Tevbe suresi ayet 25
Andolsun Allah birçok yerlerde ve Huneyn gününde size yardım etti. Hani çok sayıda oluşunuz sizi böbürlendirip-gururlandırmıştı fakat size bir şey de sağlayamamıştı. Yer ise bütün genişliğine rağmen size dar gelmişti sonra arkanıza dönüp gerisin geri gitmiştiniz.
Muhakkak ki Allah bir çok savaş alanlarında yardım etmiştir. Özellikle Huneyn günü Allah’ın yardımı ve desteği size ulaşmıştı. Hani orada, Huneyn’ de çokluğunuz sizi gurura sevk etmişti. Sayısal çokluğunuza güvenip mağrur olmuştunuz. Lâkin bizzat gördünüz ki o çokluğunuz hiç bir işe yaramamıştı. Bedir’de karşımızdaki düşmanın üçte biriydik, ama şimdi düşman bizim üçte birimiz diye gururlanmıştınız. Zaferi sayısal çoklukta görerek gurura kapılmıştınız. Oysa ne oldu? Olanca genişliğine rağmen yeryüzü size dar gelmişti. Düşman karşısında bozguna uğrayarak arkanıza dönüp kaçtınız. Taban kaldırdınız. Hem de peygamberinizi beraberinde az sayıda candan inanmış yiğitle birlikte geride bırakarak kaçtınız. Allah’a güveni ve tes-limiyeti sonsuz olan Resul siz dağılıp kaçmaya başlayınca sizin arkanızdan:
“Ey Müslümanlar! Ben Allah’ın elçisiyim! Bunda yalan yok! Ben Abdul’ Muttalib’in oğluyum! Bunda yalan yok! Kaçmayın! diye bağırarak sizi geriye çağırmıştı. Sonra yerden bir avuç kum alıp düşman tarafına atmış ve o kumlardan gözlerine isabet etmemiş bir tek kâfir kalmamıştı. Hatırlasanıza, böyle bir ortamda bile, sizin kaçtığınız bir savaş meydanında bile Allah yardımını size ulaştırmış ve sizi galip getirmişti. Savaşları idare edenin, yönlendirenin, sonucunu belirleyenin sadece kendisi olduğunu, zaferin tamamiyle kendi elinde olduğunu, bunun sayısal çokluk ya da azlıkla bir ilgisinin olmadığını, dilediklerini galip, dilediklerini de mağlup edecek güçte olduğunu ayan beyan size göstermişti. Unutmayın ki başarıyı, zaferi Allah’a değil de cahili güç anlayışlarına, sayısal güç anlayışlarına endekslediğiniz anda sizin için kayıp başlamış demektir.
Huneyn savaşını anlatıyor Rabbimiz. Mekke’nin fethinin hemen arkasından Rasulullah efendimiz Mekke’yi fetheden on bin ki-şilik ordusuna yeni katılan Mekke’li yeni Müslümanlarla birlikte on iki bin kişilik bir orduyla Taif taraflarında kendilerine saldırı niyeti için hazırlık yapan Beni Sakif ve Havazin kabileleri üzerine yürüdü. Müslüman’ların önceki savaşlarından çok farklı bir savaştı Huneyn savaşı.
Çünkü Müslümanlar ilk defa düşmanlarının yaklaşık üç katıydı. Rabbimiz burada Müslümanlara çok muazzam bir mesaj verdi. Sayılarının çokluğuna güvenen Müslümanlar düşman tarafından pusuya düşürüldüler de mutlak sûrette mağlubiyetle sonuçlanacak olan bir savaş Rabbimizin yardımı ve desteğiyle birdenbire zafere dönüştürülmüş ve böylece Rabbimiz zaferin çoklukta değil sadece Allah katında olduğu konusunda Müslümanları merhametiyle eğitivermişti. O günkü Müslümanlar ve bugün bizler kesinlikle anladık ki zafer Allah’tan bağımsız değerlendirilemez.
Evet işte bu Allah’ın değişmeyen bir yasasıdır. Müslümanlar hangi dönemde, hangi coğrafyada olurlarsa olsunlar, Allah’ın istediği gibi Müslüman oldukları sürece, Allah’ın istediği gibi bir hayat yaşadıkları sürece, Allah’a tam güvendikleri sürece, Allah’ın yardımına ehil oldukları sürece kesinlikle bilesiniz ki Allah’ın yardımı ve desteği onlar üzerinedir. Sayıları ne olursa olsun böyle Allah desteğinde oldukları sürece onlarla savaşan kâfirler her zaman karşılarında önce Allah’ı bulacaklar ve her zaman mağlup olup kaçacaklardır. Allah desteğindeki Müslümanlar karşısında onların bir başarıya ulaşmaları asla mümkün olmayacaktır.
Ama eğer Müslümanlar Allah’ın sünnetine, Allah’ın bu top-lumsal yasalarına boyun eğmezler, zaferi Allah’a teslimiyette bil-mezler, Allah yasalarını ihlâl ederek, Allah’ın istediği kulluktan çıka-rak, peygamber (a.s)’ın emir ve yasaklarına riâyet etmeyerek, kitap ve sünnetten uzaklaşarak kendi hevâ ve hevesleri doğrultusunda hareket ederek bir savaşa girerlerse, yâni Allah desteğini kaybetmiş bir vaziyette karşılarındaki kâfirlerle eşit bir konumda savaşa girer-lerse o zaman da elbette sünnetullah gereği hangi taraf güçlüyse sa-vaşı o taraf kazanacaktır. O zaman da artık kendilerinden başka hiç kimseyi kınamaya hakları olmayacaktır Müslümanların.
Andolsun Allah birçok yerlerde ve Huneyn gününde size yardım etti. Hani çok sayıda oluşunuz sizi böbürlendirip-gururlandırmıştı fakat size bir şey de sağlayamamıştı. Yer ise bütün genişliğine rağmen size dar gelmişti sonra arkanıza dönüp gerisin geri gitmiştiniz.
Muhakkak ki Allah bir çok savaş alanlarında yardım etmiştir. Özellikle Huneyn günü Allah’ın yardımı ve desteği size ulaşmıştı. Hani orada, Huneyn’ de çokluğunuz sizi gurura sevk etmişti. Sayısal çokluğunuza güvenip mağrur olmuştunuz. Lâkin bizzat gördünüz ki o çokluğunuz hiç bir işe yaramamıştı. Bedir’de karşımızdaki düşmanın üçte biriydik, ama şimdi düşman bizim üçte birimiz diye gururlanmıştınız. Zaferi sayısal çoklukta görerek gurura kapılmıştınız. Oysa ne oldu? Olanca genişliğine rağmen yeryüzü size dar gelmişti. Düşman karşısında bozguna uğrayarak arkanıza dönüp kaçtınız. Taban kaldırdınız. Hem de peygamberinizi beraberinde az sayıda candan inanmış yiğitle birlikte geride bırakarak kaçtınız. Allah’a güveni ve tes-limiyeti sonsuz olan Resul siz dağılıp kaçmaya başlayınca sizin arkanızdan:
“Ey Müslümanlar! Ben Allah’ın elçisiyim! Bunda yalan yok! Ben Abdul’ Muttalib’in oğluyum! Bunda yalan yok! Kaçmayın! diye bağırarak sizi geriye çağırmıştı. Sonra yerden bir avuç kum alıp düşman tarafına atmış ve o kumlardan gözlerine isabet etmemiş bir tek kâfir kalmamıştı. Hatırlasanıza, böyle bir ortamda bile, sizin kaçtığınız bir savaş meydanında bile Allah yardımını size ulaştırmış ve sizi galip getirmişti. Savaşları idare edenin, yönlendirenin, sonucunu belirleyenin sadece kendisi olduğunu, zaferin tamamiyle kendi elinde olduğunu, bunun sayısal çokluk ya da azlıkla bir ilgisinin olmadığını, dilediklerini galip, dilediklerini de mağlup edecek güçte olduğunu ayan beyan size göstermişti. Unutmayın ki başarıyı, zaferi Allah’a değil de cahili güç anlayışlarına, sayısal güç anlayışlarına endekslediğiniz anda sizin için kayıp başlamış demektir.
Huneyn savaşını anlatıyor Rabbimiz. Mekke’nin fethinin hemen arkasından Rasulullah efendimiz Mekke’yi fetheden on bin ki-şilik ordusuna yeni katılan Mekke’li yeni Müslümanlarla birlikte on iki bin kişilik bir orduyla Taif taraflarında kendilerine saldırı niyeti için hazırlık yapan Beni Sakif ve Havazin kabileleri üzerine yürüdü. Müslüman’ların önceki savaşlarından çok farklı bir savaştı Huneyn savaşı.
Çünkü Müslümanlar ilk defa düşmanlarının yaklaşık üç katıydı. Rabbimiz burada Müslümanlara çok muazzam bir mesaj verdi. Sayılarının çokluğuna güvenen Müslümanlar düşman tarafından pusuya düşürüldüler de mutlak sûrette mağlubiyetle sonuçlanacak olan bir savaş Rabbimizin yardımı ve desteğiyle birdenbire zafere dönüştürülmüş ve böylece Rabbimiz zaferin çoklukta değil sadece Allah katında olduğu konusunda Müslümanları merhametiyle eğitivermişti. O günkü Müslümanlar ve bugün bizler kesinlikle anladık ki zafer Allah’tan bağımsız değerlendirilemez.
Evet işte bu Allah’ın değişmeyen bir yasasıdır. Müslümanlar hangi dönemde, hangi coğrafyada olurlarsa olsunlar, Allah’ın istediği gibi Müslüman oldukları sürece, Allah’ın istediği gibi bir hayat yaşadıkları sürece, Allah’a tam güvendikleri sürece, Allah’ın yardımına ehil oldukları sürece kesinlikle bilesiniz ki Allah’ın yardımı ve desteği onlar üzerinedir. Sayıları ne olursa olsun böyle Allah desteğinde oldukları sürece onlarla savaşan kâfirler her zaman karşılarında önce Allah’ı bulacaklar ve her zaman mağlup olup kaçacaklardır. Allah desteğindeki Müslümanlar karşısında onların bir başarıya ulaşmaları asla mümkün olmayacaktır.
Ama eğer Müslümanlar Allah’ın sünnetine, Allah’ın bu top-lumsal yasalarına boyun eğmezler, zaferi Allah’a teslimiyette bil-mezler, Allah yasalarını ihlâl ederek, Allah’ın istediği kulluktan çıka-rak, peygamber (a.s)’ın emir ve yasaklarına riâyet etmeyerek, kitap ve sünnetten uzaklaşarak kendi hevâ ve hevesleri doğrultusunda hareket ederek bir savaşa girerlerse, yâni Allah desteğini kaybetmiş bir vaziyette karşılarındaki kâfirlerle eşit bir konumda savaşa girer-lerse o zaman da elbette sünnetullah gereği hangi taraf güçlüyse sa-vaşı o taraf kazanacaktır. O zaman da artık kendilerinden başka hiç kimseyi kınamaya hakları olmayacaktır Müslümanların.