Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Müta Nikahı. (4 Kullanıcı)

Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...

EL_MİZAN

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
11 Nis 2009
Mesajlar
23
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
38
Müta, dört mezhepte de haramdır, bâtıldır. Müta, şahitsiz olarak bir kadına belli para verip, belli zaman için [mesela bir saat, bir gün, on sene] beraber yaşamayı sözleşmek demektir. Mütanın haram olduğunu bütün Ehl-i sünnet âlimleri icma ile bildirdi. (Mizan-ül-kübra, İbni Abidin)
....MUTA HARAMDIR...ZİNADIR...EHLİ SÜNNET İTİKADIMIZ DA YERİ BUDUR....ZİNA-MUTAYI HELAL GÖRMEK ADAMI DİNDEN EDER...EHLİ SÜNNET VEL CEMAAT OLAN HAK MESHEP 4 TÜR...ŞİA DALALET ÜSTÜNDEDİR....MESELE EHLİ SÜNNET VEL CEMAAT ALİMLERİNCE KURANA VE SÜNNETE GÖRE BÖYLECE VUZUHA KAVUŞMUŞTUR...ÜSTÜNE SÖZ ETMEK DALALETTİR...SAPIKLIKTIR...MUTACI-ZİNACILILIKTIR..KONUNUN ŞAKA VE İHTİLAFA AÇIK YANI YOKTUR...MUTA ZİNASI ADI ALTINDA NAMUSU KİRLETİLEN BACILARIMIZ VARDIR..BUNLARIN HESABINI BU ŞİALAR VERSİN...İTİKAT SAPKINLIĞI YAPMASINLAR...HİDAYET EHLİ SÜNNET VEL CEMAAT ÜZERİNEDİR..Besmele...Selam...Dua...

Bir toplumda iman ve inanç varsa ve ayrımcılıklar ortadan kalkmışsa birlik ve beraberlik kendiliğnden ortaya çıkar.insanları birbirine yaklaştıran şeyde iman ve inanç etkenidir yüce allah resulu s.a.a inanç birliğini oluşturdu ve insanları la ilahe illallah bayrağı alıtında topladı ve birliği engelleyen etkenleri ortadan kaldırdı yani kökünü kazıdı.islamda herkes için aynı oranda iyi olanı herkes için hayır ve hakikat olan inanç ve imana davet etti....ve bişey hatırlatmadanda geçemiyeicem...hz peygamber s.a.a vada haccında şöyle buyurdu...

ey insanlar şüphesiz rabbiniz birdir ve babanız bir hepiniz ademden geldiniz adem topraktan..arabın aceme üstünlüğü yoktur üstünlük tek ölçüsü takvadır..sonra şöyle devam etti bunu sizlere ulaştırdımmı herkes evet dedi.resulullah s.a.a devam etti öyleyse burada olanlar olmayanlara bu nesil gelecek nesillere her kuşak bir sonraki kuşaga bunu ulaştırsın...sanırım size ulaşmamış kardeşim..hidayet allahtandır kulun çabalarıyla....Seven sevdiğine benzermiş azda olsa benzemeye çalışalım inş....HİDAYETE TABİ OLANLARA SELAM OLSUN....
 

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
53
DEVLETLEŞEN ŞİİLİK

Kol kol, isim isim üzerlerinde durmaksızın ve bağlı oldukları şahısları göstermeksizin, itikat şekilleri halinde kısaca çerçevelediğimiz Şiilik, bazı ellerde birtakım huruç hareketleri kaydettikten sonra, çoğunda olduğu gibi sahiplerinin ismini taşıyan bir şube olarak Hicri Üçüncü Asırda, Irak taraflarında ve «Kıramıta» ismi altında bir devletçik kurdu. Şiiliğin en mecnun kolu

İsmailiye’den bir dal olan Kıramıta topluluğu bir asır kadar kendi havzasında

hükümranlığını sürdürdü, Sünnet ve Cemaat ehline yapmadığı zulüm bırakmadı; Mekke'yi bastı, binlerce hacıyı kılıçtan geçirdi ve «Hacer-i Esvet»i söküp Irak'a götürdü. Hicri 378 yılında ortadan kaldırıldı.



Ayrıca Mısır'da Fatımiler...

Şii kollarından asıl devletleşebilen ciddi örnek, (Hicri 473) Hasan Sabbah isimli bir mecnunun bayrağını açtığı doğrudan doğruya İsmailiye, bir ismiyle de Batınıye şubesidir.



- «Cevizin içiyle kabuğu gibi Kur'an'ın bir batını (içi), bir de zahiri (dışı) vardır. İş batındadır ve zahirdeki emirler ve yasaklar vardır. Batına bağlananlar murada zahmetsiz ve eziyetsiz erer. Haram diye bir şey yoktur ve her şey helaldir. Şeriat sahibi Peygamberler yedidir; bunlar Adem, Nuh, İbrahim, Nusa, İsa, (M...) ile altıya ermiştir; yedincisi ise Mehdi'dir ve gelecektir. Allah vardır, alimdir, kudretlidir!»



Ve tespitinin bile kaleme giran geleceği daha neler!.. Mesela:

«-Kadın, adetten sonra namazını kaza etmez de orucunu kaza eder, nasıl olur? İdrar meniden daha pisken guslü gerektirmez de öbürü gerektirir, niçin? Bazı namazlar ne yüzden 4 rekat da bazıları 3 veya 2?..»



Ruh emrine basit bir ölçü aleti olan aklın hangi sapıklığa kadar memur edilebileceğini göstermekte eşsiz bir (manyak) olan Hasan Sabbah, İran'ın meşhur nasipsiz şairlerinden Ömer Hayyam ve Selçuklu vezirlerinden Nizamülmülk ile mektep arkadaşlığı etmiş ve Alparslan'ın himayesine ermişken, Selçuklularla bozuşmuş, oradan Mısır'a kaçmış, Şii Fatımilerden himaye

görmüş ve Fars illerinde, - nice büyük din adamına beşik olmakla maruf ve bu defa küfrün en şiddetlisine maruz- öz memleketi Rey şehrinde başına birtakım tımarhanelikleri toplayarak bazı zaptedilmez kaleleri basmış, düşürmüş, üzerine gelen Selçuklulara karşı durabilmiş ve devleti yedinci asrın ortasına kadar 181 yıl ayakta kalabilmiş bir adam...



«Kartal yuvası» manasına, dik kayalıklar üstünde «Alamut» kalesi... Bu kalede bağlılarının, bir işaretiyle kendilerini kale burçlarından aşağı attığı, kuduz fıkir ve gözü karalıkta ve cahil yığınları büyülemekte eşsiz bu adam, Şiiliğin Rahmanilikten Şeytaniliğe aktarma edilen, Bizans, Fars ve Yahudi kırması «İlhad-küfür»aksiyoncularının başında gelir.



İmam Cafer-i Sadık Hazretlerinin büyük oğlu İsmail'i son imam tanıdıkları için «İsmailiye» ismini alan, sadece 7 imam kabul ettiklerinden «Sebiyye- Yedicilik» diye adlandırılan ve zahir ölçülerini reddetmelerinden ötürü «Batınıyye» diye de yaftalanan bu fırka, Useyriler, Dürziler üzerinde dahi tesir sahibidir.



Gerisi, Hicri Onuncusu Asır başlarında, Şah İsmail Safevi'nin resmen Şiiliği ilan etmesiyle bu mezhebe yataklık eden ve başta Yavuz Sultan Selim, Osmanlı Padişahlarım bir hayli uğraştıran ve Anadolu topraklarına Aleviliği sokan Farslar... Fars tipi, İslamı yüceltmekte ve batırmakta iki ters istikamet sahibi mücerret bir istidat ifadesidir.


Doğru Yolun Sapık Kolları- Necip Fazıl Kısakürek
 

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
53
Bir toplumda iman ve inanç varsa ve ayrımcılıklar ortadan kalkmışsa birlik ve beraberlik kendiliğnden ortaya çıkar.insanları birbirine yaklaştıran şeyde iman ve inanç etkenidir yüce allah resulu s.a.a inanç birliğini oluşturdu ve insanları la ilahe illallah bayrağı alıtında topladı ve birliği engelleyen etkenleri ortadan kaldırdı yani kökünü kazıdı.islamda herkes için aynı oranda iyi olanı herkes için hayır ve hakikat olan inanç ve imana davet etti....ve bişey hatırlatmadanda geçemiyeicem...hz peygamber s.a.a vada haccında şöyle buyurdu...

ey insanlar şüphesiz rabbiniz birdir ve babanız bir hepiniz ademden geldiniz adem topraktan..arabın aceme üstünlüğü yoktur üstünlük tek ölçüsü takvadır..sonra şöyle devam etti bunu sizlere ulaştırdımmı herkes evet dedi.resulullah s.a.a devam etti öyleyse burada olanlar olmayanlara bu nesil gelecek nesillere her kuşak bir sonraki kuşaga bunu ulaştırsın...sanırım size ulaşmamış kardeşim..hidayet allahtandır kulun çabalarıyla....Seven sevdiğine benzermiş azda olsa benzemeye çalışalım inş....HİDAYETE TABİ OLANLARA SELAM OLSUN....
......NE O...ALINTILAYACAK VE DAHİ MUTA ZİNASINI SAVUNACAK YAZI BULAMADINMI...EVET BİRLİK KURANDA..SÜNNETTE...EHLİ SÜNNETTE...SAHABEYE TOZ KONDURAN EHLİ ŞİA BİLMEZMİKİ KURAN-I KERİME ÇATMAKTADIR...DEĞİLMİKİ KURAN-I KERİMİ BİZE ULAŞTIRAN ONLAR...SAHABELER...ŞİA SAHABELERİ LEKELEYEREK KURANI LEKELEMEYE ÇALIŞMAKTALAR...HZ EBUBEKR RA...HZ ÖMER RA...HZ OSMAN RA KURAN-I KERİMİ TOPLADILAR....ÇOĞALTTILAR VE BİZLERE ULAŞTIRDILAR...HZ ALİ RA DA BU YOLUN KALKANI OLDU...........................VEDA HUTBESİNİ OKUDUM...ZANNIN YANLIŞ İFTİRA EDİYORSUN.....EVET BEN SEVDİKLERİME BENZEMEYE ÇALIŞIYORUM...HZ ÖMER RA YA..AYAĞININ TOZUNA KURBAN OLAYIM............................ŞİMDİ SEN GELDİN...ZİNAYI MUTA ADI ALTINDA SAVUNDUN...BİRAZ SONRADA BİRİ GELİP İÇKİYİ SAVUNMAZ İNŞAALLAH....Selam HİDAYETTE OLAN EHLİ SÜNNET VEL CEMAAT ÜZERİNE OLSUN....
 

EL_MİZAN

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
11 Nis 2009
Mesajlar
23
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
38
karşımda bu kadar ..... bir insan oldugunu bilseydim cavap yazmazdım çünkü yazdıklarınız kolların hiçbiri aslen şiilik kolları değildir...bunlar çok çok asırlar öncesinde şii karşıtı insanların oluşturdugu gruplardır.biraz daha iyi araştırmanızı kopyala yapıştırcı olmamanızı ve hak ile bakmanızı ki hakkı bilmeyen hakkı göremez der ali a.s konuşmamız iyisimi burda sona ersin çünkü gerçekten ruhumu sıktınız sizin gibi bağnaz düşünceli at gözlüklerini çıkarmayan insanların artık kalmadıgını düşünüyordum...biz bir yolcuyuz ve takip ediciyiz mektebimin anlamı bundan ibarettir asla bir kan dökücü değiliz bizler bu geçmiştede böyleydi gelecektede böyle olacaktır.şii birisi eğer birini öldürmüşse zamanın geregindendir kendi heva ve hevesinden asla değildir ki ehli sünnette çok şiiiye kıymıştır eğer bu konulara girilecek olursa mazallah nerelere sürükleniriz eskisi öyleydisede hadi öyle diyelim eskiyi geçte şimdiye bak.acaba şimdi şiiler ne yapmadalar ve neredeler gerçi siz hala eskidesiniz her kelimemi korkarak yazıyorum inanın amacımdan çıkmaktandır bu korku allaha ihanet etme korkusudur lütfen uzatmayalım zaten yazınıza cvp yazmıyıcam haberiniz olsun...
 

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
53
karşımda bu kadar ..... bir insan oldugunu bilseydim cavap yazmazdım çünkü yazdıklarınız kolların hiçbiri aslen şiilik kolları değildir...bunlar çok çok asırlar öncesinde şii karşıtı insanların oluşturdugu gruplardır.biraz daha iyi araştırmanızı kopyala yapıştırcı olmamanızı ve hak ile bakmanızı ki hakkı bilmeyen hakkı göremez der ali a.s konuşmamız iyisimi burda sona ersin çünkü gerçekten ruhumu sıktınız sizin gibi bağnaz düşünceli at gözlüklerini çıkarmayan insanların artık kalmadıgını düşünüyordum...biz bir yolcuyuz ve takip ediciyiz mektebimin anlamı bundan ibarettir asla bir kan dökücü değiliz bizler bu geçmiştede böyleydi gelecektede böyle olacaktır.şii birisi eğer birini öldürmüşse zamanın geregindendir kendi heva ve hevesinden asla değildir ki ehli sünnette çok şiiiye kıymıştır eğer bu konulara girilecek olursa mazallah nerelere sürükleniriz eskisi öyleydisede hadi öyle diyelim eskiyi geçte şimdiye bak.acaba şimdi şiiler ne yapmadalar ve neredeler gerçi siz hala eskidesiniz her kelimemi korkarak yazıyorum inanın amacımdan çıkmaktandır bu korku allaha ihanet etme korkusudur lütfen uzatmayalım zaten yazınıza cvp yazmıyıcam haberiniz olsun...
..............TAKİYYE SİZİN İTİKADINIZ KOÇUM...ES ESEBİLDİĞİN KADAR..O ŞİA GURUPLARI İMAM-I RABBANİ HAZRETLERİNİN SINIFLAMASI...SİZ YENİMİ TÜREDİNİZ...KÖKÜNÜZ YENİMİ...DURMADAN TÜRÜYORSUNUZ YANİ..YAZIDADA ÖYLE ANLATILIYOR OKUDUYSAN...BİRDE BEN NASIL İNSANMIŞIM ...BİR ANLAT HELE...KÜFÜR MÜ EDİYORSUN......NOKTALAMIŞSIN...NE YANİ..GELECEKSİN...ZİNAYI MUTA ADI ALTINDA MEŞRULAŞTIRMAYA ÇALIŞACAKSIN..HZ ÖMER RA EFENDİMİZE LAUBALİ BİR DİLLE ÇATACAKSIN...HİÇKİMSE SANA CEVAP VERMEYECEK..SENDE ZEHRİNİ KUSUP DURACAKSIN ÖYLEMİ..1400 YIL EHLİ SÜNNET ALİMLERİMİZ BİLEMEMİŞ SEN BİLMİŞSİN ÖYLEMİ...BENİM GİBİ İTİKADINA KENDİNİ ADAYAN MÜSLÜMAN SÜNNİLER ÇOĞALMAKTA...ÜZÜLEBİLİRSİN...VAY ANASINA Şİİ BİRİSİ ADAM ÖLDÜRDÜĞÜNDE ZAMANIN GEREĞİNDENMİŞ...MUTA ZİNASINA KARŞI ÇIKTIKLARI İÇİNMİ ÖLDÜRÜRSÜNÜZ YOKSA..AÇIK KONUŞ...SENİN ALLAHA İHANET ETME KORKUNUDA ANLAYAMADIM...Hadi o zaman..KENDİNE BİR MUTACI ŞİA SİTESİ BUL..ORALARA TAKIL...
 

nakşibendi

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
12 Mar 2006
Mesajlar
1,946
Tepki puanı
0
Puanları
0
..............TAKİYYE SİZİN İTİKADINIZ KOÇUM...ES ESEBİLDİĞİN KADAR..O ŞİA GURUPLARI İMAM-I RABBANİ HAZRETLERİNİN SINIFLAMASI...SİZ YENİMİ TÜREDİNİZ...KÖKÜNÜZ YENİMİ...DURMADAN TÜRÜYORSUNUZ YANİ..YAZIDADA ÖYLE ANLATILIYOR OKUDUYSAN...BİRDE BEN NASIL İNSANMIŞIM ...BİR ANLAT HELE...KÜFÜR MÜ EDİYORSUN......NOKTALAMIŞSIN...NE YANİ..GELECEKSİN...ZİNAYI MUTA ADI ALTINDA MEŞRULAŞTIRMAYA ÇALIŞACAKSIN..HZ ÖMER RA EFENDİMİZE LAUBALİ BİR DİLLE ÇATACAKSIN...HİÇKİMSE SANA CEVAP VERMEYECEK..SENDE ZEHRİNİ KUSUP DURACAKSIN ÖYLEMİ..1400 YIL EHLİ SÜNNET ALİMLERİMİZ BİLEMEMİŞ SEN BİLMİŞSİN ÖYLEMİ...BENİM GİBİ İTİKADINA KENDİNİ ADAYAN MÜSLÜMAN SÜNNİLER ÇOĞALMAKTA...ÜZÜLEBİLİRSİN...VAY ANASINA Şİİ BİRİSİ ADAM ÖLDÜRDÜĞÜNDE ZAMANIN GEREĞİNDENMİŞ...MUTA ZİNASINA KARŞI ÇIKTIKLARI İÇİNMİ ÖLDÜRÜRSÜNÜZ YOKSA..AÇIK KONUŞ...SENİN ALLAHA İHANET ETME KORKUNUDA ANLAYAMADIM...Hadi o zaman..KENDİNE BİR MUTACI ŞİA SİTESİ BUL..ORALARA TAKIL...

Ey Kardeşim;Yüce Allah (c.c) şöyle buyurmaktadır:

"Ey iman edenler! birbirinizin hakkında, yersiz zanda bulunmaktan kaçının, çünkü bazı zan ve şüphe vardır ki, günahtır." (Hucurat: 49/12)

Ebû Hüreyre radıyallahu anh'den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:"Zandan sakının. Çünkü zan, sözlerin en yalan olanıdır.”

Ebû Hüreyre radıyallahu anh'den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Zandan sakınınız. Çünkü zan (yersiz itham), sözlerin en yalan olanıdır. Başkalarının konuştuklarını dinlemeyin, ayıplarını araştırmayın, birbirinize karşı öğünüp böbürlenmeyin, birbirinizi kıskanmayın, kin tutmayın, yüz çevirmeyin. Ey Allah'ın kulları! Allah'ın size emrettiği gibi kardeş olun.

Bilinsin ki ;

Müslüman müslümanın kardeşidir: Ona haksızlık etmez, onu yardımsız bırakmaz, küçük görmez. (Göğsüne işâret ederek) Takvâ buradadır, takvâ buradadır!”

"Kişiye, müslüman kardeşini hor görmesi kötülük olarak yeter. Müslümanın her şeyi, kanı, namusu ve malı müslümana haramdır.”

"Şüphesiz ki Allah, sizin bedenlerinize, görünüşünüze ve mallarınıza değil, kalblerinize kıymet verir."

Bir rivâyette şöyle buyurulur: "Birbirinize haset etmeyin, kin tutmayın. Başkalarının ayıplarını araştırmayın, konuştuklarını dinlemeyin, müşteri kızıştırmayın. Ey Allah'ın kulları! Kardeş olun."

Bir rivayette de şöyle buyurulur:"Birbirinizle alâkayı kesmeyin! Birbirinize sırt dönmeyin! Birbirinize kin tutmayın! Haset etmeyin. Ey Allah'ın kulları! Kardeş olun!”

Ve diyoruz ki;
“... Ey Rabbimiz! Bizi doğru yola ilettikten sonra kalblerimizi bu gerçekten bir daha saptırma...” (Al-i İmran: 3/8)

En iyisini yüce ALLAH bilir.

'Ey iman edenler! Allah'tan hakkıyla korkun ve ancak müslüman olarak ölün.'

Esselâmü aleyküm ve rahmetullàhi ve berekâtühû!..
 

Huyela

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
11 Eki 2006
Mesajlar
2,345
Tepki puanı
1
Puanları
36
Yaş
41
Konum
İstanbul

Gerçekten bu sözlerinizi yürekten söylüyor ve amel ediyorsanız bu konuyu birde ben anlatayımda ricam üzerine birde benden dinleyin öyle akıl üzere ve kaynak üzere kara verelim inş. eğer hakka aşık iseniz ve hak taraftarı iseniz izin buyurun...İLİM TALİBLERİNE selam olsun....

Burada ne istediğinizi anlıyamadım.
 

Huyela

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
11 Eki 2006
Mesajlar
2,345
Tepki puanı
1
Puanları
36
Yaş
41
Konum
İstanbul
Ayrıldıktan sonra kadın erkekten nafaka talebinde bulunamaz.
Bayan erkekle ilişkiye girmiş ise, nikah süresi bittiğinde iki hayız ve temizlik müddeti iddet beklemelidir. Hayız ve nifastan kesilmiş bir kadın ise kırkbeş (45) gün iddet bekler. Nikahlı iken erkeğin ölümü halinde ise, kadın dört ay on gün iddet bekler. Bu iddet süresi bitmeden başka bir kimse ile nikahlanan kadın zinâ etmiş olur.
Erkek mut’a yapacağı kadının iddetini vs. araştırmak zorundadeğildir. Ancak nikahtan önce bu durum ile ilgili olumsuz bilgiler edinmiş ise konuyu araştırması ve ona göre davranması daha uygun görülmüştür.
Mut’a nikahı sadece cinsel amaçla yapılan bir nikah değildir. Birbirleri ile dâimî eş olma niyetleri olan iki kişinin, harama düşmeden meşru sınırlar içerisinde konuşması, birbirlerini biraz olsun tanımaya çalışmaları, yan yana olmaları, vs. gibi amaçlarla da yapılabilir. Meselâ; insanlarımızın tanıma devresi gibi gördükleri nişanlılık dönemindeki yakınlığın dînin meşru sınırları içerisinde gerçekleşmesi gibi amaçlarla. Bu amaçlarla mut’a yapan kişiler antlaşmalarındaki şartlara mutlaka riâyet etmeli, haramlara vesîle olacak hal ve hareketlerden kaçınmalıdırlar. Çünkü Müslüman nikah ve antlaşma ile hem karşısındakine söz vermiş ve hem de Allâh’a söz vermiş olur.
Mut’a nikahı ile birbirlerini iyice tanıyan eşler dilerlerse nikahlarını dâimî nikaha çevirir, bir yastıkta mutlu bir ömür sürmenin hazzını tadarlar.
EHL-İ BEYT ( s.a.a.) NE BUYURMUŞ?
İmâm Cafer Sâdık (a.s) buyurdu; “Mut’a nikahı Kur’ân’da nâzil oldu ve onu Resûlullâh (a.s) sünnetle uyguladı-uygulattı.”[50]
Ebû Hanîfe (r.h); İmâm Cafer Sâdık’a (a.s), “Muta’dan sordu.” İmâm (a.s) dedi;“Hangi muta’yı soruyorsun?” Ebû Hanîfe dedi; “Ben Hac muta’sından sormuştum. Ancak, bana mut’a nikâhından da haber ver. O hak olan bir şey midir?” Hz. İmâm (a.s) buyurdular; “...onlarla mut’a yaptığınızda kararlaştırılan (farz olan) ücretlerini-mehirlerini kendilerine verin...” [Nisâ (4): 24] âyetini hiç okumadın mı?” Bunun üzerine, Ebû Hanîfe (r.a.); “Vallâhi ben bu âyeti sanki hiç okumamışım.” dedi.[51]
İmâm Cafer Sâdık (a.s) buyurdu;“Bir kadınla mut’a yapmak istediğinde şöyle diyerek anlaşırsın.” “Seni Allâh’ın Kitâbı ve Resûlün sünneti üzere, aramızda mîrâs hükümlerinin geçerli olmaması, şu kadar süreliğine, şu kadar mehir-ücret karşılığında ve süre bittiğinde iddetini beklemen şartlarıyla meşru bir nikah ile kendime zevce-eş edindim-ediniyorum.” (Bayan bu şartlarla nikahlanmayı kabul ettiği zaman nikah gerçekleşmiş olur.)[52]
İmâm Ali Rızâ (a.s) buyurdular; “Mut’a nikâhı; Mut’a ile ilgili hükümleri bilen kimselere helâl, konu ile ilgili gereken hükümleri bilmeyen kimselere ise harâmdır.” (Zîrâ, ilgili hükümleri bilmeyenler onu tatbîk edemezler ve dolayısıyla meşru olan bir nikâhı bile zinâya ve gayr-ı meşru ilişkiye döndürebilirler)[53]
Müslüman; İslâm’ı kendine değil, kendini İslâm’a uydurandır.
[42] Mut’a nikâhına değinmemizin amacı şia ve Sünnî bütün Müslümanları konu hakkında bilgi sâhibi kılmaktır. Aksi halde fitneciler Müslümanları bölmek için konu ile uzaktan yakından ilgisi olmayan yalanlar yayarak kardeşi kardeşe düşman kılmakta ve Müslümanları farklı görüşteki kardeşlerine karşı kışkırtmaktadırlar. Hükümlerin açıklanması ve bilinmesi onu mutlak sûrette uygulamayı gerektirmez. Çok özel, zamana ve şartlara bağlı hükümler konusunda müslümana düşen görev daha duyarlı davranmaktır.
[43] Sahîh-i Buhârî: c: 2 sh: 168, c: 6 sh: 33, Sahîh-i Müslim: c: 4 sh: 168, Sünen-i Nesâî: c: 5 sh: 155, Müsned-i Ahmed: c: 4 sh: 236, Sünen-i Beyhakî: c: 5 sh: 20, Tefsir-i Kurtubî, Tefsir-i ibn-i Kesir, Tefsîr-i Ebi Hayyan...vs.
[44] Musannefi Abdurrezzak: c:7 sh: 499, Fethul Bari: c: 9 sh: 49... vb.
[45] Tefsîr-i Taberî: c: 5 sh: 9, Musannef-i Abdurrezzak: c: 7 sh: 500, Tefsîr-i Râzî: c: 10 sh: 50, Dürrül Mensur: c: 2 sh: 140, Kenzul Ummâl: c: 8 sh: 204, Tefsîr-i Ebî Hayyan: c: 3 sh: 218, Furû-u Kâfî: c: 5 sh: 448, Tehzîb: c: 7 sh: 250, 270, İstibsâr: c: 3 sh: 141...vb.
[46] Sünen-i Beyhakî: c: 7 sh: 206, Müsned-i Ahmed: c: 1 sh: 52, Tefsîr-i Râzî: c: 10 sh: 50, Sahîh-i Müslim: had. no: 1357, Cessas: Ahkâmu’l Kur’ân: c: 1 sh: 342, 345, c: 2 sh: 152, Tefsîr-i Kurtubî: c: 2 sh: 370, Serahsi: El-Mebsut: c: 5 sh: 152, Kenzul Ummâl: c: 8 sh: 293 vs.
[47] Sahîh-i Müslim: c: 4 sh: 130, Sahîh-i Buhârî: c: 6 sh: 66, c: 7 sh: 5, Sünen-i Beyhakî: c: 7 sh: 200, Müsned-i Ahmed: c: 1 420, 432, Dürrül Mensur: c: 2 sh: 140, Tefsîr-i ibn-i Kesîr, Tefsîr-i Kurtubî, Ahkâmul Kur’ân...vb.
[48] Ehl-i Sünnet (Sünnî) kardeşlerimizden bazılarının iddialarına göre daha sonra gelen bir kaç âyet vardır ki onlar mut’a nikâhına izin veren âyetin hükmünü yürürlükten kaldırmıştır. Ancak şunu belirtelim ki bahsedilen âyetlerin hiç birisinin mut’a nikâhı ile uzaktan yakından bir ilgisi yoktur. İddia edilen bazı âyetler ise zaten mut’aya izin veren âyetten önce inmiştir ki mut’a âyetinin hükmünü kaldırması mantıken ve târihen de imkansızdır. Gerekli bilgiler için konunun sonunda verilecek olan kaynaklara baş vurulabilir.
[49] Ehl-i Beyt yoluna göre İslâm’da mut’a nikâhı ve konu ile ilgili geniş açıklamalar için bakınız: Abdulkâdir Çuhacıoğlu: Kur’ân ve Sünnet ışığında Mut’a nikâhı, Prof. Dr. Muhammed Ticani Semavi: Doğrularla birlikte: sh: 327-337, Kâşiful Gıta: Caferî mezhebi ve esasları: sh: 79-87, Seyyid Muhammed Fadlallâh: İslâmî açıdan kadın sorunu: 148-158, Murtazâ Mutahharî: Kadın: sh: 50-79, Allâme Tabatabaî: İslâm sosyolojisi: sh: 69,70, Kadri Çelik: Bir devrimin anatomisi: sh: 383-404, Mehdi Aksu: İslam’da evlilik ve cinsel sorunlar: sh: 293-307, Ehl-i Beyt mesajı dergisi: sayı: 4 sh: 129-149, Abdulbâki Gölpınarlı: Tarih boyunca İslâm mezhepleri ve Şîilik: 616-621, Cafer Sübhânî: El-İlâhiyât: c: 2 sh: 950-960, Tam Hüsniye: 151-159, Prof. 1400 (Nazmi Nizami Sakallıoğlu): Ehl-i Beyt davası: c: 2 sh: 435-438, Allâme Emînî: El-Ğadîr: c: 6, Seyyid Ali Mîlânî: Risâleler,...vs.
[50] Furû-u Kâfî: c: 5 sh: 449, Tehzîb: c: 7 sh: 251, İstibsâr: c: 3 sh: 142
[51] Furû-u Kâfî: c: 5 sh: 450
[52] Furû-u Kâfî: c: 5 sh: 455, 456, Tehzîb: c: 7 sh: 263, İstibsâr: c: 3 sh: 150, 151
[53] Men lâ yahduruhul fakîh: c: 3 sh: 292

Senin ehli beytle uzaktan yakından alakan yok. Ne demek istediğin anlaşılmış oldu.
 

Huyela

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
11 Eki 2006
Mesajlar
2,345
Tepki puanı
1
Puanları
36
Yaş
41
Konum
İstanbul
EL MİZAN KARDEŞİM bu yazdıkların hakkında pekde bilgi sahibi değilim ama okuyyup bu konuyu takip ediyorum..
ŞİMDİ ÖNEMLİ OLAN RESULULLAH HANGİ ŞARTLARDA İZİN VERMİŞTİR VE BUGÜN DE O ŞARTLAR GEÇERLİMİDİR?
BİRDE ŞİMDİ ŞU VAR MUTA NİKAHININ ÜLKEMİZDE YAYGINLAŞTIĞININ BİR DÜŞÜNÜN NASIL OLACAK?
SİZDEN EVVEL HÜYELA KARDEŞİN AÇIKLAMALARINI ŞAHSEN BEN BENİMSEDİM ŞİMDİ SENİN BU YAZINLA BENİM GİBİ KAÇ KİŞİ ACABA NE DÜŞÜNÜYOR?ŞİMDİ OKUDUKLARIM BENİ İKİLEMDE BIRAKIYOR NE YAPMALIYIZ....

Kardeşim Allahü teala sizi muhafaza eylesin. Başta Peygamber efendimiz'aleyhisselam' olmak üzere bütün din büyükleri talebelerine bid'at ehliyle görüşmeyi yasaklamışlardır. Sizde gördünüz ki kafanızı karıştırdı. Bu sebebden böylelerinden uzak durmak gerekir. Aşağıdaki linki okumanızı tavsiye ederim.

Bid’at ehli ile dostluk kurmak .:.: www.dinimizislam.com :.:.
 

ahde

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
2 Mar 2009
Mesajlar
590
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
43
selamun aleyküm kardeşim mut-a nikahın biliyorum ama ben de hazreti ömer döneminde yasaklandığını biliyordum ben de bu konuyu ilk öğrendiğimde çok şaşırmıştım.

cahiliye döneminde birçok iğrenç uygulama gibi
fuhuş ve gayri meşru ilişkilerde gayet normal karşılanıyordu.
hatta belli yerlerde fuhuş mekanlarının bulunması bile yadırganmıyordu.
peygamberimiz (s.a.v)
insanların fikir, amel ve tavırlarını ıslah edip cinsel sapma
ve ahlaki bozulmaları önlemek için daimi nikah'ın yanısıra
belli bir süre için kıyılan nikah ve eşler arasında
süresi önceden belirlenen "süreli evlenme"
yöntemini uygulayıp gerekli kanuni düzenlemeleri beyan etti.

ben bu şekilde biliyorum ama allah sizden razı olsun
sonradan yasakladığını bilmiyordum ben kendimce
hazreti ömer yasakladıysa bir bildiği vardır diye düşünüyordum.
sizinde bildiğiniz gibi hazreti ömerin doğruluk ve
güvenirliğiğle ilgili ayet nazil olmuştu.
içki konusundaki ayetlerde hz. ömerin kesin delil istemesi üzerine nazil olmuştu.
selametle kalın rabbim razı olsun.
 

gulen76

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
27 May 2008
Mesajlar
360
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
48
hz. ömer yasaklamış bu konuyu ne konuşmak ne de tartışmak bile yersiz.. yasaktır...günahtır..
 

OkanDemir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
10 Eyl 2008
Mesajlar
177
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
45
bildiğim kadarıyla mutalı eşi yokdu bu soruyla neyi ima etmeye çalıştıgınızı anlıyorum ...fakat şurası açıkki bu nikah allahın emri dahilindedir ve resulullah s.a.a bunu bildirmiştir..resululklah s.a.a ile diğer insanları nefis konusunda bir tutmak yanlış değilmi sizcede....illa onu kendisidemi yapmış olcak bunu bildirmesi ve helalligini açıklaması buna iman etmesi yeterli değilmidir...helaldir diye hadislerde bildirdiği ve ayetide tefsir etmesi yeterli değilmidir...hadisleri nakledenler ise normal şahıslar değildir.aynı zamanda ehlibeyt a.s danda nakledilmektedir...onlarında helalligini bildirmeleri ve iman etmeleri size yeterli gelmiyormu...insanları bu konuda mutayı istiyenleri bizzat teşvik etmiş olmaları izin vermeleri yeterli gelmiyormu biraz daha geniş bakınız kaynaklar ve raviler gayet muhkem gayet sabit ve güçlü deliller ama size mantıksız gelmesi doğaldır nasıl görmek isterseniz öyle görürsünüz kendi bilgim dahilinde bu kadar açıklayabiliyorum keşke bir alim olsaydım yada okudugum herşey aklımda kalsaydıda daha güzel açıklayabilseydim...umarım sizlerde kendi çabalarınızı konuşturur birde kendiniz araştırırsınız ama hakkaniyet ile....


neyi anlatmak istediğimi anladığınıza sevindim en azından farklı taraflarda olsak ta anlaşılmak gayet güzel.Hadis nakledilmesi ve bunun ehlibeyt çe de yapılmış olmasının Muta ile nasıl bağdaştığını anlamak mümkün değil biliyorsunuz siz de günümüze ulaşan hadislerin arasında sahih olmayanları da var ve bunun çeşitli kıstas ölçüleri de bulunmakta bir Hadis i şerif in paygamber efendimize ait olduğunun iddiası yeterli değil kaldı ki gerek Buhari olsun gerek Müslim bu konuda çok ince eleyip sık dokumuş insanlar.

Bakınız iddia ettiğiniz nisa suresi 24.ayeti sizin referans aldıklarınız kendilerine göre yorumlamışlar ve ona göre davranmayı seçmişler eğer Peygamber efendimizin yolundan gitmeyeceksek (Muta uygulamasında dahi ) kimi insan olarak kendimize örnek alacağız ? Her mümin kendide Efendimizi örnek almaya çalışmalı İslam ın özünde bu var Alemlere rahmet olarak yaratılmış birinden söz ediyoruz onu kendimize referans almayacaksak kimi alacağız ?Madem kendi çabalarınızla elde ettiğiniz birikimleri buraya aktarıyorsunuz gerek alimlerden gerek ravilerden dem vuruyorsunuz ... Sizce Hz.Ömer gibi bir zatın Resulullah ın icazet verdiği bir konuyu kendi keyfine göre yasaklaması mümkün mü ? Siz bunu Hz.Ömer e nasıl yakıştırabildiniz çok merak ediyorum beni de aydınlatırsanız sevinirim..
 

Huyela

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
11 Eki 2006
Mesajlar
2,345
Tepki puanı
1
Puanları
36
Yaş
41
Konum
İstanbul
karşımda bu kadar ..... bir insan oldugunu bilseydim cavap yazmazdım çünkü yazdıklarınız kolların hiçbiri aslen şiilik kolları değildir...bunlar çok çok asırlar öncesinde şii karşıtı insanların oluşturdugu gruplardır.biraz daha iyi araştırmanızı kopyala yapıştırcı olmamanızı ve hak ile bakmanızı ki hakkı bilmeyen hakkı göremez der ali a.s konuşmamız iyisimi burda sona ersin çünkü gerçekten ruhumu sıktınız sizin gibi bağnaz düşünceli at gözlüklerini çıkarmayan insanların artık kalmadıgını düşünüyordum...biz bir yolcuyuz ve takip ediciyiz mektebimin anlamı bundan ibarettir asla bir kan dökücü değiliz bizler bu geçmiştede böyleydi gelecektede böyle olacaktır.şii birisi eğer birini öldürmüşse zamanın geregindendir kendi heva ve hevesinden asla değildir ki ehli sünnette çok şiiiye kıymıştır eğer bu konulara girilecek olursa mazallah nerelere sürükleniriz eskisi öyleydisede hadi öyle diyelim eskiyi geçte şimdiye bak.acaba şimdi şiiler ne yapmadalar ve neredeler gerçi siz hala eskidesiniz her kelimemi korkarak yazıyorum inanın amacımdan çıkmaktandır bu korku allaha ihanet etme korkusudur lütfen uzatmayalım zaten yazınıza cvp yazmıyıcam haberiniz olsun...


At gözlüklerini çıkarırsak ne olucak. Yani o zaman biz sizin kızınızla veya bacınızla, kız kardeşinizle müta nikahı yapabilirmiyiz.? Size göre meşru ya.
 

ahde

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
2 Mar 2009
Mesajlar
590
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
43
karşımda bu kadar ..... bir insan oldugunu bilseydim cavap yazmazdım çünkü yazdıklarınız kolların hiçbiri aslen şiilik kolları değildir...bunlar çok çok asırlar öncesinde şii karşıtı insanların oluşturdugu gruplardır.biraz daha iyi araştırmanızı kopyala yapıştırcı olmamanızı ve hak ile bakmanızı ki hakkı bilmeyen hakkı göremez der ali a.s konuşmamız iyisimi burda sona ersin çünkü gerçekten ruhumu sıktınız sizin gibi bağnaz düşünceli at gözlüklerini çıkarmayan insanların artık kalmadıgını düşünüyordum...biz bir yolcuyuz ve takip ediciyiz mektebimin anlamı bundan ibarettir asla bir kan dökücü değiliz bizler bu geçmiştede böyleydi gelecektede böyle olacaktır.şii birisi eğer birini öldürmüşse zamanın geregindendir kendi heva ve hevesinden asla değildir ki ehli sünnette çok şiiiye kıymıştır eğer bu konulara girilecek olursa mazallah nerelere sürükleniriz eskisi öyleydisede hadi öyle diyelim eskiyi geçte şimdiye bak.acaba şimdi şiiler ne yapmadalar ve neredeler gerçi siz hala eskidesiniz her kelimemi korkarak yazıyorum inanın amacımdan çıkmaktandır bu korku allaha ihanet etme korkusudur lütfen uzatmayalım zaten yazınıza cvp yazmıyıcam haberiniz olsun...

Elmizan kardeşim selam olsun allah ve resulüne iman edenlere
ben bahsettiğiniz ayeti okudum hatta bu konuyla ilgili elimde kitap da var
gerçekten bu hüküm islam dininde uygulanmıştır.lakin şöyle bir düşündüğünüzde insanlar bu hükmü de diğerlerinde olduğu gibi kendi çıkarları doğrultusunda amel edeceklerdir.mut-a mikahı'nı özellikle askeri seferlere çıkan sahabiler uyguluyordu.bu konuda huyela kardeşimle ihtilaftasınız lakin herkezin düşüncelerine saygı duymak lazım hz ömer
yasaklamıştır hz alide bu yasağı uygulamıştır. halifeler bu hükümleri
boşuna koymamışlardır. tüm müslümanların birlik olması gerekirken böyle
hükümleri öne sürerek ayrı düşmenin anlamı yok siz mesebiniz gereğini uygularsınız bizde meshebimizin gereğini uygularız ayrıca böyle bir sitede at gözlüğü gibi ifadeler yakişmıyor zira bu sitede allah ve resulünden bahsediyoruz ben sizi rabbime emenet ediyorum
ayrılma değil bir olma zamanı zulme karşı küffara karşı bir olalım
 

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
53
Ebubekir Sifil'den önemli uyarı!


Milli Gazete ve Rıhle Dergisi yazarlarından Dr. Ebubekir Sifil, ayak oyunlarıyla ayağımızın altındaki zeminin kaydırılmakta olduğunu söyledi.


72079.jpg

Oynanan oyunların farkında olunmazsa tarihin bir kez daha ve korkunç bir biçimde tekerrür edeceği uyarısında bulunan Sifil, Mutezile, Haricilik ve Şia gibi Ehli Sünnet dışı mezheplerin "İslam'ın zenginliği" olarak görülmesini de "absürtlük" olarak değerlendirdi. Milli Gazete'deki son iki makalesinde Sünnet'in korunmuşluğu konusunu işleyen Dr. Ebubekir Sifil, "Bu din Sahabe'ye gereği gibi hem tebliğ hem de beyan edilmiş, onlar da Efendimiz (s.a.v)'den aldıklarını kendilerinden sonraki kuşağa aktarmışlardır" dedi...

İşte Sifil'in o iki yazısı...

Korunmuşluk açısından Sünnet Modern zamanlarda bilincimize musallat edilen virüslerden birisi de, Kur'an'ın korunacağının Allah Teala tarafından garanti edildiği, buna mukabil Sünnet'in ilahî korumanın dışında kaldığı iddiasıdır. Bu iddia ayağına yer edindiğinde kaçınılmaz olarak sadece Kur'an, 6 bin küsur ayetten ibaret bir metin olarak itimada şayan olacak, onun dışındaki her şey modern müslümanın şüphe oklarının hedefinde bulunacaktır.

Bilincimize bu virüsü musallat edenler, "uydurma hadis" diye bir vakıa bulunduğunu herkesin itiraf ettiğini, ancak "uydurma Kur'an" diye bir şeyin hiçbir zaman söz konusu olmadığını, olamayacağını kabul etmemizi isterler.

Evet, Kur'an'ın ilahî garanti altında olduğunda şüphe yok. Ancak bu gerçek iki noktada manipüle ediliyor:

1. Kur'an'ın korunmuşluğu, "Kur'an" adı altında birtakım metinlerin uydurulmadığı/uydurulmayacağı anlamına gelmez. Birkaç yıl önce "el-Furkânu'l-Hakk" isimli uydurma bir kitabın ABD'de peydahlanıp piyasaya sürüldüğü haberi hafızalarımızdaki tazeliğini henüz kaybetmiş değil. (Kur'an surelerine nazire tarzında kaleme alınmış sureler ve pasajlar ihtiva eden bu müzevver kitap, bekleneni vermemiş olacak ki, gündemden çabuk düştü!)

Daha önemlisi var: Hindistan'ın Bankipore şehrindeki Genel Şark Kütüphanesi'nde bulunan nüsha, tam anlamıyla bir "uydurma Kur'an"dır. Nüzul sırasına göre tertip edilmiş bulunan bu nüsha, sadece kimi ayetlerin içine serpiştirilmiş eklemelerle temayüz etmez; sonunda bulunan iki "sure" de onu farklı kılmaktadır. Bu "sure"lerden birisi, "Sûretu'n-Nûreyn" adını taşımaktadır. Kırk bir cümleden müteşekkil olan bu "sure", Efendimiz (s.a.v) ve Hz. Ali (r.a)'den bahsetmektedir. Diğeri ise Şii Hüseyin b. Muhammed Takî en-Nûrî et-Tabersî'ye ait Faslu'l-Hitâb fî İsbâti Tahrîfi Kitâbi Rabbi'l-Erbâb'da zikredilen Sûretu'l-Velâye'dir.1 (Bu "sure", Şah Veliyyullâh ed-Dihlevî'nin oğlu Şah Abdülazîz'in kaleme aldığı Muhtasaru't-Tuhfeti'l-İsnâaşeriyye isimli eserde de zikredilmiştir.)

Şu halde, nasıl ki "Kur'an" adı altında uydurulmuş birtakım metinlerin mevcudiyeti Kur'an'ın korunmuşluğuna gölge düşüremezse, "hadis" adı altında uydurulmuş birtakım metinlerin bulunması da bütün olarak Hadis sahasını itham altına sokmaya yetmez!

2. Kur'an'ın korunmuşluğu, ne dediği okuyana göre değişen 6 bin küsur cümlenin korunmuşluğu değildir. Bilakis Kur'an'ın korunmuşluğu, Kur'an'ın bizden ne istediği konusundaki netliğin de korunmuşluğu demektir. Yani Allah Teala Kur'an'ı göndermekle iman, ahlak, tefekkür, tasavvur ve amel olarak nasıl bir çizgi izlememiz gerektiğini biz kullarına iletmiştir. Eğer Kur'an'daki 6 bin küsur cümle muradullahın tecellisi için bu noktalarda yeterli olsaydı, "Kur'an'ın beyanı" gibi hayatî bir rolün Sünnet'e -yine bizzat Kur'an tarafından- verilmesinin hiçbir anlamı olmazdı!

Kur'an, Efendimiz (s.a.v)'e iki görev yüklemiştir: Tebliğ ve Beyan. Ve bize de ihtar etmiştir ki, Kur'an, Sünnet'in beyanına/açıklamasına ihtiyaç gösteren ayetler ihtiva etmektedir.

Öyleyse şunu söylemek zorundayız: Eğer Allah Teala'nın bizden ne istediğini Efendimiz (s.a.v)'in beyanı olmadan anlayamıyorsak, Kur'an'ın sadece "tebliğ"inin değil, aynı zamanda "beyan"ının da korunmuş olması gerekir! Aksi halde Kur'an'ın sadece "tebliğ"inin korunmuş olmasının pratik hiçbir anlamı olmayacaktır.

Pazartesi günü devam edelim.

Bütün bunlar şu noktayı açık bir şekilde önümüze koyuyor: Tarih içinde şu veya bu çevre tarafından şu veya bu gerekçeyle hadis uydurulmuş olmasından hareketle hadislerin tamamını "şüpheli" görmek ve töhmet altına sokmak, bir sonraki adımda Kur'an'ı da aynı töhmet tavrının hedefine koyacaktır.

Burada denebilir ki: "Sünnet başka, Hadis başkadır. Sünnet, Kur'an'ın beyana muhtaç ayetlerinin fiilî/amelî olarak tefsir edilmesiyle oluşur ve Ümmet tarafından nesilden nesile "amelî olarak" aktarılmıştır. Burada herhangi bir şüphe yoktur. Ancak hadisler "amelî" olarak değil, "kavlî" olarak nakledilmişler ve nakledilirken de unutmak, yanılmak, eksik ya da fazla nakletmek... gibi birtakım ravi tasarruflarına maruz kalmışlardır. Dolayısıyla Sünnet'in korunmuşluğundan söz edebiliriz, ama hadislerin korunmuşluğundan söz edemeyiz!

Bu yaklaşım ilk bakışta makul gibi görünmektedir. Ama birkaç noktada problemlidir:

A. Güvenilirliği, amelî olarak aktarılan namaz, oruç... gibi bazı temel ibadetlere indirgemek, dinin büyük bir kısmını bize aktaran hadisleri devre dışı bırakmak demektir. Bu da dinin büyük kısmının fiilen lağvedilmesi anlamına gelir.

B. Pek çok alanda "amelî rivayet" ile "kavlî rivayet"i birbirinden ayırmak mümkün değildir. Söz gelimi feraiz, alım-satım, nikâh-talak... ile ilgili rivayetler bu kapsamdadır. Hatta oruç, zekât gibi temel ibadetlerin de bu kapsamda olduğunu söylemek gerçeğin ifadesi olacaktır. Açıktır ki yüzyıllar boyunca Ümmet bunlar ve benzeri konularda "görerek" değil, "işiterek", yani "amelî" nakle değil, "kavlî" nakle dayanarak amel etmiştir.

C. Bu Ümmet'in ulemasının sıhhati üzerinde söz birliği ve gereğince amel ettiği rivayetler, güvenilirlik bakımından "amelî nakil"den aşağı değildir.

Şu halde hadisleri -hangi gerekçeyle olursa olsun- toptan zan ve töhmet altına alan herhangi bir yaklaşımın sahih bir din tasavvuru ile alakası kurulamaz!

Yazının başında zikrettiğim "sadece Kur'an metninin korunduğu" tezi de aslında havadadır. Zira Allah Teala Kur'an'ı gökten indirdiği melekler vasıtasıyla ya da bir başka şekilde korumuyor. Bu ümmetin hafızları ve hafgızası vasıtasıyla koruyor.

Öte yandan şunu da gözden kaçırmayalım: "metnin/delilin korunması", "muradın/medlulün korunması" anlamına gelmemektedir.

1) Geniş bilgi için bkz. Prof. Dr. İsmail Cerrahoğlu, Tefsir Tarihi, I, 406 vd Korunmuşluk açısından Sünnet 2 Cumartesi günkü yazıyı "metnin/delilin" korunması, "mananın/medlulün" korunması anlamına gelmez diyerek bitirmiştik. Bu nokta üzerinden devam edelim: Cebrail (a.s), Efendimiz (s.a.v)'e bir tek din getirmiştir. Efendimiz (s.a.v) de bu dini Cebrail (a.s)'dan aldığı gibi ashabına aktarmıştır. Bir önceki yazıda altını çizdiğim gibi bu "aktarış"ın iki boyutu vardır: "Tebliğ" ve "beyan."

Bu din Sahabe'ye gereği gibi hem tebliğ hem de beyan edilmiş, onlar da Efendimiz (s.a.v)'den aldıklarını kendilerinden sonraki kuşağa aktarmışlardır. Sahabe kuşağı henüz hayattayken zuhur eden birtakım fırkalar, yeni ve farklı din telakkileri ile ortaya çıkmışlardır.

Bu noktaya dikkatinizi özellikle çekmek isterim. Bu fırkalar bu din telakkilerini Sahabe'den almamışlardır. "İ'tizal" kelimesinin ilk defa kim tarafından ve hangi bağlamda kullanıldığı konusunda Kelam Tarihi kitaplarında okuduğumuz nakillerden birisi şudur: el-Hasenu'l-Basrî'nin ilim meclisinde büyük günah işleyen kimsenin durumu tartışma konusu olmuş, talebelerinden Vâsıl b. Atâ, böyle kimselerin dinden çıkacağını, ancak küfre de girmeyeceğini, yani mü'min de kâfir de sayılmayacağını söylemiştir. el-Hasenu'l-Basrî'nin Sahabe'den devralınan din telakkisine uymadığı için reddettiği bu kabul neticesinde Vâsıl b. Atâ, onun meclisinden ayrılarak (i'tizal ederek) kendi halkasını oluşturmuştur.

Bu olay bize, sadece "i'tizal" kelimesinin kavramsal menşei hakkında bilgi vermekle kalmıyor; aynı zamanda "i'tizal"in "nev-zuhur" bir hareket olarak Sahabe'nin dünyasında yerinin bulunmadığını da anlatıyor.

Nitekim Tabakâtu'l-Mu'tezile yazarlarının, i'tizal anlayışını gerilere atfetme gayretinin, birkaç sahabî ismine ve zorlama yorumlara dayandığını açık bir şekilde görüyoruz. İlgili eserlerde Sahabe'nin ileri gelenlerine dayandırılan görüşler kısaca şöyledir: Hz. Ebû Bekr, Abdullah b. Mes'ûd gibi sahabîlerin, hakkında nass bulunmayan bazı konularda ictihad ederken, "Kendi görüşümle hükmediyorum; doğruysa Allah Teala'dan, yanlışsa benden ve şaytandandır" demeleri, Hz. Ömer'in, hırsızlık yaptıktan sonra "Allah'ın bana yazdığı kaderle hırsızlık yaptım" diyen birine, el kesme cezasının üstüne kırbaç vurdurması ve elinin kesilmesinin hırsızlık suçunun, kırbaçlanmasının ise Allah Teala'ya iftira etmesinin cezası olduğunu söylemesi, Hz. Osman'a ok atanların "Allah attı" iddiasına karşılık, "Yalan söylüyorsunuz, Allah atsaydı ok hedefini şaşırmazdı" demesi, Hz. Ali'nin Sıffin sonrası Şam'a gitmelerinin de gitmemelerinin de Allah'ın kaderiyle (takdiriyle) olduğunu söylemesi, Abdullah b. Ömer ve Abdullah b. Abbas'ın da bunlara benzer tarzda Cebriye'nin görüşlerini çağrıştıran iddiaları reddetmeleri...

Bu argümanların, bu sahabîlerin (Allah hepsinden razı olsun) Mu'tezile'nin ilk tabakası olarak zikredilmesi için kesinlikle yeterli ve tatmin edici olmadığı açıktır. Yine açıktır ki, "Zikredilen bu örnekler neden Mu'tezile'nin görüşlerine delildir de Ehl-i Sünnet inancına delil değildir?" sorusunun cevabı yoktur...

Bu zorlama yorumları bir yana bırakacak olursak, şu nokta gün gibi aşikârdır ki, Mu'tezile'ye karakterini veren "el-menzile beyne'l-menzileteyn" (büyük günah işleyenin mü'min de kâfir de olmayacağı, bu ikisi arasında bir yerde bulunacağı), Allah Teala'nın ahirette görülmesinin söz konusu olmayacağı, (özellikle bazı ilk mu'tezilîlerden sadır olan) şefaat, kabir azabı... gibi hususların inkârı noktasında Sahabe'den tek bir nakil bulmak dahi mümkün değildir.

Öyleyse i'tizal tavrının da, haricîliğin de, diğerlerinin de Sahabe'den devralınan İslam'dan kaynaklanmadığını söylemek gerçeğin ifadesi olacaktır. Bid'at fırkaların bu noktada Sahabe ile kendi aralarında kurduğu ilişki, "geçmişi kurgulamak"tan başka bir şey değildir.

Bu gerçek bizi kaçınılmaz olarak şu noktaya götürecektir: Bid'at fırkaların her biri Sünnet'le ve Sahabe nesli ile şu veya bu ölçüde/şekilde çatışma içindedir. Zira bid'at fırkalar ancak Sünnet ve Sahabe unsurlarını devre dışı bırakarak ya da istismar ederek bid'at görüşlerini savunma/terviç etme şansına sahip olabilmişlerdir.

Efendimiz (s.a.v) bu fırkaların savunduğu farklı din telakkilerinin hepsini Sahabe'ye aktarmış/öğretmiş olamayacağına göre, soru şudur: Efendimiz (s.a.v)'den Sahabe'ye (Allah hepsinden razı olsun) intikal eden din nerededir?

Mu'tezile'nin tasavvurundaki Allah ile Cebriye'ninki, Haricîler'in Sünnet tasavvuru ile Şia'nınki... birbirine uymadığına göre, Efendimiz (s.a.v)'den Sahabe'ye intikal eden İslam'ı nerede arayacağız? "Bunlar bizim zenginliğimizdir" absürtlüğüne prim vermeden hakikati nerede aramalıyız?

Kur'an'ın 6 bin küsur cümleden oluşan bir "metin" olarak korunmuşluğu bu probleme cevap teşkil etmediğine göre, ya ayağımızın altındaki zeminin hangi ayak oyunlarıyla kaydırılmakta olduğunu acilen fark edeceğiz, ya da tarih bir kere daha ve korkunç biçimde tekerrür edecek...
 

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
53
Mut'a Nikahı Modern Zina'nın Ta Kendisidir!
Bizim gençlerimizden bir sürü cahiller, din kisvesi altında fuhşun modern çeşidi olan mut'a nikâhının helal olduğunu ve mut'a nikâhının sadece Hazreti Ömer radıyallahu anh tarafından yasaklandığını ileri sürmektedirler.
Dinî gayret ve salâbetimizden tahammül­süz bir hale düştüğümden, bunun Hazreti Ömer radıyallahu anh tarafından değil, biz­zat Hazreti Mustafa Sallallahu aleyhi ve Sellem tarafından yasaklandığını ve "muta”nın nikâh olmadığını yazmaya; bir vecibe-i İslamiyeyi bildirmeye mecbur oldum.
"Zinaya yaklaşmayın. Çünkü o ger­çekte bir hayâsızlıktır; kötü bir yoldur." (EI-İsra–32)

Yani zinayı irtikap etmek şöyle dursun; gerek ona niyet etmek, gerekse başlangıç olabilecek sebeplere yapışmak suretiyle yaklaşmayın da. (H.Basri Çantay) İmam Malik, Buharî, Müslim ve daha bir­çok hadis imamlarının tahric ettikleri hadîs-i şerif aynen şöyledir:
"Gerçekte Rasulullah sallallahu aleyhi ve Sellem Hayber gününde, kadınların mut'asını yasakladı. Ve ehli eşeğin etinin yenmesini nehyetti."
Bazı rivayetlerde "Hayber günü" yerinde "Fetih gününde" diye varid olmuştur.
İmam Malik bu hadîsi senediyle "Kitab-un -Nikah bab:18 h.n. 41"; Buharî "Kitab-ul-Meğazî Bab-u Gazvet-i Haybere h.n. 3945" Müslim "Kitab-un-Nikah Bab-u Nikah-il-Mut’ati h.n. 1407" de tahric etmişlerdir.

Ebu Davud'dan başka Kütüb-ü Sitte'nin beşi bu hadîsi tahric etmiştir. [1]

Beğavî "şerh-us-Sünne h.n.2292"; Abdurrezzak "EI-Musannaf h.n.14032" de tahric etmişlerdir. Yine Abdurrezzak aynı eserde 14034 no'lu şu hadîsi tahric etmiştir:

"Gerçekte Rasulullah Sallallahu aleyhi ve Sellem, kadınlarla mut'ayı haram kıl­mıştır."

Bu hâdisi ayrıca Beyhakî de tahric et­miştir.
Bütün bunlar gösteriyor ki, mut'a nikahı, bizzat Peygamber sallallahu aleyhi ve sel­lem tarafından yasaklanmıştır. Kendilerine nehiy ulaşmayan ashabdan bazıları, mut'anın neshini bilmedikleri için yapmışlardır. Hazreti Ömer radıyallahu anh, bu işi yapan­ların hakkında haddin tatbik edileceğini va'detmiştir.

Nitekim Beğavî Şerh-us-Sünne'nin 2292 no'lu hadîsinin şerhinde: "Bu hadîsin sıhhati üzerine ittifak edilmiştir. . Aynı zamanda ulema, mut'a nikâhının haramlığı üzerine de ittifak ettiler. Ve gerçekte müslümanlar arasında bu, icmai ümmet gibidir." demiştir. [2]
Ahmed bin Hanbel'in rivayetinde "Fetih günü" geçiyor. Aynî diyor ki: "Rasulullah Sallallahu aleyhi ve Sellem, iki sefer helal, iki sefer haram kılmıştır. Artık kıyamete kadar mut'a nikâhı Peygamber sallallahu aleyhi ve Sellem tarafından haram kılınmıştır."
Davudoğlu da, Aynî'nin ibaresinin hemen hemen hepsini, Müslim'in şerhi c.7 h.n.1407 s.223-225'te tercüme etmiştir.
Anlaşıldı ki, muta’nın haramlığı hakkında Ehli Sünnet arasında ihtilaf yoktur. Ve şiadan başka ona cevaz veren olmamıştır. Şim­di şianın akımına düşenler, bu fuhşu din namına modern bir şekilde yapmak istemek­tedirler.
Diyorlar ki: «En-Nisa' suresinin: "...O hal­de onlardan hangisiyle faydalandıysanız, ücretini takdir edildiği veçhile verin..." mealindeki 24. ayet-i kerimesinde: "onlardan hangisiyle faydalandıysanız" ve "ücretini takdir edildiği veçhile verin" buyrulmuştur. Faydalanmak mut'adır. Aksi takdirde "ücret" yerinde "mehir" denilecekti. Şüphesiz hadislerin birçoğunda da muta’ya cevaz verilmiştir. Ebu Bekr zamanında dahi bu iş yapılırdı. Nihayet Amr bin Hureys'in hadisesi zamanında Ömer radıyallahu anh mut'ayı kaldırmıştır, İbni Abbas da buna fetva vermiştir.» [3]
Şevkanî diyor ki: «Mekke'nin fethinde Peygamber Sallallahu aleyhi ve Sellem, Haccet-ul-Veda hutbesinde muta’yı kaldırmıştır.» Hattabi’den naklen de diyor ki: «Mut’anın yasaklığı üzerinde icmai ümmet olmuştur. An­cak Şîa'dan bazıları mut'aya cevaz verdiler. Beyhakî, Cafer bin Muhammed'den naklen diyor ki: Muşarun ileyh mut'adan sorulunca: "O, zinanın ta kendisidir. " demiştir.»
Yine Şevkanî, ibnu Dakîk-il-îd'den naklen diyor ki: « Hanefilerden bazılarının, Maliki mezhebinde mut'anın cevazına dair naklet­tikleri söz yanlıştır. Çünkü Malikîler mut'a nikahına şiddetle karşı çıkmışlar ve bu sebeble muvakkat nikahın da helal olmadığını söylemişlerdir.» [4]
Şiadan bazılarının En-Nisa' suresinin 24. ayetinden aldıkları delil dört cihetle çürük ve batıldır:

1. "...O halde onlar­dan hangisiyle faydalandıysanız..." mea­lindeki ayet-i kerimede ayet =faydalanmak'tan maksad, nikaha dayalı olan fayda­lanmaktır. Tabiî ki nikâhın şartı da müebbet olmasıdır. Aksi takdirde zinanın meşruiyetine, daha doğrusu modernleşmesine ve modalığına fetva verilmiş olur.
2. Aynı ayetin başında, şer'an ma'ruf ve muayyen olan nikahtan bahsedilmiştir. Aye­tin ortasında = "faydalanma"yı, ma'ruf olan nikahtan başkası zannetmek, Kur'an-ı Hakîm'in hükmünü değiştirmekten ibaret olur.[5]

3. Ayet-i kerimede "mehir", "ücret"le ifade edilmiştir. Binaenaleyh "...ücretini takdir edildiği..." sözünden murad, nikâh mukabilinde tayin edilen mehirdir; oynaşma, flört ve modernleşmiş zinanın ücreti değildir.
Nite­kim En-Nisa' 25, yine EI-Maide 5, EI-Ahzab 50, EI-Mümtehine 10. ayetlerinde nikâhta ve­rilecek olan '"mehir", "ücret" kelimesiyle isim­lendirilmiştir. Binaenaleyh muta’nın ücreti kastedilmemiştir.
Bu takdirde, En-Nisa' suresinin 24. ayetindeki harfi, şart manasındadır. Yani meşru nikâhla tayin edilen mehrin, zifafa girmeden evvel, zifafa girmek murad edildiği zaman verilmesi emredil­miştir. Çünkü bu şekilde veriş, iki eşin ara­sındaki sevgiyi artırır. [6]
4. Peygamber Sallallahu aleyhi ve Sellem, bazı gazvelerinde zarurete mebni muta’ya cevaz verdiyse de, bilahare yani veda haccında onu kaldırdı. Nitekim “Ey insanlar, gerçekte Ben kadınlar­dan faydalanmakta size izin vermiştim. Gerçekte ALLAH Teala kıyamet gününe ka­dar bunu haram kılmıştır.”
Kimin yanında kadınlardan birşey olursa, peşi bırakılsın. (Önceden) Onlara verdiğiniz birşeyi almayınız." buyurmuştur.
Bu hadîsi Müslim "Kitab-un-Nikah Bab-u Nikah-il-Mut'ati ve Beyan-u Ennehu Ubîha sümme Nusiha" başlığı altında 21 nolu ha­diste tahric etmiştir.
İmam Ahmed bin Hanbel de bu hadîsi tahric etmiştir. Bu hadis dahi sahihtir.

Artık bununla beraber mut'a nikâhının haramlığını, Hazreti Ömer radıyallahu anh'a isnad etmek korkunç bir hatadır!

Mut'a nikahı; Kur'an, sünnet, icma' ve akıl ile haram kılınmıştır. EI-Mü'minun suresinin 5 ve 6. ayetleriyle, mut'a ve muvakkat nikâh gibi zinanın her çeşidi haram kılınmıştır. İmanlı bir kimse bu işi işleyemez.
Amma hadiste ise; yukarıdaki hadisler­den başka, neshe ve muta’nın haramlığına dair yüz kadar hadis vardır. Amma icma' ise; İmamiyye'den başka ümmetin ittifakıyla, Kadî İyaz'ın da dediği gi­bi, Rafızî müstesna diğer âlimlerin icmai ile mut’a haram kılınmıştır. [7]
Yukarda Hattabî ve Beğavî'nin de, "Bu hususta icmaın vuku bulduğu" ibaresini nak­letmiştik.
Amma aklen ise; birçok faydalı maksadlar ve hayat-ı ictimaiye'nin dengesini korumak için, müebbed olan nikah meşru kılınmıştır.

Tabiî ki bunda neslin korunması, iki eş arasında tayyibe hayatın olması ve namusun korunması vardır. Amma mutada ve muvak­kat nikahta, cinsel arzuların yerine getirilmesinden başka hiçbir gaye yoktur. [8]


Müslümanların muta’ya karşı çıkmaları ve bu işin kaldırılması için gayrete gelmeleri, zamanımızda en elzem vazifedir.
Serseri insanlar, genelevini meşru gör­dükleri gibi, mut'a ve muvakkat nikahı da meşru görürler
İslam dîninde zinanın her çeşidi ve her sureti haram kılınmıştır. Acaba Şîa akımına girip, onların sapık fikirlerim yaymak bir ma­haret midir?!.

Ey Müslüman Türk gençleri! Varlığınız; namusu korumak ve zinayı kaldırmak, fuhşa karşı çıkmak içindir. Eğer Şîanın modern fuhuş işlemesine ortak olursanız, ALLAH koru­sun memleketinizi, mukaddesatınızı çiğne­miş olursunuz.
Âlim-i Rabbani İsmail Çetin Hocaefendi

Dipnot;
[1] El-Benaye c.4 s.100 ve devamı.
[2] Bkz. Umdet-ul-Karî c.8 s.310-312 ve EI-Benaye c.4 s.100 ve devamı.
[3] El-Fıkh-ul-İslamî c.7 s.65 ve devamı.
[4] En-Neyl-ul-Evtar c.6 s.271'e bakınız. Bu kitabda, derli toplu olarak mut’anın haramlığı hakkında deliller toplanmıştır. EI-Münteka c.3 s.335 ve devamına bakın. Alüsî c.2
s.71; EI-Camiu li Ahkam -il-Kur'an c.5 s.132,133; Feth-ul-Kadîr c.2 s.384 ve devamına bakınız. Müslim'in Şerh-i Nevevîsi'ne de bakınız.
[5] Alusî c.2 s.70, 71; El-Camiu li Ahkam-il-Kur'an c.5 s.130
[6] Bir önceki kaynak EI-Camiu li Ahkam-il-Kur'an; Cessas c.2 s.187 ve devamı; Revaiu-l-Beyan c.1 s.459
[7] En-Neyl-ul-Evtar c.6 s.271; EI-Münteka c.3 s.334; Feth-ul-Kadîr c.2 s.384 ve devamına bak.
[8] Tefsîr-i Kebîr c.10 s.51

 

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
53
Mut'a Nikahı Modern Zina'nın Ta Kendisidir!
 

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
53
Mut'a Nikahı Modern Zina'nın Ta Kendisidir!
Serseri insanlar, genelevini meşru gör­dükleri gibi, mut'a ve muvakkat nikahı da meşru görürler
İslam dîninde zinanın her çeşidi ve her sureti haram kılınmıştır. Acaba Şîa akımına girip, onların sapık fikirlerini yaymak bir ma­haret midir?!.
Ey Müslüman Türk gençleri! Varlığınız; namusu korumak ve zinayı kaldırmak, fuhşa karşı çıkmak içindir. Eğer Şîanın modern fuhuş işlemesine ortak olursanız, ALLAH koru­sun memleketinizi, mukaddesatınızı çiğne­miş olursunuz.

Âlim-i Rabbani İsmail Çetin Hocaefendi

 

pisiko_212

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
15 Haz 2009
Mesajlar
89
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
38
Muta evliliği bildiğim kadarıyla islam ülkeleri içinde sadece İran'da serbest.

Bildiğim kadarıyla.....
 
Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt