Hac suresi ayet 39
Kendilerine zulmedilmesi dolayısıyla onlara karşı savaş açılana (mü'minlere savaşma) izni verildi. Şüphesiz Allah onlara yardım etmeye güç yetirendir.
Onlar ki zulme uğradılar. Onlar ki zulmen vatanlarından çı-karıldılar. Onlar ki öz yurtlarında suçlu kabul edildiler. Onlar ki ülkelerinde kendilerine hayat hakkı tanımadılar. Peki suçları neydi bu müs-lümanların da kâfirleri, müşrikleri bu kadar kızdırdılar? Bu müslü-manların bir tek suçları vardı. O da Allah’a inanmak, peygambere inanmak ve Rabbimiz Allah demek. Biz Allah’a inandık, hayatımızı O’nun adına ve O’nun belirlediği şekilde yaşayacağız dediler. Koskoca bir dünya üzerinde onların varlığından rahatsız olan, onların müs-lümanca bir hayat yaşamalarından ürken, onlara özgürce bir hayat hakkı tanımayan kâfirler, müşrikler onların Rabbimiz Allah demelerine dayanamadılar. Hazmedemediler böyle imana bağlı bir hayatı. Reddettiler imanı ve imansızlığın kavgasına giriştiler.
Küfrün, şirkin karakteridir bu. Küfür hiçbir zaman imana ta-hammül edemez. Tarih boyunca bu hep böyle olmuştur. İman cephesi kendileriyle bir savaşa girişmese bile küfür imana savaş açar. Bakın ilk dönemler müslümanların onlarla savaşacak hiçbir gücü yoktu. Müslümanların topluma egemen olma, topluma hükmetme, toplumda söz sahibi olma gibi bir iddiaları da, imkânları da yoktu. Sadece Allah’a ve elçisine iman ediyorlar, Rablerinden gelen vahyi dinliyorlar, Allah ve Resûlünün kendilerinden istediklerini amele dönüştürüyorlar. Vahyin, imanın gereği neyse evlerinde onu icra ediyorlar. Allah vahyini kendilerine ve evlerindekilere gündem yapıyorlar. Allah bilgisiyle bilgileniyorlar ve bu bilgi istikâmetinde bir hayat yaşamaya çalışıyorlardı.
Halbuki o bölgenin egemenleri, toplumda söz sahibi olduklarını iddia edenler onların bu durumlarına gazaplanıyorlar ve nasıl oluyor da bu adamlar bizi dinlemiyorlar? Nasıl oluyor da egemenliği bizden alıp Allah’a veriyorlar? Nasıl oluyor da bizim gibi inanmıyorlar? Nasıl oluyor da bizim gibi bir hayat yaşamıyorlar? Nasıl oluyor da bizim gibi yiyip içmiyorlar? Nasıl oluyor da bizim gibi giyinip kuşan-mıyorlar? Nasıl oluyor da bizim gibi putlara tapın mıyorlar? Nasıl oluyor da bizim gibi faiz yemiyorlar? Bizim gibi çıplak gezmiyorlar da Al-lah’ın dediği gibi bir hayat yaşıyorlar? Neden bizden farklı yaşıyorlar? Neden bizi dinlemiyorlar da Allah dedikleri bir varlığı dinliyorlar? Diye kendilerinden farklı inanan, farklı düşünen, farklı yaşayan mü’minlere gazaplanıyorlar, bir türlü onların farklılıklarına tahammül edemiyor-lardı. Bir türlü bu müslümanların varlığını kabul edemiyorlardı.
Bugünün kâfirleri de öyle düşünüyorlar değil mi? Tek tip a-dam yetiştirmeye çalışıyorlar? Herkesin kendileri gibi inanmasını, kendileri gibi düşünmesini, kendileri gibi yaşamasını istiyorlar ve ken-dileri gibi olmayanları yok etmeye çalışıyorlar. Kâfir hiç değişmiyor.
Tarihte Nuh (as)’a takındıkları tavırdan itibaren kıyâmete kadar ben müslümanım diyen, benim Rabbim Allah’tır, ben hayatımı Allah adına yaşamak istiyorum diyen her müslümana küfrün tavrı hiç değişmemiştir. Kâfirlerin, müşriklerin gözünde en büyük suç işte bu olmuştur. İşte bakın şu anda yerli ve yabancı kâfirlerin müslümana bakışları öyledir. Müslümanlar dünyada katil değiller, zalim değiller, soyguncu değiller, hırsız değiller, çalıp çırpmıyorlar, kan dökmüyorlar, ırz düşmanlığı, namussuzluk yapmıyorlar. Peki neden sevmiyorlar müslümanları? Nedir bu insanların suçları? Neden potansiyel suçlu görülüyorlar müslümanları bu dünyada? Neden yok edilmeye çalışılıyorlar müslümanlar?
“Allah belasını veresi, o hendek ashabı mü’minleri diri diri a-teşlere attılar. Müslümanları inandıkları dinlerinden döndürmek için onlara işkenceler ettiler. Onları ölümle, ateşle küfür arasında tercihe zorladılar. Müslümanları dinlerinden döndürüp kendileri gibi inanma-ya, kendileri gibi yaşamaya zorladılar. Kendileri gibi kâfir olmadıkları için müslümanları potansiyel suçlu ilân ettiler. Rabbim Allah dedikleri için suçlu kabul ettiler onları. Hayatlarını Allah için yaşamak istediler diye suçladılar. Allah yasalarını kralın yasalarından üstün tuttukları için suçladılar. Allah’ın hatırını egemen kralın hatırından üstün tuttukları için suçladılar. Allah’tan başka egemenlik sahibi varlık kabul etmedikleri için suçladılar. Suçlarının bedeli olarak da onları diri diri içi ateş dolu hendeklere atıp yaktılar.”
“Bu inkârcıların, inananlara kızmaları; onların sadece, göklerin ve yerin hükümranlığı kendisinin bulunan ve övülmeğe lâyık ve güçlü olan Allah'a inanmış olmalarındandır. Allah her şeye şahittir.” (Bürûc 8,9)
Evet görüyormusunuz suçu? Bunların bütün suçları Allah’a inanmak. İşte en büyük suç budur kâfirin gözünde. Bugün de kâfirlerin gözünde en büyük suç budur. Allah’a iman etmek. Ben müslüma-nım diyen kişi, ben Allah’a iman ediyorum, ben Allah’ın istediği biçimde yaşamak istiyorum diyen kişi dünyanın en büyük suçlusudur. O mürtecidir ve kesinlikle yok edilmelidir.
Evet işte müslümanlar burada da hicrete zorlanırlarken suçları sadece buydu. Başka bir suçları yoktu. Kitabımızın başka yerlerinde anlatılır. Meselâ Mısır’da müslümanlar Firavun zaliminin zulüm ve işkenceleri altında her şeylerini kaybetmiş, ırzları, namusları yok edilmiş perişan bir vaziyette inlerlerken, nihâyet Firavun onları kurtarmaya gelmiş Allah elçisi Mûsâ (as)’ı öldürmeye teşebbüs edince o ana kadar imanını gizlemiş bir mü’min kişinin o anda ileri atılıp söylediği bir söz vardır. Peygamberi müdafaa etmeye çalışan, peygambere kendisini siper yapmaya atılan o yiğit adına Rabbimizin indirdiği Mü’-min sûresi o sözü şöyle ortaya koyar:
“Firavun ailesinden olup, imanını gizleyen bir mü'-min adam şöyle dedi: Siz bir adamı "Rabbim Allah’tır" diyor diye öldürecek misiniz?
(Mü’min 28)
Ne yâni şimdi başka hiçbir suçu olmayan, sadece Rabbim Allah diyen bir kimseyi böyle dediği için öldürmek mi istiyorsunuz? sözü de bu gerçeği aynen ifade ediyor. Kâfirlerin tarih boyunca hiç değişmediklerini ortaya koyuyordu. Evet demek ki dünyada iman küfür kavgasının temelinde sadece bir tek gerçeğin yattığını görüyoruz. Rabbim Allah demek ve buna karşı çıkış. Başka hiçbir şey yoktur. Çünkü Mûsâ (as)’ın bundan başka hiçbir suçu yoktu. Ne iktidar derdi vardı, ne ülkeyi ele geçirme kavgası, ne Firavunun saltanatına göz dikme hadisesi vardı. Sadece diyordu ki ben Allah’a inandım. Benim Rabbim Allah’tır. Ben Allah için bir hayat yaşayacağım.
Ve işte aradan yılar geçmiş, Mekke kentinde ben Allah’a inandım, benim Rabbim Allah’tır diyen Muhammed (as)’a ve tercihini ondan yana kullanan beraberindeki bir avuç müslümana dünyalarını dar edip, ülkelerini terk etme kararı verilirken yine tek suç Rabbim Allah demeleriydi. Müslüman olmayan kimselerin gözünde en büyük suç işte budur. Ben Allah’a inanmıyorum, ben Allah’ın Rabliğini kabul et-miyorum, ben kendi kendimin Rabbiyim, ben kendi programımı kendim yaparım, ben hayatımı nasıl yaşayacağımı kendim belirlerim diyen kimselerin gözünde en büyük suç Allaha imandır. Allah’ı değil de kendisi gibi âcizleri Rab kabul eden, benim Rabbim falan falan tâğut-lardır diyen insanlar için en büyük suç ben müslümanım de mektir. Yeryüzünde kâfiri en çok kızdıran gerçek işte bu imandır
Kendilerine zulmedilmesi dolayısıyla onlara karşı savaş açılana (mü'minlere savaşma) izni verildi. Şüphesiz Allah onlara yardım etmeye güç yetirendir.
Onlar ki zulme uğradılar. Onlar ki zulmen vatanlarından çı-karıldılar. Onlar ki öz yurtlarında suçlu kabul edildiler. Onlar ki ülkelerinde kendilerine hayat hakkı tanımadılar. Peki suçları neydi bu müs-lümanların da kâfirleri, müşrikleri bu kadar kızdırdılar? Bu müslü-manların bir tek suçları vardı. O da Allah’a inanmak, peygambere inanmak ve Rabbimiz Allah demek. Biz Allah’a inandık, hayatımızı O’nun adına ve O’nun belirlediği şekilde yaşayacağız dediler. Koskoca bir dünya üzerinde onların varlığından rahatsız olan, onların müs-lümanca bir hayat yaşamalarından ürken, onlara özgürce bir hayat hakkı tanımayan kâfirler, müşrikler onların Rabbimiz Allah demelerine dayanamadılar. Hazmedemediler böyle imana bağlı bir hayatı. Reddettiler imanı ve imansızlığın kavgasına giriştiler.
Küfrün, şirkin karakteridir bu. Küfür hiçbir zaman imana ta-hammül edemez. Tarih boyunca bu hep böyle olmuştur. İman cephesi kendileriyle bir savaşa girişmese bile küfür imana savaş açar. Bakın ilk dönemler müslümanların onlarla savaşacak hiçbir gücü yoktu. Müslümanların topluma egemen olma, topluma hükmetme, toplumda söz sahibi olma gibi bir iddiaları da, imkânları da yoktu. Sadece Allah’a ve elçisine iman ediyorlar, Rablerinden gelen vahyi dinliyorlar, Allah ve Resûlünün kendilerinden istediklerini amele dönüştürüyorlar. Vahyin, imanın gereği neyse evlerinde onu icra ediyorlar. Allah vahyini kendilerine ve evlerindekilere gündem yapıyorlar. Allah bilgisiyle bilgileniyorlar ve bu bilgi istikâmetinde bir hayat yaşamaya çalışıyorlardı.
Halbuki o bölgenin egemenleri, toplumda söz sahibi olduklarını iddia edenler onların bu durumlarına gazaplanıyorlar ve nasıl oluyor da bu adamlar bizi dinlemiyorlar? Nasıl oluyor da egemenliği bizden alıp Allah’a veriyorlar? Nasıl oluyor da bizim gibi inanmıyorlar? Nasıl oluyor da bizim gibi bir hayat yaşamıyorlar? Nasıl oluyor da bizim gibi yiyip içmiyorlar? Nasıl oluyor da bizim gibi giyinip kuşan-mıyorlar? Nasıl oluyor da bizim gibi putlara tapın mıyorlar? Nasıl oluyor da bizim gibi faiz yemiyorlar? Bizim gibi çıplak gezmiyorlar da Al-lah’ın dediği gibi bir hayat yaşıyorlar? Neden bizden farklı yaşıyorlar? Neden bizi dinlemiyorlar da Allah dedikleri bir varlığı dinliyorlar? Diye kendilerinden farklı inanan, farklı düşünen, farklı yaşayan mü’minlere gazaplanıyorlar, bir türlü onların farklılıklarına tahammül edemiyor-lardı. Bir türlü bu müslümanların varlığını kabul edemiyorlardı.
Bugünün kâfirleri de öyle düşünüyorlar değil mi? Tek tip a-dam yetiştirmeye çalışıyorlar? Herkesin kendileri gibi inanmasını, kendileri gibi düşünmesini, kendileri gibi yaşamasını istiyorlar ve ken-dileri gibi olmayanları yok etmeye çalışıyorlar. Kâfir hiç değişmiyor.
Tarihte Nuh (as)’a takındıkları tavırdan itibaren kıyâmete kadar ben müslümanım diyen, benim Rabbim Allah’tır, ben hayatımı Allah adına yaşamak istiyorum diyen her müslümana küfrün tavrı hiç değişmemiştir. Kâfirlerin, müşriklerin gözünde en büyük suç işte bu olmuştur. İşte bakın şu anda yerli ve yabancı kâfirlerin müslümana bakışları öyledir. Müslümanlar dünyada katil değiller, zalim değiller, soyguncu değiller, hırsız değiller, çalıp çırpmıyorlar, kan dökmüyorlar, ırz düşmanlığı, namussuzluk yapmıyorlar. Peki neden sevmiyorlar müslümanları? Nedir bu insanların suçları? Neden potansiyel suçlu görülüyorlar müslümanları bu dünyada? Neden yok edilmeye çalışılıyorlar müslümanlar?
“Allah belasını veresi, o hendek ashabı mü’minleri diri diri a-teşlere attılar. Müslümanları inandıkları dinlerinden döndürmek için onlara işkenceler ettiler. Onları ölümle, ateşle küfür arasında tercihe zorladılar. Müslümanları dinlerinden döndürüp kendileri gibi inanma-ya, kendileri gibi yaşamaya zorladılar. Kendileri gibi kâfir olmadıkları için müslümanları potansiyel suçlu ilân ettiler. Rabbim Allah dedikleri için suçlu kabul ettiler onları. Hayatlarını Allah için yaşamak istediler diye suçladılar. Allah yasalarını kralın yasalarından üstün tuttukları için suçladılar. Allah’ın hatırını egemen kralın hatırından üstün tuttukları için suçladılar. Allah’tan başka egemenlik sahibi varlık kabul etmedikleri için suçladılar. Suçlarının bedeli olarak da onları diri diri içi ateş dolu hendeklere atıp yaktılar.”
“Bu inkârcıların, inananlara kızmaları; onların sadece, göklerin ve yerin hükümranlığı kendisinin bulunan ve övülmeğe lâyık ve güçlü olan Allah'a inanmış olmalarındandır. Allah her şeye şahittir.” (Bürûc 8,9)
Evet görüyormusunuz suçu? Bunların bütün suçları Allah’a inanmak. İşte en büyük suç budur kâfirin gözünde. Bugün de kâfirlerin gözünde en büyük suç budur. Allah’a iman etmek. Ben müslüma-nım diyen kişi, ben Allah’a iman ediyorum, ben Allah’ın istediği biçimde yaşamak istiyorum diyen kişi dünyanın en büyük suçlusudur. O mürtecidir ve kesinlikle yok edilmelidir.
Evet işte müslümanlar burada da hicrete zorlanırlarken suçları sadece buydu. Başka bir suçları yoktu. Kitabımızın başka yerlerinde anlatılır. Meselâ Mısır’da müslümanlar Firavun zaliminin zulüm ve işkenceleri altında her şeylerini kaybetmiş, ırzları, namusları yok edilmiş perişan bir vaziyette inlerlerken, nihâyet Firavun onları kurtarmaya gelmiş Allah elçisi Mûsâ (as)’ı öldürmeye teşebbüs edince o ana kadar imanını gizlemiş bir mü’min kişinin o anda ileri atılıp söylediği bir söz vardır. Peygamberi müdafaa etmeye çalışan, peygambere kendisini siper yapmaya atılan o yiğit adına Rabbimizin indirdiği Mü’-min sûresi o sözü şöyle ortaya koyar:
“Firavun ailesinden olup, imanını gizleyen bir mü'-min adam şöyle dedi: Siz bir adamı "Rabbim Allah’tır" diyor diye öldürecek misiniz?
(Mü’min 28)
Ne yâni şimdi başka hiçbir suçu olmayan, sadece Rabbim Allah diyen bir kimseyi böyle dediği için öldürmek mi istiyorsunuz? sözü de bu gerçeği aynen ifade ediyor. Kâfirlerin tarih boyunca hiç değişmediklerini ortaya koyuyordu. Evet demek ki dünyada iman küfür kavgasının temelinde sadece bir tek gerçeğin yattığını görüyoruz. Rabbim Allah demek ve buna karşı çıkış. Başka hiçbir şey yoktur. Çünkü Mûsâ (as)’ın bundan başka hiçbir suçu yoktu. Ne iktidar derdi vardı, ne ülkeyi ele geçirme kavgası, ne Firavunun saltanatına göz dikme hadisesi vardı. Sadece diyordu ki ben Allah’a inandım. Benim Rabbim Allah’tır. Ben Allah için bir hayat yaşayacağım.
Ve işte aradan yılar geçmiş, Mekke kentinde ben Allah’a inandım, benim Rabbim Allah’tır diyen Muhammed (as)’a ve tercihini ondan yana kullanan beraberindeki bir avuç müslümana dünyalarını dar edip, ülkelerini terk etme kararı verilirken yine tek suç Rabbim Allah demeleriydi. Müslüman olmayan kimselerin gözünde en büyük suç işte budur. Ben Allah’a inanmıyorum, ben Allah’ın Rabliğini kabul et-miyorum, ben kendi kendimin Rabbiyim, ben kendi programımı kendim yaparım, ben hayatımı nasıl yaşayacağımı kendim belirlerim diyen kimselerin gözünde en büyük suç Allaha imandır. Allah’ı değil de kendisi gibi âcizleri Rab kabul eden, benim Rabbim falan falan tâğut-lardır diyen insanlar için en büyük suç ben müslümanım de mektir. Yeryüzünde kâfiri en çok kızdıran gerçek işte bu imandır