Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Kuranda namaz kavramı (1 Kullanıcı)

tahsin33

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
23 May 2008
Mesajlar
2,697
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
69
Peygamberlerin duası

Enbiyâ suresi ayet 83
Eyup da; hani o Rabbine çağrıda bulunmuştu: "Şüphe yok, bu dert (ve hastalık) beni sarıverdi. Sen merhametlilerin en merhametli olanısın."

Eyyûb'un (a.s) kim olduğu, yaşadığı dönem ve mensup olduğu millet konusunda birçok farklı görüş vardır. Bazı müfessirler onun İsrailoğulları'ndan olduğunu, bazıları Mısırlı olduğunu, bazıları Hz. Musa'dan önce yaşayan veya Hz. Davud ve Hz. Süleyman (a.s) zamanında yaşayan bir Arap olduğunu söylerler. Bütün bu tahminler, Kur'an'a muhalif ve kendi içinde çelişkilerle dolu olan Eyyub kitabına dayandırıldığı için onun hakkında hiçbir kesin fikir öne sürülemez. Fakat daha güvenilir eserler olan İşaya kitabına (M.Ö. 8.yy) ve Hezekiel kitabına (M.Ö. 6. yy) göre Eyyub M.Ö. 9.yy veya daha önce yaşamıştır. Milliyetine gelince adının geçtiği Nisa: 163 ve En'am: 84'deki konunun akışından onun bir İsrailî olduğu tahmin edilebilir. Hz. Vehb İbn Münebbih'e göre o Hz. İshak'ın (a.s) oğullarından biri olan Esau'nun torunlarından olabilir.

Duanın sözleri çok ilgi çekicidir. Eyyub (a.s) çektiği sıkıntıdan bahseder, fakat Rabbine: "Sen merhametlilerin en merhametlisisin" demekten başka bir şey söylemez. Bu, onun sabırlı, soylu ve mutmain olan kişiliğinin bir göstergesidir.

Enbiyâ suresi ayet 84
Böylece onun duasına icabet ettik. Kendisinden o derdi giderdik; ona katımızdan bir rahmet ve ibadet edenler için bir zikir olmak üzere ailesini ve onlarla birlikte bir katını daha verdik.

Eyyub'un (a.s) hastalığının nasıl iyileştirildiği Sad Suresi, 42. ayette anlatılmaktadır: "Ayağını yere vur. İşte yıkanılacak ve içilecek serin bir su" bundan, onun ayağını yere vurur vurmaz oradan bir suyun fışkırdığı anlaşılmaktadır. O bu sudan içmiş, onunla yıkanmış ve hemen sonra hastalığından kurtulmuştur. Tedavinin şekli bizi onun bir deri hastalığından muzdarip olduğu fikrine götürmektedir. Bu fikir Kitab-ı Mukaddes tarafından da desteklenmektedir." Şeytan Rabbin önüne çıktı ve Eyyub'u ayağının tabanından tepesine kadar kötü çıbanlarla vurdu." (Eyyub 2:7)

Eyyub'un (a.s) Kur'an'da anlatılan yüce kişiliği ile Kitab-ı Mukaddes'te anlatılan Eyyub'u karşılaştırmakta fayda vardır. Kur'an onu bir sabır ve dayanıklılık abidesi ve Allah'a ibadet edenlere mükemmel bir örnek olarak sunar. Fakat onun Eyyub kitabında sunulan genel karekteri, Allah'a karşı şikayetlerle dolu bir adamın karakteridir: "Doğmuş olduğum gün yok olsun, Rahimde bir erkek peyda oldu diyen gece de yok olsun. Günü lanetleyenler ona lanet etsinler... Çünkü anam rahminin kapılarını kapamadı ve gözlerinden sıkıntıyı saklamadı. Ben niçin doğunca ölmedim, rahimden çıkınca son soluğumu vermedim?" (Eyyub: 3) .... "Keşke kederim bir kere tartılsa ve felaketimle beraber teraziye konsa... çünkü Kadir'in okları içimdedir, ruhumun onların zehrini içmede Allah'ın dehşetleri bana karşı cenge dizildiler." (Eyyub: 6) .... "Suç ettimse, sana ne ettim ey insan gözcüsü? Niçin beni kendine hedef ettin ve ben kendime bir yük oldum? Niçin günahımı bağışlamaz, fesadımı da gidermezsin?" (Eyyub, 7: 20-21) .
Üç arkadaşı onu teselliye ve sabretmesini tavsiye etmeye çalışırlar, fakat o ümitsizlik içinde şöyle der: "Canım hayatımdan bıktı... Ruhumun çektiği acı ile söyleyeyim" (10:1) ... "Ben bunlara benzer çok şeyler işittim, hepiniz yorgunluk veren tesellicilersiniz." (16: 2) .... "Ve bu üç kişi artık Eyyub'a cevap vermekten vazgeçtiler... O zaman Elihu'nun öfkesi alevlendi... Eyyub'a karşı... çünkü o kendisini Allah'tan ziyade haklı çıkarmakta idi." (32: 1-3) Fakat o da Eyyub'u teselli etmeyi başaramadı. Bunun üzerine Rab kendisi geldi, Onun üç arkadaşını ve Elihu'yu suçladı, Eyyub'u azarladı ve daha sonra onu affetti, kabul etti ve ona lutfetti." (Bab: 41 ve 42)
Bu kitabın ilk iki babında Eyyub Peygamber'in Allah'dan korkan doğru ve mükemmel bir insan olarak gösterilmesi daha sonraki bölümlerde ise sanki şeytanın onun hakkındaki tahminleri doğru ve Allah'ın ondan beklediği iyi kulluk yanlış çıkmış gibi bir şikayet ve isyan timsali olarak sunulması çok ilginçtir. Bu nedenle, bu kitap, kendisinin ne Allah'ın ne de Eyyub'un (a.s) sözü olmadığının, bilakis sonraları başka birisi tarafından yazılıp Kitab-I Mukaddes'e dahil edildiğinin apaçık bir delilidir.
 

tahsin33

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
23 May 2008
Mesajlar
2,697
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
69
Peygamberlerin duası

Enbiyâ suresi ayet 87
Zünnun olan Yunus'u da hatırla. O, bir zaman kızarak kavmini bırakıp gitmişti. Bizim, yeryüzünü kendisine dar getirmeyeceğimizi sanmış*tı. Sonunda karanlıklar içinde kalıp şöyle niyaz etti. "Senden başka hiçbir ilah yoktur. Seni, tenzih ve teşbih ederim. Doğrusu, ben zalimlerden oldum.

Allah Teala, Yunus aleyhisselamı, Musul şehrine yakın olan Ninova halkına Peygamebr olarak göndermiştir. Hz. Yunus insanları hak dine davet et*mesine rağmen onlar, inkârlarında ısrar etmişler ve Yunus'u dinlememişlerdir. Yunus aleyhisselam bunun üzerine oradan yarılmış ve Allah'ın, üç gün sonra göndereceği bir azabı haber vermiştir. Ninova halkı azabın kendilerine mutlaka geleceği ni anlayınca çoluk çocuklarını ve hayvanlarını alarak çöllere açılmışlar ve orada rablerine yalvaîarak göndereceği azabı kendilerinden kaldırmasına is*temişlerdir. Bunun üzerine Allah Teala da dualarını kabul edip azabı kendilerin*den kaldırmıştır.
Yunus aleyhisselam ise kavminin inkârcılağını görünce, onlan bırakıp bir vapura binerek oradan uzaklaşmak istemiş, vapurda bulunanlar dalgalara tutul*muşlar, yüklerinin ağırlığından dolayı batıp boğulacaklarını anlayınca araların*da kur'a çekerek içlerinden birini denize atmaya karar vermişler. Kur'a Hz. Yunus'a çıkmış. Yunus'u denize atmamak için kur'ayı Üç defa tekrar etmişler, hepsinde de kur'a Yunus'a çıkmış, bunun üzerine Hz. Yunus soyunarak kendisi*ni denize atmıştır,

Allah Teala'nın vazifelendirdiği bir balık gelip Yunus'u yutmuş, bunun üzerine Yunus, denizin, gecenin ve balığın karnının meydana getirdikleri karan*lıklar içinde kalmıştır, tşte orada rabbine niyaz ederek "Senden başka hiçbir ilah yoktur. Seni tenzih ve teşbih ederim. Doğrusu ben, zalimlerden oldum." diye Allah'a yalvarmıştır.
 

tahsin33

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
23 May 2008
Mesajlar
2,697
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
69
Peygamberlerin duası

Enbiyâ suresi ayet 90
Onun duasına icabet ettik, kendisine Yahya'yı armağan ettik, eşini de doğurmaya elverişli kıldık. Gerçekten onlar hayırlarda yarışırlardı, umarak ve korkarak bize dua ederlerdi. Bize derin saygı gösterirlerdi.

Karısını islah ettik. "Karısının kısırlığını tedavi ettik." "Sen varislilerin en iyisi" olduğun için bana çocuk vermesen de üzülmem. (Ayrıntılı açıklamalar için bkz. Al-i İmran: 37-41; Meryem: 2-14 ve bunlarla ilgili açıklayıcı notlar.)

Peygamber kıssalarının neden burada anlatıldığına bir göz atmamızda fayda vardır:
1) Zekeriyya'nın (a.s) kıssası, bütün peygamberlerin birer insan ve Allah'ın kulları olduklarını ve ilahlıkta hiçbir payları bulunmadığını vurgulamak için anlatılmıştır. Onlar başkalarına çocuk bahşetme kudresine sahip değildirler. Çünkü kendileri de çocuk sahibi olabilmek için Allah'a dua etmek zorundadırlar.
2) Yunus peygamberin kıssası, onun gibi büyük bir peygamberin bile Allah'ın vahyine aykırı bir davranışta bulunması sebebiyle yargılanacağını göstermek için anlatılmıştır. Fakat o tevbe ettiğinde Allah, lutfu ile onu balığın karnından sağ-salim çıkarmıştır.
3) Eyyub'un (a.s) kıssası, peygamberlerin bile zor deneme ve sınavlardan geçirildiklerine, onların da, değil başkalarının hastalıklarını iyileştirmek, kendi sağlıkları için bile Allah'a dua etmek zorunda kaldıklarını göstermek için anlatılmıştır.
Bunların yanısıra vurgulanmak istenen önemli bir gerçek de, bütün peygamberlerin Tehvid'e olan imanlarıdır. İşte bu nedenle onlar ihtiyaç ve istekleri için yalnızca bir tek olan Allah'a dua etmişlerdir. Onlar sınavlarla karşılaşmış olmalarına rağmen, Allah onlara yardım etmiş ve dualarını kabul edip doğa üstü, olağan dışı şekillerde gerçekleştirmiştir.
 

tahsin33

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
23 May 2008
Mesajlar
2,697
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
69
Peygamberlerin duası

Müminun suresi ayet 26
(Nuh) "Rabbim" dedi . "Beni yalanlamalarına karşılık, bana yardım et."

"Bu halka karşı bana yardım et"; "Bunlardan intikamımı al, çünkü beni yalanladılar", Kamer Suresi ayet: 10, "O da Rabbine yalvardı: "Ben yenildim, dolayısıyle yardım et." Nuh: 26-27: "Ve Nuh dedi: "Rabbim, Yeryüzünde Kâfirlerden hiçbir yurt tutan bırakma; eğer bırakacak olursan kullarını saptırırlar ve ancak facir, alabildiğine Kâfir doğurturlar."
 

tahsin33

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
23 May 2008
Mesajlar
2,697
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
69
Peygamberlerin duası

Müminun suresi ayet 29
Ve de ki: "Rabbim, beni kutlu bir konakta indir, sen konuklayanların en hayırlısısın."

"Konma" burada, yalnızca karaya ayak basma anlamında değildir; sözcüğün içinde "konuklama" anlamı da gizlidir; şöyle denmektedir sanki: "Ey Rabbimiz, artık senin konuklarınız ve yalnızca sensin bizim ev sahibimiz."
 

tahsin33

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
23 May 2008
Mesajlar
2,697
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
69
Peygamberlerin duası

Müminun suresi ayet 39
(Peygamber) Dedi ki: "Rabbim, beni yalanlamalarına karşı bana yardım et."

Bunlar böyle söylediler de ne oldular? O peygamber, yani Hûd (a.s) Rabbim! Beni yalanlamalarına karşı bana yardımcı ol, dedi.
 

tahsin33

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
23 May 2008
Mesajlar
2,697
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
69
Peygamberlerin duası

Müminun suresi ayet 93
De ki: "Rabbim, eğer onlara va'dolunan (azab) ı mutlaka bana göstereceksen,"

Müminun suresi ayet 94
"Rabbim, bu durumda beni zulmeden kavmin içinde bırakma."

Bu dua -Allah esirgesin- Hz. Peygamber'in (s.a) cezaya dahil edileceği tehlikesinin bulunduğu veya bu duayı etmemiş olsaydı, cezaya dahil edilebilirdi anlamında değildir. Bu hitap biçimi, herkesin Allah'ın cezasından korkması gerektiği uyarısında bulunmak için seçilmiştir. Kimse cezanın gelmesini istememeli, buna rağmen gelirse işlediği kötülükte ısrar etmemelidir. Allah'ın cezası, kendisinden yalnızca günahkârların değil, dindar insanların bile korkması gereken bir şeydir. Çünkü, Allah'ın gazabı geldiğinde, yalnızca günah-kârları kapsamakla kalmaz, dindarları da içine alabilir. Bu bakımdan şerli ve kötü bir toplumda yaşamak zorunda olanlar, her zaman dua ile Allah'a sığınmalıdırlar. Çünkü azabın ne zaman geleceği bilinmez.
 

tahsin33

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
23 May 2008
Mesajlar
2,697
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
69
Peygamberlerin duası

Müminun suresi ayet 97
Ve de ki: "Rabbim, şeytanın kışkırtmalarından sana sığınırım."

Evet peygamberin ve onun yolunun yolcularından Rablerine şöyle demelerini istiyor Allah. Ey Rabbimiz, şeytanların hemezatın-dan, şeytanların vartalarından, kışkırtmalarından Sana sığınırım. Evet Peygamber ve Müslüman şeytanlara karşı Allah’a sığınacak. Başka sığınacak bir kapı yoktur. Allah’a sığınmaz da kendimize, kendi gücümüze kuvvetimize güvendiğimiz anda kaybederiz. Kendi kendimize şeytanlarla baş etme imkânına sahip değiliz. Çünkü bakın işte Rab-bimiz kitabında bize bu konuda yol gösteriyor ve onlardan kendisine sığınmamızı emrediyor. Bizi, bizden daha iyi tanıyan, şeytanları bizden daha iyi tanıyan Rabbimiz bizden bunu istiyorsa elbette biz de onlardan Allah’a sığınmak zorunda kalacağız. Sadece Allah’a güvenecek, Allah’a sığınacak ve O’nunla onlardan kurtulma imkânı bulacağız. Değilse Rabbimize sığınmadan şeytanlardan korunmamız mümkün olmayacaktır bunu unutmayalım.

Müminun suresi ayet 98
"Ve onların benim yanımda bulunmalarından da sana sığınırım Rabbim."

Bir de şundan sığınacağız. Ey Rabbim onların yanımda bulunmalarından da Sana sığınırım. Onlar benim yanımda olmasınlar. Onlar bana yaklaşmasınlar. Ben onlarla birlikte olmayayım. Beni onların etki alanında kalmaktan koru ya Rabbi. Bana yardım et de; Ben onlarla barışık olmayayım. Beni koru da; ben daima onlarla bir savaş içinde olayım. Yardımınla onlara karşı direnip Müslümanca kalabileyim.
 

tahsin33

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
23 May 2008
Mesajlar
2,697
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
69
Peygamberlerin duası

Müminun suresi ayet 118
Ve de ki: "Rabbim, bağışla ve merhamet et, sen merhamet edenlerin en hayırlısısın."

Öyleyse sen de ki peygamberim, ey Rabbim bana mağfiret et. Ben sadece Seni Rab ve İlâh bilip gücüm yettiği kadar Sana kulluk ediyorum. Kusurlarım olmuşsa Sen beni bağışla. Bana mağfiret edip acı, merhamet et. Sen rahmet edenlerin, merhamet edenlerin en ha-yırlısısın. Rabbimiz sevgili peygamberine bunu tavsiye etti ve pişdarımız da söyledi bu sözleri. Şu anda onun yolunun yolcusu olan bizlere de bunu tavsiye ediyor Rabbimiz, inşallah bizler de hep böyle diyeceğiz, hep böyle bir hayat yaşayacağız. Hep bir kulluk, hep bir dua hayatı yaşayacağız. Gücümüz yettiği kadar Rabbimize kulluğa koşacağız, ama falsolarımız olacak, sürçmelerimiz olacak, onun için de ey Rabbimiz bizi bağışla, kusurlarımızı örtüver ve bize merhamet et, çünkü sen merhamet edenlerin en merhametlisisin diye yalvarıp yakaracağız.
 

tahsin33

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
23 May 2008
Mesajlar
2,697
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
69
Peygamberlerin duası

Şuara suresi ayet 13
Göğsüm sıkışmakta, dilim dönmemektedir; bundan dolayı Harun'a da (elçilik görevini bildirmesi için Cibril'i) gönder."

Göğsüm daralır" ifadesi, Hz. Musa'nın (a.s) böylesi bir göreve yalnız gitmekte tereddüt ettiğini ve ayrıca güzel ve etkili konuşamadığı hissine sahip olduğunu gösteriyor.
Bu yüzden, kendisinden daha iyi konuşan Hz. Harun'un (a.s) da kendisine yardımcı bir rasûl olarak yanında görevlendirmesini Allah'tan istiyor. Başlangıçta, Hz. Musa'nın (a.s) kendi yerine Hz. Harun'un (a.s) risalete getirilmesini istemiş olabileceği, fakat daha sora, Allah'ın kendisini bu mevkiye getirmeyi irade ettiğini hissedince, bu defa Hz. Harun'un (a.s) hiç olmazsa yanında yardımcı ve danışman olmasını istemiş olması mümkündür. Hz. Musa'nın (a.s) burada Hz. Harun'un (a.s) danışman olarak seçilmesini istemeyip "Harun'a risalet gönder" diye dua etmesi buna delil olarak gösterilebilir. Öte yandan, Ta-Ha Suresi'nde Hz. Musa'nın (a.s) , "Bana ailemden bir vezir ver, kardeşim Harun'u" dediği, Kasas Suresi'nde de, "Kardeşim Harun benden dil bakımından daha fasihtir, onu beni doğrulayıcı bir yardımcı olarak benimle gönder" diye dua ettiği nakledilmektedir. Buradan, bu iki isteğin daha sonra yapıldığı, fakat başlangıçta Musa Peygamber'in (a.s) Allah'tan kendi yerine Harun'a (a.s) risalet göndermesini rica ettiği anlaşılmaktadır.

Şuara suresi ayet 14
"Üstelik, onların bana karşı (davasını savunacakları bir cinayet) suçu(m) var; bundan dolayı beni öldürmelerinden de korkmaktayım."

Burada, Hz. Musa'nın (a.s) , bir İsrailî ile kavga eden bir Mısırlıya yumruk vurup onun ölümüne neden olmasına işaret edilmektedir. Bu olay üzerine, haberin Firavun'a ve kavmine ulaştığını ve kendisinden intikam almayı kurduklarını öğrenen Musa, ülkeyi terk ederek Medyen'e sığınmıştı (Kasas: 15-21) . Aradan sekiz yıllık bir gizlenme dönemi geçtikten sonra çağrılıp kendisine karşı cinayet suçlaması olan Firavun'a Mesaj'la gitmesi emrolunan Hz. Musa (a.s) , kendisi daha Allah'ın emrettiği şekilde Mesaj'ı iletemeden karıştığı cinayetin önüne sürüleceği endişesine kapılmaktadır.
 

tahsin33

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
23 May 2008
Mesajlar
2,697
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
69
Peygamberlerin duası

Şuara suresi ayet 78
"Ki beni yaratan ve bana hidayet veren O'dur;"

Allah'ın, yalnızca bir Allah'ın insanın ibadetine layık olduğunun birinci nedeni budur. Kavmi de, yalnızca Allah'ın ortaksız yaratıcıları olduğunu biliyor ve buna inanıyordu. Yalnızca onlar değil, dünyanın bütün müşrikleri, ibadet ettikleri ilâhların bile Allah'ın yaratığı olduğuna inanagelmiş ve ateistler dışında kimse, Allah'ın tüm kainatın yaratıcısı olduğunu inkar etmemiştir. İbrahim Peygamber'in (a.s) bu delili, bir yaratık olarak, yalnızca ibadetine layık olan yaratıcısına ibadet edebileceğini ve Allah'ın yaratmasında hiç bir ortağı bulunmadığından, başka kimseye ibadet edemeyeceğini ifade etmektedir.

Şuara suresi ayet 79
"Bana yediren ve içiren O'dur;"

Şuara suresi ayet 80
"Hastalandığım zaman bana şifa veren O'dur;"

Allah'a, yalnızca Allah'a ibadet etmenin ikinci nedeni, Allah'ın insanı yarattıktan sonra, ona ilgisiz kalmayarak, başka destekçiler araması için onu kendi başına bırakmayıp yolunu bulması, korunması ve ihtiyaçlarını gidermesi için gerekli düzenlemelerde bulunma sorumluluğunu da üzerine almış olmasıdır. Daha çocuk doğar doğmaz, sütü anne göğsünde üretilmekte ve görünmeyen bir güç kendisine, sütü emme ve yutma yolunu öğretmektedir. Yaratıcı, hayatının ilk gününden ölümüne kadar gelişmesi, büyümesi ve yaşaması için hayatının her safhasında gerekli olan tüm araçları çevresindeki dünyada varetmiş bulunmaktadır. Yaratıcı, onu ayrıca bu araçları yararına kullanması için gerekli tüm güç ve yetenekleri bahşetmiş ve hayatının her anında gerekli tüm donatımda bulunmuştur. Sonra, tüm hastalık, mikrop ve zehirlere karşı korunması için öylesine ilaç ve panzehirler yaratmıştır ki, insan bilgisi bunları bütünüyle kavramaktan acizdir. Bütün bu tabii düzenlemelerde bulunmamış olsaydı, tek bir diken bile onun için felaketler doğurabilirdi. Yaratıcı'nın, bu her şeyi saran rahmet ve donatımı, insana hayatının her anında yetişirken, insanın Allah'tan başkalarının önünde eğilmesinden, ihtiyaç ve sıkıntı halinde başka yardımcılar aramasından daha büyük bir akılsızlık ve nankörlük olabilir mi?

Şuara suresi ayet 81
"Beni öldürecek, sonra diriltecek olan da O'dur;"
 

tahsin33

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
23 May 2008
Mesajlar
2,697
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
69
Peygamberlerin duası

Şuara suresi ayet 82
"Din (Ceza) günü hatalarımı bağışlayacağını ummakta olduğum da O'dur;"

59. Başkasına değil, yalnızca Allah'a ibadet etmenin üçüncü nedeni, insanın Allah ile ilişkisinin yalnızca dünya hayatı ile sınırlı olmayıp ölümünden sonraki hayata da uzanmasıdır. Kendisini vareden aynı Allah, bir gün onu çağırır ve dünyadan ayrılıp O'na dönüşü engelleyecek hiç bir güç de yoktur. Hiç bir ilaç, hiç bir doktor, hiç bir tanrı veya tanrıça, insanı dünyadan alan ele yetişemez. Tüm şu tanrılaştırılan ve kendilerine tapınılan insanlar bile, kendi ölümlerini savuşturabilecek değillerdir. Yalnızca Allah'tır ki, hükmeder ve kişinin dünyadan ne zaman çağrılacağına karar verir ve ne zaman bir kişi O'nun çağrısını alırsa, o her halükârda dünyadan ayrılmak zorundadır. Sonra, yine yalnız Allah'tır ki, dünyada doğmuş, ölmüş ve gömülmüş olanların tekrar ne zaman hayata döndürüleceğine karar verir ve dünyada işlediklerinden dolayı kendilerini hesaba çeker. Kimsenin, kendisinin ve başkalarının yeniden dirilmesini durdurabilme gücü yoktur. Herkes, Allah'ın hükmü ile kalkacak ve O'nun mahkemesine çıkacaktır. O gün tek Hakim de yalnızca Allah'tır ve kimse hükmünde O'na hiç bir şekilde ortak olamaz. Affetmek veya cezalandırmak bütünüyle Allah'ın elindedir. Allah'ın cezalandırmak istediği bir kişiyi kimsenin affettirme gücü olmadığı gibi, affetmek istediği bir kişiye de kimsenin ceza verdirmeye gücü yetmez. Dünyada şefaatçi kabul edilenlerin tümü, affedilmeleri için, Allah'ın rahmet ve lütfunu umacaklardır.
Bu gerçekler karşısında, Allah'tan başkalarına ibadet eden bir kişi, kendi felaketini kendisi hazırlıyor demektir. İnsanın, dünyada ve ahirette hayatını elinde tutan Allah'tan yüz çevirip yardım ve destek için bu noktada bütünüyle güçsüz olanlara yönelmesinden daha büyük bir talihsizlik olamaz.

Şuara suresi ayet 83
"Rabbim, bana hüküm (ve hikmet) bağışla ve beni salih olanlara kat;"

Bu duanın yapıldığı zamanda Hz. İbrahim (a.s) peygamberliğe getirilmiş bulunduğundan, burada hükm, peygamberlik anlamında değildir. Bu dua peygamberlikten önce yapılmış olsa bile, peygamberlik, istek üzerine verilmeyip Allah'ın dilediğine bahşettiği bir şey olduğundan, yine peygamberlik anlamında değildir. Burada hükm, hikmet, ilim, doğru ile yanlışı ayırdetme ve yargı gücü demektir. Hz. Peygamber'den de (s.a) buna benzer bir dua nakledilmektedir ": Bize eşyayı olduğu gibi göster."

Beni salihlerin arasına kat": "Bana dünyada içinde yaşanacak salih bir topluluk ver ve ahirette beni salihlerle birlikte haşret." Salihlerle haşrolmakla kurtuluşa ermek aynı anlama gelir. Dolayısıyle, ahirete, mükafat ve cezaya inanan herkesin duası olmalıdır bu. Dünyada iken bile salih bir kişi, Allah'ın kendisini ahlâksız ve kötü bir toplum içinde yaşamaktan korumasını ve salihlerin içine katmasını arzular. Salih ve dindar bir kişi, içinde yaşadığı toplum ahlâkî-manevî yönden temizleninceye veya hakkın, doğrunun ve namusluluğun ilkelerine uygun bir başka topluma katılıncaya kadar asla rahat edemez.

Şuara suresi ayet 84
"Sonra gelecekler arasında bana bir doğruluk dili (lisan-ı sıdk) ver."

"Sonrakiler içinde benim için lisan-ı sıdk kıl": "Bana, benden sonraki nesillerin ölümünden sonra beni, kendileri kötü olmakla kalmayıp arkalarında da kötülükten başka birşey bırakmayan zalimlerden biri olarak değil, iyi ve dindar biri olarak anmaları nimetini bahşet. Bana öyle salih ameller işlemeyi nasib et ki, hayatım başkaları için gelecek tüm zamanlarda bir ışık kaynağı olsun ve ben de, insanlığa faydalı olanlar içinde sayılayım."
Bu, dünyevi yücelik ve şöhret duası değil, ancak kalıcı ve değerli hizmetler sonucu kazanılabilecek gerçek büyüklük ve şöhret duasıdır. Bir insanın böyle gerçek ün ve şan kazanmasının iki hayırlı yönü vardır:
1) Dünyadakiler, kötü örnekler karşısında kendilerine takva aşılayacak ve doğru yolu izlemede cesaret verecek iyi bir örnek bulurlar.
2) Salih kişi, yalnızca ortaya koyduğu güzel örneği izleyerek doğruya yönelen nesillerin işlediklerinden de mükafat almakla kalmaz, kendi amellerine ek olarak, nesiller boyunca Kıyamet Günü'ne kadar insanlara yararlı olmakta devam eden, arkasında bıraktığı hidayet çeşmelerinden dolayı, milyonlarca insanın kendi lehine şahitliğini kazanır.
 

tahsin33

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
23 May 2008
Mesajlar
2,697
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
69
Peygamberlerin duası

Şuara suresi ayet 85
"Beni nimetlerle-donatılmış cennetin mirasçılarından kıl,"

Şuara suresi ayet 86
"Babamı da bağışla, çünkü o şaşırıp-sapanlardandır."

Bazı müfessirler, Hz. İbrahim'in (a.s) babasının bağışlanması için yaptığı bu duayı, bağışlanma ve her halûkârda İman'la bağlantılı ve İman'a bağlı olduğundan, babasına İslâm'ı kabul nimetini bahşetmesi için Allah'a dua ettiği şeklinde yorumlamışlardır. Fakat bu yorum, Kur'an'daki ilgili diğer ayetlere uygun düşmemektedir. Kur'an, Hz. İbrahim'in (a.s) , babasının acımasız davranışları karşısında yurdunu terk ederken şöyle dediğini anlatır: "Sana selam olsun" dedi, "senin için Rabbimden bağışlanma dileyeceğim; şüphesiz o bana karşı çok lütufkârdır" (Meryem: 47) . Bu sözünü yerine getirmek için yalnızca babası için değil, hem annesi, hem de babası için istiğfarda bulunmuştur: "Rabbimiz, beni anne-babamı bağışla..." (İbrahim: 41) . Fakat ardından, bir müminin babası bile olsa, Hakk'ın düşmanının istiğfarı hak etmeyeceğini farketti: "İbrahim'in babası için istiğfarı, yalnızca ona karşı yaptığı bir vaatten ötürü idi; fakat, kendisine onun Allah düşmanı olduğu açık-seçik belli olunca ondan uzaklaştı..." (Tövbe:114) .

Şuara suresi ayet 87
"Ve beni (insanların) diriltilecekleri gün küçük düşürme,"

Yani, "Hüküm Günü herkesin önünde, ben çaresiz görüp dururken, babama azab ederek üzerime leke getirme."
 

tahsin33

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
23 May 2008
Mesajlar
2,697
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
69
Peygamberlerin duası

Şuara suresi ayet 117
De ki: "Rabbim, şüphesiz kavmim beni yalanladı."

Yani, "Beni kesinkes ve bütünüyle reddettiler ve artık mümin olmaları ümidi kalmadı." Burada, hemen Hz. Nuh (a.s) ile kavminin ileri gelenleri arasındaki bu konuşmadan ve mesajının reddedilmesinden sonra, Rasûl'ün, kavminin kendisini reddettiğini Allah'a arzettiği ve aralarındaki hesabı görmesini Allah'tan istediği şeklinde yanlış bir anlayışa kapılmamalıdır. Kur'an, değişik yerlerde, Hz. Nuh (a.s) ile küfürde direnen kavmi arasında yüzyıllarca süren uzun mücadelenin ayrıntılarına değinir. Ankebut Suresi'nin 14. ayetine göre bu mücadele 950 yıl sürmüştür: "Aralarında elli yıl hariç bin yıl kaldı." Bu uzun zaman süresince Hz. Nuh (a.s) nesillerce gösterdikleri davranışları ve takındıkları tavrı inceledi ve kimsede gerçeği kabul etme eğilimi görmeyip gelecek nesillerde de iman edecek bir kişinin çıkması ümidinin bulunmadığı sonucuna vardı: "Sen onları bırakacak olursan, kullarını saptırırlar ve ancak facir, alabildiğine kafir doğururlar." (Nuh: 27) . Bizzat Allah, Hz. Nuh'un (a.s) bu fikrini tasdik etmektedir: Nuh'a vahyolundu ki, kavminden, iman etmiş olanlardan başka kimse inanmayacak; dolayısıyle onların yaptıklarına üzülme." (Hud: 36) .

Şuara suresi ayet 118
"Bundan böyle, benimle onların arasını açık bir hükümle ayır ve beni ve benimle birlikte olan mü'minleri kurtar."

"Benimle, müminlerden beraberindekileri kurtar": "Yalnızca kimin doğruda, kimin yanlışta olduğu konusunda hüküm verme; öyle bir hüküm ver ki, Hakikat'in izleyicileri kurtulsun, yalanın ve sahtenin izleyicileri bütünüyle yeryüzünden silinsin."
 

tahsin33

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
23 May 2008
Mesajlar
2,697
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
69
Peygamberlerin duası

Şuara suresi ayet 168
Dedi ki: "Gerçekten ben, sizin bu yapmakta olduğunuza öfke ile karşı olanlardanım."

Şuara suresi ayet 169
"Rabbim, beni ve ailemi bunların yapmakta olduklarından kurtar."

Bu, şu anlamlara da gelebilir: "Rabbim, onların kötülüklerinin sonuçlarından bizi kurtar" veya "Şerli kavmin ahlâksızlıklarının kötü etkilerinden müminlerin çocuklarını koru."
 

tahsin33

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
23 May 2008
Mesajlar
2,697
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
69
Peygamberlerin duası

Neml suresi ayet 19
(Süleyman) Onun bu sözü üzerine gülerek tebessüm etti ve dedi ki: "Rabbim, bana, anne ve babama verdiğin nimete şükretmemi ve hoşnut olacağın salih bir amelde bulunmamı ilham et ve beni rahmetinle salih kullarının arasına kat."

" Rabbim ! Beni nefsimle başbaşa bırakma ! (günah işlemekten beni koru) , (....) lütfettiğin nimetlerinden dolayı sana şükretmemi ve senin beğeneceğin faydalı iş yapmamı gönlüme ilham et !" cümlesi şunu demek ister: "Ey Rabbim ! Sen bana fevkalade üstün yetenekler bahşettin. Ancak, en ufak bir gaflet ve dikkatsizlik göstersem kulluk hududlarını aşabilir ve kibirlenip neticede doğru yoldan sapabilirim. Bundan dolayı, ey Rabbim, kötülüklerden beni alıkoy ki, tüm nimetlerinden dolayı nankörlük etmeyeyim ve sana karşı minnettarlığım devam etsin."

Ayetin "Beni salih kullarının arasına al." kısmı muhtelemen şuna işaret eder: " Ben ahirette iyi kullarının arasına alınayım ve onlarla beraber cennetine girenlerden olayım. " Çünkü salih amel işleyen kimse kendiliğinden salihlerden olur. Gene de insanın, sadece iyi amellerinin sonucu cennete girmesi mümkün değildir. Bu husus ancak Allah'ın rahmetine bağlıdır. Hadis-i Şerife göre Hz. Peygamber (s.a) bir gün şöyle buyurdular: "Sizden birisinin sadece amelleri, o kişiyi cennete sokamaz." "Durum sizin için de aynı mı, ya Rasûlellah?" diye sorulduğunda da: "Evet, yüce Allah'ın beni kaplayan rahmeti olmadıkça, ben dahi, sadece amellerimin desteği ile cennete giremeyeceğim" diye cevap verdiler.
"En-neml" insanlardan müteşekkil bir kabile, 'nemle'de bu kabileye mensup bir fert mânâsına alınırsa, Hz. Süleyman'ın (a.s) bu münasebetle yapmış olduğu duası yersiz ve mânâsız olur. Netice itibariyle bir kimsenin kabilesini güçlü bir hükümdarın ordularının yaklaşmakta olduğu hususunda uyarmasında, o hükümdarı, Allah'a böyle bir dua yapmaya zorlayacak olağanüstü hiçbir durum olmaması gerekirdi. Maamafih böyle muhteşem ve anlamlı bir güce sahip birisinin, karıncanın konuşmasını uzaktan duyabilmesi ve anlamasında şüphesiz o kimseyi gurur ve kibire sevkedecek bazı olağanüstülükler vardır. Bu da insanı gurur ve kibire sevkeder. Ancak böyle bir durumda, Hz. Süleyman'ın (a.s) yaptığı duanın bir anlamı olabilir.
 

tahsin33

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
23 May 2008
Mesajlar
2,697
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
69
Peygamberlerin duası

Kasas suresi ayet 34
"Ve kardeşim Harun; dil bakımından o benden daha düzgün konuşmaktadır, onu da benimle birlikte bir yardımcı olarak gönder, beni doğrulasın. Çünkü onların beni yalanlamalarından korkuyorum."

Harun’un lisanı benimkinden daha düzgündür. Ya Rabbi Onu beni desteklemesi için bana yardımcı kıl. Onu da benimle birlikte görevlendir. Çünkü onların beni yalanlamalarından korkuyorum. Korkarım ki onlar beni yalan sayarlar. Yâni dinlerler beni ama aldırış etmezler. Dinlerler ama kaale almazlar. Onun için ya Rab-bi Harun’u da benimle gönder. Bu peygamberlik görevini Ona da ver. Onu da Peygamber yapıp benimle beraber gönder ya Rabbi.

Hz. Mûsâ (a.s)’ın ya Rabbi kardeşim Harun’un lisanı benimkimden daha düzgündür ifadesini daha önce tanımaya çalıştığımız Şuarâ sûresinden şöyle anlıyoruz: Allahu âlem Mûsâ (a.s) bununla şunu demeye çalışıyordu. Ya Rabbi, ben onlardan bir adam öldürdüm. Onun için bir suçluluk psikozu, bir suçluluk kompleksi içinde olduğum için adamların beni reddedecekleri endişesini taşıdığımdan dolayı bocalayıp dilim sürçebilir, dilim dolaşabilir. Ama kardeşim Hârun’un böyle bir problemi olmadığı için o rahat konuşabilir. Onun için yanıma kardeşim Harun’u da ver ya Rabbi demek istiyordu Allahu âlem.
 

tahsin33

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
23 May 2008
Mesajlar
2,697
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
69
Peygamberlerin duası

Ankebût suresi ayet 30
Dedi ki: "Rabbim, fesat çıkarmakta olan (bu) kavme karşı bana yardım et."

Bu ayette olduğu gibi, Peygamberler kavimlerinin aleyhine dua etmiştir. Lut (a.s.) yapmıştır, Nuh (a.s.) da yapmıştı. Hz. peygamber de; "Bi'ru-1- Maune'de" şehid edilen, 70 hafız sahabeyi pusuya düşüren Kabile için, bir ay süreyle Sabah namazlarının ikinci rek'atmdan sonra "Kunut" duasında onları lanetlemiştir.

Böyle olmakla beraber genelde Efendimiz; "Yarabbi bunlar ne yaptıklarını bilmeyen topluluktur. Bunlara hidayet eyle" diye dua etmiştir. Taif den dönerken kendisini taşlayanlara yaptığı dua gibi.

Bir mü'min olarak Hz. peygamber gibi dua etmemiz gerekir. Kafirler aleyhinde beddua eden, lanetleyen bir mü'mini de çok görmemek gerekir. O da Hz. Nuh (a.s.) gibi hareket etmiş oluyor. Nuh suresi 26-27. ayetlerinde; "Yarabbi imansızlardan yeryüzünde hiçbir kimseyi bırakma, çünkü sen onları bırakırsan, kullarını sapıtırlar ve münkir, facir doğururlar" şeklinde dua etmiştir.

Biz bugünde Efendimiz gibi, hidayetlerine ve ıslahlarına dua edelim
 

tahsin33

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
23 May 2008
Mesajlar
2,697
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
69
Peygamberlerin duası

Sâffât suresi ayet 75
Andolsun, Nuh bize (dua edip) seslenmişti de, ne güzel icabet etmiştik.

Nuh’un (a.s) kavmiyle kavgası kitabımızın pek çok yerinde anlatılır. Dua edilecek makamı çok iyi bilen Allah elçisi, gerçekten icâbet edilecek bir dua yapmıştı. İcâbet edilecek bir yalvarış ve yakarışın sahibidir Nuh (a.s). Çünkü 950 yıllık şanlı bir kavganın sahibidir. Uzun ve yorucu bir kavganın sahibi olan Nuh (a.s), Rab-binin bir uyarısıyla, bir vahyiyle artık kavminin adam olmayacağını öğrenmiş ve işte o andan itibaren dua ederek Rabbine yalvarıp yakarmıştır.

950 yıllık bir uyarının sonunda adam olmayan kavmiyle arasında hakem olarak Rabbinin hükmüne müracaât eder: “Ya Rabbi ben mağlup oldum, bana yardım et,” der.
Sonuç: Onu ve ehlini, onu ve onunla birlik olanları, onu ve tercihini ondan, onun imanından, onun teslimiyetinden yana kullananları o büyük sıkıntıdan kurtardık, onun soyunu devamlı kıldık; onun soyuyla insanlar türediler. Sonra gelenler içinde onu bıraktık, selâm, âlemler içinde Nuh üzerine olsun. Kıyamete kadar tüm Müslümanlar ve şu anda bizler Nuh (a.s) üzerine selâm deriz, selâm göndeririz. Bu hatırayı, bu ünü Rabbimiz Nuh’a (a.s) lütfetmiştir.
 

tahsin33

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
23 May 2008
Mesajlar
2,697
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
69
Peygamberlerin duası

Sâffât suresi ayet 99
(İbrahim) Dedi ki "Şüphesiz ben, Rabbime gidiciyim; O, beni hidayete eriştirecektir."

Yani, Hz. İbrahim (a.s) bu sözü, ateşten mucize kabilinden kurtulduktan sonra ülkesini terkettiği sırada söylemiştir.

Bu ifade şu anlama gelir: "Ben Allah yolunda hizmet ediyorum. Ve benim kavmim, sırf Allah yolunda yürümek istediğimden dolayı bana düşman oldu. Ben de şimdi Allah'a teslim oldum ve O'na hicret ediyorum. Benim hedefimi belirleyen ve bana yol gösteren O'dur. O beni nereye götürürse, ben oraya gideceğim."

Sâffât suresi ayet 100
"Rabbim, bana salihlerden (olan bir çocuk) armağan et."

Bu duadan, Hz. İbrahim'in (a.s) o dönemde daha çocuğu olmadığı anlaşılıyor. Yanında sadece hanımı ve yeğeni Hz. Lût (a.s) vardı. O da doğal olarak "bana hicret esnasında teselli olması için bir çocuk ihsan et" diye Allah'a dua etmiştir.
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt