_YUSUF_
Yönetici
- Katılım
- 26 Haz 2008
- Mesajlar
- 4,070
- Tepki puanı
- 1,043
- Puanları
- 113
- Yaş
- 43
Bil ki, şu dünyaya dalan, onun süsüne aldanan ve şehvetlerine aşırı derecede muhabbet eden kimsenin kalbi, hiç şüphesiz ölümü zikretmekten gafil kalır. Hatırlatıldığı zaman da hoşlanmayıp ondan tiksinir. Onlar, Allah'ın (c.c) haklarında şöyle buyurduğu kimselerdir:
"De ki: Sizin kendisinden kaçtığınız ölüm muhakkak sizi bulacaktır. Sonra siz görüleni ve görülmeyen her şeyi bilen Allah'a döndürüleceksiniz; O size bütün yaptıklarınızı haber verecektir
İnsanlar üç kısımdır:
• Dünyaya ve şehvetlerine dalanlar.
• Pişman olup yeni tövbe edenler.
• Manevî kemâlâtını tamamlamış arif kimseler.
Dünyaya ve şehvetlerine dalanlar, ölümü hiç akıllarına
getirmezler. Bir gün hatırladıklarında da dünyada yapamadıkları şeyler için vahlanır, ardından da onu kötülemeye başlarlar.
Bu haldeki bir kimsenin ölümü anması, hatırlaması onu Allah'a yaklaştırmaktan daha çok uzaklaştırır.
Pişman olup tövbe eden kimse ise, kalbinden korku fışkırsın, tövbe etmesinin mânası tam yerine gelsin diye ölümü sıkça anar. Bazan o, daha azığını hazırlamadan ve tövbesi tamam olmadan ölümün yakasına yapışıvereceği korkusundan dolayı ölümü hoş görmeyebilir. Fakat o, bu yönüyle ölümden hoşlanmaması bakımından mazur görülür. Bu kişi Resûlullah Efendimizin (s.a.v),
"Kim Allah'a kavuşmayı (ölümü) istemezse, Allah da ona kavuşmayı istemez'' hadisinin tehdidi altına girmez. Çünkü bu kişi, ölümü ve Allah'a (c.c) kavuşmayı kötü görüyor değil; kusurlarından dolayı Allah'a kavuşabilme fırsatını elden kaçıracağı korkusundan dolayı bunları söylemektedir.
Bu kişinin durumu, sevgilisinin razı ve hoşnut olacağı bir şekilde ona kavuşmak için hazırlıklar yapan ve bu nedenle kavuşmayı erteleyen sevdalının durumuna benzer. İşte o, bu mâna ile Allah'a (c.c) kavuşmayı kötü gören biri sayılmaz.
Kişinin ölümden bu maksatla hoşlanmadığının alâmeti, onun ölüm için daima bir hazırlık içinde bulunması, ondan başka şeylerle meşgul olmamasıdır. Yoksa dünya sevgisine dalan kimselerin bulunduğu gruba dahil olur.
Manevî kemâlâtını tamamlamış arif kimseye gelince o dâima ölümü hatırlar. Çünkü ölüm, sevgiliye kavuşma zamanıdır. Seven hiçbir zaman sevdiğine kavuşacağı zamanı unutmaz. Hatta bu arifler çoğu zaman ölümün gelişini yavaş bulurlar; bir an önce günahkâr kimselerin doldurduğu bu dünyadan kurtulup âlemlerin rabbine kavuşmak için ölümün gelmesini isterler. Nitekim sahabeden Huzeyfe (r.a) vefatının son anlarında şöyle demiştir:
"Dost (ölüm), bana fakirlik halimde geldi. (Bu saatten sonra) pişmanlık duyan iflah olmaz. Allahım! Muhakkak sen biliyorsun ki fakirlik zenginlikten, hastalık sıhhatten, ölümüm de yaşamımdan bana daha sevimli idi. Öyleyse bana ölümü kolaylaştır da sana kavuşayım.
Günahlarından tövbe edip Allah'a güzel amellerle kavuşmak arzusunda bulunan bir kimse, ölümü hoş görmemesinde mazur olduğu gibi, arif kimse de ölümü istemesi ve onu temenni etmesinde mazur sayılır.
Bu ikisinden daha yüksek bir mertebe ise, işini Allah'a havale eden, nefsi için ölümü veya yaşamı tercih etmeyen kimsenin mertebesidir. O kimse için her şeyin en iyisi ve en sevimlisi mevlâsı için en sevimli olanıdır. Böyle bir kimse ileri seviyedeki sevgi ve muhabbetinin çokluğundan dolayı rıza ve teslimiyet makamına ulaşmıştır; işte asıl gaye ve hedef budur.
Her halükârda ölümü anmakta bir sevap ve fazilet vardır. Çünkü dünya sevgisine dalan dahi ölümü anmakla yavaş yavaş dünyadan uzaklaşmaya başlar. Zira artık onun için dünyanın nimetleri sıkıntı vermeye başlar, dünyanın lezzeti gider. İnsana dünyanın lezzet ve şehvetlerini acılaştıran her şey aslında onun için bir kurtuluş sebebidir.
SÜREKLİ ÖLÜMÜ ANMANIN FAZİLETİ
Resûlullah Efendimiz (s.a.v) şöyle buyurmuşlardır: "Lezzetleri kesip atan ölümü çokça zikrediniz."
Yani, ölümü zikrederek dünya zevklerini kendinize acılaştırın ki, ona olan bağlılığınız kopsun ve bu vesileyle de Allah'a yönelebilesiniz. Resûl-i Ekrem (s.a.v) bir hadis-i şeriflerinde, Hadisin bir başka rivayetinde geçen "hadim" ifadesi ile mâna, "Lezzetleri yıkıp yok eden ölümü çokça anın" şeklinde olmaktadır.ÖLÜM ve SONRASI
"Eğer insanların ölüm hakkındaki bildiklerini hayvanlar bilselerdi, (korkudan erirlerdi de) onlardan besili bir et yiyemezdiniz"8 buyurmuşlardır.
Hz. Âişe (r.anh) Hz. Resûlullah'a, "Ey Allah'ın Resulü, şehitlerle beraber hasredilecek biri var mıdır?" diye sorduğunda Resûlullah (s.a.v),
"Evet, bir gün ve gecede yirmi defa ölümü anan kimse şehidlerle beraber haşredilecektir"buyurmuşlardır.
Ölümü anmanın bu kadar faziletli olmasının nedeni, insanı bu aldatıcı dünyadan uzaklaştırması ve âhiret için hazırlık yapmaya teşvik etmesidir. Ölümden gafil kalmak ise insanın dünyanın şehvetlerine dalmasına sebep olur. Hz. Peygamber Efendimiz (s.a.v) buyururlar ki: "Ölüm müminin hediyesidir."
Hz. Peygamber'in (s.a.v) böyle söylemesinin sebebi şudur: Bu dünya müminin zindanıdır; çünkü orada daima bir sıkıntı içerisinde olur. O, nefsine karşı mücahede, dünyanın zevklerine karşı bir riyazet ve şeytanın hilelerine karşı daima bir savunmanın içerisindedir. Ölüm, onun bu işkenceden kurtuluşudur. Dolayısıyla bu kurtuluş da kendisi için bir hediye olmuş olur.
Yine Resûl-i Ekrem bir hadis-i şeriflerinde, "Ölüm, her mümin için bir kefarettir" buyurmuşlardır.
Irâkî hadisi bu lâfızlarla bulamadığını söyler. Zebîdî, İthâfü's-Sâde isimli eserinde, isnadın Taberânî'nin el-Evsat'ında geçen rivayetini zikretmiştir. Rivayet şöyledir; "Ey Âişel Ümmetimin şehidleri azaldığı zaman, kim her gün yirmi beş defa, 'Allahıml Bu günümü ve bugünden sonrasını benim için hayırlı ve bereketli kıl' der de, sonra yatağındayken ölürse, Allah ona şehidlerin kazandıkları mükâfatı verir"
Peygamber Efendimiz (s.a.v) bu sözleriyle şunu kastetmiştir: Gerçek müslüman, samimi mümin; müslümanların, onun elinden ve dilinden emin olduğu kimsedir. Onda müminlerin güzel ahlâkları yerleşmiştir; o ufak tefek küçük günahların dışında büyük günahlarla kirlenmemiştir. İşte ölüm, kendisini o küçük günahlardan arındırır; farzları edâ etmiş ve büyük günahlardan sakınmış ise, ona kefaret olur (kötülüklerini temizler).
Atâ-i Horasânî anlatıyor: Resûlullah (s.a.v) içinden kahkahaların yükseldiği bir meclise uğradı ve, "Meclisinizi zevkleri bulandıran şeyle karıştırınız" buyurdu. Oradakiler, "Ey Allah'ın Resulü, nedir o zevkleri bulandıran şey?" diye sordular. Resûlullah (s.a.v), "Ölümdür"cevabını verdi.
Enes b. Mâlik'ten (r.a) rivayet edilen bir hadis-i şerifte Resûlullah (s.a.v) şöyle buyurmuştur: "Ölümü çokça anın; zira o, günahları temizler ve gönlü dünyadan uzaklaştıHz. Peygamber (s.a.v) bir hadis-i şeriflerinde de, "Ayırıcı (dünyadan kopana) olarak ölüm yeter"u buyururlar.
Bir başka hadislerinde ise, "Bir nasihatçi olarak ölüm yeter" buyurmuştur.
Bir gün Allah Resulü (s.a.v) mescide vardığında birtakım insanların konuşup gülüştüklerini duydu; onlara,
Peygamber'in kahkaha atarak gülen bir topluluğun yanına uğradıktan sonra, "Lezzetleri yakıp yok eden ölümü çokça anın" hadisini nakleder;
"Ölümü anın! Nefsimi kudret elinde bulunduran Allah'a yemin olsun ki, şayet benim bildiklerimi sizler bilseydiniz, az güler çok ağlardınız"^ buyurdu.
Bir defasında, Allah Resûlü'nün yanında bir adamın ismi anılınca oradakiler onu övmeye başladılar. Bunun üzerine Hz. Peygamber (s.a.v), "O arkadaşınız ölümü nasıl anardı?"diye sordu; oradakiler, "Biz onun ölümü andığını hiç işitmedik" dediler. Hz. Peygamber (s.a.v),
"O halde arkadaşınız sizin övdüğünüz gibi değilmiş" buyurdular.
Abdullah b. Ömer (r.a) anlatıyor: Resûlullah'ın yanında on kişi bulunuyordu, en son ben gelmiştim. Ensardan bir zat, "Ey Allah'ın Resulü! insanların en akıllısı ve en şereflisi kimdir?" diye sordu. Resûlullah (s.a.v) şu cevabı verdi:
İnsanların en akıllıları ölümü çokça anan, ona en fazla hazırlananlardır. İşte en akıllı olanlar onlardır. Onlar dünyada şeref kazanıp âhirete Allah 'm ikramları ile giderler."
"De ki: Sizin kendisinden kaçtığınız ölüm muhakkak sizi bulacaktır. Sonra siz görüleni ve görülmeyen her şeyi bilen Allah'a döndürüleceksiniz; O size bütün yaptıklarınızı haber verecektir
İnsanlar üç kısımdır:
• Dünyaya ve şehvetlerine dalanlar.
• Pişman olup yeni tövbe edenler.
• Manevî kemâlâtını tamamlamış arif kimseler.
Dünyaya ve şehvetlerine dalanlar, ölümü hiç akıllarına
getirmezler. Bir gün hatırladıklarında da dünyada yapamadıkları şeyler için vahlanır, ardından da onu kötülemeye başlarlar.
Bu haldeki bir kimsenin ölümü anması, hatırlaması onu Allah'a yaklaştırmaktan daha çok uzaklaştırır.
Pişman olup tövbe eden kimse ise, kalbinden korku fışkırsın, tövbe etmesinin mânası tam yerine gelsin diye ölümü sıkça anar. Bazan o, daha azığını hazırlamadan ve tövbesi tamam olmadan ölümün yakasına yapışıvereceği korkusundan dolayı ölümü hoş görmeyebilir. Fakat o, bu yönüyle ölümden hoşlanmaması bakımından mazur görülür. Bu kişi Resûlullah Efendimizin (s.a.v),
"Kim Allah'a kavuşmayı (ölümü) istemezse, Allah da ona kavuşmayı istemez'' hadisinin tehdidi altına girmez. Çünkü bu kişi, ölümü ve Allah'a (c.c) kavuşmayı kötü görüyor değil; kusurlarından dolayı Allah'a kavuşabilme fırsatını elden kaçıracağı korkusundan dolayı bunları söylemektedir.
Bu kişinin durumu, sevgilisinin razı ve hoşnut olacağı bir şekilde ona kavuşmak için hazırlıklar yapan ve bu nedenle kavuşmayı erteleyen sevdalının durumuna benzer. İşte o, bu mâna ile Allah'a (c.c) kavuşmayı kötü gören biri sayılmaz.
Kişinin ölümden bu maksatla hoşlanmadığının alâmeti, onun ölüm için daima bir hazırlık içinde bulunması, ondan başka şeylerle meşgul olmamasıdır. Yoksa dünya sevgisine dalan kimselerin bulunduğu gruba dahil olur.
Manevî kemâlâtını tamamlamış arif kimseye gelince o dâima ölümü hatırlar. Çünkü ölüm, sevgiliye kavuşma zamanıdır. Seven hiçbir zaman sevdiğine kavuşacağı zamanı unutmaz. Hatta bu arifler çoğu zaman ölümün gelişini yavaş bulurlar; bir an önce günahkâr kimselerin doldurduğu bu dünyadan kurtulup âlemlerin rabbine kavuşmak için ölümün gelmesini isterler. Nitekim sahabeden Huzeyfe (r.a) vefatının son anlarında şöyle demiştir:
"Dost (ölüm), bana fakirlik halimde geldi. (Bu saatten sonra) pişmanlık duyan iflah olmaz. Allahım! Muhakkak sen biliyorsun ki fakirlik zenginlikten, hastalık sıhhatten, ölümüm de yaşamımdan bana daha sevimli idi. Öyleyse bana ölümü kolaylaştır da sana kavuşayım.
Günahlarından tövbe edip Allah'a güzel amellerle kavuşmak arzusunda bulunan bir kimse, ölümü hoş görmemesinde mazur olduğu gibi, arif kimse de ölümü istemesi ve onu temenni etmesinde mazur sayılır.
Bu ikisinden daha yüksek bir mertebe ise, işini Allah'a havale eden, nefsi için ölümü veya yaşamı tercih etmeyen kimsenin mertebesidir. O kimse için her şeyin en iyisi ve en sevimlisi mevlâsı için en sevimli olanıdır. Böyle bir kimse ileri seviyedeki sevgi ve muhabbetinin çokluğundan dolayı rıza ve teslimiyet makamına ulaşmıştır; işte asıl gaye ve hedef budur.
Her halükârda ölümü anmakta bir sevap ve fazilet vardır. Çünkü dünya sevgisine dalan dahi ölümü anmakla yavaş yavaş dünyadan uzaklaşmaya başlar. Zira artık onun için dünyanın nimetleri sıkıntı vermeye başlar, dünyanın lezzeti gider. İnsana dünyanın lezzet ve şehvetlerini acılaştıran her şey aslında onun için bir kurtuluş sebebidir.
SÜREKLİ ÖLÜMÜ ANMANIN FAZİLETİ
Resûlullah Efendimiz (s.a.v) şöyle buyurmuşlardır: "Lezzetleri kesip atan ölümü çokça zikrediniz."
Yani, ölümü zikrederek dünya zevklerini kendinize acılaştırın ki, ona olan bağlılığınız kopsun ve bu vesileyle de Allah'a yönelebilesiniz. Resûl-i Ekrem (s.a.v) bir hadis-i şeriflerinde, Hadisin bir başka rivayetinde geçen "hadim" ifadesi ile mâna, "Lezzetleri yıkıp yok eden ölümü çokça anın" şeklinde olmaktadır.ÖLÜM ve SONRASI
"Eğer insanların ölüm hakkındaki bildiklerini hayvanlar bilselerdi, (korkudan erirlerdi de) onlardan besili bir et yiyemezdiniz"8 buyurmuşlardır.
Hz. Âişe (r.anh) Hz. Resûlullah'a, "Ey Allah'ın Resulü, şehitlerle beraber hasredilecek biri var mıdır?" diye sorduğunda Resûlullah (s.a.v),
"Evet, bir gün ve gecede yirmi defa ölümü anan kimse şehidlerle beraber haşredilecektir"buyurmuşlardır.
Ölümü anmanın bu kadar faziletli olmasının nedeni, insanı bu aldatıcı dünyadan uzaklaştırması ve âhiret için hazırlık yapmaya teşvik etmesidir. Ölümden gafil kalmak ise insanın dünyanın şehvetlerine dalmasına sebep olur. Hz. Peygamber Efendimiz (s.a.v) buyururlar ki: "Ölüm müminin hediyesidir."
Hz. Peygamber'in (s.a.v) böyle söylemesinin sebebi şudur: Bu dünya müminin zindanıdır; çünkü orada daima bir sıkıntı içerisinde olur. O, nefsine karşı mücahede, dünyanın zevklerine karşı bir riyazet ve şeytanın hilelerine karşı daima bir savunmanın içerisindedir. Ölüm, onun bu işkenceden kurtuluşudur. Dolayısıyla bu kurtuluş da kendisi için bir hediye olmuş olur.
Yine Resûl-i Ekrem bir hadis-i şeriflerinde, "Ölüm, her mümin için bir kefarettir" buyurmuşlardır.
Irâkî hadisi bu lâfızlarla bulamadığını söyler. Zebîdî, İthâfü's-Sâde isimli eserinde, isnadın Taberânî'nin el-Evsat'ında geçen rivayetini zikretmiştir. Rivayet şöyledir; "Ey Âişel Ümmetimin şehidleri azaldığı zaman, kim her gün yirmi beş defa, 'Allahıml Bu günümü ve bugünden sonrasını benim için hayırlı ve bereketli kıl' der de, sonra yatağındayken ölürse, Allah ona şehidlerin kazandıkları mükâfatı verir"
Peygamber Efendimiz (s.a.v) bu sözleriyle şunu kastetmiştir: Gerçek müslüman, samimi mümin; müslümanların, onun elinden ve dilinden emin olduğu kimsedir. Onda müminlerin güzel ahlâkları yerleşmiştir; o ufak tefek küçük günahların dışında büyük günahlarla kirlenmemiştir. İşte ölüm, kendisini o küçük günahlardan arındırır; farzları edâ etmiş ve büyük günahlardan sakınmış ise, ona kefaret olur (kötülüklerini temizler).
Atâ-i Horasânî anlatıyor: Resûlullah (s.a.v) içinden kahkahaların yükseldiği bir meclise uğradı ve, "Meclisinizi zevkleri bulandıran şeyle karıştırınız" buyurdu. Oradakiler, "Ey Allah'ın Resulü, nedir o zevkleri bulandıran şey?" diye sordular. Resûlullah (s.a.v), "Ölümdür"cevabını verdi.
Enes b. Mâlik'ten (r.a) rivayet edilen bir hadis-i şerifte Resûlullah (s.a.v) şöyle buyurmuştur: "Ölümü çokça anın; zira o, günahları temizler ve gönlü dünyadan uzaklaştıHz. Peygamber (s.a.v) bir hadis-i şeriflerinde de, "Ayırıcı (dünyadan kopana) olarak ölüm yeter"u buyururlar.
Bir başka hadislerinde ise, "Bir nasihatçi olarak ölüm yeter" buyurmuştur.
Bir gün Allah Resulü (s.a.v) mescide vardığında birtakım insanların konuşup gülüştüklerini duydu; onlara,
Peygamber'in kahkaha atarak gülen bir topluluğun yanına uğradıktan sonra, "Lezzetleri yakıp yok eden ölümü çokça anın" hadisini nakleder;
"Ölümü anın! Nefsimi kudret elinde bulunduran Allah'a yemin olsun ki, şayet benim bildiklerimi sizler bilseydiniz, az güler çok ağlardınız"^ buyurdu.
Bir defasında, Allah Resûlü'nün yanında bir adamın ismi anılınca oradakiler onu övmeye başladılar. Bunun üzerine Hz. Peygamber (s.a.v), "O arkadaşınız ölümü nasıl anardı?"diye sordu; oradakiler, "Biz onun ölümü andığını hiç işitmedik" dediler. Hz. Peygamber (s.a.v),
"O halde arkadaşınız sizin övdüğünüz gibi değilmiş" buyurdular.
Abdullah b. Ömer (r.a) anlatıyor: Resûlullah'ın yanında on kişi bulunuyordu, en son ben gelmiştim. Ensardan bir zat, "Ey Allah'ın Resulü! insanların en akıllısı ve en şereflisi kimdir?" diye sordu. Resûlullah (s.a.v) şu cevabı verdi:
İnsanların en akıllıları ölümü çokça anan, ona en fazla hazırlananlardır. İşte en akıllı olanlar onlardır. Onlar dünyada şeref kazanıp âhirete Allah 'm ikramları ile giderler."