Ahlâk-ı Muhammedî Sırrı İçerisinde dua Etmek !!!
YAZAR: HALUK NURBAKİ » KAYNAK:
TARİH: 6/11/2006
--------------------------------------------------------------------------------
Bir mümin Cenâb-ı Hakka elini açıp duaya başladığı zaman, Efendimiz’in bu sünnetine uymanın hikmetini hiç hatırdan çıkarmamalıdır. Namazına devam etmesi lazım, infakına devam etmesi lazımdır. Namaz kılmıyor ve özellikle infak etmiyorsa; biz bunların dualarını borcu ödenmemiş telefonla konuşmaya benzetiyoruz. Onun için mutlaka duanın etkinliğini göstermesi için bizim iman çizgimizde sağlam kalmamız lazımdır.
Asr-ı Saadette yapılan dualarda, ashaptan birisi elini açtığı zaman diğer mümin kardeşlerine dua ederdi. Ve mutlaka gönlünde, o göğüs boşluğunda taşıdığı kalbinde, kendisinden çok onlara verilmesini isterdi. Çünkü Ahlâk-ı Muhammedî sırrı içerisinde, Fahr-i Kâinat Efendimiz’in bir temenni geleneği vardı. Fahr-i Kâinat Efendimiz güzel bir şey gördüğü zaman, diyelim ki, bir ev, bir bahçe gördüğü zaman, ağaç gördüğü zaman, güzel bir at gördüğü zaman, ilk anda “ müminlerden birisine ver bunu yarabbi! " derdi. Bu Efendimiz’in sünnetine riayet etmenin bir hikmetidir.
Bu bakıma duanın evvela sıcak bir şekilde diğer müminlere yönelmesi lazım. Hatta kendimizin ihtiyacı olduğu bir hadiseyi evvela onlara yönelttikten ziyade temel ihtiyaçlar açısından mutlaka müminlere temel bir duada bulunmak lazım. Açlara, susuzlara, yetimlere, kimsesizlere, çaresizlere mutlaka çok derin dua etmemiz lazım. Eğer bu anahtarı kullanamazsak kendi duamız makbul olma sırlarını aşındıra aşındıra Cenâb-ı Hakka arz edilmiş olur. Ve nefse müteallik olur. Nefsin kanatları altında hırpalanır, nefsin kanatları altında ezilir. Cenâb-ı Hakkın beklediği dua, evvela bir mümine yakışan dua; evvela müminlere demin arz ettiğim gibi: açlara, susuzlara, kimsesizlere, çaresizlere dua etmektir. Bu duanın yanında günlük mevzuat itibariyle, Cenâb-ı Hakkın gözümüzün içine batıra batıra sevk ettiği bir takım kader çizgilerini de gözden kaçırmamamız lazım. Meselâ; bir yerde deprem olması veyahut Çeçen kardeşlerimizde olduğu gibi bir kısım müminlerin bir zülüm altında kalması, bunları gözden kaçırmamalıyız. Mutlaka duanın başlangıç kısmında demin arz ettiğim cümlelere ilâveten her müminin mutlaka Çeçen kardeşlerimize, yeryüzünde muhtelif yerlerde, kâfir zulmü altında kalan müminlere mutlaka duasının içinde bir pencere açmalıdır. Tabiî, afetlerin bulunduğu bir yerde bulunabilecek bir mümine, yavrulara, kimsesizlere, buradaki günâhsızlara bir an evvel kurtulmaları için, yüreğinden derin bir dua dalgası ulaştırmalıdır.
Peki, böyle bir temelin üzerinde duayı kaynatmaya başlarsanız, onun buharlarını Cenâb-ı Hakka göndermiş olursunuz ki; bu duanın içinde de kendimiz için çok önemli bir dua lazımdır. Eğer biz bu duayı kendimiz için kullanamazsak, yarınki dua kabiliyetimizi kaybederiz. Nedir o kendimiz için kullanacağımız dua?
“Aman Yarabbi! Beni nefsime uydurma, beni gurura düşürme, beni benliğe düşürme ve daha önemlisi benden, Fahr-i Kâinat Efendimiz’i incitecek bir fiil, söz ve düşünce zuhur ettirme…” dememiz lazım gelir. Çünkü Fahr-i Kâinat Efendimiz’i maalesef bütün müminler, davranış günâhları ve temenni yanlışlarıyla üzmektedirler. Fahr-i Kâinat Efendimiz müminlere o kadar sahiptir ki, bir müminin hatası Cenâb-ı Hak tarafından kayda geçip, cezalanma formlarına geçmeden evvel Fahr-i Kâinat Efendimiz’i üzer. Bu mümin böyle bir cezaya müstahak olmasını, nasıl olacağını Fahr-i Kâinat Efendimiz çok iyi sezdiği, bildiği için evvela onu üzer. Onun için dualarımızın temelinde isteyeceğimiz şeye geçmeden evvelki son cümlemiz bu olacak unutmayınız!
“Yarabbi! Benden Fahr-i Kâinat Efendimiz’i üzecek, incitecek, bir fiil, söz ve düşünce zuhur ettirme…” Bunlara çok samimi olarak her duanıza şu anlattığım kalıbı getirip oturtursanız, Allah’tan ne isterseniz isteyin açıkçası! Ama mutlaka bu temelde sıcak olmanız lazım. Eğer bu temeli laf olsun diye yapıyorsanız, Allah’tan istediğiniz şeylerin size ulaşması da o kadar laf olsun diye olur.
Ama bu sıcaklığın üzerine Cenâb-ı Haktan istediğiniz istianeleri bir arada sunarsanız, Cenâb-ı Hak mutlaka bunlara ihtiram eder. Mutlaka bu duaların karşılığını verir. Ancak unutmamamız lazım gelen bir şey var. İnsanlar bazen farkında olmadan kendileri için hayırlı olmayacak bir şeyi isterler. İşte Cenâb-ı Hakkın kabul etmediği gibi görünen dua şekilleri bunlardır.
Allah bir müminin deminki söylediğimiz kaideler üzerinde buharlaşan dualarını mutlaka kabul eder. Ta ki o duası farkında olmayarak, çünkü insanoğlu bazı şeyleri kendisi için hayır sanır. Hâlbuki kendisi için o hayır olmayıp şer olacaktır. Bunun en bariz örneklerinden bir tanesi maddi şeylerdir. Özellikle paradır. Cenâb-ı Haktan bol para talep ettiğiniz zaman, Cenâb-ı hak buna ihtiram etmiyorsa, bu paranın sizin imanınızı silindir gibi ezeceğini bildiği içindir. Bu tarzda Cenâb-ı Hakka yapacağınız dualarda, eğer dualarınız zuhur etmemişse Cenâb-ı Hak o duanızı yerine getirmemişse, mutlaka ve mutlaka sizin aleyhinize olacağı için getirmemiştir. Çünkü Cenâb-ı Hakkın bir mümine hayırlı olmadığı mümkün olması, vermesi mümkün değildir. Cenâb-ı Hak her mümine en iyi kaderi veririm, diye Âyeti Kerimesinde bildiriyor. Eğer biz dua etmemize rağmen istediğimiz bir şey verilmemişse, demek ki Cenâb-ı Hakkın o verilmesini istediği şeyin, o mümine hayır getirmeyeceği istikâmetindedir. Gerçi insanoğlu dünya perspektifi itibariyle, dünya görgüsü itibarıyla bazı şeyleri olsun da nasıl olsa hayır olur itibarıyla görür. Ama Cenâb-ı Hak Âlim’dir. Allem-el Gulub’tür. Yani bizce gizli olan ilmin tümünü bilmektedir. Onun için Cenâb-ı Hakka bir de önemli olan duada, duası makbul olmadıkça yahut duası yerine gelmedi diye hâşâ Cenâb-ı Hakka karşı Murdar bir tavır almaya kalkmak, fevkalâde haince bir şeydir. Çünkü ertesi saat yine dua edeceksin, başka bir müşkülün olacak, yine aynı kapıyı çalacaksın. Dua edildikten sonra sonucunda teslimiyet ve rıza şarttır. O dua yerine gelsin veya gelmesin, mutlaka teslimiyet, rıza şartlarını birlikte götürmemiz lazım gelir. Cenâb-ı Hakka karşı yapacağımız duanın sonsuzluğunu unutmayalım. Ve biz aciz kulları olarak yanlış dua etmiş olabiliriz. Bundan da çekinmeyelim. Cenâb-ı Hak mutlaka Şeriat çizgilerini geçmeyen duaların tümünü kabul etmek ister. Ta ki, bizi müşkül duruma ilerde düşürecek bir maddesi olmasın!
“Şayet kullarım Beni senden sorarlarsa gerçekten Ben çok yakınım. Bana Dua edince Duacının Duasını kabul ederim; O halde onlar da Benim davetime koşsunlar ve Bana layıkıyla iman etsinler ki, doğru yola gidebilsinler.” Bakara (186)
--------------------------------------------------------------------------------
ONK. DR. HALUK NURBAKİ HOCAMIZIN BİR RADYO SOHBETİNDEN BELÂGERDAN TARAFINDAN DERLENMİŞTİR