Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Kuranda namaz kavramı (1 Kullanıcı)

tahsin33

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
23 May 2008
Mesajlar
2,697
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
69
Peygamberlerin duası

Araf suresi ayet 23
Dediler ki: "Rabbimiz, biz nefislerimize zulmettik, eğer bizi bağışlamazsan ve esirgemezsen, gerçekten hüsrana uğrayanlardan olacağız."

Kur'an bu kıssasında, aşağıdaki şu önemli konuları izaha kavuşturmaktadır:
a) İnsandaki utanma ve haya duyguları tabiî ve fıtrîdir. Bunun ilk belirtisi, bir kişinin başka birisinin önünde mahrem yerleri açıldığında tabiî olarak duyduğu utanma hissidir. Kur'an bize bu utanma duygusunun ne uygarlığın gelişmesiyle insanda sonradan oluşabileceğini ne de bunun, Şeytan'ın yandaşlarının ileri sürdüğü gibi insan tarafından kazanılabilen bir duygu olduğunu anlatır. Bu, yaratıldığı ta ilk günden beri insanda bulunan fitrî bir duygudur.

b) Cinsel duygu, insanoğlunun en zayıf tarafıdır. O nedenle Şeytan, hücum için düşmanın bu en zayıf noktasını seçmiş ve planlarını onların haya duygusunu zayıflatmak hesabı üzerine kurmuştur. Böylece onları soyarak mahrem yerlerini açığa vurmaya zorlamakla bu yönde ilk adımını atmış oldu. Bu sayede, onların önünde, hayasızlığa giden ilk kapı açılmış olacak ve onları cinsi duygularla kandıracaktı. Hatta, bugün bile Şeytan ve işbirlikçileri kadını bu haya ve iffet duygularından soymak için aynı planı uygulamaktadırlar. Kadını tamamiyle soymadan belirli bir "ilerleme" katedilemeyeceğini tasavvur bile edememektedirler.

c) İnsan, yapısı kötülüğe ve iğrenç olana açık bir çağrıyı kolay kolay kabul etmez. Fıtrî bir özelliğidir bu.
İnsanı kendi tuzağına düşürmek için Şeytan, onun yararına ve iyiliğine çalışıyormuş gibi gözükerek kendi tuzağına düşürmeye çalışmaktadır.

d) İnsan daima bulunduğu durumdan daha yükseklerini isteme veya ölümsüzlüğü elde etme gibi bir duyguya sahiptir. Bundan dolayı Şeytan çoğu kez melekleştirme veya ölümsüzleştirme teklifleriyle yaklaşarak insanları kandırmayı başarabilmektedir. Günümüzde de insanı, önce daha yüksek bir mevki, daha iyi bir konum aldatmacalarıyla aklını çelmekte, daha sonra da onu çürümeye, bozulmaya götürecek yola sevketmektedir.

e) Kur'an-ı Kerim, Şeytan'ın önce Hz. Havva'yı kandırdığını daha sonra da onu kullanarak Hz. Adem'i yoldan çıkardığı şeklindeki yaygın bir kanaati yalanlar ve Şeytan'ın her ikisini birden baştan çıkardığını, ikisinin de beraber aldatıldığını bildirir. Bu iki rivayet arasındaki fark önemsizmiş gibi görünmesine rağmen, yine de bu iki rivayetin dikkatli bir değerlendirmesi, onların çok farklı neticeler doğurduğunu gösterecektir. İlk rivayet, kadının toplum, hukuk ve ahlâk yönünden düşük bir konuma gelmesinde büyük rol oynamış; oysa Kur'an'ın söylediği rivayet ise, kadının durumunun üstün bir seviyeye çıkarılmasını sağlamıştır.

f) Bu kıssa, insanın her zaman Allah'a karşı gelecek olsa er veya geç suçunun açığa vurulduğunu beyan etmekte. Adem ile Havva'nın çıplak oluşları, Allah'ın emrine karşı gelmeleri nedeniyledir, yoksa yedikleri yasak meyvenin bir etkisiyle değil. İlk önce Allah, çıplak oluşlarını gidermek için kendine göre bir tanzim yapmıştı. Zaten, onlar o yasak meyveden yemek suretiyle O'nun emrine karşı geldiklerinde, Allah da bu kararını kaldırdı ve onları kendi bildikleri şekilde örtünmeleri için nefisleriyle başbaşa bıraktı. Eğer onların örtünmek için bir niyetleri olmasaydı, Allahu Teala bu hususu önemsemezdi. Bununla birlikte Allah'a itaatte devamlı olsaydılar, onlara sadece Allah'ın yardım edebileceğini göstermek amaçlanmıştı. Onlar itaat sınırını aşar aşmaz, O da himayesini geri aldı ve onları kendi hallerine bıraktı. Hz. Peygamber (s.a) birçok hadisinde bu hususu "Allah'ım, senden merhamet umarım, bir anlık için bile olsa beni bana bırakma" diyerek itiraf etmektedir.

g) İnsanla olan çekememezliğinde Şeytan, insanın hiçbir yönüyle kendisine üstünlüğü olmadığını ispatlamak istedi. Nitekim, yasak meyveden yemesi için onu aldattı, fakat Şeytan insanın Rabbine karşı isyan etmesinde başarılı olduysa da, yine de umumiyetle insan Şeytan'a olan ahlakî üstünlüğünü ispat etti.
1) İnsandan üstün olduğu iddiası ile Şeytan gururunu açığa vurdu. Fakat insan böyle bir iddia ileri sürmedi.
2) Şeytan herhangi bir dış etki olmaksızın, sadece gururundan dolayı Allah'a karşı geldi. Diğer taraftan insan, kendiliğinden Allah'a karşı gelmemiştir. Bilakis o kandırılmıştır.
3) Şeytanın davetini insan açıkça kabul etmemiştir. O kendisine iyiliksever birisinin tavrı ile yaklaşan Şeytan tarafından aldatıldı. Hatta o zaman bile insan, onun dediklerini daha üstün bir duruma yükseleceği umuduyla yaptığı için saptırıldı.
4) Şeytan günahından dolayı uyarıldığı zaman o, ne hatasını itiraf etti, ne de itaat yoluna döndü. Aksine daha da inatçı bir tutum sergiledi. Buna karşılık insan, günahı karşısında uyarıldığında ne inat etti ne de kibir gösterdi, aksine haya ve üzüntü duydu, günahından dolayı pişman oldu. Rabbine karşı itaat yoluna girdi ve Allah'tan affını diledi.

h) Bu hikâye burada Hz. Adem'in yaradılışı hususunda takip edilecek doğru yolun Şeytan'ın değil sadece Allah'ın yolu olduğu dersini vermek için anlatılmıştır. Şeytan'ın yolu, Adem'in yolundan tamamiyle farklıdır. Onun yolu, Allah'a itaatten çıkmak, O'na karşı gelenlerin yoluna uymak ve nasihat kabul etmenin yerine, gururla bu yolda ısrar etmek ve asilerin yürüdüğü isyan yoluna sapmaktır. Bundan dolayı insan için doğru olan yol, şeytanî hilelere karşı savaşmak, onun kurnazca kurduğu tuzakları sezmek ve karşı müdafaaya geçmek, onun kötü planlarından kendini korumak için daima uyanık bulunmak ve eğer bütün ön tedbirlere rağmen bazen Şeytan'a gafil avlanırsa ve Allah'a karşı gelirse tövbe etmektir. İnsan hemen o anda pişman olmalı, günahına üzülmeli, utanmalı, tekrar Allah'ın yoluna dönmeli ve günaha sebep olan yönlerini ıslah etmelidir.
Ayrıca, "Bu gittiğiniz yol, sizi doğru yoldan saptıran Şeytan'ın yoludur. Velilerinizi, dostlarınızı cinlerden ve insanlardan olan şeytanlardan seçerek bu konudaki sürekli ikazlara rağmen, hatada ısrar etmeniz, sizin açık ve devamlı düşmanınıza teslim olduğunuzu gösteriyor. Şeytan tarafından tamamiyle perişan edilip rezil-rüsvay bir hale getirilip ve sonunda Şeytan'ı bekleyen aynı son ile karşılaşmadan, kendi nefsinizin düşmanı değilseniz ve eğer biraz olsun vicdan kalmışsa sizde, ikaza kulak veren ilk atanız Adem ile Havva'nın yoluna dönersiniz" diyerek Hz. Peygamber'e karşı gelenleri uyarmaktadır.
 

tahsin33

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
23 May 2008
Mesajlar
2,697
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
69
Peygamberlerin duası

Araf suresi ayet 89
"Allah bizi ondan kurtardıktan sonra, bizim tekrar sizin dininize dönmemiz Allah'a karşı yalan yere iftira düzmemiz olur. Rabbimiz olan Allah'ın dilemesi dışında, ona geri dönmemiz bizim için olacak iş değildir.Rabbimiz, ilim bakımından her şeyi kuşatmıştır. Biz Allah'a tevekkül ettik. Rabbimiz, bizimle kavmimiz arasında 'Sen hak ile hüküm ver,' Sen 'hüküm verenlerin' en hayırlısısın."

Hz. Şuayb'ın (a.s) konuşmasının hemen akabinde bu kelimeleri de ilave etmesinin nedeni, onların yeniden inançsızların yolu üzerine dönmeyecekleri hususunda kesin bir iddiada bulunmaya yetkili olmadığını göstermek içindir. Allah'ın kudretini tam olarak anlamış mümin, O'nun iradesinin herşeyi kuşattığını bilir. Bundan dolayı da bir mümin "Bunun ya da şunun yapılması tamamen Allah'ın dileğine bağlı iken, ben şunu yapacağım, şunu yapmayacağım" diye kesin iddialarda bulunmaz. "Eğer O dilerse, başarılı olurum, yoksa hayır" der. Allah Teâlâ, aynı şeyi Kehf suresi, 23 ve 24. ayetlerinde de bildiriyor.
"Hiçbirşey hakkında: "ben bunu yarın mutlaka yapacağım deme, ancak, Allah dilerse, yapacağım" de.
 

tahsin33

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
23 May 2008
Mesajlar
2,697
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
69
Peygamberlerin duası

Araf suresi ayet 155
Musa belirlediğimiz buluşma zamanı için kavminden yetmiş adam seçip-ayırdı. Bunları da 'dayanılmaz bir sarsıntı' tutuverince, dedi ki: "Rabbim, eğer dileseydin, onları da, beni de daha önceden helak ederdin. (Şimdi) İçimizdeki beyinsizlerin yaptıkarından dolayı bizi helak edecek misin? O da Senin denemenden başkası değildir. Onunla sen dilediğini saptırır, dilediğini hidayete eriştirirsin. Bizim velimiz Sensin. Öyleyse bizi bağışla, bizi esirge; Sen bağışlayanların en hayırlısısın."

Cemaatleri adına, İsrailoğulları'nın işlemiş oldukları buzağıya tapma günahından dolayı, Rablerinin önünde af dilemek ve nihayet O'na itaat etme konusundaki sözleşmeyi yenilemek üzere Beni İsrail'den yetmiş kişi Tur-i Sina'ya çağrıldı. İncil ve Talmud bundan bahsetmez. Fakat İncil, bunun yerine, kavminin üzerine fırlattığı zaman parçalanan levhaların yerine yenileri verilmek üzere, Hz. Musa'nın (a.s) Tur-i Sina'ya davet edildiğini söylemektedir (Çıkış: bölüm 34) .

Yeni, her bir imtihan vesilesi, insanlar için son derece kesin ve kati sonuçlar verir. Aynı harmanda yığın halinde bulunan sap ve taneyi birbirinden ayıran savurma gibi, böyle durumlarda, imtihanda başarılı olan, bunu ancak Allah'ın hidayeti ve yardımı ile elde eder ve başarısız olan da ilâhî hidayet ve yardımdan yoksun olduğu için kaybeder. Her ne kadar bir kimse, mutlak hikmet ve adalete dayalı muayyen ilâhî kanunlara göre, Allah'ın hidayet ve yardımına mazhar olmaktaysa da, hakikatte bir kişinin sınanmasında başarılı veya başarısız oluşu tamamiyle Rabbanî ışık tutuş ve nusrete dayalıdır.

Araf suresi ayet 156
Bize bu dünyada da, ahirette de iyilik yaz, şüphesiz ki biz Sana yöneldik. Dedik ki: "Azabımı dilediğime isabet ettiririm, rahmetim ise her şeyi kapsamıştır onu korkup-sakınanlara, zekâtı verenlere ve bizim ayetlerimize iman edenlere yazacağım."

"Allah'ın mevcudatı idaresindeki üslubu gazaba ve hiddete değil merhamete dayanır. O, yaratıklarına daima rahmet gösterir, gazab ve hiddettini ise, sadece kullarının isyan ve küstahlıkları, konulan sınırı aşarsa izhar eder."
 

tahsin33

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
23 May 2008
Mesajlar
2,697
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
69
Peygamberlerin duası

Tevbe suresi ayet 129
Eğer onlar yüz çevirirlerse, de ki: "Bana Allah yeter. O'ndan başka ilah yoktur. Ben O'na tevekkül ettim ve büyük arşın Rabbi O'dur."

Kur'ân'dan en son nazil olan âyet olduğu hakkında bir rivayet vardır: Hz. Übeyy b. Kâ'b (r.a.)den "Kur'ân'ın Allah'a ahdi en yakın olanı, yani en son nazil olanı 'den itibaren iki âyettir." diye rivayet bulunmaktadır. Bununla beraber Bakara Sû r esi'ndeki (âyet 281) âyetinin bundan da sonra nazil olduğuna ilişkin rivayet daha çok tercihe şayandır. Yine rivayet olunduğu üzere Hz. Peygamber'in vefatından sonra Mushaf cemolunduğu zaman bu âyeti, Zeyd b. Sabit tarafından çok araştırılmış ancak Z ü'ş-şehâdeteyn yani, iki şahit hükmünde olan Huzeyme b. Sabit nezdinde bulunmuştu. Yani âyet, ashabdan birçoklarının ezberinde olmasına rağmen yazılısı ancak Huzeyme'nin yanında bulunmuştu. Çünkü Kur'ân, yalnızca hafızların ezberinden değil, ondan başka H z. Peygamber zamanında yazılmış ve en son arzada karşılaştırılmış sayfaların da bir araya getirilmesi ve bu belgelerin de dikkate alınması ile bir mushafta toplanmıştı. Yazmakla görevlendirilen Zeyd b. Sabit, bu iki âyeti, bir yerde yazılı olarak bulma d an yazamıyordu.

Bundan dolayı kendi ifadesine göre; "Berâetün Sûresi'nin sonundaki bu iki âyeti bulamayıp araştırmaya başlamış ve ancak Huzeyme'nin yanında yazılı olarak bulmuş ve böylece ezberden bilinen bu iki âyetin kesin yazılı belgesi de elde edilmiş oldu.

Ebu Davud'un süneninde rivayet olunduğuna göre; Ebu'd-Derdâ Hazretleri demiştir ki, "Her kim sabah ve akşam yedi kere derse Allah Teâlâ, o kulun önemsediği şeylere kifâyet eder".
 

tahsin33

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
23 May 2008
Mesajlar
2,697
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
69
Peygamberlerin duası

Yunus suresi ayet 88
Musa dedi ki: "Rabbimiz, şüphesiz Sen, Firavun'a ve önde gelen çevresine dünya hayatında bir çekicilik (güç, ihtişam) ve mallar verdin. Rabbimiz, Senin yolundan saptırmaları için (mi?) Rabbimiz, mallarını yerin dibine geçir ve onların kalblerinin üzerini şiddetle bağla; onlar, acıklı azabı görecekleri zamana kadar iman etmeyecekler."

Bu dua, Hz. Musa (s.a) tarafından Mısır'daki ikametlerinin son demlerinde edilmiştir. Bu duanın edilişiyle, daha önceki ayetlerde zikredilen Risalet'in ilk döneminde vuku bulan olaylar arasında uzun bir fasıla bulunmaktaydı. Bu ara dönemle ilgili ayrıntılar Kur'an-ı Kerim'in diğer bölümlerinde bulunabilir.

Arapça "zinet" kelimesi, onların kültür ve uygarlıklarının, diğer kavimleri taklit insiyakıyla kendine cezbeden şatafatına, haşmet, büyüklük ve ihtişamına delalet eder.

"Mallar", Firavun benzeri kimselerin plan ve hilelerini uygulamaya koymak ve hakikat öncülerini görevlerinden alıkoymak için kullandığı araçlar ve kaynaklardır.

Daha önce de zikredildiği gibi, Hz. Musa (a.s) bu duayı Mısır'daki ikametinin son döneminde yapmıştı. Firavun ve ileri gelenlerine peşpeşe mucizeler göstererek onları Hak yola çağırdığı zaman onlar Hakka düşmanlıklarında inad edince Hz. Peygamber, (a.s) Rabbinden onların mallarını yerin dibine geçirmesini ve kalblerini sıkıca bağlamasını diledi. Ve Allah'ın emriyle dua gerçekleşti. Böylece onlar ilahi ikab yasası gereğince bu cezaya müstehak oldular. Allah ısrarlı inkarlarıyla kendilerini uzak tuttukları iman nurundan hiçbir şekilde pay alamamalarını ferman buyurdu.
 

tahsin33

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
23 May 2008
Mesajlar
2,697
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
69
Peygamberlerin duası

Yunus suresi ayet 89
Dedi ki: "İkinizin duası kabul olundu. Öyleyse dosdoğru yolda devam edin ve bilgisizlerin yoluna uymayın."

Bu Ayet-i Kerimede Allah, Hz. Musa (a.s) ve takipçilerine bu tür durumlarda meydana gelebilecek yanlış anlamalara karşı korunmalarını tavsiye etmektedir. Öyle bir şey olur ki, hakikat konusunda hiçbir bilgiye sahip olmayan ve Allah'ın yollarının hikmetini kavramayan kimseler, kıyamlarının apaçık başarısını Allah'ın kendilerini yeryüzünde egemen kılmayı murad ettiği biçimde yorumlamaya ve buna böylece inanmaya meyledebilirler. Fakat, hakikat savunucularının batılla mücadelelerinde, batıldan yana olanların şa'şa ve zenginlikleri karşısında içine düştükleri başarısızlıkları gördüklerinde Allah'ın, batılla savaşı içinde Hakka yardımcı olmadığını düşünmeye başlarlar. Bu yüzden bazı beyinsizler işi daha da ileri götürerek bu yanlış varsayımlarından, hakikatı ikame etmek için kıyam etmenin faydasız olduğu sonucunu çıkarırlar.. Böylece artık yapılacak en uygun şeyin batılın egemenliği altında ve inanmayanların izin verdiği ölçüde dar bir dini hayatla yetinmek olduğunu düşünmeye başlarlar. Allah'ın Hz. Musa (a.s) ve izleyicilerini böyle yanlış düşünüşlerden korunmalarını ve kendilerine tevdi edilmiş emanete bu zor şartlar altında sabırla sahip çıkmalarını tavsiye etmesinin nedeni budur.
 

tahsin33

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
23 May 2008
Mesajlar
2,697
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
69
Peygamberlerin duası

Hûd suresi ayet 45
Nuh, Rabbine seslendi. Dedi ki: "Rabbim, şüphesiz benim oğlum ailemdendir ve senin va'din de doğrusu haktır. Sen hakimlerin hakimisin."

Yani, "Ey Rabbim, Sen ailemin tüm üyelerini bu felaketten kurtaracağına söz verdin, öyleyse oğlumu da kurtar, çünkü o da benim ailemin bir üyesidir."

Yani, "Sen hakimlerin en büyüğüsün, bu yüzden senin kararın (hükmün) son karardır ve ona karşı çıkacak kimse yoktur." Ve "Sen hükmedenlerin en iyisisin, bu yüzden senin kararların (hükümlerin) tam bir bilgi ve mutlak adalet üzeredir."
 

tahsin33

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
23 May 2008
Mesajlar
2,697
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
69
Peygamberlerin duası

Yusuf suresi ayet 33
Dedi ki: "Rabbim, zindan, bunların beni kendisine çağırdıkları şeyden bana daha sevimlidir. Onların kurdukları düzeni benden uzaklaştırmazsan, onlara (korkarım) eğilim gösterir, (böylece) cahillerden olurum."

Hz. Yusuf'un (a.s) bu duasının anlamını tamamiyle kavrayabilmek için içinde yaşadığı dönemin şartlarını veren zihni bir tablo çizmemiz gerekecektir. Bu pasajın ışığında tablonun şöyle birşey olması gerekiyor: Çiçeği burnunda, yirmi yaşında yakışıklı bir genç var. Zorla köleleştirilip sürülmek suretiyle Mısır'a getirilmiş. Çöl hayatının kendisine kazandırdığı sağlık ve dinçlikle mücehhez... Talih kendisini, döneminde dünyanın en medeni ülkesinin başkentinde üst tabakadan bir bürokratın evine yerleştiriyor. Gece gündüz içinde yaşamak zorunda olduğu evin hanımı kendisine aşık oluyor ve onu tahrik edip baştan çıkarmaya çalışıyor. Yakışıklılığı kentte dillere destan oluyor ve kentin diğer kadınları da kendisine meylediyorlar. Şimdi, can alıcı durum işte tam buradadır. Her tarafı kendisini ansızın kıskaca alıp yakalayacak yüzlerce cazip tuzakla çevrilidir. İnsanî duygularını galeyana getirip, cezbedecek tüm vasıtalar devreye sokulmuştur. Her gittiği yerde tüm cazibe ve büyüsüyle bir pusu ve pusunun altında yatan günahla karşı karşıyadır. Tüm pusular onu gaflete düşürüp kendi içlerine çekmek için fırsat kollamaktadırlar. Şartlar onu günaha teşvik etmektedir hep. Fakat bu muttaki genç adam başarıyla bu imtihandan geçer, zikre şayan bir nefs murakabesiyle Şeytan'ın iğvasından kurtulur. Fakat zikre şayan olan daha önemli bir durum vardır ki, böylesi kışkırtıcı şartlar altında gösterebildiği takva örneği onda hiçbir gurur hissi uyandırmaz. Diğer taraftan Rabbine kendisini günah tuzaklarından koruması için tam bir teslimiyetle yakarır. Çünkü insanoğlunun bu konudaki ortak zaafını bilmektedir: "Rabbim ben zayıfım, sonunda bu tahriklerin dayanma gücümü aşmasından korkarım. Beni tuzağına çeken bu tür bir günahı işlemektense zindana girmeyi tercih ederim."
Aslında bu, Hz. Yusuf'un (a.s) eğitimi için oldukça kritik ve önemli bir dönemdi; bu sıkı imtihan o zamana dek kendisinin bile farkında olmadığı bilkuvve halindeki erdemleri bilfiil hale getirmişti. Bütün bunlardan sonra anladı ki, Allah kendisine tevazuun, sadakatın,takvanın, izzetin, adaletin, murakabenin ve ruhi dengenin en mükemmel niteliklerini bahşetmiştir ve o da bu niteliklerini Mısır'da iktidarı ele geçirdiğinde tam tekmil kullanmıştır.

Yusuf suresi ayet 34
Böylece Rabbi, onun duasını kabul etti ve onların hileli düzenlerini kendisinden uzaklaştırdı. Çünkü O, işitendir, bilendir.

Allah, kendisine pusu kuran tüm vasıtaları etkisiz hale getirmek suretiyle Hz. Yusuf'u (a.s) onların tuzaklarından uzaklaştırdı. Bu ayetin ihtiva ettiği bir şey daha vardır: Allah onların tuzak ve tahriklerinden Hz. Yusuf'u (a.s) korumak için ona zindan kapılarını açtı.
 

tahsin33

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
23 May 2008
Mesajlar
2,697
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
69
Peygamberlerin duası

Yusuf suresi ayet 34
Böylece Rabbi, onun duasını kabul etti ve onların hileli düzenlerini kendisinden uzaklaştırdı. Çünkü O, işitendir, bilendir.

Allah, kendisine pusu kuran tüm vasıtaları etkisiz hale getirmek suretiyle Hz. Yusuf'u (a.s) onların tuzaklarından uzaklaştırdı. Bu ayetin ihtiva ettiği bir şey daha vardır: Allah onların tuzak ve tahriklerinden Hz. Yusuf'u (a.s) korumak için ona zindan kapılarını açt
ı.
 

tahsin33

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
23 May 2008
Mesajlar
2,697
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
69
Peygamberlerin duası

Yusuf suresi ayet 83
Şehre dönüp durumu babalarına aktarınca o: "Hayır" dedi. "Nefsiniz sizi yanıltıp (böyle) bir işe sürüklemiş. Bundan sonra (bana düşen) güzel bir sabırdır. Umulur ki Allah (pek yakın bir gelecekte) onların tümünü bana getirir. Çünkü O, bilenin, hüküm ve hikmet sahibi olanın kendisidir."

Yani, "Sizler, benim asil bir karaktere sahip olduğunu bildiğim oğlumun kabı çaldığına hemencecik inandınız. Onun ağabeyi (Yusuf) meselesinde de tıpkı böyle davranmış, onu uzaklarda elden çıkarıp hiç vicdanınız sızlamadan bir kurda kurban gittiği yalanını söylemiştiniz. Şimdi de gelmiş, aynı rahatlıkla diğer kardeşinizin hırsızlık yaptığını söylüyorsunuz bana."
 

tahsin33

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
23 May 2008
Mesajlar
2,697
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
69
Peygamberlerin duası

Yusuf suresi ayet 92
Dedi ki: "Bugün size karşı sorgulama-kınama yoktur. Sizi Allah bağışlasın. O, merhametlilerin (en) merhametlisidir."

Tesrib: Esasen işkenbenin üzerindeki iç yağını sıyırmak demektir. Mecaz olarak suçluyu tekdir ve hesaba çekme anlamına kullanılır. "elyevm" bu gün, şu an, demek olup, aynı zamanda hem geçmişe, hem geleceğe bağlanabilir. Yani, hesaba çekilmek, tekdir edilmek ve azarlanmak durumunda bulunduğunuz şu anda bile size herhangi bir şekilde sitem ve serzeniş yoktur; o halde başka bir gün nasıl olabilir? Şu halde sualimden ve sözlerimden bir sitem ve suçlama a nlamı çıkarıp da "acaba ilerde başımıza birşeyler mi gelecek?" şeklinde kötü düşünceler aklınıza gelmesin; hiç merak etmeyin, size hiçbir şey olmayacak. Bundan önceki gelişlerinizde elinizde olmadan üzüldünüz, ama bundan sonra merak etmeyin sizi üzecek şeyler olmayacak.
Bu konudaki Allah'ın hakkı
meselesine gelince; yine bugün dua ve ümid ederim ki, Allah sizi bağışlar. Zira bugün pişmanlığınız belli ve ihlasınız açıktır, haliniz bağışlanmaya, affolunmaya ve rahmete müsaittir. Ve O, merhamet edenlerin en merhametlisidir.
 

tahsin33

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
23 May 2008
Mesajlar
2,697
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
69
Peygamberlerin duası

Yusuf suresi ayet 101
Rabbim, Sen bana mülkten (bir pay ve onu yönetme imkânını) verdin, sözlerin yorumundan da (bir bilgi) öğrettin. Göklerin ve yerin yaratıcısı, dünyada da, ahirette de benim velim Sensin. Müslüman olarak benim hayatıma son ver ve beni salih olanların arasına kat."

Hz. Yusuf'un (a.s) dudaklarından en mutlu anında dökülen bu cümleler, gerçek bir müminin faziletleri en takdire şayan bir örnek halinde seyretmeye imkan vermektedir. Bir zamanlar kardeşlerinin kıskınçlık yüzünden kendisini öldürmeye teşebbüs ettikleri, çölden gelme bir adam... Birçok hadisenin ardından şimdi tahtta oturmakta...
Ailesinin tüm üyeleri kıtlık nedeniyle mecbur kalmış, yardım için huzurunda durmaktadır. Eğer onun yerinde dünya iktidarını ele geçirmeyi başarmış bir başkası olsaydı bunu, gücüyle övünmek, başarısıyla büyüklük taslamak, öfkesini çıkarmak, mağlub ettiği düşmanlarını kaba alaylarına maruz bırakmak için bir fırsat olarak kullanacaktır. Bunun tam aksine, gerçek Allah eri tamamiyle farklı biçimde davranır. Aynı şekilde Hz. Yusuf (a.s) , büyüklük taslayacağı ve kasılacağı yerde kendini böyle iktidar sandalyesine kadar yükselterek ve uzun süredir ayrı kaldığı insanlarla bir araya getirerek lütuf ve inayetini esirgemeyen Rabbine şükretmiştir. Kardeşlerinden intikam almak, onların bu boyun bükmüş halleriyle alay etmek yerine, olanları hatırlatacak tek bir kelime etmemiş hatta tüm suçu kendisiyle kardeşleri arasını bozan Şeytan'a yükleyerek onları savunmuştur. Hatta bunu gizli bir rahmet olarak bile değerlendirmiştir. Allah'ın kendisini tahta dek yükselttiği takdirinin sırlı vesilelerinden biri olarak... Bunları birkaç kısa cümleyle ifade ettikten sonra kendisini zindanda çürütüp bırakmak yerine hüküm ve mülk bağışlayan Rabbine şükranla yönelmiş ve yaşadığı sürece kendisini mümin ve müslüman bir kul olarak bırakmasını ve öldükten sonra da salihler zümresine katmasını niyaz etmiştir. Ne saf ve yüce bir ahlak örneği!
Tuhaftır ki, Hz. Yusuf'un (a.s) bu konuşması ne Talmud'ta ne de Kitab-ı Mukaddes'te yer almaktadır. Bu kitaplar Hz. Yusuf'un (a.s) kıssasıyla digerleri hakkında tutarsız ve önemsiz ayrıntılarla doludur gerçi ama yine de bu kitapların, manevi değerleri talim eden ve peygamberlerin gerçek ahlakı ve görevleri üzerine ışık tutan böyle şeyleri ihtiva etmemesi gerçekten gariptir.
Böylece kıssanın sonuna gelindiğinde, okuyucuya Kur'an'daki Hz. Yusuf (a.s) kıssasının Kitab-ı Mukaddes ve Talmud'ta anlatılandan kesin farklarla ayrıldığı tekrar hatırlatılmış olmaktadır. Bu kitaplar üzerine yapılacak mukayeseli bir araştırma gösterecektir ki, Kur'an'daki kıssa, diğer iki kitapta anlatılandan birçok önemli bölümde ayrılmaktadır.Kur'an bazı durumlarda ilave olaylardan haber vermekte, bazı durumlarda bir takım olayları kasten atlamakta, veya Kitab-ı Mukaddes ve Talmud'da anlatılan
bazı bölümleri nefyetmektedir. Bu yüzden Rasulullah'ın (s.a) bu kıssayı yalnızca Yahudilerden işittiği şekliyle aktardığını iddia etmek için kimseye açık kapı kalmamaktadır.
 

tahsin33

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
23 May 2008
Mesajlar
2,697
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
69
Peygamberlerin duası

İbrahim suresi ayet 15
(Peygamberler) Fetih istediler, (sonunda) her zorba inatçı bozguna uğrayıp -yok oldu- gitti.

Bu tarihi olayların öneminin kavranabilmesi için, bunların Mekke müşriklerinin peygambere (s.a) yönelttikleri itirazlara cevap olarak zikredildiği gözönünde bulundurulmalıdır. Bu surenin indirildiği dönemde Mekke'nin durumu, daha önceki peygamberlerin kavimlerinin durumunun aynısı olduğu için, bu olaylar Kureyşlileri ve diğer Arap müşriklerini uyarmak üzere anlatılmaktadır: "Daha önceki kafirler peygamberlerine karşı çıktılar, helak oldular ve yerlerine müminler geçti. Aynı şekilde sizin geleceğiniz de tamamen peygamberin (s.a) davetine karşı takınacağınız tavra dayanmaktadır. Eğer bu daveti kabul ederseniz, Arabistan topraklarında kalabilirsiniz, eğer reddederseniz oradan çıkarılırsınız." Bunu takip eden olaylar, bu uyarının onbeş yıl sonra gerçekleştiğini göstermektedir, çünkü onbeş yıl sonra tüm Arabistan'da bir tek müşrik kalmamıştı.
 

tahsin33

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
23 May 2008
Mesajlar
2,697
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
69
Peygamberlerin duası

İbrahimsuresi ayet 35
Hani İbrahim şöyle demişti: "Bu şehri güvenli kıl, beni ve çocuklarımı putlara kulluk etmekten uzak tut."

Bundan önceki ayetlerde (32-35) Kureyş'e bütün insanlara verdiği bunca nimete karşılık Allah'a şükretmeleri için bir çağrı yapılmıştır. Fakat bu pasajda aynı çağrı Kureyşlilere verilen özel nimetler hatırlatılarak tekrarlanmaktadır. Onlara İbrahim'in atalarının Kabe yakınlarına yerleştirdiği, Mekke'yi "emin bir belde" yaptığı ve İbrahim'in (a.s.) duasına karşılık Allah'ın Kureyşlilere nimet ve lütuflarını bahşettiği hatırlatılmaktadır. Onlardan bu "nimetleri" hatırlamaları ve doğru yola uymaları istenmektedir.

İbrahimsuresi ayet 36
"Rabbim, gerçekten onlar insanlardan birçoğunu şaşırtıp-saptırdı. Bundan böyle kim bana uyarsa, artık o bendendir, kim de bana isyan ederse kuşkusuz Sen, bağışlayansın, esirgeyensin."

Bu, putların Allah'ın yolundan sapık yollara döndüren birer araç olduklarını söylemenin mecazi bir anlatımıdır.

Doğru yoldan başka yollara uyanlara karşı gösterilen yumuşaklık, İbrahim (a.s.) ın insanlara duyduğu şefkatin bir göstergesidir. İbrahim (a.s.) onların durumunu Allah'ın merhamet ve bağışlamasına bırakmıştır, çünkü onları ilahi azab içinde görmeye dayanamazdı. Sonra onlar için af dilemiş ve rızk konusunda Allah'a şöyle dua etmiştir. "Rabbim, Allah'a ve ahiret gününe inananları ürünlerle rızıklandırır." (Bakara, 126) . Ahiret azabı gelince İbrahim (a.s.) benim yolumda, yürüyemeyenleri cezalandır dememiş ve onlar hakkında 'Yarabbi! Sen bilirsin, sen af edici ve merhametlisin', demiştir. İbrahim (a.s.) in bu merhamet ve şefkat dileği sadece kendi evlatları için değil, bütün bir insan topluluğu içindi. Buna benzer bir başka örnek de Hud suresinde yer almaktadır. Melekler Lut kavminin sapık topluluğunu helak etmek üzere yola çıktıklarında İbrahim (a.s.) onlar için dua etmeye başlamıştır. ".....İbrahim, Lut kavmi konusunda bizimle tartışmalara girişti, çünkü o yumuşak huylu ve merhametli biriydi. (Hud: 74-75) . Aynı şekilde Hz. İsa (a.s.) da çok yumuşak kalpliydi. Hatta Allah ona, kendisine uyanların doğru yoldan saptıklarını gösterdiğinde yine de onlar için dua edip yalvaracaktır. "Eğer onları azaplandırırsan, kuşkusuz onlar senin kullarındır, eğer onları bağışlarsan, kuşkusuz Aziz olan, Hakim olan da sensin". (Maide: 118)

İbrahimsuresi ayet 37
"Rabbimiz, gerçekten ben, çocuklarımdan bir kısmını Beyt-i Haram yanında ekini olmayan bir vadiye yerleştirdim; Rabbimiz, dosdoğru namazı kılsınlar diye (öyle yaptım) , böylelikle Sen, insanların bir kısmının kalblerini onlara ilgi duyar kıl ve onları birtakım ürünlerden rızıklandır. Umulur ki şükrederler."

Allah İbrahim (a.s.) ın duasını kabul etti. Bu surenin indirildiği dönemde Arabistan'ın her tarafından bir çok insanın hac ve umre için Mekke'ye gitmesinin ve bugün de dünyanın her tarafından insanın orada toplanmasının nedeni bu duadır. Bunun yanısıra o bölgenin tamamen kurak olmasına ve hayvanlar için bile hiç bitki yetişmemesine rağmen, yılın her mevsiminde çeşit çeşit meyve ve sebzelerle doludur.
 

tahsin33

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
23 May 2008
Mesajlar
2,697
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
69
Peygamberlerin duası

İbrahimsuresi ayet 38
"Ey Rabbimiz! Sen bizim gizlediğimizi de açığa vurduğumuzu da şüphesiz bilirsin. Çünkü yerde ve gökte, hiçbir şey Allah'tan gizli kalmaz.

Hz.îbrahim, duasına devamla şöyle diyor: "Ey rabbimiz, sen, benim bu duamla neyi kastettiğimi bilirsin. Zira sen, gizlediğimiz ve açığa vurduğumuz herşeyi çok iyi biliyorsun.

Allah teala Hzjbrahimin sözünü doğrulayarak ona şu cevabı vermiştir: Yerde ve gökte bulunan hiçbirşey Allaha gizli değildir. O halde senin duanı da işitmektedir.

Daha sonra Hz.İbrahim, Allah tealanın, kendisine verdiği nimetlere karşılık ona hamdederek duasına şöyle devam etmiştir.

İbrahimsuresi ayet 39
"İhtiyarlık halimde bana İsmail'i ve İshak'ı lutfeden Allah'a hamd olsun. Şüphesiz ki Rabbim duamı çok iyi işitir.

Hz.İbrahim, Allah teala tarafından kendisine verilen nimetleri anmak isterken, yaşlı bir durumda olduğu halde kendisine verilen evlat nimetini anmaktadır. Zira kişinin Ölümünden sonra geride kalan nimetlerden biri de kendisine hayır duada bulunan evlat nimetidir.

Resulullah (s.a.v.) bir Hadis-i Şerifinde şöyle buyurmaktadır:
"İnsanoğlu Öldüğünde ameli kesilir. Ancak üç çeşit ameli müstesna. (Ölümenden sonra) Devam eden sadaka veya kendisinden faydalanılan ilim yahut, kendisine dua eden salih evlat.

İbrahimsuresi ayet 40
"Ey Rabbim! Beni ve soyumdan gelecekleri namazını dosdoğru kılanlardan eyle! Ey Rabbimiz! duamı kabul et!

Hz. İbrahim bu âyette de, Ailah tealadan, kendisini ve soyundan gelenleri, ibadetlerin en faziletlisi ve en geniş anlamlısı olan namaza devam etmelerine muvaffak kılmasını talep ediyor.

Abdullah b.Mes'ud, Peygamber efendimizin, namazın fazileti hakkında şöyle buyurduğunu rivayet ediyor: "Abdullah b. Mes'ud diyor ki:
"Ben "Ey Allanın Resulü, amellerin hangisi daha efdaldir?" diye sordum. Resulullah "Vaktinde kılınan namazdır..." buyurdu

İbrahimsuresi ayet 41
"Ey Rabb imiz! Herkesin hesaba çekileceği günde beni, ana-babamı ve müminleri bağışla!"

Hz.İbrahim bu âyet-i Celilede, babasının da affedilmesini dilemektedir. Hz.İbrahim bu duasını, babasının, inkârından dönmeyeceğini öğrenmesinden önce yapmıştır. Hz.İbrahim, babasının kâfir olduğunu anlayınca artık ondan uzaklaşmıştır. Bu hususta başka bir âyet-i Kerimede şöyle Duyurulmaktadır: "İbrahimin, babası için af dilemesi ise, sadece ona verdiği sözü yerine getirmesi içindir. Fakat babasının, Allahın düşmanı olduğu ortaya çıkınca İbrahim ondan uzaklaştı. Şüphesiz ki İbrahim çok niyaz eden ve çok halim selim bir insandı."
 

tahsin33

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
23 May 2008
Mesajlar
2,697
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
69
Peygamberlerin duası

İsra suresi ayet 80
Ve de ki: "Rabbim, beni (girilecek yere) doğru bir girdirişle girdir ve (çıkarılacak yerden) doğru bir çıkarılışla çıkar ve katından bana yardımcı bir kuvvet ver."

Bu dua Hicret'in yaklaştığını açıkça göstermektedir. Bu nedenle Allah, Peygamberi'ne (s.a) şöyle bir uyarıda bulunmaktadır: "Nerede ve ne durumda olursan ol, hakkı takip etmelisin. Eğer bir yerden hicret edersen, hak yolunda hicret etmelisin ve nereye gidersen hak için gitmelisin."

Yani, "Bu bozulmuş dünyayı ıslah edebilmem için ya bana bir güç ve yetki ver, ya da devletlerden birini benim yardımcım kıl." Çünkü sapıklığı, günahkarlığı kontrol etmek ve adaleti uygulamak için güç gerekir.
Hasan Basri ve Katade de bu ayeti böyle tefsir etmişlerdir. Büyük müfessirlerden İbn Cerir ve İbn Kesir de bu görüştedir. Bu görüş Hz. Peygamber'in (s.a) bir hadisi ile de desteklenmektedir: "Allah Kur'an ile yok edilemeyen kötülükleri sultan (güç) ile yok eder." Bu, İslâm'a göre ıslah için siyasî gücün gerektiğinin bir delilidir. Çünkü sadece uyarı ve tebliğ islah için yeterli değildir. Bunun yanısıra, Allah kendi dininin ikame edilmesi ve kanununun uygulanması için Peygamber'ine bizzat bu duayı öğrettiğine göre, güç sahibi olmayı istemek sadece helâl değil, aynı zamanda övülen bir harekettir ve bunun dünyevi bir istek olduğunu söyleyenler büyük bir yanılgı içindedirler. Gerçekte asıl "dünyevi" olan şey, kişinin kendi çıkarı için güç kazanmayı isteyip arzulamasıdır. Bunun tersine Allah yolunda, onun rızası için güç kazanmayı istemek dünyaya tapmak demek değil, bilakis Allah'a ibadet etmek demektir. Şayet cihad için kılıç taleb etmek yanlış değilse, ilâhi hükümler için güç taleb etmek de yanlış değildir.
 

tahsin33

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
23 May 2008
Mesajlar
2,697
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
69
Peygamberlerin duası

Meryem suresi ayet 4
Demişti ki: "Rabbim, şüphesiz benim kemiklerim gevşedi ve baş, yaşlılık aleviyle tutuştu; ben sana dua etmekle mutsuz olmadım."

Meryem suresi ayet 5
"Doğrusu ben, arkamdan gelecek yakınlarım adına korkuya kapıldım, benim karım da bir kısır (kadın) dır. Artık bana kendi katından bir yardımcı armağan et."

Yani "Akrabalarım, yani Abiya ailesi içinde bana emanet edilen görevi üstelenebilecek dini ve ahlâkî bakımdan düzgün hiçbir kimse göremiyorum."

Meryem suresi ayet 6
"Bana mirasçı olsun, Yakup oğullarına da mirasçı olsun. Rabbim, onu (kendisinden) razı olunan(lardan) kıl."

Yani, "Ben sadece bana varis olacak oğul için değil, aynı zamanda Yakub ailesinin doğru yolunu devralacak bir varis için dua ediyorum."

Meryem suresi ayet 7
(Allah buyurdu: "Ey Zekeriya, şüphesiz biz seni, adı Yahya olan bir çocukla müjdelemekteyiz; biz bundan önce ona hiç bir adaş kılmamışız."

Allah Teala bu âyet-i Kerimede, Zekeriyya aleyhisselamın duasını kabul ederek kendisine, ismini "Yahya" koyacağı bir erkek çocuk vereceğini beyan ediyor.

Müfessirler: "Daha Önce de bu adı kimseye vermiş değiliz." ifadesini "Daha önce bu çocuğun bir benzerini yaratmamıştık." veya "Daha önce, kısır olan bir kadından böyle bir çocuk meydana getirmemiştik." şekillerinde izah etmişlerdir. Taberi ise mealde verilen mânâyı tercih etmiştir.

Âyet-i Kerirne'de adı geçen Yahya aleyhisselam, Allah'ın gönderdiği Peygamberlerden biridir. Onun hakkında diğer âyetlerde de şöyle buyuruİmaktadır: "İşte orada Zekeriyya rabbine dua etti. "Ey rabbim, bana kendi katından temiz bir nesil ihsan et. Şüphesiz sen, duayı işitensin." dedi." "Zekeriyya, mabedde kalkıp namaz kılarken Melekler ona şöyle seslendiler: "Allah sana, kendi sözüyle meydana gelen İsa'yı tasdik eden, efendi, iffetli ve salihlerden bir Peygamber olan Yahya'yı müjdeliyor.

Peygamber efendimiz (s.a.v.) Miraç'ta gördüğü Yahya aleyhisselami şöyle anlatıyor:
"Sonra yukan çıkıp ikinci kat göğe vardık. Cebrail göğün kapısının açılmasını istedi. "Kim o?" diye soruldu. O da "Cebrail" dedi. "Yanında kim var?" diye soruldu. O da "Muhammed var." dedi. "Ona peyamberlik verildi mi?" diye soruldu. Cebrail "Evet" dedi. İş bitince (Kapı açılıp içeri girdiğimde) bir de ne göreyim, iki teyze çocuğu Yahya ve İsa oradalar. Cebrail bana "Bunlar Yalıya ve İsa'dır. Bunlara selam ver." dedi. Ben de onlara selam verdim. Selamımı aldı*lar ve bana "Merhaba salih kardeş, merhaba salih Peygamber" dediler
 

tahsin33

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
23 May 2008
Mesajlar
2,697
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
69
Peygamberlerin duası

Meryem suresi ayet 10
Dedi ki: "Rabbim, bana bir belge (ayet) ver."
Dedi ki: "Senin belgen, sapasağlam iken, üç tam gece insanlarla konuşmamandır."


Zekeriyya aleyhisselam, kalbinin mutmain olması için, çocuğunun ola*cağına dair kendisine bir alâmet verilmesini istedi. Allah Teala da ona alâmet olarak, üç gün dilinin tutulup konuşamayacağını ancak işaretle konuşabileceğini beyan etti.

Bu hususta başka bir âyette de şöyle Duyurulmaktadır: "Zekeriyya: "Rab*bim, o halde bana bir alâmet ver." dedi, Allah da "Senin alametin, insanlarla işa*retle konuşman dışında, üç gün konuşmamandır. Rabbini çokça an. Akşam sa*bah onu teşbih et." dedi Bu âyetten de anlaşıldığı gibi Zekeriyya aleyhisselam o üç gün içinde rabbini zikredip onu teşbih edebiliyor fakat insanlarla işaretleş*menin dışında konuşamıyordu.
 

tahsin33

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
23 May 2008
Mesajlar
2,697
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
69
Peygamberlerin duası

Taha suresi ayet 25
Dedi ki: "Rabbim, benim göğsümü aç."

Yani, "Kalbimi bir Rasûlün büyük görevi ile ilgili zorunlulukları yerine getirmeme yarayacak cesaretle doldur ve görevin yerine getirilmesi için bana güven ver." Hz. Musa (a.s) böyle dua etti, çünkü görevinin büyük sorumluluklarının bilincindeydi.

Taha suresi ayet 26
"Bana işimi kolaylaştır,"

Taha suresi ayet 27
"Dilimden düğümü çöz,"

Taha suresi ayet 28
"Ki söyleyeceklerimi kavrasınlar."

Musa (a.s) bunun için Allah'a dua etti, çünkü kendisinin beliğ bir konuşmacı olmadığının farkındaydı. Bir elçinin Firavun ve saray adamlarını etkilemek için akıcı bir dile sahip olması gerektiğini de biliyordu. Bu, Kitab-ı Mukaddes tarafından da desteklenmektedir. (Çıkış 4: 10) Fakat Talmut onun konuşmasındaki bu yetersizliği çok garip bir şekilde açıklar. Ona göre, Musa (a.s) çocukken Firavun'un tacını onun başından alıp kendi başına koyduğu için cezadan kurtulmak amacıyla dilini yanan bir kömürle yakmıştır. Bu hikaye çok aptalca olmasına rağmen bazı müfessirler bunu kabul etmişlerdir. Bizim tefsirimiz Kur'an tarafından da desteklenmektedir. Gerçek şu ki başlangıçta o çok beliğ bir dile sahip değildi, Firavun da onu bu yüzden alaya almıştı. (Zuhruf: 52) Musa (a.s) da aynı şeyin farkına varmış ve şöyle demiştir: "Kardeşim Harun'un dili benden daha düzgündür. Onu beni destekleyen bir yardımcı olarak benimle gönder." (Kasas: 34) Sonraları onun dilindeki bu pelteklik geçmiş ve çok güzel konuşmaya başlamıştır. Bu, onun Kur'an da ve Kitab-ı Mukaddes'de yaptığı konuşmalarla desteklenmektedir; çünkü bu konuşmalar birer belağat ve fesahat örneğidir. Herşeyin ötesinde, Allah'ın Rasûlunun dilinde bir kekemelik, sürçme ve pepelik yaratmasının hiçbir nedeni yoktur. İşte bu nedenle peygamberler görünüş, kişilik ve yetenek olarak insanların en üstünleri olurlar. Çünkü onlar, kekemelik, pepelik gibi aksaklıklar nedeniyle insanların alayına hedef olmamak için hem görünüş hem de davranış bakımından etkili olmak zorundadırlar.

Taha suresi ayet 29
"Ailemden bana bir yardımcı kıl,"

Taha suresi ayet 30
"Kardeşim Harun'u"

Taha suresi ayet 31
"Onunla arkamı kuvvetlendir."

Taha suresi ayet 32
"Onu işimde ortak kıl,"

Taha suresi ayet 33
"Böylece seni çok tesbih edelim."

Taha suresi ayet 34
"Ve seni çok zikredelim."

Taha suresi ayet 35
"Hiç şüphesiz sen, bizi görmektesin."
 

tahsin33

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
23 May 2008
Mesajlar
2,697
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
69
Peygamberlerin duası

Enbiyâ suresi ayet 76
Nuh da; daha önce çağrıda bulunduğu zaman, biz onun çağrısına cevap verdik, onu ve ailesini büyük bir üzüntüden kurtardık.

Burada Nuh'un kavmini ıslah için elinden geleni yaptıktan sonra en sonunda yaptığı şu dua kastedilmektedir: "Rabbim, ben yenik düştüm bana yardım et." "

"Büyük sıkıntı" ile onların günahkar bir topluluk içinde yaşadıkları sıkıntılı hayat ve Tufan kastedilmiş olabilir.
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt