Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

"SORULARLA DİNİMİZİ ÖĞRENELİMMİ?" (2 Kullanıcı)

tugba_m

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
6 Eki 2006
Mesajlar
606
Tepki puanı
0
Puanları
0
RE: "SORULARLA DİNİMİZİ ÖĞRENELİMMİ?"

tağut; Allah 'ın hükümleri dışında hükümler koyan ve bunu uygulatan rejimlerin tümüdür.Kaldi ki Allah'ın hükümleri üzerine hüküm koymak ve bu hükümlere bilerek veya bilmeyerek uymak allah'a şirk koşmaktır.
şirk ise cehennemin tam ortasıdır.
 

nuresma

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Eki 2006
Mesajlar
2,975
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
35
Konum
ankara
RE: "SORULARLA DİNİMİZİ ÖĞRENELİMMİ?"

tugba_m yazdı:
tağut; Allah 'ın hükümleri dışında hükümler koyan ve bunu uygulatan rejimlerin tümüdür.Kaldi ki Allah'ın hükümleri üzerine hüküm koymak ve bu hükümlere bilerek veya bilmeyerek uymak allah'a şirk koşmaktır.
şirk ise cehennemin tam ortasıdır.
evet canım kardeşim.birşeyler de ben eklemek isterim söylediklerinize
Tağut; arapça bir kelime olup “tağa” (haddini aştı) kökünden türemiştir ve “haddini aşan mahluk” demektir.

Şer’i manası ise; Allah’ın koyduğu ölçüler dışında ölçüler koyan, insanı Allah’a ibadetten alıkoyan, Allah ve Rasulüne tabi olmayı engelleyendir.
Allah (c.c) şöyle buyuruyor:

“Allah hüküm koymada kendisine ortak kabuletmez.” [Kehf: 26]

“Hüküm vermek yalnızca Allah’a aittir.” [Yusuf: 40]
 

tugba_m

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
6 Eki 2006
Mesajlar
606
Tepki puanı
0
Puanları
0
RE: "SORULARLA DİNİMİZİ ÖĞRENELİMMİ?"

tamam soru hakkı sende olsun o zaman..
 

mtekik

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
26 Ağu 2006
Mesajlar
2,702
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
53
Web Sitesi
islamiportal.net
RE: "SORULARLA DİNİMİZİ ÖĞRENELİMMİ?"

S.A.
Benim sorumda şu olacak canlar;kafama takılıyor birkaç zamandır.
Evde kaza namazı kılarken okuyacağımız ezan ve kamet sessiz olabilirmi ?(kendi duyabileceğimiz kadar)


Kardeşim sorunuzun cevabını biraz geniş olarak veriyorum ama sizin istediğin kısmı ile ilgili kaynaktan net bir cevap bulamadım. Ama kendis sohbetlerimizde, derslerimizde konuştuğumuz ve uyguladığımız şekli ile tek başımıza kıldığımız zamanlarda kendi duyacağımız kadar bir sesle okuyoruz, çünkü biz kendimiz için okuyoruz. Aşağıda konu ile ilgili DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞININ açıklamasını veriyorum.

Kaza namazlarında ezan ve kamet gerekir mi?


Ezan ve kamet vaktin değil, namazın sünneti olduğu için kaza namazı kılarken de ezan ve kamet getirmek sünnettir. Kamet getirilmeden kılınan namaz geçerli olmakla birlikte, terk etmek uygun değildir.

Birden fazla kaza namazı kılınacak ise, her bir namaz için ayrı ayrı ezan ve kamet getirilmesi daha faziletli olmakla birlikte, başta bir kere ezan okunup, her bir kaza namazı için ayrı kamet getirilmesi de mümküdür.

k.s.e.o.
 

nuresma

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Eki 2006
Mesajlar
2,975
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
35
Konum
ankara
RE: "SORULARLA DİNİMİZİ ÖĞRENELİMMİ?"

akabe biatı nedir?
 

mtekik

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
26 Ağu 2006
Mesajlar
2,702
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
53
Web Sitesi
islamiportal.net
RE: "SORULARLA DİNİMİZİ ÖĞRENELİMMİ?"

S.A.
SORUNUZUN CEVABI BİRAZ UZUNCA OLDU AMA KONU İLE İLGİLİ KAFALARDA HİÇ BİR SORU İŞARETİ KALMASIN DİYE UZUN ALDIM. İNŞALLAH FAYDALI OLURUZ.




AKABE BEY'ATLARI


Hz. Peygamber (s.a.s.)'in Medine'den gelip ilk müslüman olanlarla 621-622 yıllarında Mekke'nin Akabe adı verilen mevkîinde yaptığı iki anlaşma ve ahidleşme.

Mekke'ye üç km. kadar uzaklıkta bulunan Mina ile Mekke arasındaki bir mevkiye verilen Akabe adına bölgenin başka yerlerinde de rastlanmaktadır. Aynı adı taşıyan birçok yer bulunmasına rağmen Akabe denince ilk defa bu meşhur ahidleşme ve anlaşmaların yapıldığı mevkî hatıra gelmektedir.

İslâm'ı çeşitli kabile ve gruplara anlatmağa çalışan Resulullah (s.a.s.) özellikle Hacc mevsiminde Mekke'ye gelen kabileler arasında dolaşıyor ve onlara bu yeni mesajı iletmeye uğraşıyordu. Bu hac mevsimlerinin birinde Yesrib (Medine)'den gelen ve bu şehirde yaşayan iki Arap kabilesinden biri olan Hazrec kabîlesine mensup bazı kimselerle karşılaşan Hz. Peygamber, onları İslâm'a davet etti. Peygamberliğinin onbirinci yılında onun bu çağrısına adı geçen kabileden altı kişi icabet edip, büyük bir samimiyetle bu yeni dine sarıldılar. Zira yıllardır Yesrib'teki diğer Arap kabilesiyle aralarında sürüp gitmekte olan Buas savaşlarından bezmiş olduklarından bu yeni dinin aralarında bir barış ortamı oluşturacağını ümit ediyorlardı. Yesrib'e geri döndüklerinde bu olaydan ve yeni dinlerinden kardeş kabîle Evs'e bahsedip onları da İslâm'a davet edeceklerine ve gelecek yıl yine Hacc mevsiminde aynı yerde Resulullah'la buluşacaklarına dair söz verip ayrıldılar

Medine'de yaşayan bu iki kabîlenin dışında ayrıca üç Yahûdi kabîlesi daha bulunuyordu. Bunlar müşrik Arapları dinlerinden ve putperestlik anlayışlarından dolayı hep hor görüyorlardı. Yahûdiler ellerindeki Tevrat'a, ayrıca âlimlerinden ve atalarından işitip durduklarına göre yakında bu bölgede zuhur edecek bir peygambere iman edeceklerini ve bu peygamberin desteğiyle putperestliğe son vererek Arapları ortadan kaldıracaklarını söyleyip duruyorlardı. Yahûdilerin bu sözleri Yesrib'li Evs ve Hazrec kabilelerinin zihninde yer etmişti. Hz. Peygamber (s.a.s.) ile Akabe'de görüşünce, yahûdilerden önce davranıp bu peygamberin yanında yer almakta hiç tereddüt etmediler. Bu ilk müslüman Yesribliler Resulullah'a iman ederek şöyle dediler: "Kavmimiz çok zor günler yaşıyor, hiç iyi bir durumda değiliz. Yıllardır süren çatışmalar aramızda sonu gelmez bir anlaşmazlığa sebep oldu. Bu yeni dinin bizleri biraraya getireceğine ve bizleri barıştırıp kaynaştıracağına inanıyoruz." Gerçekten Yesribliler Buas savaşlarının artık son bulmasını istiyorlardı. Hz. Peygambere iman eden Hazrecliler şu kişilerden ibaretti: Es'ad b. Zurâre, Avf b. Hâris, Râfi' b. Mâlik, Ukbe b. Âmir, Kutba b. Âmir ve Câbir b. Abdullah b. Riab. Bunlardan ilk ikisi Neccaroğullarına mensup idi. (İbn Hişâm, Sîre, II, 70 vd.; İbn Sa'd, Tabakât, I, 217 vd.). İslâm'a gönül veren bu ilk Medineli müslümanlar memleketlerine geri dönerek bütün güçleriyle bu yeni dini tanıtmaya ve akrabalarının da iman etmelerini temine çalıştılar. Bu küçük grubun Yesribliler üzerinde büyük etkileri oldu. Evs ve Hazrec'ten bir çok kimse bunların aracılığıyla İslâm'a girdi. Özellikle Resulullah'ın dayılarından olan Neccaroğullarına mensup Es'ad b. Zurâre ile Avf b. Hâris müslümanlıklarını asla gizlemeksizin büyük bir gayretle insanları İslâm'a davet ettiler. Gerçekten İslâm akîdesi Yesrib de yıllardır süren savaşların sona ermesinde büyük bir etken oldu. Düşmanlıklar sona erdi ve insanlar Allah'ın rahmeti sâyesinde kısa zamanda kardeşler oluverdiler. Ertesi yıl yani peygamberliğin onikinci yılında yine Hacc mevsiminde Mekke'ye gelen Yesrib'li oniki kişi Akabe mevkiinde Resulullah (s.a.s.) ile geceleyin gizlice buluştular. Bunlardan altısı bir önceki yıl müslüman olan kişilerdi. Birinci Akabe Bey'atı adı verilen bu bey'atta bulunan sahâbelerden Ubâde b. es-Sâmit, hadiseyi söyle anlatır:

"Refahta olduğu kadar sıkıntıda, sevinçte olduğu kadar üzüntüde de onu destekleyecek ve her konuda emirlerine itaat edeceğimize, Resulullah'ı kendi nefislerimizden aziz tutup, durum ne olursa olsun ona muhalefet etmeyeceğimize, Allah yolunda hiç bir kınayıcının kınamasından korkmayacağımıza, Allah'a asla şirk koşmayacağımıza, hırsızlık ve zina yapmayacağımıza, çocuklarımızı öldürmeyeceğimize, kendiliğimizden uyduracağımız yalan ve dolanlarla hiç kimseye iftirada bulunmayacağımıza, hiç bir hayırlı işte Resulullah'a muhalefet etmeyeceğimize dair bey'at ettik. Ayrıca bizden birinin verdiği sözünde durmasına karşılık onun ecir ve mükâfâtının Allah'a ait olduğuna ve ona Cennet nimetinin verileceğine; kim insanlık haliyle bunlardan birini işler de ondan dolayı dünyada cezaya çarptırılırsa bunun ona keffâret olacağına; kim de yine bunlardan birini işler de işlediği o suçu Allah açığa vurmazsa onun işinin Allah'a kalacağına; Allah'ın dilerse onu bağışlayıp dilerse azaba uğratacağına dair Resulullah'ın bize bildirdiği hususlara sadık kalacağımıza da söz verdik."

Bu birinci Akabe Bey'atına katılan oniki kişiden altısı bir önceki yıl iman eden kimselerdi. Diğer altısı ise Muaz b. Hâris, Zekvân b. Kays, Ubâde b. es-Sâmit, Yezid b. Sa'lebe, Abbâs b. Ubâde ve Ebu'l-Heysem Mâlik b. Teyyihan idiler. Bazı kaynaklarda bir önceki yıl Resulullah ile tanışan altı kişiden biri olan Câbir b. Abdullah yerine Uveym b. Saide'nin birinci Akabe Bey'atında bulunduğu ifade edilir.

Medineliler, hacdan geri dönerlerken, yanlarında, İslâm'ı öğretmek üzere Resulullah tarafından tayin edilen Mus'ab b. Umeyr'i ****ürdüler. Kısa surede Medine-i Münevvere'de İslâmiyet hızla yayıldı. Mus'ab b. Umeyr, Rasûlullah'ı Medine'deki her hareketten haberdar ediyordu. Kısa zamanda Evs ve Hazrec kabilesinin bütün evleri İslâm'ın nuruyla aydınlanmaya başladı. Artık Medine, bir İslâm devletinin doğuşuna hazır hâle gelmişti. Mus'ab b. Umeyr'in gayret ve etkisiyle Yesrib'in ileri gelenlerinden Sa'd b. Muaz ve Useyd b. Hudayr müslüman oldular. Bu iki büyük reisin İslâm'a girmesiyle İslâm, Medine'de bir hayli kabul gördü. Bunun üzerine Medineliler Hz. Peygamberi şehirlerine dâvet etmeye karar verdiler.

Birinci Akabe Bey'atından bir yıl sonra Medineliler yeniden hac için Mekke'ye geldiler. İçlerinde ikisi kadın yetmiş beş müslüman vardı. Allah Resûlünün bu defa onlarla ilgi kurması İslâm'ın tebliğinden ibaret değildi. Çok önemli kararlar arifesindeydiler. Buluşma yeri yine Akabe mevkii oldu. Buluşma gizli yapılacak ve hiç kimseye haber sızdırılmayacaktı. Gece yarısına doğru, Medineliler, gayet tedbirli hareket ederek kararlaştırılan yerde toplandılar.

Rasûl-i Ekrem Akabe'ye bu defa amcası Abbâs ile birlikte geldi. Abbâs henüz ya müslüman olmamış, yahut müslümanlığını gizliyor, ancak yeğenini himaye ediyordu. Böylesi bir toplantıda bulunmayı bir aile borcu kabul etmişti. Toplantıda ilk sözü Hz. Abbâs aldı:

- Ey Hazrecliler, Muhammed (s.a.s.)'in aramızdaki mevkii bildiğiniz gibidir. Biz, onu düşmanlarından koruduk ve koruyacağız. Kendisi burada, ailesinin yanında, nezdimizde izzet ve ikrâm içindedir. Fakat sizinle bir andlaşma yapmak ve size katılmak istiyor. Ona verdiğiniz sözü tutmak, kendisine muhalefet edenlere karşı gelmek hususunda azminiz kuvvetli ve sağlam ise buna bir diyecek yoktur. Fakat onu ele verecek, yanınıza geldikten sonra yalnız başına bırakacaksanız, bunu şimdiden söyleyiniz ve onu kendi haline bırakınız.

Medineli Müslümanların cevabı şöyle oldu:

-Dediklerinizi dinledik. Ey Allah'ın resulü, siz söyleyin! Kendiniz adına, Allah adına istediğiniz andı bizden alınız. Biz hazırız.

Resulullah Hz. Muhammed (s.a.s.) Kur'an-ı Kerim'den bazı ayetler okuduktan sonra şöyle buyurdular:

"Kadınlarınızı ve çocuklarınızı nasıl koruyorsanız, beni de öylece korumak üzere size elimi veriyorum"

Elini ilk uzatan, Berâ b. Ma'rur oldu. O, şöyle dedi:

-Bey'at ettik ya Resulullah, seni Hak dinle gönderen Allah'a yemin ederiz ki kendimizi, çocuk ve hanımlarımızı koruduğumuz gibi seni de koruyacak ve savunacağız. Biz, zaten harp içinde yoğrulmuş kimseleriz. Zırha alışkınız. Bu, bize atalar mirasıdır.

Bera'dan sonra söz alan Ebu'l Heysem de:

- Ya Resulallah, dedi. Bizim yahudilerle bir takım bağlantılarımız vardır. Bu bağlantıları keseceğiz. Biz bunu yaptıktan sonra siz de Allah'ın inâyetiyle muvaffak olunca bizi bırakıp kendi kavminizin yanına döner misiniz?

Resulullah (s.a.s.) gülümsediler ve dediler ki:

"Kanım sizin kanınızdır. Siz bendensiniz, ben de sizdenim. Kiminle dövüşürseniz" ben sizin yanınızdayım. Kiminle barış yaparsanız, ben de onunla barış yaparım. "

Resulullah (s.a.s.)'in bu sözlerini duyan herkes, bey'at etmek üzere elini uzatıyordu. Bu sırada Abbâs b. Ubâde ortaya atılarak şunu söyledi:

-Hazrecliler! Bu zata niçin bey'at ettiğinizi biliyor musunuz? Ona bey'atla insanların kırmızısına ve siyahına, yani Arap ve Arap olmayana karşı savaşa hazır olmayı kabul etmiş oluyorsunuz. Bir felâkete uğradığınız ve ulularınızın maktul düştüğünü gördüğünüz zaman onu yalnız başına bırakacaksanız şimdiden bırakınız. Bu, daha doğru olur. Yoksa dünyada ve ahirette rüsvay olursunuz. Fakat ona verdiğiniz sözü tutacak, malca felâkete uğramayı, büyüklerinizin ölümüyle karşılaşmayı göze alacaksanız, bunu yapınız. Çünkü dünya ve ahiret hayrı bundadır.

Hepsi kabul ettiler ve sordular:

- Ey Allah'ın Resulü, buna karşılık bize ne va'd ediyorsunuz?

Resulullah:

"Cennet" dedi.

Bey'at kısa zamanda tamamlandı. Hepsi de darlıkta ve genişlikte her halükarda itaate, sözün ancak doğrusunu söylemeye ve Allah yolunda hiç bir kınayıcının kınamasından korkmamaya söz verdiler.

Bey'attan sonra Resulullah (s.a.s.), Hazrec'den dokuz, Evs'den üç kişi olmak üzere on iki nakip seçtiler. Es'ad b. Zurâre de hepsinin başı ve emîri seçildi. Bunlardan her biri bir kabîlenin reisi idiler. Bunun anlamı, oniki kabilenin İslâmiyeti kabul etmesiydi.

Bey'at gece karanlığında tenhada ve gizlilik içinde yapılmıştı. Fakat bey'atın bitiminde bir çığlık karanlığın perdesini yırttı:

- Ey Kureyş, Muhammed ile atalarının dininden çıkanlar, sizinle döğüşmek için andlaşma yaptılar!..

Fakat müslümanların artık kimseden çekindikleri yoktu. Bu sesi duyar duymaz Abbas b. Ubâde şöyle dedi:

- Ya Resulallah, seni hak ile gönderen Allah'a yemin ederim ki istersen sabah olur olmaz kılıçlarımızı kınından sıyırır üzerlerine saldırırız. Resulullah (s.a.s.) ise şöyle buyurdular:

"Hayır... Bize savaş izni daha verilmiş değildir. Şimdilik hepiniz yerlerinize dönünüz."

İslâm'a teslim olup Resulullah'a tam anlamıyla bey'at eden bu ilk müslüman kitle için emre itaat mutlak idi. Akabe'deki bu toplantı dağıldı ve herkes yerine döndü. Sabah olunca Kureyşli müşrikler bu bey'attan haberdar olmuşlardı. Müşrikler bu anlaşmanın mahiyetini araştırmağa başladılar. Fakat henüz müslüman olmamış olan Yesribliler'in Hz. Peygamber ile anlaşmalarına bir türlü anlam veremiyorlardı. Mekkeli müşrikler bu gizli anlaşma hakkında bir bilgi alamadan Yesrib'li müslümanlar şehri terk etmişlerdi .

İslâm Devleti'nin kurulmasında önemli bir dönüm noktası olan ikinci Akabe bey'atına, Resulullah'ın savaş ve barışta korunacağına dair prensiplerin tesbit edildiği ve kararların alındığı bir bey'at olmasından dolayı, "Bey'atü'l-Harb" adı verilir. İkinci Akabe bey'at'ının gerçekleşmesiyle İslâm tarihinde yeni bir dönem başlıyor ve o gün İslâm Devleti'nin temeli atılmış oluyordu.

KAYNAK : islamiyet.gen.tr.

k.s.e.o.
 

tugba_m

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
6 Eki 2006
Mesajlar
606
Tepki puanı
0
Puanları
0
RE: "SORULARLA DİNİMİZİ ÖĞRENELİMMİ?"

Medineli ilk Müslümanların, Peygamber efendimiz ile yaptığı itaat ve bağlılık sözleşmeleri. Peygamberimize ilk vahyin gelmesinin on birinci senesinde, birer sene ara ile Mekke ile Medine arasında yer alan Akabe mevkıinde yapıldı.

Birinci Akabe Biatı: Peygamberliğin bildirilmesinin on birinci senesinde Medine’den Mekke’ye Kabe’yi ziyarete gelen Hazrec kabilesinden altı kişi Peygamber efendimizin daveti üzerine müslüman oldu. Peygamber efendimizle görüşüp müslüman olan Hazrecli altı kişi bir sene sonra hac mevsiminde tekrar Mekke’ye geldiler.

O sene, müşrikler, Müslümanlara daha çok eziyet ettiler. Peygamber efendimizi, takip edip, O’nunla konuşan, iman eden herkese işkence yaptılar. Bu hali öğrenen Medineliler, Peygamber efendimizle haberleştiler ve gece buluşmaya karar verdiler. Gece olunca, buluştular. İtaat ve bağlılıklarını Peygamberimize arz edip, bütün emir ve isteklerine teslim olacaklarına söz verdiler. Bu sözün ardından da biat ettiler. Bu biata katılanların onu Hazrec, ikisi de Evs kabilesinden idi. Bu biat, İslam tarihine “Birinci Akabe Biatı” olarak geçti. Yapılan biatta, her iki kabileden orada bulunanlar; “Allahü tealaya ortak koşmayacaklarına, ayıplanmak ve rızık korkusuyla çocuklarını öldürmeyeceklerine, zina yapmayacaklarına, hırsızlık etmeyeceklerine, iftiradan kaçınacaklarına ve daha başka hususlara dair söz verip, taahhütte bulundular. Biat eden bu topluluğun reisi Es’ad bin Zürare radıyallahü anh idi. Sevgili Peygamberimiz, bu on iki kişiyi kabilelerine temsilci yaptı. Bunlar, kabilelerine İslamiyeti anlatıp, onlar adına Peygamberimize karşı mesul ve kefil olacaklardı. Es’ad bin Zürare radıyallahü anh da, bütün kabileler ve kabile reislerine, reis tayin edildi. Mus’ab bin Umeyr radıyallahü anh da onlara dini öğretmek üzere vazifelendirildi. Böylece Medine’ye döndüler. Artık orada gece-gündüz İslamiyeti yaymak için gayret gösterdiler. İslamiyet Medine’de sür’atle yayılmaya başladı. Evs ve Hazrec kabileleri müslüman oldu. Putlar kırıldı, her eve İslamiyet girdi. O seneye (M. 621) Sevinç Yılı manasında “Senetü’s-Sürur” denildi.
 

tugba_m

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
6 Eki 2006
Mesajlar
606
Tepki puanı
0
Puanları
0
RE: "SORULARLA DİNİMİZİ ÖĞRENELİMMİ?"

İkinci Akabe Biatı: Mekkeli müşriklerin Müslümanlara zulmü son haddine vararak, dayanılmaz bir hal almıştı. Mekke’de hal böyleyken Medine’de, Es’ad bin Zürare ile Mus’ab bin Umeyr’in gayretli çalışmaları sayesinde, Evs ve Hazrecliler, Müslümanlara kucak açarak, onları bağırlarına basıp, bu uğurda her türlü fedakarlığı yapacak haldeydiler ve Resulullah efendimizin de bir an önce Medine’ye teşriflerini arzuluyor, O’nun uğrunda, mallarını ve canlarını esirgemeyeceklerine dair söz veriyorlardı. Sevgili Peygamberimiz, peygamberlik vazifesini tebliğ edeli 13 sene olmuştu. Hac mevsimi gelmişti. Mus’ab bin Umeyr ile beraber, Medineli 73 erkek ile 2 Müslüman kadın Mekke’ye geldiler. Hacdan sonra hepsi birinci biatta olduğu gibi, Peygamberimizle Akabe’de buluştular. Burada yapılan görüşmeler sırasında Medine’den gelen Müslümanlara Peygamber efendimiz İslamiyeti anlattı ve; "Allahü tealaya ibadet etmeniz ve hiçbir şeyi O’na ortak koşmamanız; kendim ve Eshabım için olan şartım, bizi barındırmanız, bana ve Eshabıma yardımcı olmanız, kendinizi savunduğunuz, koruduğunuz şeylerden bizleri de korumanızdır." buyurdu.

Yapılan konuşmalardan sonra, biat için gelenler arasından Bera bin Ma’rur; “Seni hak din ve kitap ile peygamber gönderen Allahü tealaya and olsun ki, çoluk çocuğumuzu koruyup, savunduğumuz gibi, seni de koruyacağız. Biz, ahde vefa ve sadakat göstermek, önünde, canlarımızı feda etmek arzusundayız. Bizimle biatlaş ya Resulallah!” dedi.

Bundan sonra biat edecek olanlar hep bir ağızdan; “Biz Peygamberimizden, mallarımız ziyan olsa da, yakınlarımız öldürülse de vazgeçmeyiz. O’ndan hiçbir zaman ayrılmayız. Bu yolda ölmek var, dönmek yok!” dediler. Sonra da sevgili Peygamberimize dönerek; “Ya Resulallah! Biz bu ahdimizi yerine getirirsek, bize ne vardır?” diye sual ettiler. Peygamber efendimiz o zaman; "Allahü tealanın razı olması ve Cennet var!" buyurdular. Orada bulunan her kavmin temsilcileri, kavimleri adına söz verdiler. İlk önce hazret-i Es’ad bin Zürare; “Ben, Allahü tealaya ve O’nun Resulüne verdiğim sözü yerine getirmek, canımla ve malımla O’na yardım hususundaki vadimi gerçekleştirmek üzere biat ediyorum.” diyerek, Peygamberimizle müsafeha etti. Arkasından her biri, biatı bu şekilde tamamlayıp; “Allahü tealanın ve Resulünün davetini dinleyip, boyun eğerek kabul ettik.” diyerek, sevinçlerini ve teslimiyetlerini arz ettiler. Böylece, Resulullah’ın uğrunda canlarını ve mallarını büyük bir teslimiyetle ve bağlılıkla ortaya koydular. Burada kadınlar ile yapılan biat sadece söz ile yapılmıştı.

Peygamber efendimiz sallallahü aleyhi ve sellem; “Allahü tealaya hiç bir şeyi ortak koşmamak, iftira, hırsızlık ve zina etmemek, çocuklarını öldürmemek, yalan söylememek, hayırlı işlere muhalefette bulunmamak...” hususlarında onlardan söz aldılar. Bu biatlardan sonra Medine’ye hicret yapıldı
 

mtekik

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
26 Ağu 2006
Mesajlar
2,702
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
53
Web Sitesi
islamiportal.net
RE: "SORULARLA DİNİMİZİ ÖĞRENELİMMİ?"

s.a. tugba abla,
soruya doğru cevabı siz vermişsiniz. sorunuzu sorabilirsiniz
 

tugba_m

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
6 Eki 2006
Mesajlar
606
Tepki puanı
0
Puanları
0
RE: "SORULARLA DİNİMİZİ ÖĞRENELİMMİ?"

abi ben çıkıyorum hem sen benden önce cevaplamışsın.
Sen sor inşallah sorunu.Hayırlı akşamlar.Allaha emnate olun.Benim içinde diğer forumda belirttiğim konu için dua etmeyi unutmayın inşallah.
Selam ve Dua ile...
 

mtekik

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
26 Ağu 2006
Mesajlar
2,702
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
53
Web Sitesi
islamiportal.net
RE: "SORULARLA DİNİMİZİ ÖĞRENELİMMİ?"

abla o zaman ben yine kendi kaynağımdan devam edeyim, ne güzel ya çeşit çeşit konulardan soru cevaplar geliyor. yani çok yönlü bir program. tabi bize kırmızı kart göstermezlerse,

efendim şimdide namazdan soralım bari,
Namazın farz olmasının şartları, zamanı ve sebepleri nelerdir.

Önemli not : Arkadaşlar cevaplarımızda mutlaka kaynak belirtelim ki. bize güvenenler zor duruma düşmesinler.

k.s.e.o.
 

mektubat

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
4 Eki 2006
Mesajlar
2,308
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
42
Konum
İstanbul
Web Sitesi
www.caglarnetwork.com
RE: "SORULARLA DİNİMİZİ ÖĞRENELİMMİ?"

Sual: Namazın farzları nelerdir?
CEVAP
Namazın farzları 12�dir. Bunların altısı içinde, altısı dışındadır. Dışındaki farzlara şart denir. Namazın içindeki farzlara rükün denir.

A- Namazın dışındaki farzlar:

1- Hadesten taharet:
Abdestsiz olanın abdest alması, cünüp veya hayzlı ve nifaslı olanın gusletmesidir.

2- Necasetten taharet:
Namaz kılanın, vücudunu, elbisesini ve namaz kılacağı yeri, necasetten yani dinimizde pis sayılan şeylerden temizlemesidir.

3- Setr-i avret:
Avret yerini örtmek demektir. Namaz kılarken açması veya her zaman başkasına göstermesi ve başkasının da bakması haram olan yerlerine (Avret mahalli) denir. Erkeğin avret yeri, göbeğinden dizi altına kadardır. Kadınların ise, yüz ve ellerinden başka her yeri avrettir.

4- İstikbal-i kıble:
Namaz kılarken kıbleye dönmektir.

5- Vakit:
Namazı, vaktinde kılmaktır.

6- Niyet:
Namaza dururken kalb ile niyet etmektir. Yalnız ağız ile söylemeye niyet denmez. Namaza niyet etmek demek, ismini, vaktini, kıbleyi, cemaatle kılınıyorsa imama uymayı, kalbden geçirmek demektir. Niyet, başlama tekbiri söylenirken yapılır.


B- Namazın içindeki farzlar:

1- İftitah tekbiri:
Namaza başlarken �Allahü ekber� demektir. Başka kelime söylemekle, tekbir alınmış olmaz.

2- Kıyam:
Namazda ayakta durmaktır. Ayakta duramayan hasta, oturur. Oturarak kılamayan yatarak ima ile kılar.

3- Kıraat:
Namazda, Kur'an-ı kerimden sure veya âyet okumaktır.

4- Rüku:
Ayakta okuma bittikten sonra, eğilip elleri dize koymaktır.

5- Secde:
Rükudan sonra yere kapanmaktır.

6- Kâde-i âhıre [son oturuş]:
Son rekatta Ettehıyyatüyü okuyacak kadar oturmaktır.
Hadis-i Şeriflerde;
(Namazın dindeki yeri, başın vücuttaki yeri gibidir.) [Taberani]

(Kıyamette kulun ilk sorguya çekileceği ibadet, namazdır. Namazı düzgün ise, diğer amelleri kabul edilir. Namazı düzgün değilse, hiçbir ameli kabul edilmez.) [Taberani]

(Namazı doğru kılanın, ağaçtan yaprakların döküldüğü gibi günahları dökülür.) [İ.Ahmed]

(Allahü teâlâ buyuruyor ki, "Söz veriyorum ki, namazlarını vaktinde, doğru olarak kılana azap etmem, onu sorgu-suale çekmeden Cennete koyarım") [Hakim]

(Her Peygamberin ümmetine son nefeste vasiyeti namazdır.) [Gunye]




Sorum şu:Zekat kimlere farzdır?
 

FATMA_ERGUN

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
27 Haz 2006
Mesajlar
3,537
Tepki puanı
0
Puanları
0
RE: "SORULARLA DİNİMİZİ ÖĞRENELİMMİ?"

Zekat kimlere farzdır?


Bir kimsenin zekât vermekle mükellef olması için Müslüman, hür, akıllı, buluğ çağına erişmiş olması; borcundan ve aslî ihtiyaçlarından fazla hakikaten ya da hükmen artıcı, yani kazanç sağlayıcı nitelikte nisap miktarı mala sahip olması gerekir.
 

mektubat

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
4 Eki 2006
Mesajlar
2,308
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
42
Konum
İstanbul
Web Sitesi
www.caglarnetwork.com
RE: "SORULARLA DİNİMİZİ ÖĞRENELİMMİ?"

Soruyu bekliyoruz ancak soru bize gelmedi.Zekatla ilgili verdiğiniz bilgilere şunu eklemek gerek Hanefi mezhebine göre nisab miktarı 96 gram Altın karşılığı maldır.

1- Zekat nisabı, 20 miskal, yani 96 gr altın veya bu değerde para, ticaret eşyasıdır.

2- Senetli, senetsiz alacaklar nisap hesabına dahil edilir. Alacaklar tahsil edildikten sonra zekatları verilir. Daha almadan da zekatları verilebilir.

3- Borçlar, mevcut paradan veya maldan çıkarılır. Geri kalanın zekatı verilir.

4- On yıl sonra alınacak para, zekat nisabına dahil edilir. On yıl sonra ödenecek borç zekattan düşülür.

5- Kayıp olmuş, gasp olunmuş, gömüldüğü yer unutulmuş mal ve inkâr olunan alacaklar, nisap hesabına katılmaz ve ele geçerlerse, önceki senelerin zekatları verilmez.

Senetli veya iki şahitli olan veya itiraf olunan alacaklar, iflas edende ve fakirde de olsa, nisaba katılır. Ele geçince, geçmiş yılların zekatı da verilir.

6- Bir hanım mehr-i müeccel olarak kocasından alacağı altınları zekat nisabına katar.

7- Zekata tâbi malların veya paranın, sene içindeki azalıp çoğalmasına itibar edilmez. Nisaba malik olduktan bir sene sonra elde kalan mal, nisabı buluyorsa kırkta biri zekat olarak fakirlere verilir. Nisaptan aşağı ise verilmez.

8- Ticaret için olmayan evler, arsalar, vasıtalar, fabrikalar, demirbaş eşyalar zekat nisabına dahil edilmez. Ticaret için alınıp ticaret için saklanan malların, altın, gümüş, yerli ve yabancı paraların ve elden ele dolaşan hisse senetlerinin zekatı verilir. Evin, apartmanın, arabanın, zekatı olmaz. Araba, ev ve arsa alıp satan kimse, bunların zekatını verir. Çünkü bunlar ticaret malı olmuştur. Ev yaptırmak için arsa alan, bunun zekatını vermez. (Dürer)

9- Zekat verirken bilezik, yüzük gibi altınların işçilik ve sanat değerine değil, ağırlığına itibar edilir. Yani 12 ayardan fazla olan bütün altınlar, tartılır. Kırkta biri zekat olarak verilir.

10- Bilezik, zincir, küpe, yüzük gibi çeşitli ayarlarda altını olan kimse, bunların içinden en yüksek olanının ayarından vermesi evla, ortalamasını hesap ederek vermesi caiz, en düşüğünden vermesi ise, mekruhtur.

11- Kadınların altın ve gümüşten başka diğer süs (ziynet) eşyaları zekata tâbi değildir. Pırlanta, elmas gibi ziynet eşyalarının zekatı verilmez. Şafii'de ise, kadınların altın ve gümüş dahil süs olarak taktıkları ziynetlerin zekatı verilmez. (Hidaye)

12- Zekata tâbi mallar, altın liraların en düşüğünün alış fiyatına göre hesap edilir.

13- Hisse senetlerinin nâma [isme] ve hâmiline [taşıyana] yazılı olanları vardır. İsimsiz, hâmiline yazılı olanların devir kabiliyetleri vardır. Yani döviz gibi elden ele dolaşır. İstendiği zaman satılabilir. Bu senetler ticaret malı gibi, zekatın hesap edildiği tarihteki piyasa değeri üzerinden nisaba dahil edilir. Nâma yazılı hisse senedi alan, sene sonunda, fabrikanın demirbaş mallarının haricindeki parasını zekat nisabına dahil eder.

14- Gölde yetiştirilen balıklar satılınca, bu para diğer zekata tâbi mallarla beraber nisaba ulaşırsa zekatı verilir. Birkaç ineği olup çok süt satan, ineklerin zekatını vermez, fakat sene sonunda sütten elde ettiği para zekat nisabına dahil edilir.

15- Zekat nisabına malik olan zengindir.
 

tugba_m

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
6 Eki 2006
Mesajlar
606
Tepki puanı
0
Puanları
0
RE: "SORULARLA DİNİMİZİ ÖĞRENELİMMİ?"

Hayırlı sabahlar.
Fatma kardeşim soru sırası sende sanırım.Biraz bekleyelim Fatma sormazsa birimiz bir soru soralım inşallah
 

mtekik

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
26 Ağu 2006
Mesajlar
2,702
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
53
Web Sitesi
islamiportal.net
RE: "SORULARLA DİNİMİZİ ÖĞRENELİMMİ?"

sizede hayırlı sabahlar ablacım.
fatma hanım her gün geç katıldığına göre, onu beklemeyelim bence.
 

-Esmani-

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
20 Eki 2006
Mesajlar
2,169
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
43
Web Sitesi
islamtarihim.com
RE: "SORULARLA DİNİMİZİ ÖĞRENELİMMİ?"

S.A.
BEN CEVABINI BİLMEDİĞİM BİR SUAL SORACAĞIM.
BENİ AYDINLATIRSINIZ İNŞAALLAH

BİR HOCA EFENDİ ''KURAN-I KERİMDE BESMELE ÇEKİLMEDEN BAŞLANAN TEK SURENİN TEVBE SURESİ OLDUĞUNU SÖYLEDİ.BU DOĞRUMUDUR.SEBEBİ NEDİR.
 

sevvalmina

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Eyl 2006
Mesajlar
1,747
Tepki puanı
1
Puanları
0
RE: "SORULARLA DİNİMİZİ ÖĞRENELİMMİ?"

mk5834 yazdı:
S.A.
BEN CEVABINI BİLMEDİĞİM BİR SUAL SORACAĞIM.
BENİ AYDINLATIRSINIZ İNŞAALLAH

BİR HOCA EFENDİ ''KURAN-I KERİMDE BESMELE ÇEKİLMEDEN BAŞLANAN TEK SURENİN TEVBE SURESİ OLDUĞUNU SÖYLEDİ.BU DOĞRUMUDUR.SEBEBİ NEDİR.

doğrudur kardeşim kuran-ı kerimle ilgili bağzı bilgileri mtekik abimizin açtığı bi form daha var kuran-ı kerimi ne kadar tanıyoruz diyedi galiba oradan yararlanabilirsin.S.A
 

mtekik

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
26 Ağu 2006
Mesajlar
2,702
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
53
Web Sitesi
islamiportal.net
RE: "SORULARLA DİNİMİZİ ÖĞRENELİMMİ?"

sevvalmina yazdı:
mk5834 yazdı:
S.A.
BEN CEVABINI BİLMEDİĞİM BİR SUAL SORACAĞIM.
BENİ AYDINLATIRSINIZ İNŞAALLAH

BİR HOCA EFENDİ ''KURAN-I KERİMDE BESMELE ÇEKİLMEDEN BAŞLANAN TEK SURENİN TEVBE SURESİ OLDUĞUNU SÖYLEDİ.BU DOĞRUMUDUR.SEBEBİ NEDİR.

doğrudur kardeşim kuran-ı kerimle ilgili bağzı bilgileri mtekik abimizin açtığı bi form daha var kuran-ı kerimi ne kadar tanıyoruz diyedi galiba oradan yararlanabilirsin.S.A

s.a.
sevvalmina kardeşiminde dediği gibi kuranı kerimle ilgili sorularımızı ayrı bir forumda takip ediyoruz bu sorunuzda o forumun ilk sorusuydu zaten.
biz yine cevaplayalım.
kurani kerimde besmelesiz başlayan bir sure var oda TEVBE SURESİDİR.
Sebebi ise Allah c.c. müşri,klere karşı bir ültimatom niteliğinde olduğu için demişlerdir tefsir alimleri.
k.s.e.o.
 

sevvalmina

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Eyl 2006
Mesajlar
1,747
Tepki puanı
1
Puanları
0
RE: "SORULARLA DİNİMİZİ ÖĞRENELİMMİ?"

mtekik yazdı:
sevvalmina yazdı:
mk5834 yazdı:
S.A.
BEN CEVABINI BİLMEDİĞİM BİR SUAL SORACAĞIM.
BENİ AYDINLATIRSINIZ İNŞAALLAH

BİR HOCA EFENDİ ''KURAN-I KERİMDE BESMELE ÇEKİLMEDEN BAŞLANAN TEK SURENİN TEVBE SURESİ OLDUĞUNU SÖYLEDİ.BU DOĞRUMUDUR.SEBEBİ NEDİR.

doğrudur kardeşim kuran-ı kerimle ilgili bağzı bilgileri mtekik abimizin açtığı bi form daha var kuran-ı kerimi ne kadar tanıyoruz diyedi galiba oradan yararlanabilirsin.S.A

s.a.
sevvalmina kardeşiminde dediği gibi kuranı kerimle ilgili sorularımızı ayrı bir forumda takip ediyoruz bu sorunuzda o forumun ilk sorusuydu zaten.
biz yine cevaplayalım.
kurani kerimde besmelesiz başlayan bir sure var oda TEVBE SURESİDİR.
Sebebi ise Allah c.c. müşri,klere karşı bir ültimatom niteliğinde olduğu için demişlerdir tefsir alimleri.
k.s.e.o.


s.a abi sorusu olan yokmu.
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt