunu anlamıyorum.» dedi. Hz. Ömer adama sordu. Adam, «Bana bir misafir gelmişti, katınla zina etti.» dedi. Hz. Ebu*bekir onları, zina haddi uyguladıktan sonra evlendirmiş ve bir sene sür*güne göndermiştir.» [33]

3- İbni Abbas (ra)'tan şöyle rivayet edilir: İbni Abbas (ra)'a, «Zina eden bir erkekle kadın evlenebilirler mi?» diye soruldu. «Bazlangıcı zina ise sonu nikahtır. Bunun örneği şudur: Adamın biri bir bahçeden meyve çalar. Sonra bahçe sahibine giderek aynı meyveden parası ile satın alır. Çalarak yediği haram, satın aldığı helaldir.» cevabını verdi.

Bu görüş sahiplerine göre. «Zina eden erkek, zina eden wya müşrik olan bir kadından başkasını nikahlamaz...» âyeti umumi bir vakıayı ifade eder. Yani fısk ve zinayı adet edinmiş bir kimse hiçbir zaman mümin ve saliha bir kadınla evlenmek istemez. Ancak kendi meşrep ve ahlakında olan veya müşrik bir kadınla evlenmek ister. Zina eden bir kadınla da mümin ve salih bir erkek değil, ancak onun gibi zina eden bir erkek ev*lenmek ister.

Bazı alimlere göre bu âyetin hükmü, «içinizden bekarları ve köleleri*nizden, cariyelerinizden salih olanları evlendirin. Eğer fakir beler Allah onları (evlenmeleri sayesinde) fazl(ı keremjiyle zengin yapar.» (Nur: 32) âyetiyle nesheditmiştir.

Bu mesele ile ilgili tafsilat 47. Derste verilecektir.



Ayetlerden Alınacak Dersler


1- Kur'an müslümanların anaya6asıdır. Her müslüman onun emir-terine sımsıkı sarılmaldır.

2- Kanun yapma Allah (cc)'a mahsustur. O. kanunlarını kullarının maslahatına göre vazetmiştir.

3- Şer'î hükümlerin dikkatle uygulanması farzdır.

4- Şer'İ cezalar namusun ve soyun korunmasını hedef alır.

5- Şer'i cezalar, ibret alınması için mutlaka bir topluluk önünde tatbik edilmelidir.

6- Müslümanların emirinin en önemli vazifesi şer'i hükümleri tatbik etmektir.

7- Zina fiilin! kadınla erkek beraberce işledikleri için cezaları da eşittir.

8- Zina hem dinî ve ahlakî, hem de içtimai bokımdan çirkin ve za*rarlı bir fiil olduğundan Allahu taala tarafından kesinlikle haram edilmiştir.

9- Şer'i cezaları uygulamamak ve bu yolda şefaatçi olmak caiz de*ğildir. Zira cezaların uygulanmaması suçların yaygınlık kazanmasına vesi*le olur.

10- İffetli bir mümin için zina eden bir kadınla evlenmek nasıl uy*gun değilse, iffetli bir kadının da zani ve fasık bir erkekle evlenmesi öyle uygun değildir.



Âyetlerdeki Teşriî Hikmetler


İslâm nazarında zina en kötü ve çirkin bir günah olduğu için cezası çok şiddetlidir. Zira zina insan haysiyetini yıkmakla kalmaz cemiyet niza*mını da bozar. Neslin bozulmasının sebebi de zinadır. Zinanın çok olduğu ülkeler, sokaklara atılmış, yuvalara terkedilmiş çocuklarla doludur. Bun*lar anne-baba sevgisinden mahrum yetiştiği için cemiyet için birer şaki haline gelmektedirler.

islâmın başlıca hedeflerinden biri de bütün semavi dinlerin, hatta medeni kanunların korunmayı gaye edindiği aklı, nesli, insan varlığını, din ve namusu korumaktır. Çünkü bunların korunması İnsan hayatının devamı İçin bir zarurettir. Bu bakımdan nesli korumak büyük ehemmiyet taşıdığın*dan İslâm onun korunması için, nesli bozacak zina gibi suçları önlemek ve hatta tamamiyle ortadan kaldırmak gayesiyle şiddetli cezalar vazet*miştir. Bu cezaların bir başka hedefi de cemiyet içinde istikrar ve emni*yeti tahakkuk ettirmektir.

Batı kültürü ile yetişen bazı insanlar, İslâmî cezaların çağımızla bağ*daşmayan şiddetli ve kaba cezalar olduğunu, kadın hürriyetini kısıtladığını ve kadınlara yaratılıştan verilen erkeklerle eşitlik hakkına tecavüz edildi*ğini iddia etmektedirler. Vakıa islâm kanunları ilk bakışta şiddetli ve ka*ba görünür. Fakat derinliğine düşünülürse tam bir adalet olduğunu kabul etmeyen tek bir aklı selim sahibi kalmaz. Bu cezalarla kimlerin cezalandı*ğı, neden cezalandığı düşünülürse adil olduklarının meydana çıkmaması mümkün değildir. Çünkü bu cezalar, bir hayvan misali, hangi yolla olursa olsun ve nasıl kötü sonuçlar doğurursa doğursun beşeri arzularını tatmin için suç İşleyen insanlara uygulanmaktadır. Yalnız beşeri arzularını tatmin için zina işleyenler insan değil belki hayvandır. Zira hayvan gibi kendi şehvani arzularının peşine giderek başka hiçbir şeyi hesaba katmamakta*dır, insanlar ise ne yaparlarsa yapsınlar ancak akil muhakemeleri netice*sinde yaparlar.

Allahu taala cinsel istek ve arzuyu insanlara yalnız ondan zevk alma*sı için değil, insan neslinin devamı için vermiştir. Allahu taala kadınla er-fcek arasındaki bu münasebetin hayvanlar gibi yapılmasına değil, temiz ve meşru biçimde yapılmasına müsade etmiştir. Çünkü insan neslinin de*vamı ancak sağlam bir evlilik neticesinde doğacak aile çocuklarıyla müm*kündür. Nitekim Allahu taala bu hususta. «Allah sizin İçin kendilerinizden çiftler yaptı. Size çiftlerinizden oğullar ve torunlar verdi ve sizi güzel güzel (nimetler)den rızıklandırdı. Şimdi batıla İnanıyorlar da onlar Allanın ni*metlerine nankörlük mü ediyorlar?» (Nahl: 72) buyurmuştur.

Zina, İslâm nazarında ahlaksızlığın en aşağı derecesi olduğu gibi içti*mai acıdan da en zararlı günahtır. Dolayısıyla bu sucun önüne geçilmesi »cin yumuşak değil sert tedbirler alınmalıdır. Ne varki bu cezalar zan üzere uygulanmaz, suçun isbatı içinde ağır şartlar getirilmiştir. Zira sucuna şe-foodet edenlerin mümin ve adil olmak üzere enaz dört kişi olması gerekir. Bu husustaki şehadeti de en sarih bir ifade ile yapmaları gerekmektedir.

Batılılar ise zinanın yalnızca tecavüz şeklinde yapılanını suç kabul e-derler. Zina kadının rızası ile olursa suç saymayarak cezalandırma yolu*nun gitmezler. Onlara göre zina, herne kadar ayıpsa da her halükarda suç değildir. Mesela, bekar bir erkek, bekar bir kadınla zina ettiği takdirde bu. cezayı gerektirecek bir suç kabul edilmez. Ancak erkek bunu zorla yap*mışsa o zaman hafif bir cezaya çarptırılır. Bir erkek evli bir kadınla zina etmişse kadının kocası zina eden erkekten ancak bir tazminat alabilir. Çünkü kadın fiili kendi arzusu ile işlediğinden onların kanunlarına göre nerhangi bir cezası yoktur.

Görüldüğü-gibi batılıların zinaya son derece maddi bir bakışları vor-dv. Bu yüzden de birçok aile yıkılmakta, cemiyet git gide bozulmaktadır. Çünkü fuhuş yaygın bir hal almış bulunmaktadır, islâm hukuku ile Batı tıukuku tarafsız bir bakışla mukaye edildiğinde birinin insan nesline önem «ererek mesut bir aile hayatı tesis etmeyi hedef aldığı, diğerinin ise cemi-rotin ve neslin korunmasına hiç ehemmiyet vermediği görülür.
 

Muhtazaf

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
30 Mar 2008
Mesajlar
9,637
Tepki puanı
1,009
Puanları
113
Yaş
67
Web Sitesi
www.aydin-aydin.com
42. DERS ZİNA İFTİRASI İLE İLGİLİ HÜKÜMLER


4- Mamuttu we hür hasMara (rine teaadtyia) iftira atan, sonra (bu babta) dört saHt getirmeyen lanselerin (İv Dirine) de seksen değnek vu*run. Oniom ebedi sahHIlderini tofcul etMeyin. Onlar fasıkkmn ta kendi*leridir.

5- Meğer İd bu (hareketten) sonra tövbe (ve riicu) ve (noterini) ıs*lah ederler. Çünkü AHah çok yarlığayıcı, çok esirgeyicidir.



Ayetlerin Lafzı Tahlili


(Yermüne): Yermûne. remy kökünden gelir. Remy, taş veya sert blrşey atmaya denir. Âyetteki anlamı ise iftira atmaktır.

(Muhsenâti): İhsan kökünden gelir ve menetme anlamınadır. iffetli kadınlar, kötülüklere mani olduğu için onlara muhsene denir.

(Şuhedâe): Şahid kelimesinin çoğuludur.

(Feclidûhüm): Cild kökünden türemiş bir fiildir. CM. vücuda vurulan sopaya denir.

(Elfasikûn): Fasık kelimesinin çoğuludur.

Fasık ise fısk kökünden gelen bir sıfat olup Allanın taatından çıkan art-anundadır.



Ayetlerin İcmali Manaları


Allahu tacüa. müminlerin haklarına hürmet etmeyerek iffetli, nomusJu «e asil kadınlara zina iftirasında bulunanları haber yermektedir. Zira müf*teriler attıkları bu iftira İle insanın en kudsî ve değerli varlığı olan haysiyet şerefine tecavüz etmektedirler. Allahu taala şöyle buyurmaktadır: Müfteriler, isnad ettikleri sucu adil dört şahld getirerek isbat edemezlerse anlara seksen sopa had vurun. Çünkü onlar, halkın içinde zina sözünün foyılmasını arzu eden ve zinadan uzak mümin kadınları töhmet altında arakan yalancı ve fasık kimselerdir.

Allahu taala müfterilere seksen sopa vurulmasından sonra, insanlık şerefini kıracak, rencide edecek ikinci bir ceza ile cezalandırılmasını da smreder. Bu ceza. iftiralarında ısrar ettikçe onların hiçbir hususta şehe-aetlerinin kabul edilmemesidir. Müfteriler Allah (cc)'ın yanında kulların en «ötüşü ve en şiddetli azaba uğrayacak olanlardır. Çünkü onlar Allah (cc)'ın satından çıkmış, müminlerin şerefini korumayan sapık ve münafıklar gibi müminlerin haysiyet ve şereflerini kırarlar. Bu iftiraları ile İslâm toplumu*nu yıkmak, dağıtmak ve parçalamak isterler. Onlar eğer tövbe ederek »otlarından döner, ahlaklarını düzeltir, tavır ve hareketlerini ıslah ederek sapıkların ve mütecavizlerin yollarından İslâmî yola dönerlerse affedilirler, âzürleri kabul edilerek itibarları iade edilirler. Çünkü Allah (cc). çok yarlı-Jayıcı ve bağışlayıcıdır. Tevbe eden kullarının tövbelerini kabul edicidir.

Ayetlerin nüzul sebebleri

Bazı müfessirlere göre bu âyetler Hz. Ayşe hakkında nazil olmuştur. Münafıkların ona zina iftirası atmaları üzerine Allahu taala bu âyetlerle, semadan bütün ümmete ulaşacak ve asırdan aşıra intikal edecek ve ib*ret verici bir şekilde onun ne kadar temiz, ne kadar asil olduğunu bildir-

•mistir.

Taberi bu hususta şöyle der: «Bu âyetler Hz. Peygamberin zevcesi H2 Ayşe'ye iftira atanlar hakkında nazil olmuştur. Said bin Cübeyr (ra)'-den şöyle rivayet edilir: Ondan zinanın mı. yoksa İffetli bir kadına zina iftirasının mı daha ağır olduğu soruldu. «Hayır, zina daha çirkindir.» dedi. «AHahu taala. «Namuslu ve hür kadınlara iftira atan, sonra dört şahld ge*tirmeyen kimselerin (her birine) de seksen değnek vurun.» buyurmamış mıdır?» denilince Said bin Cübeyr (ra), «Bu âyet hasseten Hz. Ayşe'ye iftira atanlar hakkında nazil olmuştur.» demiştir.»

Sahih olan. Kurtubî'nin zikrettiği ve Taberi'nin de kabul ettiği gibi bu âyetler umumi olarak zina iftirasında bulunanlar hakkında nazil olmuştur. Hz. Ayşe'ye iftira atanlar da bu hükmün içindedir, öyleyse bu âyetler Al*lah (cc)'ın İnzal buyurduğu hükümlerden bir hükümdür. Bilindiği gibi hü*kümler tek bir sebebe istinad etse de umumilik ifade eder.



Ayetlerin Tefsirindeki İncelikler


Birinci incelik: Alimler, «Namuslu ve hür kadınlara iftira atan...» âyetindeki iftiranın zina İftirası olduğunda icma etmişlerdir. Bunun isbatı için aşağıdaki delillere istinad etmişlerdir:

1- önceki âyetlerde zinanın zikredilmesinden buradaki iftiranın zi*na iftirası olduğu anlaşılmaktadır.

2- Allahu taalanın âyette «namuslu ve hür kadınlar»! zikretmesi, buradaki iftiranın namusluluğun zıddı olan zina İftirası olduğuna açıkça delalet etmektedir.

3- Zina dışındaki iftiralarda sopa haddlnin farz olmadığı icma ile sabittir. Bu âyette ise müfterilere seksen değnek vurulması emredilmekte-dir.

4- Âyetteki, «sonra dört şahit getirmeyen» ifadesi de iftiranın zina ile ilgili olduğunu göstermektedir. Çünkü dört şahit yalnız zina için İste*nir. [34]

İkinci incelik: Âyetteki «namuslu» kelimesinde çok ince bir işaret var*dır. Bu, namuslu olmayan bir erkek ve kadına zina isnadında bulunan kim*senin zina iftirası haddi ile cezalandırılmayacağını göstermektedir. Çünkü iftira atrian şahsın iffetsizlikle tanınması, meşhur olması müfteriden cezayı kaldırır, iftira cezasının meşruiyeti faziletli İnsanları korumak içindir, if*fetsizlikle meşhur olan kimse İse artık İslâmi bakımdan korunması gereke*cek bir haysiyet ve şerefe sahip değildir.

Üçüncü incelik: Âyetteki hükmün yalnız kadınlara tahsis edilmesinin birçok hikmeti vardır. Herşeyden önce zina iftirası daha çok kadınlara atıl*maktadır. Bu iftira en çok kadınların şeref ve haysiyetlerini yıkmakta ve aynı ayıp akrabalarını da lekelemektedir. Yoksa isnad edilen suç Isbat edilmediği takdirde müfteri yalnız kadına attığı iftiradan dolayı cezalan*maz. Aynı ceza erkeklere atılan iftiradan dolayı da uygulanır.

Dördüncü incelik: Âyetteki «tövbe» kelimesinden sonra «ıslah eden»

tor» tabirinin gelmesi, yalınız tövbenin kafi gelmediğini göstermektedir. Müfteride ancak hallerini ıslah emareleri açıkça görülmeye başladığı za--on gerçekten tövbe ettiği anlaşılır. Zira iftira kul haklarıyla ilgili bir gü*nahtır. Cezası da onun İçin ağırdır.

Fahreddin Razi şöyle der: «Şafiilere göre zina iftirasında bulunan kim*senin şehadetinin kabul edilmesi için, müfterinin hallerini ıslah ettiği her-ces tarafından görülebileceği bir zaman geçmelidir. Bu zaman bir sene*dir,, [35]

Beşinci İncelik: Allahu taala. namuslu ve iffetli bir kadına zina ifti*rasında bulunan için üç ayrı ceza vazetmiştir. Birincisi, seksen sopa had. kincisi iftiradan dönüp tövbe edene kadar hiçbir şehadetinin kabul edil*memesi, üçüncüsü ise, Allahu taalanın onu, tövbe edip hallerini ıslah ede--e kadar fasık ilan etmesidir. Allahu taalanın zina suçunda bekarlar için fûz sopa cezası vazederken müfteriler için seksen sopa ile şehadetlerinin csbul edilmemesi cezasına hükmetmesi, iftira suçunun ağırlığını ve Al*dı (cc) katında ne kadar büyük bir günah olduğunu göstermektedir.



Âyetlerdeki Şer'i Hükümler


Birinci Hüküm: Muhsan Kelimesinin Manası Nedir?

İslâm Şeriatında dört vasfı haiz olan kimseye «muhsan» denir:

1) İffetli olmak. «...Namuskar, zinaya sapmamış ve gizil dostlar da •dmmemiş (insanlar) halinde (yaşamanız şaıtıyla) müminlerden... sizden evvel kitap verilenlerden yine hür ve iffetli kadınlar...» (Maide: 5) âyetin-3e kadınlarda iffetin şart olduğu bildirilmiştir

2) Hür olmak. Zira Allahu taala. «...Onlar (cariyeler) evlendikten son-na bir fuhuş Irtikab ettiler mi o vakit üzerlerine hür kadınlar üzerindeki ce-zanm yarısı (verilir). (Nisa: 25) buyurmuştur.

3) Evli olmak. Zira Allahu taala, «...Bütün kocalı kadınlar(la evlenme*niz de size haram edildi)». (Nisa: 24) buyurmaktadır.

4) Müslüman olmak. Zira Resulullah (sav). «Allah (cc)'a şirk koşan muhsan değildir.» buyurmuştur.

İşte bir kadının «muhsan» sayılması için iffetli, hür. evli ve müslüman olması lazımdır. Bunların içinde en önemlisi de iffetliliktir. Zira iffetli ol*mayan bir kadına zina iftirası atan için. bütün fakihlerin ittifakıyla, had vurulmaz.



İkinci Hüküm: Zina İftirasının Şartları Nelerdir?


Zina iftirasında bulunan bir kimsenin sopa ile cezalandırılabilmesi için birçok şartın tahakkuk etmesi lazımdır. Bu şartların bazıları müfteri ile. bazıları da iftira atılanla ilgilidir. Bir şart da iftiranın kendisinde bulun*malıdır.

Müfteride bulunacak şartlar: Bu şartlar üçtür:

1- Akıllı olmak,

2- Baliğ olmak.

3- İhtivan ite itham etmek.

Bu şartlar zaten insanların mükellef olması için asıl olan şartlardır. Bu şartları taşımayan kimse mükellef olamaz. Herne kadar âyeti kerimede bu şartlar sayılmamışsa da diğer naslarla tesbit edilmiştir. Müfteri deli, çocuk veya müfcreh (tehdit edilen, zorlanan) kimselerden ise had vurul-ntaz. Zira Resulullah (sav), «Üç kişi için teklif yoktur: Uyuyan insan, he*nüz ihtilam olmayan çocuk ve deli.» ve yine. «Benim ümmetim için hataen. unutularak yapılan günahlarla zorlanarak yapılan günahların cezası yok*tur. Zira akıl. mükellef sayılmanın temel şartıdır. Delinin sözüne itibar edilemeyeceğinden attığı iftiranın bir tesiri de olamaz. Ancak akıllı bir çocuğun herhangi bir kimseye zina isnad etmesine itibar edilmeyerek had uygulanmamakla birlikte tazlrle uygun bir şekilde terbiye edilmesi gerekir.



İftira Atılanlarda Bulunması Gereken Şartlar:


Âyetteki. «Namuslu ve hür kadınlara.» ifadesinin zahiri ister müslü*man, ister kafir olsun bütün kadınları ihata eder. Ancak fakihler zina iftirası atılan kadında beş şartın bulunması lazım geldiğinde ittifak etmiş-

ısrz "f

1- İslâm,

2- Akıl,

3- Buluğ,

4- Hürriyet,

5- İffet.

Bu şartlar tahakkuk etmediği takdirde iftira etse bile müfteri cezalan-3.-İI-O2. Kadının herşeyden evvel müslüman olması şarttır. Zira Resulul-«ct sav), «Şirk koşan muhsan değildir.» buyurmuştur. Buna göre müşrik ı tadına zina isnad eden kimseye iftira haddi uygulanmaz. Zira küfrün £ .ide günah yoktur. Kafirlerden günah sadır olması her zaman müm-ın_-cJr.

anü'l-Arabî: «Küfründen dolayı kafirin namusuna saygı gösterilmez. ~s« r.i açıkça ortaya koyanlar gibi onların da şereflerinin korunması söz-»ir.su edilemez. Çünkü kafir İslâmi yasakları çiğnediği İçin İslâmın insana »ıer-tş olduğu şeref payesi sınırlarını tecavüz etmiştir.» [36]

iftira atılan kadının akıllı olması şarttır. Zira iftira haddi, iftira atıla--:.,- sundan duyduğu ve duyacağı eziyetlerin karşılığıdır. Aklı olmayan kişi sâ füpılan iftiradan dolayı hiçbir zarara uğramaz. Bu sebeble deliye İftira 3;ma had uygulanamaz.

iftira atılanın baliğ olması da şarttır. Zaten çocuk için zina tasavvuru T\j-,kün değildir. Kör nasıl görmezse, baliğ olmayan çocuk da zina ede--<ez Öyleyse çocuğa ister kız, ister erkek olsun zina isnad eden için cum--_r; göre had yoktur. Yalnız İmam Malik (ra)'e göre. buluğ çağına er*memiş gelişkin bir kıza zina iftirasında bulunmak, aynen baliğ olanlar gibi -ocdı, cezayı gerektirir, imam Hanbel (ra) ise sıcak iklimlerdekl erken »K-şmiş dokuz yaşını tamamlamış kız çocuğuna atılan iftiranın da baliğ »anlara atılan iftira gibi haddi gerektirdiği görüşündedir.

iftira atılanın hür olması lazımdır. Cumhur, hürriyetin şart olduğunda etıfak etmişlerdir. Zira kölenin veya cariyenin insanlık şerefi ve zinadan «iranması hür kadına nisbetle çok daha zayıftır. Herne kadar köle ve carl-<"z*~ de iftira atmak haramsa da müfteri için had uygulanmaz, tazir edilir.

Zira Resulullah (sav), «Köle ve cariyesine zina iftirasında bulunan Kimse*nin sözü doğru değilse, kıyamet günü ona had uygulanır.» [37] buyurmuş*tur. Cezanın ahirette uygulanması, ahirette mülkiyetin kalkması, köle ile efendinin eşit olması ve kimsenin diğerinden taKvadan başka bir üstün*lüğe sahip olmaması sebebiyledir.

Ibni Hazm, fukahanın cumhuruna muhalefet ederek köle ve cariye*lere atılan iftiranın hürlere atılandan hiçbir farkı olmadığını savunmuştur. Buna göre kim bir cariye veya köleye zina iftirası atarsa, hüre atılan if*tiranın karşılığı olarak uygulanan cezanın ona da uygulanması icabeder. Ulemanın, «Köle ve cariyeye hürmet yoktur.» demesi manasızdır. Mümin İster hür, ister köle olsun hürmete layıktır. Çünkü öyle köleler vardır ki. Kureyş soyundan olan bir halifeden bile Allah katında daha hayırlıdır, ibni Hazm'ın bu görüşü güzel olmakla beraber, cumhurun delil aldığı ha*dise muhaliftir. Hükümler de görüşlerle değil, fiili ve kavli hadislerle tesblt edilir. «Köle ve cariyesine zina iftirasında bulunan kimsenin sözü doğru değilse, kıyamet günü ona had uygulanır.» hadisi Buharı ve Müslim tara*fından tesbit edilmiştir. Hadisin hilafına olan görüşlere İtibar edilmez.

İftira atılanda bulunması gereken son şart iffettir. Bu hususta bütün faklhler İttifak etmişlerdir ve muhalefet eden de çıkmamıştır. Zira mevzu-muz âyette, «iffetli kadınlar...» ifadesi bulunmaktadır. İffetli olmayanlar, bugün fısk ve günahlarıyla övünmeyi ilericilik, dindar ve faziletli yaşamayı da gericilik sayanlar gibidir. Had cezası iftira atanı yalanlamak için meş*ru kılınmıştır. Eğer iftira atılan fiilen zina ediyorsa müfteriyi yalanlamak mümkün değildir. İftira atılanın kötü fiilleri işlemekle meşhur olması müfte*ri için fırsat hazırlamış demektir, öyleyse gençliğinde zina eden bir adam sonra tövbe ederek halini ıslah etse, güzel ahlakla tanınmış olsa bile ona İftira atana had vurulamaz. Müfteri ancak tazir edilebilir.

özetlersek kafire, deliye, çocuğa, köle ve cariyeye ve iffetsiz bir ka*dına zina isnadında bulunan kimseye iftira haddi uygulanamaz. Ancak ta*zir yapılır. Çünkü bunlara yapılan iftira, herne kadar şeref ve haysiyet kı*rıcı birşey değilse de zinanın yayılmasına sebeb olabilir. Nitekim Allahu taala, «Kötü sözlerin İman edenlerin İçinde yayılıp duyulmasını arzu eden*ler (yokmu). Dünyada da ahirette de onlar için pek acıklı bir azab vardır. (Onlan) Allah bilir, siz bilmezsiniz.» (Nur: 19) buyurmaktadır.



Üçüncü Hüküm: Haddi İcabettiren Sözler Nelerdir?


İftira sözleri üçe ayrılır: Sarih ifade, kinaye ve çıtlatma.

Sarih ifade, müfterinin konuşmasında doğrudan zina kelimesini kul-cnarak zina isnadında bulunmasıdır. Mesela, «Ey zani», «Ey zina oğluı, «Sen babanın oğlu değilsin» veya «Falan adam falan kadınla zina etmiştir» guoi sözler sarih ifade ile zina isnadında bulunan sözlerdir. Dolayısıyla had-ü gerektiren birer iftiradır.

Kinaye yoluyla iftira ise, zina yapıldığını dolaylı olarak bildiren keli*meler sarfetmektir. Mesela, «Sen her erkekle tokalaşıyorsun» veya «Her-cssJe konuşup şakalaşıyorsun» veya «Fasıka, facire. fahişe» gibi sözlerin Tepsi doğrudan olmamakla beraber zinayı kasdederek söylenmişse zina iftirası sayılır.

Çıtlatma (tariz) yoluyla zina iftirası sayılabilecek sözler ise, «Sen zl-un etmedin!», «Zani değilsin!», «O kadın zani değildir!» gibi ifadelerle ya*standır. Fakihler bu yolla yapılan iftiranın haddi icabettirip ettirmeyeceği Tususunda ihtilaf etmişlerdir.

İmam Malik (ra)'e göre bu nevi sözler zina iftirasıdır ve müfteriye Ifti-— haddinin uygulanması icabeder.

İmam Safi (ra)' ve İmam Ebu Hanife (ra)'ye göre, bu sözler kime kar-s kullanılırsa kullanılsın, zina iftirası sayılmaz, haddi de gerektirmez. An-ssk bunları söyleyen, maksadının onun zina ettiğini ortaya koymak oldu*ğunu söylerse iftira sayılarak isbatı istenir. Isbat edilemezse iftira haddi ..gulanır.

İmam Malik (ra)'ln delili:

İmam Malik (ra) Umrete binti Abdurrahman'dan şöyle rivayet etmiş-sr. Hz. Ömer zamanında iki kişi babalarından söz ederken biri diğerine «Sen Allahın ismi ile yemin ederim ki ne babam, nede annem zina etmiş Değillerdir.» dedi. Bunu duyan Hz. Ömer bu hususu sahabilerle istişare et-: Sahabilerin bazıları, «Adamın bu lafında birşey yoktur. Çünkü anne ve sobasını methetmiştir.» dediler. Diğer bazı sahabiler İse, «O şahıs anne-ba-sasını başka sözlerle methedemez miydi» dedikten sonra Hz. Ömer'e dö--eerek, «Bizim görüşümüze göre ona iftira haddi uygulanmalıdır.» dediler. -iz Ömer de o adama iftira cezası olarak seksen sopa vurdurdu..

Kurtubi bu konuda şöyle demektedir: «imam Malik (ra)'in görüşünün delili şudur: iftira haddinin vazedilmesinin gayesi, iftira atılan kişiye atılan lekeyi gidermektir. Bu leke. sarahaten sürülmeyip çıtlatma yoluyla da sü*rülse zina iftirası sayılır ve müfteriye haddin uygulanması icabeder. Zira Allahu taaia Hz. Meryem'in tarihî vakasını bildirirken. «Ey Harun'un kız kardeşi, senin baban kötü bir adam değildi. Anan da iffetsiz bir kadın de*ğildi.» denildiğini haber vermektedir. Bu ifadelerle çıtlatma yoluyla Hz. Meryeme zina isnadında bulundular. İşte bunun için Allahu taala o kavim hakkında. «Bir de onların (İsayı) İnkar İle kafir olmaları, Meryemin aley*hinde büyük iftira atıp söylemeleri...» (Nisa: 156) buyurmuştur. Görüldüğü gibi onlar bu sözleriyle Hz. Meryeme, «Sen o baba ve annenin kızı oldu*ğun halde bu İşi nasıl yaptın, bu çocuğu nereden getirdin?» yani zina et*tin demek istemişlerdir.» [38]

Şafii ve Hanefilerin delilleri:

İmam Şafii ve Ebu Hanife'ye göre çıtlatma yoluyla sarfedilen sözler zina iftirası mana ve İhtimali taşıdığı gibi başka bir mana da taşıyabilir. İhtimal işe şüphedir. Dolayısıyla haddi gerektirmez. Zira Resulullah (sav), «Şüphelerle hadleri uygulamayın.» [39] buyurmuştur.

Allahu taala kocasının ölüm iddetinl bekleyen bir kadına doğrudan talip olmayı yasak ettiği halde çıtlatma yoluyla evlenme talebinde bulun*mayı mubah kılmıştır. Nitekim, «(Vefat iddetini bekleyen) kadınları nikah*la isteyeceğinizi çıtlatmanızda, yahut böyle bir arzuyu gönüllerinizde sak*lamanızda üzerinize bir vebal yoktur.» (Bakara: 235) buyurmuştur. Bu âyet, sarahaten söyleme ile çıtlatarak söylemenin hükümde eşit olmadığına de*lalet eder.

İmam Şafii ve Ebu Hanife'nin görüşlerini doğrulayan delillerden biri de Ebu Hüreyre'den rivayet edilen, «Bir kişi Resulullah (sav)'a gelerek. «Ya Resulullah, karım zenci bir çocuk doğurdu.» dedi. Resulullah (sav) ona, «Senin develerin var mı?» diye sordu. «Evet» cevabını alınca, «De*velerinin rengi nasıldır?» dedi. «Kırmızıdır.» cevabını alınca yine sordu: «Develerin içinde hiç gri renkli olan var mı?» Adam, «Evet,, var.» dedi. Resulullah (sav), «Nasıl olup da kırmızı deveden gri deve çıkıyor?» soru*suna, «Herhalde develerimin ataları arasında gri renkli olan vardı da on*dan.» cevabını alınca, «Öyleyse senin bu çocuğun da sizin atalarınızdan birinin rengini taşıyor.» buyurdu.» [40] Görüldüğü gibi odam çıtlatma yoiuy-

*a karısının zina ettiğini anlatmak istediği hakle Resulullah (sav) ona had vurmamıştır.



]
 

Muhtazaf

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
30 Mar 2008
Mesajlar
9,637
Tepki puanı
1,009
Puanları
113
Yaş
67
Web Sitesi
www.aydin-aydin.com
Dördüncü Hüküm: Bir Topluluğa Zina İftirası Atmanın Hükmü?


Fakihler, bir topluluğa zina iftirası atan kimse hakkında ihtilaf ederek uç görüşe ayrılmışlardır:

1) Birinci görüşe göre. müfteriye bir had (seksen sopa) uygulanır, i-mam Malik, İmam Hanbel (ra) ve İmam Ebu Hanife (ro)'nin görüşü bu*dur.

2.) İkinci görüşe göre. toplulukta kaç kişi varsa onların sayısınca oyn ayrı had vurulur. İmam Şafii (ra) ile imam Ebu'l-Leys bu görüştedir.

3) Üçüncü görüşe göre, müfteri iftirayı bütün topluluğa bir defada, yani «Siz zanisiniz.» şeklinde atmışsa tek had, topluluktaki kişilere teker teker «Sen zanisin» şeklinde iftira atmışsa topluluğun sayısınca had uy*gulanır. Bu görüş de İbni Ebi Leyla ve Şa'bi'nin görüşüdür.

1. Görüşün delilleri: Ebubekir Cessas'ın naklettiği, cumhurun kitap, sünnet ve kıyastan olan delillerini aşağıya alıyoruz:

1- Kitaptan delilleri: «Namuslu ve hür kadınlara (zina (inadıyla) İftira atan sonra (bu babta) dört şahit getirmeyen kimselerin (her birine) de seksen değnek vurun.» (Nur: 4) âyetine göre. hür ve iffetli kadınlara iftira atanlara had vurmak icabeder. Bu ifadeden anlaşılıyor ki, bir toplu*luğa zina iftirası atan kişi seksen sopadan fazlasıyla cezalandırılamaz. Bir kişi. bir topluluğa zina iftirası atarsa, ona bir had değil, birkaç had uygulanacağını iddia eden, âyete açıktan muhalefet etmiş olur.

2- Sünnetten delilleri: İbni Abbas'tan şöyle rivayet edilmiştir: «Hilal bin Ümeyye Resulullah (sav)'in huzurunda karısının Şerik bin Sehma ile zina ettiğini iddia etti. Bunun üzerine Resulullah (sav) ona. «Ya isbat eder*sin, veya sırtına sopa vurulur.» buyurdu.» Görülüyor ki Hilal, karısı ile bir*likte Şerik bin Sehma'ya da zina isnad ettiği halde Resulullah (sav) tek had vurmaktan söz etmiştir.

3- Kıyastan delilleri: Haddi gerektiren hırsızlık ve içki gibi diğer suçlar birkaç kere tekrar edildikten sonra ortaya çıkarsa bir kere had uygulanır, iftira da haddi gerektiren suçlardan olduğuna göre. bir toplu*luğa da yapılmış olsa, bir kere had vurulması İcabeder. [41]

2. Görüşün delilleri: Şaflilere göre. birinci görüştekllerin delil aldık*ları âyet, bir kişinin bir'topluluğa değil, bir başka kimseye iftira atmasının hükmünü bildirir. Âyette hem iftira atılanların, hem de müfterilerin çoğul olarak ifade edilmesi buna delalet eder.

Şafiilere göre. birinci görüştekilerin delil kabul ettikleri hadiste Re-sulullah (sav)'ın tek hadden söz etmesinin sebebi. Hilal'ln her ikisine tek sözle zina isnadında bulunmasıdır.

Yine Şafiiiere göre, birinci görüştekilerin kıyasa dayanan delilleri doğru değildir. Zira zina iftirası insan haklarını ilgilendirirken içki yalnızca Allah (cc) hukukunu ilgilendirmektedir. Kul hakkı ile Allah (cc)'ın hakkını kıyas etmek doğru olmaz.



Beşinci Hüküm: Şahidierin Adil Olmaları Şart Mıdır?


Âyette şahitlerin sayıları dışında hiçbir vasıf zikredlimemlştir. Bu yüz*den alimler şahitlerin vasıfları hususunda ihtilaf etmişlerdir.

İmam Şafii (ra) ye göre, bütün şehzdet hukukunda olduğu gibi bu hu*sustaki şehadette de şahitlerin adil olması şarttır. Aksi halde şehadetlert kabul edilemez.

Hanefilere göre ise fasık bir kimsenin şehadetj de kabul edilir. İşte alimler arasındaki ihtilafın kaynağı burasıdır.

Bir zina iftirasında şahitlik yapan dört fasıkın sehadetıerl, imam Şafii'*ye göre geçersiz ve bunların sözleri de bir iftiradır. Bu sebeble bu fasık şahitlere de iftira haddi uygulanır. Çünkü fasıklar şehodet vasıflarını haiz olmadıkları için şahitlik yapamazlar. Eğer yaparlarsa müfteri sayılırlar.

Hanefilere göre ise, zina isnadında bulunan kişi dört şahit getirdiği için iftira haddinden kurtulur. Fakat şeriat bu fasık şahitlerin şehadetle-rine itibar etmez. Bunların şehadeti ile ancak zina şüphesi tesbit edilmiş olacağından müfteriden de, şahitlerden de had düşer. Dört fasık şahidin şehadeti zina suçunu isbata yeterli sayılmadığından suç isnad edilene had uygulanamayacağı gibi, kesinleşen bir şüphe üzerine iftirada bulunduğun*dan dolayı müfteriden de had düşer.



Altıncı Hüküm: Şahitlerin Toplu Halde Şehadet Etmeleri Şart Mıdır?


Âyetin zahiri dört kişinin şehadetinl istemektedir. Bu şahitler ister tek tek ve başka zamanlarda, ister topluca şehadet etsinler farketmez. imam Malik (ra) ve imam Şafii (ra)'nin görüşü de budur.

imam Ebu Hanife (ra)'ye göre ise. şahitler topluca şehadet etmelidir. ~s*er teker ve başka zamanlarda şahitlik ederlerse şehadetleri kabul edil*meyeceği gibi müfteri sayılarak herbirine iftira haddi uygulanır.

Maliki ve Şqfiilerin delilleri:

Âyette yalnızca dört şahit getirilmesi şart koşulmuştur. Topluca şa-nAik yapmalarının şart olduğunu gösteren bir işaret de yoktur, öyleyse jonitierin topluca veya ayrı ayrı şehadet etmeleri kafidir. Bununla birlik-e ayrı ayrı şehadette bulunmaları töhmetten uzak olmaları bakımından aoha iyidir. Zaten hakim şahitlerin durumundan şüphelenirse hakkın ortaya akması için onları birbirinden ayırarak ifadelerini ayrı ayrı alır. Çünkü bu şekilde şahitlerin sözlerinin doğru veya yalan olduğu daha iyi ortaya çıkar.

Hanefilerin delilleri:

Hanefilere göre tek başına şehadette bulunan kimse müfteri sayılır. Suna göre ona da had uygulanması icabeder. Bu sebeble tek hal çaresi şehitlerin toplu halde şehadette bulunmalarıdır.

Hanefiler bu görüşlerini Hz. Ömer'in Muğiyre bin Şu'beye iftira atan-orfa ilgili uygulamasıyla isbat ederler. Bu konudaki tafsilat dokuzuncu lûkümde gelecektir.



Yedinci Hüküm: Bir Hüre İftira Atan Köle Veya Cariyenin Cezası Ne Olur?


Fakihler, hür. .evli ve namuslu bir müslümana zina İftirası atan köle >e cariyenin de cezalandırılmasında ittifak etmişlerdir. Fakat bunlara uy*gulanacak cezanın hürlere uygulanan cezanın aynısı mı, yoksa yarısı mı -lacağında ihtilaf etmişlerdir.

Dört mezhebin imamlarına göre hür bir insana zina İftirası atan kö-tenin cezası, hürlerin cezasının yarısı, yani kırk sopadır. Zira Allahu taala, tOnlar evlendikten sonra bir fuhuş irtikab ettilerml o vakit üzerlerine hür kadınlar üzerindeki cezanın yansı (verilir).» (Nisa: 25) buyurmuştur.

imam Evzai ve ibni Hazm'a göre ise köle ve cariyenin cezası da hürler gibi seksen sopadır. Çünkü had. müslümanların haklarını korumak İçin farz kılınan bir cezadır. İftira aynı zamanda iftira atılanın namusuna vaki olan bir cinayettir. Cinayetlerde ise hür ile köle arasında bir fark yoktur.

Cumhurun delilleri:

Abdullah ibni Ömer (ra)'den şöyle rivayet edilmiştir: «Ben. Ebubekir (ra), Ömer (ra), Osman (ra) ve sonraki halifenin İdarelerini idrak ettim. Bunların hepsi iftira sucunu işleyen köle ve cariyelere kırk sopa cezası ve*rirlerdi.»

Hz. Ali, «Herhangi bir şahsa zina iftirası atan köle ve cariyeye.kırk sopa ceza uygulanır.» buyurmuştur.

İbni Munzır. «Muteber olan cumhurun görüşüdür. Ben de onunla hük*mederim. Cumhura göre zina cezasını getiren âyet. yalnız hürlere ait hük*mü ifade etmektedir. Aynı sucu bir köle işlediği takdirde onun cezası hür*lerin cezasının yarısıdır.»



Sekizinci Hüküm: İftira Cezası Allah (Cc)'ın Hukukundan Mı, Yoksa Kulların Hukukundan Mıdır?


İmam-ı Azam (ra)'a göre iftira cezası Allah (cc)'ın hukukundandır. Buna göre;

1- İmamın zina iftirası sucunu haber alır almaz, iftiraya uğrayan istemese bile. müfteriye had uygulaması farzdır.

2- İftiraya uğrayan hakkından vazgeçse, müfteriyi affetse dahi müf*teriden had düşmez. Müfteri, haddin uygulanmasından önce tövbe etmiş olsa, tövbesi ancak kendisi ile Allah (cc) arasında geçerlidir. Cezanın uy*gulanması için bir engel teşkil etmez.

3- Müfteri köle olduğu takdirde had yarıya iner. Had eğer kul hu*kukundan dolayı olsaydı yarıya inmemesi gerekirdi.

İmam Malik (ra) ve İmam Şafii (ra)'ye göre zina iftirası cezası Allah (cc) hakkından değil, kul hakkından dolayıdır. Buna göre:

1- İmam, iftiraya uğrayan cezanın uygulanmasını taleb edene ka*dar ceza uygulayamaz.

2- İftiraya uğrayan, müfteriyi affederse ceza düşer.

3- İftiraya uğrayan, haddin uygulanmasından önce ölürse, hak va*rislerine geçer. Varisleri müfteriyi dilerse affeder, dilerse haddin uygulan*masını isterler. [42]

Bazı fakihlere göre ise, zina iftirasının cezası Allah (cc) hukuku ile kul hukuku arasında müşterek bir haktır. Zira müfteri attığı iftira ile hem Allah (cc)'ın hakkına, hem de kulun hakkına tecavüz etmektedir. Ceza da hem Allah (cc)'ın hakkının, hem de kul hakkının korunması için meşru kılınmıştır.



Dokuzuncu Hüküm: Müfteri Tövbe Ederse Şahadeti Kabul Edilir Mi?


Kur'an, zina İftirası atanlar için üç ayrı hüküm vazetmiştir:

1) Seksen sopa vurulması

2) Şehadetinin ebediyyen kabul edilmemesi.

3) Allanın taatından çıktığı için »aşıklıkla vasıflandırılması.

Bu üç hükümden sonra Allahu taala, «Meğer ki bu (hareketten) son*ra tövbe (ve rücu) ve (hallerini) ıslah ederler.» buyurarak, «tövbe» edenleri ve hallerini «ıslah» edenleri istisna etmektedir. Fakihler âyetteki «tövbe» ve «ıslahsın fasıklığı ortadan kaldırdığı gibi. şehadetinin kabulüne dela*let edip etmediği hususunda ihtilaf ederek iki görüşe ayrılmışlardır:

1- İmam-ı Azam (rafa göre âyetteki «tövbe» ve «ıslah» tan sonraki İstisna, yalnız son cümle, yani «Onlar fasıklann ta kendileridir.» cümlesi ile İlgilidir. Dolayısıyla müfterinin yalnız «fasıklık» vasfını ortadan kaldı*rır. Fakat sonradan dünyanın en salih insanı bile olsa. şehadeti asla ka*bul edilmez. Bu görüş. Hasan-ı Basrî, Nehâî. Saki bin Cübeyr ile diğer bazı tabiin fakihierinden de rivayet edilmiştir.

2- İmam Malik (ra), Hanbel (ra) ve Şafii (ra)'ha göre ise istisna iki cü' eyl. yani «Onların ebedi şahitliklerini kabul etmeyin.» ve «Onlar fasık-la .« ta kendileridir.» cümlelerini içine almaktadır. Buna göre müfterinin hem «fasıklık» vasfı ortadan kalkmakta, hem de şehadeti kabul edilmek*tedir. Bu görüş Ata. Tavus, Mücahid, Şa'bî, ikrime ve diğer bazı tabiin alimlerinden de rivayet edilmiştir. Taberî de bu görüşü benimsemiştir.

Hanefilerin delilleri:

Hanefilerin müfterinin şehadetinin kabul edilmeyeceği şeklindeki gö*rüşlerinin delilleri şunlardır•

1) Âyetteki istisna önceki cümlelerin hepsine raci olsa o zaman tövbe ile müfteriden haddin de düşmesi lazım gelir. Bu ise icmaen batıldır. Bun*dan anlaşılıyor ki. âyetteki istisna yalnız son cümleye aittir. Yani müfte*rinin yalnızca fasıklık vasfını ortadan kaldırır.

2) Allahu taala, «Onların ebedî şahitliklerini kabul etmeyin.» buyur*maktadır. Müfterinin şehadetinin kabul edilmesi, nassa muhalif olur.

3) Resulullah (sav). «Müslümanlar birbirlerine şahidlik yaptıkları za*man adildirler. Meğer ki. zina iftirası suçundan had cezasına uğramasın.» buyurmuştur. Bu hadis açıkça delalet ediyor ki. zina iftirası suçundan do*layı cezalandırılan kişinin şehadeti kabul edilmez.

Cumhurun delilleri:

Cumhurun, müfterinin tövbeden sonra şehadetinin kabul edileceğine dair delilleri ise şunlardır:

1) Tövbe bütün günahları yok eder. Günahtan tövbe eden hiç günah işlememiş gibidir, öyleyse müfterinin de tövbeden sonra şehadeti kabul edilmelidir.

2) Küfür iftiradan daha büyük bir suçtur. Kafir tövbe ederek müslü-man olduktan sonra şehadeti kabul edildiğine göre iftiradan sonra tövbe eden bir müslümanın şehadeti nasıl kabul edilmez? İmam Şafii (ra) şöyle der: «Allah (cc)'ın tövbesini kabul ettiği kimsenin şehadetini nasıl redde*derler, hayret ederim?» [43]

3) Muğiyre bin Şu'be'nin hadisesi. Hz. Ömer. Muğiyre bin Şu'be'ye zina iftirası atan Ebu Bekret, Nâfi ve Nef'i'ye, «Kim sözünden döner, nef*sini yalanlarsa onun şehadetini kabul ederim. Kim de sözünden dönmezse onun da şehadetini kabul etmem.» dedi. Nâfl ve Nef'i sözlerinden döne*rek tövbe ettiler. Hz. Ömer de onların şehadetlerini kabul etti. Ebu Bek*ret ise sözünden dönmediği için şehadeti kabul edilmedi. Hz. Ömer'in bu uygulaması sahabilerden bir itiraz görmedi. Şayet tövbe edenlerin şeha-detleri.kabul edilmeseydi sahabiler Hz. Ömer'e itiraz ederlerdi. [44]

4) Uygun olan. âyetteki istisnanın önceki bütün cümlelere raci olma*sıdır. Tövbe ile haddin düşmemesi, onun kul hakkı olmasındandır. Zira bütün suçların cezası Allah, (cc) katında tövbe İle düşse bile kulları ilgi*lendiren suçların cezaları affedilemez. Âyet müfteri için had. şehodetin reddi ve fasıklık olmak üzere üç hüküm ihtiva etmektedir. Had tövbe ile düşmediğine göre diğerleri, yani fasıklık vasfı ile şehadetlerinin reddi du*rumu ortadan kalkar.

Şa'bî ve Dehhak'ın görüşleri ise bu iki görüşe de muhaliftir. Bunlara göre müfteri tövbe etse de şehadeti kabul edilmez. Ancak sözünden dö*nerek kendisinin müfteri olduğunu itiraf ederse şehadeti kabul edilir.



Ayetlerden Alınacak Dersler


1- İffetli müslüman kadınlara atılan zina iftirası büyük günahlardan olduğu gibi, cemiyetin yapısını tehdit eden en büyük afetlerden de biridir.

2 - Müminleri iftira yoluyla itham etmek fuhşun yayılmasına sebeb

olur.

3- Müslümanların vazifesi, hata eden kardeşlerinin ayıplarını gizle*mek olmalıdır.

4 - Müfterinin hadden kurtulması için dört adil şahit bulması lazım*dır.

5- Zina iftirasının büyük bir günah olduğuna delalet eden üç ceza*sı vardır: Bedeni ceza: Had. Edebi ceza: Fasıklık. içtimai ceza: Şehadetinin reddi.

6- Müslümanların namuslarına zan üzerine ve söylentilere dayana*rak dil uzatmak caiz değildir.

7- Dünyada uygulanan cezalar günahların kefaretidir. İmamın Al*lah (cc)'ın emrini infaz için bu cezaları uygulaması farzdır.

8- Müfteri pişman olur. tövbe ederse fasıklık vasfını üzerinden kal-dırntış olur.

9- Müfteri sözünden döner, hallerini ıslah ederse şehadeti kabul ve itibarı İade edilir.

10- Allahu taalanın fazlı büyük ve rahmeti herkesi kuşatır. Ne kim*senin taatı ona bir fayda, ne de kimsenin isyanı zarar verir.

Ayetlerdeki teşrii hikmetler

islâmın savaş açtığı ve hiç merhamet etmediği çirkin suçlardan birisi de zina iftirasında bulunmaktır. Çünkü zinadan uzak olan kişileri zina su*cuyla itham etmek, halkın namusunu lekelemek olduğu gibi, iftira sahası*nın genişlemesine de vasıta olur. Halkın namusu bu iftira ile yara alır. ku*laklar da onunla kirlenir, iftira hadisesi yaygınlaşınca da hemen herkes zina ile itham veya ithamla tehdit tehlikesi ile yüzyüze gelir. Herkes karısı veya çocukları hakkında şüpheye düşer.

Hür ve namuslu kadınların zina ile itham edilmeleri cemiyette birçok büyük felaketin doğmasına vesile olur. İffetli, hür ve şerefli bir kadına atı*lan iftira, halk tarafından tasdik edilerek konuşulmaya, kadının adı diller*de dolaşmaya başlar. Yalnız şerefli bir kadına değil, onun bütün yakınla*rına, arkrabalarına sürülen bu leke sonucu, hadiselerle tesblt edilebileceği gibi genellikle kadın öldürülür. Ölümünden sonra kadının günahsızlığı or*taya çıksa bile artık iş işten geçmiştir.

Ortaya çıkardığı kötülüklerden dolayı İslâm, halkın dilini iftiradan kes*mek, ailelerin şeref ve haysiyetlerini korumak için. kötü insanlar tarafın*dan namuslu kimselere atılan iftira karşılığı olarak seksen sopa gibi şid*detli bir ceza vazederek iftira kapılarını kapatmış, müfterilerin şehadetle-rinin ebediyyen kabul edilmeyeceğini bildirerek onları fasıklıkla vasıflandırmıştır.

Görüldüğü gibi İslâmda müfteriler için üç ayrı ceza vardır: Biri be*denle ilgili sopa cezası, ikincisi, sanki insan değilmiş gibi şehadetinin reddedilmesi, üçüncüsü de, fasıklıkla vasıflandırılarak Allah (cc)'ın taatın-dan çıktığının ilan edilmesidir. Ancak bu tür cezalar tatbik edilerek İftira illetiyle hastalıklı olan kimselerin hastalıkları yok edilebilir. Bu İtibarla da ailelerde bir bağlılık ve sevgi teessüs etmiş olur.

islâm, Allah (cc)'ın azabını gerektiren en çirkin günahlardan birisinin de zina iftirası olduğunu ve iftira atanların dünya ve ahirette şiddetli bir azabla cezalandırılacaklarını bildirmiştir. Nitekim Allahu taala. «Namuslu, (kötülüklerden) habersiz mümin kadınlara (iftira) atanlar dünyada da, ahi*rette de lanetlendiler. Onlar için büyük de bir azab vardır. O günde ki aleyhlerinde kendi dilleri, kendi elleri, kendi ayakları onların neler yapıyor idiklerine şahitlik edecektir.» (Nur: 23-24) buyurmaktadır. Yine Allahu taa*la, cemiyetin iffet ve namusu hakkında fazla konuşanların ahirette en şid*detli azaba müstahak olacaklarını bildirerek onları fuhuş yayıcıları olarak tavsif etmiştir: «Kötü sözlerin iman edenlerin içinde yayaılıp duyulmasını arzu edenler (yok mu?) Dünyada da, ahirette de onlar için pek acıklı bir azab vardır.» (Nur: 19)

Resulullah (sav) da zina iftirasında bulunmanın helak edici büyük gü*nahlardan olduğunu söylemiştir: «Resulullah (sav), «Sizi helak edecek yedi günahtan kaçının.» buyurdu. Sahabe-i kiram. «O yedj günah nedir ya Resulullah?» dediler. «Allah (cc)'a şirk koşmak, sihir yapmak, Allah (cc)'ın haram kıldığı haksız yere adam öldürmek, faiz yemek, yetim malını yemek. savaştan kaçmak ve bir de habersiz, mümin, namuslu ve hür ka-aniora zina iftirası atmaktır.» buyurdu.» [45
 

Muhtazaf

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
30 Mar 2008
Mesajlar
9,637
Tepki puanı
1,009
Puanları
113
Yaş
67
Web Sitesi
www.aydin-aydin.com
43. DERS LİAN İLE İLGİLİ HÜKÜMLER


6- Zevcelerine zina isnat eden ve kendilerinin kendilerinden basta şahldleri de bulunmayan kimseler(e gelince) onlardan her birinin (yapacağı) şahitlik, kendisinin hakikaten sadıklardan olduğunu Allaha yemin ile dört (defa ifade ve tekrar edeceği) şahitliktir.

7- Beşinci (şehadet) de eğer yalancılardan ise Allanın laneti mu*hakkak kendisinin üstünedir.

8 ,9- O (kadın)ın billahi onun (zevcinin) muhakkak yalancılardan olduğuna dört (defa) şehadet etmesi, beşincide de eğer o (zevci) sadık*lardan ise muhakkak Allanın gazabı kendi üzerine (olmasını söylemesi) ondan (o kadından) bu azabı (cezayı) defeder.

10- Ya üzerinizde Allanın fazi ve rahmeti olmasaydı, ya hakikat Al*lah tövbeleri kabul eden yegane hüküm ve hikmet sahibi olmasoydı (hail-nlz n.y. varır*,?.,





Ayetlerin Lafzı Tahlili


(Yermfina): Ailelerini zina ile itham etmek.

(Ezvâcehüm): Ezvac, zevc'in çoğuludur. Zevç ise. eş demektir.

(Feşehadetü ehadihim): Zina iftirası atan-xm haddi kaldıran şehadet.

(La'netellahi): Aliahın gazab ve laneti. Lanet aslında AHah (cc)'ın rahmetinden kovulma demektir.

(Ve yedreu): Defetme anlamında bir fiildir.

(El azabe): Buradaki azabtan maksat, dünyevi azab, yani had veya recm.

(Tevvabün): Cok tövbe eden. öyle ki. Allahu :aalan:n günahtan dönen kuluna rahmeti ile yönelmesi.

(Hakimün): Herşeyi yerli ysrine koyan. Kulların maslahatlarının gerektirdiği şekilde hikmetli hükümler vazedici.



Âyetlerin İcmali Manaları


Allahu taala hanımını zina ile itham eden ve fakat iddiasının doğru*luğuna hiçbir delil getirmeyen kimsenin üzerine düşeni haber vermektedir. Hanımını zina ile itham edenin üzerine farz olan, zina suçunun isbatı ve tfıîra haddinden kurtulmak İçin dört şahit yerine bizzat kendisinin sözüsûn doğruluğu üzerine dört defa Aliahın ismi ile yemin ve şehadette bu-unarak, beşinci olarak «Eğer sözümde doğru değilsem Aliahın laneti üze--me olsun.» demesi lazımdır. Zina ile itham edilen kadın da eğer zina et-:ğini itiraf etmiyorsa, zina cezasından kurtulmak için. dört şahit yerine ;ört defa Aliahın ismi ile yemin ve şehadette bulunması lazımdır. Kendi if-"etinin isbatı ve kocasının yalancılardan olduğunu isbat için beşinci olarak Aliahın ismi ile yemin ve şehadet ederek, «Eğer kocam doğru söylüyorsa »ilahın gazabı üzerime olsun.» demesi lazımdır.

Allahu taalanın bu hükmü vazetmesi yalnız halka rahmetinden, günah*kâr kullarına lütufkarlığındandır. Eğer bu hüküm vazedilmeseydt onlar halk İçinde rezil ve rüsvay oldukları gibi dünyada acilen cezalandırılırlar ve ahrette de azaba çarptırılırlardı. Allahu taala kullarını çok esirgeyici ve kullarının tövbelerini kabul ederek günahlarını affedendir. Çünkü Allahu taala, «Şüphesiz ki ben tövbe ve iman edenleri, İyi iyi amel (ve hareket)te bulunanları, sonra da doğru yolda (ölünceye kadar) sebat edenleri elbette çok yarlıgayıcıyım.» (Taha: 82) buyurmaktadır.



Ayetlerin Nüzul Sebebleri


1) Buharî, Tirmizi ve Ibni Mace İbni Abbastan şöyle rivayet ederler: «Hilal bin Ümeyye, Resulullah (sav)'ın huzurunda karısının Şerik bin Seh-ma ile zina ettiğini söyledi. Resulullah, «Ya isbat edersin veya sırtına sopa vurulur.» buyurdu. Bunun üzerine Hilal, «Bizden birisi karısı ile yabancı bir erkeği gördüğünde nasıl delil arayabilir?» dedi. Resulullah (sav) yine, «Ya isbat edersin veya sırtına sopa vurulur.» buyurdu Hilal bin Ümeyye Resulullah (sav)'a, «Seni hak peygamber olarak gönderen Allah (cc)'a ye*min ederim ki ben iddiamda doğruyum. Allahu taala benim sırtımı hadden koruyacak bir âyet gönderecektir.» dedi. Bunun üzerine Allahu taala, «Zev*celerine zina Isnad eden ve kendilerinin kendilerinden başka şahitleri de olmayan kimseler(e gelince) onlardan her birinin (yapacağı) şahitlik, ken*disinin hakikaten sadıklardan olduğunu Allaha yemin ile dört (defa ifade ve tekrar edeceği) şahitliktir.» âyetini inzal buyurdu. Resululiah (sav) Hilal ile karısını getirtti. Hilal şehadete başlayarak, «Ben Allah (cc)'a yemin ve şehadet ederim ki sözümde doğruyum.» diye lian etti. Resulullah (sav), «Allah (cc) sizden birinizin yalancı olduğunu biliyor. Biriniz tövbe etme*yecek misiniz?» buyurdu. Sonra kadın kalkarak dört kez aynen kocası gibi Allah (cc)'ın ismi ile yemin ve şehadette bulundu. Beşinci tekrara ge*lince sahabiler kadını durdurdular ve «Bu söz azabı gerektirir.» dediler. Kadın sustu. Biz onun sözünden döneceğini zannettik. Fakat kadın beşin*ci kez yemin ve şehodetle birlikte, «Eğer kocam doğru söylüyorsa Allahın gazabı üzerime olsun.» dedikten sonra, «Ben kavmimi bundan sonra halka rüsvay etmeyeceğim.» diyerek gitti. Resulullah (sav), sahabilere dönerek, «Bakınız eğer bu kadın gözlen sürmeli iri kalçalı ve kalın bacaklı bir ço*cuk doğurursa o Hilal'in değtl. Şerik bin Sehma'ntn çocuğudur.» buyurdu. Kadın Resulullah (sav)'ın tavsif ettiği gibi bir çocuk dünyaya getirdi. Re*sulullah (sav), «Eğer Allah (cc)'ın kitabındaki bu hüküm olmasaydı o ka*dını nasıl cezalandıracağımı ben bilirdim.» buyurdu.» [46]

Bunun diğer bir yönü daha vardır: Kadınlar genellikle «lanet» kelime*sini kullanmayı adet edinmişlerdir. Bu sebeble onların kalblerinde hiçbir korku uyandırmaz. «Gazab» kelimesi ise alışkın olmadıkları bir kelime ol*duğu için onlara korku verir.

Üçüncü incelik: «Allah tövbeleri kabul eden yegane hüküm ve hik*met sahibi olmasaydı...» âyetinde uygun olan. «hüküm ve hikmet sahibi» manası taşıyan «hakim» kelimesi yerine, «rahmet» kelimesinin kullanılması idi. Çünkü bu kelime, tövbe fiiline daha uygundur. «Hakim» kelimesinin kullanılmasında ince bir hikmet vardır. Şüphesiz Allah (cc)'ın «lian»la hük*metmesinin sebebi, zina gibi fahiş bir sucun kullarına örtülmesini dileme-sidir. Eğer «lian» meşru olmasaydı zina ithamında bulunan kocanın iftira haddi ile cezalandırılması lazım gelirdi. Halbuki hiçbir kocanın sebebsiz yere karısını zina ile itham etmeyeceği acıktır. Çünkü kadının zina etme*si yalnız kendisini değil, kocasını da lekeler. Eğer yalnız kocanın dört kere yemin ve şehadet etmesiyle iktifa edilseydi, kadının recmedilmesi icabe-derdi. Allah (cc) hüküm ve hikmeti her ikisinin de korunmasını gerektirdi*ğinden, ikisinin yemin ve şehadetleriyle onlardan cezayı kaldıracak «lian»la hükmetmiştir, işte bundan dolayı da bu hükümle ilgili âyetin sonunda «rahmet» kelimesi değil, «hakim» kelimesi kullanılmıştır.



Âyetlerdeki Şer'i Hükümler

Birinci Hüküm: Lian Ne Zaman Gerekir?


Bir kimsenin karısını zina ile itham etmesi halinde, kadın sucunu itiraf etmez, koca da sözünden dönmezse lian yapılması gerekir. Bu da iki şe*kilde ortaya çıkabilir. Birincisi, kocanın karısına, «Sen zina ettin.» veya «Senin zina ettiğini gördüm.» demesi ve bunu dört şahitle isbat edeme*mesi halinde. İkincisi, kocanın karısının hamileliğini, yani karnındaki ço*cuğu reddetmesi halinde. Her iki halde de lian yapmak farz olur.



İkinci Hüküm: Lian Yemin Mi, Yoksa Şehadet Midir?


Fakihler bu hususta ihtilaf ederek iki görüşe ayrılmışlardır;

1. Görüş: Lian şehadettir ve onda şehadet hükümleri geçerlidir. Bu, İmam Ebu Hanife (ra)'nin görüşüdür.

2. Görüş: Lian şehadet değil, yemindir. Onda yemin hükümleri ara*nır. Bu da İmam Malik, Hapbsl ve Şafii'nin görüşüdür.

Honef ilerin deliltort:

1- Hanefilerin lianın yemin değil, şehadet olduğuna dair birinci de-, illeri. «...Onlardan her birinin (yapacağı) şahitlik, kendisinin hakikaten •odaklardan olduğunu Allaha yemin ile dört (defa ifade ve tekrar edeceği) şahitliktir.» âyetidir.

2- İbni Abbas (ra)'ın Hilal bin Ümeyye vakası ile ilgili olarak nak*lettiği hadistir. Zira o hadiste. «Hilal gelerek şehadet etti» deniliyor. Daha sonra kadın da kalkarak şehadet ediyor. Bu hadiste şehadet kelimesi İki defa sarahaten İfade edilmektedir.

3- Hanefilere göre, lian meselesinde mademki erkeğin şehadeti dört şahidin yerine geçiyor, öyleyse erkeğin sözlerinin şehadet olması azım gelir.

Cumhurun delilleri:

1- «Şehadet» kelimesinden bazan yemin kasdedilir. Nitekim, «Mü*nafıklar sana geldiği zaman «Şehadet ederizki sen muhakkak ve mutlak JUftahın peygamberisin.» dediler. Allah da bilir ki sen elbette ve elbette 3' nun peygamberisin. (Fakat) Allah o münafıkların hiç şüphesiz yalancılar aUuğunu da biliyor. Onlar yeminlerini bir kalkan edindiler ve Allanın yo*mdan saptılar. Hakikat onların yaptıktan şeyler ne kötüdür.» (Münafl-On: 1-2) âyetlerinde «şehadet» kelimesinden yemin kasdedildiği görül*mektedir.

2- «Allaha yemin İle dört (defa İfade ve tekrar edeceği) şahitliktir..» âyetinde «Allah» lafzı «şehadeule birlikte zikredilmiştir. Bu da delalet edi-or ki, buradaki «şehadeUten maksat, «yemin»dir. Çünkü kişinin kendi nef*si ;çin şehadeti makbul değildir. Yemin ise makbuldür.

3- Hilal bin Ümeyye vakası ile ilgili olarak İbni Abbas (ra)'tan nak-adüen hadisin sonunda bazı rivayetlerde «Eğer Hilai bin Ümeyye ile karısı arasında karşılıktı yeminler olmasaydı ben o kadını nasıl cezalandıraca*ğım bilirdim.» denilmektedir.

Özet olarak, Haneliler, Handa geçen sözlerin «yeminle tekldlenen seftadet» olduğunu söylerken cumhur da. «şehadetle tekid olunan yemin» :.duğunu kabul eder.



Üçüncü Hüküm: Kafirlerin, Kölelerin Ve Tina Mirası Suçundan Cezolanmış Kişinin Lion Yapması Caiz Midir?


Fakihler, Hanın yemin veya şehadet olduğuna dair ihtilafa bağlı ola*rak, kimlerin lian yapabileceği hususunda da ihtilaf etmişlerdir.

Hanefilere göre bir erkeğin Hanının sahih olması için. müslümanlar hakkındaki şehadet hükümleri bakımından şehadet ehli olması şarttır. Ka*dının do bu ehliyeti haiz olması icabeder. Buna göre karı-koca olan cariye ve kölenin, iki kafirin, dinleri ayrı olan eşlerin ve zina iftirası suçundan ceza görmüş kimselerin lian yapması caiz değildir. Çünkü adı geçen şa*hısların müslümanların leh veya aleyhlerindeki şehadetleri makbul değil*dir.

Hanefiler bu görüşlerini şu hadisi şerifle desteklerler: Resulullah (sov)'-tan şöyle rivayet edilmiştir: «Dört sınıf insan vardır ki aralarında Han yok*tur: Hür erkek ile cariyesi arasında, hür bir kadınla köle olan kocası ara*sında, müslüman bir erkekle yahudi olan karısının arasında, müslüman bir erkekle hıristlyan olan karısının arasında.» [47] Bu hadis, kimlerin İlan yapamayacağını açık şekilde bildirmektedir.

Hanefiler görüşlerini mevzumuz âyetle de şöyle isbat etmektedirler: «...Kendilerinin kendilerinden başka şahldleri de bulunmayan kimseler...» âyetinde eşlerini zina ile itham eden kocalar şahidlerden istisna edilmiş*tir. Bu istisna lian yapacak şahsın şehadete ehliyetli olması icobettiğinl gösterir. Çünkü koca neme kadar müfterj durumunda ise de aslında şa*hittir. Şahit olduğu için de yapmış olduğu dört şehadet dört şahidin ye*rine geçmektedir, öyleyse lian ancak hür, müslüman, şehadete ehil kan -koca arasında yapılırsa sahih olur.

Maliki, Hanbell ve Şafiilere göre ise yemini sahih olan her kişinin lianı da caizdir, öyleyse ister hür, ister köle, ister müslüman, İster kafir, ister adil, ister fasık olsun tıer karı-kocanın İlan yapması caizdir.

Cumhur, görüşlerini «Zevcelerine zina tenad eden ve kendilerinin ken*dilerinden başka şahitleri de bulunmayan kimseler...» âyeti İle isbat eder*ler. Çünkü bu âyette lian yalnız müslüman ve hür kimselere tahsis edil*memiştir, öyleyse sıfatları ve dinleri ne olursa olsun bütün çiftler arasın*da lian yapmak caizdir.

Liandan maksat, tarafların zina veya iftira lekesini üzerlerinden at*maktır. Buna müslümanlar nasıl muhtaçsa gayri müslimler de öyle muhtaçtır. Hür nasıl kendisinin ayıpsız olmasını isterse fcöte de oppstz olmayı iater. Kısaca, yemini makbul olan herkesin Han yapması coteBr.



Dördüncü Hüküm: Lian İmamın Huzurunda Olmasa Da Caiz Midir?


Fakihler. lianın ancak imam veya İmamın vekHi huzurunda yapılabi*leceğinde ittifak etmişlerdir. Zira kan-kocadan biri sözünden, yemininden dönerse ona had uygulanması gerekir. Haddi uygulamak ise ifnama aittir.

Uygun olan da imamın kari-kocaya önce nasihatta bulunarak Allah cc)'ın azabının dünya azabından daha ağır olduğunu hatırlattıktan sonra lian yaptırmasıdır. Nitekim Resulullah (sav), «Hangi kadın bir kavme o kavimden olmayan bir nesil sokulmasına vasıta olursa onun Allah (cc) katında hiçbir amel ve ibadeti kabul görmez. Allahu taala elbette ki o ka*dını cennete sokmaz. Hangi erkek de çocuğuna bakarak onun kendisinden olmadığını iddia ederse Allahu taala onunla rahmeti arasına bir perde çeker. Onu geçmiş ve gelecek halkın huzurunda rezil ve rüsvay eder.» [48] hadisi şerifinde görüldüğü üzere erkek ve kadına nasihat ederek on*ları ikaz etmiştir.



Beşinci Hüküm: Lianın Yapılış Şekil Ve Yolu.


Âyeti kerime Manın yapılış şekil ve yolunu en acık bir şekilde beyan etmiştir: önce koca dört defa, «Allah (cc)'a yemin ve şehodet ederim ki karıma isnat ettiğim zina sözünde sadıkım.» şeklinde şehadette bulunur. Sonra beşinci defa şöyle der: «Eğer sözümde doğru değilsem Allah (cc)'ın laneti üzerime olsun.»

Erkeğin Hanından sonra kadın dört defa, «Allah (cc)'a yemin ve şeha*det ederim ki kocam bana isnat ettiği zina sözünde yalancıdır.» der. Be*şinci defa da, «Eğer kocam doğru söylüyorsa Allah (cc)'ın gazabı üzerime olsun.» diyerek Hanı tamamlar.

Âyetin zahirine göre, erkek bu yemin ve şehadeti beşten aşağı yapar veya «lanet» kelimesi yerine «gazab» kelimesini kullanırsa İlanı kabul edil*mez. Kadının da yemin ve şehadeti beşten aşağı yapması caiz olmadığı gibi, «gazab» kelimesi yerine «lanet» kelimesini kullanması caiz değildir. Bu uygulamada mutlaka önce erkeğin yemin ve şehadette bulunması la*zımdır. Fakihlerin ittifak ettikleri görüş de bu yoldadır. Çünkü âyetin akışı bunu icabettirmektedlr. ....... ........

İmam Ebu Hanife (ra)'ye göre liandan sonra kadının Iddeti de hemen başlar. Çünkü lian, ileride tafsilatıyla anlatılacağı üzere kan-kocamn ayrılmasına vasıta olur. Nevar ki fakihler bu hususta ihtilaf etmişlerdir. İhtila*fın kaynağı ise şudur: Bazı fakihlere göre erkeğin Han yapması kadına haddi icabettirir. Kadının Hanı ise bu haddi düşürür, öyleyse tabii olarak kadın erkekten sonra Han yapar, imamı Azam (ra)'a göre ise. erkeğin İlan yapması kadına zina haddinin uygulanmasını icabettirmez. Çünkü zina had*di ya dört şahidin şehadetiyle veya bizzat kadın veya erkeğin itirafı ile tatbik edilebilir.

Lianın Kur'an-ı kerimde beyan edilen şekli budur. Yalnız, hamile olan karısının çocuğunu reddeden kocanın Hanı sırasında yemin ve şehadetl arasında, «Bu kadının hamileliği benden değildir.» demesi icabeder. Şa*yet koca doğan gocuğu reddediyorsa bu defa da yemin ve şehadeti arasın*da «Bu çocuk benden değildir.» ifadesini kullanmalıdır. Bu da sünnetin tesbit ettiği şekildir.

Resulullah (sav)'ın sünneti üzere yapılan uygulamada erkek lian ya*parken kadın huzurda oturur. Erkek lianı bitirdikten sonra bu defa kadın ayağa kalkarak yemin ve şehadette bulunur. Bu uygulama bir camide ve imam huzurunda yapılır. Bu uygulama şekli Resulullah (sav)'ın fiili ve kavli sünnetiyle tesbit edilmiştir.[49]



Altıncı Hüküm: Erkek Veya Kadından Birinin İlandan Dönüşü Haddi Gerektirir Mi?


Fakihler, karı-kocadan birinin lian yapmaktan kaçınması halinde had uygulanıp uygulanmayacağı hususunda ihtilaf etmişlerdir.

Cumhurun görüşü: Maliki, Hanbeli ve Şafiilere göre erkek Handan kaçındığı takdirde ona iftira haddinin uygulanması farzdır. Kadın Handan denerse ona da zina haddi uygulanır.

Hanefilerin görüşü: İmam-ı Azam Ebu Hanife (ra)'ye göre erkek ve*ya kadın Handan kaçınırsa lian yapana veya kendisini yalanlayana kadar hapsedilir. Erkek sözünden dönerek kendisini yalanlarsa iftira haddi, kadın zina yaptığını itiraf ederse zina haddi tatbik edilir.

Cumhurun delilleri: Cumhur, Handan dönen için haddin uygulanma*sının farz olduğuna dair aşağıdaki delilleri getirmişlerdir:

1- Cumhura göre Allahu taala bunu, «Namuslu ve hür kadınlara (zina isnadıyla) iftira atan sonra (bu babda) dört şahit getirmeyen kimseler(in her birine)de seksen değnek vurun.» (Nur: 4) öyetiyle beyan etmiş*tir. Bu âyeti takiben de karısına zina isnad eden kocaların hükmü beyan edilmiştir. Ayetlerin bu akışı, nasıl yabancı bir kadına zina isnad eden kim*senin dört şahid getirmesi icabediyor ve dört şahit getiremediği takdirde had uygulanıyorsa kendi karısına zina İsnad eden şahıs da Handan kaçı*nırsa ona da iftira haddi uygulanması gerektiğini göstermektedir.

2- «O (kachn)ın billahi onun (zevcinin) muhakkak yalancılardan olduğuna dört (defa) şehadet etmesi, beşincide de eğer o (zevci) sadık*lardan ise muhakkak Allahın gazabı kendi üzerine (olmasını söylemesi) ondan (o kadından) bu azabı (cezayı) def eder.» âyetindeki «bu azabı def eder» ibaresinden maksat dünya azabıdır. Bu ifadeyi ahiret azabı olarak anlamak doğru değildir. Çünkü eğer kadın yaptığı lianda yalancı ise onun lianı ahiretteki cezasını artırır. Eğer doğru ise ahirette zaten cezası yok*tur. Öyleyse âyette sözü edilen ceza dünya cezasıdır Zaten önceki âyet*lerde de «Müminlerden bir zümre de bunların azabına şahit olsun.» buyu-rulması bu cezanın dünyevi olduğunu göstermektedir.

3- Hilal bin Ümeyye vakasında Resulullah (sav)'ın Hilalin karısı Havlete'ye «Dünyada recmedilmen Allah (cc)'ın gazabından daha hafiftir.» buyurması da bu hususta kesin bir nastır. Yine Resulullah (sav)'ın Hilal bin Ümeyye'ye, «Ya isbat edersin veya sırtına had vurulur.» buyurması, karısına zina isnad edenin sözünü isbat edemediği takdirde ona had vu*rulacağına sarahaten delalet etmektedir. [50]

Hanelilerin delilleri: Hanefilerin bu husustaki delilleri de şunlar

1- «Zevcelerine zina isnad eden...» âyeti zina isnad edenler hak*kındaki cezanın had değil, Han olduğuna delalet eder. Çünkü bu âyet zina iftirası ile ilgili âyetin hükmünü ya nesheder veya âyetteki umumi ifade*den karılarına zina isnad edenleri istisna eder. Veya bu âyet yalnızca karılarına zina isnad eden kocalara has bir hüküm ifade eder. Her iki hal*de de kocaya liandan başka bir ceza yoktur. O halde koca Mandan ka*çınırsa lian yapıncaya veya kendisini yalanlayıncay kadar hapsedilir

2- Kadının liandan kaçınması zina sucunu İtiraf ettiği manasına gel mez. O holde recmi de caiz değildir. Zaten Resulullah (sav) da. «Bir mtıs-lümanın kanı ancak üç şeyden biri ile caizdir: Evlendikten sonra yapılan zina, iman ettikten sonra irtidat ederek kafir olmak ve haksız yere bir müslümanı öldürmek.» buyurmuştur. UontMn;M madığına göre recmedllerek kanım» akıfetattfe II»;.

3- Liandan kaçınmak sarahaten rtro İkrar» demek «tekdir. ki ortada sarih bir itiraf yoktur öyleyse zinama ieabettirdiği had Om uy*gulanamaz.

ibni Rüşd bu hususta şöyle demefclBittR:

senin kanı ancak dört adil şdhkJiiır sehcatetii d ^

okıttlabllir. Liandan kacınmg| JUral olmadığına w zina saçı» da «İ8rt şotrtt-le tosblt edilemediğine görepna hadd* uygulanamaz.»

imamı Azam Ebu Honife (raj'nln görüsü gözel ise ded»HMerl bakı*mından cumhurun görüşü kadar kuvvetli dt^KHr. MüfessirUrliT şa^ht Ta-berî ve diğer bazt büyük alimler de cumhura» 9W9önü twnimsaml$tlr.
 

Muhtazaf

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
30 Mar 2008
Mesajlar
9,637
Tepki puanı
1,009
Puanları
113
Yaş
67
Web Sitesi
www.aydin-aydin.com
Yedinci Hüküm: Lkm Ayeti Zina İftirası He Ffa« Âfetin Hükmünü Nee-Hedermi?


Ayetin nüzul sebebinde rivayet edilen şeylerin tümü İttifakta şu üc

1- Lian Ayeti iftira Ayetinden sora* natft olmakla bMHrte fatklı hükümler İhtiva eder.

2- Sahabe-i kiramın Ayetten anladıktan mana şudur: Her kim Kendi karısına zina İftirasında bulunursa, ceza ve hâkim batanımdan, yabancı bir kadına iftira atan kimsenin durumu gibfcHr

beyan etmiştir.

Hanefi fıkıh usulü kaidelerine göre İtan âyeti zita Mban m Hgili âye*tin hükmünü değil, hükümdeki umumiliği ne&hstmtyfr. ÇSaku JfMro âye-tindeki umumt hüküm, kadına zina isnadında tmtunaa Mnun. (bu ister ko*cası, İster bir yabancı olsun) isnodmı isbat edemediği takdİKİe İWr« had*di uygulamayı icabettirir. Lian Ayeti, kocaları bu genel hültörotteı» feâtora ederek onlara has olmak üzere San hükmünü getirmiştir, öyteys» Honeflle-re göre kansına zina isnad eden kocamn cezost yahaco ItandJr.

Diğer üc mezhebe göre' ise lian Ayeti, İftira âyeArikı Mtenindeki ö-mumiliği neshetmemiştir. Ancok bu âyet kansma zina isnad edem kocanın lian yapması gerektiğini ifade eder. Eğer koca liandan kaçınırsa ona tad uygulanması gerekir. Buna göre her iki Ayetin meno» evlfc fcâr «lu bir kadına zina isnad eden kimse, bunu dört şahitle isbat edemediği takdirde had cezasma çarptırılır. Yalnız karısına zina isnad eden koca lian yapar. Liandan kaçınırsa ona da had uygulanır.



Sekizinci Hüküm: Liandan Sonra Kan-Koca Birbirinden Ayrılır Mı?


Resulullah (sav)'ın sünnetine göre. karşılıklı olarak Manda bulunan kan-koca talaka gerek kalmadan ebedi olarak ayrılmış olurlar. Zira ibni Abbas (ra)'ın rivayetine göre Resulullah (sav), «Lianda bulunan kan-koca ayrılırlar ve ebediyyen brrleşemezler.» [51] buyurmuştur.

Hz. Ali ile İbni Mes'ud (ra)'dan da, «Resulullah (sav):, lian yapan karı-kocamn ebediyyen blrleşemeyecekterine hükmetmiştir.» hadisi rivayet e-dılmlştir.

Kan-kocanın birbirinden ebediyyen ayrılmasının ve bir daha birleş*melerinin de kesinlikle haram olmasının hikmeti şudur: Lian kan-koca arasına ebedî bir kin ve düşmanlık sokmuştur. Bu kin ve düşmanlık on*ların ebediyyen kopmalarını gerektirir. Zira erkek, eğer sözünde doğru İse. karısının fuhşunu bir topluluk önünde ifşa ederek onu rezil ve rüsvay et*miştir. Kadın da eğer sözünde doğruysa, kocasını bir topluluk önünde ya*lanlamış ve Allanın lanetini icabettirmiştir. Eğer sözünde yolan ise —ki bu durumda zina etmiştir— kocasının namusunu lekeleyerek ona en bü*yük hiyaneti yapmış olmaktadır. Bu sebeble onların aralarına daimi bir kin ve düşmanlık girmiştir.

Bilindiği gibi evlilik hayatının temeli kan-kocanın birbirine karşı sevgi, saygı, bağlılık ve doğruluğudur. Lianla bu temeller ortadan kaldırılmıştır. Öyleyse bunların cezası birbirlerinden ebediyyen ayrılmaktır.

Fakihler lian yapan kan-kocanın ayrılmalarının farz ve bu ayrılığın ebedi olduğunda ittifak etmişlerdir. Yalnız şu var ki. birbirinden ne zaman ayrı düştükleri hususunda ihtilaf etmişlerdir.

İmam Şafii (ra)'ye göre ayrılık, yalnız kocanın lian yapması ile tahak*kuk eder. Kadın İlandan kaçınsa bile durum değişmez.

Malikilere göre ayrılık ancak her ikisinin lian yapmasından sonra ger*çekleşir.

İmam Hanbel (ra) ve Ebu Hanife (ra)'ye göre ise. ayrılık, her ikisinin Hanlarını tamamlamalarından sonra imamın onların ayrılmalarına hükmet*mesine bağlıdır. [52]

Şafiilerin delili: Ayrılık sözle meydana gelir. Bu söz İse talakta oldu*ğu gibi kocanın sözüdür. Kadının Han yapmasının hiçbir önemi yoktur. Çünkü kadın Han yapmakla ancak kendisini hadden kurtarmış dur.

Majikllerln delili: Resulullah (sav). İlan yapan karı-kocayı birbirinden ayırmayı emretmiştir. Yalnız kocanın Han yapması ile İlan yapmış sayıl*mazlar. Şayet ayrılık yalnız kocanın Hanı ile tahakkuk etmiş olsaydı, koca Han yapar yapmaz karısı ondan ayrılmış olurdu. Ayrılmış olan kadın ise kocasına yabancıdır. Yabancı bir kadın ise İlan yapamaz. Çünkü Allahu taala Hanı karı ile kocaya farz kılmıştır.

Hanbeli ve Hanefilerin delili: Bu iki mezhebe göre ayrılık, karı-koca-nın Hanı tamamlamalarından sonra imamın onları birbirinden ayırması ile tahakkuk eder. Çünkü İbnl Abbas (ra)'tan yapılan rivayete göre. «Resulul*lah (sav) onları Han yaptıktan sonra birbirinden ayırdı.» Bu ifade, ayrılığın ancak imamın hükmüne bağlı olduğunu gösterir. Zira Han da bir tür had-dir. Hadlerin icrası da İmama aittir, öyleyse Handan sonra ayrılığı da imam tayin eder.



Dokuzuncu Hüküm: Liandan Sonra Koca Kendisini Yalanlarsa Kamı Ona Tekrar Verilir Mi?


Karı-koca birlikte Han yaptıktan sonra koca kendisini yalanlar, karı*sına iftira attığını itiraf ederse had uygulanır. Fakat karısı kendisine tek*rar helal olur mu?

İmam Malik (ra) ve Şafii (ra)'ye göre kadın o adama tekrar helal ol*maz. Çünkü Hanın getirdiği ayrılık ebed! bir ayrılıktır. Resulullah (sav) da onların ebediyyen birleşemeyeceklerlne hükmetmiştir. Sahabe ve tabiinin görüşü de budur.

İmam Ebu Hanite (ra)'ye göre İse, Handan sonra koca kendisini yalan*larsa ona iftira haddi uygulanır ve Hanı geçersiz olur. Böylece onun müf*teri olduğu tesbit edilmiş olur. Bu sebeble tekrar karısı ile evlenmesi helal*dir. Bir rivayete göre İmam Hanbel de bu görüştedir.

Sahih olan cumhurun (Maliki ve Şafiiler) görüşüdür. Çünkü lian ebedi bir ayrılığı Icabettlrir. Gecen hadisler de buna delalet eder. En doğrusu*nu Allah (cc) bilir.



Onuncu Hüküm: Liandan Sonra İlana Vesile Olan Çocuk Annesin* Ve*rilir Mi?


Koca çocuğunu inkar ettikten sonra İlan yapılırsa, çocuğun nesebi babasından ayrılır, nafakası da düşer. Kocası ile çocuk arasındaki vera*set de ortadan kalkmış olur. Ancak o çocuk annesinin çocuğudur. Anne*sinden miras alır ve öldüğü takdirde de annesi onun malına varis olur. Çünkü İmam Hanbel (ra)'in Amr bin Şuayb'tan rivayet ettiği hadiste Resul-lah (sav), lian yapan karı-kocanın liana sebeb olan çocuklar hakkında. «O çocuk annesinin malına varis olduğu gibi annesi de onun malına varis olur. Çocuk vasıtasıyla karısına zina iftirası atan kimse lian yapmazsa ona had vurulur.» buyurmuştur. [53] Bu hadis çocuğun anneye ait oldu*ğunu açıkça teyid etmektedir.

Çocuk sebebiyle karısına zina isnad eden kocaya gelince, o, lian yapmazsa zina iftirası atanlar gibi seksen sopa İle cezalandırılır. Kendi an*nesine, kendi çocuklarına zina iftirası atanlara da iftira haddi uygulanır. Uana sebeb olan çocuk, verasetin dışındaki diğer şer'î hükümlerde lian yapan erkekle ihtiyaten baba-evlat muamelesi görür. Mesela, adam ona zekat veremez. Onu öldürdüğü takdirde, herne kadar evladı olduğunu in*kar etmişse de, kısas edilmez. Karşılıklı olarak birbirlerinin lehlerinde şe-hadette bulunamazlar. Herhangi bir kişinin o çocuk benimdir iddiasında bulunması da sahih değildir. Şayet baba. liandan sonra kendini yalanlarsa, çocuğun nesebi tesbit edilir. Adamın çocuğa küçükse nafakasını vermesi farz olduğu gibi birbirlerinden miras da alabilirler. Hatta çocuk hakkındaki bütün İlan eserleri ortadan kalkmış olur.

İmam Fahreddin Razi. imam Şafii (ra)'den naklen şöyle der: «Lianla ilgili beş hüküm vardır: Lian. yapan erkeğin üzerinden had kalkar. Liana sebeb olan çocuğun nesebi lian yapandan silinir. Kan-koca ayrılır ve bir*birlerine ebediyyen haram olurlar. Kadına zina haddinin uygulanması ica-beder. Bu hükümler genellikle yalnız erkeğin lian etmesi halinde tahakkuk edeı. Bu hükümlerin uygulanması ve tesblti için imamın hükmüne ihtiyaç da yoktur.» [54]



Ayetlerden Alınacak Dersler


1- Karısına zina isnad eden ve bunu isbat edemeyen koca ya lian yapar veya had (seksen sopa) ile cezalandırılır.

2- Lian hükmü, yabancı namuslu ve hür kadınlara atılan iftiralarda icra edilmez. Yalnız karı-kocaya has bir hükümdür.

3- Lian. kocayı iftira haddinden, karıyı da recm cezasından kurta*rır.

4- Lian. Kur'anda zikredilen ifadelerle beş defa tekrar edilmelidir.

5- Lian, imam ve müslümon bir topluluk huzurunda yapılır.

6- Lian, karı-koca arasında «bedî bir ayrılığı icabettirtr.

7- Uanda erkeğin «lanet». Vadinin da cgazab» kelimesini zikretme*si tezımdtr.

8- Allah (ccj'm mağfireti geniş «e fazlı büyüktür. Eğer Allah (cc) kullarına merhamet etmeseydi on lan azabıyla helal: ederdi.



Ayetleroeki Teşrh Hikmetler


Herşeyj hakkıyla bilen, hüküm ve hikmet sahM olan Allah {od), kan-koca arasındaki Manı büyük ve yüce bir hikmet lehi vazetmiştir. Bu m ince ve en yüksek hikmet, evlilik hayatını tehdit eden ve cemiyeti kirleten ha*diselerden toplumu korumak ve aileyi temizlemektir.

Kur'an-ı kerim bu ince teşrii ile insan hayatında karşılaşılabilecek en elim vakayı tedavi etmiştir. Zira insan için karısının bizzat kendi evinde irtikab ettiği zina sucundan daha ağır bir hadise tasavvur edilemez. Çünkü insan bu hususta konuşamaz, isbat edecek bir delili olmadığı k)m acı*laması da mümkün değildir. Namusunu temizlemek için öldürmeye kalkıf sa, davasını isbat edemediği için kendisine de kısas uygulanır. Bu durum*da insan ne yapacağını bilemez. Şaşkın bir halde kalakalır. Görmezlikten gelerek olduğu gibi bıraksa. namusu kirlenmiş, haysiyet ve Şerefi yok olmuştur.

işte Kur'an-ı kerim bu âyetleriyle bu acı durum karşısında insanın ne yapacağını ve nasıl bir yol tutacağını beyan etmiştir.

Allah (cc)'ın yüce hikmetlerinden biri de mevzumuz âyetin nüzul sebe*bi olan hadiseyi asırların en efdali olan asırda, insanların en necibi olan sahabiter arasında ortaya çıkararak sonraki nesillerin ibret almaları için tatbiki bir ders vermesidir.

Hilal bfaı Ümeyye bir akşam evine döndüğünde «vlnde işlenen fuhşa şahld olur. Kendisine hakim olarak hiçbir şey yapmadan Resulullah (sav)'a gelerek hadiseyi haber verir. Resululloh (sav) ve sahabe hadise karşısın*da müşkül bir vaziyete düşerler. Resulullah (sav), «Ya isbat edersin veya sırtına had vurulur.» buyurur. Halk da Hilal'e had vurulacağına ve şeha-detinin reddedileceğine kanidir. Davasını isbat için dört şahit getirmesi mümkün olmayan Hilal, «Ya Resulullah, Allah'a yemin ederim ki doğru söylüyorum. Allahtan da bana bir çıkış yolu ihsan etenesini niyaz ediyo*rum.» der. Bunun üzerine lian âyetleri nazil olur.

Âyetlerin nüzulünden sonra Resulullah (sav) Hilal'e, «Allah sana bir çıkış yolu ve ferahlık ihsan etti.» buyurdu. O da, «Ben de Allahtan bunu bekliyordum.» cevabını verdi.

İşte Kur'an bu teşrii ile aile içindeki ahengi korumuş ve cemiyeti bu gibi »hadiselerden temizlemiştir. Eğer bu hüküm vazedilmeseydi böylesi hadiseler karşısında korı-kocontn aileleri arasında doğacak düşmanlıktan dolayı çok kanlar dökülürdü.

Bu hükümlerin teşriindekj bir başka hikmet de. cemiyette tasavvurun üstünde bir adalet sağlamak ve günahları lian yoluyla kökünden kazımak*tır. Lian karşısında hiçkimse artık böyle bir günaha teşebbüs edemediği' gibi karısını haksız yere hıyanetle de itham edemez.
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt