Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

SOKAKTAN MEKTUP VAR (1 Kullanıcı)

SOKAKTAN MEKTUP VAR

  • EVET OLABİLİR.

    Oylama: 0 0.0%
  • HAYIR OLAMAZ.

    Oylama: 0 0.0%
  • HİÇ Bİ FİKRİM YOK

    Oylama: 0 0.0%
  • ABD DEN HERŞEY BEKLENİR

    Oylama: 0 0.0%
  • HİÇ BİRİ

    Oylama: 0 0.0%

  • Kullanılan toplam oy
    0

Mustafa Cilasun

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
22 Haz 2007
Mesajlar
4,488
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
67
Konum
Kayseri
Web Sitesi
www.facebook.com
Kimler ki suçlayanlar!

Kimler ki suçlayanlar!

İnsan düşündüğü, tahkik
Ettiği ve kimliğini tanımladığı ölçüde,
Bir kıymet bularak, bilgi seviyesini artırır.

Elde ettiği bilgilerle,
Hayatını idame ettirirken,
Bireylere ve diğer canlılara zarar
Vermeden ve elinden geldiği ölçüde,

Yardımı esirgemeyen,
Evrensellik statüsüne haiz bulunmak
Zorunda olan en değerli âdemi beşerlerdir.

Bu hasletleri terk ederek
Veya reddederek yaşadıklarını varsayanlar
Tuğyan, isyan, nisyan içinde bulunmalarına rağmen

Tatmin aracı olarak
Kendilerine göre amaçlar edinerek
Hülya ve rüyalarının gerçekleşmesi uğrunda,

Yaptıkları her bir icraatın,
Kendi tatmin silindirlerinde sıkışarak,
Nara atmalarına veya kuytu mekânlarında günah çıkartırlar.

Bu ve benzer uygulamaları,
Değişik isimler altında uygulamaları,
Genel manzarayı asla bir değişikliğe uğratmaz

Sadece
Tabelalaşmamak
Gayretinde bulunmalarıdır.

Gücün olduğu yeri
Ellerine geçirmek, temel bir gayedir.

Gücün bulunmadığı mekânları
Sadece ikametgâh olarak kullanırlar.

Çünkü üreme merkezleri
Karargâh görevini icra ederler.

“En güçlü silah, korkusuz insandır”
Sloganını, iliklerine işleyecek kadar, tekrar ederek,
Liyakat olgusunu bu manada, sembolize etmeyi marifet sayarlar

Kullanılmak adına bulunmazlıkları vardır!
Kullanıldıkları ölçüde, kümelenmeyi başarırlar.
Sığınma
Siyasetini uygulamada,
Üzerlerine kimse toz konduramaz.

Sığındıkları yerde
Ve o yerin hukuki açıklarını,
Acilen ezberleyerek, bastıkları zeminin
Sağlamlaşmasını acilen ve şeklen sağlarlar.

Hülasa edersek
Her bir örgüte kim yardım etmiyor ki
Diye sormak zorunda bırakılmam, acı veriyor bana.

Dışarıda düşman arayanlar,
İç âleminden habersiz olanlardır diyorum.

Güven ve huzur
Ne yaptığını, neden yapacağını
Ve kim için uygulayacağını bilenlerin olsun.
 

<DAMLA>

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
21 Eki 2007
Mesajlar
6,461
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
34
.::Yaprak::.

.::Yaprak::.




Elinde bir yaprak vardı. Onu uzun uzadıya süzdükten sonra,“Yazık!” dedi.

“Niye yazık?”

“Okuma bilmiyoruz da ondan.”
Şaşırdım. Okuma bilmek ne kelime, iyi bir tahsil yapmıştı kendisi. Kitap elinden düşmezdi.
“Biliyorsun ya!” dedim şaşkınlıkla.

Gülümsedi belli belirsiz.
“Asıl okuyuştan söz ediyorum. Sen hiç ağaç kitabını ya da yaprak sayfasını okudun mu mesela?”

“Hayır!”
“Okumadın, çünkü okuma bilmiyorsun. Bak, bu bir yaprak. Bir bakıma da sayfa… Bunda da yazılar yazılı. Bu da kâtibini, yazıcısını, sanatkârını bildiriyor. Çünkü o yazıcı kendini bu yaprakla da bize tanıtıyor. Bir mektup gibi göndermiş bize. Nasıl, bir mektup yazarını gösterir, bildirir, tanıtır, öyle de her bir yaprak onun ustasını anlatıyor, tanıtıyor, sevdiriyor. Şimdi ben bu dili, bu okuma biçimini öğrenmeye çalışıyorum.”


introphaenoblattgth4ho5.jpg





“Ne dili bu?”
“İman dili… Bu dili bize Kuran öğretiyor.”

“Nasıl yani?”
“Evrendeki varlıklar için ayet tabirini kullanıyor. Bakın, görün, düşünün, ibret alın diyor. Kuran gibi kâinat da bir kitap, onunda sureleri, ayetleri, kelimeleri var.”

“İlk inen ayetteki ‘oku!’ emri bunu da kapsıyor mu?”

“Elbette! İki kitap var önümüzde. Biri kelam sıfatından, öbürü kudret sıfatından geliyor. Bunlar birbirini tefsir ediyor.”

Bu şaşırtıcı açıklamaları dinledikten sonra yerden bir yaprak da ben aldım, birlikte okumaya başladık..!
 

cennet_agaci

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
29 Kas 2006
Mesajlar
2,468
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
37
Konum
iStAnBuLL
EsSelamü Aleyküm DAMLAM;
Rabbım (c.c) razı olsun inşaAllah
selam ve dua ile kal Rabbım'e emanetsın ...
selametle..
 

<DAMLA>

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
21 Eki 2007
Mesajlar
6,461
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
34
Bu Bahçeyi Sessiz Geziniz..!

Bu Bahçeyi Sessiz Geziniz..!










Kapının tam önündesiniz… Kapıda sağ taraf üstte güzel bir yazı var :

Bu bahçeyi sessiz geziniz… Kendi kendinize böyle bahçe mümkün mü değil mi diye fikir yürütmeyiniz … Olduğunuz gibi, olduğu gibi seyredip çıkınız..

Yazının altında imza gibi bir yer var… Oraya kadar uzanan gül dalları arasından görünen ince yazıları da gül dallarını ayırarak okuyunuz… Yalnız dikkat edin.. Gül dikenleri elinize batmasın.

İbadet etmeyen, inânmayan kimse, ruhunun yurdunu ziyaret etmemiştir.

Kapının iç tarafında uzun beyaz sakallı, geniş alınlı, nuranî, şeffaf denecek kadar temiz bir İNSAN duruyor.

Gözlerinde uhrevî bir tatlılık, yüzünde ruhani gülen bir nur, gözlerine bakanlara emniyet ve ferahlık veren bir parlaklık, duruşunda sessiz bir heybet var. Sesinde dinleyen, kulağı mest eden bir ton, sözlerinde Kâinâtın mânâsı gizli:

Onu gören ve dinleyen cesedinden ayrılmış, seyyal bir şuur, dağlar delen bir kudret hissetmekte…

Bahçeye her girenin kulağına tatlı bir ahenk halinde fısıldıyor:

Kanaatkâr ol, sabırlı ol, şefkatli ol.

Bu kelimeleri duyan kulak, manâları şuura götürdüğünde, ruhta dağılan mânâ helezonları insanı gaşyediyor. Tatlı bir sıcaklık serin bir inşirah duyulmakta.


Sedef, aza (kanaat) ettiği için Allah (c.c.) içini inci ile doldurdu…

Buğday tanesi (sabır) ile toprak altında bir kış geçirmeye tahammül ettiğinden en büyük nimet oldu.

Rasûlullâh (Müşfik) olduğu için, âleme rahmet oldu.

Ey bahçeye girmek niyetiyle, temiz hislerle ve biraz da merak saikasıyla gelmiş olan insanoğlu:

Sana küçük bir el yazması kitap vereceğim.. Onu şuracıkta otur oku ve sonra da birlikte bahçeyi gezelim…

Kitabın üstünde titrek sarı renkte bir yazı var :

Ey insan oğlu!

Cebel-i azamet’e; aklı koy, orada nurdan yapılmış libası giysin…

Cebel-i kibriyâya ; kalbi bağla, orada nûr-u muhabbet libası kuşansın…

Cebeli izzete; Nefsi bırak, orada ubudiyet libasına sarılsın.

Cebel-i ezele; ruhu çıkar, orada nûru’l-nur libasını alsın, sonra aşk narasiyle bağır, bunların derhal toplandığını görürsün… O zaman sende fetih başlar ve (Biz)’den olursun…

Sahifeyi çeviriyoruz!.
Sonsuz semaları masmavi bir nur ile dolduran Allah’â hamdolsun… Ruhu nur âleminin ebediliği içinde aziz olan

Allah’ın Rasûlüne ve ona inananlara salât-ü selâm olsun…
Bunlar boş lâf değil dikkat et… Biliyor musun?

Uykuda; ilim, akıl, şuur, evlât, mal her şey gider… Bahr-ı umman-ı ahadiyete atılır…

Hiç kimsenin malı, ilmi, aklı diğerine karışmaz… Birinin ilmi, diğerinin cehliyle, diğerinin cehli ötekinin ilmi ile karışmaz… İyi düşün her uykuya daldığın zaman, vakit vâkit bunlar alınıyor… Bir günde bu (Alış veriş) verişsiz kalacak ona ecel deniliyor… Dikkat et… Hepsi yüzüstü kalır…Allah (c.c.) yüz açıklığı versin….
Kendisine iltifat edecek hükümdarın karşısında titreyen çobanın korkusu gibi ölüm hatırınıza geldikçe, kalbinizin hopladığını hissedersiniz.

Fakat ölümden korkmayınız …

Siz ne zaman sessizlik ırmağından su içerseniz o zâman terennüme başlarsınız…

Toprak sizin gövdenizi geri istediği zâmandır ki, siz hakikaten raksedersiniz..



Selam ve duâ ile….

 

Mustafa Cilasun

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
22 Haz 2007
Mesajlar
4,488
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
67
Konum
Kayseri
Web Sitesi
www.facebook.com
Her şey bu kadar aşikârken!

Her şey bu kadar aşikârken!

Her geçen günü gönderirken
Tayin edilen bir merhalenin basamaklarında
Ne gönderen ve ne de giden ne kadar birbirini anlıyorlardı!

Zamanı anlamayan can
Akışın anlarındaki fevkalade önemli olan “ritmi”
Algılama ve bu manada yakınlaşma mefkûresini bulamayacaktı.

Kalbin sahibinden habersizken
Kalplerin emanetçilerine ne kadar duyarlı kalınırdı
Onlar adına zan ve ön yargılardan ne vakit bir felaha ermek vardı.

Toprağın himmetinde ki berekettin
Suyun letafetinde gizlenen namütenahi değerin
İnsan için tanzim edilen arzın nimetlerinin veriliş serüveni bilinirken!

Nebatata ve havana ta bu denli
Yozlaşan duyarsızlığı her geçen gün tırmandırırken
İçtiğimiz suları hoyratça harcarken kazanç için onları dahi kirletirken!

Mazlumu, mahzunu, masumu
Korumayacak kadar, durumlarına bigane kalarak
Gözyaşlarını görmezden gelerek ahu figanları kulak ardı ettiğimizdir!

Her zerre bir hesap dâhilinde
Yaratılmışken, yapraklar dallarını hazanda terk ederken
Kuşlar iklimlerden sıcak olanı seçerken mekânı terk ederek göçerlerdi!

Ay her zaman ki güzelliğiyle
Her zerreyi hakikati temaşa ederken sunduğu
Semadaki mevcut yıldızlarla güzelliğin estetiğinde ki hikmeti anlatırdı!

Varlık ve yoklukta ki dirliğin
Mekânsal bakımdan bir öneminin olmadığını
Her gün yenilenen ve bir iştiyakla melallerimizde nakşedenler değimliydi!

Tenlerden nüfus eden kokuların
Kalplerde anlam bulan korkuların, nasipteki mananın
Teslimiyette göstereceğimiz gayretin, sevgimizde ki müşahhas gerçeğindi!

Sevmeden, ona erişmeden
Aşkı dileyerek çileler mefkûresiyle sabırla bilenmeden
Nisalar rahmetin mübelliği olan aşk elçileriyken manaya hasret ahval anlar mı?

Ruhun her gün uyurken beklediği
Tenin hissizleştiği, varlığın o an hali terk ettiği bilinirken
Revanlar bizzat senin için her zerrelerini seferber ederlerken sen bilir miydin?

Efendiler efendisi gülün sezgisi
En güzide olan bir ölçüyken, emanetleri için şefkatliyken
Sen sinende Med ceziri yaşadın, ona bir damla, yaprak ve toprak gibi bakmadın!

Sadece zevklerin için ona sarıldın
Sen onu var edildiği manada anlamaktan uzaktın
Elinde mevcut olan varlığın ve seni mahveden hamasi duygularındı!

Sen yalnızlığın içinde kalan
Dili kullanmayan kulağı asla duymayan
Varlığının hükmünün gereği sana sabırla tahammül eden gülistandı!

Sen bilmiyordun ki çiçekler
Onlar için var edilen, aşk için tanzim edilen
Kelebeklerin serencamında zikreden, fikreden ne hoş asudelerdir!

Hissetmek onu becermek
Aşk için gönülleri seferber ederek nefeslenmek
Sevgililer için hak ettiği değeri teslim ederek onu gereğince yüceltmek!

Bilmek onun için tahkik etmek
Neden gerekliliğini idrak ederek tercihi yönlendirmek
Sevgiyi bahşedeni bilerek, hak eden sevgililerden katiyen esirgememek!

En sessiz anlatışı sevginin
Gül içinde gizlenen her nasib olacak zenginliğin
Gönüllerde dirliğin birlik içinde nefeslenmenin zaruretindeki güzelliğidir!

Sen giderken gün terk ediyor
Hazanda yapraklar dalsız yerlerde sürükleniyor
Kanatsız kuşlar dahi şefkat beklerken, sevgilin senden anlayış bekliyor!

Çiçeği kurutursan arı anlamazsan
Rahmetin sebebini bilmeden varlığına meyledersen
Nefsin densizliğiyle heveslerinde ahirin mertliğinde bir hesap yapamazsın!

Sen ancak ruhun ahengini
Vicdanın itminanlığında var olacak her bilincini
Mizanın mezardan geçerek tenin bir hükmü kalmadan manayı bulmalısın!

Sen ancak o vakitte bir saadeti
Dareyni bularak, hilkatin üzere anlam bulan seslere
Asla bigane kalmayacaksın, aşkı ölümün dirliğinde her an buluştur aksın!
 

Mustafa Cilasun

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
22 Haz 2007
Mesajlar
4,488
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
67
Konum
Kayseri
Web Sitesi
www.facebook.com
Artık Giderken!

Artık Giderken!

Onca yıl…
Farkında olmadan yaşadığım ömrüm…
Ansızın nasıl geçmiş anlayamadım ve şu an
İnanın şaşırdım kaldım, diye feryat etsem ne olacak!

Şimdi ne düşüneceğimi
Dahi, bilememenin aczini yaşıyorum,
Evet, bu dünyada işimiz bitti belli ki gidiyoruz,

Diye kederlenmem!
Ama nereye ve nasıl bir yere,
Gideceğim hakkında mütereddit olarak,

Aşina olduğumuz tabuta
Kefenlenip konacağız, salaca ya konup
Arkamızdan gelenlere bakacağız, diyerek hayıflanmam!

Tabuttan çıkarılıp
Üç metre kefenle, bizi hasretle
Bekleyen ve katiyen reddetmeyen,

Sergisi topsak olan,
Meçhulde derinliği bulunan
Kabir’e bir çırpıda ağıtlarla konacağız!

Ruhumuzun terk ettiği
Dünya ve nimetlerini, bir mühlet sonra da
Kefen ve etlerimiz çürüyerek, iskeletimizi bir ati olarak
Kalan neslimize sunacağız!

Sorgu meleklerine
Ne diyeceğiz, çok bilemiyoruz
Haşyet ve taaccüple şaşırıp kalacağız,

Kabir âlemi
Ve azabı neyse onu
Mutlaka göreceğiz ve öğreneceğiz!

Cehennem
Çukurlarından olan,
Bir çukura mı, yoksa cennet
Bahçelerinden bir bahçeye mi!

Kapı aralandığını
Amellerimiz ölçüsünde
Nihayet bir karar verilerek,

Mahşer gününü
Beklemek zorunda kalacağız!
Korku, panik, haşyet duygularını,
En büyük azıkmış gibi, hep yanımızda bulacağız.

Ve bu duyguların,
Sadece dünyaya ait olmadığını,
Çok geçte olsa nihayet anlayacağız!

İmanımızı, amellerimizi,
Hayırlı evlat ve varsa hizmetlerimizi,
Çok arayacağız beklide bulamayacağız,

Fakat
Tükenmeyen bir ümitle
Sürekli arayıp durmayacağız

Ölümün
Ne demek olduğunu,
Ancak o zaman idrak edeceğiz

Ve en müşahhas
Biçimiyle öyle anlayacağız ki, fakat
Bunu anlamakta bizlere bir kurtuluş sunmayacak.

İşte akıl ve izan sahipleri
Bu aşamaları hiç yaşamadan,
Vakit geçmeden ve mühlet varken,

Varlık ve kuvvetimiz,
Hatta en canlı hislerimiz,
Bizleri nihayet terk etmeden,

Düşünmek,
İdrak etmek ve bunun,
En büyük sermaye olduğunu bilmek,

Şan, şöhret
Ve makamların insana
Asli yet kazandırmadığını deruhte
Ederek ve anlamak durumundayız.

Ölümü, asıl
Ve bu tespitlerden
Yola çıkarak düşünmeliyiz,

Yoksa ölmüş insanların
Durumunu, tahayyül etmek,
İbret almak için belki uygundur!

Bizimde akıbetimizin,
Nihayetini bilmemek ve sadece
Bu haliyle tasavvur etmek ne demek!

Aklederek irdelemek
Ve bu tespitlerden sonra düşünmek gerek.

Gariptir belki,
Fakat anlayamadığım,
Taklide müteallik olgular benim için,
Bir çıkış yolu olarak, asla görünmüyor.

Şu an yaşamakta olduğum
Ve aramakla yorulduğum problemlere,
Çare olacak bir tek alternatif sunamıyordu.

Maşallah, inşallah temennileri,
Gerekçesiz olduğu sürece, çözümün kendisi olmamalıdır!

Hayatı anlamlı kılmak adına yaşarken,
Mesnetsiz ve içi boş saplantılara kolayımıza
Geldiği için niçin bel bağlıyoruz hala anlamıyorum
 

imported_elif_elif

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
11 Şub 2007
Mesajlar
33
Tepki puanı
0
Puanları
0
Leylanin ölüm Haberi

Leylanin ölüm Haberi

Yolunu yitirmiş Mecnun, çöllerde Leyla diye diye dolanıp dururken biri ona,
- A deli, Leyla öldü, deyiverdi.
- Çok şükür Allah'a, diye şükretti Mecnun.
Kara haberi veren adam şaşırdı:
- A dini imanı darmadağın olmuş zavallı! Hem onun için yanıyorsun, hem de böyle diyorsun, ayıp sana!
Mecnun'un cevabı pek hazindi:
- O ay yüzlüden, her an iyiliğini isteyip dururken ben bir şey elde edemedim, kötülüğünü isteyen de bir şey elde edemesin bari. Çünkü bir gün aya sordular "En çok neyi seversin?" diye. "Güneşin tutulup ebediyen perde arkasında kalmasını severim." cevabını verdi ay ve sonra ilave etti: "Değil mi ki onu kendi gözümden bile kıskanıyorum!"
BERCESTE
Arz-ı hal etmeye, cana seni tenha bulamam
Seni tenha bulıcak, kendimi asla bulamam
(Ey sevgili! Halimi anlatmak için seni yalnız bulamıyorum. Seni yalnız bulunca da hiç kendimi bulamıyorum.)
 

imported_elif_elif

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
11 Şub 2007
Mesajlar
33
Tepki puanı
0
Puanları
0
Mecnun Leyla Ile Sohbette...

Mecnun Leyla Ile Sohbette...

Mecnun bir gün fırsat buldu, Leyla ile oturmaya muvaffak oldu. Leyla, onu sınamak için bir dilekte bulundu:
- Ey âşık! Neyin varsa getir.
- A ay yüzlü, dedi Mecnun, aşkınla ne suyum kaldı, ne kuyum. Ne ciğerimde azıcık kan, ne gözümde bir nebze yaş. Aklımı yağma ettin, uykumu çaldın. Artık bir canım var, emreyle onu vereyim.
- Ben onu senden ne vakit istesem alırım, başka neyin var, sen ondan bahset.
Mecnun o vakit arandı, yakasında sakladığı bir iğnesi vardı, onu çıkarıp sevgiliye sundu.
- İşte varlık aleminde sahip olduğum tek şey bu iğnedir. Bunu da neden taşıyorum bilmek istersen, çölde, ovada seni izlerken çok düşüyorum, kendimden geçiyorum; oralarda ayağıma, bedenime dikenler batıyor; bu iğneyle o dikenleri çıkarıyorum.
- İşte bunu istiyordum ben senden. Eğer aşkında gerçek isen bu iğne nasıl layık oluyor sana? Dikeni çıkarırsan buna vefa mı derler?!..
 

<DAMLA>

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
21 Eki 2007
Mesajlar
6,461
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
34
Işte Gerçek Aşkin Anlami

Işte Gerçek Aşkin Anlami


Bir kız ve bir delikanlı, bir motosikletin üzerinde 180 Km
hızla gidiyorlar ve aralarında şöyle bir konuşma geçiyor;

Kız : Lütfen yavaşla, ben korkuyorum

Delikanlı : Hayır, bak ne kadar eğlenceli

Kız : Lütfen, lütfen, çok korkuyorum

Delikanlı : Peki, beni sevdiğini söyle

Kız : Seni çok seviyorum, lütfen yavaşla

Delikanlı : şimdi de bana sıkıca sarıl

Kız delikanlıya sıkıca sarılır...

Delikanlı : kaskımı alıp, kendine takar mısın? Başımı çok
sıktı..

Ertesi gün gazetelerde şöyle bir haber çıktı:

Motorsiklet Kazası;
Motorsiklet , fren arızası nedeniyle, bir binaya çarptı.
Üzerindeki 2 kişiden sadece biri kurtuldu.

Gerçek ise şöyleydi;
Yolun yarısında, delikanlı frenlerin bozulduğunu anlamış ama
bunu kıza belli etmek istememişti.
Bunun yerine, kızdan kendisini sevdiğini söylemesini istemiş ve
kendisine son defa sarılmasını istemişti.
Sonra da kendi ölümü pahasına, kızın kaskı takmasını ve
hayatta kalmasını sağlamıştı.

İşte gerçek aşkın anlamı da buydu..
 

Mustafa Cilasun

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
22 Haz 2007
Mesajlar
4,488
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
67
Konum
Kayseri
Web Sitesi
www.facebook.com
Ey değer sizi tanımaktan müstefit oldum!

Ey değer sizi tanımaktan müstefit oldum!

Mademki böyle bir gayrete girdiniz,
gönlünüz buna el verdi bilseniz ki ne kadar müstefit oldum.

Arzı mekânda süreli bir ömrü ifa ederken,
nedense bilinmeyenim kalmasın diyenler safındayım.

Bu bakımdan olduğu gibi düşüncelerimi
ve kimliğimi arzı cihan için aşikâr eylemekteyim.

Hareket ve kuvvetin sahibi belliyse,
nasip ruh için evvel emirse, tercihler iradi bir terakki ise,
kalbin sahibi her şeye muttali ise kaygılar pek bağlamıyor kanaatindeyim.

Belki yaşlılığımın yüklediği bir hissiyatımdır.

Değerli kardeşim, çalışmalarım için genel kanaatimi beyan edecek olursam;

Muhtelif yayıncılardan teklifler almama rağmen
6–7 kitap kapasiteli çalışmalarım için, ne kadar gerekli olduğu
konusunda meşkuk kalıyorum.

Zira atmosfer parkı sakinleriyle
paylaşımı esas kabul ettiğim için ve yılara sâri olarak…

Sinemde hapsolan düşüncelerimi dostlara arz ettiğim için
maksadıma vasıl olduğuma inanıyorum.

Bir kitabım olsun, kitapçılarda bulunsun,
okurların kitaplığında yer alsın konusunda henüz böyle bir olgunluğa erişmedim.

Çünkü edebe ihtiyaçlı bir çalışan bulunmam
sebebiyle halimde ki hederliği görmezden gelemem.

Zahir ve şekliyet nasıl bir hüccet oluşturuyorsa değeri mukabilindendir.

Eğer dilimin telaffuzunda,
düşüncelerimi serdedenken bir övgüye ihtiyaçlı
hissetmediğim an belki neslimin ayanı olması için değerlendiririm bu konuyu.

Ne kadar sevindim bilseniz,
haiz olduğunuz değerleriniz için, Cenabı haktan muvaffakiyetler dilerim.

Yazdığınız şiirler konusunda
muhakkak ki bahsettiğiniz önem ve değerdedir.
Zira diğer çalışmalarınız bu gerçeğin izlerini deşifre ediyor.

Bir kitabın olması yönünde ki gayeniz ve tevessül
hissiyatınız bir özlemin payidar olmasıyla ilintili olduğu zannındayım.
Dilerim bir güm gerçekleşir, çok zor olmamasına rağmen.

Değerli kızımız, bazı eklemelerde
“noter onaylı” ibaresine şahit oluyorum!
Ne kadar gerekliyse meğer!

Çalışmaların fırsatçılar tarafından maksatlı olarak
iktibas yapılması veya kendi çıkarları doğrultusunda
kullanılması hususunda ne kadar başarılı olunacağı sanki biraz şüpheli.

İnanıyorum ki siz çok yakın bir zamanda,
edebiyat dünyasında özellikle aranan ve okunan bir “çalışan” olacaksınız.

Zatım gibi edep ve edebiyattan hiç anlamayan
bir alaylı olarak bu kadar çok okura ulaşması…

Ve edebiyat
çevrelerden sürekli davetler alması mümkün olurken, sizin gibi
kendi melalini hasretmiş güzide değerler neden olmasın değil mi?

Müşterekliğimiz konusunda,
ruh bütünlüğümüz, ahir ölçümüz, mizan sezgimiz…

Vicdan esenliğimiz bir hizmete müteallik olduğu müddetçe
vehimleri şahsen hiç önemsemem.

Her gülü, sadece renkleriyle değil,
yalnız kokusuyla hiç değil, ötelere saldığı özlemin
hasretiyle ve tikenler inin güzelliğiyle sevemedikçe…

Çileyi aşk ile terennüm edemedikçe, sevdaları heveslerden
öteleyemedikçe, ne kadar içtenlik olacağı meşkuk tur!

Bu bakımdan zatınızın çalışmalarında,
Evvelin ve ahirin, halk eden şaheserin, temaşa ettiğimiz
onca ayetlerin güzelliğinde ki idraklerin “ritim”lerini aksederken…

Sevgi ve muhabbetlerimle zatınıza ve ayalinize,
sağlık ve afiyetler dilerken, birlik ve dirliğimizde bir ahengin
mihenk olarak kanaat oluşturması temennilerimle…
 

<DAMLA>

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
21 Eki 2007
Mesajlar
6,461
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
34
Hadi git bana biraz İstanbul getir.!

Hadi git bana biraz İstanbul getir.!



Hadi git bana biraz İstanbul getir.!

….Ve paylaştır her bir semtini her bir güzele..

Hadi git bana bir avuç İstanbul getir .

Fatih denince akla Fatih Sultan Mehmet gelsin . Sadece onun , Sevgililer Sevgilisi’nin (c.c.) iltifatlarına nail olabilmek için henüz on üç yaşında yastığına İstanbul’un haritasını çizen Sultan Fatih gelsin akla .

Sonra Yavuz gelsin . Dünyalara meydan okuyan, kul gibi yaşayan ve bu dünyanın velvelesinden sıkılıp Mevlâ’ya (c.c.) kanat açan Sultan Selim gelsin akla .

Eyüp denince hemen o gelsin akla. Sevgili’nin (c.c.) gül cemalini görmüş, gül hatırını almış, onu evinde misafiri yapmış, İstanbul için savaşmış biri çıksın ortaya. O gelsin aklımıza ve Rasulüllah’ın (c.c.) mihmandarı Eyüp Sultan gelsin meydana ..

Üsküdar dan yükselen ezan sesleri kaplasın sahili . Bir sevdalılar beldesi olarak üsküdar gelsin akla ve onun bir zamanlar kadı Mahmut’u , sonra derviş Mahmut’u, daha sonra ise Üsküdar’ın bir tanesi olarak Aziz Mahmud Hüdayi gelsin aklımıza .. Hani bir keresinde hocasının abdest suyunu göğsüne basarak aşkının ateşiyle ısıtmıştı ya suyu .. İşte o su kadar sımsıcak Üsküdar bir başkadır gönüllerde ..

Ah İstanbul …

Hadi git bana kendini getir.. Bana bir aşığın gözyaşlarıyla ıslanmış dudakları kadar temiz ve sıcak kendini getir. Bir dünya harikası Sultanahmet’inle, Mimar Sinan denince akla gelen onca tarihinle, türbelerinle, caddelerinle, sokaklarınla ve her şeyinle gülerek gel.

Ama Hayır ! ..

Böyle geleceksen hiç gelme. Kendine gel sonra gel.

İstanbul kendini anlat bana. Niçin mahzun gibisin? Neden eskiden olduğu gibi gülmüyorsun? Yakışmıyor sana gülmemek . Yakındığın şey nedir? Bu kadar elem ve kederin neden?

Söyle İstanbul ..

Biliyorum insanların yüzünden. İnsanlar olarak kirlettik seni ve lâyık olamadık güzelliğine. Caddelerin şehvet kokuyorken, sokakların beton yığınları arasında kaybolmuşken, hepsi birer şaheser değerindeki camilerinde üç beş ihtiyar huzura dururken, sahibin Fatih’in Türbesi yanında zamanın güya delikanlıları ve hanımefendileri sarmaş dolaşken, kimileri ezan sesini duymamak için pencerelerini sıkı sıkı kapatırken gülemezsin elbette.

Fakat içindeki iyilerin hürmetine, sabah namazlarında ışıkları yanan bir avuç cennet sevdalısının hatırına ve sırf seni sevdiği için, İstanbul sırf senin için gecenin zifiri karanlığında semaya dönen kalplerin döktüğü gözyaşları için Sen Ağlama..

Onlar ağlar senin yerine.. Biz ağlayalım ağlayamadığımıza..

Affet bizi İstanbul …

Biz seni çok seviyoruz ..

Haydi gül

GÜL İSTANBUL….
 

hafize

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
24 Tem 2006
Mesajlar
14,020
Tepki puanı
23
Puanları
36
Yaş
69
Konum
BURSA
Ders çikarilmasi Gereken Bir Hikaye

Ders çikarilmasi Gereken Bir Hikaye

Ders çikarilmasi Gereken Bir Hikaye
KÖYLÜ KADIN

Genç kız, el aynasında makyajını kontrol etti; "-Gayet iyi." dedi. Güzelliğinden emindi.Çevresindeki erkeklerin pervane olmasından zaten biliyordu güzel olduğunu. Hayatın tadını çıkaran, rahat yaşayan biriydi.

Cep telefonu çaldığında, akşam arkadaşlarıyla hangi eğlence yerine gideceğine karar vermeye çalışıyordu. Telefondaki numaraya baktı, arayan annesiydi.

- Alo.kızım, nasılsın?

- İyiyim anne. Ne oldu *

- Sana bir surprizim var.

- Surpriz mi?

- Evet.Çok eski bir arkadaşım, dostum şehrimize gelmiş..

- Eee kimmiş.

- Kim olduğu surpriz. Fakat, onu senin almanı istiyorum.

- Ben mi?




- Evet, senin iş yerine yakın olan parkı biliyormuş. Parka gitmesini ve seninle buluşmasını söyledim. Senin de parka gidip onu almanı istiyorum.

- Anne, ben böyle şeyleri sevmem, kendin halletsen.

- Kızım 1-2 saatlik bir işim var. Ayrıca seni bebekliğinden tanıyan bir arkadaşım. Seni görünce mutlaka çok sevinecektir.

- Amaaan. Peki peki. Nasıl tanıyacağım.

-Evden çıkarken üzerine giydiklerini tarif ettim.O parkta bazı oturaklar piknik masası şeklinde. Parkın sinema tarafı girişindeki ilk piknik masasına otur. O gelince seni bulacak.

-Tamam anne..tamam.

- Kızım senden her gün mü bir şey istiyorum.Üniversiteyi bitireli, hele de işe gireli bir fatura yatırmaya bile göndermedim.

- Hemen darılma, tamam dedim ya.

O nasıl tamam demekse. neyse, hadi o zaman, izin al da çık, bekletme. Ben de işlerimi bitirip hemen geleceğim.

**** **** **** **** **** **** **** **** **** ****

Genç kız, izin alıp çıktı.Kısa bir yürüyüşten sonra parka vardı. Bu parkta daha önce hiç oturmadığını farketti. Arkadaşlarıyla hep paralı,lüks eğlence yerlerine giderlerdi.

Annesinin tarif ettiği, girişteki ilk masayı buldu, boş olan kısmına oturdu. Masanın diğer tarafında bir köylü kadınla, küçük kız oturuyordu. Onlarla aynı yerde bulunmaktan utandığını hissetti. "-Annemin arkadaşı çabucak gelse de, şunlardan kurtulsam" diye düşündü.

Köylü kadın çekinerek seslendi;

- Afedersin kızım, bir şey sorabilir miyim?

"Kızım" diye seslenmesi iyice sinirlerini bozdu.

- Ne var, adres mi soracan! ..

Sert çıkış karşısında kadın sesini alçalttı;

- Hayır kızım, başka bir şey soracaktım.

- Sizin gibi cahiller ya adres sorar, ya para ister.

Köylü kadının kızaran yüzüne aldırmadı bile. O sırada şık ve lüks giyimli, orta yaşlı bir kadının uzaktan yaklaştığını gördü.

"-Nihayet." diye düşündü. Ayağa kalkıp kadını karşılamaya çalışırken, kadın yanlarından geçip gitti. Somurtarak geri oturdu.

Yanındaki küçük kıza daha sıkı sarılmış köylü kadının gözünden bir damla yaşın süzüldüğünü gördü.Kadın gözyaşını saklamak için diğer tarafa dönünce bir yüzündeki büyük yanık izi göründü. Genç kız manalı manalı güldü;

- Bak kolayca gözyaşı dökebiliyorsun, yüzünde de çirkin bir yanık izi var. Burda ne bekliyorsun geç bir köşeye aç mendilini ağla. Fakat ağlamayla benden bir şey koparacağını sanma, tamam mı.

Kadın dayanamadı;

- Cahil deyip duruyorsun. Ne cahilliğimi gördün. Tanımadığım bir kadına, torununun yanında hakaret mi ettim! .

- Oooo... laf yapmayı da biliyormuş

-Anlaşıldı kızım, sen üniversite bitirmiş, çok şey öğrenmiş olabilirsin ama insanlıktan sınıfta kalmışsın. Torunumu okutmak için uğraşacaktım. Fakat seni görünce vazgeçtim.

Yaşlı kadın, küçük kızı alıp masadan kalkarken, boşalan yere doğru şık giyimli bir kadın yaklaştı. Cevap vermek için hazırlanan genç kız zengin giyimli, şık kadını görünce uzaklaşan yaşlı kadına cevap vermekten vazgeçti. Yaşlı kadın geriye bakmaya çalışan küçük kızın başını eliyle engelledi.

**** **** **** **** **** **** **** **** **** ****

Bir süre sonra, genç kızın annesi parkta yanına geldi.

- Merhaba kızım, Zeynep teyzen nerde?

- Kimse gelmedi anne. En son bir bayan geldi, yanıma oturdu. O da sadece dinlenmek için gelmiş biriymiş.

- Allah Allah! ... giyindiklerini çok iyi tarif etmiştim, seni nasıl bulamadı anlamadım. Yanında küçük bir kız olacaktı.

Genç kız bir an durakladı.

-Küçük bir kız mı?

- Evet

- Anne! . biz zengin, kültürlü insanlarız. Herhalde arkadaşın da zengin, kültürlü biridir, değil mi?

- Kültürsüz değil ama zengin değil.

- Sakın bana köylü bir kadın olduğunu söyleme.

- Köyden gelen kadına ne denir ki! ..

- Oh. iyi iyi, köylü kadınları karşılmaya beni gönderiyorsun.

- Kızım, o kadına bir borcumuz vardı. O zamanlarda borcumuzun karşılığı bir şey veremedik. ' - Gün gelir, bir ihtiyacım olduğunda, ben kapınızı çalarım'. Dedi ve işte bu gün kapımızı çaldı.

-Ne istiyormuş?

- Torununu okutmamızı istiyor. Baban şimdi arabayla gelip hepimizi alacak, kayıt için okula götürecek.

- Anne, o köylü kadına ne borcun olabilir ki, anlayamadım?

Annesi, kızının öfkeli ses tonuna dayanamadı;

- Kızım, sen bebekken biz köydeydik.

- Eee.

- Sana yıllar önce bahsetmiştim, köydeyken evimiz yandı, biz de inekleri,atları,tarlaları neyimiz varsa hepsini satıp köyden göçtük, demiştim.

-Evet, hatırladım.

- O yangınla ilgili bir ayrıntıyı, seni üzülebilir veya seni evde yalnız bıraktığımız için darılabilirsin korkusuyla anlatmamıştık.

- Herhalde şimdi anlatacaksın.

- Baban evde yoktu, ben de su doldurmaya köy pınarına gitmiştim. Lodos mu ne diyorsunuz, işte o rüzğar bazen ters esiyormuş, yukardan aşağı filan. Sen beşikte uyuyorken rüzğar bacadan içeri esince közler ocaklıktan tahtalara sıçramış, yangın başlamış. Pınar yerinden dumanları görüp koştuğumda alevler heryeri sarmıştı. Birazdan yıkılacak gibi görünen eve yine de girmek için atıldığım anda Zeynep teyzen kucağına seni almış olduğu halde dışarı fırladı. O sahneyi hiç unutamam; onun kucağından seni aldığımda o çığlıklar atıyordu.

- Niçin?

- Seni kurtarırken, sağ tarafı yanmıştı. Gelince görürsün sağ yanağında ağır bir yanık izi var. Çok acı çekti çook. Dur ağlama, seni bu kadar üzeceğini bilmiyordum. Tamam kızım, bak makyajın akıyor, ağlama. Hah! .. baban da geldi. Fakat Zeynep teyzen hala bizi bulamadı.


Yazar : Ahmet Ünal ÇAM
 

ozlem_37

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
30 Ara 2007
Mesajlar
140
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
35
Yaaa insanoğlu nankör oluyor çok güzel elinize sağlık.
 

safiye

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
12 Eki 2006
Mesajlar
1,584
Tepki puanı
0
Puanları
0
Tek Bir Allah Var Ve Bizler Onun Ullariyiz Hiçbirmizin Birbirinden Farki Yok Herkes Insan Gerçekten Güzel Ders çikartilmasi Gerekn Bir Hikaye Ablaciğim Emeğine Sağlik
 

Turgay45

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
29 Ocak 2008
Mesajlar
134
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
59
Selamün Aleyküm Hafize kardeşim, Ellerine sağlık gerçekten çok güzel bir konuya değinmişsin;

Gençlik, bir kere fizyolojik gençlik demek değildir. Gençlik zihinsel anlayış olarak gençliktir. Bir insan yaş olarak belki yaşlılık kategorisi içerisinde bulunabilir ama o kişinin hayata bakışı ve dünya görüşü de önemlidir. Yaşlılık kendisinden kaçınılacak, utanılacak bir hadise değildir, gençlik de sadece genç olmuş olduğu için her şeye sahip olması gereken bir fizikî durumdur ama bu ona bir özellik vermez. Gençlik şu halde fizikî imkanlarını boşa geçirmeden hakikaten olgun bir seviyeye ulaştırabilecek bir durumda ise gençlik bir anlam ifade eder. Yoksa sadece fizyolojik olarak bir gençlik fazla bir şey ifade etmez. Yaşlanınca da insan herşeyden elini ayağını çekmiş değildir, gençliğin dışında kalacak bir kategori değildir yani.

Gençler henüz sorumluluk almadıkları için kolay tenkit ederler. Ama derler ya: yaşlılar yapabilselerdi, gençler de bilselerdi. Yani gençler bilmiyor, her şeyin olabileceğini zannediyorlar, yaşlılar da biliyor ama yapamıyorlar, muktedir değil, sahip olduğu güç ona imkan vermiyor. O bakımdan gençliğin bilebilmesi, yaşlıların da yapabilecek bir durumda olarak ikisi arasında bir duruma getirilmesi gerekir. İdeal gençlik, geçmişle gelecek arasında bir köprü kurabilecek olan bir gençliktir.

Diyanet 125
 

gülnisa

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
22 Ocak 2008
Mesajlar
11,851
Tepki puanı
9
Puanları
0
Yaş
50
Küçük Kizin Hikayesi Bu

Küçük Kizin Hikayesi Bu

Evet Arkadaşlar Kuçuk Bir Kizin Hikayesi.....

Hamileydi Anne Babasi Onu Istememişti Zaten Anne çaresiz.... üzülüyordu Cok .
Ve Bir Gun Geldi Baba Evi Terk Etti Eşini Hamile Haliyle Birakti Gozunun Yaşina Bakmadan.....
çaresizdi Anne Ağlardi Hep...amakiyamazdi Ki Yavrusuna Nasil Kiyabilirdi?ve Kiymadi Da Allahtan Korkuyordu Anne Ve Kizini Dunyaya Getirmeye Karar Verdi...hemde Hiç Teredutsuz...

Herkes Karşiydi Ona Babasinin Terk Ettiği Kizin Dunyada Ne Işi Var ;der Gibilerdi.....

Derken Gunler Gunleri Kovaladi Ve Anne O Kadar Problemlere Rağman Kizizini Tek Başina Dunyaya Getirdi..... Aaaaaaaaa O Da Ne Onca Kötü Gunlere Rağman Findik Burunlu ,beyaz Tenli Kocaman Gozlu şirin Mi şirin Sağlikli Bir Bebek!!!!
şükretti Anne Allah Hemde Binlerce Defa....

şimdi Asil Zor Gunler Vardi Onunde Farkindaydi Ama Yilmamamliydi....kizi Icin Savaşmaliydi..

Gunler Gunleri Haftalar Haftalari Aylarda Aylari Kovaliyordu....
Anne Aci Cekiyordu Yalnizliğina Hayatin Zorluğuna
Ama Her Aci Cekişinde Allahina Guveniyordu
Biliyordu Ki Allah Sabrededlerle Beraberdi.

Ve Birgun Karşisinna Bi Genç Cikti...

Ne Mi Oldu?

Hemen Devam Edeyim Anne Anlatti Ona Hayatini Yalansiz Riyasiz Ve Genç Kucuk Kizini Sordu.....

Derken Karşilaştilar Genç Kucuk Kiza Bakti Kucuk Kizda Gence....
Allah Oyle Bir Sevgi Verdi Ki Gence Ici Bir Hoş Oldu ......ve

Kizim Ben Babanim Dedi ,sarildi öptu Ve Bundan Sonra Annen Sen Ve Ben Hep Birlikte Olacağiz Mutlu Olacağiz Dedi......

Ve Ve Ve Ne Guzel Demi

Allah Sabredenlerle Beraberdi
Mutlu Mesut Olmuşlar

Okuduğunuz Icin Allah Razi Olsun
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt