Ayetlerde de görüldüğü gibi Allah (cc), insanı eşyaya, eşyanın etrafındakilere ve eşya ile ilgili hususlara aydın bir düşünce ile bakmaya, bu suretle düzen sahibi bir yaratıcının mevcudiyetini delille anlamaya ve sonuçta Allah’a (cc) imanın akıl ve delil sonucu olmasıyla, köklü bir imana sahip olmasına davet etmiştir. Bundan dolayı her Müslüman’a imanı araştırması, inceleme ve aydın düşünce ile bulması ve Allah’a (cc) iman noktasında mutlak olarak aklı hakem kılması vacib (mecbur) olmuştur.
İnsanın, nizamlarını almak ve yaratıcısına iman için kainata bakmaya davet edilişi Kur’an-ı Kerimin çeşitli surelerinde yüzlerce defa tekrar edilmektedir. Bunların hepsi insanın akli yeteneklerine yöneltilmiş olup, imanı akıldan ve delilden doğsun diye, kişiyi düşünceye çağırmakta ve babalarından gördüğü şeyleri hiç düşünmeden, incelemeden, ne derece doğru olduğuna kanaat getirmeden kabul etmekten sakındırmaktadır. İşte İslam’ın istediği iman budur. Bu iman o, “kocakarı imanı” diye adlandırılan iman değildir. Bu, ancak derin derin, enine boyuna düşünüp sonra nihayet Allah-u Tealaya, şüpheye mâhal bırakmadan imana ulaştıran araştırıcı aydının imanıdır.
Kainatta olup biten olayları, canlıları ve eşyayı inceleyip bunların aciz ve eksiksiz olduğunu, Allah-u Teala tarafından yaratıldığını kavrayan insan, bir an “peki Allah’ı kim yarattı?” sorusuyla karşı karşıya kalabilir. Allah (cc) ya bir başkası tarafından yaratılmıştır, ya kendi kendini yaratmıştır, ya da varlığı vacib ve ezelidir. Başkası tarafından yaratılmış olması batıldır. Çünkü o zaman sınırlı olarak yaratık konumuna düşer.
Kendi kendini yaratmış olması da batıldır. Çünkü bir anda hem kendisinin yaratıcısı ve hem de kendisinin yaratığı olmuş olur ki, bu imkansızdır. O halde yaratıcının öncesiz, sınırsız ve başlangıçsız, varlığının vacib (zaruri ve kendiliğinden) olması gerekir ki, o da Allah-u Tealadır.
İnsan, hayat ve kainatın, derin bir inceleme sonucunda bir yaratıcıya muhtaç, sınırlı ve eksik olduğu kesin olarak anlaşıldıktan sonra aciz, sınırlı ve eksik olan bu yapının ister istemez sonrası da olmalıdır.
Zira insanlar dünya hayatının sonrasında, kıyamet günü dünyada yaptıkları fiillerden hesaba çekileceklerdir. O kıyamet günü ki, insanların şiddetli bir hesaba uğrayacağı, bu azaptan sarhoş olacakları gün... Allah (cc) kıyamet gününün dehşetli yüzünü şöyle anlatıyor:
“Ey insanlar! Rabbinizden korkun. Çünkü kıyametin sarsıntısı çok büyük bir şeydir. Onu göreceğiniz gün, her emzikli (kadın) emzirdiğinden vazgeçecek ve her yüklü (kadın) çocuğunu düşürecek, insanları hep sarhoş (gibi) göreceksin, halbuki sarhoş değillerdir. Lakin Allah’ın azabı çok şiddetlidir.” (Hac 1-2)
Ayette, kıyamet gününün dehşeti anlatılmakla beraber, insanoğlu bu dehşetli azabdan kıyamet günüyle sınırlı kalacağını mı zannediyor?.. Zira kıyamet gününün o dehşetinden sonra, insanlar dünyada işledikleri fiillerin karşılığı olarak ya cennete ya da cehenneme gireceklerdir. İslam akidesini, Allah’ın (cc) varlığını net bir şekilde kavrayıp, hayatın öncesi, hayat ve hayatın sonrası ile bağ kurup hayattaki ilişkilerini Allah’ın (cc) nizamlarına uygun olarak düzenleyen ve bu yolda canını, malını ve her şeyini feda eden insan mükafat olarak cennete girecektir. Zira gözlerin görmediği, kulakların işitmediği, düşüncelerin dahi tasavvur edemediği cenneti Allah (cc) şöyle bildiriyor:
“Hiç şüphe yok ki, iman edip yararlı işler yapanlara, altından ırmaklar akan cennetler vardır. Büyük kurtuluş işte budur.” (Buruç 11)
“(Resulüm!) İman edip de yararlı işler yapanlara, kendileri için altlarından ırmaklar akan cennetler olduğunu müjdele! Onlardan kendilerine ne zaman bir meyve rızık olarak yedirilse, “bu daha önce de rızıklandığımız (yediğimiz) şeydir.” derler. O meyveler birbirine benzer şekilde kendilerine sunulur. (Renkleri birbirine benzer fakat tatları başkadır.) Onlar için orada temiz, pak zevceler de vardır. Hem onlar orada ebedi olarak kalacaklardır.” (Bakara 25)
“Onlara altın tepsiler ve kadehler dolaştırılır. Orada canlarının istediği, gözlerinin hoşlandığı her şey vardır. Ve kendilerine: Siz, orada ebedi kalacaksınız, işte yaptıklarınıza karşılık size miras verilen cennet budur. Orada sizin için bol bol meyveler vardır, onlardan yersiniz, denilir.” (Zuhruf 71-72-73)
İşte cennet bu kadar mükemmel, nimetleri dünyadaki nimetleri karşılaştırılamayacak derecede, yorgunluğun, acının ve ızdırabın olmayacağı bir mekan iken, akıllı bir insanın bu güzellikleri terk etmesi düşünülemez.
Zira bunları terk etmesi, dünya hayatında başıboş olarak hareket etmesi, Kalu-belada Allah’ın (cc) kendisine yüklediği sorumluluğu ve kıyamet gününde bu sorumluluktan hesaba çekileceğini unutup, kendi nefsi arzularına göre hayat tarzı düzenleyip o şekilde yaşamasının sonucudur. Böyle bir hayat tarzına sahip insan dünyada rezil bir hayat geçireceği gibi, bunun cezası olarak da cehenneme girecektir. Allah (cc) şöyle buyuruyor:
“Kendisi için hidayet (dosdoğru yol) belli olduktan sonra, kim mü’minlerin yolundan (Allah’ın şeriatından) başka yola (şeriata) giderse, onu o yolda bırakırız ve cehenneme sokarız. O ne kötü bir yerdir, gelecektir.” (Nisa 115)
“Kim Allah’a ve Resulü’ne isyan ederse, içinde ebedi kalmak üzere onun için cehennem ateşi vardır.” (Cin 23)
“Şu iki gurup, Rableri hakkında çekişen iki hasımdır: Küfredenler için ateşten elbiseler biçilmiştir, başlarının üstünden kaynar su dökülür. Bununla karınlarındaki muhteviyat ve derileri eritilir. Bir de bunlara demirden kamçılar vardır. Her ne zaman oradan (ateşten), onun bir ızdırabından (dolayı) çıkmak isteseler tekrar içine döndürülürler. Ve kendilerine, tadın bakalım yangın azabını! (denilir).” (Hac 19-20-21-22)
Peygamberimiz (sav) şöyle buyurmuştur:
“Cehennem ehlinin azap yönünden en azı, kıyamet gününde ateşten yapılmış iki pabuç onun ayaklarına giydirilir ki, bu pabuçların hararetinden onun beyni fıkır fıkır kaynar.”
Evet Allah (cc) cehennemi sınırlarını aşanlar için bu şekilde yarattığına göre insan aklını kullanarak olayları inceleyip ona göre hareket tarzı içerisinde olmalıdır. İnsan, hayat ve kainatın ötesinde bunların hepsini yaratan bir yaratıcının olduğu, her şeyi O’nun yarattığı, hayatın sonrasında ise; kıyamet günü insanın dünyada yaptığı işlerden sorguya çekileceği bilincinde olmalıdır. Bu yüzden bu hayatın öncesi ve sonrası ile bir bağlantısı olması ve hayatta insanın durumlarının bu bağ ile bağlanmış bulunması icab eder. O halde insan hayatta Allah’ın (cc) nizamlarına uygun olarak hareket etmeli ve dünyada yaptığı işlere göre kıyamet gününde Allah’ın (cc), kendisini hesaba çekeceği inancında olmalıdır. Böylece insan; kainat ve ötesi hakkında aydın bir fikre ulaşmış olur.
Yani hayatın öncesi ve sonrası hakkında ve hayatın öncesi ve sonrası arasındaki ilişki hakkında aydın bir fikir elde edilmiş olur. Bu suretle insanlığın en büyük düğümü İSLAMİ AKİDE ile çözülmüş olur ki, bu akide gereği hayatı incelemek, hayat hakkında doğru mefhumları bulmak için harekete geçmeli ve bu akide gereği bir hayat tarzı izlemelidir.
“Ey iman edenler! Allah ve Resulü sizi size hayat verene davet edince O’nlara icabet ediniz.” (Enfal 24)