Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Kuranda cihad kavramı (4 Kullanıcı)

tahsin33

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
23 May 2008
Mesajlar
2,697
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
70
furkanozkaya,
Allah CC razı olsun
 

tahsin33

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
23 May 2008
Mesajlar
2,697
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
70
Enfal suresi ayet 42
Hatırlayın ki, (Bedir savaşında) siz vâdinin yakın kenarında (Medine tarafında) idiniz, onlar da uzak kenarında (Mekke tarafında) idiler. Kervan da sizden daha aşağıda (deniz sahilinde) idi. Eğer (savaş için) sözleşmiş olsaydınız, sözleştiğiniz vakit hususunda ihtilâfa düşerdiniz. Fakat Allah, gerekli olan emri yerine getirmesi, helâk olanın açık bir delille (gözüyle gördükten sonra) helâk olması, yaşayanın da açık bir delille yaşaması için (böyle yaptı). Çünkü Allah hakkıyla işitendir, bilendir.

Ey müminler, hatırlayın o zamanı ki siz, Bedirde vadinin Medine'ye en yakın olan tarafından idiniz. Düşmanlarınız ise vadinin Mekke'ye uzak olan ta-rafmdaydılar.Şamdan gelen Ebu Süfyan ve arkadaşlarının bulunduğu kafile ise sizden aşağıda ve deniz tarafında bulunuyordu. Eğer sizler, düşmanlarınızla anlaşarak, orada buluşmaya karar verecek olsaydınız, vereceğiniz kararda ihtilaf eder ondan cayardınız. Zira hem yeriniz müsait değildi hem de onlar, sayıca çokluktu. Sizler az idiniz. Fakat Allah Teala kudretiyle, İslâm'ı ve Müslümanları aziz kılmak, inkârı ve taraftarlarını da alçaitmak için, sizleri haberiniz olmadan bir araya getirdi. Allah bunu böyle yaptı ki, helak olacak olan da, açıkça delili gördükten sonra helak olsun. Yaşayacak olan da açıkça delili gördükten sonra yaşasın. Şüphesiz ki Allah, sözlerinizi çok iyi işiten, halinizi çok iyi bilendir.
Âyet-i Kerime, müminlerin, Bedir vadisinin su bulunmayan, çorak ve savaşa elverişli olmayan bir yerinde bulunduklarını, buna mukabil müşriklerin, vadinin, su bulunan müsait bir yerinde bulunduklarını işaret ediyor. Ve bunu şöyle ifade ediyor: "Eğer burada düşmanla buluşmak için sözleşmiş olsaydınız ve size yine burası düşseydi mutlaka anlaşmazlığa düşer, burayı istemezdiniz."
Aslında Allah, size yardımını göstermek için durumu böyle takdir etmiştir. İstiyordu ki mağlup olan, açıkça mağlup olduğunu ve her türlü tedbire rağmen yenildiğini, galip gelen de az bir kuvvetle büyük bir kuvveti yenmiş olduğunu açıkça görsün.
 

tahsin33

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
23 May 2008
Mesajlar
2,697
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
70
Enfal suresi ayet 43
Hatırla ki, Allah, uykunda sana onları az gösterdi. Eğer onları sana çok gösterseydi, elbette çekinecek ve bu iş hakkında münakaşaya girişecektiniz. Fakat Allah (sizi bundan) kurtardı. Şüphesiz O, kalplerin özünü bilir.

Bu olay, Hz. Peygamber (s.a) Medine'den savaş alanına doğru ilerlerken meydana gelmiştir. O zaman henüz kafir ordusunun ne kadar büyük olduğu bilinmiyordu. Hz. Peygamber (s.a) orduyu rüyasında gördü ve ordunun çok büyük olmadığı sonucuna vardı. Sonra rüyasını mü'minlere anlattı. Bu da onlara cesaret verdi ve korkusuzca düşmana doğru yürüdüler.
 

tahsin33

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
23 May 2008
Mesajlar
2,697
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
70
Enfal suresi ayet 44
Allah, olacak bir işi yerine getirmek için (savaş alanında) karşılaştığınız zaman onları sizin gözlerinizde az gösteriyor, sizi de onların gözlerinde azaltıyordu. Bütün işler Allah'a döner.

Düşmanla karşı karşıya geldiğinizde Allah onları size az gösteriyordu. Ve onların gözlerine de sizi az gösteriyordu. İki tarafa da karşılarındakileri az gösteriyordu. Karşı tarafa Müslümanları az gösteriyordu ki, onlar cesarete gelip savaştan vazgeçmesinler, ve az gördükleri mü’minleri ezip geçeceklerini zannetsinler. Mü’minlere de onları az gösteriyordu ki onlar da bu savaşta sebat göstersinler. Rivâyetlere göre İbni Mesud efendimiz yanındaki bir sahâbeye soruyordu. Karşıdaki düşmanı ne kadar görüyorsun? diye, o sahâbe de diyordu ki vallahi ben onları yaklaşık yüz kişi kadar görüyorum. Ebu cehil de Müslümanların sayıları hakkında bir lokma kadarlar diyordu. Böylece iki ordu vuruşsun da Allah intikam alacağı taraftan intikamını alsın, galip getireceği tarafın da üzerine nîmetlerini tamamlayıp galip getirsin. Çünkü Allah dilediğine hükmeder ve neye hükmetmişse onu uygular. Çünkü bütün işler sonunda Allah’a dönüp varır.

Evet işte böylece mü’minler az gördükleri kâfirlere saldırıyorlar, kâfirler de az gördükleri mü’minlerin üzerine yürüyorlar. Netice Allah’ın zaten verilmiş bir kararını, yapılmış bir işini, verilmiş bir emrini gerçekleştirmek. Bunu gerçekleştirmek, savaşın devamını sağlamak için Rabbimiz âyetlerini böylece gösteriyordu. Rüyada gösteriyordu, bizzat uyanıkken gösteriyordu. Böylece iş aynen Allah’ın istediği, planladığı gibi cereyan ediyordu. Çünkü bütün işler Allah’a döndürülür. Emreden O’dur, takdir eden, gerçekleştiren O’dur. Rüyada O gösterir, şartları O hazırlar, meleklerini O gönderir ve işler O’nun istediği şekilde gerçekleşir.

Peki bu durumda mü’minlere düşen nedir? Mü’minler Cenâb-ı Hakkın bu mûcize diyebileceğimiz âyetlerini beklemekten ziyâde Allah’a, Allah’ın istediği kulluğa yönelmelidir. Yâni mü’mine düşen kendisinin yapması gerekenleri yapmaktır, Allah da kendisine düşeni elbette yapacaktır. Ama işin başında, ama ortasında, ama sonunda. İşte orada da yaptı Rabbimiz yapacağını.

Savaşın başında her iki tarafı da birbirine az gösteren Rab-bimiz yine Âl-i İmrân sûresinin beyanıyla savaşın başlamasıyla bir-likte mü’minleri kâfirlerin sayılarının, güçlerinin iki katı gösteriveriyor. Sayısal ve güç yönünden çok azınlıkta olan mü’minler kâfirlerin gö-zünde iki katı gösteriliyor ve Müslümanlara da o kâfirleri mevcut sa-yılarından ve güçlerinden çok daha az gösteriliyor. Böylece Rabbimiz istediklerini az, istediklerini çok göstererek mü’minleri güçlendiriyor, kâfirlerin cesaretlerini kırıyor.
 

tahsin33

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
23 May 2008
Mesajlar
2,697
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
70
Enfal suresi ayet 45
Ey iman edenler, bir toplulukla karşı karşıya geldiğiniz zaman, dayanıklık gösterin ve Allah'ı çokça zikredin. Umulur ki kurtuluş (felah) bulursunuz

Ey Allah’ın istediği gibi iman edenler. Ey Allah’a, Allah’ın dinine, Allah’ın âyetlerine, Allah’ın yasalarına, Allah’ın velâyetine, tarih içinde hep Allah’ın yasalarının üstün olup uygulandığına iman edenler. Öyleyse bu imanınızın gereği olarak bir toplulukla karşı karşıya gelirseniz sebat edin, dayanın, direnin, dişinizi sıkın. Ayaklarınız yerlerinden kaymasın. Ayağınız sağlam bassın. İmanlarınızla, teslimiyetlerinizle, tevekküllerinizle sabit olun. Geri adım atmamak, kaçmamak üzere yerlerinizde çakılıp kalın. Gönlünüz Rabbinize bağlansın. Yolunuzda, dâvânızda, imanınızda, Allah’ın yardımı konusunda şüpheniz, tereddüdünüz olmasın.

Kesinlikle bilesiniz ki Allah sizinle beraberdir, Allah sizin desteğinizdedir, Allah size yardımını ulaştıracaktır. Bu Allah’ın va’didir, bu Allah’ın bir yasasıdır ve Allah yasalarında asla bir değişiklik olmaz

Kâinatta işleyen yasaların tamamı Allah yasasıdır. İşte Bedir. Müslümanlar çok az. Böyle bir durumda Müslümanların kendilerinden çok fazla güce sahip olan kâfirler karşısında galip gelmeleri normal yasalar dahilinde âdeta mümkün değil gibi görünmektedir. Ama elbette Allah orada bizzat kendi emrini gündeme getirecek, meleklerini göndererek mü’minlere va’dini gerçekleştirecektir. Şartları tamamen mü’minlerin lehine değiştirecektir. Çünkü zaferin tamamıyla Allah ka-tından olduğunu önceki âyetlerde bildirmişti Rabbimiz. Öyleyse mü’minlere düşen sadece kâfirler karşısında, o kâfirler kendilerinden ne kadar da fazla olurlarsa olsunlar sabretmek, Allah’ın istediği gibi davranmaktır. Daima ileriye doğru yürümek ve asla kaçmayı düşünmemektir. İleri gittikçe Rabbinin rızasını ve Cennetin kokusunu duymaktır. Müslüman böyle yapınca şehit olsa da, kazansa da galip olacaktır
 

tahsin33

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
23 May 2008
Mesajlar
2,697
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
70
Enfal suresi ayet 60
Onlara karşı gücünüzün yettiği kadar kuvvet ve besili atlar hazırlayın. Bununla Allah'ın düşmanı ve sizin düşmanınızı ve bunların dışında sizin bilmeyip Allah'ın bildiği diğer (düşmanları) korkutup-caydırasınız. Allah yolunda her ne infak ederseniz size ‘eksiksiz olarak ödenir' ve siz haksızlığa uğratılmazsınız.

Ey mü’minler, sizler kâfirlere karşı gücünüz yettiği kadar, gücünüzün yettiği kuvvet cinsinden hazırlık yapın. Evet demek ki nasıl olsa Allah bizim yardımcımızdır diyerek bizler yatmayacağız. Gücümüz, kuvvetimiz neye yetiyorsa, nereye kadar yetiyorsa güç kuvvet hazırlığı içine gireceğiz. Biz gücümüzün yettiğinden sorumluyuz. Eğer kâfirlerin bizim ulaşamayacağımız şeyler elde etmişlerse, silah ve teknoloji yönünden bizden üstün şeylere sahiplerse o zaman o konuda bir hesabın içine girmeyeceğiz. Biz bize düşen, bizim hazırlayabileceğimiz kadar bir hazırlık yapmaktan sorumlu olacağız. Elde edebildiğimiz, imal edebildiğimiz kadarıyla bir hazırlık içinde olacağız.

Ama elbette biz kâfir olmadığımız için onların bize karşı kullanmayı düşündükleri silahların pek çoğunu onlara karşı kullanamayacağız. Ama bizde onlarda olmayan bir silah vardır ki o da şehadete, cennete ulaşma adına ölüme koşmaktır. Böyle güçlü bir silah hiçbir zaman kâfirlerin elinde yoktur. Unutmamalıdır ki şehadet için koşan bir mü’-min karşısında durabilecek bir silah yoktur.

Müslümanlar böylece kendilerini eğitmelidirler. Böyle bir hazırlık içinde kâfirlerin karşısına çıkabilirsek kesinlikle o savaş bizim lehimize olacaktır. Yok eğer sadece maddî silah gücüyle savaş kazanılmış olsaydı tüm savaşları kâfirlerin kazanmaları gerekecekti. Eğer bizler iman gücümüzü, amel gücümüzü, ahlâk gücümüzü, şehadete koşma gücümüzü takınarak, bu güçlerle donanarak kâfirlerin karşısına çıkabilirsek unutmayalım ki bunların yanında melekler gücümüz, Allah’ın orduları gücümüz, Allah’ın görünen ve görünmeyen orduları gücümüz de devreye girecektir. Yağmur bizim lehimizde olacak, melekler bizden yana, cesaret bizden yana, korku kâfirlerden yana olacaktır. Hattâ kâfirlerin dostu şeytan bile kâfirlere korku salarak bizim lehimize dönecektir.

Evet böyle bir hazırlık içinde olacağız. Savaş için hazır bekleyen atlar bağlayacağız. Atlı süvarilerimiz olacak. Tabii bugün hızlı ha-reket eden mekânik zırhlı araçlar, tanklar da bunun içine girmektedir. Böylece Allah’ın düşmanlarını, bizim düşmanlarımızı, bir de Allah’ın bilip de bizim bilmediğimiz düşmanlarımızı yıldırma imkânını elde etmiş olacağız.

Evet demek ki bu yaptığımız savaş hazırlıklarıyla hem bizim bildiğimiz hem de bizim bilmeyip de Rabbimizin bildiği düşmanlarımızı korkutmuş olacağız. Tabii bildiğimiz açık düşmanlarımız olduğu gibi bizim bilemeyip Allah’ın bildiği münâfıkça düşmanlık besleyenler de olabilecektir. Bu hazırlıklarımızla böylece onların kalplerine de bir korku salmış olacağız. Bizim bu hazırlığımız düşmanlarımız için caydırıcı bir özellik taşıyacak, onların saldırganlığını kıracaktır. Öyleyse barış için kuvvetli olmak zorundayız. Mü’min hem iman yönünden, hem cesaret yönünden, hem de aktivitesiyle güçlü olmalıdır. Allah’tan başka hiç kimseden korkmadığı tüm çevresine göstermelidir Müslüman.

Şunu da asla unutmayın ki ey Müslümanlar bu iş için, Allah yolunda savaş için ne infak eder, ne harcarsanız, ne ter dökerseniz, ne vakit ayırırsanız o size tastamam ödenecektir ve siz bu konuda asla bir zarara uğratılmayacaksınız. Rabbimiz bizden sadır olan her şeyi kayd edecek ve değerlendirmeye tâbi tutacaktır. Yaptıklarınızın karşılığı eksiltilmeden size ödenecektir. Siz ister farkında olun ister olmayın yaptığınız her şey değerlendirilmeye tâbi tutulacak. Bazen yaptıklarınız on katıyla, bazen yedi yüz, bazen da sonsuz mükafatlar verilecektir.
 

tahsin33

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
23 May 2008
Mesajlar
2,697
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
70
Enfal suresi ayet 65
Ey Peygamber mü'minleri savaşa karşı hazırlayıp-teşvik et. Eğer içinizde sabreden yirmi (kişi) bulunursa iki yüz (kişiyi) mağlub edebilirler. Ve eğer içinizden yüz (sabırlı kişi) bulunursa kâfirlerden binini yener. Çünkü onlar (gerçeği) kavramayan bir topluluktur.

Ey peygamber, mü’minleri savaşa teşvik et, onları savaş için coştur. Allah yolunda savaşmaları için onlara teşvikte bulun. Peygamber kendisi bizzat savaş için vaziyet alacağı gibi aynı zamanda yanındaki Müslümanları da teşvik edecek. Biz biliyoruz ki zaten peygamber ilk günden beri böyle bir savaşın içindedir. Biliyoruz ki Rasulullah efendimizin hayatında Allah yasaları belli bir süreç içindedir. Bu yaların pek çoğu zamanı geldiğinde inmiştir. Bazıları hazırlık yapmak üzere önceden mü’minlere indirilmiş ve mü’minleri hazırlamıştır. Mü’minler Rablerinden gelen bu yasalar istikâmetinde hazırlıklarını yaptıktan sonra Rabbimiz herhangi bir sebep olarak veya olmayarak âyetlerini indirmiştir. Böylece Rabbimiz mü’minlere ne yapacaklarını bildirmiştir. Mü’minler de hemen onun gereğini yerine getirmişlerdir.

Meselâ Mekki sûrelerden Âdiyât sûresinde Rabbimiz cihaddan söz eder. Görkemli cihad sahneleri mü’minlerin gözleri önüne getirilir. Bu tablolarla, bu cihad görüntüleriyle mü’minlerin kalbinde cihad duyguları geliştirilir, mü’minlerin gönülleri cihada doğru sevk edilir. Mü’minlerin kalplerinde böyle büyük bir duygu oluşturulur. Ancak bu sûrenin indirildiği Mekke ortamında henüz cihada izin yoktur. Peki cihada izin yok, hem de cihaddan niye söz ediliyor? O zaman bundan şunu anlıyoruz. Henüz cihada hiç izin verilmediği zamanlarda bile gönüllerde cihad coşkusu meydana getirmek içindi. Yâni mü’minler ileride bir gün yapacakları cihada hem gönülden, hem de diğer yönlerden hazır hale getiriliyorlardı. Böylece Allah için, Allah dininin ikamesi için dünyadan uzak-laşabilmeleri öğretildi onlara. Çünkü Allah için bir cihad söz konusu olduğu zaman, dünya artık bir kenarda kalacaktı. İnsan sahip olduğu her şeyini terk edip cihad meydanlarında, ya Rabbi, ben kendimi de sana vermeye geldim. Senin yolunda canımı da vermeye geldim. Malımdan, mülkümden vaz geçtim. Çoluk çocuğumu arkada bıraktım. Şimdi de sana canımı vermeye geldim diyerek cihad meydanında olabilecekti. Bu hazırlıkların hepsi önceden yapılacaktı ve bir gün cihad emri geldiği zaman, cihad meydanlarına koşun emri geldiği za-man Allah’ın peygamberi ve onun izinde olan, bu yetkiye sahip olan emirler, komutanlar mü’minleri cihada teşvik edecekti. Ve işte Rab-bimiz burada savaşla ilgili diğer yasalarını da bizlere bildiriyor.
Bakın peygambere ve onun şahsında onun yolunun yolcusu mü’minlere bir savaş desteği, bir savaş morali. Sizden sabredip kendisini tutacak olan, gerçekten Allah bir savaşta dimdik düşmana karşı duracak, geri kaçmayı aklının ucundan bile geçirmeyecek, Allah yolunda çekinmeden canını verebilecek bir kapasitede olan yirmi kişi, yirmi mü’min kâfirlerden iki yüz kişiyi yener. Sizden bu kapasitede yir-mi kişi, iki yüz kâfire bedeldir. İşte Rabbimizin mü’minlere ilâhî nusreti ve desteği. Kâfirlerle mü’minler arasındaki oran işte Rabbimiz tarafından böyle belirleniyor. Demek ki iman bir mümini kâfir karşısında on katı daha güçlü kılıyor. Bu kuvvet kâfirler karşısında Müslümanlar yirmi kişilik bir grup oluşturdukları zaman geçerlidir.

Peki şimdi bir problem var. Acaba bu Müslümanların özelliği neymiş? Bir tek özellikten bahsedilmiş, o da sabreden yirmi kişi. Kendisini tutan yirmi kişi. Hangi konuda sabır? Hangi konuda kendisini tutmak? Arkadaşlar daha önceden sabır hayatını yaşamış olan, daha önceden kendisini tutmayı becerebilmiş yirmi kişi. Hangi konuda? Birinci anlamıyla Allah’ın farzları üzerinde, Allah’ın emir ve yasakları üzerinde kendisini tutmuş, Allah’ın emirlerini yerine getirmeye çalışmış, sabretmiş, sabirînden yirmi kişi. İkinci anlamıyla kendisini tutabilmiş, haramlardan kaçınabilmiş, haramlara hiç yaklaşmama sabrını gösterebilmiş yirmi kişi. Üçüncü bir anlamıyla başına gelen felâketler karşısında bağırıp çağırmamış, isyan etmemiş, Rabbinin kaderine, takdirine razı olmuş, gözleri yaşarmış belki, tıpkı Rasulullah efendimizin oğlu İbrahim’in vefatı esnasında olduğu gibi ama, bağıra çağıra ağlayıp isyan etmemiş. Allah verdi, O aldı diyebilmiş. İsyan etmemiş, kendisini tutabilmiş. Böyle bir olgunluğu daha önceki hayatında gerçekleştirmiş yirmi kişi, iki yüz kişiye galip gelecektir.

Veya daha önceden Allah için, Allah yolunda mallarını ve canlarını, mallarını ve bedenlerini vermesini öğrenmiş, namaz ve zekât, namaz ve infak deneyiminden geçmiş olanlar işte şimdi bu cihad meydanında da Allah için bunları seve seve verebileceklerdir. Daha önceden İslâm’ın nehylerinden kaçmasını öğrenmiş olanlar, elbette cihad meydanında da dünyayı bir kenara koyabileceklerdir.
Elbette böyle inanmış, ne adına savaştıklarının farkında olan, hayatın ve ölümün mânâsını anlamış, âhiretin mükafatlarını, cenneti, cehennemi bilmiş Müslümanlar karşılarında bunların hiçbirisini bilmeyen, sadece dünyaları için, ülkeleri için savaşan, ırkçılık için savaşan kâfirler, kendilerinin yirmi katı olsalar bile onlardan her zaman güçlüdürler. Çünkü onlar mü’minlerin bildiklerini bilmeyen, onların inandıklarına inanmayan anlayışsız, bilgisiz bir toplumdur. Onlar cennet için, Allah için değil, sadece yağma ve talan için savaşan insanlardır. Onlar Allah desteğinden mahrumdurlar.

Böyle mü’minlerden yüz kişi o kâfirlerden bin kişiye galip gelecektir. Çünkü onlar hiçbir şey bilmeyen bir güruhtur. Çünkü onlar işin farkında olmayan, işin fıkhında olmayan bir toplulukturlar. Çünkü mü’-min ölüme koşarken onlar ölümden kaçan insanlardır. Mü’min cennet özlemiyle çırpınırken, Allah’ın rızasına ulaşma heyecanıyla koşarken, kâfirler dünyaya dönsem, sevgililerime tekrar kavuşsam hayalleriyle savaşmaktadır. Mü’minlerin ayakları ileri ileri koşarken kâfirlerin ayakları elbette geri, geri gidecektir. Mü’minler cennetteki Allah’ın nîmetlerine gözünü dikmiş olarak savaşırken, kâfirler ise tekrar vatanına döndüğü zaman bırakmış olduğu ticaretini, hayatını düşünmektedir.

Elbette bu vasıflara sahip olan yüz mü’min bu vasıflardan mahrum olan bin kâfire galip gelecektir. Onlar hep Allah’ın izniyle Allah’ın yasalarına uydukları için zafere ulaşacaklardır. Mü’minler Allah yasalarına uydukları için, kâfirler ise bu Allah yasalarına ters düştükleri için, onlara göre şekillenmedikleri için, işin farkında olmadık-ları için, cenneti, cehennemi, Allah’ın rızasını ve gazabını, uğrunda can verilmesi gereken şerefli şeyleri bilmedikleri için mutlaka yenileceklerdir.
 

tahsin33

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
23 May 2008
Mesajlar
2,697
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
70
Enfal suresi ayet 66
Şimdi Allah sizden (yükünüzü) hafifletti ve sizde bir za'f olduğunu bildi. Sizden yüz sabırlı (kişi) bulunursa (onların) iki yüzünü bozguna uğratır; eğer sizden bin (kişi) olursa Allah'ın izniyle (onların) iki binini yener. Allah sabredenlerle beraberdir.

Allah şu anda sizden tahfif etmiştir. Yâni sizin için bir indirimde bulunmuştur.. Yasada bir hafifletme yapılıyor anlıyoruz. Tabii önceki yasa kaldırılmıyor, ancak mü’minlere yüklenen sorumluluğun bir kısmı kaldırılıyor. Yâni yukarıdaki yasaya uymak yasaklanmıyor. Sizden yüz kişi, sabreden yüz kişi kâfirlerden iki yüz kişiye galip gelirler. Sizden bin kişi olursa onlardan iki bin kişiye galip gelirler. Allah’ın izniyle galip gelirler. Allah hiç şüphesiz sabredenlerle beraberdir. Evet işte yasa bu hale getirilmiştir. Mü’minlerden sorumluluk noktasında bir indirme söz konusu edilerek, yukarıdaki âyetlerde gündeme getirilen kendilerinin on katı bir düşmanla savaşma emri Allah tarafından iki katına indirilmiştir.

Meselâ düşünün ki Nuh (a.s)döneminde bir avuç Müslüman, bir gemilik Müslüman tüm kâfir toplumla savaşlarında belli bir noktaya geldiğinde Allah o mü’minlere şunu emretmiş: Gemi yapacaksınız. Rabbimiz Nuh peygambere böyle emretmiş. Demek ki o an ki savaş malzemesi olarak mü’minlerin hazırlanmaları gereken, yapabilecekleri tek şey oydu. Rabbimiz de onu emrediyordu. Ve Nuh peygamber gemiyi yapıyor. Hazırlıklar tamam, geminin içine alınacaklar alınıyor, azınlıkta olan iman edenler o gemi içerisine biniyor. Geriye kalanlar dışarıda ve savaş başlıyor. Nasıl bir savaş? İnsanlar için ve bütün varlıklar için hayat olarak sunulmuş olan su her taraftan boşanmaya başlıyor. Yerlerden su fışkırıyor, gökler su boşaltıyor ve kâfirler helâk ediliyor. Mü’minler zafere ulaştırılıyor. İşte bunlar da örneklerdir. Veya meselâ Mûsâ (a.s)ve Firavun arasındaki savaş da böyledir. Öyleyse iman küfür arasındaki savaşların illa da insanların düşündükleri gibi olması gerekmiyor.

Meselâ Haşr sûresindeki savaşta mü’minler sadece kuşatma yapıyorlar ve Allah her birinin evi kale gibi olan Yahudilerin içine bir korku salıyor ve kendi elleriyle evlerini yıkmaya başlayıveriyorlar O korku sebebiyle. Yâni bu savaş aslında iman ile küfür arasında işin bitirilmesi hadisesidir. Bu hadise nasıl bitecektir? Ne şekilde gerçekleşecektir? Allah nasıl bitirecektir? Onu Allah bilir. Biz bu yasalardan herhangi birine kendimizi uydurabiliriz. Yâni bazen bir avuç mü’min, yüz mü’min, iki yüz mü’min kendisinin on katı değil yirmi katı, icabında otuz katı kâfirle savaş yapabilir ki bunu yaptıklarında Allah onlara niçin bunu yaptınız demez. Çünkü İslâm tarihi içerisinde peygamber (a.s)dan sonra bizden çok değerli mü’minlerin yapmış oldukları savaşların bir çoğuna Allah zafer nasip etmiştir. İşte onların hareketleri, tavırları İslâm’ın böyle anlaşılması gerektiğini gözler önüne sermiştir. İslâm’ı bizden daha çok anlayan sahâbe-i kirâm bu şekilde uygulamalar yapmıştır. Bize düşen Allah katında yasa olarak indirilenlere tâbi olmak, Allah katındakilere gözümüzü dikmek, Allah için cihad meydanlarına koşmaktır. Gerçekten sabrettiğimiz takdirde Allah bizlere de zaferini nasip edecektir.
 

tahsin33

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
23 May 2008
Mesajlar
2,697
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
70
Enfal suresi ayet 67
hiçbir peygambere yeryüzünde kesin bir zafer kazanıncaya kadar esir alması yakışmaz. Siz dünyanın geçici yararını istiyorsunuz. Oysa Allah (size) ahireti istemektedir. Allah üstün ve güçlüdür hüküm ve hikmet sahibidir.

Bedir savaşının arkasından meşhur bir hadise zuhur etmişti. Peygamber ve bazı sahâbe müşrik esirlerinin fidye karşılığında salıverilmelerini ön görmüşlerdir. İçlerinde Hz. Ömer (r.a) bulunduğu bir diğer kısım ashap ise onların öldürülmelerini istemişti. Henüz bu konuda bir yasa inmediği için Rasulullah fidye alma hadisesini uygulamıştır. Allah’ın yasası da şudur: Yeryüzünde sağlam bir hâkimiyet el-de etmedikçe, savaşta düşmanı iyice hırpalayıp gücünü kırmadıkça, düşmanı kesin bir yenilgiye uğratarak bulunduğu coğrafyada İslâm’ın yerleşmesini, İslâm’ın egemenliğini sağlamadıkça hiçbir peygambere esirler edinmek yakışmaz.

Bundan sonra sözü Peygamberin şahsından bizlere döndürerek Rabbimiz şöyle buyuruyor. Dünya hayatının menfaatlerini elde etmek isteyerek, bu maksatla, bu şekilde yapmanız doğru değildir. Ey Müslümanlar, sizler esir almakla, esir peşinde koşmakla dünya malı ve menfaati peşinde koşuyorsunuz. Geçici dünya menfaatlerini umuyorsunuz. Halbuki Allah sizin için âhireti murat ediyor. Unutmayın ki Allah Azîz ve Hakîmdir. Onun emrine asla karşı gelmeyin.

Artık yasanın inmesinden sonra bizler için böyle bir şey söz konusu olmamalıdır. Böyle dünya menfaatleri amacıyla onlardan alınacak fidye karşılığında dünyayı tercih ederek onları esir olarak tutmak yakışmaz. Peygamber için de bizler için de böyle bir şey söz konusu olmayacaktır. Rasulullah efendimiz de zaten fidye karşılığında Bedir esirlerini serbest bırakırken hiç bir zaman dünyayı istememiştir. Ancak böyle Rabbimiz tarafından bir yasa gönderilmediği için, onlar esir olarak kaldıkları takdirde belki ileride Müslüman olurlar düşüncesiyle fidye hadisesini öngörmüştür. Çünkü Allah onun için de bizim için de Âhireti istemektedir. Yâni mü’minler her zaman âhiret yurdunu düşünerek Allah katındaki Âhireti tercih etmelidirler. Çünkü Allah’ın her emrinde, her yasağında, her işinde, her yasasında bir hikmet vardır. Onun bu hikmetli yasaları hükümran olacaktır.
 

tahsin33

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
23 May 2008
Mesajlar
2,697
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
70
Enfal suresi ayet 72.
“Doğrusu inanıp hicret edenler, Allah yolunda mallarıyla canlarıyla cihad edenler ve muhacirleri barındırıp onlara yardım edenler, işte bunlar birbirinin dostudurlar. İnanıp hicret etmeyenlerle, hicret edene kadar sizin dostluğunuz yoktur. Fakat din uğrunda yardım isterlerse, aranızda anlaşma olmayan topluluktan başkasına karşı onlara yardım etmeniz gerekir. Allah işlediklerinizi görür.”

İman edenler, hicret edenler. İman edenler ve iman kaynaklı bir hayat yaşayabilmek için, imanlarından kıl payı ayrılmamak için hicret edenler, imanları için her şeylerini fedâ edenler, imanları uğrunda cihad edenler, imanlarını yaşayabilmek için malları ve canlarıyla cehd-ü gayret sarf edenler. Ve barındıranlar, destek olanlar var ya işte onlar birbirlerinin dostudurlar, birbirlerinin velisidirler. Birbirleriyle kardeşlik ilişkisi içinde bulunanlardır onlar. Birbirlerine karşı sırdaştır onlar. Birbirlerine karşı sorumluluk taşıyan insanlardır onlar. Birbirlerine Allah’ın emirlerini emreden, birbirlerini Allah’ın yasaklarından sakındıran, birbirlerini cennete kazandırma kavgası veren insanlardır onlar.

İman edip de hicret etmeyenlere, iman edip iman kaynaklı bir hayata yürümeyenlere, imanlarını yaşayabilecekleri bir ortam arayışı içine girmeyenlere gelince onlarla sizin aranızda herhangi bir velâyet ilişkisi yoktur. Zaten doğal olarak böyle bir şeyin gerçekleşmesi mümkün değildir. Hattâ onlar da hicret edip sizin aranıza katılıncaya kadar... Eğer din hususunda sizden bir nusret, bir yardım isterlerse o zaman bu konuda onlara destek olmak zorundasınız. Yâni eğer dinlerine mâni olunuyor, dinlerini yaşamalarına imkân verilmiyorsa, dinleri konusunda zulme maruz kalıyorlarsa onlara yardım etmek zorundasınız. Bu da bir Allah yasasıdır. Velâyetin her türlüsü yasak değildir. Din konusunda bir yardım istemeleri söz konusu olursa onlara yardım edeceğiz.

Evet İslâm yurduna hicret edip Müslümanlara katılmayan Müslümanlarla İslâm yurdunda ikâmet eden Müslümanlar arasında sadece İslâm bağı, İslâm kardeşliği bağı vardır. Küfür ve şirk diyarında yaşayan Müslümanlar İslâm yurdunda yaşayan Müslümanlara vâris olamazlar, birbirlerinin velisi olamazlar. Allah’ın Resulü bir hadisle-rinde buyurur ki:

“Müşriklerin arasında yaşayan hiç bir Müslümana karşı sorumluluk borcum yoktur.”

Ancak aranızda bir anlaşma, sıkı bir sözleşme olan topluluk-lara karşı bu olmayacaktır. O topluluk içinde herhangi bir Müslüma-nın din konusunda da olsa bir problemi var da sizden yardım isti-yorsa savaş açarak o Müslümana yardım etmeniz söz konusu değildir. Müslüman her zaman anlaşma yaptığı toplumlara karşı anlaşmasına sâdık kalmak zorundadır. Tabii bu şu anlamda değildir. Hiç müdahale etmeyeceğiz, ağzımızı hiç açmayacağız, aramızda anlaşma bulunan toplum bizim din kardeşlerimize zulmederken biz onları kabulleneceğiz anlamına değildir. O devlet nezdinde hiç bir girişimde bulunmayacağız anlamına değildir bu. Sadece o antlaşmamızı fiilen kökünden bozup atacak bir davranış içine girmeyeceğiz anlamınadır. Onun dışında yine o Müslüman kardeşlerimize yardımlarımızı esir-gemeyeceğiz.
 

tahsin33

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
23 May 2008
Mesajlar
2,697
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
70
Enfal suresi ayet 73
Kâfir olanlar da birbirlerinin yardımcılarıdır. Eğer siz onu (Allah'ın emirlerini) yerine getirmezseniz yeryüzünde bir fitne ve büyük bir fesat olur.

Kâfirlere gelince onlar da birbirlerinin velisi ve dostudurlar. Onlar arasında da karşılıklı velâyet ilişkileri vardır. Birbirleri adına karar alırlar ve birbirlerinin kararlarını, yasalarını uygularlar. Onlar birbirlerinin velisidirler, sizler de birbirlerinizin velisisiniz. Kâfirlerin mü’min-lerle, mü’minlerin de kâfirlerle asla bir velâyet ilişkileri olamaz. Akraba bile olsalar müminle kâfir arasında bir dostluk, bir velâyet ilişkisi yoktur. Allah mü’minlerin velisidir, mü’minler de birbirlerinin velisidirler.

Eğer sizler mü’minler olarak bunu yapmazsanız, yâni sadece mü’minleri velî bilmez, sadece mü’minler olarak aranızdaki velâyet bağlarını pekiştirmezseniz, aranızdaki dostluk ve dayanışmalarınızı sağlamlaştırmazsanız, velilerinizi, valilerinizi, idarecilerinizi kendinizden seçmez, kâfirlerin ve müşriklerin velâyeti altında bir hayata razı olursanız kesinlikle bilesiniz ki yeryüzünde büyük bir fitne ve fesat olur.

Şu anda öyle değil mi? Öyle olmamış mı? Mü’minler birbirleriyle ilişkilerini bozdukları için, kâfirleri ve kendilerini tek ümmet bilip tek yumruk halinde kendilerinden başkalarının karşısında durabilme özelliklerini yitirdikleri için, kendilerinden başkalarının velâyeti altında bir hayattan razı oldukları için yeryüzünde büyük bir fitne çıkmamış mıdır?
 

tahsin33

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
23 May 2008
Mesajlar
2,697
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
70
Enfal suresi ayet 74
İman edip de Allah yolunda hicret ve cihad edenler, (muhacirleri) barındıran ve yardım edenler var ya, işte gerçek müminler onlardır. Onlar için mağfiret ve bol rızık vardır.

İman edip hicret edenler ve Allah yolunda hicret edenler, muhacirleri barındırıp onlara yardım edenler, muhacir kardeşlerini bağırlarına basanlar, onlara yardım edip destek olanlar var ya işte onlar gerçek Müslümanlardır. Bu özellikler bizde varsa biz gerçek Müslümanlarız. Onlar için mağfiret vardır, Rableri tarafından bağışlanma, kusurlarının örtülmesi vardır ve Kerîm bir ecir, cömertçe bir mükafat vardır.
 

tahsin33

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
23 May 2008
Mesajlar
2,697
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
70
Enfal suresi ayet 75
Sonradan iman eden ve hicret edip de sizinle beraber cihad edenler de sizdendir. Allah'ın kitabına göre yakın akrabalar birbirlerine (vâris olmağa) daha uygundur. Şüphesiz ki Allah her şeyi bilendir.

Tekrar iman edenler, sonradan iman edenler. Öncekiler önceden iman edenlerdi, bunlar da sonradan iman edenlerdir. Sonradan iman etmiş ve kardeşleriyle velâyet ilişkilerini gerçekleştirmiş olanlar. Esirler içerisinde, savaşılan toplumlar içerisinde dirilip sonradan imana gelmiş olanlar, hicret edip Müslüman kardeşlerine katılmış, Müslümanlara destek vermiş olanlar, hangi ırktan, hangi ülkeden, hangi dinden, hangi coğrafyadan olurlarsa olsunlar Müslümanlarla birlikte, sizinle birlikte cihada katılarak kendileri gibi olanları diriltmeye koşmuş olanlar, onlar da sizlerdendirler. Önceki durumları ne olursa olsun onlar da sizin gibidirler, onlar da sizin kardeşlerinizdirler. Onları kendinizden bir parça kabul etmek, kardeş bilmek ve bağrınıza basmak zorundasınız. Artık İslâm ümmetinin bir üyesidirler onlar.

Akrabalık bağları içerisinde olanlar ise Allah kitabında, Allah yasalarında birbirlerine daha yakın velâyet ilişkileri içerisindedirler. Yâni arada akrabalık bağları söz konusu olduğu takdirde onlarla olan ilişkilerin daha yakın, daha farklı olması bizlere emredilmiş oluyor. Yâni iman noktasında bizler hepimiz birbirimizin kardeşiyiz. Ama bakın bu âyetlerde anlatıldığı gibi, iman, hicret, Allah yolunda cihad, akrabalık gibi özellikler sebebiyle daha bir kardeş olacağız. Ve de ayrıca akrabalığın da getirdiği ayrı bir takım haklar hukuklar söz konusu olacaktır.

Meselâ akrabalık artı bir de komşuluk söz konusu olunca el-bette hukuklarımız ve sorumluluklarımız farklılaşacaktır. Ama kom-şuluk bağlarımız, akrabalık bağlarımız hiçbir zaman İslâm kardeşliği bağlarımızı zedeleyecek bir noktaya varmayacaktır. Hiç şüphesiz ki Allah yaptığınız her şeyi bilmektedir. Her şeyi Allah’ın ezelî ve ebedî ilminin altında yaptığınızı unutmayın.
 

tahsin33

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
23 May 2008
Mesajlar
2,697
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
70
Tövbe suresi ayet 5.
“Hürmetli aylar çıkınca, müşrikleri bulduğunuz yerde öldürün; onları yakalayıp hapsedin; her gözetleme yerinde onları bekleyin. Eğer tevbe eder, namaz kılar ve zekat verirlerse yollarını serbest bırakın. Doğrusu Allah bağışlar ve merhamet eder.”

Bu aylar ya Rabbimizin kitabında kan dökmeyi yasak kıldığı dört haram aydır, ya da yukarıda müşriklere tanınmış olan dört aylık bir dokunulmazlık süresidir. Ya da bunun her ikisi de birlikte ifade edilmiş olabilecektir. Yâni bu haram aylara denk geldiği için bu süre içinde onlara dokunmayın buyurulmaktadır. İşte bu süre sıyrılıp çıktığı zaman artık o müşrikleri yakaladığınız yerde öldürün. Onları tutun, hapsedin, kuşatın onları. Her gözetim noktasında gözetleyin onları. Takibe alın onları.

Bu onlar için bir cezalandırmadır. Ama bu cezalandırma anladığımız kadarıyla küfrün ve şirkin bir cezalandırılması değil ihanetin cezalandırılmasıdır. Sözleşmelerine karşı giriştikleri ihanetlerinin, hainliklerinin cezalandırılmasıdır. İnsanlar arası var olan, var olması gereken hukukun ihlâl edilmesinin cezalandırılmasıdır.

Ey Müslümanlar, işte böyle insanlar arası ilişkilerinde hainlik edenleri gözetleyin, takibe alın, kuşatın ve yakaladığınız yerde onları öldürün. İster Harem bölgesinde, isterse başka bir mekânda nerede bulursanız bitirin onları. Serbest dolaşmalarını engelleyin. Böylece Müslüman olup kurtulmaktan başka çareleri kalmasın onların. Yâni öyle bir kuşatın ki onları Müslüman olmaktan başka çıkış yollarının kalmadığını anlayıp Müslüman olsunlar.

Eğer tevbe ederler, salât’ı ikâme ederler, zekatı da verirlerse, Allah’la ve kendileriyle barışırlar, fıtratlarıyla barışırlar ve bunun gereği olarak bireysel ve toplumsal kulluklarını sadece Allah’a yaparlarsa, mallarında ve bedenlerinde Allah’ın söz sahipliğini kabul ederler, Allah için bir hayat yaşamaya yönelirlerse onları salıverin, yollarını açıverin.

Evet kitabımızın başka âyetlerinden ve Rasulullah efendimizin hadislerinden öğreniyoruz ki namaz ve zekat emrine isyan insanların öldürülme sebebidir. Allah’ın insanın bedeninde ve malında söz sahipliği anlamına gelen, ya da insanın bireysel ve toplumsal hayatına Allah’ın karışmasını kabul anlamına gelen namazı ve zekatı reddeden bir kimse öldürülür. Bu konuda hiç bir ihtilâf yoktur. Ancak namaz ve zekatın farziyetini kabul etmekle beraber yerine getirmeyen kimseler hakkında ihtilâf vardır.

Bazı âlimler âyetin baş tarafını ölçü alarak böyle kimseler had-den öldürülür derken, bazıları da âyetin sonraki bölümünü temel kabul ederek hapsedilir ve bu farizaları ifa edecekleri ana kadar hapisten çıkarılmaz demişlerdir. Zekatı vermeyenler üzerine Hz. Ebu Bekir efendimizin ordu gönderdiğini biliyoruz. Kim demiş efendim namaz da, zekat da insanın Allah’la kendi arasında bir ilişkiymiş? Kim demiş buna insanlar karışmazmış? Kim demiş kimse insanlara namaz kılmalısın, zekat vermelisin diyemezmiş? Kim demiş dinde zorlama yok muş?

İşte âyet son derece açık ve net bir şekilde bunun böyle olmadığını ortaya koyuyor. Böyleleri Müslüman olduklarını da iddia etseler evlerimize girmelerine, kızlarımızla evlenmelerine, iş yerlerimizde çalışmalarına yol verilmeyecek. Yol vermeyin ki Allah’ın istediği şekilde Müslümanca bir hayata dönmekten başka çareleri kalmasın.

Evet eğer onlar namaz kılarak Allah’la diyaloga geçerler, Allah’tan mesaj alırlar ve hayatlarını bu mesaja bina ederlerse, Allah’tan aldıkları bu mesajı toplumla paylaşırlar, yâni Allah ve kullarıyla ilişkilerini Allah’ın istediği şekilde düzeltirlerse dokunmayın onlara. Çünkü Allah Gafur ve Rahîmdir. Unutmayın ki Allah kullarını çok bağışla-yandır. Sizler de böylelerine karşı Rabbinizin ahlâkıyla ahlâklanın.

“Eğer onlar barışa yanaşırlarsa, sen de yanaş ve Allah'a güven. O, şüphesiz işitir ve bilir. (Enfâl 61)

Eğer o Kâfirler sizinle yaptıkları anlaşmalarını bozduktan sonra, size hainlik ettikten sonra sizden korkarak tekrar sizinle bir anlaşmaya yönelirlerse sen de barıştan yana ol ve bu konuda Allah’a güven. Muhakkak ki Allah işiten ve bilendir. Zira savaş değil, barış esastır. Evet Rabbimizin yasalarında onlarda gerçekten barışa bir meyil görülmüşse bu mutlaka değerlendirilecektir. Ama onlar gerçekten barış taraftarı değil de yine bir başka hainlik düşünüyorlarsa bu güzel bir şekilde araştırılıp karar verilecektir.

Evet Müslümanların diğer insanlarla, diğer toplumlarla ilişkileri Allah’a güven esasına dayanır. Allah her konuda Müslümanlara yetecektir. En olumsuz şartlar içinde bile tüm hainliklere rağmen Rab-bimiz mü’minleri yardımıyla destekleyecek ve zafere ulaştıracaktır. İşte bu konuda da temel yasa budur. O halde bize düşen her şart al-tında Allah yasalarına sahip çıkmaktır. Gerisi Allah’a aittir
 

tahsin33

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
23 May 2008
Mesajlar
2,697
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
70
Tevbe suresi ayet 13
(Ey müminler!) verdikleri sözü bozan, Peygamber'i (yurdundan) çıkarmaya kalkışan ve ilk önce size karşı savaşa başlamış olan bir kavme karşı savaşmayacak mısınız; yoksa onlardan korkuyor musunuz? Eğer (gerçek) müminler iseniz, bilin ki, Allah, kendisinden korkmanıza daha lâyıktır.

Ey müminler topluluğu, verdikleri sözü bozan, dininize dil uzatan, sizin aleyhinize düşmanlarınıza yardım eden ve Peygamberi yurdundan çıkarmaya azmeden şu müşrikler topluluğu ile savaşmaz mısınız? Sizinle anıtlaşması olan Huzaa kabilesine savaş açarak sizinle savaşı da önce onlar başlatmıştır. O halde onlarla savaşmanıza mâni olan nedir? Yoksa onlardan korkuyor da mı savaşmıyorsunuz? Eğer gerçekten iman edenlerdenseniz, kendisinden korkmanıza Allah daha lâyıktır
 

tahsin33

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
23 May 2008
Mesajlar
2,697
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
70
Tevbe suresi ayet 14
Onlarla çarpışınız. Allah onları sizin ellerinizle azablandırsın hor ve aşağılık kılsın ve onlara karşı size zafer versin mü'minler topluluğunun göğsünü şifaya kavuştursun.

Ey müminler topluluğu, o müşriklere karşı savaşın ki sizin vasıtanızla Allah onların bir kısmım öldürsün, bir kısmım esir düşürerek zelil kılsın, bir kısmım da mağlup ederek sizi onlara karşı muzaffer kılsın ki böylece müminler topluluğunun görmüş olduğu işkence, hakaret ve eityetlerfe olmış oldukları maddi ve manevi yaralan şifaya kavuşturmuş olsun.

Tevbe suresi ayet 15
Ve onların (müminlerin) kalplerinden öfkeyi gidersin. Allah dilediğinin tevbesini kabul eder. Allah bilendir, hikmet sahibidir.

Ey müminler, kâfirlerle savaşın ki Allah, daha önce gördüğünü* eziyet sebebiyle kalbinizde yerleşen Öfkeyi gidersin. Allah, kullarından dilediğine lö-tufta bulunarak tevbesini kabul eder ve İslama girmesini nasibeder. Allah, kutlarının gizlediklerini çok iyi bilendir, yaptıklarında hüküm ve hikmet sahibidir.

Tevbe suresi ayet 16
Yoksa siz içinizden cihad edenleri ve Allah'tan ve Resûlü'nden ve mü'minlerden başka sır-dostu edinmeyenleri Allah ‘bilip (ortaya) çıkarmadan' bırakılıvereceğinizi mi sandınız? Allah yaptıklarınızdan haberdardır.

Ey müminler topluluğu, AUahın, sizi çile ve imtihanlardangeçirmeden dininde samimi olanla yalancı olanı ayirdetmeden başıboş bırakacağını mı zannediyor sunuz? Halbuki içinizden kimlerin cihad ettiği, kimlerin ise dininden taviz verenler olduğu Allah tarafından henüz ortaya çıkarılmamıştır. Kendisinden, peygamberinden ve müminlerden başkasını canciğer dost edinmeyenler henüz belirtilmemiştir. İşte Allah, bütün bunları açığa çıkarmak için size cihadı emretmiştir. Allah, bütün yaptıklarınızdan haberdardır.
Evet, Allah teala samimi olan müminleri, samimi olmayanlardan ayırmak için insanları çeşitli imtihanlardan geçirir.
Bu hususta İbn-i Zeyd "Allah, insanları arındırmadan ve denemeden bırakmamıştır." demiş ve bu âyet-i bir de şu âyetleri okumuştur. "Sizden Öncekilerin başına gelenlerin benzeri sizin de başınıza gelmeden cennete gireceğinizi mi zannediyorsunuz? Onlara yoksulluk ve sıkıntılar dokunmuştu ve şiddetle sarsılmışlardı. Öyle ki, peygamber ve onunla beraber iman edenler, "Allanın yardımı ne zaman gelecek?" demişlerdi. Bilin ki Alîahın yardımı çok yakındır. "İnsanlar sadece "İman ettik" demekle bırakılıp imtihan edilmeyecklerini mi sanıyorlar." "Doğrusu biz, onlardan öncekileri de imtihan etmiştik. Allah elbette sözüne sadık olanları da bilir, yalancıları da bilir."
 

tahsin33

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
23 May 2008
Mesajlar
2,697
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
70
Tevbe suresi ayet 19
Hacılara su dağıtmayı ve Mescid-i Haram'ı onarmayı Allah'a ve ahiret gününe iman eden ve Allah yolunda cihad edenin (yaptıkları) gibi mi saydınız? (Bunlar) Allah katında bir olmazlar. Allah zulmeden bir topluluğa hidayet vermez.

Yoksa sizler ey müşrikler, yalnızca hacılara su vermeyi, sadece Mescid-i Haram’ı onarıp ziyaret etmeyi Allah’a ve âhiret gününe iman etmek ve bu imanın gereği olarak Allah yolunda cihad etmekle, imanın yaşanması adına tüm imkânlarla cehd-ü gayret etmekle bir mi tutuyorsunuz? Bunları eş değerde mi zannediyorsunuz? Hayır, hayır! Allah katında bunlar asla birbirine eş değer değildir. Allah’a göre bunlar asla bir olmaz. Allah katında asla mü’minlerle müşrikler bir olmaz. Allah katında asla mü’minlerin amelleriyle müşriklerin amelleri bir olmaz. Allah katında asla mü’minlerle müşriklerin makamları bir değildir.

Unutmayın ki dindarlık gösterisiyle gerçek dindarlık bir değildir. Dış formları birbirine benziyor diye müşriklerin şekilden ibaret olan hareketleriyle mü’minlerin imandan kaynaklanan kulluklarını bir tuttu-ğumuzu mu zannediyorsunuz?

Yâni sizlerin ruhsuz bir biçimde, sadece şekil olarak bazı dini formalite ve törenleri icra ederek dindarlık gösterisinde bulunmanız gerçek iman ve gerçek takva değildir. Gerçek iman bir takım hareketleri yapmaktan ibaret değildir. İnsanlar dış görünüşüne bakarak bu ikisini bir zannedebilirler. Ama gönüllerin hâsılasını bilen, kalplerin özüne sahip olan Allah asla müşriklerin amelleriyle mü’minlerin amellerini bir tutmaz. Allah böyle dini törenselleştiren zâlimleri asla hidâyete ulaştırmaz.

Evet o gün müşrikler bu yaptıklarıyla övünüyorlar ve yaptıkları bu hizmetlerle Allah’ın istediği yolda olma iddiasında bulunuyorlardı. Hattâ kitap ehliyle yollarının, dinlerinin sağlamasını yapmaya çalışıyorlardı. Söyleyin ey ehl-i kitap, bizim yolumuz mu daha doğru? Yoksa Muhammed’in yolu mu? diye. Biz Allah’ın beytini ziyarete gelenlere su dağıtıyor, Allah’ın beytinin bakımını, onarımını gerçekleştiriyoruz diyorlardı. Allah da buyurdu ki biz müşriklerle, mü’minleri asla denk tutmayacağız. Allah asla küfürden ve kâfirlerden razı olmaz. Allah asla kâfirlerin ve müşriklerin yaşadıkları hayatı onaylamaz.
 

tahsin33

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
23 May 2008
Mesajlar
2,697
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
70
Tevbe suresi ayet 20
İman edenler hicret edenler ve Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla cihad edenlerin Allah katında büyük dereceleri vardır. İşte ‘kurtuluşa ve mutluluğa' erenler bunlardır.

İman edenler, imanlarını yaşamalarına imkân bulamadıkları ortamlardan başka ortamlara hicret edenler. İmanlarını yaşayabilmek için Allah yolunda her türlü çaba ve gayreti gösterenler. Malları ve canlarıyla cihad edenler Allah katında en büyük makamlara sahiptirler. İşte kurtulanlar bunlardır.

Allah’a Allah’ın istediği gibi iman edenler ve bu imanlarını yaşayabilmek için, imanlarını hayatlarında görüntüleyebilmek için, iman kaynaklı bir hayatı gerçekleştirebilmek için zulmün kendisinden de, zulmün diyarından da hicret edip uzaklaşanlar, bunun için mallarından ve canlarından vazgeçebilenler, mallarını ve canlarını gözden çıkarabilenler Allah katında en yüce makamlara sahip olanlar ve kurtulanlardır.

Allah’a, Allah’ın istediği gibi iman edip bu imanlarını pratiğe dökebilmek için evlerini, yurtlarını, mallarını, mülklerini, dükkanlarını tezgahlarını terk edenler, Allah’a kulluğa imkân bulamadıkları ortamlarını, imkânlarını, fırsatlarını terk ederek Allah’a kulluğu icra edebilecekleri başka ortamlara, başka konumlara hicret edenler, Allah’ın haramlarından helâllerine hicret edenler, kötülerden, kötülüklerden uzaklaşanlar, küfürden, isyandan şirkten, İslâm’a hicret edenler, Allah’ın arzında Allah’a, Allah’ın istediği biçimde kulluk edebilecekleri, Allah’ın dinini daha güzel yaşayabilecekleri bir ortama koşanlar, Rabbim Allah dedikleri için işlerinden atılanlar, yurtlarından çıkarılanlar, mesleklerini kaybedenler, bu uğurda mallarını ve canlarını ortaya koyarak Müslümanca kalabilmeye direnenler, işkencelere uğratılanlar işte onlar Benim katımda en yüksek makamlara sahiptirler buyuruyor Rabbimiz.

Ben onları hem dünyada, hem de Ukba’da gerçek kurtuluşa, gerçek başarıya ulaştıracağım. Onların tüm günâhlarını, tüm kusurlarını, tüm falsolarını, tüm geçmişlerini örtecek, tüm günâhlarını sıfırlayacak, tüm problemlerini bitirecek ve kurtuluşa erdireceğim. Allahu Ekber! Allahu Ekber! Ne büyük bir müjde değil mi? İşte kurtuluşa er-menin yolu. İşte kazançlı çıkmanın formülü.

Öyleyse haydi buyurun Allah’a, Allah’ın istediği gibi iman edin. Allah’ın tek Rab, tek Melik, tek İlâh olduğuna, hayatınıza karışacak Ondan başka Rab, Melik ve İlâh olmadığına iman edin. Ondan başka hayata egemen varlık olmadığına iman edin. Müşrikler gibi şirket içinde bir imandan yana olmayın. Allah’tan başka hayata karışacak tüm sahte tanrıları reddedin. Sadece Onu dinleyin. Sadece O’nun çektiği yere gidin. Küfrün, şirkin, isyanın her çeşidinden, Allah’a hicret edin. O zaman kesinlikle bilesiniz ki kurtulanlardan, başarıya ulaşanlardan olacaksınız
 

tahsin33

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
23 May 2008
Mesajlar
2,697
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
70
Tevbe suresi ayet 21-22
“Rab’leri onlara katından bir rahmet, hoşnutluk ve içinde tükenmez nîmetler bulunan ebedî ve temelli kalacakları cennetleri müjdeler. Doğrusu büyük ecir Allah katındadır.”

Rab’leri onları kendi katından bir rahmet, bir hoşnutlukla müj-deleyecek. Allahu Ekber! Allahu Ekber! Allah katından bir rahmet ve hoşnutluk. Onlar dünyada Rab’lerini razı etmişler, Rab’lerini hoşnut edecek bir hayat peşinde olmuşlar, Rab’leri de onları hoşnutlukla karşılayacak. Onlar dünyada Rab’lerinden razı olmuşlar. Rablerinin rubûbiyetinden, Rab’lerinin isteklerinden razı olmuşlar. Hukuk adına, kılık-kıyafet adına, kazanma harcama adına, eğitim adına, hayat adına Allah’ın yasalarından razı olmuşlar, Allah da onları rızayla kar-şılıyor. Onlar Allah’tan ve Onun hayat programından razı olmuşlar, Allah da onların razı olacağı bir cennet hazırlamış. Öyle bir cennet ki içinde bitmez tükenmez nîmetler vardır ve üstelik onlar orada ebedîyen kalıcıdırlar. Kesintisiz nîmetlerle donatılmış cennetler onları beklemektedir. Çünkü katında böyle yüce mükâfatlar bulunan sadece Allah’tır.
 

tahsin33

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
23 May 2008
Mesajlar
2,697
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
70
Tevbe suresi ayet 24
De ki: "Eğer babalarınız çocuklarınız kardeşleriniz eşleriniz aşiretiniz kazandığınız mallar az kâr getireceğinden korktuğunuz ticaret ve hoşunuza giden evler sizlere Allah'tan O'nun Resûlü'nden ve O'nun yolunda cihad etmekten daha sevimli ise artık Allah'ın emri gelinceye kadar bekleyedurun. Allah fasıklar topluluğuna hidayet vermez."

De ki, eğer babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, akrabalarınız, mensubiyetiniz, grubunuz, kliğiniz, kazandığınız mallarınız, kesatından, kötüye gitmesinden korktuğunuz ticaret ve içine kurulduğunuz hoşunuza giden evleriniz size Allah ve Resulünden, Onun yolunca cihad etmekten daha sevimli geliyorsa Allah’ın buyruğu gelinceye kadar bekleyin. Eğer şu sayılanlar hatırına, onlar sevgisi sebebiyle Allah yolunda cihadı terk ederseniz Allah’ın sizin için yazdığı kötü sonu, zillet ve meskeneti, horluk ve hakirliği bekleyin.

Allah yolunda savaş insanı bu sevdiklerinden koparır. Savaş tüm dünyayı gözden çıkarma işidir. Savaş insanın rahatını kaçırır. Esasen şu yukarda sayılanlar Allah’a kulluk yolunda kullanıldığı zaman güzeldir. Ama bunlar insanı Allah’a kulluktan engellemeye, Allah’ın istediklerini icra etmekten kösteklemeye ve Cennet yolunda barikatlar olmaya başlamışlarsa işte tehlike başlamış demektir.

Baba, evlât, çoluk, çocuk, eş, kardeş, hısım, akraba, mal, mülk, ticaret, ev, bark bunların hepsi Allah’ın bu dünyada bize lütfettiği birer metaadır, geçimliktir. Rasulullah efendimizin bir hadisinin beyanıyla bütün bunlar ana karnından itibaren Cenâb-ı Hakkın biz kullarına tahsis buyurduğu rızıklardır.

Yine Rabbimizin Âl-i İmrân sûresinin beyanıyla bütün bunlar insana sevdirilmiştir, süslü gösterilmiştir. Ama unutmayalım ki dünya hayatının bu geçici metaları yanında Allah katında olanlar çok daha hayırlı, çok daha kalıcıdır. Bunların hepsi bir gün gelecek bitecektir. Ama Allah yanında olanlar, Allah katında olanlar ise bitmeyecek, tükenmeyecek, ölmeyecek, solmayacak ebedî güzelliklerdir. İşte bakın Rabbimiz bunlarla onların bir mukayesesini yapıyor. Söyleyin bakalım ey mü’minler, sizin için bunlar mı daha sevgili, yoksa Allah mı? Bunlar mı daha sevgili, yoksa Allah yolunda cihad mı? Eğer bunlar sevgili geliyor ve o yüzden cihadı terk ediyorsanız Allah’ın belâsını bekleyin.

Sevgi Allah içinse değerlidir. Allah ve Resulünün sevgisi her şeyin sevgisinden üstte olmalıdır. Hiç bir şey mü’mine Allah ve Resulü kadar sevgili olamaz. Çünkü hiç bir şeye ve hiç bir kimseye Allah’a borçlu olduğumuz kadar borçlu olamayız. Bunlar hatırına Allah yolunda cihaddan uzaklaşanlar fâsıklardır ve Allah asla fâsıkları doğru yola ulaştırmaz, başarıya ulaştırmaz, hidâyete ulaştırmaz. Dünyada da, ukba’da da rezil ve perişan eder onları.
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt