Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

"SORULARLA DİNİMİZİ ÖĞRENELİMMİ?" (2 Kullanıcı)

mtekik

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
26 Ağu 2006
Mesajlar
2,702
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
53
Web Sitesi
islamiportal.net
RE: "SORULARLA DİNİMİZİ ÖĞRENELİMMİ?"

tugba_m yazdı:
Cuma namazının farz olmasının şartlarından birisi “mukîm” olmaktır. Cuma namazı saatinde mukîm olmayan, yâni vatanında veya sabit bir yerde ikâmet hâlinde bulunmayan, yani seferî bulunan Müslümanlar için Cuma namazı farz olmaktan çıkar. Fakat, yol şartları müsâitse, bir meşakkat olmayacak ise, Cuma namazı kılınan bir câmiye ulaşılması hâlinde, yolculuk esnâsında Cuma namazının kılınmasında hiçbir mahzur yoktur. Cuma namazını kıldığı takdirde ayrıca öğle namazı kılmaz. Çünkü Cumayı kılmış olması sebebiyle öğle namazı kendisinden düşer.

Cuma günü uzun yolculuğa çıkılmasında hiçbir mahzur yoktur. Yolculuk esnasında cuma namazını kılabileceği gibi, eğer cuma namazına yetişemez veya vakti müsâit olmaz ise, o günün öğle namazını kılmakla namaz farîzasını edâ etmiş olur.

Bununla berâber; eğer Cuma günü ile başka bir gün arasında tercih yapabilecek ise, Cuma namazını meşakkatsiz ve esenlik içinde edâ edebilmek için, yolculuk husûsunda başka bir gün tercihinde de bulunabilir.

ABLA TEBRİK EDİYORUM. DOĞRU CEVABI VERDİNİZ. ŞİMDİ SORUNUZU ALALIM
 

tugba_m

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
6 Eki 2006
Mesajlar
606
Tepki puanı
0
Puanları
0
RE: "SORULARLA DİNİMİZİ ÖĞRENELİMMİ?"

Zekatın farz olmasını şartları nelerdir
 

tugba_m

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
6 Eki 2006
Mesajlar
606
Tepki puanı
0
Puanları
0
RE: "SORULARLA DİNİMİZİ ÖĞRENELİMMİ?"

abi ben çıkıyorum sorunun cevabını sen takip edersen seviniri.Allah arzı olsun
 

mtekik

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
26 Ağu 2006
Mesajlar
2,702
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
53
Web Sitesi
islamiportal.net
RE: "SORULARLA DİNİMİZİ ÖĞRENELİMMİ?"

S.A. arkadaşlar sorumuzun cevabı aşağıdaki gibidir.

Zekâtın Farz Olmasının Şartları

Bir kimseye zekât'ın farz olması için onda şu şartların bulunması gerekir:
1) Zekât verecek kimse, müslüman, hür, akla sahib ve büluğ çağına ermiş olmalıdır. Buna göre, müslüman olmayanlar, köle ve cariyeler, mecnunlar ve çocuklar zekât vermekle yükümlü değillerdir. Gayri müslimler zekât vermekle mükellef değillerdir. Öyle ki, (Allah korusun), bir müslüman bir müddet hak dinden çıkıp ondan sonra tevbe ederek Allah'dan mağfiret dilese, dinden çıkış (irtidat) zamanında zekât vermek ona farz olmayacağı, gibi, irtidatından daha önceki zamana ait zekât borçları da düşmüş olur. Çünkü zekâtın farziyetinde İslâm şart olduğu gibi, bekasında da şarttır.

Kölelerle cariyelere gelince, onlar aslen bir mala sahib olamayacakları için, zekât vermeye ehil değillerdir. Kendilerine ticaret için izin verilse de, yine hüküm aynıdır.

Mecnunlara gelince, bunlarda iki durum düşünülebilir. Birincisi, doğuştan beri mecnun (deli) bulunmaktır. Bunların bu durumu devam ettikçe, onlar zekâtla yükümlü olmazlar. Fakat bunlar büluğ çağına erdikten sonra iyileşip düzelseler, sağlığa kavuşmalarından itibaren zekât vermekle mükellef olurlar. İkincisi, büluğa erdikten sonra bir müddet mecnun olmaktır. Bu durumda bunların cinnetleri (delilikleri) bütün bir yıl devam ederse, bu yıl için zekât vermeleri onlara farz olmaz. Çünkü bu durumda onlardan yükümlülük düşmüş olur. Fakat bu yıl içinde bir iki gün gibi kısa bir zaman iyileşecek olsalar, zekât vermeleri onlara farz olur.

Bu mesele İmam Muhammed'e göredir. İmam Ebû Yusuf'a göre, yılın çoğunda sağlık üzere bulunmadıkça, o yılın zekâtı gerekmez."

Baygınlık hali ise, zekât verme mükellefiyetine engel değildir.

Çocuklara gelince, bunlar akılları başlarında olarak büluğa ermedikçe, zekât vermekle yükümlü olmazlar. Onun için bunların mallarından velileri zekât veremez. Bunların zekât vermeleri büluğ çağına ermekle başlar. Bir sene sonunda yerine getirilmesi gerekir.

(İmam Şafiî'ye göre çocukların ve delilerin mallarından zekât verilmesi gerekir. Bunu velileri mallarından öderler. Çünkü zekât mala gereken bir haktır. Küçüklük ve noksanlık bu hakkın varlığını gideremez. Özürde de durum böyledir.) Bize göre zekât malî bir ibadettir. Bunlar ise ibadetle mükellef değillerdir.

2) Zekât verecek kimse, temel ihtiyaçlarından ve borçlarından başka nisab miktarı veya daha fazla bir mala sahib bulunmalıdır. Bu miktar malı bulunmayana zekât farz olmaz.

"Nisab", şeriatın bir şey için koymuş olduğu belli bir ölçü ve miktar demektir.

Şöyle ki: Zekât vermek için altının nisabı yirmi miskaldır. Gümüşün nisabı iki yüz dirhemdir. Koyun ile keçinin nisabı kırk koyun veya keçidir. Sığır ile mandanın nisabı otuz ve deveninki de otuz beşdir.

Temel ihtiyaçlar: Bundan maksad, oturacak ev ile eve gerekli olan eşya, kışlık ve yazlık elbise, gerekli silâh ve aletler, kitablar, binek hayvanı, hizmetçi, köle veya cariye, bir aylık doğru kabul edilen başka bir görüşe göre, bir yıllık nafaka demektir. Borç karşılığı olarak elde bulunan para da böyledir.

3) Zekâtı verilmesi gereken mal, gerçekten veya hüküm bakımından artıcı bulunmalıdır. Böyle olmayan mallardan zekât gerekmez. Nisab miktarından fazla olması hükmü değiştirmez.

Gerçekten artıcılık, ticaret veya doğurma ve üreme yolu ile olur. Ticaret için kullanılan herhangi bir eşya ve hayvan zekâta bağlı olduğu gibi, dölünü veya sütünü almak için, yılın çoğunu kırlarda otlayarak idare eden ve "Saime" adını alan havyanlar da zekâta bağlıdır. İleride anlatılacaktır.

Hüküm itibariyle artış da, çoğalmaya ve artmaya elverişli bulunan ve sahibinin veya vekilinin elinde olan altın ve gümüşteki geçerliliktir. Altın ve gümüşün maddeleri ile ihtiyaçlar giderilemez. Bunlar ticarette kullanılmak ve malların değiştirilmesinde vasıta olmak yolu ile ihtiyaçları karşılar. Bu yönü ile bunlar, yaratılış bakımından artmaya ve ticarete mahsustur. Onun için elde bulunan altın ve gümüş paralar, külçeler ve süs eşyaları, kendileriyle ticarete niyet edilmese veya bunlar nafakaya ve ev satın alınmasına harcanmak üzere saklansa bile, nisab miktarına ulaşınca zekâta tâbi olurlar.

4) Zekâtın gereği için, tam bir mülkiyet bulunmalıdır. Bir malın mülkiyetiyle beraber onun elde de bulunması gerekir. Onun için bir kadın mehrini eline geçirmedikçe, onun zekâtı ile yükümlü olmaz. Çünkü o mehre (nikâh bedeline) malik ise de, onu eline geçirmiş değildir.

Yine, elinde rehin mal bulunan bir kimseye, rehinden dolayı zekât gerekmez. Çünkü rehin, bir borç karşılığıdır. Bunda malikinin ele geçirip sahib olma hakkı yoktur.

Satın alınıp da henüz ele geçirilmemiş bulunan bir mal, ele geçmiş hükmünde olarak zekâta bağlıdır. Bu nisaba girer ve ondan zekât vermek gerekir.

Yolculuk halinde bulunan kimse de, malının zekâtını vermekle yükümlüdür. Her ne kadar o, malını elinde bulundurmuyorsa da, vekili aracılığı ile onu kullanmaya gücü vardır.

5) Zekât gerekmesi için, bir mal üzerinden tam bir yıl geçmiş bulunmalıdır. Buna "Havl-i havelân" denir. Çünkü bu zaman içinde artış ve çoğalma gerçekleşir, döllenme ve üreme olur. Mevsimlerin değişmesiyle ihtiyaçlar ve fiyatlar değişir.

Şöyle ki: En az nisab miktarında olmak şartı ile artmaya elverişli bir mal üzerinden tam bir kamerî yıl geçip son bulmadıkça ona zekât gerekmez. Nisab miktarı hem senenin başında, hem de sonunda bulunmalıdır. Bu miktarın sene ortasında azalması, zekâtın verilmesine engel olmaz. Aksine olarak sene içinde artan mal da, sene sonunda diğer mal ile beraber zekâta tâbi olur.

Örnek: Bir kimsenin (1364) senesi başında temel ihtiyaçlarından fazla iki yüz dirhem gümüş miktarı artıcı bir malı olup mal, sene sonuna kadar devam etse, bundan beş dirhem zekât vermek gerekir. Bu mal, sene ortasında yüz dirheme indiği halde, sene sonunda yine iki yüz dirhem miktarına çıkmış bulunsa, yine beş dirhem zekât gerekir.

Sene başında en az iki yüz dirhem miktarı iken, sene içinde ticaret, bağış ve miras gibi sebeblerle dört yüz dirhem miktarına çıkıp sene sonuna kadar devam etse, on dirhem miktarı zekât gerekir. Fakat böyle bir mal, sene başında yüz doksan dirhem miktar iken sene sonunda iki yüz veya üç yüz dirhem miktarına çıkmış bulunsa yahut sene başında iki-üç yüz dirhem miktarı iken, sene sonunda yüz doksan dokuz dirhem miktarına düşse, zekât gerekmez. Ancak iki yüz dirhem olduğu günden itibaren devam edecek olan bir yıl sonunda yine aynı miktara veya daha fazlasına erişecek olursa zekât gerekir.

İmam Züfer'e göre, nisab miktarı, senenin başından sonuna kadar bulunmalıdır.

(İmam Şafıî'ye göre, saime denilen hayvanlarda da hüküm böyledir. Fakat ticaret mallarında nisabın yalnız ticaret mallarinda sene sonunda tam bulunması lâzımdır. Sene başında ve ortasında nisabın noksan olması, zekâtın verilmesine engel olmaz.)

Zekâta bağlı bir mal üzerinden bir yıl geçtikten sonra bu mal artacak olsa, ana paraya bağlı olarak yıl sonunda zekâta girer.
 

mtekik

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
26 Ağu 2006
Mesajlar
2,702
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
53
Web Sitesi
islamiportal.net
RE: "SORULARLA DİNİMİZİ ÖĞRENELİMMİ?"

s.a. arkadaşlar,
yeni sorumuz yine zekat ile ilgili olsun bari,

1- zekatı kimler verir,
2- Zekat hangi mallardan verilir.

hadi kolay gelsin
 

ferit

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Tem 2006
Mesajlar
1,723
Tepki puanı
0
Puanları
0
RE: "SORULARLA DİNİMİZİ ÖĞRENELİMMİ?"

SelamünAleyküm
Hayırlı Sabahlar;
1- Zekatı belli bir gelir seviyesine ulaşan Müslümanlar verirler. Bir Müslüman’ın zekat verecek kadar varlıklı sayılmasının şartları vardır. Bu şartları şöyle belirtebiliriz.

a. Zekat verecek Müslüman’ın borcu olmamalıdır.

b. Temel ihtiyaçlarını karşıladıktan sonra belli bir miktar mala sahip olması gerekir. c. Zekat verebilmek için zekatı verilecek malın üzerinden bir sene geçmesi gerekir.

ç. Ayrıca zekat vermek için Müslüman, akıllı ve ergenlik çağına girmiş olmalıdır.

2-a- Nakit paranın, istenen borç paraların
b- Ticaret mallarının
c- Koyun, keçi, sığır ve devenin
d- Altın ve gümüşlerin
e- Arazi ürünlerinin
f- Madenlerin ve definelerin.
 

tugba_m

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
6 Eki 2006
Mesajlar
606
Tepki puanı
0
Puanları
0
RE: "SORULARLA DİNİMİZİ ÖĞRENELİMMİ?"

mtekik yazdı:
S.A. arkadaşlar sorumuzun cevabı aşağıdaki gibidir.

Zekâtın Farz Olmasının Şartları

Bir kimseye zekât'ın farz olması için onda şu şartların bulunması gerekir:
1) Zekât verecek kimse, müslüman, hür, akla sahib ve büluğ çağına ermiş olmalıdır. Buna göre, müslüman olmayanlar, köle ve cariyeler, mecnunlar ve çocuklar zekât vermekle yükümlü değillerdir. Gayri müslimler zekât vermekle mükellef değillerdir. Öyle ki, (Allah korusun), bir müslüman bir müddet hak dinden çıkıp ondan sonra tevbe ederek Allah'dan mağfiret dilese, dinden çıkış (irtidat) zamanında zekât vermek ona farz olmayacağı, gibi, irtidatından daha önceki zamana ait zekât borçları da düşmüş olur. Çünkü zekâtın farziyetinde İslâm şart olduğu gibi, bekasında da şarttır.

Kölelerle cariyelere gelince, onlar aslen bir mala sahib olamayacakları için, zekât vermeye ehil değillerdir. Kendilerine ticaret için izin verilse de, yine hüküm aynıdır.

Mecnunlara gelince, bunlarda iki durum düşünülebilir. Birincisi, doğuştan beri mecnun (deli) bulunmaktır. Bunların bu durumu devam ettikçe, onlar zekâtla yükümlü olmazlar. Fakat bunlar büluğ çağına erdikten sonra iyileşip düzelseler, sağlığa kavuşmalarından itibaren zekât vermekle mükellef olurlar. İkincisi, büluğa erdikten sonra bir müddet mecnun olmaktır. Bu durumda bunların cinnetleri (delilikleri) bütün bir yıl devam ederse, bu yıl için zekât vermeleri onlara farz olmaz. Çünkü bu durumda onlardan yükümlülük düşmüş olur. Fakat bu yıl içinde bir iki gün gibi kısa bir zaman iyileşecek olsalar, zekât vermeleri onlara farz olur.

Bu mesele İmam Muhammed'e göredir. İmam Ebû Yusuf'a göre, yılın çoğunda sağlık üzere bulunmadıkça, o yılın zekâtı gerekmez."

Baygınlık hali ise, zekât verme mükellefiyetine engel değildir.

Çocuklara gelince, bunlar akılları başlarında olarak büluğa ermedikçe, zekât vermekle yükümlü olmazlar. Onun için bunların mallarından velileri zekât veremez. Bunların zekât vermeleri büluğ çağına ermekle başlar. Bir sene sonunda yerine getirilmesi gerekir.

(İmam Şafiî'ye göre çocukların ve delilerin mallarından zekât verilmesi gerekir. Bunu velileri mallarından öderler. Çünkü zekât mala gereken bir haktır. Küçüklük ve noksanlık bu hakkın varlığını gideremez. Özürde de durum böyledir.) Bize göre zekât malî bir ibadettir. Bunlar ise ibadetle mükellef değillerdir.

2) Zekât verecek kimse, temel ihtiyaçlarından ve borçlarından başka nisab miktarı veya daha fazla bir mala sahib bulunmalıdır. Bu miktar malı bulunmayana zekât farz olmaz.

"Nisab", şeriatın bir şey için koymuş olduğu belli bir ölçü ve miktar demektir.

Şöyle ki: Zekât vermek için altının nisabı yirmi miskaldır. Gümüşün nisabı iki yüz dirhemdir. Koyun ile keçinin nisabı kırk koyun veya keçidir. Sığır ile mandanın nisabı otuz ve deveninki de otuz beşdir.

Temel ihtiyaçlar: Bundan maksad, oturacak ev ile eve gerekli olan eşya, kışlık ve yazlık elbise, gerekli silâh ve aletler, kitablar, binek hayvanı, hizmetçi, köle veya cariye, bir aylık doğru kabul edilen başka bir görüşe göre, bir yıllık nafaka demektir. Borç karşılığı olarak elde bulunan para da böyledir.

3) Zekâtı verilmesi gereken mal, gerçekten veya hüküm bakımından artıcı bulunmalıdır. Böyle olmayan mallardan zekât gerekmez. Nisab miktarından fazla olması hükmü değiştirmez.

Gerçekten artıcılık, ticaret veya doğurma ve üreme yolu ile olur. Ticaret için kullanılan herhangi bir eşya ve hayvan zekâta bağlı olduğu gibi, dölünü veya sütünü almak için, yılın çoğunu kırlarda otlayarak idare eden ve "Saime" adını alan havyanlar da zekâta bağlıdır. İleride anlatılacaktır.

Hüküm itibariyle artış da, çoğalmaya ve artmaya elverişli bulunan ve sahibinin veya vekilinin elinde olan altın ve gümüşteki geçerliliktir. Altın ve gümüşün maddeleri ile ihtiyaçlar giderilemez. Bunlar ticarette kullanılmak ve malların değiştirilmesinde vasıta olmak yolu ile ihtiyaçları karşılar. Bu yönü ile bunlar, yaratılış bakımından artmaya ve ticarete mahsustur. Onun için elde bulunan altın ve gümüş paralar, külçeler ve süs eşyaları, kendileriyle ticarete niyet edilmese veya bunlar nafakaya ve ev satın alınmasına harcanmak üzere saklansa bile, nisab miktarına ulaşınca zekâta tâbi olurlar.

4) Zekâtın gereği için, tam bir mülkiyet bulunmalıdır. Bir malın mülkiyetiyle beraber onun elde de bulunması gerekir. Onun için bir kadın mehrini eline geçirmedikçe, onun zekâtı ile yükümlü olmaz. Çünkü o mehre (nikâh bedeline) malik ise de, onu eline geçirmiş değildir.

Yine, elinde rehin mal bulunan bir kimseye, rehinden dolayı zekât gerekmez. Çünkü rehin, bir borç karşılığıdır. Bunda malikinin ele geçirip sahib olma hakkı yoktur.

Satın alınıp da henüz ele geçirilmemiş bulunan bir mal, ele geçmiş hükmünde olarak zekâta bağlıdır. Bu nisaba girer ve ondan zekât vermek gerekir.

Yolculuk halinde bulunan kimse de, malının zekâtını vermekle yükümlüdür. Her ne kadar o, malını elinde bulundurmuyorsa da, vekili aracılığı ile onu kullanmaya gücü vardır.

5) Zekât gerekmesi için, bir mal üzerinden tam bir yıl geçmiş bulunmalıdır. Buna "Havl-i havelân" denir. Çünkü bu zaman içinde artış ve çoğalma gerçekleşir, döllenme ve üreme olur. Mevsimlerin değişmesiyle ihtiyaçlar ve fiyatlar değişir.

Şöyle ki: En az nisab miktarında olmak şartı ile artmaya elverişli bir mal üzerinden tam bir kamerî yıl geçip son bulmadıkça ona zekât gerekmez. Nisab miktarı hem senenin başında, hem de sonunda bulunmalıdır. Bu miktarın sene ortasında azalması, zekâtın verilmesine engel olmaz. Aksine olarak sene içinde artan mal da, sene sonunda diğer mal ile beraber zekâta tâbi olur.

Örnek: Bir kimsenin (1364) senesi başında temel ihtiyaçlarından fazla iki yüz dirhem gümüş miktarı artıcı bir malı olup mal, sene sonuna kadar devam etse, bundan beş dirhem zekât vermek gerekir. Bu mal, sene ortasında yüz dirheme indiği halde, sene sonunda yine iki yüz dirhem miktarına çıkmış bulunsa, yine beş dirhem zekât gerekir.

Sene başında en az iki yüz dirhem miktarı iken, sene içinde ticaret, bağış ve miras gibi sebeblerle dört yüz dirhem miktarına çıkıp sene sonuna kadar devam etse, on dirhem miktarı zekât gerekir. Fakat böyle bir mal, sene başında yüz doksan dirhem miktar iken sene sonunda iki yüz veya üç yüz dirhem miktarına çıkmış bulunsa yahut sene başında iki-üç yüz dirhem miktarı iken, sene sonunda yüz doksan dokuz dirhem miktarına düşse, zekât gerekmez. Ancak iki yüz dirhem olduğu günden itibaren devam edecek olan bir yıl sonunda yine aynı miktara veya daha fazlasına erişecek olursa zekât gerekir.

İmam Züfer'e göre, nisab miktarı, senenin başından sonuna kadar bulunmalıdır.

(İmam Şafıî'ye göre, saime denilen hayvanlarda da hüküm böyledir. Fakat ticaret mallarında nisabın yalnız ticaret mallarinda sene sonunda tam bulunması lâzımdır. Sene başında ve ortasında nisabın noksan olması, zekâtın verilmesine engel olmaz.)

Zekâta bağlı bir mal üzerinden bir yıl geçtikten sonra bu mal artacak olsa, ana paraya bağlı olarak yıl sonunda zekâta girer.
ABİ BEN CEVAP YAZMIŞTIM SENİN CEVABINA KARŞILIK AMA ÇIKMAMIŞ...
 

mtekik

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
26 Ağu 2006
Mesajlar
2,702
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
53
Web Sitesi
islamiportal.net
RE: "SORULARLA DİNİMİZİ ÖĞRENELİMMİ?"

ferit yazdı:
SelamünAleyküm
Hayırlı Sabahlar;
1- Zekatı belli bir gelir seviyesine ulaşan Müslümanlar verirler. Bir Müslüman’ın zekat verecek kadar varlıklı sayılmasının şartları vardır. Bu şartları şöyle belirtebiliriz.

a. Zekat verecek Müslüman’ın borcu olmamalıdır.

b. Temel ihtiyaçlarını karşıladıktan sonra belli bir miktar mala sahip olması gerekir. c. Zekat verebilmek için zekatı verilecek malın üzerinden bir sene geçmesi gerekir.

ç. Ayrıca zekat vermek için Müslüman, akıllı ve ergenlik çağına girmiş olmalıdır.

2-a- Nakit paranın, istenen borç paraların
b- Ticaret mallarının
c- Koyun, keçi, sığır ve devenin
d- Altın ve gümüşlerin
e- Arazi ürünlerinin
f- Madenlerin ve definelerin.

as ferit kardeşim
buyrun sorunuzu sorun
 

ferit

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Tem 2006
Mesajlar
1,723
Tepki puanı
0
Puanları
0
RE: "SORULARLA DİNİMİZİ ÖĞRENELİMMİ?"

SelamünAleyküm

Bir sünnet var ki,onu yerine getirmek bir farzı yerine getirmekten daha fazla
sevaptır. Bu farzdan daha sevap sünnet hangisidir? B)
 

tugba_m

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
6 Eki 2006
Mesajlar
606
Tepki puanı
0
Puanları
0
RE: "SORULARLA DİNİMİZİ ÖĞRENELİMMİ?"

ferit yazdı:
SelamünAleyküm

Bir sünnet var ki,onu yerine getirmek bir farzı yerine getirmekten daha fazla
sevaptır. Bu farzdan daha sevap sünnet hangisidir? B)
Selam vermek mi?Selam vermek sünnet,selam almak farzdır.Selam vermek sünneti selam almaktan daha sevaptır.
 

ferit

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Tem 2006
Mesajlar
1,723
Tepki puanı
0
Puanları
0
RE: "SORULARLA DİNİMİZİ ÖĞRENELİMMİ?"

doğrudur tugba_m abla fakat biraz karışık oldu...

Selam vermek sünneti, selam almak sünneti farzdan daha fazla sevap kazandırır.

Sorunu bekliyoruz abla...B)
 

tugba_m

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
6 Eki 2006
Mesajlar
606
Tepki puanı
0
Puanları
0
RE: "SORULARLA DİNİMİZİ ÖĞRENELİMMİ?"

Haklısın dolandırmışım lafı biraz :) Kolay bişey olsun.Belki katılımı arttırırız. Sıla-i Rahim ne demek?
 

tugba_m

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
6 Eki 2006
Mesajlar
606
Tepki puanı
0
Puanları
0
RE: "SORULARLA DİNİMİZİ ÖĞRENELİMMİ?"

Yok mu cevap arkadaşlar.....
 

ferit

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Tem 2006
Mesajlar
1,723
Tepki puanı
0
Puanları
0
RE: "SORULARLA DİNİMİZİ ÖĞRENELİMMİ?"

SelamünAleyküm
ya abla kolay dediğin soru bu mu? Baksana hiç bir kardeşimiz bilmiyor galiba ben cevaplıyım bari...
“Sıla-i Rahim” ; hısım akrabayı ve mü'minleri ziyaret etme, onlarla görüşme ve mektuplaşma; alâkayı devam ettirme , akrabanın kusurlarını affetme … gibi anlamlar taşımaktadır.B)

Benim sorum:Zekatın faydalarını yazar mısınız?
 

tugba_m

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
6 Eki 2006
Mesajlar
606
Tepki puanı
0
Puanları
0
RE: "SORULARLA DİNİMİZİ ÖĞRENELİMMİ?"

bi ön sayfaya taşıyalım bakalım bizden başka cevap verecek yok mu
 

tugba_m

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
6 Eki 2006
Mesajlar
606
Tepki puanı
0
Puanları
0
RE: "SORULARLA DİNİMİZİ ÖĞRENELİMMİ?"

Bir hadisi şerifte şöyle buyrulmuştur. ""Mallarinizi zekâtla koruyunuz, hastalarinizi sadaka ile tedavi ediniz, bela dalgalarini da dua ve yalvarisla karsilayiniz." Zekat sayesinde mallar korunmuş oluyor,sadakalarda maddi ve manevi hastalıklar için bir ileç yerine geçiyor.zekât ve sadaka verenlerin mallarinda ve canlarinda bir feyiz ve bereket, bir saglik ve afiyet yüz gösterir. Bunun çok üstünde olarak da, kendileri Yüce Allah'in rizasini kazanip nice manevî mükâfatlara kavusurlar, nice manevî tehlikelerden kurtulurlar.
Zekâtin her yönden birçok yararlari vardir. Bilindigi gibi, kalblerde pek ziyade yer tutan mal ve mülk sevgisi, insani yüksek duygulardan yoksun birakir, insani bazan fena islere sürükler. Zekât sayesinde ise kalbin bu zararli duygusuna ve meyline direnilmis olur, nefis de cimrilikten kurtulmus olur. Mal, baskasinin hakkindan arindirilarak insanda sefkat ve hayirseverlik duygulari gelisir. Baskalarini gözetme ve koruma gibi yüksek duygular meydana gelir.
Sonra zekât, sosyal hayatin huzur ve mutluluguna, beraberligine ve refahina sebebdir.Fakirlerin ve muhtaçlarin acilarini azalttigindan, onlarin övgülerini, sevgi ve dualarini, kazanir. Mal varligi da hain ve hirsli gözlerin saldirisindan güven içinde bulunur.
Bir de zekât vermek, güzel bir inancin eseridir. Böyle bir inanca sahib olan kimse, bagli bulundugu cemiyet için zararli olmaktan uzak, çok yararli bir insan olur.
Bununla beraber zekât Allah'in nimetlerine karsi bir sükran görevidir. Zekât veren müslüman söyle düsünür. Elde ettigim bu varlik, bana Yüce Allah'in ihsanidir. Nice insanlar vardir ki, daha güçlü ve daha bilgili olduklari halde bu mal varligindan yoksun bulunuyorlar. Bunun için ikram ve ihsani sonsuz olan Yüce Allah'in nimetlerine karsi sükretmek gerekir. Iste bu sükür, farz olan zekâtin ödenmesiyle yerine getirilmis olur.
 

dunkela

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
6 Eyl 2006
Mesajlar
17
Tepki puanı
0
Puanları
0
RE: "SORULARLA DİNİMİZİ ÖĞRENELİMMİ?"

SelamünAleyküm
ya abla kolay dediğin soru bu mu? Baksana hiç bir kardeşimiz bilmiyor galiba ben cevaplıyım bari...
“Sıla-i Rahim” ; hısım akrabayı ve mü'minleri ziyaret etme, onlarla görüşme ve mektuplaşma; alâkayı devam ettirme , akrabanın kusurlarını affetme … gibi anlamlar taşımaktadır.B)

Benim sorum:Zekatın faydalarını yazar mısınız?

[/quote]

Zekâtın toplum üzerinde çok faydaları vardır. İhtiyaç fazlası malının kırkta birini verebilen insan toplumla barışık insandır paylaşımı öğrenen insandır. Bu paylaşımı öğretmek için Allah Peygamberine :” (Ey Muhammed) o­nların mallarından kendilerini arındıracağı ve temizleyeceğin bir sadaka (Zekat) al ve o­nlara DUA et..” (Sebe Suresi:39) buyurarak zekâtın insanları kötü duygulardan arındıracağına işaret etmiştir.

Zekât ibadeti önemine binaen çok çeşitli özellikler arz etmektedir. Altın ve gümüşün zekâtı ayrı, ürünlerin zekâtı ayrı, ticaret mallarının zekâtı ayrı ve büyükbaş küçükbaş hayvanların zekâtı ayrıdır. o­nlar verileceğinde bu konudaki uzman kişilere sorularak hesaplanmakta ve dağıtılmaktadır. Aslında zekât ibadetinin ramazan ayında verilmesi şart değildir. İnsan ihtiyaç fazlası malının üzerinden bir yıl geçmekle hemen vermesi gerekir. Ramazanı beklemesi gerekmez. Ancak ramazanda yapılan hayırların ibadetlerin sevabı 10–700 arası ve daha yukarısına yükseltildiği için insanımız zekâtlarını da ramazan ayında yapmayı adet haline getirmişlerdir.

Zekâtı fakirlere yoksullara özellikle ihtiyaç sahibi öğrencilere vermek lazım. Bunu yaparken de yakın çevreden başlayarak yayılmak lazım. Kurumlara özel ve tüzel kişiliklere zekât verilmemesi lazım, bunların arasında Cami dahi olsa öncelikle vereceğimiz Zekâtı fakirin hakkını fakire vermek gerekir.

Bu duygular içerisinde hepinize bu ibadeti tam anlamıyla yapmak ve yerini iyi tespit ederek Zekâtlarınızı dağıtmanızı diliyorum.




Benim sorumda şu olacak canlar;kafama takılıyor birkaç zamandır.
Evde kaza namazı kılarken okuyacağımız ezan ve kamet sessiz olabilirmi ?(kendi duyabileceğimiz kadar)
 

tugba_m

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
6 Eki 2006
Mesajlar
606
Tepki puanı
0
Puanları
0
RE: "SORULARLA DİNİMİZİ ÖĞRENELİMMİ?"

BEN BU SORUNUN CEVABINI BİLMİYORUM YANITLAYACAK BİRİ VARDIR UMARIM
 

mtekik

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
26 Ağu 2006
Mesajlar
2,702
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
53
Web Sitesi
islamiportal.net
RE: "SORULARLA DİNİMİZİ ÖĞRENELİMMİ?"

S.A.
EFSANE GERİ DÖNDÜ ARKADAŞLAR,
ÖNCELİKLER BEN YOKKEN FORUMUN YIKILMADAN AYAKTA KALMASI İÇİN MÜCADELE EDEN FERİT, TUGBA_M VE DUNKELA KARDEŞLERİME TEŞEKKÜRLERİ BİR BORÇ BİLİRİM. KENDİLERİNDEN ALLAH RAZI OLSUN.
BEN YENİ GELDİM SORUMUZUN CEVABI NI BİLİYORUMDA KAYNAK BELİRTMEDEN YAZMAK İSTEMİYORUM. ONUN İÇİN KAYNAKLARINI BULAYIM DA CEVAPLAYAYIM.

K.S.E.O.
 

nuresma

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Eki 2006
Mesajlar
2,975
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
35
Konum
ankara
RE: "SORULARLA DİNİMİZİ ÖĞRENELİMMİ?"

o soruya cvp gelene kadar bi soru sormak istiyorum. tağut nedir?
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt