Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Kurandan okuyalım (1 Kullanıcı)

tahsin33

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
23 May 2008
Mesajlar
2,697
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
69
Vakıa suresi ayet 30
"Yayılmış gölgelerde"

"Yayılmış gölgelerde" yani devamlı kalıcı, gitmeyen ve güneşin de ortadan kaldırmadığı gölgede. Yüce Allah'ın: "Rabbinin gölgeyi nasıl uzattığına bakmaz mısın? Dileseydi onu hareketsiz kılardı." (el-Furkan, 25/4Ş) buyruğuna benzemektedir. Bu ise sabah vaktinde olur ki, sözkonusu bu vakit daha ünce belirtilen âyetin tefsirinde geçtiği üzere, ortanın iyice aydınlanmasından, güneşin doğuşuna kadar olan vakittir. Cennetin her tarafı gölgeliktir, onunla birlikte bir güneş yoktur.
er-Rabî b. Enes dedi ki: Bu gölge ile Arşın gölgesini kastetmektedir. Amr b. Meymun da: Bu gölge yetmişbin yıllık mesafedir, demiştir. Ebu Ubeyde dedi ki: Araplar uzun zamana, uzun ömre ve kesintisi olmayan herbir şeye "memdûd: uzayıp giden (mealde: yayılmış)" derler. Lebid dedi ki:
"Baki kalmayı yenik düşürdü, halbuki ben yenik düşürülen birisi değildim, Uzun, sürekli ve uzayıp giden bir zaman."
Tirmizi'nin, Sahih'inde ve başka eserlerde Ebu Hureyre'nîn Peygamber (sav)'dan rivayet ettiği hadiste şöyle denilmektedir; "Cennette süvarinin gölgesinde yüzyıl boyunca yol aldığı halde gölgesini bitiremeyeceği bir ağaç vardır. Arzu ederseniz "yayılmış gölgelerde" buyruğunu okuyunuz".
 

tahsin33

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
23 May 2008
Mesajlar
2,697
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
69
Vakıa suresi ayet 31
Durmaksızın akan su;

"Ve sürekli akan" asla kesilmeden akıp duran "su yanında."
("Sürekli akan" anlamındaki kelimenin kökünü teşkil eden): "Dökmek, akmak" demektir. "Onu döktü, dökmek" denilir. "Dökülüş" anlamındadır. Bu bakımdan; "Döktü, döküş" ve "döküldü, dökülüş" denilir.
Gece ve gündüz Ve yatakları olmaksızın sürekli akan, akışı da asla kesintiye uğramayan akıp duran su demektir. Araplar çölde yaşarlar ve sıcak ülkede bulunuyorlardı. Ülkelerinde ırmaklar çok az bulunurdu. Suya ancak kovalarla ve bu kovalan bağladıkları halatlarla ulaşabiliyorlardı. Cennette bundan farklı bir nimet onlara vaadolundu, onlara dünyada bilinen, kırlarda güzelce vakit geçirmenin yollan anlatıldı. Bunlar da ağaçlar, ağaçların gölgeleri, sular, ırmaklar ve bunların kesintisiz akmaları ile gerçekleşecek şeylerdir
 

tahsin33

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
23 May 2008
Mesajlar
2,697
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
69
Vakıa suresi ayet 32
Ve (daha) birçok meyveler arasında,

Yaz ve kış meyvelerinin kesintiye uğradığı gibi o meyvelerin hiçbir zaman "ardı arkası kesilmez" dünya meyveleri gibi kendilerine yasak konulmayarak "ve asla men olunmaz pekçok meyve" vardır. Yani bu meyveler ülkelerinde gördükleri gibi az, nadir bulunacak şeyler olmayacaktır.

Vakıa suresi ayet 33
"Ve asla men olunmaz"

"Ve asla men olunmaz" ifadesinin o meyveleri almak isteyenler diken, uzaklık yahut bahçe duvarı gibi şeylerle engellenmez. Aksine kulun canı o meyveyi çekti mi onu alıverecek şekilde ona yakkışıverir. Nitekim yüce Allah: "Gölgeleri üzerlerine yakın olup meyveleri ise alabildiğine boyun eğdirilmiş halde olacaktır." (el-İnsan, 76/14) diye buyurmakladır.
Zamanla ardı arkası kesilmeyecek ve değeri şart koşulmak suretiyle alı-konulmayacak, anlamında olduğu da söylenmiştir. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.


Vakıa suresi ayet 34
"Yükseltilmiş döşekler üzer inde olacaklardır"

"Yükseltilmiş döşekler üzer inde olacaklardır" buyruğu ile ilgili olarak Tirmizi, Ebu Said'den, o da Peygamber (sav)'dan yüce Allah'ın: "Yükseltil*miş döşekler üzerinde olacaklardır" buyruğu hakkında şöyle buyurduğunu rivayet etmektedir: "Bu döşeklerin yüksekliği hiç şüphesiz sema ile yer arası gibi beşyüz yıllık mesafe olacaktır." (Tirmizi) dedi ki: Garib bir hadistir. Biz bunu ancak Rişdin b. Sad yoluyla gelen bir hadis olarak biliyoruz,

Bazı ilim adamları da bu hadisin tefsirinde şöyle demişlerdir:
"Döşekler" dereceler hakkındadır. Dereceler arasındaki mesafe ise yer ile gök arası gibiıdir.

Buradaki "döşekler"den kastın -daha önce kendilerinden sözedîlmediği halde- cennetteki kadınlardan kinaye olduğu da söylenmiştir. Çünkü yüce Allah'ın: "Yükseltilmiş döşekler" buyruğu buna delâlet etmektedir, zira döşekler kadınların bulundukları yeri ifade eder. O halde: Güzellikleri ve mükem*mellikleri itibariyle oldukça yüksek değerli kadınlar da vardır, demektir.
Bu*na delil de yüce Allah'ın: "Şüphesiz Biz onları yeniden yarattık" buyruğu*dur. Biz onları mükemmel bir şekilde ve yeniden harikulade güzellikte yarattık, demektir. Araplar kadına "firaş (döşek)', İibâs (elbise)" ve "izar" adını verirler. Nitekim yüce Allah da: "Onlar (o kadınlar) sizin elbisenizdir (el-Bakara, 2/187) diye buyurmaktadır.

Diğer taraftan: Bu açıklamaya göre bu kadınlardan kasıt el-hum'1-îndir. Biz onları bir anneden doğmaksızın yarattık, demektir. Maksadın Âdemoğlu kadınları oldukları da söylenmiştir. Biz onları yeniden yarattık demektir ki. bu da onların gençlik haline ve mükemmel güzelliğe döndürülmeleri demektir. Yani yaşlı kadını da, genç olanları da aynı şekilde yarattık. Onlardan daha önce sözedilmediği halde zamir ile sözkonusu edilmiş olmaları bu kadınların da Ashabu'l-yemîn arasına girmelerinden dolayıdır. Çünkü -az önce de geçtiği gibi- "döşekler" kadınlardan kinayedir.
 

tahsin33

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
23 May 2008
Mesajlar
2,697
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
69
Vakıa suresi ayet 35
"Şüphesiz Biz onları yeniden yarattık"

"Şüphesiz Biz onları yeniden yarattık" buyruğudur. Biz onları mükemmel bir şekilde ve yeniden harikulade güzellikte yarattık, demektir. Araplar kadına "firaş (döşek)', İibâs (elbise)" ve "izar" adını verirler. Nitekim yüce Allah da: "Onlar (o kadınlar) sizin elbisenizdir (el-Bakara, 2/187) diye buyurmaktadır.
Diğer taraftan: Bu açıklamaya göre bu kadınlardan kasıt el-hum'1-îndir. Biz onları bir anneden doğmaksızın yarattık, demektir. Maksadın Âdemoğlu kadınları oldukları da söylenmiştir. Biz onları yeniden yarattık demektir ki. bu da onların gençlik haline ve mükemmel güzelliğe döndürülmeleri demektir. Yani yaşlı kadını da, genç olanları da aynı şekilde yarattık. Onlardan daha önce sözedilmediği halde zamir ile sözkonusu edilmiş olmaları bu kadınların da Ashabu'l-yemîn arasına girmelerinden dolayıdır. Çünkü -az ön-:e de geçtiği gibi- "döşekler" kadınlardan kinayedir.
Peygamber (sav)'dan da yüce Allah'ın: "şüphesiz Biz onları yeniden yarattık" buyruğu hakkında: "Dul da, bakire de onlardan olacaktır" diye buyurduğu rivayet edilmiştir.
Um Seleme (r.anha) dedi ki: Peygamber (sav)'a yüce Allah'ın:
"Şüphesiz Biz onları yeniden yarattık da onları

Vakıa suresi ayet 36
Hem bakireler kıldık, hem eşlerine düşkünler ve hep bir yaşta

hem bakireler kıldık, hem eşlerine düşkünler ve hep bir yaşta" buyruğu hakkında soru sordum, şöyle buyurdu: "Ey Um Seleme! Burada sözü edilen kadınlar dünya hayatında oldukta yaşlı, saçları ağarmış, gözleri aydınlıkla iyi seçemeyen, gözleri çapaklı kadınlardır. Allah yaşlı hallerinden sonra onları olgunlukları itibariyle aynı zamanda doğmuş ve birbirine yaşıt kadınlar olarak yaratacaktır." Bu hadisi en-Nehhas, Enes'ten geüen bir rivayet olarak senediyle şöylece kaydetmekledir: Bize Ahmed b. Amr anlattı dedi ki: Bize Amr b. Ali -anlattı, dedi ki: Bize Ebıı Asım, Musa b. Abide'den anlattı, o Yezid er-Rukaşi'den, o Enes b. Malik'ten (diye rivayet etti). Enes hadisi (Peygamber -sav-'a) ref ederek (nisbet ederek): "Şüphesiz Biz onları yeniden yarattık" buyruğu hakkında dedi ki: "Bu kadınla gözlen aydınlıkta secemeyen, gözleri çapaklı, dünyada iken gözleri aydınlıktan kamaşan, gözleri çapaklanmış kocakarı kadınlardır."
el-Müseyyeb b. Şerik dedi ki: Peygamber (sav) yüce Allah'ın: "Şüphesiz Biz onları yeniden yarattık" âyeti hakkında dedi ki: "Bu sözü edilen kadınlar dünya hayatındaki kocakarılardır. Allah onları yeni bir yaratılış ile yeniden var edecektir. Kocaları kendilerine her yaklaştığında onların bakire olduklarını göreceklerdir.1' Âişe (r.anhâ) bu sözleri duyunca: Vay çekilecek acılara, ağrılara! diye söylenmiş, bunun üzerine Peygamber (sav) ona: "Orada ağrı, sızı diye bir şey olmayacaktır" diye buyurmuştur.
 

tahsin33

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
23 May 2008
Mesajlar
2,697
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
69
Vakıa suresi ayet 37
Eşlerine sevgiyle tutkun( (ve) hep yaşıt,

"Eşlerine düşkünler" lafzı "Eşine düşkün" lafzının çoğuludur. İbn Abbas, Mücahid ve başkaları şöyle demişlerdir: Bu kocalarına aşık olan kadınlar anlamındadır. Yine İbn Abbas'tan gelen rivayete göre bu, sevgisini güzel sözlerle ifade eden çok seven kadın demektir. İkrime de: Nazlı ve naz yapan kadın, diye açıklamıştır. İbn Zeyd de: Bu (anlamı ile) Medi-nelilerin şivesinde böyledir, demiştir. Lebid'in şu beyitinde de bu anlamdadır:
"Çadırda çirkin (sözlü) olmayan nazlı birisi vardır, Kokusu hoştur onun, onun önünde göz kamaşır."
Mekkelilerin şivesinde ise bu anlamda; "Nazlı kadın" denilir. Yine Zeyd b. Eslem'den, sözleri güzel kadın anlamındadır, diye açıkladığı nakledilmiştir.
Yine İkrime'den ve Katade'den: lafzını "eşlerine sevgilerini izhar eden kadınlar" diye açıkladıkları nakledilmiştir. Bunun kökü, açık seçik ifadelerle maksadını açıkladı, anlamındaki 'den gelmektedir. Buna göre: "Kocasına olan sevgisini güzel sözlerle, nazlı edalarla açığa vuran kadın" anlamındadır.
Bunun, kocasının kendisinden daha da zevk ve lezzet alması için, kocasına sevgi ile itaat eden güzel kadın, demek olduğu da söylenmiştir.
Cafer b. Muhammed babasından, o dedesinden şöyle dediğim rivayet etmektedir. Rasûlullah (sav) buyurdu ki: "Eşlerine düşkünler" buyruğu; " "Konuşmaları Arapçadır" demektir.
Hamza.ve Âsım'dan rivayette Ebu Bekr bu kelimeyi "ra" harfi sakin olarak okumuşlar, diğerleri ise ötreli okumuşlardır. Her iki şekil de "feül" vez-nindeki kelimelerin çoğulunda mümkündür.
"Ve hep bîr yaşta." Aynı tarihlerde doğmuş ve aynı yaşta olmak üzere otuzüç yaşında olacaklardır. Yaşıt olan kadınlar hakkında: denilirken, erkekler hakkında da "Akran" denilir.
Araplar kadınlar arasında çocukluk yaşını aşmış ve yaşlılık dönemine henüz girmemiş kadınlara daha çok meyle derlerdi.
Bu lafzın, "birbirine benzer ve birbirine yakın şekillerde" anlamına geldiği de söylenmiştir ki, bu açıklamayı Mücahid yapmıştır.
es-Süddî de şöyle açıklamıştır: Bunlar huyları itibariyle birbirine yakındır. Aralarında kin ve kıskançlık olmayacaktır, demektir.
 

tahsin33

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
23 May 2008
Mesajlar
2,697
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
69
Vakıa suresi ayet 38
"Ashabu'l yemîn için"
Vakıa suresi ayet 39
Birçoğu öncekilerden

Vakıa suresi ayet 40
Birçoğu sonrakilerden

"Ashabu'l yemîn için" buyruğu hakkında denildi ki: Huru-1-în, es-Sâbi-kûn (ileri geçenler) içindir. "Yaşıtlar ve eşlerine düşkün olanlar" ise Ashâ-bu'1-yemin içindir.
"Öncekilerden de çok vardır, sonrakilerden de çok vardır" buyruğu ile daha önce geçen "Ashabu'l-yemin, ne Ashabu'l-yemİndir" buyruğuna atıfta bulunulmaktadır. Yani onlar arasında "öncekilerden de çok vardır, sonrakilerden de çok vardır" bunun anlamına dair açıklamalar da daha önce geçmiş bulunmaktadır.
Ebu'l-Aliye, Mücahid, Ata b. Ebi Rebah ve ed-Dahhak şöyle demişlerdir: "Öncekilerden de çok vardır" buyruğundan kasıt, bu ümmetin ilkieridir. "Sonrakilerden de çok vardır" buyruğunda da kasıt bu ümmetin sonra gelenleridir. Buna da İbn Abbas'tan: "Öncekilerden de çok vardır, sonrakilerden de çok vardır" âyeti ile ilgili olarak Peygamber (sav)'ın: "Hepsi de benim ümmetimdendir." buyruğu delil teşkil etmektedir.
el-Vahidî dedi ki: Cennetlikler iki eşit kısımdır. Bunların yarısı geçmiş ümmetlerden, diğer yansı da bu ümmetten olacaktır.
Ancak bu görüşü İbn Mace'nin Simere'inde, Tirmizi'nin Cami'indc, Bureyde b. Hasîb (r.a)'dan kaydettikleri şu rivayet reddetmektedir. Bureyde dedi ki.: Rasûlullah (sav) buyurdu ki: "Cennetlikler yüzyinni saf olacaktır. Bunların sekseni bu ümmetten, kırkı ise diğer ümmetlerden olacaktır. Ebu İsa dedi ki: Bvı hasen bir hadistir
"Çok vardır" buyruğu ya mübtedâ olanık merfudur, veya sıfat harfinin haberinin hazfedümesi dolayısıyla inerfu gelmiştir, takdiri de şu şekildedir: "Ashabu'l-yeminin iki kalabalık grubu vardır. Bunların birisi bunlardan, diğeri de öbürlerindendir." İkinci görüşe göre öncekiler geçmiş ümmetlerden, sonrakiler de bu ümmetten olacaklardır.
 

tahsin33

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
23 May 2008
Mesajlar
2,697
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
69
Vakıa suresi ayet 41
Ashâbu'ş-şimal, ne bedbaht Ashabu'ş-şimaldir!,

"Ashabu'ş-şimal, ne bedbaht ashabu'ş-şimaldir!" buyruğu ile yüce Allah cehennemliklerin konaklarını süzkonusu etmektedir Onlara 'Ashabu'ş-şimal" adını vermesinin sebebi, amel defterlerini «)l taraflarından alacak olmalarıdır. Daha sonra yüce Allah onların uğrayacakları bela ve azabın büyüklüğünü süzkonusu ederek; "Ashabu'ş-şimal, ne bedbaht Ashabu'ş-şimaldir.

Vakıa suresi ayet 42
Beyinlerine kadar İşleyen bir sıcaklıkta ve son derece kaynamış suda,

Beyinlerine kadar İşleyen bir sıcaklıktadırlar)'" diye buyurmaktadır. Bu buyruktaki "es-semûm" (mealde: beyinlerine kadar işleyen sıcaklık"); vücudun ve derinin gözeneklerinden içeriye doğru giren sıcak rüzgar demektir. Burada maksat ateşin sıcağı ve onun kavuruculuğudur.
"Ve son derece kaynamış soda." Harareti en ileri dereceye kadar ulaşmış bir suda (Hamim) demektir. Ateş ciğerlerini ve bedenlerini yakacağı vakit, onlar bu kaynamış suya koşacaklardır. Tıpkı ateşten o ateşin sıcağını söndürmek için suya koşup giden gibi. Ancak o suyun son derece sıcak ve kaynamış olduğunu görecektir. Daha ünce el-Kıtal (Muhammed) Sûresi'nde: "Ve bağırsaklarını paramparça eden kaynar sudan içirilen kimseler." (Muhammed, 47/15) buyruğu geçmiş bulunmaktadır.

Vakıa suresi ayet 43
Kapkara bir gölgededirler.

"Kapkara bir gölgededirler." Onlar aşırı sıcaktan bu gölgeye koşup sığınmaya çalışacaklardır. Tıpkı dünyadakilerîn yaptığı gibi yapacaklar, fakat sığındıkları bu gölgenin "Yahmûndan olduğunu göreceklerdir. Bu da cehennem dumanından son derece siyah bir gölgedir. Bu açıklama İbn Abbas, Mücahid ve başkalarından rivayet edilmiştir. Aynı şekilde sözlükte "el-Yahmûm" son derece siyah demektir. O halde bu lafız; den gelen ';yef ûl" vezninde bir kelimedir ki, bu da ateşin yakması ile siyahlaşmış iç yağı demektir.

ed-Dahhak dedi ki:
Cehennem ateşi de siyahtır, oradakiler de siyah olacaklardır. Onun içindeki herşey de siyahtır.
Yine İbn Abbas'tan gelen rivayete göre cehennem ateşi siyahtır. İbn Zeyd dedi ki: "Yahmûm" cehennemde bir dağın adıdır. Cehennemlikler onun gölgesine sığınmaya çalışacaklardır.
 

tahsin33

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
23 May 2008
Mesajlar
2,697
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
69
Vakıa suresi ayet 44
O serin de değildir, faydası da yoktur.

"o serin de değildir.* Aksine o sıcak olacaktır. Zira bu, cehennem kıyısından gelen bir dumandan olacaktır,
"Faydası da yoktur" ed-Dahhak'tan tatlı (bir gölge) olmayacaktır, diye açıkladığı nakledilmiştir. Said b. el-Müseyyeb: Görünüşü güzel değildir demektir, diye açıklamıştır, Esasen hayır namına bir özelliği bulunmayan her şey, "kerîm değildir."
Bir açıklamaya göre "kapkara bir gölgededirler" yani onlar cehennemden bir gölgededirler ve bununJa azab edileceklerdir. Yüce Allah'ın: "Onların üzerlerinde de ateşten tabakalar ve altlarında da tabakalar vardır." (ez-Zümer, 39/16) buyruğunda olduğu gibi.

Vakıa suresi ayet 45
Çünkü bunlar, daha önce nimetlere gark olmuş, refahtan gözleri dönmüş kimselerdi

"Çünkü bunlar daha önce nimetlere gark olmuş, refahtan gözleri dönmüş kimselerdi." Yani onların bu cezayı hakedişlerinin sebebi, dünyada iken haram ile istifâde eden kimseler olmalarıdır.
Buyruktaki "el-mütref* İbn Abbas ve başkalarından nakledildiği üzere, nimetler İçerisinde bulunan kimse demektir. es-Süddî: "Nimetlere gark olmuş" yani şirk içerisinde bulunan kimselerdi demektir, diye açıklamıştır.

Vakıa suresi ayet 46
. O büyük günah üzerinde de ısrar ederlerdi.

"O büyük günah üzerinde de ısrar ederlerdi." Şirk üzere devam ederlerdi. el-Hasen, ed-Dahhak ve İbn Zeyd'den böyle açıkladıkları nakledilmiştir. Katade ve Mücahid dedi ki: Büyük günah, kendisinden tevbe etmedikleri günahtır.
eş-Şâbî: Bu ğamus yeminidir, demiştir. Bu da büyük günahlardandır, demiştir. Yemininde durmadı" yani yerine getirmeyip geri döndü denilir. Onlar, Öldükten sonra diriliş yoktur, putlar Allah'ın ortaklarıdır, diye yemin ediyorlardı. İşte yeminlerinde durmayışları da budur, Yüce Allah onların bu halini: "Onlar var güçleriyle: Ölecek bir kimseyi Allah diriltmez diye Allah'a yemin ettiler" (en-Nahl, 16/38) diye haber vermektedir. Peygamber (sav) iie ügiii haberde de: "Hira dağında ibadete çekilirdi denilmektedir. Yani Günah dernek olan "hins"i kendisinden kaldıracak işler yapardı, demektir.
 

tahsin33

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
23 May 2008
Mesajlar
2,697
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
69
Vakıa suresi ayet 47
Ve: "Biz ölüp toprak ve kemik olduktan sonra mı, gerçekten biz mi tekrar diriltileceğiz?" derlerdi.

Ve: Biz ölüp... sonra mı, gerçekten biz mi tekrar diriltileceğiz, derlerdi."
Bu sözleriyle onlar öldükten sonra dirilişin uzak bir ihtimal olduğunu ifade etmiş ve öldükten sonra dirilişi yalanlamış oluyorlardı.

Vakıa suresi ayet 48
"Ya önceki babalarımız da mı diriltilecek?"

"Ya önceki babalarımız da mı diriltilecek?"
Yüce Allah da şöyle buyurmaktadır: Ey Muhammed onlara "de ki: muhakkak" atalarınızda

Vakıa suresi ayet 49
De ki: "Muhakkak Öncekiler de, sonrakiler de,

öncekiler de, sonrakiler de" atalarınızda ve bizzat sizler de

Vakıa suresi ayet 50
"Bilinen bir günün belli bir vaktinde elbette toplanacaklardır.

"bilinen bir günün" kıyamet gününün "belli bir vaktinde elbette toplanacaklardır."
Buyruk yemin anlamını ihtiva etmektedir. Yüce Allah'ın: "Elbette toplanacaklardır" buyruğunun başına 'lam" harfinin gelmiş olması mana itibariyle yemin olduğunun delilidir. Yani gerçekten yemin ile bildiriyorum ki; muhakkak sizler -sizin batıl yemininizin aksine- toplanacaksınızdır.

Vakıa suresi ayet 51
"Sonra gerçekten sizler ey sapıklar, yalanlayıcılar,

"Sonra gerçekten sizler ey" hidayetten uzaklaşıp "sapanlar" ve öldükten sonra dirilişi inkar edenler

Vakıa suresi ayet 52
"Siz elbette zakkum ağacından yiyeceksiniz,

"yalanlayıcılar siz elbette zakkum ağacından yiyeceksiniz."
Zakkum ağacı görünüşü ve tadı çok çirkin bir ağaçtır. Bu ağaç daha önce es-Saffat Sûresi'nde (37/62. âyet ve devamında) sözkonusu edilmiş olan ağaçtır.
 

tahsin33

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
23 May 2008
Mesajlar
2,697
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
69
Vakıa suresi ayet 53
"Ve o ağaçtan karınlarınızı doyuracaksınız.

"O ağaçtan karınlarınızı dolduracaksınız." Çünkü buyruk: Sizler ağaçlar arasından Zakkum ağacı diye bilinen bir ağaçtan yiyeceksiniz, demektir. Bununla birlikte (bu buyrukta) iik olarak gelen: 'in zâid olması ve me-fulün hazfedilmiş olması da mümkündür. Sanki yüce Allah: "Siz elbette zakkum ağacından" bir yemek "yiyeceksiniz" diye buyurmuş gibidir.
"Zakkumdan" buyruğu "ağaçlın sıfatıdır. Sıfatın başına gelmiş olan cer harfinin zaid olduğu kabul edilecek olursa, o vakit manaya göre bu, nasb ile okunur. Yahutta lafza göre cer ile okunur. Şayet mefulün hazfedilmiş olduğu takdir edilirse, o vakit sıfat, ancak cer mahallinde olur,
"O yediğinizin" yani Zakkumun yahut yemeğin ya da ağacın; - "Üzerine" lafzında zamirin müzekker (eril) olarak gelmesi zamirin merciinin hem müzekker, hem müennes (dişil) olarak kullanılabilmesinden dolayıdır.

Vakıa suresi ayet 54
"O yediğinizin üzerine de kaynamış sudan içeceksiniz.

"Kaynamış sudan İçeceksiniz." Bu da oldukça ileri derecede kaynamış alan su demektir ki, cehennemliklerin vücudundan akan irindir. Yani yiyecekleri Zakkumun harareti aşırı açlıkla birlikte onları oldukça susatacak ve susuzluklarını gidereceğini sandıkları bir sudan içecekler, o suyun da son derece kaynamış ve sıcak su olduğunu göreceklerdir.
 

tahsin33

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
23 May 2008
Mesajlar
2,697
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
69
Vakıa suresi ayet 55
"İçtikçe kanmama hastalığına uğramış develerin içişi gibi içeceksiniz"

"İçtikçe kanmama hastalığına uğramış develerin içişi gibi içeceksiniz" kuyruğundaki: "İçiş" lafzını Nâfs, Âsim-ve Hamza "şın" harfini ötre-a olarak, diğerleri ise üstün okumuşlardır. Her ikisi de güzel iki şivedir. Çünkü Araplar: "içtim" derler (ve bu mastarı dört şekilde kullanırlar).

"Hastalığı sebebiyle içtikçe suya kanmayan susamış develer" demektir. Bu açıklama İbn Abbas, İkrime, es-Süddî ve başkalarından nakledilmiştir. Yine İkrime: Bunlar hasta develer anlamındadır, demiştir.
ed-Dahhak ta şöyle demiştir;
Bu oldukça aşın derecede susuzluk çekmelerine sebeb olan bir hastalığa yakalanmış olan develer demektir. Bunun tekili: şeklinde gelir, bu hastalığa yakalanmış dişi develere: denilir. Bu hastalığın adı da: Kays b. el-Mülevveh şöyle demiştir:
"O suya kanamama hastalığına yakalanmıştır deniyor, Ancak nefsim nerede şifa bulacağını bilmektedir."
Yine: "Susuz kimseler" demektir. "Susadılar, susamak" anlamındadır. Araplar arasından bu durumda olan develer hakkında diyenler vardır, çoğulu da şeklindedir
ed-Dahhak, el-Ahfeş, İbn Uyeyne ve İbn Keysan şöyle demişlerdir-. Bu kumlu, yumuşak arazi demektir. Yine İbn Abbas'tan gelen rivayete güre: Bu develer suya doymayan kumluğun suyu emmesi gibi su içerler.
el-Mehdevî dedi ki:
Suya kanmayan her deveye ve suya doymayan her kuma: ile: denilir.
es-Sıhah'ta da şöyle denilmektedir:
"İleri derecedeki susuzluk" demektir, "Aşktan bir çeşit delilik" anlamına da gelir.
Develerin yakalandığı ve bundan dolayı yerde otlamaksızın gelişigüzel gitmelerine sebeb teşkil eden bir hastalık anlamına da gelir. O bakımdan: Otlakta geiişigüzel dolaşan, otlamayan hasta dişi deve" denilir.Suyu bulunmayan dağ geçidi" demektir. Fethalı olarak: "Yumuşaklığı dolayısıyla birbirini tutmayan, elde durmayan "kum" demektir, çoğulu diye gelir. "Kafa, kafalar" gibi, Kesreli olarak: "Susamış develer" demek olup, tekili diye gelir.Susamış dişi deveT: demekür. Tıpkı: " Susamış erkek, susumış kadın" gibi.
 

tahsin33

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
23 May 2008
Mesajlar
2,697
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
69
Vakıa suresi ayet 56
"İşte bu kıyamet günü kendilerine çekilecek ilk ziyafetleridir."

Yani gelen misafirlere ikram olmak üzere hazırlanan softa gibi onlara hazırlanacak rızıklan budur.
Bu ifadede bir tehekküm (alay) vardır. Yüce Allah'ın: "Onlara can yakıcı bir azabı müjdele!" (Âi-i tmrıın, 3/21)
Yunus b. Habib ve Ebu Amr'dan Ablîats: “İşte bu ... ilk ziyafetleridir" buyruğunu "ze" harfini sakin olarak okumuştur.
"Dİn (kıyaınet) günü" amellerin karşılığının görüleceği gün demektir. Bu da (bu ikram onlara) cehennemde yapılacaktır demektir.
 

tahsin33

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
23 May 2008
Mesajlar
2,697
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
69
Vakıa suresi ayet 57
Sizleri biz yarattık, yine de tasdik etmeyecek misiniz?

"Sizi Biz yarattık. O halde tasdik etmeniz gerekmez mi?" Yarii ölümden sonra dirilişi niye tasdik etmiyorsunuz? Çünkü tekrar yaratmak tıpkı ilkin yaratmak gibidir.
Anlamın şöyle olduğu da söylenmiştir: Rızkınızı yaratan Bizleriz. îman etmeseniz dahi bunun sizin yiyeceğiniz olduğunu doğrulamalı değil misiniz?


Vakıa suresi ayet 58
Kadınların rahimlerine "dökmekte olduğunuz meniden Bana haber verin.

Vakıa suresi ayet 59
Onu sizler mi yaratıyorsunuz, yoksa yaratıcı biz miyiz?

Onu siz mi yaratıyorsunuz." Ondan insanı şekillendiren, yaratan sizler misiniz? "Yoksa yaratanlar" belirli bir ölçü ve miktar ile takdir edenler ve suret verenler "Bizler miyiz?"
Bu da birinci âyette belirtilenler için onlara karşı bir delil getirme ve bir açıklamadır. Yani sizler onu yaratanların Bizler olduğunu kabul ve itiraf ettiğinize göre, öldükten sonra dirilişi de kabul ve itiraf ediniz.
Ebu's-Semmal, Muhammed b. es-Semeyka' ve Eşheb el-Ukaylî, "dökmekte olduğunuz meni" -anlamındaki buyruğun "te" harfini ötreli değil de-; şeklinde üstün olarak okumuşlardır. Bunlar da iki ayrı söyleyiştir. "Menisini döktü" ile mezisi geldi" denilir. Muzari şekilleri de -sırasıyla-: diye gelir.
el-Maverdi dedi ki; Kanaatimce bu iki kullanım şeklinin anlamı, farkıı olabilir. Bu durumda şekli cima sonucu meni gelmesini ise ihtilam esnasında meninin gelmesini ifade ediyor olabilir.
Meni'ye bu ismin veriliş sebebi ile ilgili iki açıklama yapılmıştır. Birincisine göre akıtılması anlamına gelen "imnâ"sından dolayı, ikincisine göre ise takdir edilmesi dolayısıyla bu isim verilmiştir. Ağırlık ölçüsü olarak kullanılan "el-mena" da buradan gelmektedir. Çünkü o belli ağırlığın miktarını ifade eder. "Meni" de aynı şekilde hilkatin şekillenmesi için doğru ve yeterli bir miktardır.
 

tahsin33

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
23 May 2008
Mesajlar
2,697
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
69
Vakıa suresi ayet 60
Sizin aranızda ölümü takdir eden biziz ve bizim önümüze geçilmiş değildir;

Aranızda ölümü Biz takdir ettik." Bu da bir delillendirmedir. Yani öldürmeye kadir olan yaratmaya da kadirdir. Yaratmaya kadir olan öldükten sonra diriltmeye de kadirdir.
Mücahid, Humeyd, İbn Muhaysın ve İbn Kesir - "takdir ettik" anlamındaki buyruğu- "dal" harfini şeddesiz olarak diye okumuşlar, diğerleri ise şeddesiz okumuşlardır.

Vakıa suresi ayet 61
(Yerinize) Benzerlerinizi getirip değiştirme ve sizi şimdi bilemeyeceğiniz bir şekilde-inşa etme konusunda.

Ve kimse engel olamaz bize; Yerinize benzerlerinizi getirip değiştirmek... hususunda" Yani Biz sizin benzerlerinizi yerine getirip değiştirmeyi isteyecek olursak, kimse Bizim önümüze geçemez, kimse Bizi yenik düşüremez.
"Kimse engel olamaz Bize" buyruğu kimse Bizi yenik düşüremez, anlamındadır.
ct-Taberi dedi ki:
Yani siz öldükten sonra sizin cinsinizden, sizin benzerlerinizi değiştirmek suretiyle aranızda ölümü takdir edilenler Bizleriz. Ecellerimiz hususunda da kimse Bizim önümüze geçemez. Ölümü sonra takdir edilmiş olan erken, erken takdir edilmiş olan ise sonraya kalmaz, demektir.
"Ve sizi bilmediğiniz bir şekilde yeniden" çeşitli suret ve şekillerde "yaratmak hususunda" da kimse Bize engel olamaz.
el-Hasen dedi ki:
Sizden önceki birtakım kavimlere yaptığımız gibi, sizi maymun ya da domuzlara dönüştürmemizi kimse engelleyemez. Anlamın şöyle olduğu da söylenmiştir: Öldükten sonra dirilteceğimiz vakit sizleri dünyadaki suretlerinizden başka şekilde yaratmamızı engelleyemez. Böylelikle mümin yüz aklığıyia güzelleşecek, kâfir de yüzünün karahğryla çirkinleşe-cektir.
Said b. Cübeyr dedi ki:
Yüce Allah'ın: "Bilemediğiniz bir şekilde" buyruğu şu demektir: Berahut'ta kırlangıçları andıran siyah kuşların kursaklarında olacaklar. Berahût ise Yemen'deki bir vadi adıdır.
Mücahid dedi ki:
"Bilemediğiniz bir şekilde" buyruğu ne şekilde istersek öyle yaratırız demektir. Anlamın Biz bilmediğiniz bir alemde ve bilmediğiniz bir yerde sizi yeniden yaratacağız demek olduğu da söylenmiştir.
 

tahsin33

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
23 May 2008
Mesajlar
2,697
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
69
Vakıa suresi ayet 62
Andolsun ki, ilk yaratılışı bildiniz. İbretle düşünmeniz gerekmez mi?

"Andolsun ki ilk yaratılışı bildiniz." Yani siz önceleri bir varlık olarak ortada yokken nutfeden, sonra alakaden, sonra bir çiğnemlik etten yaratıldınız. Bu açıklama Mücahid ve başkalarından rivayet edilmiştir. Katade ve ed-Dahhak: Adem (a.s)'ın yaratılışını kastetmektedir, demişlerdir.
"İbretle düşünmeniz gerekmez mi?" Niçin ibretle düşünmüyorsunuz, demektir.
Haberde şöyle denilmiştir: İlk yaratışı kendisi görmekte iken sonraki yaratışı yalanlayan kimseye hayret ki ne hayret!. Sonraki yaratışı tasdik etmekle birlikte, ebedi kahnacak yurt için çalışmayan kimseye; de hayret doğrusu.
"Yaratış" tafzı genel olarak ka.sr ile okunmuştur. Mücahid, el-lla-sen, İbn Kesir ve Ebu Amr ise med ile: diye okumuşlardır.
 

tahsin33

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
23 May 2008
Mesajlar
2,697
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
69
Vakıa suresi ayet 63
Şimdi ekmekte olduğunuz (tohum) u gördünüz mü?

"Ektiğiniz tohumdan Bana haber veriniz" buyruğu bir diğer delildir. Topraklarınızdan sürdüğünüz ve luhum ektiğiniz yerden Bana haber veriniz.

Vakıa suresi ayet 64
Onu sizler mi bitiriyorsunuz, yoksa bitiren biz miyiz?

Ektiğiniz o tohumu bitirenler ve onu ekin ve mahsul haline getirenler, böylelikle başak ve tane olmasını sağlayanlar sizlermisiniz? Yoksa bunları yapanlar Bizler miyiz? Sizin bütün yaptığınız, yeri yarmak ve tohumu atmaktır. Başağın taneden çıkarılmasını yapanlar sizler olmadığını kabul ettiğinize göre, yerden ölülerin çıkartılıp, unların tekrar hayata döndürül mesini nasıl inkâr edersiniz?
Yüce Allah burada ekin ekmeyi onlara, ekinin bitirilmesini kendisine izafe etmekdir. Çünkü ekin onların fiili ile olup onların tercihleri ile ortaya çıkar. Ekinin bitirilmesi ise yüce Allah'ın fiili iledir. Ekin Onun tercihi ile yetişir, onların tercihi ite değil.
Ebu Huıeyre'nin, Peygamber (sav)'dan yaptığı rivayette böyledir.
Bu rivayete göre Hz, Peygamber şöyle buyurmuştur:
"Sizden hiçbir kimse ekini bitirdim demesin. Bunun yerine; yeri sürdüm (tohum ektim) desin. Çünkü ekini bitiren yüce Allah'tır."
Ebu Hureyre dedi ki; Siz yüce Allah'ın: "Onu siz mi bitiriyorsunuz? Yoksa bitirenler Bizler miyiz?" buyruğunu duymadınız mı?
Yere tohum saçan herkesin istiâzeden sonra "Ektiğiniz tohumdan Bana haber veriniz" âyetini okuduktan sonra:
Hayır, bitiren, yeşerten, olgunlaştıran Allah'tır. Allah'ım Muhammed'e rahmet buyur, mahsulünü bize rızık olarak ver, zararını bizden uzak tut. Bizi nimetlerine şükredenlerden, lûıuflarını hatırlayanlardan kıl. Ey âlemlerin Rabbi bunu bize bereketli kıl" diye dua eder.
Denildiğine güre bu ifade ve dua o ekinin kurt, çekirge ve buna benzer her türlü afetlere karşı bir emniyettir. Biz bunu güvenilir birisinden duyduğumuz gibi bu husus denenmiş ve böyle olduğu da görülmüştür.
 

tahsin33

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
23 May 2008
Mesajlar
2,697
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
69
Vakıa suresi ayet 65
Eğer dilemiş olsaydık, gerçekten onu bir ot kırıntısı kılardık; böylelikle şaşar kalırdınız.

"Dileseydik onu gerçekten henüz olgunlaşmadan çörçöp yapardık da..." Yani o ekini Biz paramparça olmuş çörçöp yapardık.
"Çörçöp ne yiyecek, ne de gıda olarak kendisinden faydalanamayan yok olmuş kırıntılar" demektir.
Bununla da yüce Allah iki hususa dikkat çekmekledir: Onlara -kendisine şükretmeleri için- ekinlerini çorçöp kılmayarak onlara nimetini ihsan etmiş olması, ikincisi dilediği zaman ekini çörçöpe dönüştürebileceği gibi, aynı şekilde kendileri hakkında düşünüp ibret ve öğüt alıp, kötülüklerden vazgeçsinler diye dilediğinde onları helak edebileceğini belirtmektedir.
"Siz hayret ederdiniz." Ekininizin yok olup gitmesine hayret eder ve başınıza gelenlere pişman olurdunuz. Bu açıklamayı el-Hasen, Katade ve başkaları yapmıştır.
es-Sıhah'ta. şöyle denilmektedir:
"Hayret etti" demektir. Pişman oldu anlamına geldiği de söylenir. Yüce Allah: "Siz hayret ederdiniz" buyruğu; pişman olurdunuz, diye açıklanmıştır. o şeyle istifade ettim" demektir.
Yemân dedi ki:
Yaptığınız harcamalara pişman olurdun uz, demektir. Bunun delili de yüce Allah'ın: "Bu sebebten onun için harcadıklarına pişmanlık duyarak ellerini oğuşturmaya başladı." (el-Kehf, 18/42) buyruğudur.
İkrime dedi ki:
Cezalandırmanızı gerektirecek ve nihayet bu ceza ekininizde dahi sizi bulacak şekilde, geçmişten Allah'a karşı gelip isyan ettiğinizden ötürü birbirinizi kınar ve pişman olursunuz. İbn Keysân, üzülürsünüz diye açıklamıştır, anlam birbirine; yakındır.
 

tahsin33

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
23 May 2008
Mesajlar
2,697
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
69
Vakıa suresi ayet 66
Gerçekten bizler borca batırıldık

Gerçekten bizler borca batırıldık." buyruğundaki: "Gerçekten bizler" lafzını Ebu Bekir ve el-Mufaddal soru olarak iki hemze ile: "gerçekten bizlermı" diye okumuşlardır. Ayrıca bunu Âsim, Zir b. Hubeyş'cen de rivayet etmiştir.
Diğerleri ise haber olarak tek bir hemze ile okumuşlardır. Yani onlar "Gerçekten bizler borca batırıldık" derler. Azaba uğratıldık, demek olur.
İbn Abbas ve Katade'den şöyle dedikleri zikredilmiştir: "Borca batırılmak" azab demektir.
Mücahid ve İkrime:
Bize ileri derecede bağlanılmış, diye açıklamışlardır.
"Filan şahıs, filan kadına bağlandı" denilir. "Yakayı bırakmayan kötülük" dermek olan; de buradan gelmektedir.
Yine Mücahid: Muhakkak biz bir kötülükle karşılaştık diye, açıklamıştır. Mukatil b. Hayyan heiâk edildik demektir, diye açıklamıştır.
en-Nehhas da: "Gerçekten bizler borca batırıldık" buyruğundaki fiil helak olmak demek olan: "'den alınmıştır, demiştir.
ed-Dahhak ve İbn Keysan dediler ki:
Bu:"Herhangi bir karşılık olmaksızın malı elinden çıkan" demektir. Biz saçtığımız tohumu dahi kaybettik, demek olur.
Mürre el-Hemdânt: Biz hesaba çekileceğiz demektir, diye açıklamıştır.
 

tahsin33

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
23 May 2008
Mesajlar
2,697
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
69
Vakıa suresi ayet 67
Doğrusu biz mahrum bırakıldık.

Daha doğrusu biz mahrum bırakıldık." İstediğimiz mahsulü elde etmekten mahrum edildik. "Mahrum" Katade'nin açıklamasına göre;
kendisine rızık verilenin zıt anlamlısıdır ki, bu da rızkını taleb etmekle birlikte kendisine rızık verilmeyen kimse demektir.
Enes'ten rivayete göre Peygamber (sav) ensarın bulunduğu yere uğramış ve şöyle demiş:
"Sizi ekin ekmekten alıkoyan nedir?"
Onlar: Kuraklıktır,
deyince şöyle buyurmuş:
"Hayır böyle yapmayınız. Çünkü yüce Allah: Mahsulü veren benim. Dilersem su ile mahsul veririm, dilersem rüzgar ile mahsul veririm, dilersem tohum ile mahsul veririm diye buyurur."
Sonra da: "Ektiğiniz tohumdan Bana haber veriniz. Onu siz mi bitiriyorsunuz? Yoksa bitirenler bizler mlyiz?" buyruklarını okudu.
Bu haber ve bundan önceki hadis, "ez-Zari' (ekini bitiren)" ismini, yüce Allah'ın isîmleri arasına katanların görüşlerinin sahih olduğunu ortaya koymaktadır. İlim adamlarının cumhuru ise bunu kabul etmemektedirler.
 

berat05

Yönetici
Katılım
26 Eki 2007
Mesajlar
7,764
Tepki puanı
1,036
Puanları
163
Yaş
49
Konum
Gönlün olduğu yerde
Esselamunaleyküm

Esselamunaleyküm

Değerli abimiz...

Allah Celle Celaluhu razı olsun emeklerinizden inşallah..

Takibe devam inşallah
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt