Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Mutlaka bir guruba girmek zorundamıyız ? (2 Kullanıcı)

aşık74

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
17 Kas 2008
Mesajlar
57
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
50
Yazdıklarınız için teşekkür ederim :)
Acaba benim konu başında sorduğum soruya göre,sizin yazdıklarınızdan özet olarak ne çıkarabilirim ?
sevgiler...
 

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
53
Yazdıklarınız için teşekkür ederim :)
Acaba benim konu başında sorduğum soruya göre,sizin yazdıklarınızdan özet olarak ne çıkarabilirim ?
sevgiler...

Ben cevap verecek olursam..ACİZANE...ALLAHCC ÇİLESİNİ ÇEKTİRMEDİĞİNİ KULUNA NASİP ETMEZ.....BİZE DÜŞEN SADECE KULLUK..KENDİNİ FEDA EDERCESİNE KULLUK..SAMİMİYET..AŞK..FEDAKARLIK..TAKVA...BASİRET..FERASET.....BİLDİĞİYLE AMEL EDENE BİLMEDİĞİNİ ÖĞRETİRİM BUYURULUYOR...Allahcc yar ve yardımcınız olsun..BESMELE...SELAM ve DUA ile..Allahcce emanet olunuz..
 

aşık74

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
17 Kas 2008
Mesajlar
57
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
50
Ben cevap verecek olursam..ACİZANE...ALLAHCC ÇİLESİNİ ÇEKTİRMEDİĞİNİ KULUNA NASİP ETMEZ.....BİZE DÜŞEN SADECE KULLUK..KENDİNİ FEDA EDERCESİNE KULLUK..SAMİMİYET..AŞK..FEDAKARLIK..TAKVA...BASİRET..FERASET.....BİLDİĞİYLE AMEL EDENE BİLMEDİĞİNİ ÖĞRETİRİM BUYURULUYOR...Allahcc yar ve yardımcınız olsun..BESMELE...SELAM ve DUA ile..Allahcce emanet olunuz..

Allah razı olsun kardeşim,ellerinize sağlık,gözlerim doldu inanın.
Kusura bakmayın ama çok özür dilerim , ilk sorduğum sorunun cevabını gene alamadım ben :(
Bu ilettiğiniz yazılardan anladığım şeyi yazayım isterseniz ;

'''Benim okuduğumdan anladığım kadarıyla,biz bu gurublardan mutasavvıf olanlara''' dahil olacağız !!

Doğrumuyum ???

sevgiler...
 

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
53
Allah razı olsun kardeşim,ellerinize sağlık,gözlerim doldu inanın.
Kusura bakmayın ama çok özür dilerim , ilk sorduğum sorunun cevabını gene alamadım ben :(
Bu ilettiğiniz yazılardan anladığım şeyi yazayım isterseniz ;

'''Benim okuduğumdan anladığım kadarıyla,biz bu gurublardan mutasavvıf olanlara''' dahil olacağız !!

Doğrumuyum ???

sevgiler...

Besmele..selam ve dua ile..HZ ALİ KS Buyuruyor..HAKİKATİ SÖYLEYENE BAKARAK ÖĞRENME...HAKİKATİ ÖĞREN SÖYLEYENİ ÖĞRENİRSİN..HAKİKAT..KURAN..SÜNNET....İCMA...KIYAS...EHLİ SÜNNET VEL CEMAAT YOLU...ALLAHIM EŞYANIN HAKİKATİNİ OLDUĞU GİBİ GÖSTER BUYURUYOR PEYGAMBERİMİZ HZ MUHAMMED SAV....İMTİHAN DÜNYASINDA HERŞEY BİR NASİP..ALLAHCC DOĞRU YOL ÜZERİNDE SIRADAĞLAR GİBİ DURANLARDAN EYLESİN..ALLAHCC YAR VE YARDIMCIN OLSUN..TASAVVUF-MUTASAVVIF YOLU ALLAHCCE HAL YOLUNDAN VE KESTİRMEDEN ULAŞTIRAN YOLDUR...İMAM GAZALİ..İMAM RABBANİ HZ MEVLANA..ABDÜLHAKİM ARVASİ..SÜLEYMAN EFENDİ..SAİD İ NURSİ HAZRETLERİ NECİP FAZIL KISAKÜREK..HEP BU YOLUN BÜYÜKLERİ VE YOLUMUZUN YAŞAMIŞ MİSALLERİ..ALLAHCC YOLLARINDAN SANTİM AYIRMASIN..
 

aşık74

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
17 Kas 2008
Mesajlar
57
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
50
Net'den araştırdım ve mutasavvıfın şu kişi olduğunu gördüm ;

MUTASAVVIF : Gafletten uzak olarak yâni her an Hakk'ı zikreden, kalbini mânevî kirlerden temizleyen ve Allah’dan başka her şeyi gönlünden çıkaran, rû»hunu Hakk'ın zikri ile süsleyen tasavvuf ehli, velî, mürşid, ahlâk-ı hasene sâhibine mutasavvıf denilir.

Abdülhak-ı Dehlevî : "Mutasavvıfların hepsi Ehl-i sünnettir. Bid'at sâhiplerinden (dinin aslında olmadığı halde sonradan meydana çıkarılan işlere ve uydurulan sözlere inananlardan) hiçbiri Allah'ın mârifetine (O'nu tanımaya) yaklaşamamıştır. Velâyet (evliyâlık) nû»rları bunların kalplerine girmemiştir."demiştir.Abdülkâdir-i Geylânî şöyle buyurmuştur: "Mürşid (rehber, doğru yolu gösterici) ve mutasavvıf, Rabbi için her yönden ve her şeyden ayrılıp Allah’dan başkasına tapınmayı, ibâdet etmeyi ve uymayı terk ederek, gayriye yönelmekten ve meşgû»l olmaktan kalplerini kurtararak, ihlâsla Hakk'a ibâdet eder ve şeytana uymaz."

Demekki mutasavvıf sınıfındaki kimseler gibi olmak için,üstte yazılı özelliklere yaklaşmaya çalışdığımız zaman ,doğru bişeyler yapmış oluyoruz.
İllaki bir tarikat veya cemaate girmeye gereksinimimiz yok !
Doğrumuyum kimkimdir kardeşim ?

sevgiler...
 

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
53
Net'den araştırdım ve mutasavvıfın şu kişi olduğunu gördüm ;

MUTASAVVIF : Gafletten uzak olarak yâni her an Hakk'ı zikreden, kalbini mânevî kirlerden temizleyen ve Allah’dan başka her şeyi gönlünden çıkaran, rû»hunu Hakk'ın zikri ile süsleyen tasavvuf ehli, velî, mürşid, ahlâk-ı hasene sâhibine mutasavvıf denilir.

Abdülhak-ı Dehlevî : "Mutasavvıfların hepsi Ehl-i sünnettir. Bid'at sâhiplerinden (dinin aslında olmadığı halde sonradan meydana çıkarılan işlere ve uydurulan sözlere inananlardan) hiçbiri Allah'ın mârifetine (O'nu tanımaya) yaklaşamamıştır. Velâyet (evliyâlık) nû»rları bunların kalplerine girmemiştir."demiştir.Abdülkâdir-i Geylânî şöyle buyurmuştur: "Mürşid (rehber, doğru yolu gösterici) ve mutasavvıf, Rabbi için her yönden ve her şeyden ayrılıp Allah’dan başkasına tapınmayı, ibâdet etmeyi ve uymayı terk ederek, gayriye yönelmekten ve meşgû»l olmaktan kalplerini kurtararak, ihlâsla Hakk'a ibâdet eder ve şeytana uymaz."

Demekki mutasavvıf sınıfındaki kimseler gibi olmak için,üstte yazılı özelliklere yaklaşmaya çalışdığımız zaman ,doğru bişeyler yapmış oluyoruz.
İllaki bir tarikat veya cemaate girmeye gereksinimimiz yok !
Doğrumuyum kimkimdir kardeşim ?

sevgiler...

pAYLAŞIM İÇİN ALLAHCC RAZI OLSUN...BÜTÜN MÜSLÜMANLAR BİRLİK OLMALI..BÜTÜN MÜSLÜMANLAR KARDEŞTİR...ALLAHCC ÜN RAHMETİ CEMAAT ÜZERİNEDİR...
 

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
53
Gençliğe Hitabe
Bir gençlik,bir gençlik, bir gençlik...
''Zaman bendedir ve mekan bana emanettir!'' şuurunda bir gençlik...
Devlet ve milletin büyük çaba ermiş yedi asırlık hayatında; ilk iki buçuk asrını aşk,vecd, fetih ve hakimiyetle süsleyici ; üç asrını kaba softa ve ham yobaz elinde kenetleyici; son bir asrını, Allah'ın Kur'an'ında ''belhüm adal'' dediği hayvandan aşağı taklitçilere kaptırıcı; en son yarım asrını da işgal ordularının bile yapamayacağı bir cinayetle,Türkü madde planında kurtardıktan sonra,ruh planında helak edici tam dört devre bulunduğunu gören... Bu devreleri yükseltici aşk, çürütücü taklitçilik ve öldürücü küfür diye yaftalayan ve şimdi, evet şimdi... Beşinci devrenin kapısı önünde dimdik bekleyen bir gençlik...
Gökleri çökertecek ve yeni kurbağadiliyle bütün ''dikey'' leri ''yatay'' hale getirecek bir nida kopararak ''Mukaddes emaneti ne yaptınız?'' diye meydan yerine çıkacağı günü kollayan bir gençlik...
Dininin, dilinin, beyninin, ilminin, ırzının, evinin, kininin, öcünün davacısı bir gençlik...
Halka değil Hakk'a inanan, meclisinin duvarında ''Hakimiyet Hakk'ndır'' düsturuna hasret çeken,gerçek adaleti bu inanışta ve halis hürriyeti Hakk'a kölelikte bulan bir gençlik...
Emekçiye "Benim sana acıdığım ve yardımcı olduğum kadar sen kendine acıyamaz ve yardımcı olamazsın! Ama sen de, zulüm gördüğün iddiasıyla, kendi kendine hakkı ezmekte ve en zalim patronlardan daha zalim istismarcılara yakanı kaptırmakta başıboş bırakılmazsın!", kapitaliste ise "Allah'ın buyruğunu ve Resul ölçüsünü kalbinin ve kasanın kapısına kazımadıkça, serbest nefes bile alamazsın!" ihtarını edecek... Kökü ezelde ve dalı ebedde bir sistemin, aşkına,vecdine, diyalektiğine, estetiğine, irfanına, idrakına sahip bir gençlik...
Bir buçuk asırdır yanıp kavrulan, bunca keşfine ve oyuncağına rağmen buhranını yenemeyen ve kurtuluşunu arayan Batı adamının bulamadığını, Türkün de yine birbuçuk asırdır işte bu hasta Batı adamında bulduğunu sandığı şeyi, o mübarek oluş sırrını çözecek ve her sistem ve mezhep, ortada ne kadar hastalık varsa tedavisinin ve ne kadar cennet hayali varsa hakikatinin İslam'da olduğunu gösterecek ve bu tavırla yurduna, İslam alemine, bütün insanlığa numunelik teşkil edecek bir gençlik... "Kim var?" diye seslenilince, sağına ve soluna bakınmadan, fert fert "Ben varım!" cevabını verici, her ferdi "Benim olmadığım yerde kimse yoktur!"duygusuna sahip bir dava ahlakını pırıldatıcı bir gençlik...
Can taşıma liyakatini, canların canı uğurunda can vermeyi cana minnet sayacak kadar gözü kara ve o nisbette strateci ve taktik sahibi bir gençlik...
Büyük bir tasavvuf adamının benzetişiyle, zifiri karanlıkta, ak sütün içindeki ak kılı farkedecek kadar gözü keskin bir gençlik...
Bugün komik üniversitesi, hokkabaz profesörü,yalancı ders kitabı, çıkartma kağıdı şehri, muzahrafat kanalı sokağı, fuhş albümü gazetesi, şaşkına dönmüş ailesi ve daha nesi ve nesi, hasılı, güya kendisini yetiştirecek bütün cemiyet müesseselerinden aldığı zehirli tesiri üzerinden silkip atacabilecek, kendi öz talim ve terbiyesine, telkin ve temmiyesine memur vasıtalara kadar nefsini koruyabilecek, tek başına onlara karşı durabilecek ve çetinler çetini bu işin destanlık savaşını kazanabilecek bir gençlik...
Annesi, babası, ninesi, ve dedesi de içinde olsa, gelmiş ve geçmiş bütün eski nesillerden hiçbirini beğenmeyen, onlara "Siz güneşi ceketinizin astarı içinde kaybetmiş marka Müslümanlarısınız! Gerçek Müslüman olsaydınız bu hallerden hiçbiri başınıza gelmezdi!" diyecek ve gerçek Müslümanlığın "ne idüğü"nü ve "nasıl"ını gösterecek bir gençlik...
Tek cümleyle, Allah'ın kainatı yüzü suyu hürmetine yarattığı Sevgilisinin alemleri manto gibi bürüyen eteğine tutunacak, O'ndan başka hiçbir tutanak, dayanak, sığınak, barınacak tanımayacak ve O'nun düşmanlarını ancak kabur farelerine denk muameleye layık görecek bir gençlik...
Bu gençliği karşımda görüyorum. Maya tutması için otuz küsür yıldır, devrimbaz komadanların viski çektiği kamıştan borularla ciğerimden kalemime kan çekerek yırtındığım, kıvrandığım ve zindanlarda çürüdüğüm bu gençlik karşısında, uykusuz, susuz, ekmeksiz, başımı secdeye mıhlayıp, bir ömür Allah’a hamd etme makamındayım. Genç adam! Bundan böyle senden beklediğim, manevi babanın tabutunu musalla taşına, Anadolu kıtası büyüklüğündeki dava taşını da gediğine koymandır.

Surda bir gedik açtık mukaddes mi mukaddes!
Ey kahbe rüzgar, artık ne yandan esersen es!..
Allah’ın selamı üzerine olsun!
Necip Fazıl Kısakürek
 

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
53
GenÇlİĞe Hİtabedİyorum - Salİh MİrzabeyoĞlu
Belli başlı bir ideolocya temeli üzerine oturtulmuş, her ferdinin tek kıbleye dönük olduğu, bütün iş bölümlerinin bir saat nizamiyle çalıştığı, herkesin ve her işin maddî ve manevî hakkını tam aldığı, mükemmel ve müesses cemiyet; kısaca, fildişi kaldırımlarda, fildişi sokaklarda giden, hiç birbirine çarpmayan, herbiri birbirinin emrinde ve Allah korkusu altında, herbiri bugün ölecekmiş gibi iki büklüm ve yine herbiri hiç ölmeyecekmiş gibi dimdik insanların cemiyeti...

Sen, bu ideali gerçekleştirmeye memur, mecbur, hattâ mahkűmsun!

Büyük fikir, İslâmın saffet, asliyet ve tamamiyetinden zerre feda etmeksizin bizzat İslâmı anlama ve anahtarın kumdaki yatağı gibi ona uyma mânâsına yepyeni bir idrake kavuşmak, "İslâma muhatap anlayış" davasıdır. Bunu anlamak, öz keşifleri içinde müflis ve yeni bir din arama yolunda perişan insanlığa anlatmak; cihanı kaldıracak manivelânın dayanak noktasını Türkiye kabul etmek, oradan İslâm âlemine, oradan da topyekûn beşeriyete el atıcı muazzam bir plâna sahip olmak...

Sen, ideali aksiyona döndürmek ve aksiyonu idealleştirmek gibi zorların zoru bu içiçe işi gerçekleştirmeye memur, mecbur, hattâ mahkűmsun!

Bu dava etrafında saflarını halkalayabilmen için mutlaka iki müessire ihtiyaç var:

RUH VE ONUN EMRİNDE KOL!.. DÜĞÜM BURDA!..

Her oluşa hakim kanun olarak belirtebiliriz ki, suyun oksijen ve hidrojeni gibi, fikir ve hareket cevherlerinin birleştiği yerde gökler bir anda suyla dolar ve yeryüzü feyzle taşar.

Allah Resűlünün kötülüklere karşı mücadelede kademe kademe aletlerini işaret buyurdukları emri hatırlayınız... Birinci derecede el; yani fiil... İkinci derecede dil; yani ihtar... Üçüncü derecede kalb; yani nefsini muhafaza... En aşağı derece de üçüncü derecede gömülüp orada mahfuz kalmak...

İyiyi yapmak ve getirmek, kötüye mani olmak ve defetmek mükellefiyeti, bu iki müessiri teşkilâtlandırmak zaruretini izaha yeter!

Tarihin çöküntü sahifelerinde kendisine misâl aramanın değil, tarihe destanlık çapta yeni bir felâket örneği vermenin mevzuu şartlar içinde, takip edeceğin strateji şudur:

Davayı, estetik, diyalektik, ideolojik ve politik sahalarda beslemek ve ocaklaştırmak... Meydana gelemeyişlerin sırrını kendi "antitez"inde göstermek ve ortada ne kadar zaaf varsa davan lehinde semerelendirmek... Asla küçük ve bücür oluşlara ve erişlere yanaşmamak, sahte tesellilere miskinliğe kapılmamak... "Hepçilik"ten vazgeçmemek ve zerrece taviz vermemek... Strateji ve taktik dilinden anlamak ve taviz vermemeyi öküzlük etme sanmamak... Millet tarlasını, ünüformalı ve ünüformasız genç fidanlar ve yeni ekinler halinde donatmak... Yepyeni bir diyalektikle muazzam bir kültür ve telkin savaşına girişmek, gerektiği yerde gerekeni yapmak, sır dolu bir strateji yolundan istikbalini hazırlamak...

Sormak makamındayım ki, aynada çehresini seyreden ve zamanda gayesini işleyen BÜYÜK DOĞU, aslın gölgeye kendisinden daha yakın olması hikmetiyle her sahada muhatabından neyi ister? Büyük Doğu'nun muradı ve İslâmcı mücadelenin hayatî suali budur... Her sahada bunun cevabını ver!
__________________
yaşayan yaşasın, yaşayamayan da yaşamanın yollarını arasın. Şu ifâde şuurlaşsın
Yâ Muntakim Allah,
bizi intikamına memur et

user_online.gif
 

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
53
SAKARYA TÜRKÜSÜ


İnsan bu, su misali, kıvrım kıvrım akar ya:
Bir yanda akan benim, öbür yanda Sakarya.

Su iner yokuşlardan, hep basamak basamak;
Benimse alın yazım, yokuşlarda susamak.

Her şey akar, su, tarih, yıldız, insan ve fikir:
Oluklar çift, birinden nur akar, birinden kir.

Akışta demetlenmiş, büyük, küçük, kainat:
Şu çıkan buluta bak, bu inen suya inat!

Fakat Sakarya başka, yokuş mu çıkıyor ne?
Kurşundan bir yük binmiş, köpükten gövdesine:

Çatlıyor, yırtınıyor yokuşu sökmek için.
Hey Sakarya, kim demiş suya vurulmaz perçin?

Rabb' im isterse, sular büklüm büklüm burulur.
Sırtına Sakarya' nın, Türk tarihi vurulur.

Eyvah, eyvah, Sakarya' m, sana mı düştü bu yük?
Bu dâvâ hor, bu dâvâ öksüz, bu dâvâ büyük!..

Ne ağır imtihandır, başındaki Sakarya!
Binbir başlı kartalı nasıl taşır kanarya?

İnsandır sanıyordum mukaddes yüke hamal;
Hamallık ki, sonunda, ne rütbe var, ne de mal,

Yalnız acı bir lokma, zehirle pişmiş aştan:
Ve ayrılık, anneden, vatandan, arkadaştan!

Şimdi dövün Sakarya, dövünmek vakti bu ân;
Kehkeşanlara kaçmış eski güneşleri an!

Hani Yunus Emre ki, kıyında geziyordu?
Hani ardına çil çil kubbeler serpen ordu?

Nerede kardeşlerin, cömert Nil, yeşil Tuna?
Giden şanlı akıncı, ne gün döner yurduna?

Mermerlerin nabzında hâlâ çarpar mı tekbir?
Bulur mu deli rüzgâr o sedayı: Allah bir!

Bütün bunlar sendedir, bu girift bilmeceler;
Sakarya, kandillere katran döktü geceler.

Vicdan azabına eş kayna kayna Sakarya.
Öz yurdunda garipsin, öz vatanında parya!

İnsan üç beş damla kan, ırmak üç beş damla su:
Bir hayata çattık ki, hayata kurmuş pusu.

Geldi ölümlü yalan, gitti ölümsüz gerçek:
Siz, hayat süren leşler, sizi kim diriltecek?

Kafdağını assalar, belki çeker de bir kıl!
Bu ifritten sualin, kılını çekmez akıl!

Sakarya, saf çocuğu, mâsum Anadolu' nun,
Divanesi ikimiz kaldık Allah yolunun!

Sen ve ben, gözyaşıyle ıslanmış hamurdanız;
Rengimize baksınlar, kandan ve çamurdanız!

Akrebin kıskacında yoğurmuş bizi kader;
Aldırma, böyle gelmiş, bu dünya böyle gider!

Bana kefendir yatak, sana tabuttur havuz:
Sen kıvrıl, ben gideyim, Son Peygamber kılavuz!

Yol onun, varlık onun, gerisi hep angarya:
Yüzüstü çok süründün, ayağa kalk, Sakarya!

NECİP FAZIL KISAKÜREK
 

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
53
Yeşilırmak
Gözyaşı yüklü bulut toprak altında kaynak
Sakarya'nın derdine kıvrılır Yeşilırmak

Bizdendir onun âşkı emanet ve anahtar
Benzerler benzeşirler zamanı işte akar

Nasıl ki Allah emri O ol deyince olur
Yeşilırmak nefsinde emre uyarken budur

Fikir aşk ve hürriyet ayrılmazlar güzelden
Sırrı malûm sırrında sözleşmişler ezelden

O ki güneşe ayna akis kapan bir görgü
Yıldız yıldız kıvılcım yeni çağda bir örgü

İşte düğümün ucu işde insan ve toplum
Sakarya'nın kalbinde zaman ölçümü buldum

Ne varlık ne de oluş yok da yoktu bir zaman
Ruhum eşyadan gafil ne zaman ne de zaman

Hayat dediğin masal çırpınan suyun sesi
Tek marifet dünyada harcamamak nefesi

İmân sahici imân ateş hattında koşu
Bir günü bir gününe eş olmama buluşu

Yeşilırmak'da hamle sahibi ona kefil
Sakarya'nın ruhunu lif lif açan yeni dil

Fikir fiil ve sanat tek gaye gerçek emek
Bütün dava olmakta Allah'a görünerek

Budur insan rüyâsı gecenin yarısında
Karayılan yelkovan ve akrep arasında

İnkılâba dayanmış saatler döne döne
Büyük Doğu bayrağı İBDA ile en öne

Mânâsını öğrenmiş kurtuluş alayları
Hakikat çevresinde şehitlik adayları

Toplum nedir bilmişler inananlar elele
Sümüklüler kovulmuş ayıklanmış hergele

-'Selam size akıncı!'-'Size selam!' iâde
Doğruyu Allah bilir bizce tamadır vâde

1984
Salih Mirzabeyoğlu
 

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
53
GENÇLİĞİN CEVABI

Salih Mirzabeyoğlu

makbahtiyar1.jpg


İnsanımızın iptal edilmiş hislerini iade etmek üzere...

İnsanımızın mefluç ruhuna ve maddesine hayat nefhasını üflemek üzere...

Tepetaklak devlet ehramını yerli yerine oturtmak üzere...

İnsanımızın muhtaç olduğu ahlâkı bir şahmerdan baskısiyle dışardan içeriye doğru mühürlemek üzere...

Devlet ve mahkemede insanı bileklerden kelepçelerken, mektep ve ailede vicdanından kelepçeleyici adalet sistemini mahyalaştırmak üzere...

Bütün insanlığın, farkında olmadan beklediği devlet ve cemiyet nizamını, münadilerle meydan meydan haykırmak üzere...

İnsanımızı çiğköfte yaparcasına düşünce teknesinde pişinceye kadar yoğurmak üzere...

İlimde, fende, fikirde, sanatta, her şeyde, Peygamber ne dediyse gerçeğin ve toplamın onda olduğunu ve sayıları o yekûne uydurmak gerektiğini öğretmek üzere...

Tarihimizi lif lif ayıklamış ve sahte kahramanları gerçeklerinden ayırmış olarak...

Allah için buğz ve Allah için aşk ölçüsüne uygun şekilde, baş nefret kutbu ile baş muhabbet kutbunu tayin etmiş olarak...

Batı dünyasını bütün oluş sırları ve olamayış hikmetleriyle süzgeçten geçirmiş olarak...

Bâtıl olanı güzelleştirmeyi bilen Batıya karşılık, Hakkı çirkinleştirmeyi beceren kaba softa ve ham yobaz tipini, kökünden budayıcı idrake ulaşmış olarak...

En çarpıcı ve cezbedici estetik ölçüleriyle pırıldamak zevk ve gayesine ulaşmış olarak...

Batının baş çilesi, insanoğlunu Homongolos'a çevirici makine bilmecesini en derinden çözmüş olarak...

Bir kuzu öksürse ağlayacak kadar rikkat sahibiyken, binlerce insanı gözünü kırpmadan ipe çekmeyedek prensip iradesine ve irade prensibine malik olarak...

Gözleri kara, alınları fikir çizgili, kalbleri ceylân, iradeleri çelik, imanları volkan, irfanları tarla, idrakleri bıçak, edâları şiir, diyalektikleri ipekten örgü bir nesil istiyordun...

GELİYORUZ... BUNA MEMURUZ!.. MECBURUZ BUNA!..
 

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
53
Bekliyoruz !

* Kanuni devrinden beri gerçek inkılâbı bekliyoruz !

* Kanuni devrinde dıştaki tüm zafer ifademize rağmen, içerde bir çürüme başlangıcı... Şeyhülislamlığın yalnızca atama makamı haline getirilmesiyle, madde planındaki hamlelerimizin mânevi iç oluşa bağlılığını denetleyen bu kurumun istiklâlini kaybetmesiyle başlayan bir çürüyüş...

*Sarı Selim'le birlikte su yüzüne çıkan taarruz ve hatta müdafaa gücümüzü kaybetirici hastalığımızın ortaya çıkardığı hâlimiz başaşağı bir çizgi belirtir. Devamlı toprak ve nüfus, hayatiyet ve nüfuz, ahlak ve iman kaybı.

*Bu başaşağı seyir halinde, gidişatı 'akıllarınca' değiştirmek isteyen, fakat tam aksine vaziyeti cemiyetin bir heyelan halinde aşağılara akmasına vardıran üç kırılma noktası mevcuttur: Tanzimat, Meşrutiyet ve Cumhuriyet inkılâpları.

*Akıl ve marifet sahibi olmayı, akılsız ve marifetsiz bir taklit yoluyla gerçekleştirebileceğini zanneden Tanzimat ve esasında bir mason tezgahı olan Meşrutiyetten sonra birdenbire büsbütün bir yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kaldık.
Artık ruhtaki kurtuluş borcumuzun üzerine bir de var oluş mücadelemizin yükü binmişti.

*Cumhuriyetle birlikte 'milli mücadelenin misilsiz hamlesi'yle bu ikinci borcu ödedik; fakat asıl ve esaslı kurtuluşun yani, ruhtaki kurtuluşumuzun adımlarının atılması yerine yine bu noktadan tahrip edildik ve kurtuluş düşümüzü bile tahrip eder bir tavır takındık.

*Devirler boyunca beklediğimiz inkılâba en çok ihtiyaç duyduğumuz an bu andır, gerçek inkılâp yolunun inkılap naralarıyla tıkandığı bu an.

 

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
53
Daima Onu Bekliyoruz

* 1566'dan bu yana tarihimiz bir bekleyişin tarihidir.

Bu; Sarı Selim'den Tanzimat'a kadar 273 sene, Tanzimattan Meşrutiyete kadar 69 sene, Meşrutiyetten Birinci Dünya Harbi müterakesine kadar 10 sene, ve İstiklâl Savaşından bugüne olmak üzere dört bölümden müteşekkil bekleyiş devrelerimizin Tanzimat'a kadar süren devresini diğerlerinden ayıran bir fark mevcuttur:
Eski şekle sadakat...

Fakat özü yitirmiş ve şekli yenilemekten aciz bir sadakat mahrumiyetimizi derinleştirmekten başka bir sonuca varamazdı. Beklediğimiz inkılâp o devirde olsaydı, düsturu şu olacaktı:
Garp dünyasını yükselten Rönesans hamlesindeki ruh, eşya ve hadiseleri kavrama ve yönetme çabası İslam'ın öz malıdır. Bu oluş hamlemize mâni kim varsa dinimizin, ruhumuzun ve mevcudiyetimizin düşmanıdır.

* Kendimize düşman olmaya başladığımız sonraki devrelerde ise beklediğimiz inkılapçının sadası 'Aklın bütün hak ve müesseselerini hazmederek öğrendikten sonra ruhumuzun emrine vermekten başka işimiz ve çaremiz yoktur.
Hiçbir ahmak taklit, ezbere tatbik, deri üstü ıslah ve yamalı bohça inkılabına inanmıyoruz. Dünün dini yanlış anlayan yobazıyla bugünkü muadili idraksiz küfür yobazı, tasfiyesiyle yükümlü olduğumuz aşağılık ve gerilik kutuplarıdır.' olmalıydı.

* İlk devirde kurtuluş yolunu tıkayan, mukaddes dini ışıksız beynine ve buudsuz ruhuna uydurmak isteyen ham ve kaba softadır.
Sonrasında ise yolu tıkayan, kaba softa ve ham yobazlarla birlikte, onlara kızıp yolu büsbütün iptal etmeye kalkışan tefekkür yoksunu Garp hayranları.

* Tanzimatla birlikte başlayan kayboluşumuzu, Meşrutiyetle yönetim şekillerinde teselli ararken derinleştire derinleştire nihayet kurtuluş çaremizi ağza bile alamaz hale geldik.
İşte vaziyet bu iken, Büyük Doğu herbiri islam ruhunun bir şubesi olarak ruhçuluk, ahlakçılık, milliyetçilik, şahsiyetçilik, cemiyetçilik, keyfiyetçilik, nizamcılık, müdahalecilik ve sermaye ve mülkiyette tedbircilik ölçüleriyle insanlığın topyekun kurtuluşunu sağlayıcı yoldur.

* Şarkın ve Garbın tüm kıymet ve erdemlerini bünyesine topladıktan sonra yeni ve üstün bir terkip takdim edecek olan ne Tanzimat'ın ürkek ve muvazaacı fesi ne İttihatçının gözü kör ve ahmak atılganlığının simgesi keçekülahı ve ne Cumhuriyet'in şahsiyetimizi ezip geçen silindir şapkasıdır; ancak ve ancak dimağı mukaddes davanın derdiyle dertlenmiş asil ve çilekeş Büyükdoğucunun taşıdığı, her ilmeğinden vakar ve şahsiyet tüten Türk'ün milli başlığı
olacaktır...
 

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
53
Hep Bekliyoruz

*Bir kere daha tekar ediyoruz ki Kanuni'den beri gerçek inkılabı bekliyoruz. Batının yeniden doğuşunu göremeyen, önleyemeyen ve aynı çapta bir hamle ortaya koyamayan Kanuni bütün kıymetini kendinden öncekilerden alan bir mirasyedidir.

*Kanuniden sonra devlete baş olan Sarı Selim ise Türk'ün hastalığının belirtisidir, ifşacısıdır. Bir hastalık ki; bir cemiyetin tüm taarruz ve hatta müdafaa gücünü yok etmiştir de, vicdanlarda bir burkulma olmamıştır.

*Türk'ün dayanağı olan iman ruhunun eşya ve hadiselere hükmetmesi luzumu fikrinden yoksun bir cemiyet efkarı, Sarı Selim'den tanzimata kadar boyuna toprak, nüfus, ruh, hayatiyet, iman ve ahlak kaybımıza sebebiyet verdi.

Bu ruhî tükeniş ortamında tam üç asır boyunca 'Dur! Nereye gidiyoruz, Dünya nerde biz nerdeyiz, bu dünyayı feth ve tasarruf borcu ile iman borcumuz aradınaki münasebet nedir? Bizim bu gidişimiz iki tarafı birden kaybetmek demek değil midir? diyen biri çıkmadı.

*Bahsedilen idrak noksanlığı içersinde var olması gereken yegane idrak, dini koruma iddiasıyla yapılan kabuk koruyuculuğunun hakikatte dine aykırı ve mukaddes ölçülerin bu tür takıntılı kaygılardan münezzeh olduğuydu. Günümüze kadar süren inkılap bekleyişi içersinde tanzimata kadar yapılması gereken yegane inkılap buydu.

*Bu borcun ödenmemesi öyle bir sonuç doğurdu ki Sarı Selim'den Mahmud Adli'ye faraza 30 derece eğimle gelen alçalma çizgimize, Abdülmecit'ten Abdülhamid'e doğru 45 derecelik bir eğim daha kattı. Abdülhamidden sonrası ise artık üzerinde tutunmanın imkansız olduğu bir uçurum...

Felaket şurdadır ki, Kanuni ile tanzimat arasında dinin saf hakikatı adına ve şekillere bağlı kalınarak girişilen inkılap tecrübeleri bu dönemden sonra sezmeden sezdirmeden yavaştan ve hafiften dine karşı tavır almaya başlar; gitgide artan bir şiddetle mukaddes hakikatten nefret etmeye ve onu gerilik sebebi saymaya kalkışır. Öyle ki bu hususta tartışma bile kabul etmez bir vaziyete kadar varır.

*Destansı bir kurtuluş hamlesiyle bütün bu tarihi alçalışları düzlüğe çıkaran cumhuriyet inkılabı, kurtuluşu kopyacılıkla olur sanan tanzimat ve bir mason oyununda ibaret olan meşrutiyet devirlerinin maddi borcunu ödemesine rağmen manevi borcu reddeden bir dünya görüşü ortaya koyunca devirler boyunca beklediğimiz inkılap bugünden itibaren bayraklaşmaya mecbur olmuştur.
 

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
53
Giriş :

* Davamız, bir rejime karşı başka bir rejim teklif ve telkininde bulunmak değil; İslam dünyasını
tüm yeryüzüne kavimler ve tarihi vakıalar üstü mücerret ve gerçek hüviyet ve şahsiyetiyle saf bir mefkure ve münezzeh bir ideolocya halinde belirtme işidir.

*
Çağrımıza İslam'a gönül vermemiş olanlar da dahildir. Zira tüm insanlık peygamberler peygamberinin ümmet kadrosu içersindedir.

*
İslam her münevver müslümanın şahsında kıymet hükümlerini çağlar üstü mahiyetiyle tüm çağlara uygulayıcı inkılap ideolocyasının kurmayı öngörür. Tekliflerin en azizi bu teklife dikkat kesilen kaç kişi var ?

* Gerçek Müslüman ! Senin işin İslam binasının dış yüzündeki herkese aşikar, fakat yalnızca göz atmakla kalınırsa kamil manada idraki mümkün olmayan genel bilgilerini ezbere sıralamak değil; bu binanın içersindeki ruhun bütünüyle İslami ölçüler altında, sonsuzluğa ayarlı hayat mimarisini kurmaktır. Ebediyetin Rehberi belki de böyle bir fiile şart tayin buyurmak için bazı ilahi tefekkürlerin bir saatine, yetmiş senelik namaz sevabı müjdelemişlerdi.

* İslam inkılabını kim örgüleştirecek ? Reformacılar mı, nefsani ve hevai tefsirciler mi,
kışri şeriatçiler mi, ham ve kaba softalar mı, yalancı sofiler mi,yeni müctehit taslakları mı, yoksa bunlardan hiçbiri olmayan gerçek ve derin Müslüman mı ? Gerçek ve derin müslümanın kim olduğunu anlamak için kim olmadığını bilmek gerekir...
 

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
53
Reformacılar

* Reformacı bir şekilde mensubiyet hissettiği eski şeklin ismini koruyup, onu dış dünyanın dayattığı bazı ihtiyaçlara göre yenileştirmek isterken bocalayan, hiç bir davayı tam olarak benimseyemeyen ancak ezip büzebilen bir biçare idrak bünyesidir.

*Reformacı, davanın öz bünyesini dış şartlara göre ayarlamakta mahzur görmeyen bir barıştırıcı, bir maslahatçıdır.

*Reformacı inandığından şüphe edendir !

*Tanzimat dinin muhitinde aciz, şaşkın, kısır bir reforma hareketi iken, Meşrutiyet daha az şaşkın ama daha çok idraksiz bir biçimde bu reformacılığın devamıdır.

*Son devir ise reformacılığın bu iki arada bocalayıcı çelişkilerini kaldırarak davayı tamamen menfi kutuba çekti. Her davanın temel isteği tutarlılıktır ana hangi istikametten ? Küfürden mi imandan mı ?

*Suni ışıklar ne kadar güçlü olursa olsun güneşi kaybetmiş bir beldenin hali gibi, üzerimizde mıhlanıp kalan manevi karabulut eksikliğin din olduğunu ihtar edince bu sefer güya dini sahiplenme iddiasındaki yeni reformacı tipinin türeme ihtimali belirdi.

*Bir çok bölüme ayrılan bu tiplere göre din lazımdır. Elbette Allah'a inanılır. Peygmber bazılarınca luzumludur, bazılarınca değildir. Kuran bazılarınca Allah'ın kitabıdır, bazılarınca değil. Peygamberi ve Allah'ın kitabını tanıyan yine bazıları için bile günde beş vakit namaz luzumsuzdur. Namazın şekli iptidaidir, abdest imkansızdır. Kadın hayattaki yeni konumundan geriye sürülemez. Kuran her dilde Kurandır. Kuranda pek çok ibadetin sarahatine dair açıklama yoktur, bunların hepsi yobazlar tarafından uydurulmuştur.
Hadisler hep uydurmadır, aklın kabul etmediği hiç bir şey doğru olamaz. Bütün dini merasimleri estetikçiler elinde güzelleştirmek gerekir, zaten tasavvuf da bu eksikliği tamamlamak için sonradan bulunmuştur....
Bu hünsa ruhlara göre din işte bütün bunlar olmamak şartıyla güzeldir. Fakat!!! İşte bu «fakat» işin en belâlı dönemeci...

*Henüz sesi pek güçlü çıkmasa da yarın birdenbire güçlenmesi muhtemel olan bu kafirle dindar arası köprü tip, mensubiyetinde pek çok meslek barındırır ve genellikle münevver klişesi taşır.

Tanzimatın muhitteki şaşkın yenilik hareketine karşılık, bu yeni zümre dine zıt hareketlerin muhitini olduğu gibi benimseyip merkezde reform yapıp muhite tatbik etmeye çabalar.
Reformacı der ki: Allah'a ve peygambere evet, şeriate hayır! Yani güneşe evet, ışığına hayır ! O kadar saçma !..

*Aralarında hiç inanmayan istismarcıların da bulunduğu bu zümre, Yunan efsanalerindeki başı insan vucudu keçi bir hilkat galatıdır ve gerçek müminin gözünde zift renkli inkardan daha kara daha tehlikeli bir küfür kolunu temsil eder.

Düpedüz kafir olduğu gibi devrilmiş bir yelkenlidir, hidayet vincine bağlanırsa doğrulur ve mükemmel bir tekne halinde yüzer.

Fakat reformacı ?.. O güya yüzer, ama her noktasından sızdıran, kırık dökük, perçin ve macun kabul etmez bir haldedir.

*Yarın meydan yerini ele geçirme ihtimalindeki bu zümre, küfre ait bir hayat biçimini iman evine, Allah'ın hakkı Allah'a Sezar'ın hakkı Sezar'a demogojisiyle sokmaya çalışmaktadır.
Biricik farikası münevverlik yaftası altında salah kabul etmez bir enayilik ve cahillik olan bu tipin bir gün bir punduna ile İslamiyet himayeciliğine geçmesi daima mümkündür.

*Reformacı en çok yobaz dediği, şeriatın kabuğuyla meşgul olan tipe düşmanlık ederken aslında kendisi de aynı tipin diğer kutuptaki tam karşılığıdır.
Dini insan yığınlarının sevk ve idare aracı olarak gören, keyiflerine göre din icat ettiklerinin dahi farkında olamayan, baktıklarını görmekten ve idrak etmekten aciz bedbahtlar...

*Bir de Türkiye dışının reformacıları var ki ilmi bir nikap altında ve kitaplık çapta gayretlerle İslam'ı fesada sürüklemektedirler.

*Hangi neviden olursa olsun Reformacı İslam'ı çökmeye mahkum bir bina olarak gören ve onu dış desteklerle ayakta tutuğunu vehmeden bir fikir haini ve iman yoksunudur !

BİRİNCİ HÜKÜM: İslam inkılabı bunlarla olmaz !

 

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
53
Nefsani Tefsirci

* Bu sınıf reformacıların bir şubesini teşkil eder.

Farkı şurdadır ki; reformacı eksiklikten münezzeh olan İslam'ı aklınca dışardan güzelleştirici unsurlar katarak tamam edeceğini sanırken nefsani tefsirci dış unsurlara tenezzül etmez. O, dinin zati hükümlerini heva ve hevesine uygun olarak tefsire yeltenir.

*Saf reformacı yalnız ileri fikir taslarken, İçlerinde diyanet işleri başkanlarının, ilahiyaçıların, yazar çizer takımının da bulunduğu bu sınıf, alimlik iddiasındır ve sağlam bir inanç taşıdığı görüntüsüyle kitleyi de kendi doğrultusuna çekmeye çalışır.

Bu sahtekarlığına bir de en büyük müçtehitleri şahit diye gösterir, daha doğrusu kendisi müçtehit diye geçinir.

*Bu tipler Kuranın Türkçe ve onun yine Kuran olabileceğini kabul ederler, mübarek sahabilere dil uzaırlar, tasavvufu inkar ederler...
Üsküdardan Beşiktaşa gitmek için bile bir vasıtaya ihtiyaç varken, alemde teselli formullerinin en gülüncüyle bir nakarat tuttururlar:
Allah'la kul arasına kimse giremez.

*Nefsani tefsirci İslam inkılabının yapıcılığını güçleştiren, onun gayretini tepetaklak etmeye çalışan tehlikeli bir reformacı türüdür.

* İKİNCİ HÜKÜM : İslamı İnkılabı nefsani tefsirci ile olmaz !..
 

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
53
Ham Yobaz ve Kaba Softa

* Kutsal hükümlerin yalnız kabuğunda kalmış, vecdsiz, çilesiz, hikmetsiz, dinde eklemenin de eksiltmenin de olmadığından habersiz gafil insan: Ham yobaz ve kaba softa.

* Aklın haddi olmayan sahalarda dizginlendikten sonra gerekli alanda dolu dizgin koşturulması bizzat dinin emri iken, akletmeye dair her şeyi yasaklayan ve böylece tarihi yenilgimize sebep teşkil edenham yobaz ve kaba softa.

*
İslam tomurcuğunun bu tip elinde de filiz vermeyeceği üçüncü hüküm halinde apaçık bir gerçektir.
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt