Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Kurandan okuyalım (2 Kullanıcı)

tahsin33

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
23 May 2008
Mesajlar
2,697
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
69
Şuara suresi ayet 91
Cehennem de azgınlar için açılıp aşikâre kılınmıştır.

(Cehennemde azgınlar için) Hak yoldan çıkmış îmandan mahrum kalmış kimselere karşı (açılıp aşikâre kılınmıştır) onun şiddetli ateşleri daha ortaya gitmeden karşılarında görünmeğe başlamış, o cehennemin müthiş felâketleri gözleri önünde meydana gelip kalplerini pek ızdıraplı bir hale getirmiş olacaktır.

Şuara suresi ayet 92
Ve onlara denildi ki ibadet ettiğiniz şeyler nerede?.

(Ve onlara) o cehenneme sevkedilecek kâfirlere (denildi ki) yani: O kıyamet günü onları azarlamak için, küçümsemek ve kınamak için muhakkak denilecektir ki, dünyada iken kendilerine (ibadet ettiğiniz şeyler) o putlar, o size ahirette şefaat edeceklerini umduğunuz bâtıl mabutlar, (nerede) onlar ne oldular?. Hani imdadınıza koşmuyorlar?.

Şuara suresi ayet 93
Allah'tan gayrı, -onlar- size yardım ediyorlar mı?. Veya kendilerine mi yardıma çalışıyorlar?.

Evet.. (Allah'tan gayrı) olan, öyle tanrılık mertebesine asla sahip bulunmayan o âciz, fani şeyler ne oldu? Siz onlardan menfaat bekliyordunuz, şimdi onlar (size yardım ediyorlar mı?.) sizden azabı bertaraf edebilecekler mi?, (veya) hut onlar (kendilerine yardıma çalışıyorlar mı?.) kendilerine, gelecek olan bir azabı kendilerinden defe kadir olabilecekler mi?. Ne mümkün!. Bu! o müşrikler için bir azarlama ve kınama sualidir.

Şuara suresi ayet 94
Artık onlar -putlar- ve o azgınlar orada -ateşlere-fırlatılmışlardır.

Evet.. (Artık) şüphe yok ki (onlar) o putlar, o kendilerinden faide umulan şeytanlar, iblis tabiatlı kimseler (ve o azgınlar) o putlara tapmak şaşkınlığında bulunmuş olan müşrikler (orada) o cehennemmlerde ateşlere (fırlatılmışlardır) cehennemde defalarca yüzleri üzerine bırakılmışlardır. Evet.. Onlar öyle korkunç bir azaba maruz kalacaklardır. İstikbale ait olan bu gibi hadiseler, mutlaka gerçekleşeceğinden dolayı derhâl vâki olmuş gibi bildirilmektedir.

Şuara suresi ayet 95
Ve şeytanın bütün orduları da -o ateşe atılmışlardır-.

(Ve şeytanın bütün orduları) İblise tâbi olan, onun gibi insanları dinden, ahlâki faziletten mahrum bırakmaya çalışan ve insan ve cin topluluğunda bulunanlar da o cehennem ateşine atılmış bulunacaklardır.

Şuara suresi ayet 96
Ve onlar orada birbirleriyle düşmanlıkta bulunarak- demiş olacaklardır ki:

(Ve onlar) 0 bâtıl mabutlara tapanlar (orada) cehennemde (birbirleriyle düşmanlıkta bulunarak) kendilerinin cehenneme atılmalarına sebep olan bâtıl mabutlar ile, şeytanlar ile çekişerek (demiş olacaklardır ki) Eyvah biz ne kadar aldanmışız!.

Şuara suresi ayet 97
Allah'a and olsun ki, biz apaçık bir sapıklık içinde imişiz.

(Allah'a kasem olsun ki,) biz dünyada iken ey putlar, ey şeytanlar sizlere tapınmak suretiyle (apaçık bir sapıklık içinde imişiz) bu şimdi mükemmel anlaşıldı. Biz sapıklık içinde yaşamış olduğumuzu şimdi itirafa mecburuz.

Şuara suresi ayet 98
Çünkü biz sizi -ey putlar- âlemlerin Rabbine eşit tutuyorduk.

(Çünkü) biz büyük bir cehalet içinde bulunmuşuz, ey Putlar!. Bâtıl mabutlar!, (biz) dünyada iken (sizi âlemlerin Rabbine eşit tutuyorduk) siz Allah'ın en aşağı birer mahlûku olduğunuz halde sizi ibadete lâyık görme hususunda âlemlerin Rabbine eşit sanmış idik, artık şüphe yok ki pek fahiş bir sapıklık içinde bulunup durmuştuk. Ne elem verici bir itiraf!

Şuara suresi ayet 99
Ve bizi ancak o günahkarlar sapıtmış oldular.

Bu mübarek, âyetler de ahirette dinsizlerin kendi sapıklıklarını itiraf ile buna kimlerin sebebiyet verdiğini ve dosttan, şefaatçiden mahrum bulunduklarını söyleyerek dünyaya dönecek olsalar da îmana kavuşsalar temennisinde bulunacakların bildiriyor. Ve Hz. İbrahim'e ait kıssanın muazzam bir öğüt teşkil ettiğini ve yüce Allah'ın kudret ve yardımını beyan buyurmaktadır. Şöyle ki: Müşrikler, kıyamet gününde kendi sapıklıklarını anlamış, pişmanlık göstermeye başlamış olacaklardır (ve) sapıklıklarına sebep olanları anlamış olarak diyeceklerdir ki: (bizi ancak o günahkârlar) o kendilerine tâbi olduğumuz reislerimiz büyüklerimiz (sapıtmış oldular) onların sözlerine baktık, izlerine düştük, o yüzden sapıklık içinde yaşamış olduk.

Şuara suresi ayet 100
Artık bize ne şefaat edicilerden var.

(Artık) O sebepledir ki, bugün (bize ne efaat edicilerden var) dir ki, bize şefaatleriyle bu felâketten kurtarabilsinler.
 

tahsin33

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
23 May 2008
Mesajlar
2,697
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
69
Şuara suresi ayet 101
Ne de yakın bir dost var.

(Ne de yakm bir dost var) dır ki üzülsün, bize yardım etmek arzusunda bulunsun. O cehenneme atılacaklar, ahirette müslümanlara Peygamberlerin, meleklerin, şefaat edeceklerini, onların haklarında ne kadar iyilik sever bulunduklarını görecekler, kendilerinin ise her türlü yardımdan mahrum kaldıklarını anlayacaklar, artık üzüntülerini, pişmanlıklarını bu sözleriyle de gösterip duracaklardır.

Şuara suresi ayet 102
Şimdi bizim için bir kere -geriye- dönüş olsa idi artık müminlerden olsa idik.

Ve o günahkârlar, son derece üzüntülü olmalarından mümkün olmayan şeyi temennide bulunarak diyeceklerdir ki: (İmdi bizim için bir kere) geriye dünyaya (dönüş olsa idi de) hakkımızda öyle bir müsaade bulunsa idi de (artık) biz de o şefaatlere, samimi dostlara nail bulunan zatlar gibi (müminlerden olsa idik) Ama ne yazık ki, böyle bir temenni, büyük bir ümitsizlik ile kederin faidesiz bir neticesidir, artık kaybedileni iade etmeye imkân kalmamıştır. İşte daha dünyada iken böyle bir istikbali nazarı dikkate alarak ona göre hayatlarını tanzim etmelidirler, sonra pişmanlık faide vermez.

Şuara suresi ayet 103
Şüphe yok ki, bunda elbette ibret vardır. Halbuki onların çoğu iman etmiş kimseler olmadı.

İşte Cenab-ı Hak da dikkatlerimizi bu husustaki Kurani açıklamalara çekerek buyuruyor ki: (Şüphe yok ki, bunda) İbrahim Aleyhisselâm ile kavmine ait kıssada (elbette bir ibret vardır) dinsizliğin kötülüğüne, korkunç âkibetine, dindarlığın da selâmet ve saadete vesile olacağına dair bir öğüt, bir muazzam alâmet mevcuttur, (halbuki, onların) bu kıssaya vâkıf olanların, kendilerine böyle ibret verici ksssalardan, tarihi olaylardan haber verilenlerin (çoğu îman etmiş kimseler olmadı) onlar, bu kıssalardan, haberlerden bir ibret dersi almadılar, istikballerini düşünmediler, yine küfürlerinde ısrar edip durdular. Artık haklarındaki ilâhi hüküm tecellisini beklesinler!.

Şuara suresi ayet 104
Ve şüphe yok ki, senin Rabbin elbette o, mutlak galip, merhamet sahibidir.

Ey Yüce Peygamber!. Sen teselli bul, o gibi günahkârların o kâfirce hallerine bakıp mahzun olma. Cenab-ı Hak'kın, onlara dünyada öyle bir mühlet vermesi, bir hikmete dayanmaktadır. (Ve şüphe yok ki, senin Rabbin elbette o) Yüce mabudun (azizdir) kendisinin kutsî dinine muhalefet edenleri dilediği zaman azapla kahretmeye kadirdir ve o Hikmet sahibi yaratıcı (rahimdir) öyle rahmetinin gereği olmak üzere o günahkârlara mühlet verir. Tâki, onların bazıları veya zürriyetlerinin bir kısım îman nimetine kavuşarak uhrevî azaplardan kurtulabilsinler. Bu yönüyle de ilâhi deliller tamam olmuş, artık mazeret ileri sürülmesine imkân kalmamıştır.

Şuara suresi ayet 105
Nuh'un kavmi de Peygamberleri yalanladılar.

Bu mübarek âyetler, Nuh Aleyhisselâm'ın kıssasını bildiriyor, Hz. Nuh'un kavmine olan tavsiyelerini, tebliğlerini, o kavmin de nasıl bir muhalefet vaziyeti almış olduklarını beyan buyurmaktadır. Şöyle ki: (Nuh'un) o muhterem Peygamberin (kavmi) zamanındaki bütün insanların büyük bir kısmı (Peygamberleri yalanladılar) Hz. Nuh'un peygamberliğini kabul etmediler, onun peygamberliğini inkâr etmiş oldular. Çünkü bütün Peygamberler, Allah'ın dinî bakımdan bir birlik oluştururlar, onlardan binini yalanlamak, hepsini yalanlamak hükmünde bulunmuş olur.

Şuara suresi ayet 106
O vakit ki, kardeşleri Nuh, onlara dedi ki: Sakınmaz mısınız?.

O kavim (O vakit) yüce Peygamberleri yalanlamış oldular (ki) nesep yönünden (kardeşleri) olan ve kendi aralarından yetişmiş, ahlâki üstünlükleri kendilerince de pek iyi görülüp bilinmiş bulunan Nuh, onlara dedi ki: Ey kavmim!. Siz (sakınmayacak mısınız?.) Cenab-ı Allah'tan korkmayacak mısınız ki, ondan başkasına tapıyorsunuz!. Nedir sizdeki bu gaflet, bu cehalet!.

Şuara suresi ayet 107
Şüphe yok ki, ben sizin için güvenilir bir Peygamberim.

(Şüphe yok ki, ben sizin için güvenilir) emanetle meşhur (bir Peygamberim) sizi irşat için Allah tarafından gönderilmiş bir memurum.

Şuara suresi ayet 108
Artık Allah'tan kokun ve bana itaat edin.

(Artık Allah'tan korkun) onun mukaddes celâl ve cemalini düşünerek korku ve ürperti üzere bulunun (ve bana itaat edin) size tebliğ ettiğim tevhid inancından, kulluk vazifesinden kaçınmayın, tâki, selâmet ve saadete erebilesiniz.

Şuara suresi ayet 109
Ve bunun karşılığında sizden bir ücret istemiyorum. Benim mükâfatım, ancak âlemlerin Rabbine aittir.

(Ve) Ben (bunun karşılığında) sizi böyle hak yoluna davetimden, sizi aydınlatmaya, irşada çalıştığımdan dolayı (sizden bir ücret istemiyorum) bir mükâfat beklemiyorum ki, öyle bir menfâat düşüncesiyle sizi irşada çalıştığıma inanarak bana bir suçlama isnat edebilirsiniz (benim mükâfatım) yerine getirdiğim peygamberlik vazifesinden dolayı kavuşacağım sevap, sonsuz lütuf (ancak âlemlerin Rabbine aittir) o Kerem sahibi mabuda mahsustur, ben sizden bir mükâfat beklemekte değilim.

Şuara suresi ayet 110
Artık Allah'tan korkun ve bana itaat edin.

(Artık) Ey kavmim!. Bu hususları güzelce düşünün (Allah'tan korkun) onun dinine aykırı hareketlerde bulunmayın (ve bana itaat edin) size tebliğ ettiğim ilâhî emirleri, yasakları kabul ederek gereğine göre harekette bulunun, sizin için bundan başka kurtuluş vesilesi yoktur.
 

tahsin33

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
23 May 2008
Mesajlar
2,697
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
69
Şuara suresi ayet 111
Dediler ki: Sana îmân eder miyiz?. Halbuki, sana en bayağı kimseler tâbi oluvermişlerdir.

Hz. Nuh'un büyük bir iyilik severlik eseri olarak tekrar tekrar kavmini takvaya, itaate davt etmesine rağmen o kendini beğenmiş, cahil, kavim (dediler ki) Ey Nuh!. Biz (Sana îman eder miyiz?. Senin bu tavsiyelerine riayette bulunur muyuz?. (Halbuki, sana en bayağı) olan içtimai bir mevkii bulunmayan fakir, zelil (kimseler tâbi oluvermişlerdir.) Artık biz onlar ile beraber aynı dîne tâbi olur muyuz?. O cahil kavim, kendilerinin maddî, fâni servetlerine, mevkilerine mağrur olarak bir kısım fakir, âdi san'atlar ile meşgul müminlere bir hakaret gözüyle bakmışlar, onlar ile aynı inancı paylaşmak istememişlerdi. Nitekim Peygamberimizin zamanındaki Kureyş müşrikleri de sahabe-i kiram arasındaki fakir zatlara bakarak onlar ile beraber olmamak için İslâmiyeti kabulden kaçınmışlardı. Halbuki, insanın şerefi, insanlığın saadeti, öyle maddî, geçici şeyler ile ayakta durmaz, bunların Allah katında bir sinek kanadı kadar bile kıymeti yoktur. Hakiki şeref ve saadet, güzel bir itikat ile ahlâki üstünlük ile mümkündür.

Şuara suresi ayet 112
Dedi ki: Onların ne yaptıkları hakkında benim ne bilgim olabilir?

Bu mübarek âyetler de, Hz. Nuh'un kavmi tarafından hafife alınan müminler hakkındaki kanaatini onları koyamayacağını ve kendisinin vazifesinin neye ait bulunduğunu bildiriyor. Buna karşı kavminin de o muhterem Peygamber hakkında yapmış oldukları tehdidi beyan buyurmaktadır. Şöyle ki: Hz. Nuh'un kavmi, müminlerin zelil olduklarını söylemekle beraber onların bir dikkat ve düşünce neticesinde olmayıp samimiyetsiz bir şekilde îman etmiş olduklarını iddiada bulunmuşlardı. Nuh Aleyhisselâm da onlara cevaben (dedi ki: Onların) o îman edenlerin (ne yaptıkları hakkında) ne gibi bir kanaatte bulunduklarına (benim ne bilgim olabilir?.) Ben onların kalbi sırlarını bilemem onu araştırmak benim vazifem değildir. Onlar îmanlarını açıklamış, Allah'ın dinini kabul eylemiş olduklarını söylemekte bulunmuşlardır. İşte böyle görünen durumlara göre hüküm verilir, halkın gizli hallerini araştırmak icabetmez. (Biz dışa göre hüküm veririz.)

Şuara suresi ayet 113
Onların hesabı ancak Rabbime aittir, eğer anlayabilirseniz.

(Onların) öyle îmanlarını gösteren ve ilân eden kimseleri (hesabı ancak Rabbime aittir) kullarının bütün açık ve gizli ruh hallerini bilmek onları amellerine, kanaatlerine göre sorgulamaya tâbi tutmak âlemlerin Rabbine mahsustur, (eğer) Ey inkarcılar!. Siz (anlayabilirseniz) sizin şuurunuz, idrakiniz var ise bu beyan edilen hakikati anlarsınız, öyle itirazda bulunmazsınız. Ne yazık ki, eğer şuurunuz olsa idi böyle bir iddiaya cür'et etmez idiniz.

Şuara suresi ayet 114
Ve ben müminleri kovacak değilim.

(Ve) Ey inkarcılar!. Şunu da biliniz ki (ben müminleri kovacak değilim) sizi kendime çekmek için o görmekten hoşlanmadığınız îman sahiplerini kendimden uzaklaştıramam. Böyle bir muamelede bulunmak, peygamberliğin sânına asla lâyık olamaz.

Şuara suresi ayet 115
Ben apaçık bir uyarıcıdan başka birşey değilim.

(Ben apaçık) görünen delillere dayanarak (bir uyarıcıdan) Cenab-ı Hak'kın azabını haber veren, uhrevî sorumluluğu bildiren, küfür ve isyandan halkı sakındıran bir peygamberden (başka değilim) bence mevki sahipleri olanlar ile olmayanlar eşittir. Artık zelil gördüğünüz kimseleri ben kendi yanımdan nasıl uzaklaştırabilirim.

Şuara suresi ayet 116
Dediler ki: Ey Nuh!.: Eğer vazgeçmez isen elbette taşlanmışlardan olursun,

Nuh Aleyhisselâm'ın öyle hikmetli ve faziletli açıklamalarına karşı o inkarcılar, tehdide başlayarak ve öyle bir yüce Peygambere karşı sırf ismiyle hitab etmek terbiyesizliğinde bulunarak (Dediler ki: Ey Nuh!. Eğer vazgeçmez isen) sözlerine nihayet vermez bizi dîne davet eder durursan (elbette taşlanılmışlardan olursun) sen de üzerlerine atılan taşlar ile öldürülmüş kimselerden bulunursun. Senin hayatına kasdetmiş oluruz. İşte o kâfir kavim, küfürlerinde bu kadar ısrar edip durmuşlardı.

Şuara suresi ayet 117
Nuh Aleyhisselâm- dedi ki: Yarabbü. Şüphe yok ki, kavmim beni yalanladılar.

Bu mübarek âyetler de kavminin îmana gelmiyeceklerini anlayan Nuh Aleyhisselâm'ın îman edenlerle beraber bir selâmet sahasına kavuşmalarını Cenab-ı Hak'tan istirhamda bulunduğunu bildiriyor. 0 Yüce Peygamber ile ona tâbi olanlar kurtuluşa erişip dinsizlerin de boğulup gittiklerini ve bu hâdisenin büyük bir ibret teşkil ettiğini, âlemlerin Rabbi'nin de kudret ve rahmetini beyan buyurmaktadır. Şöyle ki: Nuh Aleyhisselâm, Cenab-ı Hak'ka niyazda bulunarak (Dedi ki: Yarabbü. Şüphe yok ki,) kendilerini senelerce ilâhi dine davet ettiğim (kavmim seni yalanladılar) benim onları dine davetim, onlar için firardan başka bir şey arttırmış olmadı.

Şuara suresi ayet 118
Artık benim aram ile onların aralarını bir feth ile fethet ve beni ve benimle beraber olan müminleri kurtuluşa erdir.

(Artık) Ey Kerem ve hikmet sahibi olan mabudum!, (benim aram ile onların aralarını bir feth ile fethet) aramızı tamamen ayır, herbirimizin hakkında lâyık olduğumuz şekilde hükmün tecelli etsin (ve beni ve benimle beraber olan müminleri kurtuluşa erdir.) bizi o dinsizlerin suikastinden veya onların kötü amellerinden uzaklaştır, bizi öyle sıkıntılardan kurtararak bir selâmet sahasına kavuştur.

Şuara suresi ayet 119
Binaenaleyh onu ve onunla beraber dolmuş gemide bulunanları kurtuluşa erdirdik.

Hazreti Nuh'un bu duası kabul oldu. (Binaenaleyh) duası sebebiyle (onu ve onunla beraber dolmuş gemide bulunanları) müminleri ve münasip görülen gemiye alınmış olan kuşları, hayvanları (kurtuluşa erdirdik) onlar tufan felâketinden korunmuş oldular.

Şuara suresi ayet 120
Sonra arkada kalanları boğduk.

(Sonra) Hz. Nuh'u ve onunla beraber olanlar kurtuluşa erdirdiğimizi müteakip (arkada kalanları boğduk) o inkarcı kavim denizin dalgaları arasında helak olup gittiler. Bu kıssa için "Nuh Sûresi"ne de bakınız!.
 

tahsin33

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
23 May 2008
Mesajlar
2,697
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
69
Şuara suresi ayet 121
Şüphe yok ki, bunda elbette bir ibret vardır. Halbuki, onların çoğu, îmân etmiş olmadılar.

Artık ey insanlar!, (şüphe yok ki, bunda) Hz. Nuh'un öyle duasında ve bir müddet mühlet vermekte, sonra da inananları kurtuluşa erdirip dinsizleri helak etmekte (elbette bir ibret vardır) o hâdiseleri gören veya işiten kimseler için büyük bir öğüt, bir uyanma vesilesi mevcuttur, (halbuki, onların ekserisi) bu gibi hâdiseleri bilen insanlardan bir çokları (îman etmiş olmadılar) yine küfürlerinde devam ederek Allah'ın kahrına lâyık bulundular. Nuh Aleyhisselâm'ın inkarcı olan kavmi, bu gibi bir
azabın ilk alametlerini gördükleri halde o müthiş tarihi hadiseyi işitip bilenlerden de birnice kimseler, yine dinsizliklerinde devam etmekte, bundan ibret dersi almayıp yine îman dairesine can atmaktan uzak bulunmaktadırlar.

Şuara suresi ayet 122
Ve muhakkak ki, Rabbin, elbette o, mutlak galiptir, merhamet sahibidir.

(Ve muhakkak ki Rabbin) Ey Peygamberlerin sonuncusu!. Sana ihsanı pek çok olan, sana tâbi olanları günden güne arttıran, senin kudretini daima yükselten kerim mabudun (elbette o) Yüce Yaratıcın (azizdir) dinsizleri helake götürmeye, inananları da kurtuluşa eriştirmeye kadirdir. Ve o Kerim Yaratıcı (rahimdir) kulları hakkında merhameti pek çoktur. Onun içindir ki, onları irşad ve selâmete ulaştırmak için Peygamberlerini göndermiştir. Ne yazık ki, bir çok kimseler, bu ilâhi lütfü takdir edemiyerek kendilerinin maddî ve manevî helaklerine sebebiyet yenmişlerdir. İşte diğer Peygamberlere ait kıssalarda bunu göstermektedir.

Şuara suresi ayet 123
Ad -kavmi de- gönderilen elçileri yalan layı verdi.

Bu mübarek âyetler de Ad Kavminin kendilerini Allah'ın dinine davet eden Hud Aleyhisselâm'ı yalanladıklarını bildiriyor, o mübarek Peygamberin de onlara takva ile itaat ile emin ettiğini ve onlardan bir mükâfat beklemediğini bildirmiş olduğunu beyan buyurmaktadır. Şöyle ki: (Ad) kavmi de Nuh Aleyhisselâm'ın kavminden sonra yeryüzünde yerleşmiş, kuvvet, ve sahibi olmuşlardı. Onlar da ilâhi dine muhalif bir cephe almış, küfür içinde kalmışlardı. 0 kavmin ilk pederinin ismi "Ad"olduğundan kendilerine de bu isim verilmiştir. Bu kavim de kendilerine (gönderilen elçileri yalanladılar) kendi Peygamberleri olan Hud Aleyhisselâm'ın mucizelerinden yüz çevirerek onun peygamberliğini tasdik etmediler.

Şuara suresi ayet 124
0 vakit ki, onlara kardeşleri Hud dedi ki: Korkmaz mısınız?.

(0 vakit ki, onlara) nesep yönünden (kardeşleri Hud) Aleyhisselâm (dedi ki: Korkmaz mısınız?.) sizi yaratan yaratıcınızın azabını düşünmez misiniz? Ki, ona ibadet etmiyorsunuz da sizlere bir faide ve zarar vermeğe kadir olmayan şeylere tapınıp duruyorsunuz!.

Şuara suresi ayet 125
Şüphe yok ki, ben sizin için bir güvenilir elçiyim.

(Şüphe yok ki ben) Allah katından (sizin için) gönderilmiş (bir güverilir elçiyim.) bundan dolayıdır ki, sizi irşada çalışıyor, sizi bâtıl şeylere ibadetten men etmek istiyorum. Ben emrolunduğum hükümleri saklamaksızın, onlara muhalefet etmeksizin size tebliğ ediyorum.

Şuara suresi ayet 126
Artık Allah'tan korkun ve bana itaat edin.

(Artık) üzerime düşen bu peygamberlik vazifesi sebebiyledir ki, size (Allah'tan korkun ve bana itaat edin) demekte bulunuyorum. Binaenaleyh size tebliğ ettiğim ilâhi hükümlere riayetten ayrılmayın, ben sizden bunu istiyorum, yoksa sizden bir menfaat beklemiyorum.

Şuara suresi ayet 127
Ve buna karşı sizden bir ücret istemiyorum, benim mükâfatını ise ancak âlemlerin Rabbine aittir.

(Ve buna karşı) sizi böyle Allah'ın dinine davet ettiğine karşılık (sizden bir ücret istemiyorum.) öyle bir zanna düşmeyiniz. Çünkü (benim mükâfatım) kavuşacağım sevap (ancak âlemlerin Rabbine aittir) o Kerem sahibi mabûddur ki, kullarını güzel amelleri, iyilik sever hareketleri karşılığında ilâhi lütuflarına kavuşturur.

Şuara suresi ayet 128
Siz her yüksek tepede bir alâmet bina edip eğlenir misiniz?

Bu mübarek âyetler de Hz. Hud'un kavmine karşı onların kavuştukları bir çok nimetleri hatırlatarak onların zalimce ve inkarcı şekildeki hareketlerini kınamış ve kendilerini uhrevî azap ve tehdit etmiş olduğunu beyan buyurmaktadır. Şöyle ki: Ey Ad kavmi!. (Siz her yüksek tepede) her yüksek mekânda veya iki dağ arasındaki geniş
bir yolda (bir alâmet) kendi kuvvet ve servetinizi gösterecek bir nişan, bir işaret (bina edip) yoldan geçip gidenler ile (eğlenir misiniz?.) Bu ne kadar ahlâaka aykırı bir muamele!. O kavim, yaptıkları o muhteşem binalarıyla iftihar ederlermiş ve o binaların önünden geçip Hud Aleyhisselâm'ı ziyarete gidenler ile eğlenip alay ederlermiş.

Şuara suresi ayet 129
Ve bir takım sağlam köşkler de ediniyorsunuz. Sanki daimî kalacaksınız?.

(Ve) Ey öyle maddî bir varlıkla iftihar eden kavim!, (bir takım sağlam köşkler de) veya kal'alar da yahut havuzlar da (ediniyordunuz) öyle sağlam eserler de vücude getiriyorsunuz, bunlar ile iftihar ediyorsunuz (sanki) dünyada (daima kalacaksınız?.) hiç ölmeyip onlardan mahrum kalmayacaksınız?. Bu ne derece gaflet!. Boş bir ümit!.

Şuara suresi ayet 130
Ve şiddetle tutup yakaladığınız zaman, zorbalar olarak şiddetle yakalamış oldunuz.

(Ve) Ne kadar kötü bir harekettir ki, ey kavim!. Siz bir kimseyi (şiddetle tutup yakaladığınız zaman) yani: Her hangi bir düşmanınız! Döğmek veya öldürmek için yakalamak istediğiniz zaman siz acıma ve merhametten mahrum (zorbalar olarak) o kimseyi (gılzetle) şiddetle (yakalamış oldunuz) sizin bu muamelenizde bir terbiye etme kasdi bulunmaz, bunun âkibeti düşünüp dikkate almış olmazsınız.
 

tahsin33

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
23 May 2008
Mesajlar
2,697
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
69
Şuara suresi ayet 131
Artık Allah'tan korkun ve bana itaat edin.

(Artık) uyanın, durumunuzun kötülüğünü düşünüp (Allah'tan korkun) öyle zalimce hallerde bulunmayın (ve bana itaat edin) size tebliğ ettiğim şeylere riayette bulunur, o sizin için en faidelidir.

Şuara suresi ayet 132
Ve o zâttan korkunuz ki, bildiğiniz şeylerle size yardım etti.

(Ve) Ey kavim!, (o zattan) O Kerem sahibi yaratıcıdan (korkunuz ki, bildiğiniz şeyler ile) ellerinizde olan çeşitli nimetler ile (size yardım etti) bu, sizce de bilinen bir hakikattir.

Şuara suresi ayet 133
Size davarlar ile ve oğullar ile yardım etti.

Evet.. Ey kavim!. O âlemlerin Rabbi (Size enam ile) at, deve, koyun, sığır gibi kendilerinden istifade ettiğiniz dört ayaklı hayvanlar ile 've oğullar ile yardım etti) o ehli hayvanlardan faidelenirsiniz ve oğullarınızdan yardım görürsünüz. Bunlar ne büyük birer nimet!.

Şuara suresi ayet 134
Ve bağlar ile ve ırmaklar ile -yardım etti-.

(Ve) O Kerem sahibi yaratıcı size (bağlar ile ve ırmaklar ile) de yardım etti, bağlardan, bostanlardan ihtiyacınızı temin edersiniz, ırmaklar ile bağlarınızı, bahçelerinizi sularsınız, sularından içer, istifade edersiniz. Artık bu kadar çeşitli nimetlerin değerini bilip bunları size ihsan buyurmuş olan Yüce Yaratıcıyı birleyip kutsamakla O'na şükürde bulunmanız icabetmez mi?. Siz ise bunun aksini tercih etmiş bulunuyorsunuz.

Şuara suresi ayet 135
Şüphe yok ki, ben sizin üzerinize pek büyük bir günün azabından korkarım.

Ey inkarcı, nimete karşı nankörlükle vasıflanmış kavim!, (şüphe yok ki,) Siz nail olduğunuz nimetlerin değerini bilmez, şükrünü yerine getirmez, durumlarınızı düzeltmeye çalışmaz, böyle inkarcı bir halde yaşar iseniz (ben sizin üzerinize pek büyük bir günün azabından korkarım) öyle bir azaba dünyada da, ahirette de mâruz kalırsınız. Çünkü nimete nankörlük, azabı ve nimetin yok olmasını gerektirir. Ne hayırlı bir tavsiye.

Şuara suresi ayet 136
Dediler ki, öğüt versen de veya öğüt verenlerden olmasan da bizce birdir.

Bu mübarek âyetler de Hud Aleyhisselâm'ın nas i hatları n ı kabul etmeyen kavmin o yüce Peygambere karşı ne gibi bir inkarcı iddialarda bulunmuş olduklarını bildiriyor, nihayet o kavmin o yalanlamaları yüzünden helake uğramış olduklarını ve Cenab-ı Hak'kın da kudret ve rahmetini beyan buyurmaktadır. Şöyle ki: Ad kavmi, Hz. Hud'a (Dediler ki: sen bize (öğüt versen de) bizi korkutsan da, bizi men'e çalışsan da (veya öğüt verenlerden olmasan da) hiç bize nasihat verebilecek kimselerden olmasan da (bizce birdir) çünkü biz kendi kanaatimizi, kendi hareketimizi değiştirmeyiz.

Şuara suresi ayet 137
Bu, evvelkilerin âdetinden başka bir şey değildir.

Ve o kavim, şöyle de dediler: (Bu) Senin bize din adına tebliğ ettiğin şey (evvelkilerin) eski kimselerinde (âdetinden başka bir şey değildir) onlar da böyle şeyleri ona-buna telkin eder dururlardı. Yahut demiş oluyorlardı ki: Bu bizim üzerinde bulunduğumuz din, eski kavimlerin de dinleri, âdetleri idi, biz de onlara uymuş bulunuyoruz. Artık senin tebliğ ettiğin dinî kabul edemeyiz. Veyahut demek istemişlerdi ki: Bizim üzerinde bulunduğumuz vaziyet, yaşamak, ölmek evvelkilerin de âdetidir. Bir kısmı yaşar, bir kısmı ölür bir takımı, zengin bulunur, bir takımı da fakirliğe mâruz kalır, bunlar hayat ve dünya gereğidir. Artık öğüt vererek bizleri bu gibi şeyler ile korkutma.

Şuara suresi ayet 138
Ve bizler azaba uğratılacak da değiliz.

(Ve) Bununla beraber (bizler azaba uğratılacak da değiliz) yaptığımız şeylerden dolayı kimse bize azab edemez. Çünkü biz kuvvetliyiz ve yiğit kimseleriz, kendimizi müdafaa edecek belagate, ilim ve fazilet itibariyle üstünlüğe sahibiz.

Şuara suresi ayet 139
Artık onu yalanladılar, biz de onları helak ettik. Şüphe yok ki, bunda elbette bir ibret vardır ve onların çoğu îmân etmiş olmadılar.

(Artık) 0 inkarcı kavim (onu) Peygamberleri Hz. Hud'u (yalanladılar) bunda ısrar edip durdular. Cenab-ı Hak da buyuruyor ki: (biz de onları helak ettik) dünyada "serser" rüzgârı ile mahv ve perişan eyledik, (şüphe yok ki, bunda) her asırdaki inkarcıları helak etmekte ve tasdik edenleri de kurtuluşa erdirmekte (elbette bir ibret vardır) kendilerinden sonrakiler için büyük bir nasihat mevcuttur, (ve onların) o sonradan gelenlerin (çoğu îman etmiş olmadılar.) o kendilerine nakil ve hikâye edilen müthiş tarihi olaylardan, felâketlerden bir ibret dersi almadılar. Artık Ey Son Peygamber!. Sen de kavminin arasında öyle inkarcı kimselerin bulunmasından dolayı üzülme. İnsanlık silsilesinden bu gibi inkarcı hareketler daima görülmüştür. İşte Kur'an-ı Kerim'deki kıssalar bunu göstermektedir. Ad kavmi için (Elhakka) Sûresine de bakınız!

Şuara suresi ayet 140
Ve muhakkak ki, senin Rabbin elbette o, mutlak galiptir, merhamet sahibidir.

(Ve) Ey Peygamberlerin en şereflisi!, (muhakkak ki, senin Rabbin elbette o) Yüce Yaratıcı (azizdir) inkarcılardan, âsilerden intikam almaya onlara, azap etmeye kadirdir ve Kerem Sahibi mabûd (rahimdir) kullarını nice nimetlere nail buyurmaktadır. Onlara Peygamberlerin gönderilmiş, nasihatların verilmiş olması da birer ilâhi rahmet eseridir.
 

kurt26

Yasaklı Kullanıcı
Katılım
24 Ağu 2010
Mesajlar
731
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
33
bunların kaynağını veya ayetleri kimin açıkladığını yazarmısınız?
kimin bukadar uğraşıp tek tek ayeti yorumladığını merak ettimde.
 

tahsin33

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
23 May 2008
Mesajlar
2,697
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
69
kurt26.
Kaynak elbette Kuran ayellerin sıralaması bana ait tefsirler için Mevdudi. Taberi. kurtubi. ve ömer nasuhi bilmen hepsinden Allah CC razı olsun
bildiğiniz gibi tefsirlerde bazı ayetler açıklanmamış o ayeti açıklayan tefsirdeki bilgiyi alıyoruz
İnşaallah okuyucuya faydası oluyordur
 

tahsin33

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
23 May 2008
Mesajlar
2,697
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
69
Şuara suresi ayet 140
Ve muhakkak ki, senin Rabbin elbette o, mutlak galiptir, merhamet sahibidir.

(Ve) Ey Peygamberlerin en şereflisi!, (muhakkak ki, senin Rabbin elbette o) Yüce Yaratıcı (azizdir) inkarcılardan, âsilerden intikam almaya onlara, azap etmeye kadirdir ve Kerem Sahibi mabûd (rahimdir) kullarını nice nimetlere nail buyurmaktadır. Onlara Peygamberlerin gönderilmiş, nasihatların verilmiş olması da birer ilâhi rahmet eseridir.

Şuara suresi ayet 141
Semud -kavmi de- gönderilmiş olan Peygamberleri yalanladılar.

Bu mübarek âyetler de Semûd kavminin Peygamberlerini yalanlamış olduklarını bildiriyor. Onlara Peygamber gönderilmiş olan Salih Aleyhisselâm'ın da onları sırf Allah rızası için sakınmaya itaate davet etmiş bulunduğunu beyan buyurmaktadır. Şöyle ki: "Hicr" mevkiinde bulunan (Semud) kavmi de kendilerine (gönderilmiş olan Peygamberlerini yalanladı) o muhterem zatları yalan söylüyorlar sanarak onları tebliğlerini kabulden kaçındılar.

Şuara suresi ayet 142
O vakit ki, onlara kardeşleri Salih dedi ki: Korkmaz mısınız?

(O vakit ki, onlara) Nesep yönünden (kardeşleri olan Salih) Aleyhisselâm (dedi ki: Ey Allah'ın dinini kabul etmeyen kimseler!.. Siz (korkmaz mısınız?.) Allah Teâlâ'nın azabını düşünerek titremez misiniz?. Nedir bu sizdeki îmandan mahrumiyeti.

Şuara suresi ayet 143
Şüphe yok ki, ben size gönderilmiş bir güvenilir elçiyim.

(Şüpe yok ki, ben size) Tarafı ilâhiden gönderilmiş (bir emin) uhdesine düşen risalet vazifesini kemali sadakatle ifaya çalışan bir (resulüm) bunun içindir ki, size icabeden ahkâmı tebliğ ve tavsiye ediyodum.

Şuara suresi ayet 144
Artık Allah'tan korkun, ve bana itaat edin.

(Artık) Ey kavmimi. (Allah'tan korkun) onun dinine muhalefete cür'et etmeyin, sonra onun azabından kendinizi nasıl kurtarabilirsiniz?, (ve bana itaat edin) size Allah tarafından getirip tebliğ ettiğim şeylerde bana muhalif bir cephe almayınız, beni inkâra cür'et göstermeyiniz.

Şuara suresi ayet 145
Ve onun üzerine sizden bir ücret istemiyorum, benim mükâfatını ancak âlemlerin Rabbbine aittir.

(Ve) Ben (onun üzerine) size getirilip tebliğ ettiğim şeye karşı peygamberlik vazifemi yerine getirme karşılığında (sizden bir ücret istemiyorum) bir maddî faide beklemiyorum. (benim mükâfatım ancak âlemlerin Rabbine aittir.) 0 kerim olan mabudum, beni bu vazifemden dolayı mükâfata, sevaplara nail buyuracaktır, ben sırf onun emrine uymak, rızasını kazanmak için size böyle dinî tebliğlerde, nasihatlarda bulunuyorum. Bu da sizin hakkınızda büyük bir iyilik severlik

Şuara suresi ayet 146
Siz burada güvenilir kimseler olarak bırakılacak mısınız?.

Bu mübarek âyetler de Salih Aleyhisselâm'ın kavmini ikaza çalışmış olduğunu gösteriyor, o kavmin öyle nail oldukları çeşitli nimetler içinde daima yaşayamayacaklarını işaret buyurmuş olduğunu bildiriyor. 0 kavmi takvaya, itaate davet etmiş, onların yeryüzünde fesada çalışan durumunu düzeltmekten mahrum bulunan aşırı kimselere tâbi olmamalarına tenbih buyurmuş bulunduğunu beyan buyuruyor. Şöyle ki: Hz. Salih, kavmine dedi ki: (Siz burada) Bu yurdunuzda (güvenilir kimseler olarak) bir takım felâketlerden, facialardan korunmuş bir halde bulunarak (bırakılacak mısınız?.) siz ki, Cenab-ı Hak'tan korkmuyorsunuz, onun emirlerine muhalefette bulunuyorsunuz, artık bir takım belalara, felâketlere uğratılmanızdan nasıl emin olabilirsiniz?. Neden böyle bir âkibeti düşünüyorsunuz?.

Şuara suresi ayet 147
Bağlarda ve ırmaklarda?.

Evet.. Ey kavmimi. Siz Cenab-ı Hak'kın size birer nimet olmak üzere verdiği (Bağlarda, ve ırmaklarda) daimi bir surette kalacak mısınız?. Bunlardan daima istifade edip duracak mısınız?.

Şuara suresi ayet 148
Ve ekinlerin ve tomurcukları hoş hurma ağaçlarının içinde?.

(Ve) diğer çeşitli (ekinlerin ve tomurcukları hoş) veya birbirine bağlanmış yahut güzel, cömert (hurma ağaçlarının içinde) sürekli olarak yaşayıp bunların yok olmasını görmiyecek misiniz?. Neden bu kadar gaflet, nimete karşı nankörlük içinde yaşıyor, istikbalinizi hiç düşünmüyorsunuz?.

Şuara suresi ayet 149
Ve dağlardan ustaca bir halde evler yontuyorsunuz.

Ve siz ki, ey kavmimi. Hak Teâlâ'nın size verdiği bir kuvvet ile (Dağlardan ustaca) inşaat sanatını bilen bir halde (evler yontuyorsunuz) kendinize pek sağlam ikametgâhlar hazırlayabiliyorsunuz.

Şuara suresi ayet 150
Artık Allah'tan korkun ve bana itaat edin.

(Artık) bu nimetlere kavuşmanızdan dolayı Cenab-ı Hak'ka şükredin, onun emirlerine muhalefette bulunmayın, daima (Allah'tan korkun ve bana itaat edin) size emir ettiğim hususlarda sözümü tutun. Çünkü benim size emir ve tavsiye ettiğim şeyler sizin faidelerinize, menfaatlarınıza aittir.
 

kurt26

Yasaklı Kullanıcı
Katılım
24 Ağu 2010
Mesajlar
731
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
33
kurt26.
Kaynak elbette Kuran ayellerin sıralaması bana ait tefsirler için Mevdudi. Taberi. kurtubi. ve ömer nasuhi bilmen hepsinden Allah CC razı olsun
bildiğiniz gibi tefsirlerde bazı ayetler açıklanmamış o ayeti açıklayan tefsirdeki bilgiyi alıyoruz
İnşaallah okuyucuya faydası oluyordur

ALLAH razı olsun elvetki faydallanıyoruz sayenizde.
 

tahsin33

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
23 May 2008
Mesajlar
2,697
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
69
Şuara suresi ayet 151
Ve aşırı gidenlerin emrine itaat etmeyin.

(Ve) Ey kavmimi. Siz (aşırı gidenlerin emrine itaat etmeyin) öyle haddi aşmış kimselerin sözlerine iltifatta bulunmayınız.

Şuara suresi ayet 152
Öyle kimseler ki, yerde bozgunculuk yaparlar ve ıslah olmazlar.

Çünkü o aşırılar (Öyle kimseler) dir (ki) onlar (bozgunculuk yaparlar) muntazam şeyleri bozmaya çalışır dururlar (ve) onları, yer yüzünde hiç bir şeyi (ıslah eder olmazlar) onların âleme güzel bir nizam ve intimaz vermeğe kabiliyetleri yoktur. Bilakis onlar güzel şeyleri bozar, toplumun düzenini hezimete uğrattılar. Artık o gibi zararlı kimselere itaat edilebilir mi?.

Şuara suresi ayet 153
Dediler ki: Şüphe yok sen çok büyülenmişlerdensin.

Bu mübarek âyetler de Semud Kavminin Hz. Salih'i büyülenmiş sanarak onun da kendileri gibi bir insan olduğunu söylemiş olduklarını ve kendisinden doğruluğuna dair mucize istemiş bulunduklarını bildiriyor. Hz. Salih'in de mucize olarak istenilen garip bir deveyi taştan çıkmak suretiyle meydana getirdiğini, onun insanlar ile beraber belirli günlerde su içeceğini, ona dokunulduğu takdirde başlarına bir azabın geleceğini ihtar eylemiş bulunduğunu anlatıyor. Bu ihtara rağmen o deveyi boğazladıkları için o kavmin büyük bir azaba yakalanmış olduklarını, bu hadisenin de büyük bir ibret teşkil ettiğini, Cenab-ı Hak'kın da aziz ve rahim olduğunu beyan buyurmaktadır. Şöyle ki: Şam ile Hicaz arasındaki "Hicr" denilen yerde bulunan Semud kavmi, Salih Aleyhisselâm'ı tasdik etmeyip (dediler ki: şüphe yok, sen çok büyülenmişlerdensin.) sana defalarca sihir yapılmış, bu cihetle aklına bozukluk gelmiş.

Şuara suresi ayet 154
Sen başka değil, bizim gibi bir insansın. Eğer doğru söyleyenlerden isen haydi bir mucize getiriver.

Bununla beraber, (Sen başka değil, bizim gibi bir insansın) sen neden aramızda peygamberliğe sahip olmakla seçkin bulunmuş olasın?, (eğer) sen bu peygamberlik iddianda (doğru söyleyenlerden isen haydi bir mucize getiriver) senin doğru söylediğine işaret ve şahitlik etmiş olsun.

Şuara suresi ayet 155
Dedi ki: İşte bu bir dişi devedir. Bunun için bir su içme hakkı vardır, belli bir günün su içme hakkı da sizin içindir.

Hz. Salih de o inkarcılara cevaben (dedi ki, işte bu bir dişi devedir) sizin talebiniz üzerine bir hârika olarak büyük bir taştan dışarı çıkmış, bu husustaki duam, Allah katında kabul edilmiştir. Şimdi (bunun için bir su içme hakkı vardır) belli bir su kaynağından bir gün o su içecektir, (belli bir günün su içme hakkı da sizin içindir) Böyle sıra ile o belirli yerdeki suyu içersiniz. Bu mübarek deve kendisine mahsus günde mevcut suyu tamamen içermiş, insanlara mahsus günde ise asla su içmezmiş.

Şuara suresi ayet 156
Ve buna bir kötülük ile dokunmayın, sizi hemen pek büyük bir günün azabı yakalar.

Hz. Salih o kavme şöyle de ihtarda bulundu ki: (ve buna) bu deveye sakın (bir kötülük ile dokunmayın) onu döğmeyin, boğazlamayın, şayet böyle bir şey yaparsanız

Şuara suresi ayet 150
Artık Allah'tan korkun ve bana itaat edin.

(Artık) bu nimetlere kavuşmanızdan dolayı Cenab-ı Hak'ka şükredin, onun emirlerine muhalefette bulunmayın, daima (Allah'tan korkun ve bana itaat edin) size emir ettiğim hususlarda sözümü tutun. Çünkü benim size emir ve tavsiye ettiğim şeyler sizin faidelerinize, menfaatlarınıza aittir.

Şuara suresi ayet 151
Ve aşırı gidenlerin emrine itaat etmeyin.

(Ve) Ey kavmimi. Siz (aşırı gidenlerin emrine itaat etmeyin) öyle haddi aşmış kimselerin sözlerine iltifatta bulunmayınız.

Şuara suresi ayet 152
Öyle kimseler ki, yerde bozgunculuk yaparlar ve ıslah olmazlar.

Yani, "Önderlikleri altında kötü bir hayat tarzı takip ettiğiniz reislerinize, rehberlerinize ve yöneticilerinize itaattan vazgeçin. Bunlar tüm ahlâk sınırlarını aşmışlardır; hiç bir ıslah hareketinde bulunmazlar ve benimsedikleri her hayat sistemini bozarlar. Sizin için tek kurtuluş ve mutluluk yolu Allah'tan korkmanız, kötülük önderlerine itaatı bırakıp bana itaat etmenizdir. Çünkü ben Allah'ın rasûlüyum; samimiyet ve dürüstlüğümün tümüyle farkındasınız; giriştiğim ıslah hareketinde hiç bir kişisel çıkarım yok."
Kısaca, Hz. Salih'in (a.s) kavmine sunduğu manifesto buydu. Bu, yalnızca dinî bir mesaj değil, aynı zamanda kültürel, ahlâkî ve siyasal devrim çağrısı da ihtiva ediyordu.

Şuara suresi ayet 153
Dediler ki: Şüphe yok sen çok büyülenmişlerdensin.

Bu mübarek âyetler de Semud Kavminin Hz. Salih'i büyülenmiş sanarak onun da kendileri gibi bir insan olduğunu söylemiş olduklarını ve kendisinden doğruluğuna dair mucize istemiş bulunduklarını bildiriyor. Hz. Salih'in de mucize olarak istenilen garip bir deveyi taştan çıkmak suretiyle meydana getirdiğini, onun insanlar ile beraber belirli günlerde su içeceğini, ona dokunulduğu takdirde başlarına bir azabın geleceğini ihtar eylemiş bulunduğunu anlatıyor. Bu ihtara rağmen o deveyi boğazladıkları için o kavmin büyük bir azaba yakalanmış olduklarını, bu hadisenin de büyük bir ibret teşkil ettiğini, Cenab-ı Hak'kın da aziz ve rahim olduğunu beyan buyurmaktadır. Şöyle ki: Şam ile Hicaz arasındaki "Hicr" denilen yerde bulunan Semud kavmi, Salih Aleyhisselâm'ı tasdik etmeyip (dediler ki: şüphe yok, sen çok büyülenmişlerdensin.) sana defalarca sihir yapılmış, bu cihetle aklına bozukluk gelmiş.

Şuara suresi ayet 154
Sen başka değil, bizim gibi bir insansın. Eğer doğru söyleyenlerden isen haydi bir mucize getiriver.

Bununla beraber, (Sen başka değil, bizim gibi bir insansın) sen neden aramızda peygamberliğe sahip olmakla seçkin bulunmuş olasın?, (eğer) sen bu peygamberlik iddianda (doğru söyleyenlerden isen haydi bir mucize getiriver) senin doğru söylediğine işaret ve şahitlik etmiş olsun.

Şuara suresi ayet 155
Dedi ki: İşte bu bir dişi devedir. Bunun için bir su içme hakkı vardır, belli bir günün su içme hakkı da sizin içindir.

Hz. Salih de o inkarcılara cevaben (dedi ki, işte bu bir dişi devedir) sizin talebiniz üzerine bir hârika olarak büyük bir taştan dışarı çıkmış, bu husustaki duam, Allah katında kabul edilmiştir. Şimdi (bunun için bir su içme hakkı vardır) belli bir su kaynağından bir gün o su içecektir, (belli bir günün su içme hakkı da sizin içindir) Böyle sıra ile o belirli yerdeki suyu içersiniz. Bu mübarek deve kendisine mahsus günde mevcut suyu tamamen içermiş, insanlara mahsus günde ise asla su içmezmiş.

Şuara suresi ayet 156
Ve buna bir kötülük ile dokunmayın, sizi hemen pek büyük bir günün azabı yakalar.

Hz. Salih o kavme şöyle de ihtarda bulundu ki: (ve buna) bu deveye sakın (bir kötülük ile dokunmayın) onu döğmeyin, boğazlamayın, şayet böyle bir şey yaparsanız

(sizi hemen pek büyük bir günün azabı yakalar) o bir hârikadır, bir mucize numunesidir, ona hakaret derhal felâketi gerektirir.

Şuara suresi ayet 157
Derken onu boğazladılar, sonra pişman olarak sabahladılar.

Onu o deveyi kestiler veya kılıç ile bacağına vurup öldürdüler (sonra) bu cinayetlerinin korkunçluğunu anlayarak, kendilerinin helakine sebep olacağını sezerek (pişman olarak sabahladılar) ne yazık ki, artık pişmanlık faide vermez olmuştu. Çünkü bunlar küfürlerinden tövbe etmiş değil, ancak başlarına bir bela geleceğinden endişeye düşmüş oldukları için öyle pişmanlık göstermişlerdir, artık tövbekar olmuş olsalar da o tövbe kendilerini kurtaramazdı. Çünkü tövbe tayin edilen azaptan evvel olmalıdır ki, makbul olsun. "Akr" kelimesi, kesmek, yaralamak manasınadır. Bu cinayeti içlerinden bir şahıs yapmış olsa da buna hepsi de razı oldukları için bu cinayet, o kavmin hepsine nisbet edilmiştir.

Şuara suresi ayet 158
Artık onları azap yakaladı. Şüphe yok ki, bunda bir ibret vardır. Böyle iken onların çoklan îmân etmiş olmadılar.

(Artık onları) Bu suikasdlerinden dolayı va'dediler (azap yakaladı) gökten gelen müthiş bir ses ile cümlesi helak oldu. Yalnız Hz. Salih ile ona ima edenler selâmette kaldılar, Mekke-i Mükerreme'ye girerek orada ibadetle meşgul oldular, (şüphe yok ki, bunda) bu garip kıssada (bir ibret vardır) Allah Teâlâ'nın ve Peygamberlerinin emirlerine muhalefetin ne kadar fecî âkibetlere sebebiyet verdiğine dair büyük bir alamet, işaret vardır, (böyle iken onların çokları îman etmiş olmadılar.) Belki küfürlerinde ısrar edip durdular. Nihayet öyle müthiş bir helake uğradılar. Bu kıssa için "Araf", "Hûd" Sûrelerine de bakınız!.

Şuara suresi ayet 159
Ve muhakkak ki, senin Rabbin elbette o, pek galiptir, pek esirgeyicidir.

(Ve muhakkak ki,) Ey Peygamberin en şereflisi!, (senin Rabbin, elbette o) sana sonsuz ihsanına, lütuflarına kavuşturan kerim mabudun (pek galiptir) her şeyin üstünde hâkimiyete sahip, kudreti sonsuzdur ve o Yüce Yaratıcı (pek esirgeyicidir) kulları hakkında rahmeti pek çoktur. Onun içindir ki, öyle bütün ümmetlere Peygamber göndermiş, onları hallerini düzeltmeye davet etmiş, onlara bir uyanma müddeti vermiş, onları isyanlarından dolayı derhal helak buyurmamıştır. Artık bütün insanlık, bu ilâhi rahmete lâyık olmaya çalışmalı değil midirler?.

Şuara suresi ayet 160
Lût kavmi gönderilen Peygamberleri yalanladılar.

Bu mübarek âyetler de Lût kavminin Peygamberlerini yalanladıklarını bildiriyor. Hz. Lût'un da onları sakınmaya, itaate davet ettiğini, onlardan bir mükâfat beklemediğini söylediğini ve onların eşlerini bırakıp da erkeklere musallat olmalarının ne kadar gayrı meşru rezilce bir hareket olduğunu kavmine ihtar buyurmuş olduğunu beyan buyurmaktadır. Şöyle ki: Diğer kavimler gibi (Lût kavmi de) kendilerini hak dine davet, temizlik yoluna göndermek için (gönderilen Peygamberleri yalanladılar.) onların risaletini tasdik etmeyip onlara muhalefetden geri durmadılar.
 

tahsin33

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
23 May 2008
Mesajlar
2,697
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
69
Şuara suresi ayet 161
O vakit ki, onlara kardeşleri Lût dedi ki: Korkmaz mısınız?

(O vakit ki, onlara) Bir beldede oturma ve evlilik itibariyle (kardeşleri) bulunan (Lût) Aleyhisselâm (dedi ki: Ey kavmim!. Siz bu çirkin hareketlerinden dolayı Cenab-ı Hak'tan (Korkmaz mısınız?.) onun şiddetli azabıni düşünüp titremez misiniz?. Hz. Lût, İbrahim Aleyhisselâm'ın kardeşinin oğludur. Onunla beraber Bâbil diyarından Şam tarafına geçmişti. Sonra "Sedum" nahiyesi ahalisine Peygamber gönderilmiş, orada evlenerek aralarında bir akrabalık meydana gelmişti. İşte bu itibarla onların kardeşi denilmiştir.

Şuara suresi ayet 162
Muhakkak ki, ben sizin için güvenilir bir Peygamberim.

Hz. Lût, o kavme hitaben buyurdu ki: Ey kavmim!. (Muhakkak ki, ben sizin için emin bir Peygamberim.) Sizi, hiyanetten beri, doğrulukla vasıflanmış olduğum halde irşada, meşru şekilde harekete sevketmek istiyorum, bana muhalefet etmeniz, elbetteki uygun olamaz.

Şuara suresi ayet 163
Artık Allah'tan korkun ve bana itaat edin.

(Artık Allah'tan korkun) O'na isyanda bulunmayın (ve bana itaat edin) çünkü benim emirlerime, tavsiyelerime, uymanız, sizin kurtuluşunuza sebep olacaktır.

Şuara suresi ayet 164
Ve buna karşı sizden bir ücret istemiyorum, benim mükâfatını -başkasına değil- ancak âlemlerin Rabbine aittir.

(ve) Ey kavmimi. Biliniz ki, ben (buna karşı) sizi böyle Allah'ın dinine davet, ahlâki temizlikle vasıflanmaya teşvik ettiğimden dolayı (sizden bir ücret istemiyorum) ki, beni itham edesiniz, öyle bir ücretten dolayı size nasihat verdiğime inanasınız. (benim mükâfatım) başkasına değil (ancak âlemlerin Rabbine aittir) ben yalnız o kerem sahibi mabuttan lütuf ve ihsan beklemekteyim, beni mükâfata kavuşturacak ancak o Yüce Yaratıcıdır.

Şuara suresi ayet 165
Siz insanlar içinden erkeklere mi gidiyorsunuz?.

Hz. Lût, o kavmi kınamak için şöyle de buyurdu: (Siz insanlar içinden) insanlar arasından (erkeklere mi gidiyorsunuz?.) şehvetinizi tatmin için öyle gayrı meşru bir muameleyi mi işliyorsunuz?

Şuara suresi ayet 166
Ve Rabbinizin sizin için yarattığı eşlerinizi bırakıyorsunuz da. Hayır, siz haddi aşan bir kavimsiniz.

(ve Rabbinizin sizin için yarattığı) kendilerinden nikâh ile yararlanmaya, istifadeye müsaade buyurduğu (eşlerinizi bırakıyorsunuz da..) öyle erkekler ile şehvetinizi teskin etmek istiyorsunuz.. Bu ne kadar alçaklık!. (Hayır.. Siz haddi aşan) meşruluk dairesinden çıkan fazla günahkâr olan (bir kavimsiniz) sizin o çirkin hareketiniz, temiz insanlarda değil, hayvanlarda bile görülemez. Nedir bu sapıklık, nedir o kadar şehvetlere düşkünlük?.

Şuara suresi ayet 167
Dediler ki: Ey Lût!. Andolsun ki, eğer sen nihayet vermezsen elbette çıkarılmışlardan olacaksın.

Bu mübarek âyetler de Lût Aleyhisselâm'a karşı kavminin nasıl bir tehditte bulunduğunu ve o Yüce Peygamberin de onlara verdiği cevabı bildiriyor. Ve o kavmin başına nasıl müthiş bir azabın gelmiş olduğunu ve bundan kimlerin kurtulmuş bulunduğunun ve bu kıssanın da büyük bir ibreti içerdiğini, Cenab-ı Hak'kın da kudret ihsanını beyan buyurmaktadır. Şöyle ki: Lût Aleyhisselâm'ın o kadar iyiliksever nasihatlarına karşı o ahlâksız kavim (Dediler ki: Lût! Andolsun ki, eğer sen) bizi kınamaya veya bizi yaptığımızdan alıkoymaya, yahut peygamberlik iddiasında bulunmaya (nihayet vermezsen elbette) sen bizim bu yurdumuzdan (çıkarılmışlardan olacaksındır.) seni fecî bir şekilde sürgün ederiz. Demek onlar, başkaları hakkında da zalimce bir muamelede bulunuyorlarmış.

Şuara suresi ayet 168
Dedi ki: Şüphe yok, ben sizin işlediğiniz şey için buğz edenlerdenim.

Hz. Lût da onlara cevaben (Dedi ki: Şüphe yok ben sizin işlediğiniz şey için) öyle haram, edepsizce muamelelerden dolayı şiddetle (buğz edenlerdenim) ben bu buğzumu göstermekten geri duramam. Gayrı meşru bir şeye karşı müsamahada bulunmak, onun kötülüğünü uhrevî sorumluluğunu söylememek yüce bir Peygambere lâyık olmaz.

Şuara suresi ayet 169
Yarabbü. beni ve ehlimi onların yapa geldikleri şeyden kurtar.

Artık Lût Aleyhisselâm o kavmin düzeltilmesinin mümkün olmadığını anlamış, öyle ahlâksız kimseler ile bir beldede oturmayı çirkin görmüş, onların kötü çevrelerinden kurtulmak arzusunda bulunmuş olmakla Cenab-ı Hak'ka yalvarmaya başlayarak dedi ki: (Yarabbü. Beni ve ehlimi) aile fertlerimi (onların) o inkarcı, o kötü ahlâk sahibi kimselerin (yapar oldukları şeyden) o çirkin amellerinin kokusundan (necata erdir) bizi kurtar.

Şuara suresi ayet 170
Artık onu ve ailesini tamamen kurtardık.

Cenab-ı Hak da buyuruyor ki: (Artık onu) Lût Aleyhisselâm'ı (ve ehlini) ailesini ve kendisine dinen tâbi olanları (kurtuluşa erdirdik) o kavme azabın yaklaştığı bir sırada bu zatları onların aralarından çıkararak bir selâmet sahasına kavuşturduk.
 

tahsin33

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
23 May 2008
Mesajlar
2,697
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
69
Şuara suresi ayet 171
Ancak bir kocakarı geri kalanlar için de kaldı,

(Ancak bir kocakarı) Hz. Lûtun kendisine îman etmemiş olan bir eşi (geri kalanlar içinde) kaldı, o da o kavim gibi helake uğramış bulundu. Çünkü bu kadın, o kavme eğilim göstermiş, onların kötü amellerine razı bulunuyormuş. Bu cihetle kurtuluşa erenlerin arasından ayrılmış, O da o kavim gibi helake maruz kalmıştı. Diğer bir rivayete göre bu kadın da her ne kadar Lût Aleyhisselâm ile beraber o beldeden çıkmış ise de kötü itikadından dolayı onun başına bir taş isabet ederek helakine sebebiyet vermiştir.

Şuara suresi ayet 172
Sonra geri kalanları helak ettik.

Evet.. Hak Teâlâ Hazretleri buyuruyor ki: (Sonra) Lût Aleyhisselâm'ın o beldeden ayrılmasını müteakip, orada kalıp Hz. Lût'tan (geri kalanları, helak ettik) onları şiddetli bir azap ile mahv ve yok ettik. Şöyle ki: Onların başlarına havadan taşlar yağdırılmış, yurtları da zelzele ile altüst olmuştur. İşte buyuruluyor ki:

Şuara suresi ayet 173
Ve onların üzerlerine bir yağmur yağdırdık. Artık ne fena oldu korkutulmuşların yağmuru!.

(Ve onların) O geri kalanların (üzerlerine) görülmemiş bir şekilde pek şiddetli (bir yağmur yağdırdık) kibrit gibi ateşli taşlar yağmış oldu. (artık ne fena) Bir yağmur (oldu, o korkutulmuşların) vaktiyle Peygamberleri tarafından sakındırılıp korkutuldukları halde bundan ders almayan o kimselerin (yağmuru!.) onların hepsini helak edip gitti.

Şuara suresi ayet 174
Şüphe yok ki, bunda elbette bir ibret vardır. Halbuki, onların çokları iman etmediler.

(Şüphe yok ki, bunda) Lût Aleyhisselâm'a tâbi olanların kurtuluşunda, muhaliflerin de öyle şiddetli bir helake uğramasında (elbette bir ibret vardır) Peygamberlere muhalefetin ne kadar facialara sebebiyet verdiğine dair büyük bir işaret ve alamet mevcuddur. (Halbuki, onların çokları inanmadılar.) Böyle bir âkibeti düşünmediler, öyle bir felâketin kendilerine geldiğini anladıkları halde yine Peygamberlerini tasdik etmiş bulunmadılar. Nitekim bu gibi ibret verici kıssaları işitip birnice felâketleri gören birçok kimseler de vardır ki, bunlardan bir ibret dersi alarak itikatlarını düzeltmez hareketlerini güzelce tanzim etmez bir halde bulunmaktadırlar.

Şuara suresi ayet 175
Ve muhakkak ki, senin Rabbin elbette o, mutlak galiptir, merhamet sahibidir.

(Ve) Ey Peygamberlerin efendisi!. Muhakkak ki, (senin Rabbin, elbette o) Yüce Yaratıcı (azizdir) din düşmanlarını kahretmeğe her şekilde kadirdir ve o kerem sahibi mabûd (rahimdir) dindar ve iyi kulları hakkında lütuf ve ihsanı sonsuzdur. Artık öyle ortak ve benzerden uzak, bütün kudret ve yüceliğe sahip, rahmet ve lütufta vasıflanmış bir Yüce Yaratıcıya isyandan kaçınmak, onun mukaddes dininin hükümlerine her durumda riayet etmek icabetmez mi?.

Şuara suresi ayet 176
Eyke halkı da peygamberleri yalanladılar.

Bu mübarek âyetler de Şüayb Aleyhisselâm'ın kavmi tarafından yalanlanmış olduğunu, ve o muhterem Peygamberin de onları takvaya itaate davet ettiği ve kendilerinin bir mükâfat beklemediğini söylemiş bulunduğunu bildiriyor. Ve o kavmine alışverişlerinde doğruluktan ayrılmamalarını, insanların haklarına tecavüz etmemelerini ihtar ederek Cenab-ı Haktan korkmalarını emir ve tavsiye buyurmuş olduğunu beyan buyurmaktadır. Şöyle ki: (Eyke halkı) yani: Medyen şehri civarında bulunan ve "gayze" de denilen bir mahaldeki topluluk (da peygamberleri yalanladılar) kendilerine gönderilen Peygamberlerin risaletini kabul etmediler.

Şuara suresi ayet 177
0 vakit kij onlara Şuayb dedi ki: Sakınmaz mısınız?"

(0 vakit ki, onlara) 0 Eyke'deki topluluğa (Şüayb) Aleyhisselâm (dedi ki Ey cemaat!, (sakınmaz mısın?.) Neden Allah'tan sakınmıyor musun? Bir kısmı müstesna, onlar ile ayrı belde halkından değildir, aralarında dînen olmadığı gibi nesep yönünden de bir kardeşlik yok idi, bunun içindir ki, "onların kardeşleri" denilmemiştir. Filhakika Hz. Şüayb, İbrahim Aleyhisselâm ile beraber Şam'a hicret etmiş olan mümin bir kabileye mensuptur, büyük annesi, Lût Aleyhisselâm'ın kızıdır. Kendisi "Medyen" şehri ahalisine Peygamber gönderilmiş olduğu gibi çölde "Eyke" halkına da Peygamber gönderilmişti. Medyen'de iken bir kızını Musa Aleyh i s selâm'a vermişti.

Şuara suresi ayet 178
Şüphe yok ki, ben sizin için güvenilir bir elçiyim!.

Hz. Şüayb, Eyke'lilere şöyle dedi: (şüphe yok ki, ben sizin için emin) Hiyanetten uzak, ciddiyetle nitelenen (bir elçiyim) Allah tarafından gönderilmiş bir Peygamberim, bunun içindir ki, size karşı peygamberlik görevimi yerine getirmeye çalışıyorum.

Şuara suresi ayet 179
Artık Allah'tan korkun ve bana itaat edin.

(Artık) Ey Cemaat!. (Allah'tan korkun) Onun dinî hükümlerine aykırı hareketlerde bulunmayın (ve bana itaat edin) sözlerimi tutun, gösterdiğim selâmet yolunu takibe başlayın.

Şuara suresi ayet 180
Ve onun üzerine sizden bir ücret istemiyorum. Benim ücretini, ancak âlemlerin Rabbine aittir.

Ben sizi Allah rızası için irşada, ıslaha çalışıyorum (Ve onun üzerine sizden bir ücret istemiyorum.) hatırınıza öyle bir şey gelmesin (Benim ecrim) mükâfatım (ancak âlemlerin Rabbine aittir.) bütün âlemleri yaratan, besleyen, rızıklandıran o Yüce Yaratıcı, bana da lâyık olduğum mükâfatı ihsan buyurur, sizlere bir ihtiyacım yoktur. "Bütün Peygamberlerin ümmetlerine bu şekilde hitabedip onları takvaya, itaate davet etmeleri gösteriyorki: 0 mübarek peygamberlerin gönderilmelerindeki gaye, aynıdır, İnsanları, Allah'ı tanımaktan haberdar etmektir, insanin hakka, hukuka riayetkar kılmaktır, insanlar Allah korkusu ile, hakka itaatle yüce bir mertebeye yükseltmektir, ve kendi yüce vazifelerini, kimseden bir menfaat beklemeksizin sırf Allah rızası için yapmakta olduklarını ifade ederek haklarında yanlış düşünceler meydan vermemektir. Velhasıl: Bütün Peygamberler, aynı gayeye yönelmiştirler, hepsi de dinî esasları ve İslâm inancı itibariyle birdirler, aralarındaki bazı ihtilâflar ise tâli hususlara aittir, zamanlardan uzaktırlar, hepsinin de gayesi birdir, pek yücedir. İnandık!.
 

tahsin33

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
23 May 2008
Mesajlar
2,697
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
69
Şuara suresi ayet 181
Ölçügü tamamlayın ve noksan ölçenlerden olmayın.

Hz. Şüayb, nasihatlarına devam ederek buyurdu ki: Ey Eyke halkı!. (Ölçüğü tamamlayın) Şüphesiz bir halde ölçüverin (ve noksan ölçenlerden olmayın.) İnsanların hukukunu bozan, sattıkları ölçülen şeyleri fazla, aldıkları ölçülen şeyleri noksan göstermeğe çalışan hain kimseler gibi hareket etmeyin.

Şuara suresi ayet 182
Ve dosdoğru terazi ile tartın.

(Ve) Aldığınız, sattığınız tartılan kabilinden olan şeyleri de (doğru terazi ile tartın) kendin malınızı fazla, başkasının malını noksan göstermek gibi bir adaletsizlikte bulunmayın.

Şuara suresi ayet 183
Ve insanlara eşyalarını noksan yapmayın ve yerde bozguncular olarak karışıklık çıkarmayın.

(Ve insanlara eşyalarını noksan yapmayın) Başkalarına ait her hangi bir malı da noksan göstererek değerini düşünüp, sahibini zarara sokmayın, iktisâdi şeyler

hususunda adaletten, doğruluktan aynrılmayın (ve yerde bozguncular olarak karışıklık çıkarmayın.) halkın rahatını, emniyetini, huzurunu bozacak şeylere sebebiyet vermeyin. Meselâ: Onun-bunun malını çalmak gibi, yan kesicilikte bulunmak gibi hayatlarına, geçimlerine tecavüz etmek gibi dinen yasak, aklen kötü, caniyce hareketlere cü'ret göstermeyin. Sonra bunun korkunç âkibetinden kendinizi kurtaramazsınız.

Şuara suresi ayet 184
Ve sizi ve sizden evvelki ümmetleri yaratandan korkun.

(Ve sizi ve sizden evvelki ümmetleri yaratandan korkun.) Evet. 0 Yüce Yaratıcıdan korkun, ki sizi bir nutfeden meydana getirmiştir, artık sizi dileyince hemen yok edemez mi, o kudret sahibi yaratıcı ki, vaktiyle de nice kavimleri büyük bir tabiatta yaranmış, onlara kuvvet ve sağlamlık vermişti, bilâhara onları küfür ve isyanları yüzünden kahretmiş ve cezalandırmıştır. Artık o kudret ve kuvvet ve azamet sahibi olan bir Yüce Yaratıcıdan korkmak icabetmez mi?. Artık bir insan onun kutsal dinin hükümlerine nasıl muhalefet edebilir?. "Takva pek mühim bir kulluk vazifesi olduğu için bütün Peygamberler ümmetlerine tekrar bunu teklifte bulunmuşlardır. Evet.. "Takva", "İttika", günahlardan sakınmaktır, Cenab-ı Hak'kın emirlerine, yasaklarına riayet etmektir, şeriatın adabını korumaktır, insanı Allah'ın dergâhından uzaklaştıracak olan şeylerden kaçınmaktır, ilâhi cezaları çekecek şeylerden kaçınmaktır. Evet.. Takva, bir yüce özelliktir ki, insanın suretini süsler, yolunu aydınlatır, uhrevî saadetini temin eder.

Şuara suresi ayet 185
Dediler ki: Şüphe yok, sen iyice büyülenmişlerdensin.

Bu mübarek âyetler de Şüayb Aleyhisselâm'ı kavminin sihirbaz ve kendileri gibi âdi bir insan sanarak yalanlamış ve başlarına bir belanın gelmesini istemiş olduklarını bilidiriyor. Nihayet onların o yalanlamaları yüzünden büyük bir azaba yakalanarak Allah'ın kahrına uğramış olduklarını ve bunda büyük bir ibret bulunduğu halde yine bir çoklarının îman etmemiş olduklarını, Cenab-ı Hak'kın da her şeye kadir ve pek merhametli olduğunu beyan buyurmaktadır. Şöyle ki: Hz. Şüayb'in o kadar iyiliksever ihtarına rağmen onu yalanlayan Eyke halkı (Dedi ki: şüphe yok, sen) iyice (büyülenmişlerdensin.) senin peygamberliğe selahiyetin yoktur.

Şuara suresi ayet 186
Ve sen bizim gibi bir insandan başka birşey değilsin. Ve seni muhakkak yalancılardan zannediyoruz.

(Ve) o cahil halk, iddialarını kuvvetlendirmek için şöyle de dediler: (sen bizim gibi bir insandan başka birşey değilsin) Bir insan ise nasıl Peygamber olabilir?. Senin bizden ne farkın var?, (ve) biz (seni muhakkak yalancılardan zannediyoruz.) senin bu elçilik iddian doğru değildir, gerçek dışıdır, hiç büyülenmiş ve insan bulunmuş bir kimse Peygamberliğe sahip olabilir mi?.

Şuara suresi ayet 187
Artık sen eğer doğru söyleyenlerden ise üzerimize gökten bir parça düşürüver.

0 inkarcı kavim, yalanlamalarında ısrar ettiklerini göstermek için şöyle de dediler: Ey peygamberlik dâvasında bulunan!. (Artık sen eğer) Bu peygamberlik iddianda (sadıklardan isen üzerimize gökten) semadan veya üstümüzdeki bulutlardan (bir parça düşürüver) biz de senin doğru sözlü olduğunu o zaman anlamış olalım.

Şuara suresi ayet 188
Dedi ki: Rabbim, yaptıklarınızı pek iyi bilendir.

Şüayb Aleyhisselâm da onları pek hikmetli bir şekilde tehdit ederek (Dedi ki: Rabbim) 0 Kudret sahibi yaratıcı (yaptığınızı) küfür ve isyanı ve hak etmiş olduğunuz azabı (pek iyi bilendir) sizin fiil ve amellerinizin hepsini bilmektedir, ona göre size azap edecektir. Sizin azabı acele istemenize hacet yok.

Şuara suresi ayet 189
Velhasıl: Onu yalanladılar. Derken onları gölge gününün azabı yakaladı, şüphe yok ki, o, pek büyük bir günün azabı olmuş idi.

(Velhasıl) 0 cahil, inatçı topluluk (onu) o muhterem Peygamberi (yalanladılar) yalanlamalarında ısrar edip durdular, (derken onları) o yalanlamalan sebebiyle (gölge gününün) o istemiş oldukları semavi parçanın, müthiş bir bulut kitlesininn başlarına düştüğü vaktin (azabı yakaladı) hepsinin de kalır ve yok etti. (şüphe yok ki, o) azap

(pek büyük bir günün azabı olmuş idi) Evet.. O günün azabı o başlarına düşen parçadan ibaret bulunmayıp daha nice azabı da içermiş bulunmaktadır. Şöyle ki: O Eyke halkını evvelâ pek şiddetli bir sıcak yakaladı, yedi gün devam etti, bütün ırmakları kaynadı, kendilerine ne gölgeler ve ne de saire faide vermez oldu, sonra bir sahraya çıkmaya mecbur kaldılar. Derken üzerlerine bir bulut geldi, ondan bir soğukluk, bir rüzgâr havası bulur gibi oldular, hemen onun altına toplandılar. Fakat o buluttan da onların üzerlerine ateş yağdı, hepsi de yanıp bitti. Medyen ahalisi de şiddetli bir ses ile telef olmuşlardır. Hz. Şüayb de kendisine tâbi olanlar ile Mekke-i Mükerreme'ye gitmiş, vefatına değin orada ibadetle meşgul olmuştur,

Şuara suresi ayet 190.
Muhakkak ki, bunda elbette bir ibret vardır. Halbuki, onların çoğu, iman etmediler.

Hak Teâlâ Hazretleri de buyuruyor ki: (Muhakkak ki, bunda) böyle pek müthiş bir azabın meydana gelmesinde, bunu bildiren bu kıssada (elbette bir ibret vardır) Peygamberlerin doğru sözlü olduklarına dair büyük bir işaret, şehadet vardır. (Halbuki, onların çoğu) o kendilerine Peygamberler gönderilmiş olan kimselerin bir çoğu (îman etmediler) yine inkârlarında devam ettiler. Nitekim bizim Yüce Peygamberimizi de kavmi arasından birçokları tasdik etmemişlerdi. Onun mucizelerini gördükleri ve geçmiş kavimlere ait o ibret verici kıssaları işitip binldinklerin halde yine îmandan kaçınmışlandt.
 

tahsin33

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
23 May 2008
Mesajlar
2,697
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
69
Şuara suresi ayet 191
Ve şüphe yok ki, senin Rabbin elbette o, mutlak galiptir, merhamet sahibidir.

İşte Allah Teâlâ Hazretleri de Peygamber Efendimize lütufta bulunmak ve ona teselli vermek üzere şöyle buyuruyor: (Ve şüphe yok ki, senin Rabbin) senin kadirini yücelteni, senin peygamberliğini kuvvetlerdirmek için seni nice açık mucizelere muvaffak buyuran (elbette o) Yüce Yaratıcı (azizdir) her şeye kadirdir, onu hiç bir şey âciz bırakamaz ve (rahimdir) rahmeti âlemi kuşatıcıdır, insanları aydınlatacak ve irşad edecek olan bu gibi kıssalar beyan buyurması da onun rahmetinin bir tecellisinden ibarettir. Ve böyle bazı âyetlerin tekrar ederek inmesin de bir ilâhi rahmetin eseridir. Çünkü bunlar, kalplere fazlaca nüfuz ederek yüce mânaları ruhlar üzerinde pek tesirli olur, tekrar tekrar okunarak unutmadan korunmuş olur, daha nice hikmetleri içermiş bulunur. Bu Şüara Sûresinin kapsadığı yedi kıssanın yedincisi burada sona ermiştir. Bütün bunlar, Resûl-i Ekrem'e teselli vermektedir, halk içinde bir ve irşat vesilesi bulunmaktadır.

Şuara suresi ayet 192
Ve şüphe yok ki, o -Kur'an- âlemlerin Rabbinin indirmesidir.

Bu mübarek âyetler de Kur'an-ı Kerim'in Resûl-i Ekrem'e Cibril-i Emin vasıtasiyle ve pek edebi olan arap dili ile ne gibi bir hikmetten dolayı indirilmiş olduğunu bildiriyor. Ve bu Kur'an-ı Kerim'in birçok açıklamalarının diğer semavi kitaplarda da zikedilmiş olmasının ve bunun İ s rai loğ u I lar ı âlimlerince de bilinmiş olmasının inkarcılara karşı Peygamberimizin elçiliğine dair bir delil teşkil ettiğini beyan buyurmaktadır. Şöyle ki: Birer delil, birer ibret vesilesi üzere kıssalar beyan buyrulduktan sonra yine bu sûrei celîlerin evvelinde bildirilen ve ilk maksud olan Kur'an-ı Kerim'in beyanına dönülerek şöyle buyruluyor: (Ve şüphe yok ki, o) Kıssaları içeren Kur'an-ı Kerim veyahut o ibret verici kıssalara ait âyetlerden her bir (âlemletin Rabbinin indirtmiş olduğudur) o Kerim olan mabudun kutsal tarafından insanlık için bir rahmet ve acıma eseri olmak üzere indirilmiş bulunmaktadır.

Şuara suresi ayet 193
Onu rûhulemin indirdi.

(Onu) O Kur'an-ı Kerim'i onun bütün âyetlerini yavaş yavaş en yüce ufuktan (ruhülemin) Cibril Aleyhisselâm (indirildi) Son Peygambere tebliğ etti. "Hz. Cibril'e Ruh denilmesi, onun yalnız ruhtan yaratılmış, yalnız ruhtan ibaret bulunmuş, tamamen ruhani olduğu içindir. Yahut o, vahyi ilâhiyi indirmekle emrolunduğu için din hususunda ruh gibi halkın manevî hayatına sebep, kurtuluşa vesile bulunmuştur. Bu cihetle kendisiyle hayat sabit olan bir ruh durumunda gösterilmiştir. Cibril Aleyhisselâm, ilâhî vahyi Allah tarafından aldığı gibi Peygamberlere getirip tebliğ ettiği ve her türlü hiyanetten korunmuş bulunduğu için de "emin" vasfıyle hatırlanarak bununla da değerinin yüceliğine işaret olunmuştur.

Şuara suresi ayet 194
Senin kalbin üzerine, tâki, sen uyancılardan olasın.

Evet.. Ey Peygamberlerin sonuncusu!. 0 masum melek, Kur'an'ın bütün âyetlerini vakit vakit getirip (Senin kalbin üzerine) indirdi. 0 indirilen âyetler, senin kalbinde yerleşmiş oldu (tâki,) Ey Yüce Resul!, (sen) 0 âyetleri ümmetine tebliğ edersin, îmandan kaçınanlara, isyanları işleyenlere vaktiyle isyankâr kavimlerin başlarına gelmiş olan cezaları, ilâhi azapları bildirmek suretiyle (korkutuculardan olasın) sen de diğer Peygamberler gibi ümmetine ilâhi azabı hatırlatasın. "Cibril—i Emin" getirmiş olduğu âyetleri Resûl-i Ekrem'e yüz yüze, hususi bir şekil üzere tebliğ etmiştir. (Kalbin üzerine) inzal etti, tebliğ etti denilmesindeki hikmet ise Allah bilir şöyledir: Resûl-i Ekrem tebliğ edilen âyetleri eyvelâ mübarek ruhu karşılamış, bu âyetler darhal kalbine intikâl ederek orada yerleşmiş onun ardında da yüce beynine yükselerek hafıza levhasını aydınlatmış ve süslemiştir. Gerçekten de bütün ruhani manalar, evvelâ ruha iner, sonra da oradan kalbe intikâl eder. Çünkü ruh ile kalp arasında böyle bir alâka vardır. Bununla beraber kalp, vücut organlarının en mühimidir, insanların mükâfatı veya cezayı hak etmiş olmaları, kalbi durumlarının bir neticesidir. Nitekim bir âyeti kerime: İnsanların kalbe kazanmış oldukları şeyler ile hesaba çekileceklerini bildirmektedir. Bir hadis-i şerifte şu mealdedir: Şüphesiz cesette bir müdga = küçük bir et parçası vardır ki, o iyi olunca ceset de iyi olur, o kötü olunca cesette kötülüğe uğrar, o parça ise haberiniz olsun! Kalpten ibarettir. Bir amelin, iddianın makbul, muteber olup olmaması da kalpteki itikada, kanaate göredir. İşte izah edilen âyeti kerimede kalbin bu mühim mahiyetine işaret vardır. "Kalp, lügatte, gönül, yürek, bir şeyin merkezi, bedenin içinde en mühim hayati bir vazifeyi yerine getiren bir uzuv demektir. Merkezi hayat olan bu uzva kalp denilmesi, daima hareket etmesi ve kendisine hatıraların süratle ve devamlı olarak gelmesi itibariyledir. Kalp öyle bir kudret harikasıdır ki, kendisi insan bedeni ile kuşatılmış görüldüğü halde kâinatın birçok sırlarını ve gizli taraflarını kuşatacak bir genişliğe sahiptir.


Şuara suresi ayet 195
Pek açık olan Arap lisanı ile.

Evet.. Ey Yüce Peygamberi. Kur'an-ı Kerim sana (Pek açık) pek net (olan Arapça bir lisan ile) indirilmiş oldu ki, onunla ümmetini korkutasın. Öyle bir lisan ki, mânası, aşikâr, anlamı açıktır. Nitekim Hud, Salih, Şüayb, İsmail Aleyhimüsselâm da ümmetlerini bu pek geniş, fasih lisan ile hak dine davet etmişler, muhalefet edenleri korkutmakta bulunmuşlardı.

Şuara suresi ayet 196
Ve şüphe yok ki, o, daha evvelkilerin kitaplarında da vardır.

(Ve şüphe yok ki, o) Kur'an-ı Kerim'in sana nazil olacak bir ilâhi kitabı olduğu veya onun içerdiği itikad usulleri ve ibret verici kıssalar ve bir kısım mühim şer'i hükümler (daha evvelkilerin kitaplarında da) zikredilmiştir. Tevrat gibi, İncil gibi semavî kitaplar da bu hakikati ifade etmiştir.

Şuara suresi ayet 197
Onlar için bir delil olmuş değil midir?. İ s rai loğ u I lar ı âlimlerinin onu bilmeleri.

(Onlar için) 0 Hz. Muhammed'in elçiliğini inkâr eden Mekke'deki kâfirler için, Kur'an-ı Kerim'in doğruluğuna veya Hz. Muhammed'in peygamberliğine dair (bir delili olmuş değil midir?) el betteki, pek büyük bir delildir. (Onu) Hz. Muhammed'in elçiliğini, ona nazil olan kitabın ilâhi bir kitabı olduğunu. (Beni İsrail âlimlerinin bilmeleri) Evet.. 0 âlimlerin bunu bilip söylemeleri bu hususta bir delildir, bir kanıttır. Nitekim İ s rai loğ u I lar ı âlimlerinden Abdullah Bin Selâm, Ibni Yamin, Sâğlebe, Üseyyit gibi zatlar, müslüman olma şerefine ulaştılar, ve Peygamberimizin mübarek vasıflarını eski kitaplarda görmüş okumuş olduklarını itirafta bulunmuşlardı. Ibni Abbas Hazretleri demiştir ki: Mekke ahalisi, Medine'de bulunan Yahudi âlimlerine bazı kimseleri göndererek Hz. Muhammed Aleyhisselâm'a dair sualde bulunmuşlar, o âlimler de demişler ki: "Bu işte onun zamanıdır, Tevrat'a onun vasfını, sıfatını bulmaktayız" Velhasıl: Resûl-i Ekrem Efendimizin yüksek vasıfları gün gibi açıktır, bugün de batıda bulunan bir çok bilginler o yüce Peygamberin ve Hikmet dolu Kur'an'ın yüceliğini itiraf etmektedirler. Artık bir takım cahiller nasıl olur da bu hakikati inkâra cür'et eder dururlar.

Şuara suresi ayet 198
Eğer onu Arabca bilmeyenlerin biri üzerine indirmiş olsa idik.

Bu mübarek âyetler de asr-ı saadetteki bir kısım müşriklerin ne kadar inkarcı kimseler olduklarını ve onların Kur'an-ı Kerim'i ne kadar inkâr ettiklerini bildiriyor. Onların kalplerine küfrün ne kadar tesir etmiş olduğunu, onların şiddetli bir azap görmedikçe îman etmiyeceklerini, öyle bir azap gelince de mühlet temennisinde bulunacaklarını ve diğer sözleriyle de azabı çarçabuk istemiş olduklarını beyan buyurmaktadır. Şöyle ki: (Eğer onu) Kur'an-ı Kerim'i (Arapça bilmeyenlerin bir üzerine indirmiş olsa idik) yani: 0 kadar hikmeti içeren, mucize Kur'an-ı Kerim'i Arabça konuşmaya kadir olmayan bir zat üzerine indirmiş veya Arabçadan başka bir dil ile inzal etmiş bulunsaydık.

Şuara suresi ayet 199
Artık onu onlara karşı okuyacak olsa idi yine ona iman etmezlerdi.

(Artık) 0 zat da (onu) o hikmet beyan eden Kur'an-ı (onlara) 0 Mekke'deki kâfirlere (karşı) harikulade bir şekilde, doğru bir okuyuş ile (okuyacak olsa idi) böyle bir hârikayı gördükleri halde o inkarcılar, (ona) o Kur'an'ın ilâhi bir kitap olduğuna (îman etmiş olmazlardı) o kâfirler yine inkârlarında ısrar eder, inat ve kibirlerinde devamda bulunurlardı. Diğer bir yoruma göre de eğer Kur'an-ı Kerim başka bir lisan ile indirilmiş olsa idi o inkarcılar "Biz bunu anlayamıyoruz" diye mazeret göstermek isterlerdi, onu tasdik etmek istemezlerdi. Halbuki, o Kur'an-ı Kerim, tam bir fesahatle okunur, mânası kendilerine anlatılır, içerdiği hükümler kendilerine açıklanır ve izah edilirse artık kendi lisanları üzere nazil olmamış olduğu bahanesiyle onu kabulden nasıl kaçınabilirler?. Bir memlekette bir kanun bile hangi lisan ile yazılmış olursa olsun onun hükmü umuma yönelik olur, hepsi de ana riayetle mükellef bulunurlar, isterse ki, bir kısmı o kanunun yazıldığı lisanı bilmesinler.

Şuara suresi ayet 200
İşte öylece onu -küfrü, günahkârların kalplerine sokmuşuzdur.

(İşte öylece) Yani: O inkarcılar, yaratılışlarını değiştirip, iradelerini kötüye kullandıkları için başka bir lisanla okunacak bir ilâhi kitabı yalanlama kötülüğü onların kalplerine sokulmuş olduğu gibi, (Onu) küfrü de o (günahkârların kalplerine sokmuşuzdur.) artık Kur'an-ı Kerim'i kendi I i san lariyle kendilerine okuyan, peygamberliği birçok mucizeler ile sabit olan Hz. Muhammed'i de onlar tasdik etmezler.
 

tahsin33

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
23 May 2008
Mesajlar
2,697
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
69
Şuara suresi ayet 201
O pek acıklı azabı görünceye değin ona -Kur'ana- îmân etmezler.

Evet.. O inkarcılar, o kadar inatçı, küfürlerinde o kadar ısrarlıdırlar ki; (O pek acıklı azabı) Kendilerini ister istemez îmana sevkeden ilâhi kahrın eserlerini (görünceye değin ona) Kuran'a, onun tebliğ eden zata veya Cenab-ı Hak'kın birliğine (îman etmezler) fakat öyle bir azabı gördükleri zamandaki îmanları ise artık bir ümitsizlik îmanı olacağından kendilerine faide vermez.

Şuara suresi ayet 202
Artık -o azap- onlara hiç farkında olmadıkları bir halde iken ansızın geliverir.

(Artık) O azabı dünyada ve ahirette (onlara) o inkarcılara (hiç fark edemez bir halde iken ansızın geliverir) ne gibi bir felâkete uğrayacaklarını anlamış olurlar.

Şuara suresi ayet 203
İmdi derler ki: Bir mühlet verilmişlerden miyiz?.

(İmdi) O inkarcılar, böyle bir azabın gelip çattığını görünce îmandan yoksun oluşlarına hasret çekerek tam bir üzüntü ile (derler ki: biz mühlet verilmişlerden miyiz?.) acaba hayat müddetimiz daha son bulmamış mıdır, biraz daha yaşayabilecek miyiz ki, Kur'an-ı dinleyelim, hakka itaat edelim, inkârımıza nihayet verelim. Ne yazık ki, artık vakit gelip çatmış bulunacaktır.

Şuara suresi ayet 204
Şimdi bizim azabımızı mı cabuk istiyorlardı?

Yoksa gelecek için öyle mühlet temennisinde bulunacak kâfirler (şimdi bizim azabımızı çarçabuk mu isterler?) Yüce Peygambere karşı, haydi bizim başımıza gökten taş yağdır, bize elem verici bir azap getir diye alaycı bir vaziyet mi alıyorlar?. Bunlara eski kavimlerin kıssaları ve başlarına gelen felâketlerin ne kadar şiddetli olduğu bildirilmiş olduğu halde bunlar, onladan bir ibret dersi almamışlardır, yine inkârlarına devam etmişlerdir. Fakat kendilerinin başlarına da azab gelince ağız değiştirerek mühlet istirhamında bulunacaklardır. Sözleri arasında ne kadar zıtlık ve terslik bulunacaktır.

Şuara suresi ayet 205
Gördün mü? Onları senelerce faidelendirmiş olsak.

Bu mübarek âyetler de mühlet ümidinde bulunacak kâfirlere verilecek bir mühletin bir faide verici olamıyacağını ve helake uğrayan kavimlere zulmedilmiş olmayıp onların verilen öğütlerden istifade etmediklerini bildiriyor ve Kur'an-ı Kerim'in âyetlerini şeytanların indirmeğe lâyık ve haddizatında kadir olmadıklarını ve onların meleklerin sözlerini bile işitmekten yasaklanmış olduklarını beyan buyurmaktadır. Şöyle ki: Ey hitap mümkün olan insani. (Gördün mü?.) Haber ver bakalım (Onlar) o inkarcıları, o kendilerine mühlet verilmesini temennide bulunacak kimseleri (senelerce) yaşatıp (faidelendirmiş olsak) ömürlerini uzatarak kendilerini bolca geçimlikler, nimetler içinde barındırsak.

Şuara suresi ayet 206
Sonra onlara tehdit edilmiş oldukları şey gelecek olsa.

(Sonra onlara) O kadar uzunca ömürlerini, fazlaca nimetlerini müteakip (tehdit edilmiş oldukları şey) Allah'ın azabı (gelecek olsa) onları yakalasa..

Şuara suresi ayet 207
O faidelenmiş oldukları şey, onları neden kurtarabilir?.

(O faidelenmiş oldukları şey) Uzun müddet yaşamış, bir çok servet ve makama kavuşmuş olmaları (onları neden kurtarabilir?.) o başlarına gelen azabı bertaraf edebilir mi?. Onu azaltabilir mi?. Adeta hiç yaşamamış, hiç nimet içinde olmamış gibi bir hale düşmüş olmaz mi?. Artık bu âkibeti düşünmeli, öyle geçidi bir varlığa güvenip de gafilce, günahkâr bir halde yaşamak uygun mudur?

Şuara suresi ayet 208
Biz hiçbir beldeyi helak etmedik, ancak onun için uyarıcılar bulunmuştur.

Bir kere düşünmelidir ki: Cenab-ı Hak, insanları uyandırmak, vazifelerinden haberdar etmek, dinen yasak olan şeyleri işleyen kimselerin azaplara uğrayacaklarını haber veren Peygamberleri ve onların vekilleri olan yardımcı zatları insanlık muhitine göndermiştir. Artık o muhterem zatların nas i hatları n ı, ihtarlarını dinleyip gayrı meşru hareketlerine devam edenler azaba uğramalarına kendileri sebebiyet vermiş olmazlar mı?. İşte bu mühim âkibete nazarı dikkati çekmek için Cenab-ı Hak buyuruyor ki: (Biz hiçbir beldeyi) Geçmiş kavimlere ait ülkelerden herhangi birini köklerini kazımak suretiyle (helak etmedik, ancak onun için) o helak edilen belde ahalisi için (uyarıcılar bulunmuştur) bizzat Peygamberleri veya onlarm mümin olan ümmetler tarafından kendilerine bildirilmiştir. Buna rağmen yine fenalıklarında devam ettikleri için lâyık oldukları azaplara tutulmuşlardır.

Şuara suresi ayet 209
Büyük bir tenbih yapılmıştır ve biz zulmedenler olmadık.

Evet.. O kavimlere Peygamberleri ve onların vekilleri tarafından (Azim bir tenbih yapılmıştır.) kendileri için kurtuluşa vesile olacak ameller, hareketler bildirmiştir. 've biz zulmedenler olmadık) O inkarcıları zulüm yoluyla helak etmedik, belki onları küfürlerinde devam ettiler, nail oldukları nimetlerin değerini bilmediler, kendilerini ikaza çalışan zatlara kulak vermediler. Binaenaleyh öyle korkunç bir âkibete kendileri sebebiyet vermiş oldular.

Şuara suresi ayet 210
Ve bunu şeytanlar indirmiş değildir.

(Ve) Ey inkarcılar!, (bunu) Sizi irşada çalışan, size doğru yolu gösteren Kur'an-ı Kerim'i (şeytanlar indirmiş değildir.) o öyle zannetiğiniz gibi bir sihir, bir kehanet, bir şeytan atması neticesi bulunmaktan uzaktır, o sizi en hayırlı bir şekilde ikaz etmek lütfunda bulunan bir ilâhi kitaptır, ilâhi vahye dayanmış bulunmaktadır.
 

sumisali33

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
4 Kas 2010
Mesajlar
93
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
39
Kuran'ın en önemli özelliklerinden biri, günümüze kadar hiçbir değişikliğe uğramadan, Peygamberimiz (sav)'e vahyedildiği hali ile bizlere ulaşmış olmasıdır. Allah, bunu Kuran'da "Hiç şüphesiz, zikri (Kuran'ı) Biz indirdik Biz; onun koruyucuları da gerçekten Biziz" (Hicr Suresi, 9) ayetiyle vaat etmiştir

Allah cc razı olsun yazan ellerinize sağlık..
 

tahsin33

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
23 May 2008
Mesajlar
2,697
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
69
sumisali33,
İlginiz için teşekkür ederim
Allah CC sizden de razı olsun
 

tahsin33

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
23 May 2008
Mesajlar
2,697
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
69
Şuara suresi ayet 211
Ve onlara lâyık olmaz ve güç de yetiremezler.

(Ve) Böyle yüce, mucize bir kutsal kitabı indirmek (onlara) şeytanlara (lâyık) sahih, doğru (olmaz) ve onlar haddizatında böyle bir yüce kitabı indirmeğe (güç de yetiremezler) bu onlar için asla mümkün değildir.

Şuara suresi ayet 212
Şüphe yok ki, onlar işitmekten elbette uzak tutulmuşlardır.

(Şüphe yok ki, onlar) O şeytanlar, meleklerin bile sözlerini (işitmekten elbette azil) men ve tard (edilmişlerdir) işitmeğe çalışsalar kendileri derhal bir ateş parçasının isabetiyle men edilmiş ve kovulmuş olurlar. Melekler ile şaytanlar arasında mahiyet, varlığın saflığı itibariyle bir benzerlik yoktur, Melekler, nurdan yaratılmışlardır, ilâhi feyzlere mazhardırlar. Şeytanlar ise ateşten yaratılmışlardır, rabbani bilgilerden, ilâhi feyzlerden istifade etme kabiliyetine asla sahip değildirler. Artık birnice dinî hakikatları toplayan, ilâhi kelam olmak yüceliğine sahip bir ilâhi kitabın âyetleri, şeytanlar tarafından Resûl-i Ekrem'e telkin edilmiş olabilir mi?.

Şeytanın vesveseleri, insanları şerre, küfre, ahlâksız hareketlere sevkeder. Kur'an-ı Kerim'in âyetleri ise bütün insanlığı aydınlatmak ister, insanlara kulluk vazifelerini öğretir, onları yaratılışın gayesinden haberdar eder, en faziletli hareketlere sevkederek kendilerini melekler gibi temiz, ve mutluluğa yaraşır bir halde yaşatmak ister.

Şuara suresi ayet 213
Sakın Allah ile beraber başka bir tanrıya da dua etme. Sonra azap edilenlerden olursun.

Bu mübarek âyetler, Resûl-i Ekrem'e ve onun vasıtasiyle bütün müminlere karşı en yüce talimatı içeriyor. Yalnız Allah Teâlâ'ya ibadet ve tevekkül edileceğini bildiriyor. Müminlere ve isyankâr olanlara karşı nasıl bir muamelede bulunacağını gösteriyor. Yapılan ibadetlerin hakkıyla işitici ve bilici olan Cenab-ı Hak'ka malûm bulunduğunu beyan buyurmaktadır. Şöyle ki: Cenab-ı Hak, muhterem Resûlüna hitaben buyuruyor ki: (Sakın Allah ile beraber başka bir ilâha da dua etme.)

Başkasını da tanrı edinerek ona da duada, ibadette bulunma (Sonra azap edilenlerden olursun.) bu hitab, görünüşte Hz. Peygambere yöneliktir, fakat asıl kasdediler başkalarıdır. Çünkü Peygamber efendimiz, masum olduğundan ondan böyle bir hareket zaten meydana gelmez. Adeta buyrulmuş oluyor ki: Bu duadan masum olan kendisinden böyle bir hareket çıkmayacak bir zat bile yasaklanmıştır, artık böyle bir hareket, başkaları için de yasaklanmış olmaz mı?.

Şuara suresi ayet 214
Ve en yakın akrabanı uyar.

Cenab-ı Hak, o Yüce Peygamberine şöyle de emir ediyor: (Ve) Ey Resulüm!, (en yakın akrabanı uyar) sana derece derece yakınlıkları olan kimseler de küfür ve isyandan sakındır, yalnız bir yüce yaratıcıya duada, ibadette bulunmalarını kendilerine tebliğ et, buna muhalefetin ne kadar büyük azabı gerektireceğini onlara ihtar buyur. "Rivayet olunuyor ki: Bu âyeti kerime nazil olunca Resûl-i Ekrem Efendimiz, safa tepesine şeref vermiş, ve nida buyurarak kureyş taifelerini taplamış, onlara hitab

ederek: Ey Keab oğulları!. Ey Abdulmuttalib oğulları!. Ey Haşim oğulları!. Nefislerinizi ateşten koruyunuz. Ey Ebubekir'in kızı Ayşe!. Ey Ömer'in kızı Hafza!. Ey Muhammed'in kızı Fatima!. Ey Muhammmed'in halası Safiye!. Nefislerinizi ateşten koruyun. Çünkü, ben sizden bir şey bertaraf etmeğe kadir değilim. Diyerek öğüt vermiştir. Şöyle de nakledilir ki: Yüce Peygamber, sefa mevkiinde toplanan Kureyş topluluğuna hitaben buyurmuş ki: "Şu dağın arkasında bir süvari bölüğü var, üzerinize hücum etmek istiyorlar" diyecek olsak beni tasdik eder misiniz?. Onlar da demişler ki:

Evet.. Tasdik ederiz, biz senden doğruluktan başka bir şey görmedik. Bunun üzerine o Yüce Peygamber de buyurmuş ki, öyle ise ben sizi şiddetli bir azaptan korkutucuyum. Artık benim sözüme itimat ederek öyle bir azabı gerektirecek hareketleri terk ediniz. Böyle pek iyilik sever bir tenbihe rağmen Ebu Cehl, Ebu Leheb gibi kâfirler, sen bizi bunun için mi buraya topladın? diyerek dağılıp gitmişlerdir.

Şuara suresi ayet 215
Ve müminlerden sana uyanlara kanadını indir.

Hak Teâlâ Hazretleri şöyle de emir ediyor: (Ve) Ey Yüce Peygamber!, (müminlerden sana uyanlara karşı kanadı indir) yani: Onların haklarında yumuşaklıkla ve merhametle muaemele yap, onları ister akrabadan olsunlar ister olmasınlar, hepsinin de haklarında lütuf ile yumuşaklıkla muamele yapılması uygundur. Yalnız lisanen mümin olsalar da görecekleri bu tatlılık ve nezaket tesiriyle ciddi surette mümin olmaları temin edilmiş olabilir.

Şuara suresi ayet 216
Sonra sana isyan ederlerse hemen de ki: Şüphe yok ben sizin yaptıklarınızdan beriyim.

Ey Yüce Resul!. (Sonra sana isyan ederlerse) 0 kendilerini irşada çalışacağın akrabaların veya kâfirler topluluğu sana muhalefette devam eden dururlarsa sen onlara (hemen de ki: Şüphe yok, ben sizin yaptığınız şeyden beriyim.) Ben sizin işlediğiniz isyanlardan, Kur'an-ı Kerim'in men ettiği o inkarcı hallerinizden uzak bulunmaktayım.

Şuara suresi ayet 217
Ve o mutlak galip engin merhamet sahibine tevekkül et.

Ve ey Yüce Resul!. Kavmine öyle tebliğde bulun (Ve o aziz, rahîme) her şeye kadir, rahmeti âlemleri kuşatan kerîm mabuduna (tevekkül et.) itimatda bulun, her hususta korumasını, kurtuluş ve selâmetini o Yüce Yaratıcıya havale et, düşmanlarından korkma.

Şuara suresi ayet 218
0 ki, seni kalktığın vakit görüyor.

(O'ki,) 0 Kerem sahibi yaratıcı ki, Ey muhterem Peygamber!, 'seni kalktığın vakit görüyor.) Te hece üt namazı kılmak için uykudan uyanıp kalktığını, bütün iş ve fiilerini biliyor.

Şuara suresi ayet 219
Ve secde edenler arasındaki dönüşünü de -görüyor-,

219. (Ve) Namaz kılıp, (secde edenler arasındaki) kıyam, rükû, secde için (dönüşünü de) aldığın bütün vaziyetlerini de görüyor, biliyor.

Şuara suresi ayet 220
Şüphe yok, hakkıyla işitici, tam anlamıyla bilici O'dur

(Şüphe yok ki,) Bütün mahlûkatının sözlerini, dualarını (işitici) ve bütün kullarının açıkladıklarını, gizlediklerini, açık ve gizli amellerini, maksatlarını (tam olarak bilici) olan ancak (O'dur.) o kâinatın yaratıcısıdır. Artık Ey Yüce Peygamber!. O büyük, mukaddes mabuduna tevekkülden ayrılma, bütün işlerini o yüce yaratıcıya bırak, başkalarından korkma, peygamberlik vazifeni yerine getirmeye çalış kalben ferah ol.
 

tahsin33

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
23 May 2008
Mesajlar
2,697
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
69
Şuara suresi ayet 221
Size haber vereyim mi?. Kimlerin üzerine şeytanların iniverdiğini.

Bu mübarek âyetler, şeytanların nasıl ahlâksız, dinsiz kimselere musallat olduklarını bildiriyor. Gerçeğe aykırı iddialarda, ve şaşkınca harketlerde bulunan bir kısım şairlere de sapık kimselerin tâbi olacaklarını gösteriyor, îman ve iyi hal sahipleri olan, zikir ile meşgul bulunan ve kendilerine zulüm edilmedikçe intikam almaya kalkışmayan zatlar ise müstesna bir vaziyette olduklarını, zulmedenlerin de nasıl bir felâkete uğrayacaklarını beyan buyurmaktadır. Şöyle ki: Cenab-ı Hak, Yüce Peygamberinin şeytani telkinlerden uzak olduğunu kuvvetlendirmek için buyuruyor ki: Ey hitap mümkün olan insanlar!. (Size haber vereyim mi?) Size hakikattan haberdar edecek, istifadenize vesile olacak açık bir surette bildireyim mi?. (Kimlerin üzerine şeytanların iniverdiğini?.) 0 şeytanların kimleri saptırmaya çalıştıklarını iyice anlamış olunuz.

Şuara suresi ayet 222
Her yalancı, günahkâr üzerine ini verir.

0 şeytanlar (Her yalancı, günahkâr) kimse (üzerine iner) bir takım sihirbazları, kâhinleri, havalarına mağlûp kimseleri yalan, yanlış telkinleriyle saptırmaya devam eder dururlar. Yoksa îman ile, irfan ile kalpleri aydınlanmış olan zatları aldatıp kendilerine tâbi kılamazlar. Binaenaleyh sahip olduğu yüce olgunluklar, hususi faziletler her türlü tasavvurların üstünde olan bir Peygamberin yanına da sokularak ona bâtıl şeyleri telkin edip duramazlar. 0 yüce elçinin tebliğ ettiği âyetler, şeytanın vesvesesinin eseri olmaktan uzaktır.

Şuara suresi ayet 223
Onlar -şeytanın sözlerine- kulak verirler ve onların çoğu yalancı kimselerdir.

Ancak o yalancı, günahkâr kimselerdir ki, Evet.. (Onlar) dır ki o şeytanların sözlerine (kulak verirler) onların vesveselerini dinlerler veya o şeytanlardan dinledikleri hayalleri, vehimleri, asılsız şeyleri insanlara naklederler, (ve onların ekserisi) Tamamen (yalancı kimselerdir.) söyledikleri şeyler içinde gerçeğe uygun olanları bulunmaz. Gerçekte şeytanların telkinlerine kapılan kimseler içinde bazıları da vardır ki, bütün sözleri doğru olabilir. Fakat bu sözleri de yine halkı aldatmak, kendilerini doğru sözlü göstererek onun içinde kendi bâtıl kanaatlerini, aldatıcı sözlerini halka aşılamak içindir. Mamafih onların bir takımı da vardır ki, şeytanlar, cinler adına söz söylerler, onlardan almadıkları sözleri de onlara isnat ederler, şahsi menfaatlerini temin için halkı aldatıp dururlar. Artık o gibi kimselerin sözlerine karşı çok ihtiyatlı bulunmak icabeder.

Şuara suresi ayet 224
Şairlere gelince onlar da sapıklara tâbi olurlar.

Yüce Peygamberin bütün beyanatı ise birer hakikattir, birer ilâhi vahye, Allah'ın ilhamına dayanmaktadır. Onun tebliğ ettiği Kur'an-ı Kerim hâşâ, şeytanların; kâhinlerin atmakta oldukları bâtıl şeyler kabilinden değildir. Ve şiirden, hayal kabilinden, gerçeğe uymayan açıklamalar kabilinden -hâşâ-, değildir. (Şairlere gelince onlara da sapıklar tâbi olurlar.) Hayallere kapılanlar, samimiyet dairesinde hareket etmeyenler onların arkalarına düşer, onları takdir eder dururlar.

Şuara suresi ayet 225
Görmez misin ki, onlar her vadide şaşkıncasına yürür dururlar.

(Görmez misin ki, onlar) 0 şairler (her vadide) çeşitli mevzularda (şaşkincasına yürür dururlar) ciddiyetten, doğruluktan ayrılırlar, dilediklerini metheder ve dilediklerini kötülemeye çalışırlar. İçki gibi, şehvetli hareketler gibi şeyleri methederek halkı eğlenceye sevketmek isterler.
"Şiir" : Lügatte ince bir bilgi demektir, "leyte şi'ri" tabiri "keşke bilgim olsa idi" yerinde kullanılır. Istılahta: Vezinli, kafiyeli olan söze verilmiş bir isimdir. Şair de bu san'at in mütehassısı olan kimseye denir, "vadi" de kendisinden suların akdığı mevzi, iki dağ arasındaki açık mevzi demektir. (s ti İare yoluyla mezheb, tarikat, uslâf manasında da kullanılmaktadır.

Şuara suresi ayet 226
Ve şüphe yok ki, onlar yapmayacak oldukları şeyleri söylerler.

(Ve şüphe yok ki, onlar) 0 şâirler (yapmayacak oldukları şeyleri söylerler) iftiharda bulunurlar, ne kadar muazzam kahramanlıkta bulunabileceklerini iddia ederler, kendilerine büyük kıymetler verirler, bazı faziletli durumların güzelliklerinden bahsettikleri halde kendileri o durumlarla vasıflanmaktan mahrum bulunurlar. Hayallere kapılırlar, bâtıl cereyanlara tâbi olurlar, çok büyük insan hakkında inkarcı bir vaziyet almaktan geri durmazlar. Müfessirlerin beyanına göre bu şairlerden maksat, peygamber zamanında bir takım müşrik şairler idi ki, onlar Resûl-i Ekrem'in aleyhinde söz söyler, halkı müslüman olma şerefinden muhrum bırakmak isterlerdi. Hübeyretübnü Veheb, Ümiyyetübnü Elbisselet, bu cümledendir. Bunların İslâmiyet aleyhindeki şiirlerini bir takım sapık kimseler de dinleyerek etrafa yaymağa çalışırlardı.

Şuara suresi ayet 227
Ancak îmân edenler ve güzel amellerde bulunanlar ve Allah'ı çokça zikredenler ve zulme uğradıktan sonra öçlerini alanlar müstesna. Ve o kimseler ki, zulm ettiler, nasıl bir dönüş mahalline yuvarlanıp gideceklerini yakında bileceklerdir.

Allah Teâlâ Hazretleri müslüman şairleri ise onlardan istisna o seçkin şairlerin vasıflarını beyan için buyuruyor ki: (Ancak îman edenler) Dini İslâmı kabul eyleyenler, (ve salih salih amellerde bulunanlar) dinî vazifelerini yerine getirmeğe çalışanlar (ve Allah'ı çokça zikreyeleyenler) Cenab-ı Hak'kın kudret azametini, ihsan ve keremini daima hatırlayıp duranlar (ve zulme uğradıklarından sonra öçlerini alanlar) bir takım zalimlerin hücumlarına, fena lakırdılarına uğradıkları için karşılıklı hücumda, kendilerini müdafaada bulunanlar (müstesna) dırlar. Bu gibi dine kavuşmuş, hakka hizmet eden, haklarını müdafaya mecbur olan şairler, öyle din ve fazilet düşmanları olan şairler gibi değildirler. Bu İslâm şairlerini İslâm nazarından seçkin bir mevkileri vardır. İşte Hassan Ibni Sabit, Keab Ibni Mâlik, Abdullah Ibni Revâhe gibi ashab-ı kiramdan olan şairler bu yüce topluluktan bulunmuşlardır. Bu gibi seçkin İslâm sarilerinin manzumeleri, Cenab-ı Hakkı birlemeye, Resûl-i Ekrem'i yüceltmeye aittir, hikmetli öğütleri içermektedir, halkı fazilete, ibadet ve itaate teşvik etmektedir. Ahlâksız hallerden sakınılmasını tavsiye eylemektedir, İslâm kuvvetini artırmaya, İslâm milietinin yücelmesini temine ait teşvikleri kapsamaktadır. İşte bu gibi muhterem şairler, pek güzel övgülere, feyizlere ulaşırlar, Evet.. Resûl-i Ekrem Efendimiz, Hz. Hassan'e hitaben buyururdu ki: "söyle Ruhulkudüs seninle beraberdir. Hassan Radiallahu anh için Peygamber mescidinde bir minber tâyin edilmişti. Orada oturur, Resûl-i Ekrem aleyhinde söz söyleyen kâfirleri hicveder. 0 kâfirler yerici mahiyetteki manzumelerini okurdu.

"Şair oldur ki anın kalbine Hassan gibi"

"Nefhai Ruhulen eyleye likayı Sunan"

Şiir, meşru konuları kapsayıcı olmak şartiyle mubahtır, övülmüştür. Nitekim bir hadis-i şerifte Şüphesiz şiirde hikmet vardır) buyurmuştur.

Diğer bir hadis-i şerif de şu mealdedir. Şiir, bir sözdür, güzel olanı da vardır, çirkin olanı da vardır. Artık sen güzelini al, çirkinini bırak. Bilginlerden Şa'bi Merhum demiştir ki: Hz. Ebubekir de, Hz. Ömer de Hz. Ali de şiir söylerler idi. Hz. Ali, bunların arasında en güçlü bir şair bulunuyordu. Radiyallahu Anhum. İşte bu mübarek zatlar gibi ediplikteki güçlerini, Islâmın güzelliklerini tasvire, insanın mükemmelliklerini yüceltmeye sarfetmeyerek, insanların ahlâkını bozmaya çalışanlar, haddizatında zalim, bozguncu kimselerden başka bir şey değildir. Artık onlar da o kötü hareketlerinin elbette cezasına kavuşacaklardır. Evet.. (Ve o kimseler ki, zulüm ettiler) Islâmiyete düşman kesildiler. Hz. Peygamberin aleyhinde söz söylemek alçaklığında bulundular, insanların haklarına tecavüzde bulunmak cinayetini işlediler, Kur'an-ı Kerim'in ayetlerini tefekkürde bulunmadılar, artık öyle kimseler de ileride (nasıl bir inkılâp mahalline yuvarlanıp gideceklerini yakında) ölür ölmez hemen (bileceklerdir.) Ahiret âleminde öyle hayal ettikleri gibi bir selâmete, kurtuluşa kavuşamayacaklardır. Bilakis büyük bir felâkete, ebedî azaba uğrayacaklardır. Ne büyük bir ilâhî tehdit!. Artık her insan için lâzımdır ki, daha dünyada iken hayatını tanzim, ruhunu dinin nuruyla aydınlatarak güzel güzel ameller ile istikbalini temin etmeye çalışsın. Ve başarı, Allah'tandır,
 

tahsin33

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
23 May 2008
Mesajlar
2,697
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
69
Sad suresi ayet 67
Deki: Bu -Kur'an- pek büyük bir haberdir.

Ey âlemlere rahmet olan Son Peygamber!. 0 kendilerini vahdet dinine davet ettiğin insanlara (Deki: Bu) size hükümlerini tebliğ ettiğim Kur'an-ı Kerim (pek büyük bir haberdir.) sizi Allah'ın birliğinden, Hz. Muhammed'in peygamberliğinden haberdar ediyor. O'nun Peygamberlere ve eski kavimlere dair verdiği haber, insanlık için bir uyanma vesilesidir. O ne kadar yüce, faide verici bir haberdir. Bunu takdir etmeniz icabetmez mi?.

Sad suresi ayet 68
Siz ondan yüz çeviriyorsunuz.

Halbuki, ey bir takım gafilleri. (Siz ondan) O sizin için bir kurtuluş rehberi olan Kur'an'dan, onun ihtiva ettiği pek faideli haberlerden (yüz çeviriyorsunuz) gafletten ayrılmak istemiyorsunuz, onu tefekkür edip de îman şerefine, ebedî selâmete kavuşmak arzusunda bulunmuyorsunuz. Bu ne kadar cehaleti.

Sad suresi ayet 69
Onlar orada tartışırken benim için mele-i a'la hakkında hiçbir bilgim yok idi.

Evet.. 0 Kur'an, o ilâhi vahiy, pek muazzam bir haberdir, onun sayesinde nice meçhul şeyler hakkında bilgi edinilmektedir. Kısacası (Benim için melei âlâya) melâike âlemine, onların Hz. Adem'e karşı secde ile mükellef olduklarına, iblisin o secdeden kaçındığına vesaireye dair onların (tartışmada bulundukları zamana) ait bende bir (bilgi yok idi) bunlardan vaktiyle haberdar değilim. Bilahara bunlara dair bilgim, o Kur'an-ı Kerim'in verdiği haberler sayesinde meydana gelmiştir.

Sad suresi ayet 70
Bana vahy olunmuyor, ancak ben şüphe yok apaçık bir uyarıcı olduğum için -vahy olunuyor-.

Şimdi bana (Vahy olunmuyor) Kur'an-ı Kerim'in ayetleri bana nazil olmuyor (ancak ben şüphe yok bir apaçık uyarıcı) insanlığı Allah'ın azabından haberdar ederek kurtuluş yoluna sevk etmeğe memur (olduğum için) bana vahy olunuyor. Ben de size, Allah tarafından haberdar olduğum şeyleri tebliğ ediyorum, size bir cebirde, zorlamada bulunmuyorum. Bunları güzelce takdir ederek gerektirdiği şekilde hareket etmeniz icab etmez mi?.
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt