Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Müta Nikahı. (1 Kullanıcı)

Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...

mir_erhan

Moderator
Katılım
13 Ara 2008
Mesajlar
6,148
Tepki puanı
502
Puanları
83
Yaş
44
Allah razı olsun ellerine sağlık bilgilendik.nasiplendik

selam ve dua ile
 

EL_MİZAN

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
11 Nis 2009
Mesajlar
23
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
38
Sizde sağolun. Emri maruf neyhi münker şart. Olmassa olmaz. Birbirimizi doğru olarak bilgilendirmemiz lazım.

Allahü teala razı olsun.


Gerçekten bu sözlerinizi yürekten söylüyor ve amel ediyorsanız bu konuyu birde ben anlatayımda ricam üzerine birde benden dinleyin öyle akıl üzere ve kaynak üzere kara verelim inş. eğer hakka aşık iseniz ve hak taraftarı iseniz izin buyurun...İLİM TALİBLERİNE selam olsun....
 

_SeNaToR_

Yasaklı Kullanıcı
Katılım
25 Ağu 2008
Mesajlar
1,220
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
35
Bilgilendirdiğin için Allah razı olsun.Bilmeyenler inşallah nasiplenmiştir...Sapık bidat fırkaların zehirli fikirlerinden sakınmamız gerekli..
 

EL_MİZAN

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
11 Nis 2009
Mesajlar
23
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
38
MUT’A NİKAHI[42]
İki karşı cins arasında belirlenen şartlara göre ve şerîata uygun bir tarzda süresi belirlenerek kıyılan geçici bir nikahtır.
Mut’a nikâhı; İslâm’ın ilk devirlerinden itibâren Allâh-u Teâlâ tarafından Müslüman’lara meşrû kılınmıştır. Sünnî Müslüman’ların çoğunluğu, Ehl-i Beyt yolu bağlılarının da tamâmı tarafından kabul edilmektedir ki;Nisâ sûresi (4): 24. âyeti mut’a nikâhının meşru oluşunun Kur’ân’dan delîlidir. Âyet şöyledir; “...Onlardan faydalandığınıza karşılık olarak (onlarla istimta’-mut’a yaptığınızda) onların ücretlerini verin...”
Bu âyetin ifâde ettiği ve sınırlarını, şartlarını ve uygulanış şeklini de şanlı Peygamberimizin (a.s) açıkladığı biçimde ilk nesil Müslüman’lar (Sahâbe) bu nikâhı yer yer, zaman zaman pratiğe koymuşlar, onunla âmil olmuşlardır. Bununla ilgili bir kaç nakil şöyledir;
Sahabeden bir zât diyor ki; “Mut’a âyetinâzil olmuş ve Allâh’ın kitâbındadır. Biz de Resûlullâh ile birlikte amel ettik. Kur’ân-ı Kerîm’de onu haram kılacak bir âyet inmedi. Hz. Resûlullâh (a.s) da vefât edinceye kadar onu yasaklamadı. Sonra birisi (Ömer) çıkıp bu hususta kendi görüşüne göre istediğini söyledi...”[43]
Yine, seçkin sahabîlerden Câbir-i Ensârî şöyle diyor; “Ömer, hilâfeti dönemindemuta’yı yasaklayıncaya kadar biz Hz. Peygamber’in (a.s) ve Ebû Bekir’in döneminde bir avuç hurma ve un karşılığında mut’a yapıyorduk.” [44]
Hz. Ali de buyuruyor; “Mut’a Allâh’ın kullarına bir rahmeti idi. Eğer Ömer onu yasaklamasaydı sapıklardan başka hiç kimse zinâ etmezdi.” [45]
H. Ömer b. Hattab’ın da kendi beyânında bu gerçek açık bir şekilde ortaya çıkmaktadır. O der ki; “İki mut’a Resûlullâh’ın döneminde serbest idi. Ben bu iki mutayı da yasaklıyorum ve onları yapanı dacezâlandıracağım. Bu iki mut’a; hac mutası ile, kadınlarla yapılan mut’a dır.”[46]
Abdullâh b. Mesud’dan şöyle nakledilir; “Peygamberle (a.s) birlikte savaşıyorduk. Eşlerimizde yanımızda yoktu. Peygambere kendimizi iğdiş mi edelim diye soruldu. Peygamber (a.s) bizi ondan nehyetti. Bize bir süreliğine elbise karşılığında kadınları nikah etmemize (muta nikâhı yapmamıza) izin verdi. Abdullah b. Mesud sonra şu âyeti okudu; “...Allâh’ın sizin için helal kıldığı güzel şeyleri haram kılmayın ve haddi aşmayın...” [Mâide (5): 87] [47]
Ehl-i Beyt’in İmâmlarına (a.s) göre bu âyetin hükmünü yürürlükten kaldıran başka bir âyet gelmemiş ve bu uygulama hiç bir şekilde ebedi olarak Resûlullâh tarafından da yasaklanmamıştır.[48] Hakikatte âyetin helâl kıldığı bir şeyi Resûlullâh’ın (a.s) yasaklayacağı da düşünülemez. Ve böyle bir şeyin örneği de yoktur. Halîfe Ömer ise kendi görüş ve içtihâdıyla zamanın maslahatına göre mutayı yasaklamıştır. (Haram kılmamıştır.) O’nun da helâli haram kılma yetkisi yoktur. Müslüman için de sünnetine-yoluna tabî olunması gereken kimse öncelikle Allâh’ın peygamberidir. O’nun Allâh’ın emri ile helal kıldığı kıyâmete kadar helâl, harâmı da kıyâmete kadar harâmdır.
Mut’a (geçici) nikah ile ilgili şu hususları belirtmeden de geçemeyeceğiz:
Meşrû olan her hüküm, nâmertlerin, câhillerin, İblis tabiatlı münâfık kimselerin elinde kötüye kullanılabilir, zararlı kılınabilir. Târihte bunun örnekleri sayılamayacak kadar çoktur. Mut’a nikâhı da bunlardan sadece biridir. Meselâ;
Kişi isterse namaz gibi bir ibâdeti kötü kimliğini örtücü bir maske olarak kullanmıyor mu?
Oruç gibi Allâh’tan başka kimsenin bilmemesi gereken bir amel bile riyâkârların elinde gizli şirke vesîle kılınmıyor mu?
Zekat, zenginlerin varlıklarıyla şımarmalarına, birilerinin üzerinde sulta kurarak insanları minnet altında kalmaya zorlamalarına sebep olmuyor mu hiç?
Hac, toplumsal kariyerin yükselmesine, hacı-hoca lakabıyla çağırılmaya ve gurura kapılmaya neden olmuyor mu?
İslâm’ın cevaz verdiği bir çok konuda tarih içerisinde suisti’mâller olmadı mı?
Peygamber soyunun halk nazarındaki değerinden istifâdeye kalkışan uyanık sahtekarlar çıkmadı mı, çıkmıyor mu?
Mehdî inancını sömüren sahte mehdî taslakları piyasayı kaplamadı mı?
Peygamberlik misyonunu kendi çıkar ve menfaatlerine kullanan sahte peygamberler çıkmadı mı? çıkmıyor mu? vs.
Şimdi bütün bunlardan sonra;
Her şeyin batıl amaç ve hedefler uğrunda kullanılması mümkün oluyor diyerek hak olan şeylerin önünü mü keselim?
Müslüman’ların pısırıklığından dolayı dînin emir ve yasakları birileri tarafından uyuşturucu gibi kullanılıyor diye, bazı aydın bozuntularının dediği gibi İslâm için (haşâ)“din bir afyondur!” mu diyelim?
Müslüman’a düşen görev; çirkin davranışların oluşmaması, kötü niyetli kimselerin meşru hükümleri gayr-ı meşru emellerine vesîle kılmamaları için uyanık olmak, İslâm’ın yüce hedeflerini ve insanlığın ortak çıkarlarını korumak ve kollamak uğrunda yılmadan çalışmaktır. Yoksa, kötülere mânî olamıyorum diyerek, helâli harâm, harâmı helâl gibi görmek değildir.
 

EL_MİZAN

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
11 Nis 2009
Mesajlar
23
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
38
Ehl-i Beyt mektebine bağlı şia Müslüman;
İnsanlar yanlış amaçlar uğrunda kullanıyorlar diyerek, helâli haram kabul etmez, meşru olanı da gayr-ı meşru bilmez.
Helal ve meşru olan her şeyi de nefsine hoş geliyor diye hemen uygulamaya kalkmaz. Toplumsal yapıyı, insanların anlayış ve kavrayış seviyelerini, genel hedef ve esprileri göz önünde bulundurur.
Mut’a ve benzeri konuları da bu bağlamda ele alır ve ona göre davranır.
Ehl-i Sünnet yoluna samîmiyyetle bağlı Sünnî Müslüman’lardan da içtenlik ve bilgisizlikle bazı endişe ve tereddütlere düşen kardeşlerimize bir-iki sözümüz vardır;
1. Âyetin hükmünün hiç bir surette sünnet ile kaldırılamayacağı yönündeki görüşü dînin temel anlayışı içerisinde dikkate alınız.
2. İttifakla kabul edildiği üzere Resûlullâh’ın (a.s) bir süre bile olsa izin verdiği mut’a nikâhına “örtülü zinâ” diyerek -hâşâ- Allâh’ın peygamberine (a.s) “geçici olarak örtülü zinâya izin verdi!” der gibi bir iftirâ ve İslâm dışı bir yakıştırmayı yapmayınız.
3. Amelî bir konu olan farklı bir fıkhî uygulamayı itikat boyutuna taşırarak kardeşlerinize; “İslâm’ın dışındadırlar, bâtıl mezhep taraftarıdırlar!...vs.” diyerek, “Ehl-i Kıble tekfîr edilmez.” genel prensibine ters düşmeyiniz. Ameli îmândanmış gibi değerlendirerek çelişkili tavırlar sergilemeyiniz. Yüce Allâh- ’ın;“Ancak müminler kardeştirler.” buyruğunu unutmayınız.
4. Mut’a nikâhı câiz bilinirse, “Ortalık mut’a yapanlarla dolar, her şey herc-ü merc olur...vs.” gibi boş endişelere kapılmayınız. Bu tür boş ve anlamsız endişelerle sâbit olan bir hükmü inkâr ve redde kalkışmayınız. Zira, günümüzde bu tür yaklaşımları “Ehl-i dünya” bilinen ve ahkâm-ı ilâhînin gizli ve açık düşmanı olanlar, değişik konularda İslâm’ın bir takım hükümlerine karşı sergiliyorlar ki, sizler de farkına varmadan yaklaşım olarak onların konumlarına düşmeyiniz.
5. Meşru bilinen her şeyin toplumda el üstünde tutulacağı, haddinden fazla yaygınlaşacağı, çığırından çıkacağı vs. gibi zanlara kapılmayınız. Görünüz ki;
Taadüd-ü zevcât İslâm’ın şartlar dâhilinde meşru gördüğü bir uygulama iken bunu kaç kişi uygulamaktadır?
Bir çok mezhebin anlayışında erkek ve kızlar bulûğa erer ermez nikahlandırılabilecekleri ve hatta bulûğa ermeden dahi velisi tarafından nikahlanmasının câiz olduğu kabul edilirken, bu fetvâ ve hükümlere göre kim amel ediyor? Toplumda bu tür bir evlendirme ne kadar yaygın ki?
Yaşları birbirinden çok farklı olan iki kimsenin evlenmeleri dînî yönden câiz iken kaç kişi bu şekilde evlenmektedir?
Nikah aslen î’câb (teklif) ve kabulden ibâret olduğu halde kaç aile bununla yetiniyor da evlatlarını resmî nikahsız olarak evlendiriyorlar?
Erkeklerin avret mahalli en düşük şekliyle göbek ile diz kapağı arası iken kaç erkek sokaklarda o kıyafetle geziyor, o kılıkla ibâdet ediyor?
Anlayana bu kadar yeter. Kötü niyetli olup, Müslüman avına çıkan Ehl-i nifâk’a ise diyecek sözümüz yoktur. Onları Allâh’a havale ediyor, “Allâh haklarından gelsin.” diye duâcı oluyoruz.[49]
MUT’A NİKÂHININ GEÇERLİ OLMASININ ŞARTLARI
Mut’a nikahının geçerli olması için şu dört şartın bulunması gerekir;
1. Mut’a nikâhı teklif ve kabul ile gerçekleşir. Dolayısıyla nikahlanacak olan taraflar her hangi bir zor ve baskı altında olmadan birbirlerini belli bir süreliğine eş olarak kabul ettiklerini ifade etmelidirler. Meselâ; “seni kendime nikahlıyorum. Seni mut’a nikâhı ile nikahlıyorum. vs”kabul ettin mi? tekliflerine, “Evet kabul ediyorum. Kabul ettim. vb.” gibi ifâdelerle yanıt verilmelidir.
2. Nikahlanacak bayan Müslüman, Hırıstiyan, Yahûdî veya Mecûsi vb. gibi Kitap ehli bir kimse olmalıdır. Putperest müşriklerle, ateistlerle vs. mut’a nikâhı ile nikahlanılamaz.
Müslüman bayan ise, ancak Müslüman bir erkekle mut’a nikâhı yapabilir.
Bayan da, erkek de Ehl-i Beyt düşmanı olan kimselerle (Nâsıbîlerle) mut’a yapamazlar.
3. Nikah akdinin geçerli olması için mehir miktarı belirtilmelidir.Mehir az olsun, çok olsun belirtilerek karara bağlanmaz ise, nikah geçersizdir. Ancak, kadın mehir almaz veya kocasına bağışlar ise bunda bir sakınca yoktur.
4. Nikah yapılırken ne kadar süre ile evli kalınacağı belirtilmelidir. Süre sınırlandırılmaz ise, nikah dâimî nikah olur. Bu süre eşlerin kendilerinin anlaşarak karar verebilecekleri uzun veya çok kısa bir süre olabilir. (saat, gün, ay, yıl... vb.) Sürenin bitiminde iki taraf isterlerse nikahlarının süresini şartlara uygun olarak uzatabilirler. Nikah süresinin dolması ile eşler otomatik olarak birbirlerinden boşanmış olur ve birbirlerine haram hâle gelirler.
Mut’a ile ilgili bazı hükümler;
Bâkire veya dul, kârını-zarârını bilecek şekilde reşîde olmuş, erginliğe ulaşmış bir bayan ile mut’a nikâhı kıyılabilir. Ancak, bâkire kızın mut’a ile nikahlanması hoş karşılanmamış, ve bu durumun hem kız için ve hem de kızın âilesi için utanç verici bir hâl olacağı rivâyetlerde ifâde edilmiştir.
Mut’a nikâhında ayrıca bir boşanma gerçekleşmez. Sürenin bitimi ile boşanmışlık hâli ortaya çıkar.
Eşler arasında mîrâs hükümleri uygulamaya girmez.
Eşler arasındaki anlaşmaya göre, olacak çocuk iki taraftan birine evlat olur. Dilenirse hamileliği önleyici uygun tedbirler alınabilir.
 

EL_MİZAN

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
11 Nis 2009
Mesajlar
23
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
38
Ayrıldıktan sonra kadın erkekten nafaka talebinde bulunamaz.
Bayan erkekle ilişkiye girmiş ise, nikah süresi bittiğinde iki hayız ve temizlik müddeti iddet beklemelidir. Hayız ve nifastan kesilmiş bir kadın ise kırkbeş (45) gün iddet bekler. Nikahlı iken erkeğin ölümü halinde ise, kadın dört ay on gün iddet bekler. Bu iddet süresi bitmeden başka bir kimse ile nikahlanan kadın zinâ etmiş olur.
Erkek mut’a yapacağı kadının iddetini vs. araştırmak zorundadeğildir. Ancak nikahtan önce bu durum ile ilgili olumsuz bilgiler edinmiş ise konuyu araştırması ve ona göre davranması daha uygun görülmüştür.
Mut’a nikahı sadece cinsel amaçla yapılan bir nikah değildir. Birbirleri ile dâimî eş olma niyetleri olan iki kişinin, harama düşmeden meşru sınırlar içerisinde konuşması, birbirlerini biraz olsun tanımaya çalışmaları, yan yana olmaları, vs. gibi amaçlarla da yapılabilir. Meselâ; insanlarımızın tanıma devresi gibi gördükleri nişanlılık dönemindeki yakınlığın dînin meşru sınırları içerisinde gerçekleşmesi gibi amaçlarla. Bu amaçlarla mut’a yapan kişiler antlaşmalarındaki şartlara mutlaka riâyet etmeli, haramlara vesîle olacak hal ve hareketlerden kaçınmalıdırlar. Çünkü Müslüman nikah ve antlaşma ile hem karşısındakine söz vermiş ve hem de Allâh’a söz vermiş olur.
Mut’a nikahı ile birbirlerini iyice tanıyan eşler dilerlerse nikahlarını dâimî nikaha çevirir, bir yastıkta mutlu bir ömür sürmenin hazzını tadarlar.
EHL-İ BEYT ( s.a.a.) NE BUYURMUŞ?
İmâm Cafer Sâdık (a.s) buyurdu; “Mut’a nikahı Kur’ân’da nâzil oldu ve onu Resûlullâh (a.s) sünnetle uyguladı-uygulattı.”[50]
Ebû Hanîfe (r.h); İmâm Cafer Sâdık’a (a.s), “Muta’dan sordu.” İmâm (a.s) dedi;“Hangi muta’yı soruyorsun?” Ebû Hanîfe dedi; “Ben Hac muta’sından sormuştum. Ancak, bana mut’a nikâhından da haber ver. O hak olan bir şey midir?” Hz. İmâm (a.s) buyurdular; “...onlarla mut’a yaptığınızda kararlaştırılan (farz olan) ücretlerini-mehirlerini kendilerine verin...” [Nisâ (4): 24] âyetini hiç okumadın mı?” Bunun üzerine, Ebû Hanîfe (r.a.); “Vallâhi ben bu âyeti sanki hiç okumamışım.” dedi.[51]
İmâm Cafer Sâdık (a.s) buyurdu;“Bir kadınla mut’a yapmak istediğinde şöyle diyerek anlaşırsın.” “Seni Allâh’ın Kitâbı ve Resûlün sünneti üzere, aramızda mîrâs hükümlerinin geçerli olmaması, şu kadar süreliğine, şu kadar mehir-ücret karşılığında ve süre bittiğinde iddetini beklemen şartlarıyla meşru bir nikah ile kendime zevce-eş edindim-ediniyorum.” (Bayan bu şartlarla nikahlanmayı kabul ettiği zaman nikah gerçekleşmiş olur.)[52]
İmâm Ali Rızâ (a.s) buyurdular; “Mut’a nikâhı; Mut’a ile ilgili hükümleri bilen kimselere helâl, konu ile ilgili gereken hükümleri bilmeyen kimselere ise harâmdır.” (Zîrâ, ilgili hükümleri bilmeyenler onu tatbîk edemezler ve dolayısıyla meşru olan bir nikâhı bile zinâya ve gayr-ı meşru ilişkiye döndürebilirler)[53]
Müslüman; İslâm’ı kendine değil, kendini İslâm’a uydurandır.
[42] Mut’a nikâhına değinmemizin amacı şia ve Sünnî bütün Müslümanları konu hakkında bilgi sâhibi kılmaktır. Aksi halde fitneciler Müslümanları bölmek için konu ile uzaktan yakından ilgisi olmayan yalanlar yayarak kardeşi kardeşe düşman kılmakta ve Müslümanları farklı görüşteki kardeşlerine karşı kışkırtmaktadırlar. Hükümlerin açıklanması ve bilinmesi onu mutlak sûrette uygulamayı gerektirmez. Çok özel, zamana ve şartlara bağlı hükümler konusunda müslümana düşen görev daha duyarlı davranmaktır.
[43] Sahîh-i Buhârî: c: 2 sh: 168, c: 6 sh: 33, Sahîh-i Müslim: c: 4 sh: 168, Sünen-i Nesâî: c: 5 sh: 155, Müsned-i Ahmed: c: 4 sh: 236, Sünen-i Beyhakî: c: 5 sh: 20, Tefsir-i Kurtubî, Tefsir-i ibn-i Kesir, Tefsîr-i Ebi Hayyan...vs.
[44] Musannefi Abdurrezzak: c:7 sh: 499, Fethul Bari: c: 9 sh: 49... vb.
[45] Tefsîr-i Taberî: c: 5 sh: 9, Musannef-i Abdurrezzak: c: 7 sh: 500, Tefsîr-i Râzî: c: 10 sh: 50, Dürrül Mensur: c: 2 sh: 140, Kenzul Ummâl: c: 8 sh: 204, Tefsîr-i Ebî Hayyan: c: 3 sh: 218, Furû-u Kâfî: c: 5 sh: 448, Tehzîb: c: 7 sh: 250, 270, İstibsâr: c: 3 sh: 141...vb.
[46] Sünen-i Beyhakî: c: 7 sh: 206, Müsned-i Ahmed: c: 1 sh: 52, Tefsîr-i Râzî: c: 10 sh: 50, Sahîh-i Müslim: had. no: 1357, Cessas: Ahkâmu’l Kur’ân: c: 1 sh: 342, 345, c: 2 sh: 152, Tefsîr-i Kurtubî: c: 2 sh: 370, Serahsi: El-Mebsut: c: 5 sh: 152, Kenzul Ummâl: c: 8 sh: 293 vs.
[47] Sahîh-i Müslim: c: 4 sh: 130, Sahîh-i Buhârî: c: 6 sh: 66, c: 7 sh: 5, Sünen-i Beyhakî: c: 7 sh: 200, Müsned-i Ahmed: c: 1 420, 432, Dürrül Mensur: c: 2 sh: 140, Tefsîr-i ibn-i Kesîr, Tefsîr-i Kurtubî, Ahkâmul Kur’ân...vb.
[48] Ehl-i Sünnet (Sünnî) kardeşlerimizden bazılarının iddialarına göre daha sonra gelen bir kaç âyet vardır ki onlar mut’a nikâhına izin veren âyetin hükmünü yürürlükten kaldırmıştır. Ancak şunu belirtelim ki bahsedilen âyetlerin hiç birisinin mut’a nikâhı ile uzaktan yakından bir ilgisi yoktur. İddia edilen bazı âyetler ise zaten mut’aya izin veren âyetten önce inmiştir ki mut’a âyetinin hükmünü kaldırması mantıken ve târihen de imkansızdır. Gerekli bilgiler için konunun sonunda verilecek olan kaynaklara baş vurulabilir.
[49] Ehl-i Beyt yoluna göre İslâm’da mut’a nikâhı ve konu ile ilgili geniş açıklamalar için bakınız: Abdulkâdir Çuhacıoğlu: Kur’ân ve Sünnet ışığında Mut’a nikâhı, Prof. Dr. Muhammed Ticani Semavi: Doğrularla birlikte: sh: 327-337, Kâşiful Gıta: Caferî mezhebi ve esasları: sh: 79-87, Seyyid Muhammed Fadlallâh: İslâmî açıdan kadın sorunu: 148-158, Murtazâ Mutahharî: Kadın: sh: 50-79, Allâme Tabatabaî: İslâm sosyolojisi: sh: 69,70, Kadri Çelik: Bir devrimin anatomisi: sh: 383-404, Mehdi Aksu: İslam’da evlilik ve cinsel sorunlar: sh: 293-307, Ehl-i Beyt mesajı dergisi: sayı: 4 sh: 129-149, Abdulbâki Gölpınarlı: Tarih boyunca İslâm mezhepleri ve Şîilik: 616-621, Cafer Sübhânî: El-İlâhiyât: c: 2 sh: 950-960, Tam Hüsniye: 151-159, Prof. 1400 (Nazmi Nizami Sakallıoğlu): Ehl-i Beyt davası: c: 2 sh: 435-438, Allâme Emînî: El-Ğadîr: c: 6, Seyyid Ali Mîlânî: Risâleler,...vs.
[50] Furû-u Kâfî: c: 5 sh: 449, Tehzîb: c: 7 sh: 251, İstibsâr: c: 3 sh: 142
[51] Furû-u Kâfî: c: 5 sh: 450
[52] Furû-u Kâfî: c: 5 sh: 455, 456, Tehzîb: c: 7 sh: 263, İstibsâr: c: 3 sh: 150, 151
[53] Men lâ yahduruhul fakîh: c: 3 sh: 292
 

yarensin

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
22 Eyl 2008
Mesajlar
978
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
43
EL MİZAN KARDEŞİM bu yazdıkların hakkında pekde bilgi sahibi değilim ama okuyyup bu konuyu takip ediyorum..
ŞİMDİ ÖNEMLİ OLAN RESULULLAH HANGİ ŞARTLARDA İZİN VERMİŞTİR VE BUGÜN DE O ŞARTLAR GEÇERLİMİDİR?
BİRDE ŞİMDİ ŞU VAR MUTA NİKAHININ ÜLKEMİZDE YAYGINLAŞTIĞININ BİR DÜŞÜNÜN NASIL OLACAK?
SİZDEN EVVEL HÜYELA KARDEŞİN AÇIKLAMALARINI ŞAHSEN BEN BENİMSEDİM ŞİMDİ SENİN BU YAZINLA BENİM GİBİ KAÇ KİŞİ ACABA NE DÜŞÜNÜYOR?ŞİMDİ OKUDUKLARIM BENİ İKİLEMDE BIRAKIYOR NE YAPMALIYIZ....
 

OkanDemir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
10 Eyl 2008
Mesajlar
177
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
45
Peygamber Efendimizin evlilikleri arasında Muta nikahı var mıdır ?

BAŞKA SORUM YOK BAŞKA SORUYA DA GEREK YOK.NEFSİNİZE DEĞİL YARADANA KUL OLMANIZ DİLEĞİYLE..
 

nakşibendi

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
12 Mar 2006
Mesajlar
1,946
Tepki puanı
0
Puanları
0
1.Hadis:Ali (r.a.)'den rivayet olundu: Resûlullah (s.a.v.) Hayber savaşı günü Muta' nikâhını ve ehlî merkep etinin yenilmesini yasakladı.

2.Hadis:Zübeyr oğlu Urve anlatıyor:

Hakîm kızı Havle, Hz. Ömer'in huzuruna girerek:

«— Ümeyye oğlu Rebîa bir kadınla Muta' usulü birleşti, kadın hamile kaldı» deyince, Hz. Ömer kızdı, hırkasını sürükleyerek çıkarken şöyle söyledi:

«— Bu müt'adir. Önceden hükmü bana bırakılsa idi, bunu yapanları recm ederdim. (Taşlayarak öldürürdüm.)»

3.Hadis:Ebû Hüreyre radıyallahu anh'den rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Kim kendisinde Allah'ın rızası aranan bir ilmi sadece dünyalığa sahip olmak için öğrenirse, o kimse kıyamet gününde cennetin kokusunu bile duyamaz."

ÖNEMLİ:Al-i İmran: 3/102’de belirtildiği gibi müslüman sadece günahlardan değil günah ihtimali olan davranışlardan uzak durmalıdır.

Sonuç:
Muta nikâhı, bir kadını belirli bir mal, para veya kadının masrafını üzerine alma karşılığında, geçici bir süre için nikâhlamaktır.İslam dan önce bu yapılıyordu, sonra da bir sure serbest kaldı, daha sonra Hayber Savaşı sırasında nihâi olarak yasaklandı.!!
Bütün bunlardan sonra bilinsin ki nikâh dine yardım edici, şeytanları zelil düşürücü ve Allah düşmanının önüne gerilmiş, geçilmez ve aşılmaz bir kaledir. Yine nikâh, peygamberlerin efendisi Hz. Muhammed'in (s.a) diğer peygamberlere karşı iftihar edeceği ümmetin çoğalmasına biricik sebep ve vesiledir.
***Tüm hata, kusur ve yanlışlar bize, doğrular ise Allah ve Rasûlullah (s.a.v.)’e aittir.
Esselâmü aleyküm ve rahmetullàhi ve berekâtühû!..
 

yarensin

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
22 Eyl 2008
Mesajlar
978
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
43
1.Hadis:Ali (r.a.)'den rivayet olundu: Resûlullah (s.a.v.) Hayber savaşı günü Muta' nikâhını ve ehlî merkep etinin yenilmesini yasakladı.

2.Hadis:Zübeyr oğlu Urve anlatıyor:

Hakîm kızı Havle, Hz. Ömer'in huzuruna girerek:

«— Ümeyye oğlu Rebîa bir kadınla Muta' usulü birleşti, kadın hamile kaldı» deyince, Hz. Ömer kızdı, hırkasını sürükleyerek çıkarken şöyle söyledi:

«— Bu müt'adir. Önceden hükmü bana bırakılsa idi, bunu yapanları recm ederdim. (Taşlayarak öldürürdüm.)»

3.Hadis:Ebû Hüreyre radıyallahu anh'den rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Kim kendisinde Allah'ın rızası aranan bir ilmi sadece dünyalığa sahip olmak için öğrenirse, o kimse kıyamet gününde cennetin kokusunu bile duyamaz."

ÖNEMLİ:Al-i İmran: 3/102’de belirtildiği gibi müslüman sadece günahlardan değil günah ihtimali olan davranışlardan uzak durmalıdır.

Sonuç:
Muta nikâhı, bir kadını belirli bir mal, para veya kadının masrafını üzerine alma karşılığında, geçici bir süre için nikâhlamaktır.İslam dan önce bu yapılıyordu, sonra da bir sure serbest kaldı, daha sonra Hayber Savaşı sırasında nihâi olarak yasaklandı.!!
Bütün bunlardan sonra bilinsin ki nikâh dine yardım edici, şeytanları zelil düşürücü ve Allah düşmanının önüne gerilmiş, geçilmez ve aşılmaz bir kaledir. Yine nikâh, peygamberlerin efendisi Hz. Muhammed'in (s.a) diğer peygamberlere karşı iftihar edeceği ümmetin çoğalmasına biricik sebep ve vesiledir.
***Tüm hata, kusur ve yanlışlar bize, doğrular ise Allah ve Rasûlullah (s.a.v.)’e aittir.
Esselâmü aleyküm ve rahmetullàhi ve berekâtühû!..

ve aleykum selam
ALLAH RAZI OLSUN AÇIKLAMALARINI İÇİN...ÇOK İYİ OLDU...
 

nakşibendi

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
12 Mar 2006
Mesajlar
1,946
Tepki puanı
0
Puanları
0
ve aleykum selam
ALLAH RAZI OLSUN AÇIKLAMALARINI İÇİN...ÇOK İYİ OLDU...

De ki: 'Benimle sizin aranızda Allah Teâlâ'nın ve Kitab'ın ilmine sahip olanların şahidlik etmesi yeter'. (Ra'd/43)

Çok Değerli Kardeşim;

Bilesin ki;ilim isteyen bir kimse, ilk zamanlarda, ihtilâflı konulara kulak vermekten çekinmelidir. Üzerinde ihtilâf olan şey ister dünya ilmi olsun, isterse ahiret ilmi... Çünkü ihtilâflı konular, ilme yeni muhatab olan talebenin aklını karıştırır, zihnini bulandırır, görüş hususundaki iradesini zayıflatır. İdrâk ve itidal yönünden ümitsizliğe düşer.

Tahsile yeni başlayan bir talebeyi, ihtilâflı ve şüpheli konulardan uzak tutmalıdır. Onu böyle konulardan menetmek, tıpkı yeni müslüman olan bir insanı, eski arkadaşları, milleti
ve kâfirlerden uzak tutmaya benzer. Aklı ve idrâki sağlam bir talebenin ihtilâflara dalmasını ve şüpheli konulara girmesini teşvik etmek ise, âdeta imanı kuvvetli bir insanın kâfirlerle haşır-neşir olmasını temin etmeye çalışmak gibidir. Bu sır ve hikmete binaendir ki, korkak bir kimsenin kâfir saflarına hücum etmesi yasaklanmış; fakat bahâdır bir kişinin ise, aksine, taarruz etmesi teşvik edilmiştir. Bu incelikten haberdar olmayan zayıf kimseler, imanı sağlam insanlar için yapılması câiz olan ve teşvik edilen kolaylığın kendileri için de caiz olduklarını zannederler. Bunlar bilmezler ki, kuvvetli insanlarla zayıf insanların yapacakları şeyler başkadır. Çünkü kuvvetli ile zayıf arasında büyük fark vardır.

Bir âlim şöyle buyurmuştur: 'Beni ilk gören dost, sonradan gören zındık oldu zanneder'. Çünkü neticede ameller insanı içe yöneltir; farzlar hariç, bedeni ameller tamamen durur. Bu durumu görenler atalet, tembellik ve ihmalkârlık zannederler. Aslında durum onların gördüğü gibi değildir. Belki o, kalbî amellerin en faziletlisi olan zikirle ve müşahedeyle meşguldür.

Kim zerre miktarı bir hayır işlerse onun mükâfatını görecektir; kim de zerre miktarı bir kötülük işlerse onun cezasını görecektir. (Zilzal 7-8)

Maksada yönelip, hedefe gitmek azminde olmayan veya hedefe doğru gidip bu gidişte gayesi Allah'ın emrini tatbik edip kulluk vazifesini ifa etmek olmayan, aksine, geçici birtakım çıkarların arkasında koşan bir kimse ise, Ashab-ı Şimâl'den olup, dalâlete düşenler zümresinden sayılır. Bu gibiler için kaynar sudan bir ziyafet ve cehennem vardır.

En iyisini yüce ALLAH bilir.

Esselâmü aleyküm ve rahmetullàhi ve berekâtühû!..​
 

yarensin

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
22 Eyl 2008
Mesajlar
978
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
43
[ı][sıze="3"]de ki: 'benimle sizin aranızda allah teâlâ'nın ve kitab'ın ilmine sahip olanların şahidlik etmesi yeter'. (ra'd/43)

çok değerli kardeşim;

bilesin ki;ilim isteyen bir kimse, ilk zamanlarda, ihtilâflı konulara kulak vermekten çekinmelidir. üzerinde ihtilâf olan şey ister dünya ilmi olsun, isterse ahiret ilmi... çünkü ihtilâflı konular, ilme yeni muhatab olan talebenin aklını karıştırır, zihnini bulandırır, görüş hususundaki iradesini zayıflatır. Idrâk ve itidal yönünden ümitsizliğe düşer.

Tahsile yeni başlayan bir talebeyi, ihtilâflı ve şüpheli konulardan uzak tutmalıdır. Onu böyle konulardan menetmek, tıpkı yeni müslüman olan bir insanı, eski arkadaşları, milleti
ve kâfirlerden uzak tutmaya benzer. Aklı ve idrâki sağlam bir talebenin ihtilâflara dalmasını ve şüpheli konulara girmesini teşvik etmek ise, âdeta imanı kuvvetli bir insanın kâfirlerle haşır-neşir olmasını temin etmeye çalışmak gibidir. Bu sır ve hikmete binaendir ki, korkak bir kimsenin kâfir saflarına hücum etmesi yasaklanmış; fakat bahâdır bir kişinin ise, aksine, taarruz etmesi teşvik edilmiştir. Bu incelikten haberdar olmayan zayıf kimseler, imanı sağlam insanlar için yapılması câiz olan ve teşvik edilen kolaylığın kendileri için de caiz olduklarını zannederler. Bunlar bilmezler ki, kuvvetli insanlarla zayıf insanların yapacakları şeyler başkadır. çünkü kuvvetli ile zayıf arasında büyük fark vardır.

Bir âlim şöyle buyurmuştur: 'beni ilk gören dost, sonradan gören zındık oldu zanneder'. çünkü neticede ameller insanı içe yöneltir; farzlar hariç, bedeni ameller tamamen durur. Bu durumu görenler atalet, tembellik ve ihmalkârlık zannederler. Aslında durum onların gördüğü gibi değildir. Belki o, kalbî amellerin en faziletlisi olan zikirle ve müşahedeyle meşguldür.

Kim zerre miktarı bir hayır işlerse onun mükâfatını görecektir; kim de zerre miktarı bir kötülük işlerse onun cezasını görecektir. (zilzal 7-8)

maksada yönelip, hedefe gitmek azminde olmayan veya hedefe doğru gidip bu gidişte gayesi allah'ın emrini tatbik edip kulluk vazifesini ifa etmek olmayan, aksine, geçici birtakım çıkarların arkasında koşan bir kimse ise, ashab-ı şimâl'den olup, dalâlete düşenler zümresinden sayılır. Bu gibiler için kaynar sudan bir ziyafet ve cehennem vardır.

En iyisini yüce allah bilir.

[rıght]esselâmü aleyküm ve rahmetullàhi ve berekâtühû!..[/rıght][/sıze][/ı]

allah razı olsun kıymetli kardeşim...
Dediklerinize uymaya çalışacağım inşaallah...dualarınıza benide katın lütfen...
 

EL_MİZAN

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
11 Nis 2009
Mesajlar
23
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
38
EL MİZAN KARDEŞİM bu yazdıkların hakkında pekde bilgi sahibi değilim ama okuyyup bu konuyu takip ediyorum..
ŞİMDİ ÖNEMLİ OLAN RESULULLAH HANGİ ŞARTLARDA İZİN VERMİŞTİR VE BUGÜN DE O ŞARTLAR GEÇERLİMİDİR?
BİRDE ŞİMDİ ŞU VAR MUTA NİKAHININ ÜLKEMİZDE YAYGINLAŞTIĞININ BİR DÜŞÜNÜN NASIL OLACAK?
SİZDEN EVVEL HÜYELA KARDEŞİN AÇIKLAMALARINI ŞAHSEN BEN BENİMSEDİM ŞİMDİ SENİN BU YAZINLA BENİM GİBİ KAÇ KİŞİ ACABA NE DÜŞÜNÜYOR?ŞİMDİ OKUDUKLARIM BENİ İKİLEMDE BIRAKIYOR NE YAPMALIYIZ....


ikilemde kalmış olmanızı anlıyorum elbette ama yinede hakkı aramak ve öğrenmek vazifemizdir.ben bu mevzunun helalliğine yakıynen inanıyorum....yazıda zaten resulullah s.a.a hangi durumlarda izin verdiği yazılı o zamanda savaş döneminde izin verilmişti ve şimdi fıkıh kitaplarında müçtehidlerin fetvalarında bu zamanımıza göre yanıt bulmuştur ve akli olarakda mantıklıdır...en akılcı örnegi ve zamanımızda uygulayan kesim şunlardır...evlilik öncesi tanışma amacıyla geçici nikahla helal bir şekilde tanışıyorlar siz zannediyorsunuzki burda manasızlık var gibi halbuki yok çünkü bununda şartları var mesala kız bekar ise baba izni olcak,nikahda şu şartıda koyabilmekte kız cima olmayacak diye gibi böyle durumlarda gayet mantıklı ki sizin zannettiğiniz gibi bunu herkes yaptırmıyor bu büyük bir yükümlülüktür ve bunu taşıyamayacak olan altına girmez ..yükümlülükten kasıt mutayı iyi bilmeli mutanın amacını anlamalıdır bu bağlamdada bu nikahla ilgili bir çok kaynakta bahsedilmiş ve hatta muta nikahı diye kitap yazılmıştır gençler ve insanlar daha iyi anlasınlar diye ben sadece size farklı bir kapı araladım ister açar girersiniz ister çekip örter geri gidersiniz bu konuyu görünce yazılanlarıda görünce hak oldugunu bildigim bişeyi sadece bilgim dahilinde anatmaya se savunmaya çalıştım sadece başka gayem andolsun yaradana yokdur vesselam...
 

EL_MİZAN

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
11 Nis 2009
Mesajlar
23
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
38
Peygamber Efendimizin evlilikleri arasında Muta nikahı var mıdır ?

BAŞKA SORUM YOK BAŞKA SORUYA DA GEREK YOK.NEFSİNİZE DEĞİL YARADANA KUL OLMANIZ DİLEĞİYLE..


bildiğim kadarıyla mutalı eşi yokdu bu soruyla neyi ima etmeye çalıştıgınızı anlıyorum ...fakat şurası açıkki bu nikah allahın emri dahilindedir ve resulullah s.a.a bunu bildirmiştir..resululklah s.a.a ile diğer insanları nefis konusunda bir tutmak yanlış değilmi sizcede....illa onu kendisidemi yapmış olcak bunu bildirmesi ve helalligini açıklaması buna iman etmesi yeterli değilmidir...helaldir diye hadislerde bildirdiği ve ayetide tefsir etmesi yeterli değilmidir...hadisleri nakledenler ise normal şahıslar değildir.aynı zamanda ehlibeyt a.s danda nakledilmektedir...onlarında helalligini bildirmeleri ve iman etmeleri size yeterli gelmiyormu...insanları bu konuda mutayı istiyenleri bizzat teşvik etmiş olmaları izin vermeleri yeterli gelmiyormu biraz daha geniş bakınız kaynaklar ve raviler gayet muhkem gayet sabit ve güçlü deliller ama size mantıksız gelmesi doğaldır nasıl görmek isterseniz öyle görürsünüz kendi bilgim dahilinde bu kadar açıklayabiliyorum keşke bir alim olsaydım yada okudugum herşey aklımda kalsaydıda daha güzel açıklayabilseydim...umarım sizlerde kendi çabalarınızı konuşturur birde kendiniz araştırırsınız ama hakkaniyet ile....
 

EL_MİZAN

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
11 Nis 2009
Mesajlar
23
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
38
De ki: 'Benimle sizin aranızda Allah Teâlâ'nın ve Kitab'ın ilmine sahip olanların şahidlik etmesi yeter'. (Ra'd/43)

Çok Değerli Kardeşim;

Bilesin ki;ilim isteyen bir kimse, ilk zamanlarda, ihtilâflı konulara kulak vermekten çekinmelidir. Üzerinde ihtilâf olan şey ister dünya ilmi olsun, isterse ahiret ilmi... Çünkü ihtilâflı konular, ilme yeni muhatab olan talebenin aklını karıştırır, zihnini bulandırır, görüş hususundaki iradesini zayıflatır. İdrâk ve itidal yönünden ümitsizliğe düşer.

Tahsile yeni başlayan bir talebeyi, ihtilâflı ve şüpheli konulardan uzak tutmalıdır. Onu böyle konulardan menetmek, tıpkı yeni müslüman olan bir insanı, eski arkadaşları, milleti
ve kâfirlerden uzak tutmaya benzer. Aklı ve idrâki sağlam bir talebenin ihtilâflara dalmasını ve şüpheli konulara girmesini teşvik etmek ise, âdeta imanı kuvvetli bir insanın kâfirlerle haşır-neşir olmasını temin etmeye çalışmak gibidir. Bu sır ve hikmete binaendir ki, korkak bir kimsenin kâfir saflarına hücum etmesi yasaklanmış; fakat bahâdır bir kişinin ise, aksine, taarruz etmesi teşvik edilmiştir. Bu incelikten haberdar olmayan zayıf kimseler, imanı sağlam insanlar için yapılması câiz olan ve teşvik edilen kolaylığın kendileri için de caiz olduklarını zannederler. Bunlar bilmezler ki, kuvvetli insanlarla zayıf insanların yapacakları şeyler başkadır. Çünkü kuvvetli ile zayıf arasında büyük fark vardır.

Bir âlim şöyle buyurmuştur: 'Beni ilk gören dost, sonradan gören zındık oldu zanneder'. Çünkü neticede ameller insanı içe yöneltir; farzlar hariç, bedeni ameller tamamen durur. Bu durumu görenler atalet, tembellik ve ihmalkârlık zannederler. Aslında durum onların gördüğü gibi değildir. Belki o, kalbî amellerin en faziletlisi olan zikirle ve müşahedeyle meşguldür.

Kim zerre miktarı bir hayır işlerse onun mükâfatını görecektir; kim de zerre miktarı bir kötülük işlerse onun cezasını görecektir. (Zilzal 7-8)

Maksada yönelip, hedefe gitmek azminde olmayan veya hedefe doğru gidip bu gidişte gayesi Allah'ın emrini tatbik edip kulluk vazifesini ifa etmek olmayan, aksine, geçici birtakım çıkarların arkasında koşan bir kimse ise, Ashab-ı Şimâl'den olup, dalâlete düşenler zümresinden sayılır. Bu gibiler için kaynar sudan bir ziyafet ve cehennem vardır.

En iyisini yüce ALLAH bilir.

Esselâmü aleyküm ve rahmetullàhi ve berekâtühû!..​


ve aleykum selam ve rahmetullah

Allah razı olsun çok güzel açıkladınız ihtilaflı konularda yeni ilme adım atanlar için şüpler doğabilir yada tam bir bağnazlık oluşabilir yani doğru bakamaz doğru yorumlayamaz doğruyu yanlış yanlışı doğru görebilir şans eseri gördüm ve herkesin sapıklık diye niteledigini görünce birde helal olarak görsünler istedim çünkü tek kapıdan tek kaynaktan tek insandan ilim öğrenilmez...amacım allah için bişeyler yapmaktı tefrika ikilik yaratmak yada ortalık karıştırmak gibi bir niyetim yok banada zamanında mantıksiz gelebiliyordu ama iyice öğrenince buna yakıyn ettim allah yar ve yardımcımız olsun.....ilim taliblerine selam olsun....
 

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
53
Müta, dört mezhepte de haramdır, bâtıldır. Müta, şahitsiz olarak bir kadına belli para verip, belli zaman için [mesela bir saat, bir gün, on sene] beraber yaşamayı sözleşmek demektir. Mütanın haram olduğunu bütün Ehl-i sünnet âlimleri icma ile bildirdi. (Mizan-ül-kübra, İbni Abidin)
....MUTA HARAMDIR...ZİNADIR...EHLİ SÜNNET İTİKADIMIZ DA YERİ BUDUR....ZİNA-MUTAYI HELAL GÖRMEK ADAMI DİNDEN EDER...EHLİ SÜNNET VEL CEMAAT OLAN HAK MESHEP 4 TÜR...ŞİA DALALET ÜSTÜNDEDİR....MESELE EHLİ SÜNNET VEL CEMAAT ALİMLERİNCE KURANA VE SÜNNETE GÖRE BÖYLECE VUZUHA KAVUŞMUŞTUR...ÜSTÜNE SÖZ ETMEK DALALETTİR...SAPIKLIKTIR...MUTACI-ZİNACILILIKTIR..KONUNUN ŞAKA VE İHTİLAFA AÇIK YANI YOKTUR...MUTA ZİNASI ADI ALTINDA NAMUSU KİRLETİLEN BACILARIMIZ VARDIR..BUNLARIN HESABINI BU ŞİALAR VERSİN...İTİKAT SAPKINLIĞI YAPMASINLAR...HİDAYET EHLİ SÜNNET VEL CEMAAT ÜZERİNEDİR..Besmele...Selam...Dua...
 

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
53
Bende bu muta yı anlayamadım,biri bana zinayı bir anlatsın yahu,muta daki anlaşma şartları zina daki anlaşma şartları ile aynımı değilmi,hem bu nasıl işdir,3 gün için anlaş,süre dolunca bırak git başkası ile anlaş,yahu apaçık şeytan işleri bunlar,bazı kendini bilmezlerin Allah'ın ayetlerini zevkleri için yorumlayanların oyunudur,ben o ibni sebe melunu hakkında geniş bir yazı yazmıştım O ve onun gibi düşünenler tam bir şeytandır,kardeşim bunca fıkıh kitabı okuyoruz ben hiç birinde ne muta diye birşey gördüm nede böyle bir benzetmeye rastlamadım,zorla sokmaya çalışıyorlar içimize,sorarım bacılarım kardeşlerim kaçınız böyle bir sosyal hayat sürmek istersiniz,Allah aşkına lanetleyin şunları ...

Allahcc razı olsun...BESMELE...SELAM...DUA...
 

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
53
ŞİA-ŞİİLİK

dogru-yolun-sapik-kollari-kod-48-necip-fazil-kisakurek-r19280-sz200.jpg
Haricilikle at başı giden, beraberce yürüyen, hangisinin önce olduğu ve tesir veya aks-i tesir aldığı belli olmayan, o da türlü kollara ayrılan ve nihayet devletleşmiş bulunan bu mezhep,itikadi bir dalalet mektebi olarak, «Doğru Yolun Sapık Kolları» arasında, belirttiği yaygınlık noktasından, bazı örnekleriyle başlıca uçurum koludur. Haricilik dış yüzler üzerinde akamet mantığı müessesesiyse , Şiilik, iç yüzlere dönük ve selim aklın her desteğinden mahrum, bir sınır bozuculuk ve insanı şeytani çapta yüceltme ve putlaştırma kuruluşudur.



Şiilik, «Beyt Ehli-Peygamber Evinin kadrosu»na üstünlük tanıma noktasından temayülünü Hazret-i Osman'ın Halife seçildiği zamana kadar gerilere götürse de gayet tabii olan bu sevginin itikat hududunu zorlayıcı, bazen de yıkıcı şekilde mübalağalara vardınlması, Hazret-i Ali devrinde başlar ve bu felaketin tohumları, Haricileri de geriden körükleyici İbni Sebe eliyle atılır.



Yahudiliğin özü ve Haricilikle beraber Şiiliğin mayalandırıcısı bu tarihi şeamet heykeli, Hazret-i Ali'ye:

- Sen Allah'sın!

Demeye kadar gitmiş ve korkunç küfrüne karşı ateşte yakılması emri verilince de:

- Demedim mi, insanlan yakmak yalnız Allah'a mahsus olduğuna göre, Allah olmasaydın bu emri vermezdin. Diye mukabele etmiştir.



Doğruluk derecesini bilmediğimiz bu rivayetin mutlak doğru tarafı İbn-i Sebe ekferinin Hazret-i Ali'ye ilah gözüyle baktığı ve bu görüşünü açıkladığı, Hazret-i Ali'nin ise hiçbir insanı şeriatte haram olan bir cezalandıma şekliyle ölüme sürmeyeceğidir.



İbn-i Sebe bu sert davranış üzerine Hazret-i Ali muhitinden kaçtı ve tohumlarını her tarafa serpmeye koyuldu. Ve yığınlara açıkça kabul ettiremeyeceğini bilmesine rağmen, İslamda ilk ciddi rahneyi açıcı, Hazret-i Ali'ye insan üstü bir hüviyet verme ve onu, hatta Kainatın Efendisine takdim etme dalaletini tohumlandırmış oldu



Öyle ki, Şii sınıf, Cebrail'in şaşınp da vahyi Hazret-i Ali yerine Resule götürdüğü hezeyanına kadar vardı.



Her karşılığın müstağni kaldığı ve hiçbir cinnet nevinin eşine rastlanmadığı bu gibi hezeyanlara rağmen, Şiiliğin, Hazret-i Ali'yi mübalağayla sevmek ve halifelik hakkını onda ve sülalesinde görmek, diğer üç büyük Sahabiyi de küfürle suçlamamak şeklinde sınırlı ve itidalli Şiiliğe küfür kondurulamaz ve böylesi bazı sapıklıkları olsa da «Kıble Ehli»sayılır.



Nitekim «Şii» adını Hazret-i Hüseyin'in misilsiz bir şenaat üslubu içinde şehit edildiği Kerbela vak'asından sonra alan ve nihayetlerine kadar Emevilere düşmanlıkta devam eden Hazret-i Ali taraflıları, o güne değin bir şahıs ve aile imtiyazı üzerinde sadece hissilik belirtirken, ileriye doğru itikadi manada mezhepleşmiş, binbir parçaya ayrılmış, bir kısmiyle de ismine «Gulataşırılar » denilen bölümlere ayrılmıştır.



Üç ana şube:

GALİYE: (Gulat-aşırılar)

Bu şube ayrıca 15 bölümlü.

RAFIZA: (İlk iki Halifeyi reddedenler)

Bu şube de 24 fırka.

ZEYDİYE: ( Rafızaya karşı çıkanlar)

Bunlar da 6 kısım.



Görülüyor ki, sayılabildiği kadarıyla 45 kollu bir «Şia-Şiilik» hareketi İslam'ın ilk asrında başını almış gidiyor.



Şiilerin her ölçüyü devirici ve çiğneyici azgınlar ve aşırılar sınıflarını kasdederek kaydedelim ki, aynı hal, babasız hak peygamber Hazret-i İsa'dan sonra da meydana gelmiş ve bir Yahudi eliyle bozulan İsevilik, yüce Resulü Allah'ın oğlu diye İlan etmişti.



Bu şeytani mübalağa belası, en küçük dereceden en üstününe ve nihayet erişilmez olanına kadar topyekun tarihe ve insanoğluna musallattır.



ŞİİLİK ETRAFINDA

İkinci bin yılın yenileyicisi İmam-ı Rabbani Hazretleri -ki bugün onun açtığı devre içinde ve o devrenin ortasındayız- Şiiliği ve kollarından «Rafıza»yı, Alevilik tabirini de ekleyerek sapıklıkların en korkunçlariyle vasfeder ve belli başlı şubelerini tek tek sayarak, Hazret-i Ali'ye uluhiyet konduran dallarına kadar belirtir



«Tutan; bir şahsı mübalağayla tutan» manasına Şiilik ve onun neticede aynı, fakat tespitte tersinden, «Bırakan» anlamında Rafızilik, biri Hazret-i Ali'yi sınırının üstüne çıkarmak, ikincisi de yüksek Sahabileri düşürmek hedefinde toplanır ve Aleviliği de kelime farkıyla içinde taşır. Bu şekilde hulasa edilebilecek olan Şiilik yolunun ayrıca kaydettiğimiz Rafızilikten başka kolları, dalları ve onların da kolları ve dalları, bir sürü... Hak nasıl bir, batıl da sayısızsa, Şiilik batılının da bölümleri öyle; ve sayısız batılını ilan etmekte. Sapıt sapıtabildiğin kadar!... Bu bölümleri

teker teker ele almaya lüzum görmüyor ve hangi inanışın hangi kola ait olduğunu belirtmeden, ifrattakilerin hepsini birden Şiilik ve Alevilik dairesine alarak gösteriyoruz.



En başta İbn-i Sebe kolu olarak Haricilerden başlayıp Hazret-i Ali'nin hilafeti boyunca süren ve Şillik mektebinin temelini kuran cereyan... Hazret-i Ali'yi ilah ve Cebrail'i yanılmış bilenler... (Bu rivayet İmam-ı Rabbani Hazretlerinin tasdikinde olduğuna göre, vaki...)



Büyük imameti, yani devlet reisliğini, Hazret-i Ali ve soyundan kabul edip, başkalarını o makama müstehak görmeyenler ve Peygamber soyu haklarının gaspedilmiş olduğunu iddia edenler.



«İsna Aşeriyye» adı altında Hazret-i Ali soyundan «12 İmam» nazariyesini güdenler ve hepsini birden insanüstü sayanlar... Bu imamlardan onikincisi, nazarlarında gaip ve son zamanlarda zuhuru bildirilen Mehdi'yi temsil etmekte...



«Tenasuh»a, ölümden sonra ruhun başka cesetlere hululüne inananlar; Allah'ı insan

şeklinde hayal edip zamanla yıprandığını, yalnız yüzünün kaldığını, ruhunun da Ali'ye geçtiğini

öne sürenler....



Herşeyi batına, içyüze bağlayanlar ve zahire, dış yüze ait bütün yasakları ve emirleri inkar edenler... Hazret-i Ali'nin öldürülmediğini, ölmediğini, yerine şeytanın öldürüldüğünü ve onun göğe kaldınldığını, bulutlarla sarılı olduğunu, «şimşek onun kamçısı ve gök gürültüsü sesidir!» iddiasında bulunanlar... Dünyanın en galiz teşbihiyle, Allah'ın Resulünü, iki karganın birbirine benzediği kadar Hazret-i Ali'ye benzetip Vahy meleğini bu yüzden şaşırmış ve Kur'anı Ali yerine Peygambere indirmiş sananlar...



Hazret-i Ali'yi ilah kabul ettikten sonra, onun, Peygamberi Resul olarak gönderdiğini fakat Resulün insanları Ali'ye bağlayacağı yerde kendisine bağladığını iddia etmeye dek gidenler... Daha neler ve neler!... Başıboş hayalin en süfli madde ve fiilden çizebileceği nispetleri en ulvi mana ve hakikate yakıştıranlar ve sakat hayal ile sıhhatli hakikat görüşü arasında hiçbir mizana sahip bulunmayanlar...



Geniş ve toplu teşhis dairesi içinde Şiilik budur; ve onlardan «mutedil» diye

sıfatlandırdığımız, Hazret-i Ali'yi «tafdil-üstün tutma» yolunda olsa da büyük Sahabileri tasdik; ve AIlahı, Resulünü, Kitabını ve şeriati doğrulayanlar müstesna, gerisi, «EI-küfrü milletün vahide - Küfür tek bir millettir!» hükmü altındadır.

Tefessüh ocağı Bizans'ın vecd kurutuculuğu, hayal puthanesi İran'ın ölçü bozuculuğu ve Hazret-i Musa'dan beri bütün bu nefsani ve şeytani fakültelerin başlıca işleticisi Yahudi dehasının tesiriyle İslamda ilk defa büyük sapık kol Şiilik, o gidişin ismidir ki, Haricilerin kurduğu sığ ve kaba küfre dayalı baş kaldırma zemini üzerinde yüzde yüz mecnun ve hiçbir tartışmaya değmez itikadi hastalıklar kapısını açmış, kendisinden sonra gelenler üzerinde daima aşısını göstermiş ve ileride, çok ileride -belki bugün- arınmasını bekleyen hak dinin hiçbir devrinde tam kapatılamayan yarası olmuştur....NECİP Fazıl KISAKÜREK...
 
Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt