_YUSUF_
Yönetici
- Katılım
- 26 Haz 2008
- Mesajlar
- 4,070
- Tepki puanı
- 1,043
- Puanları
- 113
- Yaş
- 43
Nisa-43. “Ey İnananlar! Sarhoşken, ne dediğinizi bilene kadar, cünüpken, yolcu olan müstesna gusledene kadar namaza yaklaşmayın. Eğer hasta veya yolcu iseniz yahut biriniz ayak yolundan gelmişseniz veya kadınlara yaklaşmışsanız ve bu durumda su bulamamışsanız tertemiz bir toprağa teyemmüm edin, yüzlerinize ve ellerinize sürün. Allah affeder ve bağışlar.”
Ey mü’minler, sarhoşken namaza yaklaşmayın. Tâ ki ne dediğinizi bilene kadar. İnsanlara sarhoşluk veren içki belli merhaleler sonucunda haram kılınmıştır. Bu konuda ilk gelen âyet-i kerîme şudur:
"Hurma bahçelerinin ve üzüm bağlarının meyvelerinden hem bir sarhoşluk verici şey çıkarırsınız hem de güzel bir rızık." (Nahl: 67)
Âyeti gelmiş. Bu âyet-i kerîmesinde Rabbimiz içkinin haram olduğunu bildirmemekle beraber diğer rızıklar için kullandığı güzel ifadesini kullanmamıştır. Bu kadarcık bir işareti kavrayan sahâbenin bir kısmı içkiyi terk ettiler ama yine içmeye devam edenler de vardı. Sonra ikinci merhalede Hz. Muaz ve beraberlerindeki bir kısım sahâbeyle gelmişler Allah’ın Resûlüne ve: "Ey Allah’ın Resûlü! Bize içkiyle alâkalı bir şeyler söyle! Biz bunlardan çok rahatsız oluyoruz! İçki aklı giderdiği için çok çirkin şeyler oluyor! Bu konuda bize bir şeyler demeyecek misin? Bir fetva vermeyecek misin?" deyince Bakara sûresindeki âyet-i kerîme nâzil oldu. Peygamberim sen deki onlara içki ve kumarda hem büyük günah vardır hem de insanlara birtakım faydalar vardır. Bu âyet-i kerimede de içkinin yasaklığı belli olmakla birlikte caiz olma ihtimali de yok değildi. Bu kadarcık bir açıklamayla da olsa sahâbeden pek çoğu da içkiyi terk etti. Ama kesin yasak olmadığı için içenler de vardı.
Sonra sahâbe arasında cereyan eden bir namaz olayında sahâbeden birisi içkili olması sebebiyle Kâfirûn sûresini yanlış okuması sonucunda hemen akabinde Nisâ sûresindeki bu âyet geliyordu. Ey iman edenler! Sarhoş olduğunuz halde namaza yaklaşmayın! Ta ki ne dediğinizi bilinceye kadar. Buradaki emrin biraz daha sertleşmesinden sonra sahâbe arasında içkiyi terk edenlerin sayısı artarken, içmeye devam edenlerin sayısı da yok denecek kadar azaldı. Bir ara içki yüzünden pek çok densizliklerin yaşandığından rahatsız olan Sad Bin Ebi Vakkas Rasulullah’a gelerek şikâyette bulunmuş ve Allah’ın Resûlü de:
"Allah’ım! Şarap hakkında bize yeterli beyanda bulun!"
Diyerek dua etti ve hemen arkasından Mâide sûresindeki:
"Ey iman edenler! Şarap, kumar, dikili taşlar (putlar) fal ve şans okları birer şeytan işi pisliktir. Bunlardan uzak durun ki kurtuluşa eresiniz...." (Mâide: 90,91)
Âyeti inmiş ve böylece kesin olarak şarabın haramlığı ortaya konmuştur. Rabbimiz buyuruyor ki sarhoşken, ne dediğinizi bilmez bir vaziyette namaza yaklaşmayın. Aynen sarhoşluk gibi uykusu gelen kimseyi de Allah’ın Resûlü namazdan menetmiştir. Bakın Rasulullah Efendimiz bu konuda şöyle buyurmaktadır:
“Sizden birinizin namaz kılarken uykusu geldiği zaman namazı bıraksın ve ne dediğini bilene kadar uyusun. Çünkü böyle bir durumda kişi istiğfar edeceğim derken kendi kendisine hakaret edebilir.”
İçkili olan, ya da namazda uyuklayan kişi ne dediğini bilmez bir vaziyette Allah’a teslimiyet bildirirken belki isyan içine düşebilir. Sarhoşken Allah’ı övecekken belki de Allah’ın gazabını celp edecek sözler söyleyebilir. İşte insan eğer namazda ne dediğini, ne okuduğunu bilemeyecek kadar sarhoşsa namaza yaklaşmayacak. Namaz kılamayacak kadar aklı olmayan kişi namaza duramaz. Böyle bir adamın namaz kılması caiz olmadığı gibi ona bir şey de anlatılamaz. Tıpkı uyuyan bir kimseye bir şeyler anlatmaya benzer buna anlatmak. Zira sarhoştur o.
Tabi herkes içki sarhoşu değildir. Hattâ hayatta insanı sarhoş eden öyle şeyler vardır ki içkiden daha beterdir. Çünkü içkinin tesiri geçince insan ayıkır ama onların tesiri ölünceye kadar geçmez. Meselâ adam mal sarhoşudur, makam sarhoşudur, kadın sarhoşudur, ben bilirim sarhoşudur ki ölünceye kadar bu sarhoşluklarının tesiri geçmez. İşte görüyoruz, kimi insanlar dünyalık elde edeceğiz diye namazda ne dediklerinin, ne okuduklarının farkında değiller. Okudukları sûrelerin ne anlama geldiğini? O sûrelerle Allah’a nasıl bir taahhütte bulunduklarını? Allah’tan hayatlarını düzenlemek üzere ne tür mesajlar aldıklarını bilmemektedirler. Yâni namazda ne dediklerini, ne okuduklarını bilmeden, kalplerinde, kafalarında, akıllarında, dünyalarında Allah huzurunda olmanın şuurundan uzak altın, gümüş, para, pul, çek, senet düşünceleri olduğu halde sarhoşça bir namaz kılmaktadırlar.
Ekonomik sarhoşluklar, siyasal sarhoşluklar, ailevi sarhoşluklar içinde kılınan bir namaz da herhalde bu yasağın kapsamı içine girecektir. Bu sarhoşluklardan kurtulup okuduğumuz sûrelerin ne anlama geldiğini, o anda Allah’la nasıl bir diyalog halinde olduğumuzu anlayacak bir noktaya gelmek zorundayız. Dünyada bu kadar şeylere zaman bulabilen bir Müslüman okuduğu sûreleri tanıyacak kadar bir zamanı kalmamışsa sarhoş değil de nedir bu adam? Elbette dünyaya verdiği değeri dinine vermeyen bir Müslüman dünyada sarhoşluğun daniskasını yaşıyor demektir.
Namaza başlarken “Allahu Ekber”derken, “Elhamdü lillahi Rabbil âlemin” derken, “Sübhanallah” derken, “İyyake nabudu ve iyyake nesteiynu” derken bunların ne anlama geldiği bilmeden bir namaz kılıyorsa bir Müslüman, onun kıldığı namaz sarhoşun kıldığı namazdan farksızdır. Allah için bu konuda kendimizi bir daha gözden geçirelim. Allah için birkaç hafta, birkaç ay tüm işlerimizi bırakalım, tüm meşgalelerimizi terk edelim ve namazlarımızda Allah’ı hamd etme, Allah’ı tesbih etme, Allah’ı yüceltme, Allah’ı zikretme, Allah’tan mesaj alma, Allah’a tekmil verme sözlerimizin ne anlama geldiğini öğrenelim. Bu din işi yahu. Dünya işine benzemez. Tüm dünyayı kaybetseniz bile ne önemi var? Dünyanın da âhiretin de en büyük değer ölçüsü olan namazı düzgün kılarak ebedî hayatımızı kurtarmaya çalışalım. Düzgün bir namaz kılarak dünya hayatımızı da düzene koyalım. Namaza özdeş bir hayat, hayata özdeş bir namaz kılalım inşallah.
Ben böyle deyince kimi müslümanları şöyle serzenişlerde bulunduklarına şahit oluyoruz. Ne yani şimdi işimizi, aşımızı bırakalım mı? Dükkanlarımızı mı kapatalım? Böyle diyenlere diyorum ki: vallahi siz bu kitabı kapatıp bir hayat yaşarken dükkanı kapatmışsınız, açmışsınız ne fark eder? Allah için bir düşünün; on yıl öncesine oranla bugünkü mal varlığınız ne kadar arttı? Bir de Kur’an sünnet bilginize bakın. Bu on yıl içinde ne kadar artmış? Allah’tan korkun.
Arkadaşlar, bir de âyet-i kerîmeden anlaşılıyor ki sarhoş olan birisinin irtidatı da geçersizdir. Çünkü az evvel ifade ettiğim gibi sahâbeden bir zatın sarhoş iken kıldırdığı namazda Kâfirun sûresinde ki “La a’büdu ma ta’büdun” ”Ey kâfirler! Ben sizin taptıklarınıza tapmam” âyetindeki “La” yı nafiyeyi hazfederek okuduğu halde, yâni “Ey kâfirler! Ben sizin taptıklarınıza taparım” şeklinde okuduğu halde sahâbeden hiç kimse onun küfrüne hükmetmemiştir. Ve işte bu âyet-i kerîmesinde Rabbimiz de: “Ey İman edenler! Sarhoş olduğunuz halde namaza yaklaşmayın” buyurarak onların mü’min olduklarını tescil buyurmuştur.
Ve cünüp iken de yolculukta olmanız hariç gusledinceye kadar namaza yaklaşmayın. Evet demek ki bir Müslüman cünüp iken de, abdestsiz iken de namaza yaklaşmayacak. Abdestsiz iken abdest alıncaya, cünüp iken de gusledip cünüplükten temizleninceye kadar namaza yaklaşmayacak. Ancak yolculuk müstesnadır. Yolculukta olanlar yıkanma imkânlarının kısıtlı olması sebebiyle teyemmüm ile namazlarını kılabileceklerdir.
Eğer hasta veya yolculukta iseniz, veya biriniz ayak yolundan (Hacet yerinden) gelmişseniz, yahut kadınlara dokunmuş, helâl yoldan kadınlarıyla beraber olmuş da gusledeceği yahut abdest alacağı bir dönemde su bulamamışsanız, bu durumda temiz bir toprakla teyemmüm edin. Hafifçe yüzlerinize ve ellerinize sürün. Muhakkak ki Allah sizin için çok afuv ve Ğafûr olandır. Sizin için çok affedici ve ğufran sahibidir. Görüyor musunuz Rabbiniz ne kadar affedici, ne kadar ve kusurlarınızı, eksiklerini görmezden gelicidir.
Evet kadınlara dokunmuşsanız. Buradaki dokunma anlamına gelen “Lemese” kelimesinin anlamı konusunda ihtilaf edilmiştir. Hz. Ali, Abdullah İbni Abbas, Ebu Mûsâ El Eş’ari, Übey Bin Ka’b gibi kimi selefimiz bunun kadınlarla cinsel ilişki anlamına geldiğini ki Ebu Hanife bunu tercih etmiştir. İbni Mes’ud, Hz. Ömer, ve İbni Ömer gibi kimi sahâbe de kadına elle dokunmak mânâsına anlamışlardır ki İmam Şâfiî de bu anlayışı tercih etmiştir. Bu konuda bir üçüncü görüşü de İmam Mâlik Efendimiz tercih etmiştir ki o da kadınlara cinsel haz veren bir dokunuşla dokunmadır şeklindedir. Ama hiçbir cinsel arzu hissetmeksizin gerçekleşen dokunmalar bunun dışındadır der İmam Mâlik.
Hastasınız, yahut seferdesiniz ve su bulamadınız. Bu hadîsenin ilk başlangıcı da Hz. Ayşe annemiz sebebiyledir. Ayşe annemizin bir seferde gerdanlığı kayboldu da onu arama sebebiyle Müslümanlar namazlarını geciktirdiler, sonra su da bulamadılar, Mevlâ’mız teyemmümü meşru kılıverdi. Rabbimiz kullarına böylece bir lütufta bulunuverdi. İşte Ayşe annemiz sebebiyle o günkü Müslümanlara gelen bu lütuf böylece kıyamete kadar tüm Müslümanlara bir lütuf olarak devam ediverdi. Mâide sûresinin 6. âyetinde de aynı husus anlatılır. Teyemmüm bir şeye niyet etmek, kast etmek anlamına gelir. Bilirsiniz niyetle eller iki kere toprağa vurulur, yüz ve eller dirseklere kadar sürülüp meshedilir.
Şâfiîler bu âyetin mânâsını şöyle anlamışlar: Namaz kılınan yerlere yâni mescitlere cünüp haldeyken yaklaşmayınız. Ancak oradan geçmek hali müstesnadır şeklinde anlamışlardır. Yâni bir iş için, bir zaruret için oradan geçmeniz müstesna o haldeyken mescitlere girmeyin şeklinde anlamışlardır.
Ey mü’minler, sarhoşken namaza yaklaşmayın. Tâ ki ne dediğinizi bilene kadar. İnsanlara sarhoşluk veren içki belli merhaleler sonucunda haram kılınmıştır. Bu konuda ilk gelen âyet-i kerîme şudur:
"Hurma bahçelerinin ve üzüm bağlarının meyvelerinden hem bir sarhoşluk verici şey çıkarırsınız hem de güzel bir rızık." (Nahl: 67)
Âyeti gelmiş. Bu âyet-i kerîmesinde Rabbimiz içkinin haram olduğunu bildirmemekle beraber diğer rızıklar için kullandığı güzel ifadesini kullanmamıştır. Bu kadarcık bir işareti kavrayan sahâbenin bir kısmı içkiyi terk ettiler ama yine içmeye devam edenler de vardı. Sonra ikinci merhalede Hz. Muaz ve beraberlerindeki bir kısım sahâbeyle gelmişler Allah’ın Resûlüne ve: "Ey Allah’ın Resûlü! Bize içkiyle alâkalı bir şeyler söyle! Biz bunlardan çok rahatsız oluyoruz! İçki aklı giderdiği için çok çirkin şeyler oluyor! Bu konuda bize bir şeyler demeyecek misin? Bir fetva vermeyecek misin?" deyince Bakara sûresindeki âyet-i kerîme nâzil oldu. Peygamberim sen deki onlara içki ve kumarda hem büyük günah vardır hem de insanlara birtakım faydalar vardır. Bu âyet-i kerimede de içkinin yasaklığı belli olmakla birlikte caiz olma ihtimali de yok değildi. Bu kadarcık bir açıklamayla da olsa sahâbeden pek çoğu da içkiyi terk etti. Ama kesin yasak olmadığı için içenler de vardı.
Sonra sahâbe arasında cereyan eden bir namaz olayında sahâbeden birisi içkili olması sebebiyle Kâfirûn sûresini yanlış okuması sonucunda hemen akabinde Nisâ sûresindeki bu âyet geliyordu. Ey iman edenler! Sarhoş olduğunuz halde namaza yaklaşmayın! Ta ki ne dediğinizi bilinceye kadar. Buradaki emrin biraz daha sertleşmesinden sonra sahâbe arasında içkiyi terk edenlerin sayısı artarken, içmeye devam edenlerin sayısı da yok denecek kadar azaldı. Bir ara içki yüzünden pek çok densizliklerin yaşandığından rahatsız olan Sad Bin Ebi Vakkas Rasulullah’a gelerek şikâyette bulunmuş ve Allah’ın Resûlü de:
"Allah’ım! Şarap hakkında bize yeterli beyanda bulun!"
Diyerek dua etti ve hemen arkasından Mâide sûresindeki:
"Ey iman edenler! Şarap, kumar, dikili taşlar (putlar) fal ve şans okları birer şeytan işi pisliktir. Bunlardan uzak durun ki kurtuluşa eresiniz...." (Mâide: 90,91)
Âyeti inmiş ve böylece kesin olarak şarabın haramlığı ortaya konmuştur. Rabbimiz buyuruyor ki sarhoşken, ne dediğinizi bilmez bir vaziyette namaza yaklaşmayın. Aynen sarhoşluk gibi uykusu gelen kimseyi de Allah’ın Resûlü namazdan menetmiştir. Bakın Rasulullah Efendimiz bu konuda şöyle buyurmaktadır:
“Sizden birinizin namaz kılarken uykusu geldiği zaman namazı bıraksın ve ne dediğini bilene kadar uyusun. Çünkü böyle bir durumda kişi istiğfar edeceğim derken kendi kendisine hakaret edebilir.”
İçkili olan, ya da namazda uyuklayan kişi ne dediğini bilmez bir vaziyette Allah’a teslimiyet bildirirken belki isyan içine düşebilir. Sarhoşken Allah’ı övecekken belki de Allah’ın gazabını celp edecek sözler söyleyebilir. İşte insan eğer namazda ne dediğini, ne okuduğunu bilemeyecek kadar sarhoşsa namaza yaklaşmayacak. Namaz kılamayacak kadar aklı olmayan kişi namaza duramaz. Böyle bir adamın namaz kılması caiz olmadığı gibi ona bir şey de anlatılamaz. Tıpkı uyuyan bir kimseye bir şeyler anlatmaya benzer buna anlatmak. Zira sarhoştur o.
Tabi herkes içki sarhoşu değildir. Hattâ hayatta insanı sarhoş eden öyle şeyler vardır ki içkiden daha beterdir. Çünkü içkinin tesiri geçince insan ayıkır ama onların tesiri ölünceye kadar geçmez. Meselâ adam mal sarhoşudur, makam sarhoşudur, kadın sarhoşudur, ben bilirim sarhoşudur ki ölünceye kadar bu sarhoşluklarının tesiri geçmez. İşte görüyoruz, kimi insanlar dünyalık elde edeceğiz diye namazda ne dediklerinin, ne okuduklarının farkında değiller. Okudukları sûrelerin ne anlama geldiğini? O sûrelerle Allah’a nasıl bir taahhütte bulunduklarını? Allah’tan hayatlarını düzenlemek üzere ne tür mesajlar aldıklarını bilmemektedirler. Yâni namazda ne dediklerini, ne okuduklarını bilmeden, kalplerinde, kafalarında, akıllarında, dünyalarında Allah huzurunda olmanın şuurundan uzak altın, gümüş, para, pul, çek, senet düşünceleri olduğu halde sarhoşça bir namaz kılmaktadırlar.
Ekonomik sarhoşluklar, siyasal sarhoşluklar, ailevi sarhoşluklar içinde kılınan bir namaz da herhalde bu yasağın kapsamı içine girecektir. Bu sarhoşluklardan kurtulup okuduğumuz sûrelerin ne anlama geldiğini, o anda Allah’la nasıl bir diyalog halinde olduğumuzu anlayacak bir noktaya gelmek zorundayız. Dünyada bu kadar şeylere zaman bulabilen bir Müslüman okuduğu sûreleri tanıyacak kadar bir zamanı kalmamışsa sarhoş değil de nedir bu adam? Elbette dünyaya verdiği değeri dinine vermeyen bir Müslüman dünyada sarhoşluğun daniskasını yaşıyor demektir.
Namaza başlarken “Allahu Ekber”derken, “Elhamdü lillahi Rabbil âlemin” derken, “Sübhanallah” derken, “İyyake nabudu ve iyyake nesteiynu” derken bunların ne anlama geldiği bilmeden bir namaz kılıyorsa bir Müslüman, onun kıldığı namaz sarhoşun kıldığı namazdan farksızdır. Allah için bu konuda kendimizi bir daha gözden geçirelim. Allah için birkaç hafta, birkaç ay tüm işlerimizi bırakalım, tüm meşgalelerimizi terk edelim ve namazlarımızda Allah’ı hamd etme, Allah’ı tesbih etme, Allah’ı yüceltme, Allah’ı zikretme, Allah’tan mesaj alma, Allah’a tekmil verme sözlerimizin ne anlama geldiğini öğrenelim. Bu din işi yahu. Dünya işine benzemez. Tüm dünyayı kaybetseniz bile ne önemi var? Dünyanın da âhiretin de en büyük değer ölçüsü olan namazı düzgün kılarak ebedî hayatımızı kurtarmaya çalışalım. Düzgün bir namaz kılarak dünya hayatımızı da düzene koyalım. Namaza özdeş bir hayat, hayata özdeş bir namaz kılalım inşallah.
Ben böyle deyince kimi müslümanları şöyle serzenişlerde bulunduklarına şahit oluyoruz. Ne yani şimdi işimizi, aşımızı bırakalım mı? Dükkanlarımızı mı kapatalım? Böyle diyenlere diyorum ki: vallahi siz bu kitabı kapatıp bir hayat yaşarken dükkanı kapatmışsınız, açmışsınız ne fark eder? Allah için bir düşünün; on yıl öncesine oranla bugünkü mal varlığınız ne kadar arttı? Bir de Kur’an sünnet bilginize bakın. Bu on yıl içinde ne kadar artmış? Allah’tan korkun.
Arkadaşlar, bir de âyet-i kerîmeden anlaşılıyor ki sarhoş olan birisinin irtidatı da geçersizdir. Çünkü az evvel ifade ettiğim gibi sahâbeden bir zatın sarhoş iken kıldırdığı namazda Kâfirun sûresinde ki “La a’büdu ma ta’büdun” ”Ey kâfirler! Ben sizin taptıklarınıza tapmam” âyetindeki “La” yı nafiyeyi hazfederek okuduğu halde, yâni “Ey kâfirler! Ben sizin taptıklarınıza taparım” şeklinde okuduğu halde sahâbeden hiç kimse onun küfrüne hükmetmemiştir. Ve işte bu âyet-i kerîmesinde Rabbimiz de: “Ey İman edenler! Sarhoş olduğunuz halde namaza yaklaşmayın” buyurarak onların mü’min olduklarını tescil buyurmuştur.
Ve cünüp iken de yolculukta olmanız hariç gusledinceye kadar namaza yaklaşmayın. Evet demek ki bir Müslüman cünüp iken de, abdestsiz iken de namaza yaklaşmayacak. Abdestsiz iken abdest alıncaya, cünüp iken de gusledip cünüplükten temizleninceye kadar namaza yaklaşmayacak. Ancak yolculuk müstesnadır. Yolculukta olanlar yıkanma imkânlarının kısıtlı olması sebebiyle teyemmüm ile namazlarını kılabileceklerdir.
Eğer hasta veya yolculukta iseniz, veya biriniz ayak yolundan (Hacet yerinden) gelmişseniz, yahut kadınlara dokunmuş, helâl yoldan kadınlarıyla beraber olmuş da gusledeceği yahut abdest alacağı bir dönemde su bulamamışsanız, bu durumda temiz bir toprakla teyemmüm edin. Hafifçe yüzlerinize ve ellerinize sürün. Muhakkak ki Allah sizin için çok afuv ve Ğafûr olandır. Sizin için çok affedici ve ğufran sahibidir. Görüyor musunuz Rabbiniz ne kadar affedici, ne kadar ve kusurlarınızı, eksiklerini görmezden gelicidir.
Evet kadınlara dokunmuşsanız. Buradaki dokunma anlamına gelen “Lemese” kelimesinin anlamı konusunda ihtilaf edilmiştir. Hz. Ali, Abdullah İbni Abbas, Ebu Mûsâ El Eş’ari, Übey Bin Ka’b gibi kimi selefimiz bunun kadınlarla cinsel ilişki anlamına geldiğini ki Ebu Hanife bunu tercih etmiştir. İbni Mes’ud, Hz. Ömer, ve İbni Ömer gibi kimi sahâbe de kadına elle dokunmak mânâsına anlamışlardır ki İmam Şâfiî de bu anlayışı tercih etmiştir. Bu konuda bir üçüncü görüşü de İmam Mâlik Efendimiz tercih etmiştir ki o da kadınlara cinsel haz veren bir dokunuşla dokunmadır şeklindedir. Ama hiçbir cinsel arzu hissetmeksizin gerçekleşen dokunmalar bunun dışındadır der İmam Mâlik.
Hastasınız, yahut seferdesiniz ve su bulamadınız. Bu hadîsenin ilk başlangıcı da Hz. Ayşe annemiz sebebiyledir. Ayşe annemizin bir seferde gerdanlığı kayboldu da onu arama sebebiyle Müslümanlar namazlarını geciktirdiler, sonra su da bulamadılar, Mevlâ’mız teyemmümü meşru kılıverdi. Rabbimiz kullarına böylece bir lütufta bulunuverdi. İşte Ayşe annemiz sebebiyle o günkü Müslümanlara gelen bu lütuf böylece kıyamete kadar tüm Müslümanlara bir lütuf olarak devam ediverdi. Mâide sûresinin 6. âyetinde de aynı husus anlatılır. Teyemmüm bir şeye niyet etmek, kast etmek anlamına gelir. Bilirsiniz niyetle eller iki kere toprağa vurulur, yüz ve eller dirseklere kadar sürülüp meshedilir.
Şâfiîler bu âyetin mânâsını şöyle anlamışlar: Namaz kılınan yerlere yâni mescitlere cünüp haldeyken yaklaşmayınız. Ancak oradan geçmek hali müstesnadır şeklinde anlamışlardır. Yâni bir iş için, bir zaruret için oradan geçmeniz müstesna o haldeyken mescitlere girmeyin şeklinde anlamışlardır.