Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

-sağlık sektöründeki son gelişmeler- (1 Kullanıcı)

torressa

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
22 Tem 2009
Mesajlar
923
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
38
Artık yorgunluk yorgunu olduk

Artık yorgunluk yorgunu olduk

Biz aslında oldum olası yorgun bir milletiz.


Önce uzun seneler Orta Asya’dan Anadolu’ya göçlerle yorulduk. Sonra Afrika, Asya, Avrupa fetihleri derken 600 yıl süren uzun bir yorgunluk dönemi daha yaşadık. Şiirlerimizde bile 40-50 yıl önce yorgunluk vardı: “Gurbetten gelmişim yorgunum hancı, Şuraya bir yatak ser yavaş yavaş...”

YORGUNLUKTAN yakınanlarımız son yıllarda daha da arttı. Genç, yaşlı, zengin, fakir, çalışan ya da işsiz olun fark etmiyor. Herkes az veya çok, kısa ve uzun süreli yorgunluklardan yakınıyoruz.

Bu durumun nedeni bence yaşadığımız stresler. Ruhsal dengeyi altüst eden gel-gitler. Yani sorun daha ziyade “psikolojik,” az biraz da “motivasyonel eksiklik.” Yorgunluğun ortak bir tanımı yok. Genel olarak bitkinlik, güçsüzlük ve enerjisizlik hali yorgunluk olarak ifade ediliyor.
Yorgunluğun –bana göre- üç temel sebebi var: Bedensel sorunlar –bu duruma fiziksel yorgunluk da deniyor-, psikolojik problemler –ruhsal yorgunluk olarak tanımlanıyor- ve motivasyon eksikliği motivasyonel yorgunluk diyebiliriz.
Fiziksel yorgunluk hali genellikle bedensel hastalıkların bir neticesi olarak ortaya çıkıyor ve çoğu zaman ağır bir çabayı, bir egzersizi, bedensel bir aktiviteyi takiben kendini gösteriyor. Nedeni bazen bedendeki hastalıklar, bazen de gereğinden çok yapılan bedensel aktiviteler ya da birdenbire yüklenilen egzersiz çalışmaları olabiliyor. Eğer vücudunuzda herhangi bir sorun varsa bunun ilk işareti yorgunluk oluyor. Hormonal yetersizlikler (örneğin tiroid bezi yetersizliği, böbreküstü bezi tembelliği gibi durumlar), kansızlık gibi sorunlar, organ yetmezlikleri (örneğin karaciğer, böbrek, kalp ya da akciğer yetmezlikleri), enfeksiyonlar, bazı kanserler, sinir sistemi ve kas sistemi hastalıkları fiziksel yorgunluğa yol açabiliyor. Fiziksel yorgunluğa yol açan hastalık veya sorunların listesini uzatmak mümkün: Hipoglisemiler, kalsiyum, potasyum ve sodyum dengesizlikleri, magnezyum eksiklikleri, alkolizm, madde bağımlılıkları, yüksek dozda kafein alışkanlığı, sigara kullanımı fiziksel yorgunluğa neden olabiliyor. Şeker hastalığının, uykusuzluğun, kan basıncı düşüklüğünün de fiziksel yorgunluk nedeni olabileceği aklınızda olsun.
Ruhsal yorgunluk daha yaygın

Ruhsal, yani psikolojik yorgunluğa gelince... “Stres” çağımızın en etkili “yorgunluk makinesi” haline geldi. Uzun süren ve tekrarlayan stresler enerjiyi bitiriyor, direnci azaltıyor. Özellikle gerginlik, güvensizlik, kızgınlık, nefret, mutsuzluk gibi duyguların yoğunlaşıp uzun sürmesi enerjimizi bitiriyor, ruhumuzu yoruyor. Yorgunluk depresyonun da önemli bir belirtisi. Hatta bazen uzun süre sadece ilk ve tek işareti olabiliyor. Yorgunluğun mevsimlerle de ilişkisi var. Psikolojik yorgunluğa kış aylarında daha sık rastlanıyor. Sıcaklık ve ışık azalmasının beyinde üretilen bazı hormonlar ve kimyasalların dengesini bozduğu ve bu durumun yorgunluğa neden olduğu belirtiliyor. Bahar yorgunluğu ise bambaşka bir konu. Özellikle ilkbaharın ilk haftalarında ortaya çıkan ve bir süre sonra kendiliğinden sönen bir psikolojik yorgunluk tipi.
Kontak anahtarı
Motivasyonel yorgunluğa gelince, beden ve ruh sağlığınız ne kadar iyi olursa olsun eğer motivasyonunuz yoksa (yani duygusal ve fiziksel aktivitelere katılma arzunuz eksikse) kendinizi yorgun hissetmeye başlıyorsunuz. Özellikle uyku sorunu olanlarda, hareketsiz bir yaşam sürenlerde, depresyon eğilimi gösterenlerde sık görülen bir sorun. Bedensel ve ruhsal sağlığınız mükemmel olsa da motivasyonunuz yeterli değilse yorgunlu kaçınılmaz hale gelebiliyor. Çünkü beden ve ruhu ateşleyen kontak anahtarı görevini “motivasyon” üstleniyor.

Kısacası yorgunluğun enfeksiyondan kansere, kansızlıktan hipotiroidiye, tansiyon düşmesinden hipoglisemiye, uyku apnesinden sigara içmeye ve motivasyon eksikliğine kadar birçok nedeni olabiliyor. Ama gözden kaçan önemli bir neden daha var: Adrenal yorgunluk!
Adrenal yorgunluk
Bana sorarsanız sorunun son yıllarda bu ölçüde yayılmasının nedeni adrenal yorgunluktur. Adrenal yorgunluk oldukça yeni bir kavram. Kanıta dayalı tıp uygulamasının görmezden geldiği ama çoğu hekimin varlığından ciddi oranda şüphelendiği bir tablo. Belki de bir sendrom. Özellikle sık tekrarlayan streslerin, yoğun ve yarışmaya dayalı yaşam biçiminin, statü ve ekonomik kaygıların, iş, eş ve sosyal hayattaki gelgitlerin adrenal yorgunluğu tetiklediği düşünülüyor. Tekrarlayıp duran bu medcezirler ve neticede sık sık maruz kalınan adrenalin ve kortizol banyoları vücudu bir süre sonra yorgun düşürüyor. Yorgun düşen yalnızca vücut da değil. Muhtemelen böbreküstü bezleri de zamanla yoruluyor.
Bu durum çoğu zaman tansiyonda düşme eğilimi, özellikle ayağa kalkınca tekrarlayan baş dönmesi şikâyetleri, öğle saatlerinden sonra belirginleşen yorgunluk yakınmaları, bitkinlik, enerjisizlik nöbetleri ile kendini gösteriyor. Eğer zamanında fark edilip hazırlayıcı nedenler ortadan kaldırılmazsa ya da destek tedavileriyle duruma el konulmazsa adrenal yorgunluk bir süre sonra içinden çıkılmaz bir hale gelebiliyor. Öyle ki bazı kişiler bu durumu “parmağımı oynatacak gücü bulamıyorum” şeklinde ifade edebiliyor.
Yorgunluğun önümüzdeki dönemin en önemli sağlık sorunlarından biri olacağı kuşkusuz.

Yorgunlukla nasıl baş edeceksiniz


Beslenme yanlışlarınızı düzeltin, öğün atlamayın, sık ve az yiyin.
Aktiviteyi ihmal etmeyin, düzenli yürüyüş alışkanlığı edinin. İmkân bulursanız aktif egzersiz çalışmalarına katılın.
İş yaşamınızı gözden geçirin, stres yaratan faktörleri azaltmaya gayret edin.
Uykunuz ve istirahatınız konusunda dikkatli olun.
Alkol kullanmayı bırakın, sigarayı terk edin.
Tükettiğiniz kafein miktarını gözden geçirin.
Tatil yapmak, huzura odaklanmak, iyimser bir bakış açısı kazanmak, keyif veren ortamlarda bulunmak, müzik dinlemek ve benzeri herkese iyi gelen çabalar konusunda yoğunlaşmaya gayret edin
 

torressa

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
22 Tem 2009
Mesajlar
923
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
38
Ceviz mi fındık mı

Ceviz mi fındık mı




Eğer hem beslenmek, hem de sağlığınıza yatırım yapmak istiyorsanız ceviz, fındık, badem fark etmez, makul miktarda olmak şartıyla yağlı tohumlardan mutlaka faydalanmanızı öneriyorum.



Atıştırmalık çerezler deyince akla önce ceviz geliyor ama fındığın da, bademin de cevizden farkı yok. Özellikle fındığın bol ve ucuz olduğu ülkemiz için atıştırmalık deyince aklımıza hemen fındık gelmeli. Fındık deyince sadece “aganigi naganigi” durumları da aklınıza gelmesin.
Fındık yalnız sekse değil, akla, kalbe, kasa, kemiğe, yani her şeye iyi geliyor. İsterseniz önce fındık, ceviz-aganigi ilişkisinden başlayalım. Fındık ve cevizde bol miktarda arginin var. Arginin'in damar duvarını güçlendirdiği, damar esnekliğini desteklediği, kanı incelttiği, kan basıncını düşürüp dolaşımı hızlandırdığı ve ayrıca damar duvarında nitrik oksit yapımını artırdığı -viagra da nitrik oksidi artırarak etkili oluyor- biliniyor. Yani daha çok arginin'e sahip olmak cinsel bölgeye daha çok kan gitmesi, damarların kanla dolup şişmesi anlamına geliyor. Arginin'in kabak çekirdeği, ayçiçeği çekirdeği, badem, antepfıstığı ve karpuz çekirdeğinde de bol miktarda olduğunu bir kenara not edin.
MAGNEZYUMU BOL
Fındıkta bol bulunan maddelerden biri de magnezyum. Magnezyum kalp dostu bir mineral. Kalp ritminin bozulmasını önlüyor. Ayrıca kan basıncını dengelemede de yardımcı oluyor. Kasları gevşettiği, sinir sistemini sakinleştirdiği için uykuyu da iyileştiriyor. Ayrıca yorgunluk ile mücadelede de etkili bir mineral. Yetmedi! Migren ve benzeri stresle ilgili baş ağrılarının azaltılmasında da faydalı olabiliyor.
FOLİK ASİT DEPOSU
Fındığı kalp ve beyin dostu yapan özelliklerden biri de folik asitten zengin olması. Folik asit hücre çekirdeğinin olgunlaşması için elzem olan bir vitamin. Kanseri önlemede, belleği desteklemede, kalp krizi ve felçleri engellemede faydaları var. Ayrıca eksikliğinde önemli sorunlar yaratabilen özel bir anemi ortaya çıkabiliyor.
Fındığın tıpkı ceviz ve badem gibi E vitamininden zengin olduğu da biliniyor. E vitaminin kanı incelttiği, vücuttaki yangısal süreçleri baskıladığı, cinsellikten kalp ve beyin sağlığına kadar birçok noktada rol oynadığı bilinen gerçekler.
OMEGA-3 TOPU
Fındık da ceviz kadar olmasa bile Omega-3 yağlarından zengin bir kuruyemiş. Omega-3 yağlarının kalp ve beyin sağlığı için olumlu etkileri saymakla bitmez. Bitkisel Omega-3 deyince ilk beşe ceviz, fındık, öğütülmüş keten tohumu, keten tohumu yağı ve semiz otunu koyabilirsiniz. Ben fındığı ve cevizi “Omega-3 topları” diye tanımlıyorum.
KOLESTEROLÜ DÜŞÜRÜYOR
Fındığı kalp ve damar dostu yapan bir başka özellik de fitosterollerden zengin yapısıdır. Fitosteroller bitkisel kolesteroller diye de biliniyor. Vücuda girdiklerinde hayvansal besinlerdeki zararlı olabilecek kolesterollerin emilimini engellediklerinden kan kolesterolünde azalmaya yardımcı oluyor. Yani fındık da en az ceviz kadar etkili bir doğal kolesterol savaşçısı.
Fındığın posa bakımından da güçlü bir yapısı var. Bilindiği gibi posadan zengin yiyecekler kolesterol, şeker ayarına yardımcı oluyor, kalın bağırsak kanserine engel oluyor, kabızlığı önlüyor.
KEMİKLERİ GÜÇLENDİRİYOR
Yetmedi. Fındık kalsiyum ve bakırdan zengin olduğu için kemiklerinizi de destekliyor. Kemik bütünlüğünün korunmasında, osteoporoz diye bilinen kemik zayıflamasının yavaşlatılmasında son derece yararlı bir besin olarak gösteriliyor.
YETERİ KADAR TÜKETİN
Kısacası fındığın cevizden herhangi bir eksiği yok. Üstelik kalori değerleri de aynı. Tek farkı cevize göre daha kolay ulaşılması, daha ucuz olması.
Aklınıza fındık yiyip de kilo mu alalım gibi bir soru gelebilir. Doğrudur! Gereğinden çok tüketildiğinde fındık da, diğer kuruyemişler de kilo aldırabilirler.
Önemli olan tüketeceğiniz miktardır. Kilo almayacak ama sağlık yararı yaratacak kadar fındık tüketmek istediğinizde miktarı günde 25-30 gram ile sınırlamanız tavsiye edilir.
Bu miktar fındık size en fazla 150-175 kalori kazandırır ama ihtiyacınız olan E vitamini, folik asit, arginin, Omega-3, magnezyum, kalsiyum ve benzeri pek çok değerli maddenin neredeyse beşte birine yakınını vücudunuza dahil eder.
Üstelik bu kadar kalori yakmak için 30 dakikalık hızlı bir yürüyüş yapmanız da yeter. Sağlığı korumak ve güçlendirmek, iyi ve doğru beslenmeyle yakından ilgili. İyi ve doğru beslenmek ise ekonomik güçle değil, bilgiyle ilgili bir süreç. Kalbinize, beyninize, cinselliğinize daha fazla destek olmak istiyorsanız makul miktarlarda fındık yemeyi ihmal etmeyin.
150 kilo zayıflamak mümkün mü
Mümkün. Ben 200 kilodan fazla verenleri bile tanıdım. Eğer kronik bir diyetçiyseniz bazen verdiğiniz kilolar 150'yi, 200'ü değil, 250 kiloyu bile geçebiliyor. Kronik diyetçilerin ortak hatalarından biri de sık sık kilo alıp vermeleri ama verdikleri kiloları her seferinde bedenlerine fazlasıyla yüklemeleridir. Bu durum çoğu zaman yanlış diyet planlarının, kişiye özel hazırlanmayan beslenme organizasyonlarının, şarlatan/fotokopi diyet listelerinin sonucudur.
Kronik diyetçilerin çoğu “hızla giden fazlasıyla geri gelir” kuralını bilmediklerinden ya aç kalarak ya da protein diyeti, ayırma diyeti ve benzeri tek yönlü çok düşük kalorili açlık diyetleri uygulayarak kilo dalgalanmalarına sebep olurlar. Diyelim ki yirmi yıllık kilo serüveninizde on beş kez diyet yolculuğu yaptınız ve her seferinde on kilo yağ attınız.
Bu toplam 150 kilo vermek anlamına geliyor. Böyle bir durum tabiî ki her şeyden önce metabolizmanın canına okuyor!
Aşırı alınganlık hasta ediyor
Ruhsal yapılanması hassas, duyguları güçlü, duygusal iniş ve çıkışları sert, dış etkilere fazlaca açık, özellikle alıngan kişilerde kaşıntılı cilt hastalıklarına (nörodermit), çarpıntı, taşikardi ve benzeri ritim bozukluklarına, kalp hastalığıyla ilişkisiz sinirsel kalp ağrılarına daha sık rastlanıyor. Bu kişilerde reflü, gastrit gibi mide yemek borusu sorunlarıyla karşılaşma olasılığı da artıyor. Bu tür ruhsal yapılanmalar çoğu zaman sinirsel kolit ya da “mutsuz/huysuz bağırsak sendromu” olarak bilinen ve gaz, şişkinlik, karın ağısı, kabızlık ve ishal ataklarıyla karakterli olan bir klinik tabloya yol açıyor. Özetle alınganlık sağlığa iyi gelmiyor.
 

torressa

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
22 Tem 2009
Mesajlar
923
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
38
Kolesterolü düşüren besinler

Kolesterolü düşüren besinler




Kolesterol ilaçlarına karşı ciddi bir direnç var. Yanlış da değil. Çünkü gözlemler bu ilaçların artık olur olmaz durumlarda bile kullanılmaya başlandığını gösteriyor.


Ayrıca kolesterol yüksekliğiyle kalp damar hastalıkları arasında doğrudan bir ilişki olduğu bilinse de kolesterol yüksekliği sorununda ne zaman ilaçlara başlanması gerektiği, özellikle primer korunma söz konusu olduğunda hala netleşmiş değil.
Bu nedenle kolesterolü azaltan besinleri iyice öğrenmekte fayda var.

Modern tıp kalp damar hastalığına bağlı ölümleri yüzde 25 oranında azaltsa da koroner arter hastalığına bağlı ölümler hala ilk sırada. Kalp damar hastalığının oluşumunu kolaylaştıran etkenlerin içinde kolesterol fazlalığı önemli bir yer tutar. Kanınızdaki kolesterol düzeyi ile koroner arter hastalığına yakalanma şanssızlığınız arasında belirgin bir ilişki vardır. Bu ilişki öncellikle zararlı -LDL- kolesterolün yüksekliğine sonra da faydalı -HDL- kolesterolün azlığına bağlıdır.

Toplum taramaları ile elde edilen sonuçlar da bu bilgiyi doğrulamaktadır. Genel olarak zararlı LDL kolesterolün kan seviyesindeki yüzde 10'luk bir artışın koroner kalp hastalığına yakalanma şanssızlığında yüzde 20'lik artış yapacağını düşünebilirsiniz.
Koroner kalp hastalığı bakımından yüksek risk taşıyan sağlıklı insanlarda hastalık oluşumunun geciktirilmesi (birincil korunma) veya bilinen bir koroner arter hastalığı olanlarda kalp damarlarındaki daraltıcı plakların ilerlemesinin yavaşlatılması ya da geri döndürülmesi (ikincil korunma) amacıyla yapılacak çalışmaların ilk adımını LDL kolesterolün azaltılması çalışmalarının olması bundandır.

LDL KOLESTEROLÜ AZALTAN DİYETLER VAR

Kolesterol düzeylerinin arzu edilen değerler içinde tutulmasında (total kolesterolün 190 mg/dl'den, LDL kolesterolün 130 mg/dl'den daha düşük değerlerde sürdürülmesi) beslenme tarzınızın ve besin seçimlerinizin önemi büyüktür. Kolesterol sorunu olan insanların çoğunluğu sadece düşük yağlı, doymuş yağı azaltılmış, kolesterol içeriği sınırlanmış bir beslenme planı ile yetinmezler.

Doğada mevcut doğal ve etkili kolesterol düşürücü besinlerin neler olduğunu öğrenmek ve onlardan yararlanmak isterler. Bu son derecede haklı ve doğru bir davranış olmakla birlikte suistimale de açıktır. Bu yazıda sürekli ve düzenli olarak kullanıldıklarında kolesterol kontrolüne veya kolesterolün damar duvarı üzerindeki zararlı etkilerini azaltmaya yardımcı olabilecek besin unsurlarına değinilmektedir.

Kolesterolü azaltan besinlerin listesi

Reçeteli ilaçları kullanmadan, tamamen doğal besinler ve bitkilerden yararlanarak kolesterolünüzü azaltabilir misiniz. Denemeye değer! İşte en çok bilinen, denenen ve güvenilen kolesterolsavar besinler:
- Yulaf kepeği
- Ceviz, fındık, badem (Omega-3)
- Elma (kuvarsetin ve pektin)
- Sarmısak (allicin), soğan (kuvarsetin)
- Soya (soya sterol ve stanolleri, genistein)
- Balıklar (Omega-3)
- Keten tohumu (Omega-3 ve PSSA)
- Ahududu (pterostilben)
- Greyfurt (pektin)
- Havuç (beta-karoten)
- Kurufasulye ve diğer bakliyat (quargum)
- Zeytinyağı (tekli doymamış yağ asitleri)
- Yeşil ve siyah çay (kateşinler)
- Üzüm (resveratrol)
- Domates-karpuz (likopen)

Kolesterolsavarların en eskisi yulaf

Kolesterol düzeyine etki yapan besinlerin en çok denenmişi yulaf kepeği olmalıdır. Yulaf zararlı (LDL) kolesterolü azaltır. Ama faydalı (HDL) kolesterolde bir değişim yapmaz. Yulaf kepeğinin sadece LDL kolesterolü değil kan şekerini, kan basıncını da dengelediğini ve kilo kontrolünü kolaylaştırdığı da bilinmektedir. Günde 50- 100 gr yulaf kepeği tüketimi bile kolesterolü azaltır. Tüketilen kepek miktarı arttıkça kolesterolde ki azalma belirginleşmektedir. Yulafı yağsız süt içinde beş dakika pişirerek, soğuk süte ilave ederek veya doğrudan su ile her gün ilaç niyetine (!) yiyebilir, yağsız yoğurda ilave edebilirsiniz.

Ceviz, fındık, badem, son yılların formda üçlüsüdür

Ceviz, fındık, badem üçlüsünün etkinlik sıralaması da yukarıda ki gibidir. Her üçü de tekli doymamış yağlarının yüksekliği nedeniyle zeytinyağına benzer. Çoklu doymamış yağ oranı biraz daha yüksek olan ceviz aynı zamanda kalp dostu bir bitkisel Omega-3 yağ asidi olan alfa-linolenik asitten de zengindir.

Bu yağlı tohumların posadan ve antioksidan vitamin ve minerallerden (E vitamini, çinko, selenyum...) de zengin olduğunu, bu besinlerde bol miktarlarda bulunan magnezyumun HDL kolesterolü artırabileceği ve trigliseridi azaltabileceğini, kan şekerini dengeleyip kalbi güçlendireceğini de hatırlatalım. Günde 100 gram bademin veya 50-60 gram cevizin kolesterolü yüzde 15-20 oranında azaltabildiği belirlenmiştir.

Kolesterol azaltayım diye cevizi fındığı avuç avuç tüketmeye kalkmayın. Kilo sorununuz varsa her üç besinin de 100 gramının yaklaşık 600 kalori civarında yükleyerek sizi kolayca şişmanlatacağını sakın unutmayın. Bizim önerimiz güne 2-3 ceviz veya fındıkla başlamaktır.

Keten tohumu etkili bir çözümdür

Bitkisel Omega-3 yağ asidi alfa linolenik asidin ucuz ve etkin bir kaynağı da keten tohumudur. 100 gram ceviz yağının 10, soya fasulyesi yağının 7 gram omega 3 içermesine karşılık aynı miktar keten tohumu yağının 60 grama yakın Omega-3 barındırdığını duyunca sakın şaşırmayın! Keten tohumu veya keten tohumu yağının tam bir Omega-3 bombası olması, güçlü bir kolesterolsavar olduğundan kuşku duymayın.

Bir hatırlatma: Keten tohumunun da enerji değeri çok yüksektir. Ayrıca fazla miktarda kullanımı gaz ve ishal de yapabilir. Bizim önerimiz kullanımını 1-2 yemek kaşığı ile sınırlamanızdır.

Günde üç elma yiyin

Elma ve greyfurt dilimlerindeki ortak kolesterolsavar güç pektindir (pektin elma ve greyfurt suyunda bulunmaz). Günde üç elmanın düzenli olarak tüketimi kolesterol düzeyinde yüzde 5 bir azalma yapabiliyor. Ayrıca elmada bulunan antioksidan flavonoid kuvarsetinin kolesterolün oksidasyonunu azaltarak damar zararını azalttığını da biliniyor.
Günde 1-2 elmanın beslenme planınıza yerleştirilmesi zor olmayacaktır.

Sarmısak mutfağınızın doktorudur

Çok yetenekli bir mutfak doktoru olan sarmısağın da kolesterolü azaltıp kanı sulandırarak damar sertliğini engellediğini gösteren çalışmalar vardır. Sarmısağın sadece zararlı LDL kolesterolü azaltmayıp faydalı HDL kolesterolü yükselttiğini, kan basıncını düşürüp, antioksidan gücü ile LDL kolesterol oksidasyonunu da önlediğini göstermişlerdir.
Sarmısağın kolesterol azaltıcı ve damar koruyucu desteğinden günde birkaç diş sarmısak yiyerek ya da 100- 300 miligramlık sarmısak tabletlerinden günde birkaç adet içerek yararlanabilirsiniz.
Sarmısağın çiğ veya pişmiş olması, dişlerin olduğu gibi ya da doğranarak yenmesi etkisini farklılaştırmamaktadır. Fazlasının gaz şişkinlik, yanma, ağrı gibi sindirim sorunlarına (ve dostlarınızda koku rahatsızlığına) yol açabileceğini unutmayın.
 

torressa

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
22 Tem 2009
Mesajlar
923
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
38
Mumlardaki tehlike

Mumlardaki tehlike

Romantik bir ortam yaratmak için kullanılan mumlar sağlık açısından zararlı olabilir!
Romantik biriyseniz ve sevdiğinize mumlarla bezenmiş masalar hazırlıyorsanız bu uzman uyarısını okuyun deriz.



Uzmanlar, romantik yemeklerin vazgeçilmezi mum ışığının sağlık açısından zararlı olabileceği uyarısında bulundu.



South Carolina Üniversitesi uzmanları, mum yakılan yerlerin havalandırılması gerektiğini de belirtti.



Laboratuvar ortamında yapılan denemelerde yanan mumlardan çıkan dumanları analiz eden uzmanlar, mumların akciğer kanseri ve astım riskini artıracak zararlı duman çıkardığını tespit etti, ancak bunun zararlı etkisinin mumların yıllarca kullanılması halinde görülebileceğini itiraf ettiler.



Araştırmayı yapanlardan Amid Hamidi, Washington'daki Amerikan Kimya Derneği'nde yaptığı konuşmada, banyo yaparken rahatlamalarına yardımcı olması ya da akşam yemeği için uygun ortam yaratması için sık sık mumlara başvuranların sağlıklarını riske attığını kaydetti. Hamidi, havalandırılmayan ortamlarda her gün birçok mumun aynı anda yakılmasının zararlı etkilerinin uzun dönemde görülebileceği uyarısında bulundu.
 

torressa

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
22 Tem 2009
Mesajlar
923
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
38
Tıp dünyasında bir ilk (İlk çene ve dil nakli gerçekleştirildi... )

Tıp dünyasında bir ilk (İlk çene ve dil nakli gerçekleştirildi... )

Operatör Pedro Cavadas başkanlığındaki İspanyol doktorlardan oluşan ekip dünyanın ilk çene ve dil naklini gerçekleştirerek tarihe geçtiler.



11 yıl önce yüzündeki kötü huylu tümör yüzünden suratının yarısını kaybeden 43 yaşındaki hastanın şu andaki durumunun iyi olduğu ve 10 gün içinde taburcu edileceği bildirildi.



İlk defa yapılan naklin yapıldığı hastanın kimliği açıklamadı.



Operatör Cavadas "Hastamız iyileşme süreci sonunda konuşma, çiğneme ve yutma yetileririn yanısıra dilde ve yüzde hissetme kabiliyetini de geri kazanacaktır." dedi
 

torressa

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
22 Tem 2009
Mesajlar
923
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
38
Enerji içeceklerindeki tehlike

Enerji içeceklerindeki tehlike

Spor yaparken spor içeceklerini tüketmek birçoğumuzun alışkanlığıdır. Bu tür içecekler spor yaparken bize gereken enerjiyi vermelerine rağmen ağızdaki asit miktarını arttırarak dişlerde erozyona ve hassasiyet oluşmasına neden olabilmektedir.



Son zamanlar da yapılan araştırmalara göre spor içeceklerin uzun süre tüketilmesinin diş minelerinde erozyon meydana gelmesine neden olabileceğini söyleyen Diş Hekimi Mehmet Zahid Kazandı bu nedenle dişler de aşırı hassasiyet görülebileceğini belirtiyor. “Asit erozyonunun ilk belirtileri arasında diş hassasiyeti durumu olarak da bilinen, sıcak soğuk içecek ve yiyecek tüketirken diş ağrısının hissedilmesi sayılabilir. Asit diş minesini aşındırmaya başlayınca dişlerin yüzeyi yuvarlanmış, parlak, cilalı ve hafifçe sararmış bir görünüme bürünüyor. Sonraki aşamalarda, dişlerde sarı lekeler, şeffaflık, aşırı hassasiyet, diş uçlarında çatlaklar ve diş yüzeyinde de küçük çukurlar görülebilir. “Bunun yanında asitli spor içecek tükettikten sonra dişlerin hemen fırçalanmasının da dişlere daha fazla zarar verdiğini ekleyen diş hekimi Mehmet Zahid Kazandı “ asitli içeceklerden sonra hemen dişleri fırçalamak dişlerimizin yüzeyini asitle fırçalamak gibidir. Bu nedenle asitli içecekler tükettikten yarım saat sonra dişlerinizi fırçalamnız en iyisidir” diyor.
237-36050.jpg



Pipet kullanmayı ihmal etmeyin



Genel olarak asitli içeceklerin dişlerde erozyona neden olduğu bilienmektedir. Bunun engellemenin ise çok kolay bir yolu var. Pipet kullanmak... dişlerimizde çürük, hassasiyet hatta diş kayıplarına bile neden olabilecek asit erozyonunu engellemek için pipet kullanımının yeterli olduğunu belirten Kazandı bu sayede dişlerimizi koruyup, dilediğimiz asitli içeceği tüketebileceğimizi belirtiyor.
 

torressa

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
22 Tem 2009
Mesajlar
923
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
38
Domuz eti neden yasak ?

Domuz eti neden yasak ?

166119.jpg

İslamiyet'te yasak olan domuz etinin neden yasaklandığını biliyor musunuz ?

İlahiyatçı Süleyman Ateş kendisine gelen sorulara yanıt veriyor.

İşte o sorulardan biri “Domuz etinin İslâmiyet’te haram olduğunu biliyorum. Ancak Kur’ân-ı Kerim’e giriş sebebinin ne olduğunu merak ediyorum.”

Süleyman Ateş'in yanıtı:

TEVRAT'TA DA YASAK
“Domuz eti yasağı neden Kur’ân’a girdi” sorusunu hiç kimse kesin bilemez. Ancak şunu söyleyebiliriz. Domuz, Tevrat’ta da yasaktır.

(...) İşte Kur’ân da daha önceki kitapta haram kılınmış olan domuz etini haram kılmıştır.

Ama neden yasaktır domuz eti?

Bazı sebeplerini anlayabiliyoruz:
- Sıcak bölgelerde domuz kötü kokar,
- Çevre kirliliğine neden olur.
- Etinin sindirimi güçtür.
- Ayrıca insan bedeninde hastalık yapan bir şeridin de taşıyıcısıdır ve daha bizim bilemediğimiz birçok sebepler...

Domuz etinin insan vücuduna verdigi bir kac zararlar ise $unlardir:

ZEHIRLI MADDELER

Domuz eti cok yaglidir. Yenildigi takdirde, bu yag kana gecer. Böylece kan, yag tanecikleriyle dolmus olur. Kandaki bu fazla miktardaki yag; atar damarlarin sertlesmesine, tansiyon yükselmesine ve kalb infarktüsüne sebep olur.
Ayrica, domuz yagi icerisinde "sutoksin" denilen zehirli maddeler mevcuttur. Vücuda giren bu zehirli maddelerin disari atilmasi icin, lenf bezlerinin fazla calismalari icab eder. Bu durum, bilhassa cocuklarda lenf dügümlerinin iltihaplanmasi ve sismesi seklinde kendini gösterir. Hasta cocugun bogaz bölgesi anormal bir sekilde siserek, adeta domuza benzer. Bu sebeple, bu hastaliga "domuz hastaligi" (skrofuloz) adi verilir. Hastaligin ilerlemesi halinde, bütün lenf bezleri cerahatlanarak siser. Ates yükselir, agri baslar ve tehlikeli bir durum ortaya cikar.

FAZLA MIKTARDA KÜKÜRT

Domuz etinde bol miktarda bulunan sümüksü bag dokusu, kükürt yönünden cok zengindir. Bu sayede, vücuda fazla miktarda kükürt alinmis olur. Bu fazlaliksa; kikirdak, kas ve sinirlere oturarak eklemlerde iltihaplanma, kireclenme ve bel fitigi gibi cesitli hastaliklara yol acar.
Domuz eti devamli yenirse, vücuttaki sert kikirdak maddesinin yerini, domuzdan gecen sümüksü bag dokusu alir. Bunun sonucu olarak, kikirdak yumusar; vücut agirligina tahammül edemeyerek altinda ezilir. Böylece, eklemlerde bozulmalar meydana gelir. Domuz eti yiyenlerin elleri peltelesir, yag tabakalari tesekkül eder. Mesela yiyen kimse sporcuysa; yorgun, tembel ve hareketsiz olur. Bazi futbolcular bu sebeple mesleklerinden olmuslardir.

ASIRI BÜYÜME

Domuzda büyüme hormonu da cok fazladir. Dogdugu zaman birkacyüz gram olan domuz yavrusu, alti ayda yüz kiloya (!) erisir. Bu kadar süratli gelisme, büyüme hormonunun fazlaligi sebebiyledir.
Domuz etiyle fazla miktarda alinan büyüme hormonu, vücutta doku sisliklerine ve iltihaplanmalara yol acar. Burun, cene, el ve ayak kemiklerinin anormal bir sekilde büyümesine ve vücudun yaglanmasina sebep olur.
Büyüme hormonunun en etkili yönü, kanserin gelismesine zemin hazirlamasidir. Nitekim domuz kesim isiyle ugrasanlar, erkek domuzlarin belli bir yastan sonra kansere yakalandiklarini ifade ederler.

DERI HASTALIKLARI

Domuz etinin ihtiva ettigi histamin ve imtidazol denilen maddeler, deride kasinti hissi uyandirir. Ekzama, dermatit, nörodermatit gibi iltihabi deri hastaliklarina zemin hazirlar.
Bu maddeler ayrica; kan cibani, apandisit, safra yollari hastaliklari, toplar ve damar iltihaplari gibi hastaliklara yakalanma ihtimalini artirir. Bu sebeple doktorlar, kalb hastalarina domuz eti yememelerini tavsiye ederler.

DOMUZ ETI VE TRISIN

Domuz eti ile insana bulasan tehlikeli hastaliklardan birisi de Trisin [oku: Trischin] hastaligidir. Domuzlar bu hastaligi trisinli fare yemek veya trisinli domuz eti ile beslenmekle alirlar. Fakat Trisin domuzlarda agir bir hastalik yapmaz. Halbuki insanlarda, cok tehlikeli ve öldürücü bir hastalik meydana getirir.
Domuz etiyle alinan Trisin kurtcuklar, mide ve bagirsak yoluyla kana gecer. Böylece de, bütün vücuda yayilirlar. Trisin kurtcuklari özellikle cene, dil, boyun, yutak ve gögüs bölgelerindeki kas dokularina yerlesirler. Cigneme, konusma ve yutma adelelerinde felcler meydana getirirler. Yine kan damarlarinda tikanikliga, menenjit ve beyin iltihabina sebep olurlar. Bazi agir vakalar, ölümle sonuclanir. Bu hastaligin en kötü tarafiysa, kesin bir tedavi seklinin olmamasidir.
Trisin hastaligi, bilhassa Avrupa ülkelerinde yaygindir. SIKI veteriner kontrolleri yapilmasina ragmen, Isvec, Ingiltere ve Polonya'da Trisin salginlari görülmektedir.
Yurdumuzdaysa, yerli hristiyanlarin disinda Trisin hastaligi görülmemistir.

GIDALAR VE INSAN MIZACI

Insan ve hayvanlar, yedikleri gidalarin az-cok tesirinde kalirlar. Mesela kedi, köpek, arslan gibi et yiyen hayvanlarin yirtici; koyun, keci, deve gibi ot ile beslenen hayvanlarsa daha uysal ve yumusak huylu olduklari malumdur.
Bu durumda, insanlar icin de gecerlidir. Nebati gidalarla beslenenlerin, genellikle halim-selim; et ve et ürünleriyle beslenen insanlarin ise daha sert mizacli olduklari tesbit edilmistir.
Domuz, disisini kiskanmayan bir hayvandir. Domuz eti ile beslenen insanlarda, kiskanclik hissinin zayifladigi veya dumura ugradigi gözlenmistir.
Fransiz filozoflarindan Savorin de beslenmenin mizac üzerindeki bu tesirine cok önem vererek, "Bana ne yedigini söyle, senin ne oldugunu haber vereyim." demistir.



Yani zarari olan seyleri ALlah bize yasaklamistir mesela alkolde bunlarin icinde ayni zamandada bize bir sinavdir çogu kisi cok icip sarhos olmadigin sürece ne gibi bir yan etkisi kötülügü olabilir diyor fakat bu bir doldurus seytan tarafindan gaza gelinisdir
islamda tamamen Allah in emir we kurallarina teslim olmak gerekir
bizi yaratan bizi bizden iyi bilene teslim olup onun yolundan gitmemiz lazim ki Ahirette hesabimiz kolay olsun
tipki Ademle Havvanin hikayesi gibi aslinda hepsi seytana uyup yasaklanmis olan meyveden yemeleri gibi Onlarin yedikleri zararli degildi belki ama Seytana uydular Allah in emrini unuttular
 

torressa

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
22 Tem 2009
Mesajlar
923
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
38
Akupunktur sigarayı bıraktırmıyor

Akupunktur sigarayı bıraktırmıyor

TÜRKİYE'de geçen 19 Temmuz'da başlayan ‘genişletilmiş sigara yasağı’
smilev.gif
sağlığı tehdit eden bu alışkanlıktan kurtulmak isteyenlerin hızla artmasına neden oldu.


Özel sağlık sektörü de sigarayı bırakmak isteyenlerin önüne çeşitli yöntemler sunarken İzmir 2'nci İdare Mahkemesi sigara bırakmada kullanılan ‘elektroakupunktur’ olarak bilinen cihazın (R.I.S.E.) bilimsel olmadığına karar verdi ve açılan iptal davasını reddetti.

İzmir'de ENSA Özel Sağlık Hizmetleri Ticaret Limited Şirketi'ne ait merkezde IQS denilen ve R.I.S.E adlı cihazla uygulanan sigara bırakma programını Sağlık Bakanlığı ‘Bilimsel kanıta dayalı olmadığı’ gerekçesiyle yasakladı. R.I.S.E. denilen cihaz da İl Sağlık Müdürlüğü ekipleri tarafından mühürlendi. Ancak şirket yetkilileri bu cihazın tıbbi cihaz olduğu 10 bin civarında kişiye sigarayı bıraktırdığı dünyanın değişik yerlerinde kullanıldığı vücuda kimyasal bir madde vermediği gerekçesiyle
smilev.gif
İzmir 2. idare Mahkemesi'nde Valilik aleyhine kararın iptali için dava açtı. Davada
smilev.gif
IQS sigara bırakma programının tıbbi bir tedavi yöntemi ve R.I.S.E. adlı cihazın da tıbbi bir cihaz olup olmadığının saptanması amacıyla üniversitelerden bilimsel görüş istendi.

BİLİMSEL TIPTA YERİ YOK

Dokuz Eylül Üniversitesi öğretim üyelerinden oluşan bilirkişi sadece sözkonusu cihazla ilgili değil
smilev.gif
diğer yöntemler hakkında da görüş bildirdi. Bilirkişi
smilev.gif
hipnoz ve akupunkturun sigara bırakmada kullanıldığı bilinen alternatif tedaviler olduğu
smilev.gif
ancak bu tedavilerin sigara bırakmada etkin ve bilimsel olduğuna dair kanıtların yetersiz ve sınırlılığı nedeniyle
smilev.gif
bilimsel sigara bıraktırma klavuzlarında önerilen yöntemler olmadığını bildirdi. Akupunktur ve ilişkili yöntemlerin sigara bıraktırma etkinliğini değerlendiren bir bilimsel araştırma sonucunda açık ve net olarak akupunktur ve varyasyonlarının (akuppressure
smilev.gif
laser akupunktur
smilev.gif
elektrostimulasyon) etkili ve yararlı olmadığının kanıtlandığı açıklandı. Bu yöntemlerin Çin tıbbında yeri olup
smilev.gif
çağdaş bilimsel tıpta yeri olmayan yöntemler olduğu
smilev.gif
kulakta özel bölgelere uygulanan uyarılar ile beyinden endorfin denilen maddelerin salgılanmasını sağlayıp
smilev.gif
nikotin yoksunluk belirtilerinin ortaya çıkmasını önleyerek etkili olduklarının iddia edildiğini
smilev.gif
ancak hem etki mekanizması hem de etkilerinin sonuçlarına ilişkin ‘tatmin edici veya yeterli bilimsel kanıt’ın mevcut olmadığı bildirildi.

MAHKEME İPTAL DAVASINI REDDETTİ

Akupunkturun iğneler aracılığıyla
smilev.gif
baskı uygulayarak ya da R.I.S.E cihazında olduğu gibi elektriksel uyarılar şeklinde yapıldığına dikkat çekilen raporda
smilev.gif
dava konusu olan “R.I.S.E cihazı ve bu cihaz aracılığıyla elektriksel uyarı oluşturarak uygulanan
smilev.gif
akupunktur temeline dayanan sigara bırakma tedevasinin” etkinliğine yönelik bilimsel kanıtların yetersiz olduğu
smilev.gif
uluslararası bilimsel temele dayalı tedavi rehberlerinde tedavi seçenekleri arasında yer almadığı görüşü ortaya koyuldu. Bu rapor doğrultusunda mahkeme heyeti bu yöntemin uygulanmasının engellenmesini doğru ve haklı buldu
smilev.gif
iptal davasını reddetti.

‘TİCARİ YÖNTEM’

Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Göğüs Hastalıkları Anabilim Dalı Öğretim Üyesi
smilev.gif
Sigara Bırakma Polikliniği Sorumlusu Doç. Dr. Oğuz Kılınç şunları söyledi:

“Yasayla birlikte sigara bırakma isteği olan hastaların başvuruları arttı. Bu talepleri karşılamaya yönelik de bilimsel dayanağı olmayan yöntemler ortaya çıkmaya başladı. Bu yöntemler içinde IQS
smilev.gif
biyoresonans
smilev.gif
allen Carr
smilev.gif
akupunktur
smilev.gif
hipnoz gibi yöntemler var. Bu yöntemlerin sigara bırakmada etkin olduğuna dair bilimsel kanıt yok. Ancak para karşılığında
smilev.gif
ticari
smilev.gif
pazarlama yöntemi olarak kullanılıyor. Bu yöntemleri deneyen hastalar başarısız olup
smilev.gif
sigarayı bırakamazlarsa ‘ben sigara içmeye mahkumum
smilev.gif
artık bırakamayacağım’ çaresizliği hissetmeye başlıyorlar. Oysa kanıta dayalı yöntem olmadığı için hastaların bu duyguya kapılmaları doğru değil. Bilimsel yöntemlerle sigarayı bırakabilirler
smilev.gif
ama bu başarısız sonuçlar onları etkili yöntemleri denemekten alıkoyuyor. Bu yüzden bu yöntemler bu yönden de sakıncalı
smilev.gif
yanıltıcı. Bu nedenle de bilim camiası tarafından tasvip edilmiyor ve önerilmiyor. Mahkeme kararı da bunu destekliyor.”
 

torressa

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
22 Tem 2009
Mesajlar
923
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
38
Kalp gerçekten kırılabiliyor

Kalp gerçekten kırılabiliyor

ABD'deki California Üniversitesi'nde yapılan bir araştırmaya göre, diğerlerine göre çok daha duygusal ve duyarlı insanların, ayrılık gibi hayal kırıklığı yaratan olaylar karşısında kırılan kalpleriyle uğraşmakta zorluk çektiyor...



Kırılan kalbin ağrısının hissedildiğini söyleyen California Üniversitesi'nden Profesör Naomi Eisenberger, "İnsan vücudu, fiziksel acı ve sosyal acı duyarlılığının birbirine bağlı olduğu bir gene sahip. Sadece yaralandığımızda duyduğumuz acının değil, sosyal hayatta yaşanan pek çok olumsuzluğun da vücutta yarattığı tahribatlar söz konusu bu durumda. Bu nedenle kalp kırıklığı da sadece 'edebi anlamda' değil, fiziksel olarak da bir ağrıya işaret ediyor" şeklinde konuşuyor.
 

torressa

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
22 Tem 2009
Mesajlar
923
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
38
Bitki çayları ve faydaları

Bitki çayları ve faydaları

237-36138.jpg


İşte bitki çaylarının tanımları, nerelerde yetiştikleri ve nelere yaradıkları hakkında her şey…



Adaçayı yaprağı

Salvia officinalis L. bitkisinin yapraklarıdır. Özellikle Adriatik denizi çevresinde doğal olarak yetişen Adaçayı bitkisinin, günümüzde Arnavutluk, Yunanistan, İtalya, Fransa, İngiltere, ve Amerika’da kültürü yapılmaktadır. Cins ismi olan Salvia, Latince salvere (eklemek) kelimesinden gelmektedir. Bu bitki eski Mısırlılar, Yunanlılar ve Romalılar döneminden beri kullanılmaktadır. Eski Mısırlılar bu drogu doğurganlık, bereket, verimlilik amacıyla kullanmakta idiler. Adaçayı yaprakları Anadolu’da uzun yıllardan beri kullanılmaktadır. Adaçayı, bu geleneksel kullanılışında doğal tonik etkisi nedeniyle tercih edilmektedir.



Aloe Vera

Ülkemizde sarı sabır olarak da bilinir. Güney ve Kuzey Afrika’da kültürü yapılan bir bitkidir. Gövdesi kısa ve odunsu, yaprakları 15-50 cm boyunda, üçgen biçiminde etli ve kenarları sert dişlidir. Sarımsı kırmızı renkli çiçek açar. Bitki dışarıdan cilde sürüldüğünde nemlendirici ve yara iyi edicidir. Bu nedenle kozmetik ürünlerinde sık yer alır. Ağızdan alındığında sindirime yardımcı olur.



Fesleğen

Ocimum basilicum L. türünün yapraklı ve çiçekli dallarıdır. Bu tür 20-40 cm yükseklikte, beyaz veya pembe çiçekli, bir yıllık ve otsu bir bitkidir. Orijininin Hindistan, Afganistan, Pakistan olduğu düşünülmektedir. Günümüzde tüm dünyada kültürü yapılmakta olup, ülkemizde Güney Anadolu’da yetiştirilmektedir. Fesleğen, çiçekli ve yapraklı dallardan oluşmaktadır. Yapraklar basit, saplı, 2-6 cm uzunlukta, oval biçiminde, kenarları seyrek dişli, özel kokulu ve baharlı lezzetlidir. Tek başına yüksek miktarlarda özellikle hamilelerde kullanılmaması gerekmektedir.


Ihlamur çiçeği

Tilia türleri 15-40 m bir boya erişebilen ve kışın yaprağını döken, çiçekleri sarımsı beyaz renkli ve hoş kokulu ağaçlardır. 65. enlemin kuzeyine kadar Avrupa boyunca doğal olarak yetişmektedir. Avrupa ve Kuzey Amerika’da kültürü yapılmaktadır. Bu ağaçlar yüz fit uzayabilirler. İki cinsin çiçekleri toplanmaktadır. Tilia cordata ve T platypus sırasıyla, küçük yapraklı ıhlamur ve büyük yapraklı ıhlamur olarak bilinmektedir. Bu cinsler tanen ve müsilaj içeriklerinden dolayı çiçeklerinden daha lezzetli çay yapılmaktadır. Ihlamur ağacı ülkemizde özellikle Kuzey Anadolu dağlarında yetişmektedir. Çiçek durumları ilkbaharda el ile toplanır ve gölgede kurutulur. Geleneksel olarak ıhlamur çiçeklerinin rahatlatıcı etkisi vardır. Çay olarak gerginlik durumlarından kaynaklanan mide-bağırsak sistemi huzursuzluklarında kullanılmaktadır.



Isırgan yaprağı

Isırganın çok yıllık bir bitkidir. Yabani olarak her iki yarıkürede, ılıman bölgelerde yetişmektedir. Ticari olarak toplanılan ısırgan çoğunlukla yabani bitki olarak, Arnavutluk, Bulgaristan, Macaristan, Almanya, eski Sovyetler Birliği ve Yugoslavya topraklarından gelmektedir. Memleketimizde aşağıdaki türlerin yaprakları kullanılmaktadır. U. dioica L. (Büyük ısırgan otu): Çok yıllık, ve otsu bir bitkidir. Yapraklar koyu yeşil renkli, saplı, dişli kenarlı ve yakıcı tüylü yaygın bir türdür. U. urens L. (Küçük ısırgan otu): Bir yıllık, ve otsu bir bitkidir. Boyu 60 cm kadar olabilir. Yapraklar açık yeşil renkli, saplı, dişli kenarlı ve yakıcı tüylüdür. Urtica, Latince bir fiil olan urereden (yakmak) gelmektedir. Bunun nedeni ısırganın yakıcı tüylerinin bulunmasıdır. Tür ismi olan dioica çift genden gelmektedir. Bunun nedeni bitkinin genellikle erkek ve dişi çiçeklerin her ikisine birden sahip olmasıdır. Taze yapraklar deri ile temas edince deride kızartı ve yanma yapar. Potasyum tuzları, organik asitler, vitamin C taşımaktadır. Anadolu’da geniş bir kullanımı bulunan, ısırgan yaprakları, idrar arttırmaya yardımcı olan etkisiyle kullanılmaktadır.



Karanfil

Eugenia caryophyllata Thunb. türünün kurutulmuş çiçek koncasıdır. Bu tür 20 m yüksekliğinde kışın yapraklarını dökmeyen bir ağaçtır. Doğal olarak Molluk adalarında yetişmektedir. Günümüzde Tanzanya, Madagaskar ve Brezilya gibi tropikal iklim bölgelerinde kültürü yapılmaktadır. Karanf, 10-17 mm uzunlukta, siyahımtırak renkli, çivi biçiminde bir çiçek tomurcuğudur. Kuvvetli kokulu, yakıcı ve baharlı lezzetlidir. Baharat olarak kullanılır.



Keten tohumu

Linum usitatissium L. türünün olgun tohumlarıdır. Bu tür 30-60 cm kadar yükseklikte, mavi çiçekli ve bir yıllık bir kültür bitkisidir. Keten tohumu, 4-6 mm uzunlukta, yumurta biçiminde, yassı, parlak, kırmızımtrak esmer renkli, kokusuz ve yağlıdır. Keten tohumunun doğal orijininin Mısır olduğuna inanılmaktadır. Mısır mezarlarında, bu bitkiden dokunan kıyafetler bulunmuştur. Tüm dünyada birkaç yüzyıldır kültürü yapıldığı için coğrafi orijini kesin değildir. Keten tohumu Avrupa’ya, Arjantin, Fas, Türkiye, Hindistan ve diğer ülkelerden ticaret yolu ile gelmektedir. Kitabı mukaddesin Çıkış 28 ‘i bölümünde büyük rahip Jewish’in kıyafetinin ketenden yapıldığından bahsedilmektedir. Günümüzde Asya’da, Avrupa’da ve Kuzey Amerika’daki terapotik kullanılışı, Eski Roma ilaçları ve hatta Eski Yunan ve Mısır ilaçlarında kullanıldığı şekliyledir. Pliny the Elder (ca. 23-79 C.E.) keten tohumunun kullanıldığı 30 ilaçtan bahsetmektedir. Bunların içerisinde hafif laksatif, yüzeyel olarak belirli bir bölgedeki inflamasyonu azaltmak için yara lapasının içinde bulunduğundan belirtilmektedir. Günümüz Çin farmakopesinde, halen peklik probleminde ve kaşınan kuru ciltte kullanıldığı belirtilmektedir. Almanya’da keten tohumu laksatif olarak kullanılır. Amerika’da tüketiciler genellikle keten tohumunu sağlıklı yiyecek ve doğal preparat olarak tercih etmektedir. Doktoruna danışmadan, herhangi bir nedenle oluşan bağırsak iltihabı durumunda tek başına kullanılmaması gerekmektedir.



Kuşburnu

R. Canina L. Yabani gül türünden kurutulmuş olgun meyveleridir. Bu tür 1.5 – 3.5 m yükseklikte, dalları sarkık, çalı görünüşünde, dikenli bir ağaççıktır. Çiçekleri beyaz veya pembe renkli olan Kuşburnu, Avrupa’da ve Kuzey Afrika’da doğal olarak yetişmektedir. 1-2.5 cm uzunlukta, yumurtamsı biçimli, turuncu kırmızı veya kırmızı renkli, içinde beyaz renkli, üzeri tüylü, çekirdekler (meyve) bulunan kuşburnu, sonbaharda olgunlaşır ve Anadolu’da yaygındır. C vitamini içeriği ile tercih edilmektedir.



Lavanta çiçeği

Lavandula angustifolia Miller (Syn: L. spica L.) türünün kurutulmuş çiçeğidir. Çiçeklerin tamamen açılmadan önce (tomurcuk halinde) toplanması gerekir. Bu tür 100 cm kadar yükseklikte, çalı görünüşünde, yapraklar gümüşi, çiçekleri ise koyu mor renkli bir bitkidir. Alçak dağlık bölgelerde Akdeniz havzasında doğal olarak yetişmektedir. Fransa, Bulgaristan, İtalya, İspanya, Yugoslavya, Hollanda, İngiltere, Amerika ve Avustralya’da kültürü yapılmaktadır. Lavanta, eski Araplar, Yunanlılar ve Romalılar tarafından antiseptik özellikleri ile kullanılmaktaydı. Cins ismi Latince lavare’den (yıkamak) gelmektedir. Banyolara eklenerek vücudun temizlenmesinde ve canlandırılmasında kullanılmaktaydı. Bakterileri öldürücü özelliği ile hastaneleri ve hasta odalarını dezenfekte etmek amacıyla, Eski İran, Yunan ve Romalılar tarafından kullanılmaktaydı. Özellikle Tibet’te Makhzan-El- Adwiya, kitabında lavantaya beyin süpürgesi lakabı takılmıştır. Bunun nedeni o dönemde, beyinden kötülüklerin süpürüldüğünün sanılmasıydı. Stres kaynaklı mide huzursuzluklarında kullanılmaktadır. Özellikle dikkat çekici kokusunun rahatlatıcı bir etkisi bulunmaktadır.



Mercanköşk

Origanum majorana L.(Syn: Majorana hortensis Moench) (Labiatae) türünün kurutulmuş çiçekli dallarıdır. Bu tür 20-80 cm yükseklikte, çalı görünüşünde, yaprakları tüylü, çiçekleri beyaz veya pembe renkli bir bitkidir. Kuru sırtlar, kayalık yerler ve orman açıklıklarında yetişir. Anadolu’da nadir bulunan bir bitkidir. Yalnız Güney Anadolu (Alanya, Anamur, Mersin) da bulunmaktadır. Mercanköşk’ün yaprakları karşılıklı, saplı veya sapsız, 1,5-2 cm uzunlukta, küt uçlu, beyazımtırak tüylü ve kuvvetli kokuludur. Gözde tüylü ve dört köşeli… Çiçekler çok küçük, genellikle beyaz renkli. Anadolu’da 20 kadar Origanum türü bulunmaktadır. Bunlardan bazıları tedavi amacıyla veya baharat olarak kullanılmaktadır.

Nane yaprağı

Mentha piperita L. türünün gölgede kurutulmuş yapraklarıdır. Bu tür bir kültür bitkisi olup M. aquatica L. (su nanesi) ile M. spicata L. (spearmint) türlerinin bir melezidir. Bu tür 30-90 cm yükseklikte, kuvvetli kokulu, hemen hemen tüysüz, gövde ve dalları genellikle kırmızımtırak, çok yıllık otsu bir bitkidir. Yapraklar dişli kenarlı, üzeri buruşuk, saplı ve koyu yeşil renklidir. Yabani olarak Avrupa ve Kuzey Amerika’da kültürünün dışında dere kenarları boyunca ve nemli boş alanlarda yetişmektedir. Pluto’nun karısı Persephone, Orman perisi Mythicalnymph’i kocasının kollarında yakalayınca Mythicalnymph’i zalimce ayaklarının altında ezer. Pluto da Mythicalnymph’e acıyarak onu tatlı kokulu bir bitkiye dönüştürür. Böylelikle, cins ismi olan Mentha Yunanca Mintha, mythicalnymph isminden gelmektedir. Tür ismi olan piperita Latice piper (biber) kelimesinden gelmektedir. Bunun nedeni aromatik ve acı keskin tadından dolayıdır. Nane yaprakları, Eski Yunan, Roma ve Mısırlılar döneminden beri, ilaç olarak kullanılmaktadır. Ülkemizde Kuzeybatı ve Batı Anadolu’da bulunur. Tohum vermediği için kökleri ile üretilir.



Papatya Çiçeği

Matricaria chamomilla L. türünün gölgede kurutulmuş çiçek durumlarıdır. Papatya kısa boylu 20-50 cm, çok dallı, yaprakları parçalı, tüysüz, çiçekleri küçük başlar şeklinde, bir yıllık otsu bitkidir. Doğal olarak Güney ve Doğu Avrupa ile Kuzey ve Batı Asya’da yetişmektedir. Ekim yapılmamış bakımsız alanlarda ve kültürünün yapıldığı yerlerde özellikle Avrupa’da yetiştirilmektedir. Buradan Kuzey Asya ve Hindistan’a kadar uzanmaktadır. Macaristan, Yugoslavya, Kuzey ve Doğu Afrika’da özellikle bol miktarda yetişmektedir. Avustralya ve Amerika’nın iklimine alıştırılmaktadır. Türkiye’de yol kenarları ve boş tarlalarda bol miktarda yetişir. Almanya’da kültüründen elde edilen en önemli tıbbi bitki papatyadır. Tıbbi yazıtlarda geçmişten beri papatyaya rastlanmaktadır. Eski Mısır, Yunan ve Roma ilaçlarında kullanılan önemli bir drogtur. İngilizce ismi Yunanca “chamos” (yer) ve “melos” (elma) kelimelerinden gelmektedir. Bunun nedeni kısa boylu bir bitki olması ve taze çiçeklerinin elma kokusu vermesinden dolayıdır. Bu bitki Hipokrat, Dioskorides, Galen’in yazılı kaynaklarında bulunmaktadır. Geçen 30 yıldaki geniş bilimsel araştırmalar geleneksel kullanılışını onaylamaktadır. 19. yüzyıl boyunca Amerika’nın seçilmiş doktorlarının reçetelerinde özellikle küçük çocukların hastalıklarında papatya önemli bir drog olmuştur. Rahatlatıcı etkisinin bulunduğu belirtilmektedir.



Rezene meyvesi

Foeniculum vulgare Miller türünün olgun meyvesidir. Bu tür 1-1.5 m yükseklikte, sarı çiçekli, yaprakları iplik biçiminde parçalı, çok senelik otsu bir bitkidir. Rezene doğal olarak Akdeniz bölgesinde yetişen günümüzde Bulgaristan, Romanya, Macaristan, Yunanistan, Türkiye, İtalya, Fransa, Almanya, Mısır, Hindistan ve Çin’de kültürü yapılan bir bitkidir. Ülkemizde Kuzey Anadolu bölgesinde yabani olarak yetişmektedir. Rezene Almanya’nın en önemli tıbbi bitkilerinden biridir. Ticarette kullanılan Rezene Bulgaristan, Macaristan, Romanya, Mısır ve Çin’den gelmektedir. Almanya’da ve Amerika’da Rezenenin modern terapotik kullanılışı geleneksel Yunan ilaçlarından özellikle Hipokrat ve Dioscorides tarafından hazırlananlardan temel almaktadır. Hala günümüzde geleneksel Arap ilaçlarında diüretik, baharat ve hazımsızlığı azaltıcı olarak kullanılmaktadır. Orijinal Yunanca cins ismi Marathron, maraino’dan gelmektedir, bunun anlamı ince yetişendir. Şu an geçerli olan cins ismi Foeniculum, Romalılardan gelmektedir. Latince foenum (kuru ot) kelimesinden türemiştir.



Meyveleri hafif hazımsızlık problemlerinde, mide-bağırsak sistemine bağlı huzursuzluk durumlarında, kullanılmaktadır. Rezene meyvesi infüzyonu, özellikle bebek ve çocuklarda gaza bağlı olarak mide- bağırsak sistemindeki krampların hafifletilmesine yardımcı olur.



Yaban mersini

Karadeniz bölgesi dağlarında doğal olarak yetişen 30 cm kadar boyu olan çalımsı bir bitkidir. Yaprakları küçüktür ve kışın dökülür. Koyu kırmızı siyah renkli lezzetli meyveleri vardır. Meyve asitleri içerir. Son zamanlarda yapılan çalışmalarda antioksidan maddeler taşıdığı görülmüştür.



Yasemin

Güzel kokulu, beyaz çiçekli, tırmanıcı, çok yıllık bir bitkidir. Vatanı Himalaya dağları ve Hindistandır. Akdeniz ve çevresindeki ülkelerde kültürü yapılır. Ülkemizde Alanya civarında yetiştirilir. Hoş kokusundan dolayı yaygın kullanımı vardır. Çay olarak kullanımı sindirime yardımcı olmasındandır.



Yeşil çay

Yeşil çay siyah çayla aynı bitkiden - Camellia sinensis’den - elde edilmektedir. Farklılık işleme tekniğinden kaynaklanmaktadır. Yeşil çay yaprakları siyah çaya göre çok daha az işlem görmüştür. Yeşil çay bitkisinin yaprakları, taze yeşil rengini kaybetmeden korur. Siyah çay bir parçalanmaya ve oksidasyona maruz kalırken, yeşil çay buharla ısıtılarak enzimlerinin denatüre edilmesi ile bu parçalanmaya ve etkili polifenolik (antioksidan) maddelerinin azalmasına karşın korunmuş olur. Yeşil çay yumuşak içimli ve siyah çaya göre daha az buruktur. Yeşil çayın tadı daha taze, hafif ve aromatiktir. Doğal bir antioksidan kaynağıdır. Yeşil çayın Dünya’ da ve Türkiye’de popülaritesi her geçen gün artmaktadır. Yeşil çay’ın vücut üzerinde olumlu etkilerinin bulunması son yıllarda yapılan bilimsel araştırmalarla kanıtlanmaktadır. Bu olumlu etkinin Yeşil çay içerisinde bulunan ve ANTİOKSİDAN genel ismi verilen maddelerden ileri geldiği düşünülmektedir.



Zencefil kökü



Zingiber officinale Roscoe türünün kurutulmuş yumrularıdır. Bu tür 100 cm kadar yükseklikte, kamış görünüşünde, çok yıllık, otsu bir bitkidir. Zencefilin anavatanı Güney Asya’dır. Günümüzde özellikle Çin, Hindistan, Nijerya, Avustralya, Jamaika ve Haiti olmak üzere neredeyse tüm tropikal ve yarı tropikal ülkelerde yaygın olarak yetiştirilmektedir. Eski Sanskrit ve Çin yazıtları ile Yunan, Roma Arap tıp literatürlerinde, Zencefilin antik çağlardan beri ilaç olarak kullanıldığına dair kayıtlar bulunmaktadır. Asyalıların mide ağrısı, ve mide bulantısı tedavisi için binlerce yıldır kurutulmuş zencefili ilaç olarak kullandıkları bilinmektedir. Afrika’da da bu kullanım yaygındır. Almanya’da zencefil ekonomik açıdan önemlidir çünkü büyük ölçüde ithal edilmektedir. Ayurvedik ve geleneksel Çin ilaçlarında bitkisel çay olarak kullanılmakla beraber, lisanslı akupunktur uzmanları ve doğal metotlarla tedavi eden doktorlar tarafından da geniş bir kullanımı vardır.
 

torressa

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
22 Tem 2009
Mesajlar
923
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
38
Bu buluş tıpta devrim yaratacak

Bu buluş tıpta devrim yaratacak

Kana karıştırılan mikroskobik mıknatıslar sayesinde kalpteki hasarlı kasların olduğu bölgeye kök hücreler toplanacak ve buradaki hüclerelerin yenilenmesi sağlanacak.



London College Üniveristesi araştırmacıları kalp hastalıklarında Mıknatıs tedavisiyle devrim yapmaya hazırlanıyor. Hasarlı kablin olduğu bölgeye içinde mikro mıknatısların bulunduğu kök hücreler takviye edilecek. Kan yoluyla hasarlı bölgeye gidecek olan bu mıknatıslar hasarlı bölgenin yenilenmesi için kök hücreleri bu yerde tutucak ve kalp kendini onaracak...
 

torressa

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
22 Tem 2009
Mesajlar
923
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
38
İki saatlik öğle uykusunun faydaları

İki saatlik öğle uykusunun faydaları

Ramazan ayında oruç tutmak isteyen kalp hastalarını dikkatli olmaları konusunda uyaran Prof. Dr. Bingür Sönmez: Ramazan boyunca iki saatlik öğle uykusu, vücudun su ve elektrolit kaybını önlemek bakımından büyük önem taşıyor. Öğle uykusu uyuyanların, uyumayanlara göre kalp krizi geçirme riski yarı yarıya düşüyor.



Memorial Hastanesi Kalp ve Damar Cerrahisi Bölüm Başkanı Prof. Dr. Bingür Sönmez, Ramazan ayının bu yıl uzun ve sıcak günlere denk gelmesi nedeniyle özellikle oruç tutacak kalp hastalarını dikkatli olmaları konusunda uyarıyor. Sağlıklı kişilerin oruç tutarken günde en az iki saat uyumalarını öneriyor.



Uzun ve sıcak günler, Ramazan ayında oruç tutacak kişiler için ne anlam ifade ediyor? Oruç tutmak isteyen kişilere önerileriniz nedir?

Ağustos sıcakları ile uzun günlerin birleşimi, oruç tutacak kişilerin bu yıl daha dikkatli olmasını gerektiriyor. Çünkü vücudun sıvı ve tuz kaybı nedeniyle sağlıklı kişilerde bile tansiyon ve kalp ritminde bozukluk, baygınlık ve kan şekerinde düşme gibi sorunlar ortaya çıkabiliyor. Bunun için bu uzun günlerde; gündüz en az iki saat uyumak gerekiyor. Ramazan boyunca iki saatlik 'siesta', vücudun su ve elektrolit kaybını önlemek bakımından büyük önem taşıyor. Akdeniz ülkelerinin bir geleneği olan 'siesta' denilen öğle uykusu alışkanlığının olduğu ülkelerde, kalp hastalıklarının düşük olması dikkat çekiyor.



Oruç tutanlar için gündüz uykusu şart mı?

Öğle saatlerinde ya da öğle sonrası bir saatlik uyku, son derece dinlendiricidir ve vücuttaki bütün stresi alır. Uyuduktan sonra geri kalan zamanı daha verimli değerlendirmeyi sağlar. Öğle uykusu uyuyanların, uyumayanlara göre kalp krizi geçirme riski yarı yarıya düşmektedir. Çünkü uykuda beden ile birlikte ruhsal dinlenme de vardır. Ruhsal gerilim de vücutta zararlı hormonların salgılanmasına neden olur, bu da kalp krizi riskini tetikler. Eğer hafta içi gündüz uykusu mümkün değilse hafta sonu iyi uyumaya özen gösterilmelidir.



TANSİYON DÜŞÜREBİLİR!

Kalp hastaları oruç tutarken nelere dikkat etmelidir?

Geçmiş yıllardaki Ramazanlar'da durumu uygun olan kalp hastalarımıza oruç tutabileceklerini söylerken, bu yıl bunu büyük bir risk olarak görüyoruz. Çünkü ağustos sıcakları ile birleşen 15 saatlik açlık, kalp hastaları için bu, çok tehlikeli olabilir. Bu süre içinde hayati ilaçlarını uygun aralıkla alamayacakları gibi, hastaların elektrolit, su ve tuz kaybı da dikkate alınmalıdır. 15 saat boyunca yeterli su alınamaması tansiyon düşüklüğü ve fenalık hissi sonuçlanarak kalpte sorunlar oluşturabilir.



ACIKIRIM KORKUSUYLA TIKA BASA YEMEYİN!

Ramazan'da nasıl yemek yenmesini öneriyorsunuz?

Ramazan'da öğünlerin sayısının azalması, metabolizmayı olumsuz etkiliyor. Bu nedenle özellikle kalp sağlığı açısından iftarda 'acıktım', sahurda 'acıkırım' korkusu ile tıka basa yemek, mide ve kalbe baskı yapıyor, kişi de zarar görüyor. Bu nedenle iftara önce bir kase çorba ile başlanmalı. Bir kase komposto veya sütlü tatlı yenmeli teravih namazına gidip, döndükten sonra tamamlayıcı hafif bir yemek tercih edilmelidir. Sahurda mümkün olduğu kadar tuzlu ve tatlı olmayan yemekler seçilmeli. Bu şekilde üç öğün yemek yenmiş olacak ve vücut olumsuz etkilenmeyecektir.



Sahurda içilen çay ve kahveyi nasıl değerlendiriyorsunuz?

Çay; idrar söktürücü olduğu için gün içindeki susuzluğunuzu artırabilir. İftarda bol bol çay içebilirsiniz ancak sahurda çok çay ve kahve içmek gün içerisinde susamanıza neden olur.



ŞEKER HASTALARI TATLIYI İKİ SAAT SONRA YEMELİ!

Beslenme ve Diyet Uzmanı Banu Kazanç, şeker ve tansiyon hastalarının oruç tutarken dikkat etmeleri gerektiğini anlattı:

1 Şeker hastalarının kan şekerlerini kontrol altında tutmaları için az ve sık yemeleri gerekir. Oruç sırasında bunu yapamadıkları için oruçlarını açarken yarım saat ara ile yemek yemeleri gerekmektedir.

2 Yine şeker hastalarının kan şekerlerini dengelemeleri için karbonhidratlı yiyeceklerin yanında mutlaka proteinli bir yiyeceği de tüketmeleri gerekir.

3 Eğer bir şeker hastası tatlı yemek istiyorsa; tatlıyı orucu açtıktan iki saat sonra yemeli ve yanında mutlaka bir bardak süt içmelidir.

4 Şeker ve tansiyon hastaları ilaçlarını saatinde ve düzenli almalıdır.

5 Hem şeker hastaları hem de tansiyon hastaları iftardan sonra 1.5 lt su, sahurda ise bir litre su içmelidir.

6 Tansiyon hastalarının özellikle dikkat etmesi gereken konu, birdenbire bütün yemekleri yemekten kaçınmalarıdır. Yavaş yavaş ve dinlenerek yemelidirler.

7 Pilav veya makarna iftarda yoğurtla birlikte yenilmeli ve sıklığı haftada iki defa olmalıdır.



ACIKIRIM KORKUSUYLA TIKA BASA YEMEYİN!

Ramazan'da nasıl yemek yenmesini öneriyorsunuz?

Ramazan'da öğünlerin sayısının azalması, metabolizmayı olumsuz etkiliyor. Bu nedenle özellikle kalp sağlığı açısından iftarda 'acıktım', sahurda 'acıkırım' korkusu ile tıka basa yemek, mide ve kalbe baskı yapıyor, kişi de zarar görüyor. Bu nedenle iftara önce bir kase çorba ile başlanmalı. Bir kase komposto veya sütlü tatlı yenmeli teravih namazına gidip, döndükten sonra tamamlayıcı hafif bir yemek tercih edilmelidir. Sahurda mümkün olduğu kadar tuzlu ve tatlı olmayan yemekler seçilmeli. Bu şekilde üç öğün yemek yenmiş olacak ve vücut olumsuz etkilenmeyecektir.



Sahurda içilen çay ve kahveyi nasıl değerlendiriyorsunuz?

Çay; idrar söktürücü olduğu için gün içindeki susuzluğunuzu artırabilir. İftarda bol bol çay içebilirsiniz ancak sahurda çok çay ve kahve içmek gün içerisinde susamanıza neden olur.



ALTERNATİF RAMAZAN MÖNÜSÜ

SAHUR

1 litre su içilmeli

50 gram peynir

2 dilim ekmek

1 tatlı kaşığı doğal reçel

1 bardak süt

Domates-salatalık



İFTAR

Yatana kadar

1.5 litre su içilmeli

1 kase çorba

1 dilim ekmek

Salata



45 DAKİKA SONRA

1 tabak zeytinyağlı sebze yemeği ya da balık veya tavuk

1 dilim ekmek

Salata



1.5 SAAT SONRA

1 şeftali veya 1 armut veya 1 dilim karpuz



YARIM SAAT SONRA

1 bardak süt veya 1 kase yoğurt



AĞIR İŞÇİLER SAHURDA BOL BOL SIVI TÜKETMELİ!

Memorial Etiler Tıp Merkezi Dahiliye Bölümü'nden Uzman Dr. Murat Görgülü, sıcak havalarda oruç tutarken sağlıklı kalmak için şu önerilerde bulundu:

Yaz aylarında oruç tutarken bazı hasta gruplarının da özel olarak dikkat etmesi gereken durumlar vardır. Yüksek tansiyon ve kronik rahatsızlığı olan hastalar; kalp ve böbrek sorunuyla uğraşanlar sıcak havalarda mutlaka doktorlarına danışarak oruç tutmalı; beslenme düzenlerinde büyük değişiklik yapmamalı ve ilaçlarını aksatmamalıdırlar. Sıcak hava ve sıvı kaybı nedeniyle bu tip hastaların genel durumlarında ve metabolik değerlerinde bozulma olabilir. Yine çok yaşlı kişilerin de sıvı kaybı ve sıcağa daha duyarlı oldukları unutulmamalıdır. Bu tip kişilerin oruç tutmaya başlamadan önce doktor kontrolünden geçmeleri önemli bir husustur.

Yaz aylarında özellikle açık havada çalışan ağır işçilerin mutlaka sahura kalkarak sıvı almaları, dengeli beslenmeleri gerekmektedir. Güneşin dik olduğu öğle vakitlerinde ve her 1-2 saatte bir mola verilip dinlenilmesi, serin bir bölgede bulunulması çok önemlidir.
 

torressa

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
22 Tem 2009
Mesajlar
923
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
38
Soğuk ve nemli hava romatizma nedeni değil

Soğuk ve nemli hava romatizma nedeni değil

Yaşam kalitesini olumsuz etkileyen romatizma
smilev.gif
yaygın olmakla birlikte az tanınan
smilev.gif
dolayısıyla toplumda
smilev.gif
hastalık hakkında doğru olmayan bilgilerin hakim olduğu hastalıklar arasında yer alıyor. Böyle bilinmesine karşın soğuk ve nemli hava romatizmaya yol açmıyor ya da hastalık sadece yaşlılarda görülmüyor. Romatizmal hastalıklar hakkında merak ettiğimiz soruları Anadolu Sağlık Merkezi İç Hastalıkları ve Romatoloji Uzmanı Dr. Selda Öktem yanıtladı.

Romatizma bilinenin aksine sadece yaşlılarda değil gençlerde hatta çocuklarda görülebiliyor. Ömür boyu tedavi ve takip gerektiren romatizmal hastalıkların oluşumunda genetik özellikler önemli rol oynasa da başlatıcı nedenler tam olarak bilinemiyor. Romatizma ile ilgili yanlış bilinen doğrular ve merak ettiklerimizle ilgili Anadolu Sağlık Merkezi İç Hastalıkları ve Romatoloji Uzmanı Dr. Selda Öktem bilgi verdi.

Romatizma ne demektir nasıl bir hastalıktır?

“Romatizma” Yunan kökenli bir kelime
smilev.gif
eklemlerde kötü özellikli iltihaplı sıvı birikmesi anlamına geliyor. Ama günümüzde Romatoloji Bölümünün ilgilendiği hastalıklar grubunun sadece bir kısmını ifade etmeye yetiyor. Eklemlerde ağrı
smilev.gif
şişlik hareket kısıtlılığı
smilev.gif
sabahları eklemlerde sertlik daha sonra yavaş yavaş gevşeme el parmaklarında soğukta beyazlaşma sararıp solma
smilev.gif
cilt altında bezeler güneşte ciltte aşırı duyarlılık ve yaralar gelişmesi
smilev.gif
ellerde veya vücudun herhangi bir yerinde deride sertlik kas güçsüzlüğü merdiven inip çıkamama oturup kalkamama ve kaslarda ağrı özellikle sabahları daha belirgin bel ağrısı ve tutukluk hali gözlerde sık sık iltihaplanma gibi belirtilerle ortaya çıkıyor.

Romatizmal hastalıklar genel olarak kronik (süreklilik gösteren) hastalıklardır. Bu da romatizmal hastalık tanısı konan kişinin bu hastalıkla yaşamayı öğrenmesi anlamına geliyor. Bu kişilerin
smilev.gif
diyabet ve hipertansiyonda olduğu gibi sürekli ve düzenli olarak hekim izleniminde olmaları ve ilaç kullanmaları gerekiyor.

Her eklem ağrısı romatizma mıdır?

Her eklem ağrısı romatizma anlamına gelmez. Çoğu romatolojik hastalıkta ağrıya ek olarak eklemde şişlik
smilev.gif
hareketlerde kısıtlılık ve özellikle güne başlarken eklemlerde sertlik hali söz konusudur. Toplumumuzda çoğunlukla romatizma kelimesi ağrıyla eşdeğer şekilde kullanılıyor ama bu doğru değil. Ağrının romatizmal hastalığın göstergesi olup olmadığının hekim tarafından ayırt edilmesi gerekiyor.

Romatizmal hastalıklar iç organları da etkiler mi?

Çoğunlukla romatizmal hastalıklar eklemlerden başlıyor ve hastalığın tipine göre eklemlerde şekil bozukluklarına
smilev.gif
kalıcı değişikliklere neden oluyor. Bazı romatizma çeşitleri akciğer
smilev.gif
böbrek
smilev.gif
karaciğer gibi iç organlara da zarar verebiliyor. Vaskülitler (damar romatizmaları) dediğimiz grupta ise öncelikli hedef damarlardır. Eğer iç organları besleyen damarlar romatizmadan etkilenmişse bu durum solunum yetmezliği
smilev.gif
böbrek yetmezliği
smilev.gif
inme (felç) ve sindirim sistemi yakınmalarına neden olabiliyor.

Bu hastalıklardan korunmak mümkün mü?

Çoğu romatizmal hastalıkta genetik yapı önem taşıyor. Çevresel koşullar
smilev.gif
enfeksiyonlar ve bilemediğimiz bazı durumlar romatizmanın başlamasına neden oluyor yani tetiğini çekiyor. Kısacası romatizmal hastalıkların nedeni henüz tam olarak bilinemiyor ve ne yazık ki önlem almak mümkün değil.

Soğuk hava ve nem romatizmal hastalığa neden olur mu?

Soğuk havalarda ve nem oranının yüksek olduğu durumlarda eklem içinde bulunan az miktardaki kayganlaştırıcı sıvının akışkanlığı ve dağılımı değiştiği için ağrı sızı olması doğal. Bu durum sağlıklı bireylerde de görülüyor
smilev.gif
kişisel duyarlılıklar önem taşıyor. Ancak soğuk hava ve nem tek başına romatizmaya neden olmaz. Mevcut sorunların daha da ağrılı algılanmasına neden olur.

Romatizma ilerleyen yaşlarda mı görülür?

Yaş ilerleyip eklem ağrıları başladığında bunun romatizma ağrısı olduğu düşünülüyor. Oysa
smilev.gif
bilinenin aksine çoğu romatizmal hastalık genç yaşlarda başlıyor. Özellikle omurga romatizmaları genç erkekleri etkilerken
smilev.gif
eklem romatizmaları doğurganlık çağındaki kadınlarda daha sık görülüyor. Genç erkeklerde görülen bel ve kalça ağrıları maalesef mekanik sebeplere ve bel fıtığına yorulup
smilev.gif
romatizma düşünülmüyor. Bu da çok erken yaşlarda omurga hareketlerinin kısıtlanmasına ve kişinin sakat kalmasına yol açabiliyor. Özellikle bel ağrısından yakınan genç yaştaki erkeklerin mutlaka omurga romatizması yönünden değerlendirilmesi gerekiyor. Oysa ileri yaşlarda özellikle yük taşıyan eklemlerde (diz
smilev.gif
kalça
smilev.gif
ayak bileği) başlayan ağrılara ve şekil bozukluklarına çoğunlukla kireçlenme yol açıyor.

Çocuklarda romatizma görülür mü?

Romatizma çok küçük yaşlarda bile başlayabiliyor. Çocukluk yaş grubuna özgü romatizma tipleri bulunuyor. Tanısı erken konulup tedavi edilmezse kalıcı sakatlıklara ve gelişme geriliğine neden olabiliyor.

Romatizmal hastalığı olan kişinin bebek sahibi olmasında bir sakınca var mı? Hastalık bebeğe geçer mi?

Bu durum romatizmanın tipine ve iç organlarda yıpranma olup olmamasına göre değişiyor. Hastalığın o dönemde aktivitesi azalmış ve kontrol altına alınmışsa
smilev.gif
uzun süredir hastalık şiddetinde alevlenme olmamışsa bazı incelemelerden sonra gebeliğe izin verilebiliyor. Bu süreçte hastanın çok sıkı izlenmesi gerekiyor. Bazı romatizmal hastalıklar gebelik esnasında alevlenip artış gösterirken
smilev.gif
bazıları tamamen sessizleşiyor. Hekim onayı alınmadan gebe kalınmaması gerekiyor. Tedavide kullandığımız bazı ilaçların uzun süren etkilerinin olması nedeni ile ilaç kesildikten sonra da bir süre beklemek önem taşıyor.

Bulaşıcılık gibi bir durum söz konusu değildir. Ama nadir durumlarda anne kanından bebeğe geçebilen bir takım maddeler nedeni ile bazı romatizmal hastalıklar bebeğin ilk günlerinde geçici olumsuzluklar yaratabilir.

Anne veya babada romatizmal hastalık varsa
smilev.gif
bebeğe sadece genetik olarak yatkınlık geçebilir. Ama bu durum sadece yatkınlık geçişidir ileride hastalık oluşacağı anlamına gelmez.

Tedavide ne tür ilaçlar kullanılıyor
smilev.gif
egzersizin yararı var mı?

Tedavide romatizmanın temel etkili ilaçları ve yardımcı ilaçlar kullanılıyor. Temel etkili ilaçlar bağışıklık sistemi üzerinde etkili. Tedavi süreci düzenli hekim ve kan testleri takibi gerektiriyor. Kortizon çok sık kullanılıyor. Yine kullandığımız bir takım ilaçlar
smilev.gif
bazı kanser türlerinin tedavisinde kullanılan ilaçlarla ortaktır. Bu önemli ilaçların mutlaka hekim kontrolünde kullanılıp bırakılması gerekiyor.

Mutlaka egzersiz yapılması önem taşıyor. Hareketleri sınırlanmış eklem ve omurganın esnekliğine kavuşması için kas ağrılarında spazmın çözülmesi için egzersizin ihmal edilmemesi gerekiyor.

Kaplıca tedavisi romatizmaya iyi gelir mi?

Genel olarak iltihaplı eklem romatizmalarına kaplıca ve sıcak uygulamalar iyi gelmez. Hatta aktif hastalık esnasında yakınmaları daha da artırabilir. Sadece inaktif hastalık durumunda ve hareket kısıtlılığı varsa uygulanabilir. Daha çok kireçlenmenin tedavisinde önerilir. Kaplıcaya gitmeye karar vermeden önce hekim onayı alınması gerekiyor.
 

torressa

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
22 Tem 2009
Mesajlar
923
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
38
Hazımsızlığa neden olan “beş hastalık”

Hazımsızlığa neden olan “beş hastalık”

Hazımsızlık (dispepsi)
smilev.gif
karnın üst bölgesinde ağrı
smilev.gif
erken doyma
smilev.gif
şişkinlik
smilev.gif
bulantı hissi gibi yakınmalarla tarif edilen bir rahatsızlıktır. Oldukça yaygın olan bir durum olan hazımsızlıktan hemen herkes yaşamının bir döneminde yakınır. Ancak toplumun ortalama dörtte birinde bu yakınmalar uzun süreli olarak bulunur ya da sık nükseder.

Acıbadem Maslak Hastanesi İç Hastalıkları ve Gastroenteroloji Uzmanı Doç. Dr. Bahattin Çiçek
smilev.gif
hazımsızlık diye tarif edilen durumun tek bir hastalık olmadığını
smilev.gif
bazı durumlarda hazımsızlığı yapan görülür ve organik bir hastalık olduğunu belirterek şunları söyledi:

Yemek borusunda reflü olması
Safra kesesi hastalıkları
Pankreas hastalıkları
Mide ülser veya kanseri
Aspirin veya romatizma ilaçlarının kullanımı

Az Hareket
smilev.gif
Kilo Almak da Hazımsızlık Yapar

Hastaların üçte ikisini oluşturan fonksiyonel hazımsızlıkta ise kesin bilinen bir neden yoktur. Ancak bu kişilerde de büyük oranda sorumlu olduğu düşünülen durumlar vardır. Örneğin bu kişilerin büyük kısmı yakınmalarının yemeklerle ilişkili olduğunu belirtirler. Az yemekle hemen doyduklarını
smilev.gif
şiştiklerini bazen de açlıkla midelerinin ağrıdığını belirtirler. Dolayısı ile mide hareketlerinde
smilev.gif
boşalmasında sorun olması veya mide asidine kişinin duyarlı olması fonksiyonel hazımsızlıktan sorumlu olabilir. Hareket azlığı
smilev.gif
kilo alımı mide barsak hareketlerinin yavaşlaması sonucu hazımsızlığa neden olur.

“Helikobakter pylori” mikrobu ülkemizde yaygın olarak bulunmaktadır. Bu mikrobun hazımsızlıktaki rolü net değildir. Helikobakter mikrobu ortadan kaldırıldığında hastaların ancak onda birinde kalıcı rahatlama sağlanabilmektedir. Stres muhtemelen kişinin hazımsızlığı daha ciddiye almasına
smilev.gif
daha çok sorun etmesine neden olmaktadır. Anksiyetesi olan kişiler diğerlerine göre daha çok hekime başvurmaktadır.

45 Yaş Üzerindekilerde Hazımsızlık Araştırılmalı

Öncelikle hazımsızlığın altta yatan ciddi bir hastalığın yansıması olup olmadığının bilinmesi gerekir. Hekimin görevi hazımsızlık şeklinde belirti veren mide ya da mide dışı ciddi organik nedenleri fonksiyonel hazımsızlıktan ayırt etmektir. Hazımsızlık sık görüldüğü ve genellikle tetkiklerde ciddi bir bozukluk saptanmadığı için her hazımsızlık tanımlayan kişinin araştırılması önerilmez. Kişide ciddi bir hastalık varlığını düşündüren sebepsiz kilo kaybı
smilev.gif
lokma yutmada güçlük
smilev.gif
inatçı kusmalar
smilev.gif
kansızlık
smilev.gif
dışkı veya kusmukta kan olması durumunda veya hazımsızlık tanımlayan kişi 45 yaşın üzerinde ise araştırılması gerekir. Yemek borusu
smilev.gif
mide ve oniki parmak bağırsağının görüntülenmesini sağlayan endoskopi
smilev.gif
hazımsızlıkta tercih edilmesi gereken testtir. Organik hastalıkların dışlanması durumunda fonksiyonel hazımsızlığın kişi için önemi yaşam kalitesini bozması
smilev.gif
işgücü kaybına neden olabilmesidir. Fonksiyonel hazımsızlık ilerleyici bir hastalık değildir. Ancak çalışmalar göstermiştir ki zaman zaman rahatlamalar olmasına rağmen fonksiyonel hazımsızlığı olan kişilerin önemli kısmında uzun dönemde de bu yakınmalar devam etmektedir. Hazımsızlığın giderilmesinde ilaç tedavisi uygulanırken
smilev.gif
mide asidini baskılayıcı ya da mide hareketlerini uyarıcı ilaçlar kullanılmaktadır. Eğer uygun bir ilaç tedavisi ile yakınmalarda belirgin bir düzelme sağlanamıyorsa hekimin yeniden değerlendirmesi gerekir.

Hazımsızlık Çekenlere Öneriler:

Yeme alışkanlığınızı gözden geçirin
Hazımsızlık yaptığını bildiğiniz besinlerden sakının
Ağır
smilev.gif
yağlı yiyecekler yemeyin
Fazla yemeyin
Akşam geç saatlerde yemeyin
Hızlı yemeyin
Egzersiz öncesi yemeyin
Sigara içmeyin
Alkolden sakının
smilev.gif
özellikle akşamları fazla almayın
Sağlıklı bir kiloda kalın
Haftanın 4-5 günü en az yarım saat egzersiz yapın
 

torressa

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
22 Tem 2009
Mesajlar
923
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
38
Alkol Uyuşturucu Gibi Kötü Alışkanlıklardan Kurtulmanın Asıl Yolu ..

Alkol Uyuşturucu Gibi Kötü Alışkanlıklardan Kurtulmanın Asıl Yolu ..

İman etmeyen veya Allah'a olan inancı zayıf olan bir insan Allah'ın haram kıldığı fuhuş kumar hırsızlık gibi eylemlerde bulunmaktan kötü alışkanlıklar edinmekten çekinmez. Çünkü dinsizliğin temelinde insanların tesadüfler sonucunda oluştukları ve dolayısıyla kendilerini herşeyi yoktan var eden Rabbimiz'e karşı sorumlu hissetmek zorunda olmadıkları yönünde çarpık bir inanış vardır. Ayrıca dinsizliği besleyen evrim teorisine göre ise insan gelişmiş bir hayvandır ve diğer hayvanlar gibi ihtiyaçlarını karşılamak dışında bir kaygısı olmamalıdır. Bu sapkın inanca göre insan nefsani ihtiyaçlarını karşılama konusunda kendisine herhangi bir kısıtlama getirmek zorunda değildir; aynı hayvanlar gibi davranabilir her türlü ahlaki kuralı çiğneyebilir
smilev.gif
din ahlakına muhalif davranışlarda bulunabilir. Nitekim kimi materyalistler ve evrim teorisinin savunucuları dinsizliğin ahlaka bakış açısını tüm açıklığı ile dile getirmişlerdir. Darwinizm'in önde gelen savunucularından ve Cornell Üniversitesi profesörlerinden William Provine materyalizmin ahlaka bakış açısını “…İnsanoğlu için hiçbir 'daimi ahlaki kanun' ya da 'mutlak yol gösterici prensip' yoktur… Şu sonuca varmamız gerekir ki öldüğümüz zaman ölürüz ve bu bizim mutlak sonumuzdur."sözleriyle ifade etmektedir. Bu materyalist bilim adamının da ifade ettiği sapkın inanış Kuran'da şöyle haber verilmiştir:

O (bütün gerçek) yalnızca bizim (yaşamakta olduğumuz bu) dünya hayatımızdan ibarettir; ölürüz ve yaşarız biz diriltilecekler değiliz. (Mü'minun Suresi 37)

Öldükten sonra dirileceğine inanmayan insanlarda sınır tanımayan her türlü aşırılıkta ve ahlaksızlıkta bir sakınca görmeyen nefsinin ve tutkularının her emrettiğini yapan iradesini kullanmak için bir sebep görmeyen aksine her türlü iradesizliği geçerli sayan bir anlayış gelişir. Bu nedenle dinsizlik ahlaki bozulmanın en önemli nedenidir. Nitekim Provine'in yukarıdaki sözleri de dinsizliğin bu sınır tanımazlığına ahlak üzerindeki bozucu etkilerine bir örnek teşkil etmektedir. Şunu da belirtmek gerekir: Elbette ahlaksızlık yapan her insan Darwinizm'i veya materyalizmi düşünerek bunları yapmaz. Ancak burada önemli olan bu fikir akımlarının ve dinsizliğin önderlerinin insanlara bu telkinleri vermeleri ve bunların sonucu olarak insanların büyük bir çoğunluğunun ahiretteki hayatlarını düşünerek yaşamak yerine bu dünya hayatını sınır tanımaz bir şekilde ve hiçbir ahlaki kuralı tanımaksızın büyük bir hırsla yaşamalarıdır.

İnsan Başıboş Değildir

Bugün dünyanın dört bir yanında hızla yaygınlaşan ahlaki dejenerasyonun en önemli nedeni dinsizliğin oluşturduğu kendini başıboş ve sorumsuz zanneden insanlardır. Uyuşturucu bağımlılığının ilkokul seviyesine inmesinin cinsel sapkınlıkların adeta "moda" olmasının fuhuşun kumarın dolandırıcılığın rüşvetin kötü alışkanlıkların insanların utanma ve haya duygularını kaybetmelerinin güzel ahlak gösterenleri yadırgamalarının ve belki 20-30 yıl önce büyük bir ahlaksızlık olarak kabul edilen davranışlara insanların özendirilmesinin ardında yatan neden dinsizliğin bu kadar yaygınlaşmasıdır.

Örneğin ahlaki dejenerasyonun önemli bir yönünü oluşturan uyuşturucu kullanımı dünya genelinde son 20 yıldır çok büyük bir artış göstermiş bağımlıların yaşı ilkokul seviyesine kadar düşmüştür. Araştırmalar her yıl milyarlarca doların uyuşturucu için harcandığını ortaya koymaktadır. Oysa uyuşturucu insan için bir zehir gibidir. Beyin ve merkezi sinir sisteminde çok büyük bir tahribat meydana getirir bağımlılarında delilik erken bunama şuur kaybı uykusuzluk felç hezeyan halüsinasyon zeka ve hafıza kaybı gibi rahatsızlıklar oluşturur. Bunların yanısıra karaciğerde böbrekte solunum sisteminde de kalıcı hasarlar meydana getirir. Uyuşturucu bağımlısının tüm hayatı altüst olur. Öncelikle çalışarak para kazanması ve ihtiyaçlarını karşılaması imkansız hale gelir. Bir yandan da uyuşturucu alabilmek için para bulması gerekir. Bu nedenle uyuşturucu kullananların bir çoğu
smilev.gif
hırsızlık
smilev.gif
dolandırıcılık
smilev.gif
fuhuş
smilev.gif
uyuşturucu kuryeliği gibi kanun dışı yönemlerle para kazanma yoluna giderler. Her geçen gün katlamalı olarak daha fazla batağın içine girerler.

Uyuşturucu gibi alkol bağımlılığı da insanı günlük fiziksel ve zihinsel faaliyetlerini yapamaz hale getiren büyük bir beladır. İnsanın mesleki ve sosyal yaşamını ortadan kaldırır sağlığını bozar. Kardiovaskular sistemde (damar tıkanıklığı kalp krizi…) sinir sisteminde karaciğer ve böbreklerde kalıcı hasar oluşturan alkolizm tedavi edilmediği zaman ölümcül bir hal alır.

İman İnsana Sarsılmaz Bir İrade Kazandırır

Bir insanın kendisine göz göre göre ve kendi eliyle maddi ve manevi yönden böyle büyük bir zarar verebilmesi aslında şaşırtıcıdır. Akıl ve vicdan sahibi bir insan kendisini asla böyle bir duruma düşürmez ancak dinsizliğin neden olduğu iradesizlik bir insanın kendisine çok daha büyük zararlar verebilmesine neden olabilmektedir. Allah "Şüphesiz Allah insanlara hiçbir şeyle zulmetmez. Ancak insanlar kendi nefislerine zulmediyorlar." (Yunus Suresi 44) ayetiyle din ahlakından uzak olan insanların bu yönünü bildirmektedir.

Alkol uyuşturucu gibi bağımlılıkları ortadan kaldırmak için uzun yıllardır yüzlerce farklı yöntem denenmektedir. Bu amaçla çeşitli yardım kuruluşları oluşturulmuş tedavi yöntemleri geliştirilmiş programlar seminerler kampanyalar terapi seansları düzenlenmiş ancak kesinlikle kalıcı bir çözüm elde edilememiştir. Örneğin hastanede zorla tedavi gören bir uyuşturucu bağımlısı çıkar çıkmaz yine aynı ortama girerek uyuşturucuya başlamaktadır. Uyuşturucu kaçakçılığından tutuklanan biri ise uyuşturucu trafiğini yönlendirmeye devam edebilmektedir. Alkol ve sigara bağımlıları için de aynı durum geçerlidir. Oysa bir madde bağımlısını kurtarmanın tek yolu o kişiye irade kazandırılmasıdır. Bir insana sarsılmaz irade veren tek güç ise imandır.

En iradeli insanın bile iradesini kırabilecek bir tutkusu mutlaka vardır. Ancak Allah korkusunun ve cehennem azabından sakınmanın getirdiği iradeyi sarsabilecek hiçbir güç yoktur. İman sahibi bir insan herhangi bir maddenin
smilev.gif
kendisine ve çevresindekilere zararlı olduğuna kanaat getirdiği anda o bağımlılığı bırakır. Üstelik bu kararından da onu hiçbir şey vazgeçiremez. Ancak Allah sevgisi Allah korkusu ve ahiret inancı bir insanı bu kötü alışkanlıklardan uzaklaştırabilir geri dönmemek üzere bu bağımlılıklardan kurtarabilir. Allah bir ayetinde imanı güzel ve ahlaksızlığı çirkin görenlerin doğru yolu bulduklarını bildirir:

… Ancak Allah size imanı sevdirdi
smilev.gif
onu kalplerinizde süsleyip-çekici kıldı ve size inkarı fıskı ve isyanı çirkin gösterdi. İşte onlar doğru yolu bulmuş (irşad) olanlardır. (Hucurat Suresi 7)

İnsanları kötülüklerden ve sapkınlıklardan alıkoyacak tek güç din ahlakıdır. Allah bir ayetinde şöyle bildirir:

Sana Kitap'tan vahyedileni oku ve namazı dosdoğru kıl. Gerçekten namaz çirkin utanmazlıklar (fahşa)dan ve kötülüklerden alıkoyar. Allah'ı zikretmek ise muhakkak en büyük (ibadet)tür. Allah yaptıklarınızı bilir. (Ankebut Suresi 45). .
 

torressa

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
22 Tem 2009
Mesajlar
923
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
38
Uyku Bozuklukları

Uyku Bozuklukları

Siz de yoğun ve stresli bir günün ardından bir de uyku sorunlarıyla mı uğraşıyorsunuz. İşte uyku bozuklukları hakkında bilmek istedikleriniz...

Uyku bedenimizin ve zihnimizin dinlendiği
smilev.gif
düzenlendiği
smilev.gif
yenilendiği bizleri ertesi güne hazırlayan bir süreç. Acıbadem Maslak Hastanesi’nden Doç. Dr. Çağlar Çuhadaroğlu bu süreçte rastlanan uyku bozukluklarından bazıları hakkında bilgi verdi

Horlama nasıl oluşur?
Bazı insanlarda
smilev.gif
uyku sırasında oldukça gürültülü soluk alıp verme söz konusudur. Bu soluk alıp verme sırasında üst hava yollarının çevresindeki dokuların titreşimi nedeniyle olur. Bu dokular arasında; küçük dil
smilev.gif
büyük dil kökü
smilev.gif
gırtlak kıkırdakları ve yutağın içini döşeyen dokuyu sayabiliriz. Üst hava yolunda bir daralma olursa ya da normal olmayan sarkık dokular varsa hava girip çıkarken buraları zorlar ve titreştirir. Böylece horlama meydana gelir.

Horlama ne zaman bir hastalıktır?
Haftada 3-4 geceden fazla ve uykunun uzunca bir bölümünde horlama oluyorsa
smilev.gif
horlamalar nefes durmaları ile kesiliyorsa
smilev.gif
horlayan hasta sabah uykusunu alamadan kalkıyorsa
smilev.gif
horlama bir sağlık sorunu oluşturuyor demektir.

Uykuda nefes durması nasıl olur?
Hava yolundaki bu daralma yalnızca horlamaya yol açmaz. Bazen hava yolundan geçen hava azalır (hipopne)
smilev.gif
bazen de hava yolu tamamen tıkanır (apne) ve uykuda solunum sorunları ortaya çıkar.

Uykuda solunum sorunlarının önemi nedir?
Uykudaki bu sorunlar
smilev.gif
akciğere taze hava gitmesini engeller
smilev.gif
kandaki oksijen azalır. Azalmış oksijen
smilev.gif
tüm organların yetersiz çalışmasına neden olur. Hava yolunun tıkanmasına rağmen solunumun devam etme çabası
smilev.gif
olgunun bedeninde mekanik olarak da sorun yaratır. Kalbe gelen kan
smilev.gif
karın göğüs hareketleri artar. Bu bir taraftan uykuyu bozar
smilev.gif
bir taraftan da kalp - damar sisteminde sorun yaratır.

Uykuda soluk durması bir hastalık mıdır?
Uyku sorunu ile başvuran hastada soluk durması durumu saatte 5’ten fazla ise bu soruna ‘uyku apne sendromu’ denilir. Horlama
smilev.gif
uykuda nefes durma-sının başkaları tarafından gözlemlenmesi
smilev.gif
uykudan boğulma hissi ile uyanma
smilev.gif
gündüz uykululuk hali
smilev.gif
uyku apne sendromunu düşündüren şikâyetlerdir.

Uyku apne sendromu tanısı nasıl konulur ?
Polisomnografi (uyku çalışması) tek tanı yöntemidir. Bu uzman ellerde yapılması gereken bir yöntemdir. Bir gece laboratuvarda yatarak yapılan 20’ye yakın verinin değerlendirilmesi ile gerçekleştirilen izleme yöntemidir.

Horlama ve uyku apne sendromunun tedavisi nasıl yapılır?
Yalnızca horlama varsa uykuda nefes durmuyorsa
smilev.gif
tedavi küçük dilin ufaltılması ya da ortadan kaldırılmasıdır. Bu tedaviyi kulak burun boğaz uzmanı yapar. Ancak uyku çalışması olmak-sızın uykuda nefesin durup durmadığı anlaşılamaz. Bu nedenle
smilev.gif
horlaması olan hastaların incelemesiz ameliyat edilmesi doğru değildir. Horlama kesilse bile olguda nefes durmaları devam edebilir.

Uyku apne sendromunda CPAP yöntemi nedir?
CPAP denilen aygıt
smilev.gif
burundan maske ile üst hava yoluna hafif basınçlı hava vermektedir. Böylece üst hava yolunun tıkanması engellenir ve tüm sorunlar çözülür. Aygıtın verdiği basınçın tek amacı
smilev.gif
üst hava yolunun tıkanmasını engellemektir. Ülkemizde 5 binden fazla insan bu aygıtı kullanmaktadır.

Uyku apne sendromu tedavi edilmezse ne olur?
Tedavisiz hastalarda zamanla hipertansiyon
smilev.gif
çarpıntı
smilev.gif
unutkanlık
smilev.gif
işte ve okulda başarısızlık ortaya çıkar. Ağır hastalarda uykuda ani ölüm olduğu bildirilmiştir.Uyku apne tedavisi yapıldığında ilk günden uyku eğilimi
smilev.gif
gece idrara çıkma düzelir. Zayıflama eğilimi başlar
smilev.gif
tansiyon ve şeker düzeni yerine gelir.
 

torressa

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
22 Tem 2009
Mesajlar
923
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
38
Doğru beslenme ile migreni yenin

Doğru beslenme ile migreni yenin


ihaber.gif
Toplumda yaygın olarak görülen migren tedavisinde
smilev.gif
ağrıyı harekete geçiren gıdaları belirlemek ve bu gıdalardan uzak durmak etkili yöntemlerden biri. Doğru beslenerek korkunç baş ağrıları engellenebilir. Araştırmalar
smilev.gif
sadece alınan gıdaların düzenlenmesi ile hastaların yarısından fazlasının ağrılarının yüzde 30'dan fazla oranda azaldığını gösteriyor. Ayrıca
smilev.gif
hastaların beşte birinde ataklar yarıdan fazla oranda kayboluyor. Migren hastalarına uygulanan Tip3 testiyle hastada ağrıya yol açan besinler tespit edilebiliyor. Anadolu Sağlık Merkezi (ASM) Nöroloji Uzmanı Prof. Dr. Mustafa Ertaş
smilev.gif
migren ve beslenme arasındaki ilişkiyi anlattı.


3349_42-222266.jpg
Migren atağının çok çeşitli tetikleyicileri bulunuyor. Bunlardan bazıları kontrol edilebilir
smilev.gif
bazıları kontrol edilemeyen nedenlerdir. Migrenli hastaların tümüne genel olarak düzenli uyku uyumaları
smilev.gif
düzenli beslenmeleri
smilev.gif
öğün atlamamaları ve aç kalmamaları öneriliyor. Bunların yanında ne yedikleri de önem taşıyor.

Migren hastalarının yediklerine dikkat etmeleri
smilev.gif
ağrıyı harekete geçiren besinleri tespit edip bunlardan uzak durmaları
smilev.gif
şiddetli baş ağrılarından kaçınmak için etkili bir yöntem. Araştırmalar
smilev.gif
sadece alınan gıdaların düzenlenmesi ile hastaların yarısından fazlasının ağrılarının yüzde 30’dan fazla oranda azaldığını gösteriyor. Hastaların beşte birinde ise ataklar yarıdan fazla oranda kayboluyor. Anadolu Sağlık Merkezi (ASM) Nöroloji Uzmanı Prof. Dr. Mustafa Ertaş
smilev.gif
migren hastalarına uygulanan Tip3 testiyle hastada ağrıya yol açan besinlerin tespit edilebildiğini belirterek test hakkında şu bilgileri verdi: Sağlık Yayıncılık

“Migreni tetiklemekte
smilev.gif
gıdalar her zaman tek başına etkili olmayabilir. Hastanın o gıdayı aldığında
smilev.gif
gıdaların içine giren bileşenlerden öyle bir maddeye karşı duyarlılığı vardır ki birbirinden farklı gibi görünen iki ayrı yemeği yediğinde de migreni ortaya çıkabilir. Migren bazen şeker gibi yaygın kullanılan bir gıdadan da kaynaklanabilir
smilev.gif
kırmızı şarap gibi her öğün tüketilmeyen içeceklerden de. Ayrıca sonradan etkilerini tespit edebilen gıdalardan da kaynaklanabilir. Örnek olarak
smilev.gif
kişi peynirin migreni tetiklediğini fark eder ama kepek ekmeğinin etkisini fark etmeyebilir. Dolayısıyla ağrılar yine gelir. Kişinin bu durumun ayrımına kendi kendine varması kolay değildir. Hangi gıdanın migreni tetiklediğini belirlemek için Tip3 testi etkili bir yöntem. ”

Tip3 testi hem yaygın
smilev.gif
hem seyrek hem de çok seyrek kullanılan gıdaları kapsıyor. Dolayısıyla son derece geniş bir yelpazeye uzanıyor. Test ile;
• Et
smilev.gif
süt
smilev.gif
peynirler
• Deniz mahsulleri
• Mayalar
• Mantarlar
• Salatalar
• Çay gibi demlenen içecekler
• Hazır gıdalarda kullanılan katı ve boyar maddeler
• Baharatlar
• ve diğer birçok besinler taranıyor.

Test nasıl yapılıyor?
Herkese kolaylıkla yapılabilen Tip3 testinde hastanın kanında 266 gıdaya karşı antikor aranıyor. Düzeyi yüksek bulunan antikorlar
smilev.gif
duyarlı gıda olarak kabul ediliyor. D uyarlı olunan gıdalar belirlendikten sonra
smilev.gif
bu listedeki yiyeceklerden en az üç aylık bir süre tamamen uzak kalmak yeterli olabiliyor. Eğer çok duyarlı olunan gıdalar varsa aylarca
smilev.gif
belki bir yıl uzak kalmak gerekiyor. Belli süre gıdadan uzak durulduktan sonra
smilev.gif
bu gıdalar aşırıya kaçmamak koşuluyla tekrar tüketilmeye başlanabiliyor

Tek başına test yeterli mi?
Diyet her zaman migrene çare değil. Ancak yoğun ilaç tedavisi uygulanan hastalarda
smilev.gif
alınan gıdalara dikkat edilerek migren ağrıları azaltılabiliyor. Her koşulda kişi her zaman kendi kendisinin doktoru olmalı
smilev.gif
yediklerine
smilev.gif
uykusuna ve neyin migrenini tetiklediğine dikkat etmeli.
 

EL-Mina

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
3 Eyl 2009
Mesajlar
71
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
50
torressa -
değerli bilgilerin için teşekkürler sağlık alanındaki son gelişmeler yazını okuyunca bu siteyle tanıştım yani sen vesile oldun Rabbim senden razı olsun hayırlı cumalar
 

torressa

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
22 Tem 2009
Mesajlar
923
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
38
Allah sizdenda razı olsun sizede hayırlı cumalar umarım faydalı bilgiler sunmuşumur
 

torressa

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
22 Tem 2009
Mesajlar
923
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
38
Sayfayı Tekrar Yükle Tatlandırıcılar kilo aldırabilir

Sayfayı Tekrar Yükle Tatlandırıcılar kilo aldırabilir

Birçok kişinin kilo vermek için kullandığı yapay tatlandırıcıların kilo aldırabileceği bildirildi.

Araştırmacılar
smilev.gif
insan vücudunun kalorisiz yapay tatlandırıcılarla gerçek şekeri ayırt edemediğini
smilev.gif
bu tatlandırıcıların da tıpkı şeker gibi
smilev.gif
glikozun emildiği bağırsaklardaki sensörleri harekete geçirerek şekerle aynı etkiyi gösterdiği bildirildi. Bu nedenle rejim yapan bir kişinin kilo kaybetmediği gibi zaman içinde kilo bile alabileceği belirtildi.

Daily Mail gazetesinin haberine göre
smilev.gif
Liverpool Üniversitesi profesörü Soraya Shirazi-Beechey
smilev.gif
ince bağırsaklardaki sindirim süreci üzerinde yaptığı incelemede
smilev.gif
şekeri tanıyarak bağırsaktan kana geçmesini sağlayan hormonları salgılayan hücreleri tespit etti.

Araştırmada
smilev.gif
bu hücrelerin yapay tatlandırıcılarla karşılaştığında da aynı hormonları salgıladığı anlaşıldı.

Shirazi-Beechey
smilev.gif
"Yapay tatlandırıcılar da glikoz sensörünü harekete geçiriyor ve bağırsağın daha fazla şeker emme kapasitesini artırıyor. Zayıf kalmak için diyet kola içersiniz ancak
smilev.gif
yapay tatlandırıcılar bu sensörü harekete geçirebildiği için daha fazla şeker almış olursunuz" dedi.

Prof. Shirazi-Beechey
smilev.gif
"Yapay tatlandırıcıların kilo kaybetmek isteyenlerin işine yarayacağını düşünmüyorum. Benim tavsiyem doğal gıdalar alsınlar
smilev.gif
ancak bunları az miktarda tüketsinler" dedi.
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt