Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

"SORULARLA DİNİMİZİ ÖĞRENELİMMİ?" (1 Kullanıcı)

ADALETIMAHZA

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
6 Eyl 2006
Mesajlar
3,630
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
55
Web Sitesi
www.islamiportal.net
RE: "SORULARLA DİNİMİZİ ÖĞRENELİMMİ?"

tugba_m yazdı:
Avukat yazdı:
BEN DE TAM TERSİ,TEHECCÜD ÜN YERİ AYRI,BORCU KAZA İÇİN VAKİT ÇOK.AMELLER NİYETLERE GÖRE YA,TEHECCÜD ÜN SEVABINI DA APAYRI.RABBİM HEPİMİZİN İBADETLERİNİ KABUL ETSİN.SONUNDA BİR ALLAHA YÖNELİYORUZ.MTETİK İ DE YORDUK,HAKKININ HELAL ETSİN.

vaktin çok olduğunu nerden biliyoruzki ablacım.Yarına çıkacakmıyız bakalım.Gün içerisinde vakit çokluğundan bahsediyorsan eğer Gün içerisinde ben zaten kılıyorum kaza namazlarımı her fırsatta.Hergün en az bir günlük bazen daha çok kaza kılıyorum.Ömürüm yeterse eğer bir an önce kaza namazlarımı bitirip sonrada sürekli nafile ibadet yapmak isterim.Üzerinde kaza borcuyla gitmek Allahın huzuruna daha kötü.Rabbimin rahmeti büyük,gece kalkıp nefsini yenmiş,şeytanı yenmiş huzuruna çıkmışsın kimbilir ne büyük sevaplar yazar Rabbim.


BEN YATSIDAN GECE YATANA KADAR KAZALAR İÇİN VAKİT ÇOK DEDİM YOKSA ÖMÜR ALLAHIN BİLECEĞİ İŞ.ZATEN ONA BAKARSAN,NE KADAR KILSAK AZ ÇÜNKÜ 24 SAAT SONRANIN YA DA 1 SAAT SONRANIN GARANTİSİ YOK.BEN KARINCA MİSALİ YOLUNA DÜŞEYİM DE RABBİM NE KADAR ÖMÜR VERİRSE KAZALARIMI KILMAYA ÇALIŞIYORUM.TABİ BENİM DE AMACIM BORÇLARIMI BİTİRİP,NAFİLE YAPMAK DA BÖYLE KAZALARLA DA BORCUMUZU KESİN ÖDEDİK RAHATLIĞINDA DEĞİLİM,HERGÜN VE HER KAZA NAMAZININ ARDINDAN ALLAHIM AFFET VE KABUL ET DİYORUM.ALLAHA EMANET OL.B)
 

mtekik

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
26 Ağu 2006
Mesajlar
2,702
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
53
Web Sitesi
islamiportal.net
RE: "SORULARLA DİNİMİZİ ÖĞRENELİMMİ?"

S.A. ARKADAŞLAR,
DÜNÜ BOŞ GEÇTİK, İNŞALLAH BUGÜNÜ BOŞ GEÇMEYELİM,
HADİ BAKALIM SORUSU OLAN VARSA ALALIM
K.S.E.O.
 

ADALETIMAHZA

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
6 Eyl 2006
Mesajlar
3,630
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
55
Web Sitesi
www.islamiportal.net
RE: "SORULARLA DİNİMİZİ ÖĞRENELİMMİ?"

NAMAZIN HAREKETLERİ NE MANALARI İFADE EDER?BAKALIM HAKKIYLA KİM CEVAP VERECEK?
 

mtekik

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
26 Ağu 2006
Mesajlar
2,702
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
53
Web Sitesi
islamiportal.net
RE: "SORULARLA DİNİMİZİ ÖĞRENELİMMİ?"

S.A.
ELİMİZDEKİ BİR BİLGİYİ PAYLAŞMA FIRSATI VERDİĞİNİZ İÇİN TEŞEKKÜR EDERİM. HER ZAMANKİ GİBİ YİNE ÇOK ZOR BİR SORU SORDUNUZ AMA BU SEFER BANA KOLAY GELDİ.

İNŞALLAH CEVAP YETERLİ OLUR

NAMAZIN HAREKETLERI NE MANA IFADE EDER?



1961’lerde evrimciligin iyice alevlendirildigi günlerdeydi. Rahmetli Haci Nazif Çelebi Süleymaniye camiinde bir ögle namazi kildirmis, turistler de etrafini alarak imam kiyafeti içinde iken kendisine suallar sormuslardi. Bunlar itirazci suallerdi. Kimi, insanin maymundan geldigini iddia etmek istiyor; kimi de, “seyrettigimiz namazinizda niçin ayakta duruyor, egiliyor, basinizi yere koyuyorsunuz. Bunun ne manasi var? Bizim gibi sandalyeye oturun, papazin duasini dinleyin yeter”, diyordu.
Rahmetli Haci Nazif’in bunlara verdigi cevaplar hiç aklimdan çikmaz. Ruhunu sad etmek niyetiyle size de arz edeyim seneler sonrasinda.

Evrimci turiste dönerek konusan Çelebi, söyle dedi:

– Biz namazimizda önce ayakta, sonra rükûda, sonra da secdede oluyoruz. Bunun bir hikmet ve manasi sudur.

Ayakta iken ilk insan ilk babamiz Âdem’in (elif)ini yazariz. Bunun için (elif) harfi gibi dimdik, upuzun dururuz.

Sonra rukûa egiliriz. Bununla da Âdem’in (dal)ini yazmis oluruz. Geriye (mim) kalir. Onu da yere basimizi koyar, (mim) gibi olur, öyle yazariz.

Böylece her namazda babamiz, Âdem’in adini yazar, maymundan geldigimizi iddia edenleri fiilen reddetmis oluruz. Bunun için maymunculuk iddiasi bizde tutunamaz.

Ikincisine gelince:

Namazimiza ilk basladigimizda ayakta iken Rabbimizin üzerimizde tecelli eden sayisiz nimetlerini düsünür, sonra bu nimetleri verenin huzurunda minnet ve sükranla egiliriz. Ancak bu egilmeyi de kafi bulmayiz, sonra kalkip basimizi yere koyar, basimizla da minnetimizi dile getirmis oluruz.

Basimizi sunun için yere koyariz. Bas bedenin tümünü de idare eden en yüce varligimiz, en kiymetli organimizdir.

Bununla demis oluruz ki:

– Ey Rabbimiz, varligimizin en kiymetli kismi basimizdir. Iste huzurunda basimizi dahi yerlere sürüyor, sana olan minnet ve sükrümüzü en kiymetli varligimizi yerlere koymakla ifade ediyoruz. Sayet basimizdan daha kiymetli bir organimiz olsaydi onu da huzurunda iftiharla yerlere serer, minnet ve sükrümüzü onunla da ifade etmek isterdik.

Bu açiklamalardan sonra rehber turistin cevabi söyle oldu:

– Tamam tamam. Biraz daha anlatirsan grubumuza burada namaz kildiracaksin.

Bu sirada turistin biri Çelebi’ye yaklasip sordu:

– Bundan sonraki namaziniz saat kaçta olacak? Anlattiginiz manada bir namazi ben de araniza karisip kilmak istiyorum. Bana çok uygun geldi bu anlayis içinde ayakta durmak, egilmek, basi yerlere koyup Yaradan’a minnettarligini ifade etmek. Bence de ibadet budur.
 

ADALETIMAHZA

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
6 Eyl 2006
Mesajlar
3,630
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
55
Web Sitesi
www.islamiportal.net
RE: "SORULARLA DİNİMİZİ ÖĞRENELİMMİ?"

ALLAH RAZI OLSUN.CEVAP AYNEN BUDUR.HELAL OLSUN.VE BURADAKİ MANALARI BİLMEYEN ARKADAŞLAR OKURSA ÇOK ÇOK İYİ OLUR.BEN DE YENİ ÖĞRENDİM.MERAK EDİP DURUYORDUM.HEM DE KÜÇÜMSEMEK İÇİN SORANLARA DA TOKAT GİBİ CEVAP VERMİŞ OLURUZ.ÖYLE ÇOK ŞEYLER SORUYORLARKİ BİLMEDEN KULLUK ETTİĞİMİZİ KÖRÜ KÖRÜNE TAPTIĞIMIZI İSPATLAMAK İÇİN,O YÜZDEN İNSİ ŞEYTANLARA KARŞI İLİM İLİM İLİM.SORU SIRASI SİZDEDİR EFENDİM.BUYRUN.
 

mtekik

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
26 Ağu 2006
Mesajlar
2,702
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
53
Web Sitesi
islamiportal.net
RE: "SORULARLA DİNİMİZİ ÖĞRENELİMMİ?"

S.A.
AVUKAT HANIM ABİ,
SORU SORMA HAKKINI BEN SİZE TEVDİ EDİYORUM.
LÜTFEN SİZ SORUN
K.S.E.O
 

mtekik

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
26 Ağu 2006
Mesajlar
2,702
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
53
Web Sitesi
islamiportal.net
RE: "SORULARLA DİNİMİZİ ÖĞRENELİMMİ?"

S.A. ARKADAŞLAR
HAYRILI SABAHLAR. KİMLE BAŞLIYORUZ İNŞALLAH

K.S.E.O
 

tugba_m

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
6 Eki 2006
Mesajlar
606
Tepki puanı
0
Puanları
0
RE: "SORULARLA DİNİMİZİ ÖĞRENELİMMİ?"

A.S HAYIRLI SABAHLAR ABİ.BEN BAŞLAMAK İSTİYORUM
Keffaret nedir?
1) Orucu kasden ve taammüden bozmanın keffâreti.
2) Hataen bir mü'mini öldürmenin kefâreti.
3) Zıhâr keffâreti.
4) Hacc ibadeti esnasında, ihramlı iken tıraş olmanın keffâreti.
5) Yemini bozmanın keffâreti nelerdir?

 

haticeislam

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
23 Ara 2006
Mesajlar
407
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
52
RE: "SORULARLA DİNİMİZİ ÖĞRENELİMMİ?"

[ selam
 

mtekik

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
26 Ağu 2006
Mesajlar
2,702
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
53
Web Sitesi
islamiportal.net
RE: "SORULARLA DİNİMİZİ ÖĞRENELİMMİ?"

s.a. tuğba abla,sorunun cevabını veriyorum, inşallah istediğiniz cevap budur.

KEFFÂRET



Yanlışlıkla veya mecburiyet sonucu işlenen günahın bağışlatılması için şer'i olarak verilen sadaka veya tutulan oruç.

Bazı fiilleri işleyen mükelleflerin; günahlarının örtülmesi için İslam'ın koyduğu bazı yükümlülükler. Kâfirler işledikleri günahlardan dolayı keffaret vermezler. "-Zira keffâret bir ibadettir" (Merginâni, Hidâye, II, 75). Aynı zamanda bunun; bazı fiilleri irtikap eden mü'minler için bir ceza olduğu bilinmektedir. Molla Hüsrev: "Keffâret; ukûbat (ceza) ile ibadet arasında cereyan eder" diyerek, her iki unsurun bir arada olduğuna işaret etmiştir. İslâm fıkhında; 1) Orucu kasden ve taammüden bozmanın keffâreti. 2) Hataen bir mü'mini öldürmenin kefâreti. 3) Zıhâr keffâreti. 4) Hacc ibadeti esnasında, ihramlı iken tıraş olmanın keffâreti. 5) Yemini bozmanın keffâreti diye beş çeşit keffaret vardır.

Ramazan orucunu kasden bozmanın keffareti: Kur'ân-ı Kerim'de "Amellerinizi iptal etmeyiniz" (Muhammed, 47/33) emri verilmiştir. Kesin bir farz olan orucu; meşru bir sebep yokken (kasden) bozmak bir suçtur. Hz. Peygamber (s.a.s) şöyle buyurmuştur: "Kim Ramazan ayında orucunu bozarsa, onun üzerine zıhar yapan kimsenin üzerine lâzım gelen şey (keffâret) gerekir" (İbnu'l Humâm, Fethu'l-Kadir, II, 70). Dolayısıyle kasden orucunu bozan kimse arka arkaya altmış gün oruç tutmak zorunda kalır. Bu onun üzerine farzdır. Ayrıca bozduğu orucu kaza etmek durumundadır. el-Merginani: "Farz oruçların dışındakilerde (Nafile oruçlarda) keffaret yoktur. Çünkü Ramazan ayında tutulan farz orucu bozmak bir suç teşkil eder ve nafile oruçlarla aynı şekilde mütâlâa edilemez" (Merginâni, a.g.e, I, 125).

2) Hata ile bir mü'mini öldürmenin keffâreti: Kur'an-ı Kerim'de şöyle buyurulur: "Bir mü'minin diğer bir mü'mini, yanlışlık eseri olmayarak (kasden) öldürmesi yakışmaz. Kim bir mü'mini yanlışlıkla öldürürse; mü'min bir köle azad etmesi ve (ölenin ailesine teslim edilecek bir diyet vermesi gerekir. Meğer ki onlar (ölenin yakınları) o diyeti sadaka olarak bağışlamış olsunlar. Eğer öldürülen mü'min olmakla beraber, size düşman olan bir kavimden (Dâru'l-Harp ahalisinden) ise o zaman öldürenin bir mü'min köleyi azad etmesi lâzımdır. Şayet kendileriyle aranızda anlaşma olan bir kavimden (Darû'l-Musalaha ahalisinden) ise, o vakit (bunları) bulamazsa Allah tarafından tövbesinin kabulü için, birbiri ardınca iki ay oruç tutması gerekir. Allah her şeyi bilendir, gerçek hüküm ve hikmet sahibidir" (en-Nisâ, 4/92).

3) Zıhar Keffareti: Cahiliyye döneminde Araplar arasında yaygın olan âdetlerden birisi de şuydu: Bir erkek karısını boşamak istediği zaman ona; "-Sen bana annemin sırtı gibisin" derdi. Bu sözle boşamanın gerçekleşmesi örf halini almıştı. Sahabe'den Evs b. Sâmit (r.a) eşi Havle binti Sa'lebe'ye kızarak: "-Sen bana annemin sırtı gibi ol" der ve evi terkeder. Havle binti Sa'lebe (r.an.) Rasûlüllah(s.a.s)'a başvurarak "İhtiyarlığını, fakirliğini, çocuklarına bakacak bir durumu olmadığını" bildirerek buna bir çare bulunmasını ister. Bu arada Cenab-ı Hakk'a yalvarmayı da ihmal etmez. Bunun üzerine Zıhar ile ilgili aşağıdaki âyet-i kerimeler inmiştir:

"(Habibim) Zevce hakkında seninle (çare bulunması için) direşip duran ve Allah'a da yalvarmakta olan (kadın) ın sözünü (umulduğu vech ile) dinlemiştir. Allah sizin konuşmanızı (zaten) işitiyordu. Çünkü Allah hakkı ile işitici, kemaliyle görücüdür. İçinizden zıhar yapagelenlerin (hanımları) onların anneleri değildir. Anneleri kendilerini doğurandan başkası değildir. Şüphe yok ki onlar, herhalde çirkin ve yalan bir söz söylüyorlar. Muhakkak ki Allah çok bağışlayıcı, çok yarlığayıcıdır. Kadınlarından zıhar ile ayrılmak isteyip de, sonra dediklerini geri alacaklar (için) birbirleriyle temas etmeden önce, bir köle azad etmeleri lâzımdır. İşte size bununla öğüt veriliyor. Allah ne yaparsanız hakkı ile haberdardır. Fakat kim (bunu, köleyi) bulamazsa; birbiriyle temas etmeden önce fasılasız iki ay oruç (tutsun). Buna da güç yetiremezse, altmış yoksulu (doyursun). Bu (hafifletme) Allah'a ve Rasûlüne iman (da sebat) etmekte olduğunuz içindir. Bu (hükümler) Allah'ın (tayin ettiği) hudutlardır. (Bunları kabul etmeyen) kâfirler için ise, elem verici bir azab vardır" (el-Mücâdele, 58/1-4). İslâm hukukçularına göre; "Zıhar'dan vazgeçmek isteyen kimse; azad etmek için köle bulamazsa, hiç ara vermeden iki ay oruç tutar. Eğer sağlık durumu buna elverişli değilse; altmış miskini ve fakiri doyurur. Bu sıranın gözetilmesi zorunludur (İbnü'l-Hümâm, a.g.e., III, 233).

4) Hac ve umre ibadeti sırasında, ihramlı iken işlenen cinayetlerin keffâreti: Hem hacc, hem umre ibadetinin sadece Allahü Teala'nın rızası için edâ edilmesi esastır. Mükellef; niyet ederek ve telbiye yaparak ihrama girmek durumundadır. İhram'a bürünen kimse, bazı hususlara riâyet etmek zorundadır. İhramlının sakınması gereken şeyler âyet ve hadislerle belirlenmiştir. Meselâ; İhrama giren mükellef; herhangi bir zaruret olmadan başını tıraş ederse, başka bir ceza değil, doğrudan doğruya kurban kesmesi gerekir. Zaruret hali bulununca ihramlıya bazı kolaylıklar getirilmiştir. Kur'an-ı Kerim'de şöyle buyurulur: "Artık içinizden kim hasta olur veya başından bir eziyeti bulunursa; ona oruçtan ya sadakadan ya kurbandan (birisiyle) fidye vacip olur" (el-Bakara, 2/196). Dolayısıyla dilerse üç gün oruç tutar dilerse altı fakire üç sa' (yaklaşık 10 kg) buğdayı sadaka olarak verir.

5) Yemini bozmanın keffâreti: Kur'ân-ı Kerim'de: "(Yeminin) Keffâreti ailenize yedirmekte olduğunuzun orta (derece) sinden, on yoksulu doyurmak, ya onları giydirmek, yahud bir köle azad etmektir. Fakat kim (bunları) bulamazsa, üç gün oruç tutması lâzımdır. İşte bu, and (yemin) ettiğiniz vakit (onları bozmanın) keffâretidir. Yeminlerinizi muhafaza ediniz. Allah âyetlerini size böylece açıklıyor. Ta ki şükredesiniz" (el-Mâide, 5/89) buyurulmuştur. Rasûl-i ekrem (s.a.s)'in döneminde, yemin keffareti için yoksula ne kadar verildiğini izah için, İmâmu Buhâri "Kitabu'l Keffâret" adı altında, ayrı bir bölüm ayırmıştır. Keffâretlerde illet kesin olarak belli değildir. Bu yüzden kıyas yoluyla, hükmü benzer olaylara uygulamak imkanı bulunmaz, keffaretler kitap ve sünnetteki sıra gözetilerek yerine getirilir (Buhârî, Sahih, VII, 235-240).

Yusuf KERİMOĞLU

k.s.e.o.
 

tugba_m

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
6 Eki 2006
Mesajlar
606
Tepki puanı
0
Puanları
0
RE: "SORULARLA DİNİMİZİ ÖĞRENELİMMİ?"

Doğrudur abicim.Allah razı olsun.Sorunu alalım inşallah

 

mtekik

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
26 Ağu 2006
Mesajlar
2,702
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
53
Web Sitesi
islamiportal.net
RE: "SORULARLA DİNİMİZİ ÖĞRENELİMMİ?"

s.a.
sorumu soruyorum

Müstehap nedir?

k.s.e.o.
 

tugba_m

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
6 Eki 2006
Mesajlar
606
Tepki puanı
0
Puanları
0
RE: "SORULARLA DİNİMİZİ ÖĞRENELİMMİ?"

MÜSTEHAP

Sevilen, hoşa giden amel. Hz. Peygamber'in bazan işleyip, bazan terk ettikleri, selef-i sâlihinin sevip işlediği ve rağbet ettikleri işler anlamında bir fıkıh terimi. Mendup'la eş anlamlıdır. Buna; nâfile, fazîlet, tatavvu ve edeb isimleri de verilir.

Kuşluk namazı, teheccüd namazı, tehıyyetü'l-mescid ve evvâbîn namazları ile, nafile oruçlar ve nafile sadakalar müstehap amellerdendir. Müstehap, genellikle gayr-i müekked sünnetle eş anlamlı olarak da kullanılır.

Müstehabın hükmü: İşlenmesinde sevap olup, terkinde kınama bulunmamasıdır.

Rasûlüllah (s.a.s)'ın farz ibadetlerin dışındaki ameller için "tatavvu" terimini kullandıkları olmuştur. Talha b. Ubeydillah (r.a)'den şöyle dediği nakledilmiştir.

"Saçı darmadağın fakir olduğu belli olan Necidli bir kimse Hz. Peygamber (s.a.s)'in huzuruna geldi. Uzaktan sesini zorla işitebiliyorduk. Hattâ ne söylediği anlaşılmıyordu. Meğer İslâm'ın ne olduğunu soruyormuş. Adamın sorusuna karşılık veren Rasûlüllah (s.a.s) "Bir gün bir gece içinde beş vakit namaz" buyurdu. Adamcağız: "Üzerimde bu namazlardan başkası olacak mı?" diye sordu. Hz. Peygamber: "Hayır, ama tatavvuda bulunursan o ayrı"dedi, sonra Rasulullah (s.a.s): "Bir de Ramazan orucu"buyurdu. Adamcağız: "Bundan başka yapacağım bir şey var mı?" diye sordu. O da: "Hayır, ama tatavvuda bulunursan ayrı" cevabını verdi.

Hadisin ravisi Hz. Talha (r.a) der ki: Rasûlüllah (s.a.s), o adama zekâtı da anlattı. Adam bunun dışında ödemesi gereken bir şeyin olup olmadığını sordu. Rasulûllah (s.a.s): "Hayır, ama tatavvu'da bulunursan o senin bileceğin şeydir" dedi. Bunun üzerine Necidli adam "Yemin ederim ki bundan ne fazla ne de eksik birşey yapmam" diyerek ayrılıp gitti. Onun bu sözü üzerine Rasûlüllah (s.a.s): "Eğer doğru söylüyorsa kurtuluşa erdi" buyurdu (Sahih-i Buhârî Muhtasar-ı Tecrid-i Sarih tercümesi ve Şerhi, Hadis No: 43).

İslâm'da nâfile ibadetlerin yapılması zorunlu değilse de, sünnet türünden olanların yerine getirilmesi Allah Teâlâ'nın rızasını kazanmaya ve üstün derecelere yükselmeye vesile olur. Mendup ve tatavvuların ifası da kişinin ihlâs ve takvasını artırır. İhlâsla yapılan ve çoğaltılan ibadetin ecri de artar. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:

"Bir zaman Rabbiniz size şunu bildirmişti: Yemin olsun ki, şükrederseniz, size olan nimetlerimi mutlaka artırırım. Şayet nankörlük ederseniz, şüphesiz ki azabım çok çetindir" (İbrahim, 14/7 ayrıntı için bk. (Sünnet, ve. Mendub) maddeleri).

 

mtekik

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
26 Ağu 2006
Mesajlar
2,702
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
53
Web Sitesi
islamiportal.net
RE: "SORULARLA DİNİMİZİ ÖĞRENELİMMİ?"

tugba_m yazdı:
MÜSTEHAP

Sevilen, hoşa giden amel. Hz. Peygamber'in bazan işleyip, bazan terk ettikleri, selef-i sâlihinin sevip işlediği ve rağbet ettikleri işler anlamında bir fıkıh terimi. Mendup'la eş anlamlıdır. Buna; nâfile, fazîlet, tatavvu ve edeb isimleri de verilir.

Kuşluk namazı, teheccüd namazı, tehıyyetü'l-mescid ve evvâbîn namazları ile, nafile oruçlar ve nafile sadakalar müstehap amellerdendir. Müstehap, genellikle gayr-i müekked sünnetle eş anlamlı olarak da kullanılır.

Müstehabın hükmü: İşlenmesinde sevap olup, terkinde kınama bulunmamasıdır.

Rasûlüllah (s.a.s)'ın farz ibadetlerin dışındaki ameller için "tatavvu" terimini kullandıkları olmuştur. Talha b. Ubeydillah (r.a)'den şöyle dediği nakledilmiştir.

"Saçı darmadağın fakir olduğu belli olan Necidli bir kimse Hz. Peygamber (s.a.s)'in huzuruna geldi. Uzaktan sesini zorla işitebiliyorduk. Hattâ ne söylediği anlaşılmıyordu. Meğer İslâm'ın ne olduğunu soruyormuş. Adamın sorusuna karşılık veren Rasûlüllah (s.a.s) "Bir gün bir gece içinde beş vakit namaz" buyurdu. Adamcağız: "Üzerimde bu namazlardan başkası olacak mı?" diye sordu. Hz. Peygamber: "Hayır, ama tatavvuda bulunursan o ayrı"dedi, sonra Rasulullah (s.a.s): "Bir de Ramazan orucu"buyurdu. Adamcağız: "Bundan başka yapacağım bir şey var mı?" diye sordu. O da: "Hayır, ama tatavvuda bulunursan ayrı" cevabını verdi.

Hadisin ravisi Hz. Talha (r.a) der ki: Rasûlüllah (s.a.s), o adama zekâtı da anlattı. Adam bunun dışında ödemesi gereken bir şeyin olup olmadığını sordu. Rasulûllah (s.a.s): "Hayır, ama tatavvu'da bulunursan o senin bileceğin şeydir" dedi. Bunun üzerine Necidli adam "Yemin ederim ki bundan ne fazla ne de eksik birşey yapmam" diyerek ayrılıp gitti. Onun bu sözü üzerine Rasûlüllah (s.a.s): "Eğer doğru söylüyorsa kurtuluşa erdi" buyurdu (Sahih-i Buhârî Muhtasar-ı Tecrid-i Sarih tercümesi ve Şerhi, Hadis No: 43).

İslâm'da nâfile ibadetlerin yapılması zorunlu değilse de, sünnet türünden olanların yerine getirilmesi Allah Teâlâ'nın rızasını kazanmaya ve üstün derecelere yükselmeye vesile olur. Mendup ve tatavvuların ifası da kişinin ihlâs ve takvasını artırır. İhlâsla yapılan ve çoğaltılan ibadetin ecri de artar. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:

"Bir zaman Rabbiniz size şunu bildirmişti: Yemin olsun ki, şükrederseniz, size olan nimetlerimi mutlaka artırırım. Şayet nankörlük ederseniz, şüphesiz ki azabım çok çetindir" (İbrahim, 14/7 ayrıntı için bk. (Sünnet, ve. Mendub) maddeleri).


abalm cevabınız çok güzel olmuş, ellerinize sağlık, şimdi sorunuzuda alalım inşallah
k.s.e.o.
 

tugba_m

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
6 Eki 2006
Mesajlar
606
Tepki puanı
0
Puanları
0
RE: "SORULARLA DİNİMİZİ ÖĞRENELİMMİ?"

Mübah nedir?

IMG]http://img314.imageshack.us/img314/3383/basort3dt2qa4xxxx5.jpg[/IMG][/URL]
 

ferit

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Tem 2006
Mesajlar
1,723
Tepki puanı
0
Puanları
0
RE: "SORULARLA DİNİMİZİ ÖĞRENELİMMİ?"

SelamünAleyküm

Elcevap:MÜBAH

Allah Teâla ve
Rasûlünün mükellefi yapıp yapmamakta serbest bıraktığı fiiller. "Helâl",. "câiz" ve "mutlak"
sözcükleri mübahla eş anlamlı olarak kullanılır. Bunlar işlendiği zaman da terk edildiği zaman da
övülmeyi ya da kınanmayı gerektirmeyen işlerdir.

Eşyada asıl olan mübahlıktır. Hakkında
bir hüküm gelmemiş olan şeyler helaldir. Kur'an'da şöyle buyurulur: "O Allah ki, yerde olanların
hepsini sizin için yarattı" (el-Bakara, 2/29); "Allah'ın göklerde ve yerde olanları sizin emrinize
verdiğini ve size açık ve gizli nimetlerini bolca ihsan ettiğini görmez misin?" (Lokmân,
31/20).

Bu âyetlerden yerde ve gökte olanların, insanların yararlanması için yaratıldığı
açıkça anlaşılmaktadır. Yenilmesi, içilmesi veya kullanılması âyet veya hadislerle
yasaklanmamış alan şeyler helâl ve câizdir. Bunlar, insan için yararlı olan şeylerdir. Haramlar ise
zararlı olanlardır.

Bir şeyin mübah ve helâl oluşu şu yollardan birisiyle sâbit
olur:

1) Temiz şeyleri yiyip içmek gibi helâl olduğuna dair nass (âyet-hadis) bulunması.
Kur'an-ı Kerim'de şöyle buyurulur: "Bugün, size temiz olan şeyler helâl kılındı. Kendilerine kitap
verilenlerin yemeği size helâl, sizin yemeğiniz de onlara helâldir" (el-Mâide, 5/5).

Bir
şeyin mübah oluşu, vakit ve çeşidini tayinle ilgilidir. Meselâ yemek zamanını ve çeşidini seçmek
mübahtır. İnsan dilediği zaman, kendisine helâl olan bir kadınla evlenebilir. Kişi nezih bir şekilde
eğlenebilir. Ancak bütün vaktini eğlence ile geçirmesi câiz olmaz.

2) Günah olmadığının
bildirilmesi. Bir fiille ilgili olarak nass'larda günah, sıkıntı veya sakıncanın bulunmadığının
bildirilmesi, o fiilin helâl olduğunu gösterir. Âyet-i kerîmelerde şöyle buyurulur: "Allah, size ancak
leş, kan, domuz eti ve Allah'tan başkası adına kesileni haram kıldı; fakat kim darda kalırsa,
başkasının hakkına saldırmadan ve haddi aşmadan bunlardan yemesinde günah ,yoktur"
(el-Bakara, 2/173). "Böyle (iddet beklemekte olan) kadınlara evlenme isteğinizi üstü kapalı
biçimde bildirmenizde veya bu isteği içinizde gizli tutmanızda size günah yoktur" (el-Bakara,
2/235); "Âmâya vebal yok, topala vebal yok, hastaya vebal yok (bunlar yapamadıklarından
dolayı günahkâr olmazlar), size de kendi evlerinizden... yemenizde güçlük (sakınca) yoktur"
(en-Nûr, 24/62): '

3) Emir sıygasının vücub değil, mübahlık bildirmesi. Şu âyet buna
örnek verilebilir: "Allah'ın rızkından yiyin, için" (el-Bakara, 2/60).

4) Bir fiille ilgili hiç bir
hükmün bulunmaması. İstishâb deliline göre, "eşyada kural mübahlıktır".

Mübahın
hükmü: Yapılmasında da yapılmamasında da sevap veya günah yoktur. Yapılıp yapılmaması
eşittir (bk. eş-Şâtibî, el-Muvâfakât, Dımaşk (t.y), I,141,142; eş-Şevkânî, İrşâdü'l-Fühûl, Kahire
1347 H. s. 6; Ebû Zehra, Usûlü'l-Fıkh, s. 57 vd.; ez-Zühaylî, el-Fıkhu'l-İslâmî ve Edilletüh,
Dımaşk 1405/1985, I, 53; Zekiyuddin Şa'ban, Usûlül-Fıkh, Terc. İbrahim, Kafi Dönmez,
Ankara 1990, s. 220 vd.).

Hamdi DÖNDÜREN

Sorum:::MÜDELLES HADÎS nedir? B) ;)
 

tugba_m

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
6 Eki 2006
Mesajlar
606
Tepki puanı
0
Puanları
0
RE: "SORULARLA DİNİMİZİ ÖĞRENELİMMİ?"

MÜDELLES HADÎS

Zayıf hadîs çeşitlerinden biri; râvisi tarafından bir kusuru gizlenerek ve bu kusurun bulunmadığını vehmettirecek şekilde rivâyet edilmiş hadîs. Tedlîs'in lügattaki manâsı; satıcının sattığı malın ayıbını müşteriden gizlemesi demektir. Muhaddisler de tedlîs tâbirini bu manâdan almışlardır.

Muhaddislerin ıstılahına göre Tedlîs, senede dâhil olan bir râvinin ismini hadis isnadları ve isnadlardaki illetlere muttali olan hadis imamlarından başkalarına malum olamıyacak şekilde- düşürmek sûretiyle sanki o vâsıta olmaksızın sema'ın meydana gelişini -gerekli kılmasa da- vehmettiren bir lafız ile isnâdı sevketmeye denir ki; rivâyet kusurlarından biridir. Tedlîs'i yapan râviye "müdellis", ismi hazfedilen, düşürülen râviye "müdellesun anh", tedlîs ile rivâyet olunmuş hadîse "müdelles" denilmektedir.

Tedlîs, zayıf olan râvilerden sâdır olduğu gibi, sikâ olan ravilerden de meydana gelebilir. Tedlis'in üç şekli vardır: Tedlis-i isnâd, tedlîs-i şüyûh, tedlîs-i tesviye (Ahmed Naim, Tecrîd-i Sarîh Mukaddimesi, Ankara 1984 I, 163).

İsnadda Tedlîs: Râvinin muâsırı olup görüştüğü fakat hadîs almadığı veya muâsırı olduğu halde görüşmediği kimseden hadis işittiğini zannettirecek şekilde rivâyet ettiği hadistir. Bunun misâli Ali b. Haşrem'in şu sözüdür: Süfyan b. Uyeyne'nin yanında bulunuyorduk. Süfyân, "kâle'z-Zühriyyü hakeza": "Zühri şöyle söyledi." Diyerek rivayete başladı. Ona, "Zührî'den bunu işittin mi?" diye sorulduğunda; "Hayır, bunu Zührî'den Ma'mer duymuş, bana da ondan duyan Abdurrezzak söyledi" demiştir. (İbn Kesîr, Ihtisâru Ulumi'l-hadîs),

Gerçekten Süfyân, Zührî'nin muâsırı olup onunla görüşmüştür; fakat ondan hadîs almadığı için semâ'ı sâbit değildir. Süfyân, Abdurrezzak'tan; Abdurrezzâk, Mamer'den; o da Zührî'den hadîs almıştır. Buradaki tedlîs, Süfyân'ın iki şeyhini de atlayarak hadisi doğrudan Zührî'den duyduğunu zannettirecek bir tarzda rivâyet etmesidir (Suphî es-Sâlih, Hadis İlimleri ve Hadîs Istılahları, Terc. M. Yaşar Kandemir, Ankara 1981, s. 142).

Tedlis'in en çirkini ve yalana yakın olan kısmı budur. Şu'be: "Tedlîs yapmaktansa, zina yapmak bence ehvendir ve tedlîs yalanın kardeşidir" demiştir. Şafiî, isnadda bir defa dahî tedlîs yaptığını bildiği kimsenin hadisini almazdı. Fakat bu mevzuda âlimlerin kanaati şudur: Tedlîs yaptığı söylenenlerin rivâyetinde semâ lafzını açık bir şekilde kullananların rivâyeti kabul edilir. Bunun aksine sözü mübhem ve tedlis. ihtimâli mevcut olan râvî'nin rivâyeti reddedilir (Suphî es-Sâlih, a.g.e., s. 142).

Hâkim, bu tür tedlîs'in çok yapıldığı memleketlerle, rivâyetlerinde böylesi yalan bilinmeyen şehirler üzerinde bir araştırma yapmış; netîcede imâmları tedlîs yapmayan şehirler olarak: "Hicâz, Haremeyn, Mısır Avâlî (Medîne civârındaki köyler), Horasan, İsfahan, İran, Hûcistan ve Maverâun-nehîr halkını tesbit etmiş; en çok tedlîs yapan muhaddislerin de Kûfeliler ile Basralılar olduğunu söylemiştir. Bağdatlılardan ise Ebû Bekr Muhammed b. Süleymân el-Bağdâdî el-Vâsıtî'ye gefinceye kadar kimse tedlîs yapmamıştır. Oraya tedlîs'i ilk defa sokan bu zât olmuştur" (Hâkim, Ma'rifetu Ulûmi'l-hadîs, Nşr. Seyyid Muazzam Hüseyin, Beyrut 1980 s. 111).

Şuyûhta Tedlîs: Râvinin, durumunu gizlemek istediği şeyhini hâiz olmadığı yüksek vasıflarla anması veya bilinen künyesinden başka bir isimle zikretmesidir. Meselâ râvi: "Haddesanâ el-Âllâmetü's-sebtü (Sağlam allâme bize haber verdi) veya "Haddesenâ'l-hâfızu'd-dâbitu" (Zabtı kuvvetli hâfız bize haber verdi) diyerek şeyhini kasteder (Subhî es-Sâlih, a.g.e., s. 143).

Tesviye Tedlisi: Râvinin, hadisini makbul ve sahîh göstermek için sened de bulunan -fakat kendi şeyhi olmayan- birini zayıf veya kendinden daha küçük olduğu için atlayarak, hadisi sadece sika raviler rivayet etmiş gibi göstermesine denir. Tedlis'in en kötü çeşidi, büyük ölçüde bir aldatma mevcut olduğu için, tesviye tedlisidir (Suphî es-Sâlih, a.g.e., s. 144).

Bazı münekkidler, Sahihayn râvilerinden tedlîs yaptığı söylenenlerin bu hareketine, mürsel-i hafî demenin daha uygun olacağı kanaatindedir. Bunlar tedlis ile mürsel-i hafi'yi çok hassâs bir şekilde birbirlerinden ayırırlar.

Buna göre tedlîs, mülâki olduğu bilinen kimseden rivâyet edenler hakkında kullanılır. Birbirinin muâsırı olup mülâki oldukları bilinmeyenler hakkında mürsel-i hafi tâbiri kullanılır (Suphî Sâlih, a.g.e., s. 148-9).

Hatîb el-Bağdâdî, müdelles ile mürseli şu sözleriyle birbirinden kesin olarak ayırmaktadır; "Râvi, hadisi tedlis yaptığı şeyhten işitmediğini söylerse durum açıkça anlaşılır ve bu sûretle hadîs müdelles olmaktan çıkarak mürsel olur. Mürsilin işitmediği bir kimseden işitmiş, görüşmediği bir şahıs ile de görüşmüş zannını uyandırmasıyla hadîs mürsel olmaz. Fakat anlattığımız tedlîs, müdellisin kimden tedlîs yaptığını açıklamadığı için, muhakkak ki mürsellik manâsını da taşımaktadır. Müdellesi mürselden ayıran taraf, ravinin hadis duymadığı kimseden duymuş gibi göstermesidir. Burada işini gevşek tutan müdellistir. Şu hâle göre bu tedlîsin mürsel manâsını ihtivâ etmesi gerekir. Mürsel hadis ise tedlîs manâsını ihtivâ etmez; zirâ mürsilini, duymadığı kimseyi duymuş gibi göstermesi gerekmez. İşte bunun içindir ki âlimler müdeltisleri ayıpladıkları halde mürsilleri ayıplamazlar" (Hatîb el-Bağdâdî, el-Kifâye fi ilmi'r-rivâye, Haydarâbâd Dâiretu'l-maarifi'l Osmâniyye, 1357 s. 357).

Bütün çeşitleriyle müdelles hadisin, zayıf hadisler grubuna girmesinin sebebi gayet açıktır. Çünkü râvilerinin sika yani hadis rivâyet yönünden güvenilir oldukları sâbit değildir.

Sabahaddin YILDIRIM

ESHAB-I KİRAM KİMDİR?
 

ferit

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Tem 2006
Mesajlar
1,723
Tepki puanı
0
Puanları
0
RE: "SORULARLA DİNİMİZİ ÖĞRENELİMMİ?"

SelamünAleyküm
ALLAH (C.C) RAZI OLSUN... Yüreğine sağlık...

Elcevap:

Eshâb-ı Kirâm:
Mü'min olarak Resûlullah sallallahü aleyhi ve sellemi gören ve
mü'min olarak öldüğü bilinen mübârek insanlar ve cinler. (Bkz. Eshâb)
Eshâb-ı kirâm
aleyhimürrıdvân, peygamberlerden aleyhimüssalevâtü vetteslîmât ve dört büyük melekten
sonra yaratılmışların en üstünüdür. (Abdülganî Nablüsî)
Eshâb-ı kirâmı sevmek, onlara
bağlı olmak, insanlar içinden beğenilmiş, süzülüp ayrılmış olan bu çok kıymetli tabakanın
hayat tarzlarına imrenip onlar gibi olmaya özenmek, Allahü teâlânın en büyük nîmetidir. (Eyyûb
bin Sıddık)
Eshâb-ı kirâmın herbirini büyük ve üstün bilmek, hepsine iyi gözle bakmak,
herbirinin âdil ve sâlih (iyi) olduğuna inanmak lâzımdır. Hiç birine dil uzatmamak, lânet
etmemek, düşmanlık etmemek ve bir kısmını sevmek için başka sahâbîlere düşman olmakta
n sakınmak lâzımdır. (Tâhir-i Buhârî)
 

ferit

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Tem 2006
Mesajlar
1,723
Tepki puanı
0
Puanları
0
RE: "SORULARLA DİNİMİZİ ÖĞRENELİMMİ?"

Sorum Şu:Ebedî Mahrem nedir?;)
 

mtekik

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
26 Ağu 2006
Mesajlar
2,702
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
53
Web Sitesi
islamiportal.net
RE: "SORULARLA DİNİMİZİ ÖĞRENELİMMİ?"

S.A. KARDEŞ
CEVABINIZI VERİYORUM, LÜTFEN NOT EDİNİZ,



Ebedî mahrem olan, evlenmesi haram olan kimseler;

A. Kan, nesep (soy) ile akraba olanlar 7 kimsedir:
1) Anne,
2) Ananın ve babanın anneleri,
3) Kızı, kızının kızı (torunları),
4) Kız kardeşi,
5) Erkek ve kız kardeşinin kızı,
6) Hala,
7) Teyzedir.
Bir kadın da babası, dedeleri, oğlu, kardeşi, amcası, dayısı ve kardeşlerinin oğulları ile hiçbir zaman evlenemez.

B. Süt ile akraba olan bu yedi kimseyle de ebedî olarak evlenilemez. (Hepsi 14 eder)

C. Nikâh sebebiyle, sonradan akraba olanlar ve evlenmek haram olan 4 kimsedir: 1) Kayınvâlide (kaynana),
2) Üvey ana,
3) Üvey kızı,
4) Gelindir.
Bir kadın da kayınpederi, üvey babası, üvey oğlu ve dâmâdı ile hiç evlenemez.


K.S.E.O.
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt