Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Kuranda cihad kavramı (2 Kullanıcı)

tahsin33

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
23 May 2008
Mesajlar
2,697
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
70
Tevbe suresi ayet 25
Andolsun Allah birçok yerlerde ve Huneyn gününde size yardım etti. Hani çok sayıda oluşunuz sizi böbürlendirip-gururlandırmıştı fakat size bir şey de sağlayamamıştı. Yer ise bütün genişliğine rağmen size dar gelmişti sonra arkanıza dönüp gerisin geri gitmiştiniz.

Muhakkak ki Allah bir çok savaş alanlarında yardım etmiştir. Özellikle Huneyn günü Allah’ın yardımı ve desteği size ulaşmıştı. Hani orada, Huneyn’ de çokluğunuz sizi gurura sevk etmişti. Sayısal çokluğunuza güvenip mağrur olmuştunuz. Lâkin bizzat gördünüz ki o çokluğunuz hiç bir işe yaramamıştı. Bedir’de karşımızdaki düşmanın üçte biriydik, ama şimdi düşman bizim üçte birimiz diye gururlanmıştınız. Zaferi sayısal çoklukta görerek gurura kapılmıştınız. Oysa ne oldu? Olanca genişliğine rağmen yeryüzü size dar gelmişti. Düşman karşısında bozguna uğrayarak arkanıza dönüp kaçtınız. Taban kaldırdınız. Hem de peygamberinizi beraberinde az sayıda candan inanmış yiğitle birlikte geride bırakarak kaçtınız. Allah’a güveni ve tes-limiyeti sonsuz olan Resul siz dağılıp kaçmaya başlayınca sizin arkanızdan:

“Ey Müslümanlar! Ben Allah’ın elçisiyim! Bunda yalan yok! Ben Abdul’ Muttalib’in oğluyum! Bunda yalan yok! Kaçmayın! diye bağırarak sizi geriye çağırmıştı. Sonra yerden bir avuç kum alıp düşman tarafına atmış ve o kumlardan gözlerine isabet etmemiş bir tek kâfir kalmamıştı. Hatırlasanıza, böyle bir ortamda bile, sizin kaçtığınız bir savaş meydanında bile Allah yardımını size ulaştırmış ve sizi galip getirmişti. Savaşları idare edenin, yönlendirenin, sonucunu belirleyenin sadece kendisi olduğunu, zaferin tamamiyle kendi elinde olduğunu, bunun sayısal çokluk ya da azlıkla bir ilgisinin olmadığını, dilediklerini galip, dilediklerini de mağlup edecek güçte olduğunu ayan beyan size göstermişti. Unutmayın ki başarıyı, zaferi Allah’a değil de cahili güç anlayışlarına, sayısal güç anlayışlarına endekslediğiniz anda sizin için kayıp başlamış demektir.

Huneyn savaşını anlatıyor Rabbimiz. Mekke’nin fethinin hemen arkasından Rasulullah efendimiz Mekke’yi fetheden on bin ki-şilik ordusuna yeni katılan Mekke’li yeni Müslümanlarla birlikte on iki bin kişilik bir orduyla Taif taraflarında kendilerine saldırı niyeti için hazırlık yapan Beni Sakif ve Havazin kabileleri üzerine yürüdü. Müslüman’ların önceki savaşlarından çok farklı bir savaştı Huneyn savaşı.

Çünkü Müslümanlar ilk defa düşmanlarının yaklaşık üç katıydı. Rabbimiz burada Müslümanlara çok muazzam bir mesaj verdi. Sayılarının çokluğuna güvenen Müslümanlar düşman tarafından pusuya düşürüldüler de mutlak sûrette mağlubiyetle sonuçlanacak olan bir savaş Rabbimizin yardımı ve desteğiyle birdenbire zafere dönüştürülmüş ve böylece Rabbimiz zaferin çoklukta değil sadece Allah katında olduğu konusunda Müslümanları merhametiyle eğitivermişti. O günkü Müslümanlar ve bugün bizler kesinlikle anladık ki zafer Allah’tan bağımsız değerlendirilemez.
Evet işte bu Allah’ın değişmeyen bir yasasıdır. Müslümanlar hangi dönemde, hangi coğrafyada olurlarsa olsunlar, Allah’ın istediği gibi Müslüman oldukları sürece, Allah’ın istediği gibi bir hayat yaşadıkları sürece, Allah’a tam güvendikleri sürece, Allah’ın yardımına ehil oldukları sürece kesinlikle bilesiniz ki Allah’ın yardımı ve desteği onlar üzerinedir. Sayıları ne olursa olsun böyle Allah desteğinde oldukları sürece onlarla savaşan kâfirler her zaman karşılarında önce Allah’ı bulacaklar ve her zaman mağlup olup kaçacaklardır. Allah desteğindeki Müslümanlar karşısında onların bir başarıya ulaşmaları asla mümkün olmayacaktır.

Ama eğer Müslümanlar Allah’ın sünnetine, Allah’ın bu top-lumsal yasalarına boyun eğmezler, zaferi Allah’a teslimiyette bil-mezler, Allah yasalarını ihlâl ederek, Allah’ın istediği kulluktan çıka-rak, peygamber (a.s)’ın emir ve yasaklarına riâyet etmeyerek, kitap ve sünnetten uzaklaşarak kendi hevâ ve hevesleri doğrultusunda hareket ederek bir savaşa girerlerse, yâni Allah desteğini kaybetmiş bir vaziyette karşılarındaki kâfirlerle eşit bir konumda savaşa girer-lerse o zaman da elbette sünnetullah gereği hangi taraf güçlüyse sa-vaşı o taraf kazanacaktır. O zaman da artık kendilerinden başka hiç kimseyi kınamaya hakları olmayacaktır Müslümanların.
 

tahsin33

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
23 May 2008
Mesajlar
2,697
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
70
Tevbe suresi ayet 26
(Bundan) Sonra Allah elçisi ile mü'minlerin üzerine ‘güven duygusu ve huzur' indirdi sizin görmediğiniz orduları indirdi ve inkâr edenleri azablandırdı. Bu inkârcıların cezasıdır.

Bu bozgununuzdan sonra Allah peygamberine ve mü’minlere sekînesini, güvenini indirdi. Peygamberin ve mü’minlerin kalplerine bir sekînet, bir huzur, bir güven, bir emniyet indirdi. Onların kalplerine desteğini indirdi Rabbimiz. Onlardaki saklı olan gücü ortaya çıkarıverdi. kalplerine yardımını, desteğini, müjdesini, zaferini, huzur ve sükununu, indiriverdi de onların kalplerindeki orduları harekete geçiriverdi. Bileklerine derman, gözlerine fer kazandırıverdi de onların her birerlerini bir insanken bin insan yapıverdi. Kendisine imanlarını, kendi yolunda, kendi desteğinde, kendi safında savaşa cesaretlerini artırıp pekiştiriverdi. İmanlarına iman katacak, imanlarını artıracak öyle bir sekînet indirdi ki, öyle bir güven duygusu verdi ki onların kalplerinde zerre kadar bir korkuları, zerre kadar bir güvensizlik duyguları kalmadı Rab’lerine. Güvenleri, teslimiyetleri tamdı Allah’a karşı. Güvenleri tamdı peygamberlerine karşı. Rab’lerinin kendilerine takdir ettiği güzel günlerin geleceğine, zaferin kendilerinin olacağına imanları tamdı. Görmedikleri güçlerle takviye etti onları. Zaten göklerin ve yerin orduları, askerleri yalnız Allah’a aittir. Göklerde ve yerde ne varsa hepsi Allah’ın ordusudur. Göklerde ve yerde olanların tamamı sadece Allah’ı dinlerler. Göklerde ve yerde yegâne hakim güç Allahtır. Allah Alîm, Allah Hakîm’dir. Her şeyi bilen de O, her şeye hükmeden de Odur. İlim sahibi de Odur, hikmet sahibi de Odur. Her şeye karar veren de Odur, verdiği kararlarını ordularına uygulatan da Odur.
 

tahsin33

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
23 May 2008
Mesajlar
2,697
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
70
Tevbe suresi ayet 29
Kendilerine kitap verilenlerden Allah'a ve ahiret gününe inanmayan Allah'ın ve Resûlü'nün haram kıldığını haram tanımayan ve hak dini (İslam'ı) din edinmeyenlerle küçük düşürülüp cizyeyi kendi elleriyle verinceye kadar savaşın.

Ehl-i Kitaptan, kendilerine daha önce kitap verilenlerden, vahye muhatap kılınanlardan, Yahudi ve Hıristiyanlardan Allah’a Allah’ın istediği gibi inanmayan, âhiret gününe de Allah’ın istediği gibi sorumluluk şuuru içinde inanmayan, Allah ve peygamberinin haram kıldıklarını haram saymayan ve hak dini tek din olarak kabul etmeyen kimselerle onların boyunlarını bükmüş, teslim olmuş bir vaziyette kendi elleriyle size bir cizye verinceye kadar savaşın. Size boyun eğip, sizin egemenliğinizi kabul edinceye kadar onlarla savaşın.

Evet bu âyetinde Rabbimiz kendileriyle savaşılacak insanları ve onların taşıdıkları özellikleri anlatıyor. Kimmiş bunlar? Kendilerine daha önce kitap verilmiş olanlar. Ne özellikleri varmış bunların?

1: Allah’a iman etmiyorlarmış. Her ne kadar bu Yahudiler, bu Hıristiyanlar Allah’a inandıklarını iddia etseler de Allah’ın istediği gibi iman etmiyorlar. Çünkü Allah’a iman Allah’ın istediği gibi imandır. Allah’a iman Allah’ın kitabında kendini nasıl haber vermişse, hangi sıfatların sahibi olarak tanıtmışsa öylece imandır. Allah’a Allah’ın istediği gibi inanmayan, Allah’ın inanın dediklerine inanmayan insanlara nasıl mü’min diyeceğiz? Tevrat’ı gönderen ama İncil’i ve Kur’an’ı göndermeyen bir Allah’a inanan Yahudi’lere nasıl mü’min diyeceğiz? Musâ’yı gönderen ama Îsâ’yı ve Muhammed (a.s)’ı göndermeyen bir Allah’a inananlara nasıl mü’min diyeceğiz? Veya İncil’i, Îsâ (a.s)’ı gönderen ama Kur’an’ı ve Muhammed (a.s)’ı göndermeyen bir Allah’a inananlara nasıl mü’min diyeceğiz?

Öyle değil mi? Şu anda bir Müslüman bile Allah’a inansa ama Allah’tan gelenlerden her hangi birine inanmasa buna bile kâfir denir. Meselâ ben Allah’a inanıyorum ama tesettüre inanmıyorum veya zekata inanmıyorum diyen bir adam kâfirdir.

Yine Allah’a iman Allah’ın hayata karıştığına imandır. Allah’a iman Allah’ın hayatı düzenlemek üzere vahiy gönderdiğine ve Onun istediği şekilde bir hayat yaşamaya imandır. Allah’a iman Onun Rab, Melik ve İlâh olduğuna, Onun emir ve yasaklarına riâyete imandır. Allah’a iman Onun belirlediği hayat programına imandır.

2: Âhirete de iman etmiyorlarmış. Âhiret gününe iman, hesap, kitap konusuna iman demektir. Âhirete iman orada tüm yaptıklarından hesaba çekileceğine imandır. Âhirete inanan kişi bu hayatı o imana bina eden, bu hayatı ona göre yaşayan, her adım atışında, her duruşunda, yâni pozitif ve negatif her eyleminde bunun şuuru içinde olan kişidir. Âhirete inanan kişi her an Allah’la, Allah’ın sorgulaması ile karşı karşıya geleceğinin bilincinde olan kişidir.

3: Allah ve peygamberinin haram kıldıklarını haram bilmezlermiş bunlar. İşte Allah ve Resulüne Allah’ın istediği iman budur. Allah ve Resulünün yasaklarını yasak bilmeyenler Allah ve Resulüne iman etmemişlerdir. Haramın ve helâlin tespitinde söz sahibi Allah ve Resulüdür. Bu konuda söz söyleme hakkına sahip başka hiç kimse yoktur. Mü'min kesinlikle bilir ve öylece iman eder ki haram ve helâl sınırlarını ancak Allah tayin eder. Allah berisinde ve bir de Resulü’ne verdiği yetki dışında bu konuda hiç kimse pay sahibi değildir. Buna böylece inanmayanlar, bu konuda kriter bireydir diyerek pragmatist bir anlayışla; birey için faydalı olanlar helâl, faydasız olanlar da haramdır diyenler, veya bu konuda kıstas toplumdur diyerek; toplumun helâl dedikleri helâl, haram dedikleri haramdır diyenler veya kolektivizmi savunanlar mü’min olamazlar.

Evet yeryüzünde yasa belirleme konusunda, haram helâl sınırları tespit konusunda Allah ve Resulünü diskalifiye ederek Allah’ın dinini bozmaya çalışanlar, yeryüzünde kendi hevâ ve heveslerine göre bir hayat yaşamaya, kendi arzularına göre bir din, bir hayat tarzı ortaya koyarak kendi kendilerine tapınmaya çalışanlar mü’min değillerdir. Çünkü bu iyi bu kötü, bu haram bu helâl, bu doğru bu yanlış, bu giyilir bu giyilmez, bu içilir bu içilmez, bu haram, bu helâl deme hakkı sadece Allah’a aittir. Kendi varlıkları, kendi yaratılışları üzerinde bile en ufak bir yetkileri, egemenlik hakları olmadığı halde birbirlerine egemenlik iddiasında bulunanlara nasıl mü’min denilebilecek? İşte böyleleriyle savaşın, diyor Rabbimiz.

4: Hak dini, din edinmeyen kimselermiş bunlar. Din bir hayat programıdır, bir yaşam biçimidir. Din hayatın tümünü içine alan bir hayat programıdır. Ahlâkıyla, imanıyla, ticaretiyle, ekonomisiyle, siyasetiyle, eğitimiyle, hukukuyla, yemesiyle, içmesiyle, giyim kuşamıyla, evlenmesi boşanmasıyla bir yaşam biçimidir din. Hayatın tümüne karışan, hayatın tümünü dolduran, hayatı parçalamadan onun tümünde söz sahibi olan Allah’ın hak dininin yanında elbette başka-larının dinleri, başkalarının hayat programları, başkalarının yaşam biçimleri de vardır. İşte din olarak, hayat programı olarak sadece Al-lah’ın hak dinini kabul etmeyerek onun dışındaki dinlere inanan, o-nun dışındaki sistemleri kabul edenlerle savaşın buyuruyor Rabbi-miz. Ülkelerinde Allah’ın haram kıldığı fâizi, içkiyi, zinayı, kumarı ka-nun gücüyle meşrulaştıranlarla savaşın diyor Rabbimiz.

Cizye cezadan gelir, yâni karşılık, bedel demektir. Cizye sa-vaştan muafiyet vergisidir. Müslümanların egemenliği altında ya-şayan gayri müslimlerin bulundukları bölgede kendilerine ve ülkelerine karşı gerçekleştirilen düşman saldırılarına karşı gerek kendilerini, gerek mallarını korumak üzere Müslüman mücahitlerin savaşmalarının ve kendilerinin böyle bir cihada katılmamalarının karşılığı olarak alınan bir vergidir.

Elbette Müslüman olmayan, cihad gibi ideolojik hedeflere inanmayan insanları inanmadıkları bir cihada çağırarak zorlamaz İslâm. İslâm bunu bir insan hakkı olarak görür. Çünkü hiç bir insan inanmadığı bir değer uğruna ölmek istemez. Onun içindir ki bir tarafta o toplumun can ve mal güvenliğini sağlamak için savaşan canını ortaya koyan insanlara karşı elbette o toplumun güvenliğine ortak olan, bundan pay alan gayri müslimlerin buna karşılık bir bedel ödemeleri gerekecektir. İşte cizye budur. Cizye gayri müslimlerin savunma sistemine ödemek zorunda oldukları bir bedeldir. Bizzat canlarıyla buna katılmak istemeyenler elbette mallarıyla buna katılmak zorundadırlar.

Peki şimdi soralım: Kim karlıdır bu işten? Eğer bir zulüm, bir saldırı varsa kim haksızlığa uğramıştır bu işten? Bir tarafta onların da güvenliğini sağlamak üzere canlarını ortaya koyan Müslümanlar, diğer tarafta bu işe sadece mallarıyla katılan gayri müslimler. Söyleyin Allah aşkına bu onlara bir haksızlık mıdır? Bir zulüm müdür? Söyleyebilir misiniz bunu? İnsanı inanmadığı bir din, inanmadığı bir dâvâ uğruna ölüme göndermek mi zulüm, yoksa onlardan bu iş karşılığında bir bedel alıp serbest bırakmak mı? Hayır hayır Allah’ın bu konudaki yasası en güzel, en âdil olanıdır ve Müslümanlar Allah hatırına bu kahrı sinelerine çekmeyi başarmışlardır.

Yine bakın bu işin bir başka âdil ve akıllara durgunluk veren güzel yanı da cizye asla zekattan fazla alınmamıştır. Onun içindir ki kimi zâlim oryantalistlerin dedikleri gibi İslâm topraklarında Müslümanların egemenliği altında yaşayan gayri müslimler bellerini büken cizye korkusuyla İslâm’ı kabul edip Müslüman olmak zorunda kalmamışlardır. Çünkü Müslüman oldukları takdirde de zaten en az cizye kadar ve hattâ ondan daha fazla bir zekat ödemek zorundaydılar. Bu yalancıların yalan söylediklerini açıkça ortaya koyan pek çok müsteşrik vardır.

Yine meselâ hastalardan, yaşlılardan, çocuklardan, kadınlardan, din görevlilerinden, Hahamlardan, Papazlardan asla cizye alınmamıştır. Herkesten gücü oranında cizye alınmıştır. Yine bizzat asker olarak savunmaya kendi gönülleriyle katılanlardan cizye alınmamıştır. Onun içindir ki bu cizye konusunu dillerine dolayarak İslâm’a ve Müslümanlara hakaret edenler düşmanlıktan başka bir şey yapmıyorlar-dır.
 

tahsin33

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
23 May 2008
Mesajlar
2,697
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
70
Tevbe suresi ayet 36
Gökleri ve yeri yarattığı günde Allah'ın yazısına göre Allah katında ayların sayısı on iki olup, bunlardan dördü haram aylarıdır. İşte bu doğru hesaptır. O aylar içinde (Allah'ın koyduğu yasağı çiğneyerek) kendinize zulmetmeyin ve müşrikler nasıl sizinle topyekün savaşıyorlarsa siz de onlara karşı topyekün savaşın ve bilin ki Allah (kötülükten) sakınanlarla beraberdir.

Allah’ın gökleri ve yeri yarattığı günden beri Onun katında ay-ların sayısı on ikidir. Allah’ın takdirinde, Allah’ın kitabında bu böyledir. Onlardan dört tanesi haram aylardır. İşte bu dosdoğru bir din, dosdoğru bir nizam, dosdoğru bir değerlendirmedir. O halde bu konuda, bu aylar konusunda kendinize yazık etmeyin. Bu aylarda bu ayların hürmetini ihlâl ederek, Allah’ın yasalarını çiğneyerek, birbirlerinizle savaşıp kan dökerek kendi kendinize zulmetmeyin. Ama o kâfirlerin top yekun sizlerle savaştıkları gibi sizler de onlarla top yekun savaşın. Bilesiniz ki Allah muttakilerle, kendisine kulluklarının bilincinde olanlarla, Rab’lerine karşı sorumlu davrananlarla beraberdir.

Bu haram aylarda kâfirler, müşrikler bizimle savaşa tutuşurlarsa elbette bizler bu aylar haram aylardır diyerek onların bizi öldürmelerini beklemeyecek, biz de onlarla savaşacağız.

Evet Rabbimizin gökleri ve yeri yarattığı günden beri Rab-bimiz katında ayların sayısı on ikidir. Zilkade, Zilhicce, Muharrem ve Recep aylarıdır. Göklerin ve yerin yaratılışından beri haram olan bu ayları Rabbimiz tarih boyunca her ümmete haram olarak takdim buyurmuştur. Hattâ Mekke’li müşrikler kendileri çok çirkin şeyler yaparak yoldan sapmalarına rağmen bu haram ayların hukukuna riâyet ederek bu aylarda savaş yapmıyorlardı. Gerçekten bu aylarda emniyet ve sükun hakim oluyordu. Allah yasası, İslâm yasası olan bu yasayı Allah Resulü de Mekke’de aynen korudu ve insanlara bu yasaya uymalarını öğütledi. Haram aylar bugün de varlıklarını devam ettir-ektedirler.
 

tahsin33

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
23 May 2008
Mesajlar
2,697
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
70
Tevbe suresi ayet 38
Ey iman edenler ne oldu ki size Allah yolunda savaşa kuşanın denildiği zaman yer(iniz)de ağırlaşıp kaldınız? Ahiretten (cayıp) dünya hayatına mı razı oldunuz? Ama ahirettekine (göre) bu dünya hayatının yararı pek azdır.

Hicretin dokuzuncu yılında Tebûk seferine çıkmak üzere Ra-sulullah efendimiz bir seferberlik ilânında bulunduğu zaman Müslümanlar arasında ağır davrananları kınayan bir âyetle karşı karşıya-yız. Yeryüzünde fitne ve fesadın kökünün kazınması, adâletin, Allah’a kulluğun gerçekleşmesi bu uğurda mü’minlerin Allah için bir savaşı göze alabilmelerine bağlı olduğu vurgulanıyor. Dünya üzerinde, dünyaya taparak zâlimce egemen olan güçlerin belini kırmak, egemenliklerine son verip, onların zulüm ve işkenceleri altında kıvranan mazlumların, mus’taz’afların imdadına yetişmek üzere Müslüman’ların mutlaka savaşı göze almaları gerektiği haber veriliyor.

Ey mü’minler, size ne oluyor da sizler Allah yolunda savaşmıyorsunuz? Ne oluyor size ki Allah ve Resulünün bir savaş çağrısı karşısında yerlerinize çakılıp kaldınız? Size ne oluyor ki Allah yolunda bir savaşı göze alamıyorsunuz? Ne oluyor size ki rahatınızın içine gömülüp kaldınız? Zevkiniz, sefanız, malınız, mülkünüz ağır bastı da Allah yolunda bir savaştan ürker oldunuz? Yoksa sizler âhiret haya-tını bırakıp da dünya hayatına razı mı oldunuz? Yoksa dünyayı âhire-te tercih mi ettiniz? Rabbinizin rızasını, cenneti bıraktınız da şu dün-yanın geçici menfaatlerine razı mı oldunuz? Bilmiyor musunuz ki dün-ya hayatının geçimliliği âhiret hayatının yanında çok azdır. Azı çoğa tercih mi ediyorsunuz? Bâkîyi, sonsuzu verip de fânîyi satın mı alı-yorsunuz?

Şunu kesinlikle bilesiniz ki eğer sizler peygamberle birlikte bu savaşa katılmaz, onu yalnız bırakırsanız Allah onun destekçisidir. Allah elçisine yetecektir. Unutmayın ki sizlerin Allah yolunda cihadı bir kenara bırakıp mal-mülk derdine koşmanız, tarla-tapan derdine, ev-bark derdine, mark-dolar derdine koşmanız sizin kendi kendinizi tehlikeye atmanız anlamına gelecektir.

Bu âyetlerin indiği ve Müslümanların Allah yolunda bir sefere çağrıldıkları dönem Medine’de kıtlık ve kavurucu sıcakların hakim ol-duğu, gölgelerin arandığı ve ekinlerin, meyvelerin hasat mevsiminin geldiği bir döneme rastlıyordu. İşte böyle bir ortamda Rabbimiz bir savaş emri veriyordu. Rasulullah efendimizin işin ciddiyetine binaen önceki adetinden farklı olarak seferin yönünü de açıkça ortaya koyuyordu. Bizans’a karşı, Rum’lara karşı bir sefere gidiyoruz diyordu. Uzun ve meşakkatli bir yolculuk. Onun içindir ki Müslümanlardan ağır davrananlar oldu. Dünya hayatı, yaşamak arzusu, mal mülk sevgisi ağır bastığı için savaşa çıkmak zor geliyordu.
 

tahsin33

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
23 May 2008
Mesajlar
2,697
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
70
Tevbe suresi ayet 39
Eğer savaşa kuşanıp-çıkmazsanız O sizi pek acı bir azabla azablandıracak ve yerinize bir başka topluluğu getirip değiştirecektir. Siz O'na hiçbir şeyle zarar veremezsiniz. Allah herşeye güç yetirendir.

Ey Müslümanlar, eğer rahatınızı düşündüğünüz için, bağınızı bahçenizi düşündüğünüz için, dükkanınızı ticaretinizi düşündüğünüz için, evinizi barkınızı düşündüğünüz için Allah yolunda bir savaş size angarya gelir ve ağır davranırsanız bilesiniz ki Allah size can yakıcı, dayanılmaz bir azapla azap edecektir. Sizi giderip sizin yerinize Allah’ı, Allah’ın rızasını, Allah’ın cennetini dünya menfaatlerine tercih edip Onun yolunda malları ve canlarıyla cihad edecek kullar getirecektir. Unutmayın ki Allah dilediğini yapmaya Kâdirdir.

Evet o gün böyle ağır davranan Müslümanlara yapılan bu teh-dit karşısında bugün Allah ve Resulünün cihad çağrısına karşılık bizim durumlarımız gerçekten yürekler acısıdır. Rabbimizin cihad çağrısına karşılık hiç kulak asmayan bizler gerçekten çok kötü bir durumdayız. Allah için en ufak bir fedâkarlığa yanaşmayan bizler ne kötü bir durumdayız? Âhiret hayatını unutup sadece dünya rahatından başka hiç bir şey düşünmez hale gelenmişiz. Siz sahiplenmezseniz peygambere ona sahiplenenler getirir Allah. Dilediği zaman da sizi yok etmeye muktedirdir. Size de yaptıklarınıza da ihtiyacı yoktur Onun. Dilerse sizin defterlerinizi dürer de daha önce sizi sizden öncekilerin yerine dünya sahnesine getirdiği gibi sizin yerinize de başkalarını halef kılar. Nuh toplumunu yok edip yerine Ad’ı getirdiği gibi, isyanlarından dolayı Ad’ın da defterini dürüp yerine Semûd’u yerleştirdiği gibi, küfürlerinden ötürü Semûd’u da yerin dibine batırıp yerine başkalarını getirdiği gibi. Veya Selçukluyu, Osmanlıyı yok edip şu anda onların yerine sizleri getirdiği gibi. Sizi de yok edip yerinize başkalarını getirir. Öyleyse size hakim olan, sizin üzerinize Kahhâr olan Rab-binize teslim olun. Onun istediği hayatı yaşayın. Asla Onun emirlerine isyan içine girmeyin. Onun ve elçisinin cihad çağrısına kulak tıkayarak azabına dâvetiye çıkarmayın.
 

tahsin33

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
23 May 2008
Mesajlar
2,697
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
70
Tevbe suresi ayet 41
Hafif ve ağır savaşa kuşanıp çıkın ve Allah yolunda mallarınızla ve canlarınızla cihad edin. Eğer bilirseniz bu sizin için daha hayırlıdır.

Ağırlıklı ve ağırlıksız olarak, gerek binitli gerek binitsiz olarak, gerek kolay gerek zor gelerek, gerek genç gerek yaşlı olarak, gerek evli gerek bekar olarak, gerek zengin gerek fakir olarak, gerek silahlı gerek silahsız olarak Allah yolunda savaşa çıkın. İşiniz, aşınız, durumunuz müsait olsa da çıkın olmasa da çıkın. Allah’ın ve Resulünün emrine koşun. Hiç beklemeden emre imtisal edin. Allah yolunda mallarınız ve canlarınızla cihad edin. Malı olan malıyla, canı olan canıyla, ikisine de sahip olan ikisiyle de savaşa gitsin. Sakın ha sakın, Allah yolunda çıkılacak bir cihad için mâzeretlerin arkasına saklanmayın.

Eğer bilirseniz bu sizin için çok hayırlıdır. Haydi hakkınızda hayırlı olana koşun. Haydi imanlarınızı yapabileceğiniz, imanlarınızı hayatınızda görüntüleyebileceğiniz, iman kaynaklı yaşayabileceğiniz bir hayat ortamı oluşturmak üzere savaşa hazırlanın. İslâm düşmanlarına karşı, düşmanlarınıza karşı tedbirlerinizi alarak bölük bölük savaşa çıkın.

Ey Allah ve Resulüne iman edenler! Ey dünya hayatı yerine âhireti satın alanlar! Ey Allah’la böyle bir alışverişte bulunanlar! Fânîyi verip de bâkîye talip olanlar! Dünya hayatının basit zevklerini bırakıp da cennete ve Allah’ın rızasına talip olanlar! Allah yolunda, Allah’ın egemenliğini gerçekleştirmek için, ilay-ı kelimetullah için savaşın. Çünkü unutmayın ki Allah yolunda savaşanlar geçici ve basit dünya hayatını satıp, karşılığında ebedî olan âhireti satın almışlardır. Kim dünya hayatının geçiciliğini, derbederliğini, fânîliğini, zavallılığını bilir de Allah yolunda savaşarak buradaki zevkini, sefasını cennet için fedâ etmeyi becerebilirse, fâniyi verip bâkîyi kazanmayı becerebilirse, Allah’ın rızasını kazanabilirse işte kazançta olan odur. Dünyayı da âhireti de en iyi değerlendiren odur. Öyleyse dünya hayatına karşılık âhireti satın almak isteyenler Allah yolunda savaşsınlar. Bunun başka bir yolu yoktur.

Dünya metaı hem azdır, hem de geçicidir, fânidir. Yâni şu an-da dünyanın ne kadarına sahip olsanız, ne kadarına egemen olsanız, tüm dünya mülkleri, tüm dünya saltanatları sizin de olsa bilesiniz ki çok azdır, âhiretin ve âhiret saltanatının yanında. Madem ki dünya metaı çok azdır, madem ki tüm dünya sizin olsa bile bir gün bitecektir, öyleyse bir gün bitecek olan bir dünya metaı hesabıyla Allah için bir savaştan geri kalarak ebedî bir âhiret hayatını, ebedî bir cenneti fedâ etmek akıl kârı mıdır? Muttakiler için, Allah’la yol bulanlar için, hayatlarını Allah için yaşayanlar için, Allah’ın koruması altına girip Allah’ın istediği gibi yaşayan, Allah adına canları ve mallarını fedâya hazır olanlar için âhiret yurdu gerçekten çok hayırlıdır.
 

tahsin33

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
23 May 2008
Mesajlar
2,697
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
70
Tevbe suresi ayet 42
Eğer yakın bir yarar ve orta bir sefer olsaydı onlar mutlaka seni izlerlerdi. Ama zorluk onlara uzak geldi. "Eğer güç yetirseydik muhakkak seninle birlikte (savaşa) çıkardık." diye sana Allah adına yemin edecekler. Kendi nefislerini helaka sürüklüyorlar. Allah onların gerçekten yalan söylediklerini biliyor.

Eğer çıkacağınız bu sefer kolay bir kazanç, kolay bir sefer olsaydı onlar mutlaka sana uyarlar, seninle birlikte gelirlerdi. Fakat çıkılacak sefer onlara uzak ve zor geldi, meşakkatli geldi. Eğer bu böyle kolayca, zahmetsizce elde edilecek bir ganîmet olsaydı elbette senin peşinden gelirlerdi. Ama bu sefer o münâfıklara ağır geldi, zor geldi de kendilerini helâke sürükleyerek sana diyecekler ki: Eğer gücümüz yetseydi, imkânlarımız elverseydi elbette biz de seninle beraber gelirdik diye Allah’a yemin edecekler. Allah onların yalancı olduklarını, bu sözlerinde samimi olmadıklarını elbette çok iyi bilmektedir. Allah yolunda cihadı terk edecekler, Allah ve Resulünün çağrısından kaçacaklar ve utanmadan bu yalanlarına bir de Allah’ı şâhit tutarak kendi kendilerini helâke sürükleyecek hainler.

Münâfıkların hareket noktası Allah’ın rızası değil ganîmet derdidir. Bunlar aslında kendi menfaatlerinden başka bir şey görmeyen kimselerdir. Sadece dünyayı görebilen insanlardır onlar. Uğrunda savaşabilecekleri her hangi bir dâvâları olmayan insanlardır. Dâvâsız, ne sâdık bir kâfir, ne de sâdık bir Müslüman’dır bunlar. Kitabımızın pek çok âyeti bu zümreyi anlatır. Bunlar sadece kendi canlarını, çıkarlarını düşünen insanlardır. Elde edecekleri bir dünya menfaati varsa, risk ve fedâkarlık yoksa gelirler. Allah için bir savaşta Müslümanlar gibi ölmeyi, yaralanmayı, sıkıntı çekmeyi göze alamayan, Allah için böyle bir fedâkârlığa razı olamayan, kendince savaş gibi bir sıkıntının dışında kalmayı başarı zanneden insanlardır.

Basit düşünceleri, sığ hesaplarıyla hareket eden zavallı insanlar. Bu dünyanın geçici zevk ve eğlencelerine kapılarak Allah için bir savaştan kaçan ve dünyalarını da âhiretlerini de mahveden insanlar. Menfaatlerinden başka bir şey düşünmeyen bu insanlardan ciddi bir fedâkârlık beklemek mümkün değildir. Ağızlarıyla kalplerinde olmayan şeyleri söylerler. Ağızları başka, kalpleri başkadır bunların. İçleri başka, dışları başkadır. Bakın diyorlar ki eğer gerçekten imkân bulabilseydik, gücümüz yetseydi elbette bizler de sizinle gelirdik. Ama Allah biliyor ki onlar yalan söylüyorlar.
 

tahsin33

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
23 May 2008
Mesajlar
2,697
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
70
Tevbe suresi ayet 46
Eğer (savaşa) çıkmak isteselerdi herhalde ona bir hazırlık yaparlardı. Ancak Allah (savaşa) gönderilmelerini çirkin gördü de ayaklarını doladı ve; "(Onlara) Siz de oturanlarla birlikte oturun" denildi.

Gerçekten onlar savaşa çıkmak isteselerdi elbette onun için bir hazırlık yaparlardı. Eğer kalplerinde gerçekten Allah için bir savaş niyeti olmuş olsaydı, silah ve erzak yönünden bir hareketin, bir hazırlığın içine girerlerdi. Onların böyle bir hareketin içine girmemeleri aslında cihaddan kaçma niyetlerini açığa vurmaktadır. Lâkin Allah onların seninle birlikte cihada çıkmalarını hoş görmedi de onları bu işten alıkoydu. Onların seninle birlikte gelmelerini istemediği için Allah isteklerini, azimlerini kırıverdi. Ayaklarını dolayıp kalplerine tembellik ve isteksizlik koyuverdi. Onlara savaştan geri kalan âcizlerle beraber, kadın ve çocuklarla beraber oturun dedi. Tevkif etti onları.

Elbette bir şeye inanan, bir şey için samimi bir niyet taşıyan kişi onun için hazırlık içinde olmalıdır. Peki var mı şu anda cihad için bir hazırlığınız? Bir planınız programınız var mı şu anda? Ruhunuzu, kalbinizi, bineğinizi, silahınızı hazırlamak gibi bir derdiniz, bir endişeniz var mı? Allah’ın dinini yeryüzünde hakim kılma, inancınızı yaşama diye bir derdiniz var mı? Allah’ın tüm dinlere, tüm sistemlere üstün kılmak üzere gönderdiği bu hak dinini yeryüzünde üstün getirme diye bir hesabınız var mı? Peki oturduğunuz yerden mi olacak bu? Rasu-lullah oturduğu yerden mi gerçekleştirdi bunu? Rasulullah efendimiz bir hadislerinde şöyle buyuruyordu:

“Kim ki Allah yolunda cihad etmeden, cihad etme niyetini içinden geçirmeden ölürse nifak üzere ölmüştür”

Öyleyse bu halimizle münâfıklara mı benziyoruz, yoksa mü’minlere mi? bunu iyi bir düşünelim Allah için.

Allah o münâfıkların seninle birlikte çıkmalarını istemedi. Yâni biraz da Rabbimiz önceki uyarısından ötürü sıkıntıya düşen Peygamberini teselli ediyordu burada. Ey peygamberim, aslında sen onlara izin vermesen de zaten onlar seninle bir savaşa çıkmayacaklardı. Sen üzülme, çünkü onların seninle birlikte çıkmaları sana zerre kadar bir hayır kazandırmayacağı gibi bilâkis çok zararları olacaktır
 

tahsin33

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
23 May 2008
Mesajlar
2,697
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
70
Tevbe suresi ayet 47
Sizinle birlikte çıksalardı size ‘kötülük ve zarardan' başka bir şey ilave etmez ve aranıza mutlaka fitne sokmak üzere içinizde çaba yürütürlerdi. İçinizde onlara ‘haber taşıyanlar' vardır. Allah zulmedenleri bilir.

Eğer onlar sizinle birlikte savaşa çıkmış olsalardı sizin için fitne ve fesattan başka bir şey artırmazlar, aranıza fitne sokmak üzere sa’y ederlerdi. İçinizde onlara kulak verenler vardır. İçinizde onlara haber taşıyanlar vardır ve Allah elbette böyle kendilerine yazık edenleri bilmektedir.

Evet içinizde onların lakırdılarına kulak veren, onların fitne-lerini dinleyenler vardır. Onların fitnelerine kulak verecek, onları din-leyecek, onlara itaat edecek, onlarla birlikte hareket edecek zayıf kimseler vardır. Onların açtıkları fitne çığırından gidebilecekler vardır. Böylelerini etkileyip moral men onları çökertecekler bu münâfıklar. Onun içindir ki onların sizden, saflarınızdan uzak olması daha hayırlı olduğu için Rabbiniz sizin hayrınıza takdirde bulundu. Ama elbette Resul (a.s) hemen onlara izin vermeseydi, Allah münâfıklıkları açığa çıkacaktı.
 

tahsin33

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
23 May 2008
Mesajlar
2,697
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
70
Tevbe suresi ayet 49
Onlardan öylesi de var ki: "Bana izin ver, beni fitneye düşürme" der. Bilesiniz ki onlar zaten fitneye düşmüşlerdir. Cehennem, kâfirleri mutlaka kuşatacaktır.

Onlardan kimileri de bu cihaddan kaçmak için diyorlar ki, ey peygamber, bana izin ver, beni fitneye düşürme, beni günâha sokma. Senin iznin, senin onayın olmadan eğer bu cihaddan geri kalırsam fitneye düşer, günâha batarım. İşimiz, aşımız, ticaretimiz, malımız,

mülkümüz, evimiz, barkımız, çoluğumuz, çocuğumuz helâk olacak. Gel bize izin ver de bu felâketlere düşmeyelim.

Veya kimileri de diyorlardı ki ey Allah’ın Resulü, ben kadınlara düşkünüm. Şimdi oraya gider de sarışın Rum kadınlarını görürsem dayanamayarak bir günâha düşerim. İyisi mi gel izin ver.

Ya da diyorlar ki ey Allah’ın Resulü biz bu cihada gitmek is-temiyoruz. Bu cihad bize çok ağır geliyor, iyisi mi gel sen izin ver de bizim başımızı belâya sokma. Seniz izninle bu savaştan geri kalalım da günaha girmeyelim diyorlar.

Veya işte ey Allah’ın Resulü daha biz adam olamadık, daha biz nefislerimizi terbiye edemedik, bırak bizim gibi zayıfları da şimdilik nefislerimizin ıslahıyla uğraşalım diyerek sudan bahanelerle savaştan muaf tutulmalarını istiyorlar.

Hayır hayır, onlar Allah yolunda bir cihaddan kaçarak aslında fitnenin ta ortasına düşmüşlerdir. Bundan daha büyük bir fitne olabilir mi? Çünkü Allah için bir savaştan kaçanlar, Allah için bir fedâkârlığı göze alamayan insanlar yaşarken ölmüş insanlardır. İşte tarih içinde böyle dinleri uğrunda, özgürce bir hayata kavuşmaları ve Müslüman-ca bir dünyaya ulaşmaları uğrunda Allah’ın cihad emrini yerine ge-tirmeyen, düşmanla karşı karşıya gelmeyi göze alamayan nice toplumların mahvolduklarını, perişan olduklarını, yıllar yılı galip toplumların kölesi olarak zillet içinde bir hayatın mahkumu olarak silinip gittiklerini görüyoruz. Allah için bir savaşı göze alamadıkları için galip toplumların elinde oyuncak olmuş, varlıklarını, şahsiyetlerini, hürriyetlerini kaybetmiş, dinlerini, tarihlerini kaybetmiş, silinip gitmiş nice milletler tanıyoruz.
 

tahsin33

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
23 May 2008
Mesajlar
2,697
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
70
Tevbe suresi ayet 86
"Allah'a inanın, Resûlü ile beraber cihad edin" diye bir sûre indirildiği zaman, onlardan servet sahibi olanlar, senden izin istediler ve: Bizi bırak (evlerinde) oturanlarla beraber olalım, dediler.

Eğer onlara Allah’a Allah’ın istediği gibi iman edin, Allah’a, Allah’ın kitabının ve Resulünün tarif ettiği şekilde iman edin ve bu imanlarınızın gereği olarak, bu imanlarınızın görüntülenmesi olarak Allah elçisinin yanı başında savaşın diye bir sûre indirilse onlardan imkân sahipleri, servet sahipleri, ekonomik güç sahipleri sizden izin isterler. Bizi bırak ey peygamber de şu evlerinde oturanlarla birlikte bizler de oturalım derler. Evlerinden, barklarından, bağlarından, bahçelerinden, fabrikalarından, bürolarından, zevklerinden, eğlencelerinden ayrılmak onlara zor geliyor. Geri kalan kadınlarla beraber bulunmaya razı oluyorlar.

Kendilerine göre bir takım bahaneler uyduruyorlar. Bir takım mâzeretlerin arkasına saklanıp Allah yolunda bir savaştan geri kalmak, muaf tutulmak istiyorlar. Tabii o anda yaptıklarına da meşru kı-lıflar uydurmaktan da geri durmuyorlar. Efendim, bizler şu anda üm-met için çok faydalı işlerle uğraşıyoruz. Eğer şu bizim fabrikamız ol-masa, bizim paralarımız olmasa siz ne yapardınız? Hep bizim pa-ralarımızla, bizim desteklerimizle yürümüyor mu bu hizmetler? Eğer bizler de bu fabrikalarımızı, bu iş yerlerimizi bırakıp sizinle gidersek, bizim bu para kazanma imkânlarımız bitiverirse haliniz perişan olur sizin. O halde bizi bize bırakın. Biz işimize aşımıza, para kazanmamıza bakalım, siz gidin savaşa da, biz arkanızdan sizi destekleyelim diyorlar. Savaştan kalıp işlerinin başında oldukları zaman hattâ daha büyük sevaplar kazanacaklarına inananlar vardır.
 

tahsin33

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
23 May 2008
Mesajlar
2,697
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
70
Tevbe suresi ayet 88
Fakat Peygamber ve onunla beraber inananlar, mallarıyla, canlarıyla cihad ettiler. İşte bütün hayırlar onlarındır ve onlar kurtuluşa erenlerin kendileridir.

Lâkin Allah’ın Resulü Muhammed (a.s) ve onunla birlikte iman edenler, onun inandığı gibi inananlar, onun düşündüğü gibi düşünenler, onun yolunu yol edinenler, onun gibi olmanın güvencesine erenler, malları ve canlarını ortaya koyarak Allah yolunda cihad edenler var ya, işte hayırlar onlar içindir ve kurtuluşa erenler de onlardır. Bu dünyada istedikleri kadar varlıklı kâfirler ve münâfıklar onları küçük görsünler, istedikleri kadar onlarla alay etsinler, hem dünyada hem de Ukba’da kazananlar, başarıya ulaşanlar onlardır
 

tahsin33

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
23 May 2008
Mesajlar
2,697
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
70
Tevbe suresi ayet 89
Allah, onlara içinde ebedî kalacakları ve zemininden ırmaklar akan cennetler hazırlamıştır. İşte büyük kazanç budur.

Allah onlar için içinde ebedîyen kalacakları, ebedîyen bir mutluluğa ulaşacakları zeminlerinden ırmaklar akan cennetler hazırlamıştır. İşte en büyük kar, en büyük kazanç budur. Çünkü bu âlemde cennetten daha büyük bir mükâfat yoktur. Düşünün tüm dünyaya sahip olsanız ne yazar? Ne kadar sahip olabileceksiniz? Ölünceye kadar değil mi? Fânî değil mi bu dünya? Ama cennet ölünceye kadar değil, sonsuza dek sürecek bir zevk, bir hayat... İşte en büyük mükâfat budur. Ne olur bu insanlar günde bir kerecik bunu düşünüverse. Ama heyhat ki bunu düşünmeyenler, fıkhedemeyenler bunu anlayamazlar.
 

tahsin33

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
23 May 2008
Mesajlar
2,697
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
70
Tevbe suresi ayet 93
Sorumluluk ancak, zengin oldukları halde senden izin isteyenleredir. Çünkü onlar geri kalan kadınlarla beraber olmaya râzı oldular. Allah da onların kalplerini mühürledi, artık onlar (neyin doğru olduğunu) bilmezler.

Sorumluluk, vebal, günâh ancak Allah yolunda bir savaşa ve bu uğurda mal harcamaya güçleri yettiği halde savaştan kaçmak için senden izin isteyen, mâzeretsiz geri kalan, kadınlarla birlikte oturmaya razı olanlara ve Allah kalplerini mühürlediği için bilmeyenlere aittir.
 

tahsin33

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
23 May 2008
Mesajlar
2,697
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
70
Tevbe suresi ayet 111
Allah müminlerden, mallarını ve canlarını, kendilerine (verilecek) cennet karşılığında satın almıştır. Çünkü onlar Allah yolunda savaşırlar, öldürürler, ölürler. (Bu), Tevrat'ta, İncil'de ve Kur'an'da Allah üzerine hak bir vaaddir. Allah'tan daha çok sözünü yerine getiren kim vardır! O halde O'nunla yapmış olduğunuz bu alış verişinizden dolayı sevinin. İşte bu, (gerçekten) büyük kazançtır.

Allah kendi yolunda savaşarak ölen, öldüren mü’minlerin canlarını ve mallarını cennet karşılığında satın almıştır. Bu alışveriş Tevrat, İncil ve son kitap Kur’an’da da söz verilmiş bir haktır. Rabbimiz önceki kitaplarında da, son kitabı Kur’an’da da bu konuda vaatte bu-lunmuştur. Söyleyin verdiği vaadini, sözünü Allah’tan çok tutan kim vardır? Öyleyse ey mü’minler sevinin Rabbinizle yaptığınız bu alışverişle. Coşun bu alışverişle. İşte en büyük başarı budur.

Allah yolunda malları ve canlarını ortaya koyarak savaşan mü’minlerle bir alışveriş yapmak istiyor Rabbimiz. Ama herkesle gir-miyor bu alışverişe. Sadece mü’minlerle girmek istiyor Rabbimiz. Mü’-minlerden de malları ve canlarıyla Allah yolunda savaşı göze alabilenlerle. Bir alışveriş söz konusu mü’minlerle Allah arasında. Satan Allah, satın alan mü’minler, satılan şey cennet, bedel de can ve mal. Mü’minler mallarını ve canlarını Allah’a vererek karşılığında Cenneti satın alıyorlar.

Mallarımızı ve canlarımızı bize veren zaten Odur. Bakın zaten kendisine ait olan bu mallarımızı ve canlarımızı bizden çok kıymetli bir bedelle, cennet bedeliyle bir daha satın almak istiyor. Bu ne müthiş bir alışveriş?

Ama unutmayalım ki Rabbimizle böyle bir alışverişe girebilmenin iki şartı vardır. Bunlardan birincisi Rabbimizi tanımak, ikincisi de cenneti tanımak. Bu ikisi tanınmadıkça insanlar böyle bir alışverişe giremezler

İşte bakın Rabbimiz bir vaatte bulunuyor. Kullarım, eğer mallarınızı ve canlarınızı bana verirseniz, benim yoluma korsanız karşılığında size cennet vereceğim. Şimdi Allah’la böyle bir alışverişe girmenin iki şartı vardır. Birincisi Allah’ı tanımak, ikincisi de cenneti tanımaktır. Böyle bir alışverişe girebilmek için kişinin önce Allah’ı tanıması şarttır. Yapar mı bu Allah dediğini? Var mı Allah’ın böyle herkese verebileceği cennetleri? Bu kadar güçlü mü bu Allah? Güvenilir mi bu Allah’a? Allah tanınmalı. İkincisi de karşılığında vaad edilen cennet tanınmalıdır. Nedir bu cennet? Nasıl bir şeydir bu cennet? Yâni değer mi böyle bir cennet için böyle bir alışverişe girmeye? Değer mi karşılığında mal ve can vermeye?

Eğer Allah’ı kitabından ve elçisinin sünnetinden tanıyor ve gü-veniyorsanız, yine Onun kitabından ve elçisinin beyanlarından cenneti tanıyor ve ona arzu duyuyorsanız hemen hiç beklemeden bu alış verişe girersiniz. Ama Allah’ı tanımıyorsanız, Ona güvenmiyorsanız ve de cenneti tanımıyorsanız, Onu değerli görmüyor, Ona içinizde bir arzu duymuyorsanız böyle bir alışverişe girmezsiniz.

İşte şu anda Allah’ın bu vaadini duydukları halde, Allah’ın bu alışveriş isteğine muttali oldukları halde buna yanaşmayan, yan çizen yığınlarla insanlar görüyoruz.

Evet unutmayalım ki bizler mü’min olduğumuz gün, kelime i tevhidi söylediğimiz gün mallarımızı da canlarımızı da Allah’a sattık. Böyle bir alışverişin içine girdik. Öyleyse Rabbimizle yaptığımız bu anlaşmanın bilincinde olmak, şartlarına riâyet etmek zorundayız. Mallarımız ve canlarımız konusunda Allah’ı söz sahibi bilmek ve Allah yolunda, Allah’ın dininin ikâmesi uğrunda mallarımızı ve canlarımızı ortaya koymak zorundayız. Yâni cihad etmek zorundayız. Yâni mallarımızı ve canlarımızı cihad meydanlarında Rabb’ımıza sunmak zorundayız. Dilerse alır onları bizden Rabbimiz. Yetkili Odur. Diler malımızı alır canımızı geri verir karşılığında cennet verir. Diler canımızı alır malımızı verir karşılığında cennet verir. Diler ikisini de alır, diler ikisini de geri verir ve cennet verir. Üstelik nice zaferler ve ganîmetler nasip eder. Allah yolunda bir savaşta biz mallarımızı ve canlarımızı ortaya koyarsak, canımız ve malımız konusunda Rabbimizi söz sahibi bilirsek O bize cennetini verecektir. Bundan zerre kadar bir şüphemiz olmasın.

Öyleyse asla bu dünyada cennetten çok daha basit dünya menfaatleri uğruna canlarımızı ve mallarımızı satmayalım. Ebedî bir cenneti satıp da bu dünyanın basit ve geçici menfaatlerine talip olmayalım. Hesabımızı güzel yapalım. Nasıl olsa günün birinde bu malın ve canın elimizden alınacağını unutmayalım da onları değerlendirmesini bilelim. Malımızı, canımızı, bilgimizi, zamanımızı, gecemizi, gündüzümüzü, imkânlarımızı, hayatımızı, oğlumuzu, kızımızı cennet yolunda yatırım yapalım. Bunlar uğrunda Allah yolunda bir cihaddan kaçarak cenneti verip dünyayı satın alanlardan olmayalım. Sahip ol-duğumuz dünyalıklar bizi Allah’ın bizim için hazırladığı cennetten alı-koymasın. Bâkîyi verip de fâniye talip olanlardan olmayalım.
 

tahsin33

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
23 May 2008
Mesajlar
2,697
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
70
Tevbe suresi ayet 121
Allah onları, yapmakta olduklarının en güzeli ile mükâfatlandırmak için küçük büyük yaptıkları her masraf, geçtikleri her vâdi mutlaka onların lehine yazılır.

Allah’ın dininin hakîmiyeti adına büyük, küçük, az çok ne infak etmişseniz, Allah yolunda neyi gözden çıkarmışsanız, Allah yolunda, Allah’ın dininin tebliği yolunda, cihad yolunda bir adım atmış bile olsanız, Onun yolunda birazcık yorulmuş bile olsanız unutmayın ki bunlar sizin için yazılacaktır. Hiç bir şey boşa gitmeyecektir. Bu yolda döktüğünüz iki damla ter, iki damla gözyaşı bile boşa gitmeyecektir. Allah onların tamamını değerlendirmeye tâbi tutacaktır. Allah onları karşılıksız bırakacak değildir. Allah onların yaptıklarının karşılığını da-ha güzeliyle verecektir.
 

tahsin33

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
23 May 2008
Mesajlar
2,697
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
70
CeeMoo_145
Allah CC senden de razı olsun kardeşim
 

tahsin33

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
23 May 2008
Mesajlar
2,697
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
70
Tevbe suresi ayet 123
Ey iman edenler! Kâfirlerden yakınınızda olanlara karşı savaşın ve onlar (savaş anında) sizde bir sertlik bulsunlar. Bilin ki, Allah sakınanlarla beraberdir.

Ey mü’minler, kâfirlerden size en yakın olanlarla, en yakınızdakilerle savaşın. Sizi kendilerine karşı sert görsünler. Onlara karşı sert davranın ki bu onlar için caydırıcı olsun. Bilesiniz ki Allah takva sahipleriyle, kendisi adına hareket edenlerle, kendisiyle yol bulanlarla beraberdir. Evet kâfirlerle kıyasıya savaşacağız ki onlar bizde güç görecekler, cesaret görecekler, imanda sebat ve kararlılık görecekler ve onlar için bu caydırıcı olacaktır. Ve o zaman kâfirler asla mü’min-lerle bir savaşı göze alamayacaklardır. Allah’la, Allah’ın diniyle alay edemeyecekler, müslümanlara zulmedemeyeceklerdir.
Eğer biz onlarla savaşı göze alamaz, onlar karşısında korkak davranırsak elbette onlar cesaret bulup bize saldıracaklardır. Kitabımızın başka âyetlerinin beyanından anlıyoruz ki bu kâfirlerin kalplerinde Allah korkusu olmadığı için onlar Allah’tan çok müslümanlardan çekinmektedirler. Alçaklar! Korkulması gereken makamdan değil de mü’minlerden korkmaktadırlar. Çünkü onlar fıkıhsız, fehimsiz, anlayışsız, kavrayışsız bir toplumdur. Hayvanlardan daha beter bir güruhtur onlar. Onun içindir ki onlara sert davranılmalı ki zulümleri durdurulabilsin. Bir de Rabbimizin işaretiyle en yakındakilerden başlanmalıdır. Şunu iyi bilin ki onlarla girişilecek bir savaşta Allah muttakilerle beraberdir. Savaşı, barışı yöneten, yönlendiren Allah olduğuna ve Rab-bimiz muttakilerle beraber olduğuna göre savaşın sonucu da bellidir. Sonuçta muttakiler galip geleceklerdir.
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt