Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

"KUR'AN-I KERİM'İ NE KADAR TANIYORUZ. (13 Kullanıcı)

mtekik

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
26 Ağu 2006
Mesajlar
2,702
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
54
Web Sitesi
islamiportal.net
RE: "KUR'AN-I KERİM'İ NE KADAR TANIYORUZ.

S.A. HADİ BAKALIM ONUDA BEKLİYORUZ.
BU ARADA SORUNUDA HAZIRLA İNŞALLAH.
K.S..EO.
 

mtekik

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
26 Ağu 2006
Mesajlar
2,702
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
54
Web Sitesi
islamiportal.net
RE: "KUR'AN-I KERİM'İ NE KADAR TANIYORUZ.

S.A. SEVVALMİNA ABLAM,
HANİ SORUNU SORMAMIŞSIN
 

sevvalmina

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Eyl 2006
Mesajlar
1,747
Tepki puanı
1
Puanları
0
RE: "KUR'AN-I KERİM'İ NE KADAR TANIYORUZ.

Kim Allah'a ve Resul'e itaat ederse, işte onlar Allah'ın kendilerine nimet verdiği peygamberler, doğrular (ve doğrulayanlar), şehidler ve salihlerle beraberdir. Ne iyi arkadaştır onlar?

sure ve ayetin tefsiri
 

mtekik

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
26 Ağu 2006
Mesajlar
2,702
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
54
Web Sitesi
islamiportal.net
RE: "KUR'AN-I KERİM'İ NE KADAR TANIYORUZ.

S.A.
NİSA SURESİ 69- Allah'a ve Peygamber'e itaat edenler var ya, bunlar Allah'ın nimetine eriştirdiği peygamberlerle, dosdoğru kullarla, şehidlerle ve iyilerle birlikte olurlar. Bunlar ne iyi arkadaşlardır!


Bu okşayıcı mesaj, her kalbin duygularını coşturur. İçinde zerrece iyilik bulunan, kurtuluş tohumu barındıran, yüce Allah'ın yakınlarında onurlu bir beraberliğin simgelediği yüksek bir makama tırmanma özlemi ile yanıp tutuşan her kalbi heyecanın şevki ile kanatlandırır. Bu yüce seçkinler gurubu ile birlikte olmak yüce Allah'ın tek yanlı bir bağışıdır. Hiç bir insan sadece iyi ameli ile, sırf ibadeti ile bu yüce makama erişemez. O yüce Allah'ın geniş kapsamlı, gürül gürül akışlı , e yaygın bir lütfundan başka bir şey değildir.

Sözlerimizin burasında ömrümüzün bir kaç dakikasını Peygamberimizin sahabileri ile baş başa yaşamamız yerinde olur. Bu seçkin müminler, ahirette de peygamberimiz ile birlikte olmanın özlemi ile yanıp tutuşuyorlar. Aralarında öyleleri var ki, Peygamberimize karşı beslediği coşkun aşk yüzünden O'ndan ayrı düşmeyi düşünemiyor bile! Oysa O, henüz dünyada ve onların arasındadır. İşte bu sırada bu ayetler iniveriyor, bunun üzerine bu yakıcı aşkın ateşi yatışıyor üzerine su serpilmiş gibi oluyor bu soylu aşkın ve bu dalgalanan yalazın.

İbn-i Cerir'in, İbn-i Humeyd ve Yakub Sekemı yolu ile Cafer b. Ebu Muğıre'ye dayandırarak bildirdiğine göre sahabilerden Said b. Cubery şöyle diyor: "Bir gün Medine yerlilerinden (Ensardan) bir arkadaşımız Peygamberimizin yanına geldi, arkadaşımız üzgündü. Bunun üzerine Peygamberimiz kendisine "Ey falanca seni üzgün görüyorum, sebebi nedir? diye sorduğu Arkadaşımız "Düşündüğüm bir şey var da onun için üzülüyorum' dedi. Peygamberimizin "Nedir o düşündüğün şey?" diye sorması üzerine arkadaşımız şunları söyledi: "Hergün sabahleyin yanına geliyor ve ancak gece olunca yanından ayrılıyoruz. Bütün gün yüzüne bakıyor, seninle birlikte oturuyoruz. oysa sen yarın Peygamberlerin yanına yükseltileceksin ve biz artık sana ulaşamayacağız". Peygamberimiz arkadaşımızın bu sözlerine hiçbir karşılık vermedi. Fakat bir süre sonra Cebrail geldi ve `Allah ve Peygamber'e itaat edenler var ya, bunlar Allah'ın nimetine eriştirdiği peygamberlerle...' diye başlayan ayeti getirdi. Bunun üzerine Peygamberimiz, o arkadaşımıza haber salarak kendisine bu müjdeyi iletti."

Öte yandan Ebu Bekir b. Murdeveyh'in bildirdiğine göre Peygamberimizin eşi Hz. Aişe şöyle diyor: "Bir defasında adamın biri Peygamberimize gelerek şöyle dedi; `Ya Resulullah, ben seni kendimden, ailemden, çoluk-çocuğumdan daha çok seviyorum. Bazan evdeyken hatırıma geldiğinde kendimi tutamayarak sana geliyor, seni görüyorum. Benim ve senin ölümünü düşününce senin cennete girip diğer peygamberlerin yanına yükseleceğini biliyor, eğer ben de cennete girersem seni göremeyeceğimden korkuyorum! Peygamberimiz, adamın bu sözlerine hiçbir karşılık vermedi. Bunun üzerine bir süre sonra `Allah'a ve Peygamber'e itaat edenler var ya, bunlar Allah'ın nimetine eriştirdiği Peygamberlerle, dosdoğru kullarla, şehidlerle ve iyilerle birlikte olurlar. Bunlar ne iyi arkadaşlardır!' ayeti indi."

Bu arada Akl b. Ziyad'ın, Yahya b. Kesir yolu ile Ebu Seleme b. Abdurrahman'a dayanarak bildirdiğine göre sahabilerden Rebie b. Kaab Eslemi şöyle diyor `Bir gece Peygamberimizin yanında yatmıştım. Sabah olunca helâ ve abdest suyunu hazırlayıp önüne koydum. Bunun üzerine bana `bir dilekte bulun' buyurdu. Kendisine `Ya Resulullah, cennette seninle birlikte olmak istiyorum.' diye cevap verdim. `Başka bir isteğin yok mu?' diye sordu. `Hayır, tek dileğim bu' dedim. Bunun üzerine bana `O halde çok çok secdeye vararak kendin için bana yardımcı ol' buyurdu." (Müslim) Ayrıca bir gurup sahabiden tevatür yolu ile nakledildiğine göre bir defasında Peygamberimize sevdiği kimselere katılamayan, onlarla birlikte olma imkânı bulamayan kimsenin durumu soruldu. Peygamberimiz bu soruyu "İnsan, sevdikleri ile birliktedir" diye cevaplandırdı. Sahabilerden Enes b. Malik diyor ki; "Müslümanlar bu söze sevindikleri kadar hiçbir şeye sevinmemişlerdi." (Buhari)

Evet, bu mesele sahabilerin kalplerini ve ruhlarını çok meşgul ediyordu. Ahirette Peygamberimiz ile birlikte olma meselesi yani. Çünkü dünyada O'nunla bir arada olmanın erişilmez tadına varmışlardı! Bu mesele, aynı zamanda yüce Peygamberimizi sevmenin tadına erişen her müslümanın kalbini meşgul eder. Okuduğumuz son hadiste bu bakımdan ümit, güven ve ışık vardır.

CİHADA KOŞUN!

Bu bölümde yer alan ayetlerin erken bir dönemde nazil olduğu görüşünü tercih ediyoruz. Bu da Uhud savaşı sonrası Hendek savaşından önceki dönem olabilir. Bu ayetlerin ortaya koyduğu müslüman topluluğun görünümü bizi bu sonuca götürmektedir. Bu görünüm, müslüman safta henüz olgunlaşmamış yahut iman etmemiş ve iki yüzlülük yapan çeşitli grubların varlığına işaret etmektedir. Bu da gösteriyor ki o dönemdeki müslüman topluluğun durumu omuzlarına yüklenen büyük görevi yerine getirmek ve gerek itikadi düşüncelerde gerekse düşmanla girişilen savaşta bu büyük görevin düzeyine yükselmek için eğitim, direktif, uyarı ve cesaretlendirme konusunda büyük çabalar gerektirmiştir.

Vardığımız bu sonuçlar, diğer bir gerçeği, bu safta yüksek zirvelere çıkan ve bu düzeye yükselmek için büyük aşamalar kat eden ve sonuçta da bu düzeye ulaşan örnek müslümanların varlığı gerçeğini görmezlikten gelmemizi gerektirmiyor. Ancak biz bir bütün olarak "müslüman saf"lardan söz ediyoruz. Karışık, ancak uyum söz konusu olmayan bir yapı gibi... Bu haliyle bu müslümanların, düzen ve uyumunu sağlayacak bir çabayı gerektirdiği ileride görülecek Kur'an ayetlerinden anlaşılmaktadır. Bu direktiflerden ortaya çıkan işaretler incelendiğinde müslüman kitlenin çoğu zaman unuttuğumuz beşeri görünümüyle yüzyüze gelmemizi sağlar. Bir bakıyoruz, bu kitlenin birtakım zaaf ve kuvvet noktaları vardır. Bu arada Kur'an'ın, aynı anda, hem beşeri zaafları, hem cahilî kalıntıları dile getirdiğine, hem de düşman kamplarla nasıl bir savaşa tutuştuğuna şahid oluyoruz. Böylece diri ruhlarda ve pratik alemde fonksiyonunu yerine getiren Kur'an'ın eğitim metodunu da görüyoruz. Ayrıca -farklı dereceler, ayrı özelliklere sahip ve ilk defa cahiliye bataklığından birer birer toplanan- bu kitleyi Resulullah'ın son günlerinde gördüğümüz insan fıtratının elverdiği oranda uyumlu bir hale getirerek olgunlaştırıp yüceltmek için bu sistemin sarf ettiği düzenli çabanın bir yönünü de görüyoruz.

Bunları bu şekilde görmek bize yararlı olacaktır. Hem de çok.. İnsan ruhunun özelliklerini ve bu ruhun Resulullah'ın Kur'an metoduyla eğittiği en hayırlı toplumda örneğini görmemiz zaaf ve güç yeteneklerini kavramamızda yararlı olacaktır.

Kur'an'ın eğitim metodunun özelliklerini, bu ruhları nasıl ele aldığını onlara nasıl şefkatle eğildiğini, pratik alemde kendi özelliğini koruyarak hareket ettiğini gördüğümüz gibi farklı düzeylerde farklı örnekleri içeren müslüman kitleye nasıl bir uyum kazandırdığını algılamamız da yararlı olacaktır.

Kendi durumumuzu ve insan topluluklarının durumunu bu seçkin kitlede somutlaşan insan ruhunun pratiği ile kıyaslamak da yararlı olacaktır. Böylece ruhumuzda bir takım zaaf noktalarının varlığını algıladığımızda karamsarlığa kapılıp tedavi yönüne gitmeyi ve çaba sarf etmeyi elden bırakmamış oluruz. Aynı şekilde ilk müslüman kitle -bütün üstünlüklerine rağmen- aşağılık durumdan yüksek zirvelere yükselme çabamızda hareket tarzlarına baş vurmaksızın sırf hayallerimizde uçuşan düşlerden ibaret kalmamış olur.

Kuşkusuz bütün bunlar, yararlanabileceğimiz tecrübe birikimleridir. -Kur'an'ın gölgesindeki hayattan- çıkardığımız bu tecrübelerle Allah'ın izniyle bir çok iyilikler elde etmiş oluruz.

Bu derste yer alan ayetlerden anladığımız kadarıyla o günkü müslüman safta:

A- Allah yolunda cihad etmekte ağır davrananlar ve başkalarını da alıkoyan kişiler vardı. Bu kişiler, müslümanların başına bir musibet gelmiş kendileri de kurtulmuşsa bunu ganimet sayarlardı.

Yok eğer müslümanlar büyük ganimetler elde etmiş kendileri de cihada çıkmadıkları için ganimetten pay almamışlarsa bunu da büyük bir kayıp olarak kabul ederlerdi. Bu halleriyle ahirete karşılık dünyayı satın almışlardı.

B- Aralarında canlarını kurtarmak için hicret edenler de vardı -Mekke'de cihad emri gelmeden savaşmak ve düşmanı püskürtmek için yiğitlik gösterenler olduğu gibi- Medine'de cihad emri verildiğinde bu kişiler paniğe kapılıp yüce Allah'ın kendilerine biraz süre tanımasını ve o anda savaş emrini vermemesini dilemişlerdi.

C- Kendilerine bir iyilik dokunduğunda bunu Allah'tan bilip bir kötülük

dokunduğunda ise bunu Hz. Peygamber'den bilenler vardı. Elbette bu anlayışın nedeni yüce Allah'a olan güçlü imanları değildi. Bununla "Önderlik makamı"nı yaralamayı ve etrafında birtakım kuşkular oluşturup yaymayı amaçlıyorlardı.

D- Resulullah'ın huzurunda iken itaat ettiğini belirten ve fakat oradan ayrılır ayrılmaz, söylediğinin dışında şeyler geveleyip duranlar vardı.

E- Birtakım söylentilere ilgi duyanlar da vardı. Bağlı olduğu "Önderlik mevkii"nden doğruluğunu araştırmadan, bu söylentileri müslüman safta yayıp bir takım karışıklıklara neden olurlardı.

F- Bütün emir ve direktiflerin yüce Allah'tan kaynaklandığından kuşku duyanlar vardır. Bunlardan bir kısmını, kendisine bir vahiy gelmeksizin Hz. Peygamberin uydurduğunu zannediyorlardı.

G- Bu arada -gelecek konunun başında görüleceği gibi- müslüman cemaatin ikiye bölünmesini gerektirecek kadar bazı münafıkları savunanlar da vardı. Bu da iman düşüncesinde ve "Önderlik makamı"nın düzenlemesinde, uyumun olmadığını -bir taraftan müslüman topluluğun "Önderlik makamı"nın görevi ve böyle durumlarda bu makamla ilişkileri konusunda toplu bir anlayışa sahip olmadıklarını- göstermektedir.

Bunların tümü, münafıklardan bir grup olabileceği gibi her ne kadar kimisi muhacirlerden olsa bile imanî kişilikleri olgunlaşmamış imanla zaafı bulunanlardan da olabilirler. Ancak Medine'de Yahudilerin, Mekke'de müşriklerin ve yarımadada fırsat kollayan tüm arapların düşmanlıkla kuşatmış bulunduğu müslüman safta böylesine bir veya iki grubun yer almasının uzun bir eğitim ve cihad sürecini zorunlu kılacağı ve birtakım karışıklıkları doğuracağı muhakkaktır.

Bu derste, cihaddan ve bu eğitimden örnekler göreceğiz. Ruhlarda ve safta gizlenmiş hastalıkların; dikkat, derinlik ve eğitimini Kur'an metoduyla yerine getiren cemaatin önderi Hz. Peygamber'in sabrında somutlaşan sabırla tedavi edildiğine şahid oluyoruz.

1- İhtiyatın emredildiğini görüyoruz. Mücahid müslümanların müfreze (seriye) ya da cihadla ilgili diğer bir görev için çıktıklarında teker teker çıkmamaları silahlı müfrezeler, (seriye) bölükler ya da hep birlikte düzenli bir ordu şeklinde çıkmaları emredilmektedir. Çünkü içinde yaşadıkları bölge (âdeta) mayınlı bir bölgeydi. Her taraftan düşmanlarla kuşatılmışlardı. Üstelik aralarında gizli münafıklar ya da münafık ve yahudilerin barındırdığı düşman casuslar da bulunmaktaydı.

2- Cihad'a çıkmakta ağır davrananların bu tutumlarını nefret ettirici bir tarzda gözler önüne seren tasvirle karşılıyoruz. Bu tasvirde; isteksizlik, ucuz menfaatleri sevmek ve durumların değişmesiyle renkten renge girmek gibi özellikler öne çıkmaktadır. Ayrıca Mekke'deyken savaş için istekli görünenlerin Medine'de savaş emri verildiğinde paniğe kapılmalarının da garip karşılandığını görmekteyiz.

3- Yüce Allah'ın kendi yolunda savaşanlara büyük bir mükafat ve iki sonuçtan birini vaad ettiğini görüyoruz.

"Allah yolunda savaşıp öldürülen veya galip gelen kimseye büyük bir mükafat vereceğiz."

4- Kur'an-ı Kerimin, müslümanları yönelttiği savaşta gözetilmesi gereken en şerefli niyet, en üstün hedef ve en soylu amacın tasviriyle karşılaşmaktayız.

"Niye Allah yolunda ve `Ey rabbimiz bizi şu zalimlerin yaşadığı beldeden çıkar, bize kendi katından bir kurtarıcı ve bir destekçi gönder' diye yalvaran ezilmiş erkekler, kadınlar ve çocuklar uğrunda savaşmıyorsunuz?"

5- Aynı şekilde Kur'an-ı Kerim'in, kâfirlerin boş gayeleri ve zayıf dayanaklarının yanında, müminlerin uğrunda cihad ettikleri en yüce gayeyi ve en sağlam dayanağı tasvir edişiyle de karşılaşıyoruz:

"Müminler Allah yolunda kafirler Tağut (şeytan) uğrunda savaşırlar. O halde şeytanın dostlarıyla savaşın; çünkü şeytanın hilesi-düzeni zayıftır."

6- Kur'an-ı Kerim'in bozuk duyguların ve zayıf davranışların kaynağını oluşturan bozuk düşünceleri tedavi etmede uyguladığı yöntemi de görüyoruz. Bir kere dünya ve ahiretin hakikatını "De ki; dünya zevki kısa sürelidir, ahiret ise sakınanlar için daha iyidir. Orada kıl payı kadar bile haksızlığa uğramazsınız" demek suretiyle açıklamakla bir kere, kişi ne kadar ihtiyatlı davranırsa davransın, cihattan ne kadar geri kalırsa kalsın ölümün kesin olduğu ve takdir edilen zamanda uygulanacağını "Nerede olursanız olun surlarla tahkim edilmiş kalelerin içinde bile olsanız, ölüm sizi bulur". diye belirtmektedir. Ayrıca Allah'ın kaderi ve insanları fiillerinin gerçek mahiyetini beyan ederek: "Eğer onlar bir iyilikle karşılaşırsa `Bu Allah'tandır' derler, ama başlarına bir kötülük gelirse `Bu senin yüzündendir' derler. Onlara de ki: Hepsi de Allah'tandır. Niye bu adamlar kendilerine söylenen sözü anlamaya yanaşmıyorlar?" "Karşısına çıkan her iyilik Allah'tandır başma gelen her kötülük de kendindendir." şeklinde açıklayarak bu itikadï düşünceyi doğrultma yönüne gitmektedir.

7- Kur'an'ın, yüce Allah ile peygamberi arasındaki bağı ve peygambere itaatin Allah'a itaat olduğu gerçeğini güçlendirdiğini görüyoruz. Ve bu Kur'an'ın bütünüyle Allah'tan geldiğini zihinlere yerleştirmekte ve onları kaynağın birliğine dalalet eden Kur'an'daki mükemmel birliği düşünmeye çağırmakta: "Kim peygambere itaat ederse Allah'a itaat etmiş olur..." Bunlar Kur'an'ı hiç incelemiyorlar mi? Eğer o Allah'tan başkası tarafından gelseydi içinde mutlaka birçok çelişkiler bulurlardı" buyurarak şüpheleri ;gidermektedir.

8- Daha sonra Kur'an-ı Kerim'in -yanlış anladıkları haberlerden dolayı titreyenlerin durumunu tasvir ettikten sonra- onları, toplumun önderlik makamına ilişkin düzeninin temeliyle uyuşan en sağlıklı yola yönelttiğini görmekteyiz.

"... Oysa eğer o haberi peygambere ya da başlarındaki kendi yetkililerine götürseler, aralarındaki yorum yapmaya yetenekli olanlar onun mahiyetini anlarlardı."

9- Sonra Kur'an, kendilerini hidayete erdirmek suretiyle yüce Allah'ın üzerlerindeki nimetini hatırlatarak böyle bir yola baş vurmanın sonucundan korkutmaktadır. "Eğer Allah'ın üzerinizdeki lütfu ve rahmeti olmasaydı, küçük bir azınlık dışında hepiniz şeytana uyardınız."

Yüce Allah'ın; peygamberine -tek başına da olsa- cihad etmesini ve müminleri savaşa teşvik etmesini emrettiğini görüyoruz. Ayrıca peygamberin sadece kendisinden sorumlu olduğunu, savaşı ise yüce Allah'ın üzerine aldığını bildirdiğini duyduğumuzda çeşitli yöntemlerle bu denli bir çabayı gerektiren müslüman kitlenin hayatındaki bu görünümlerin doğurduğu kargaşayı algılayabiliriz.

"Allah yolunda savaş. Sen sadece kendinden sorumlusun. Mü'minleri de savaşmaya teşvik et de ola ki Allah kafirlerin ağır baskılarını geri püskürtür. Hiç kuşkusuz Allah'ın kahrı öldürücü, darbesi pek şiddetlidir."

Bu üslûpta, kalpleri coşturan, azmi hareketlendirip arzuyu harekete geçiren ve insanın Allah'ın kahredici gücüne güvenmesini sağlayan bir duygu yer almaktadır.

Kur'an-ı Kerim birçok alanda müslüman kitle ile birlikte savaşa girişiyordu. En başta da nefis alanında; kuşkulara, vesveselere, kötü düşüncelere, cahiliye tortularına ve -münafıklık veya sapıklıktan kaynaklanmasa bile- beşerî zaaflara karşı savaşa girişiyordu. Kur'an-ı kerim, müslüman kitleyi güçlülük seviyesine ve safta uyum aşamasına ulaştırmak için Rabbanî metodla eğitimini sürdürüyordu. Bu, uzak olduğu kadar uzun vadeli bir hedeftir. Çünkü bir toplumda son derece güçlü kimselerin bulunması bir çok zayıf tuğlaların safta yer almasına engel değildir. O halde farklı seviyeler arasında bir uyum oluşturmak zorunludur. Bu da büyük mücadelelerle yüzyüze gelmeyi zorunlu kılmaktadır. Şimdi ayetleri ayrıntılarıyla inceleyelim.

K.S.EO.
 

sevvalmina

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Eyl 2006
Mesajlar
1,747
Tepki puanı
1
Puanları
0
RE: "KUR'AN-I KERİM'İ NE KADAR TANIYORUZ.

sorunu alalım inşallah abi.
 

mtekik

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
26 Ağu 2006
Mesajlar
2,702
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
54
Web Sitesi
islamiportal.net
RE: "KUR'AN-I KERİM'İ NE KADAR TANIYORUZ.

S.A.
YA SIRA NE ÇABUK BANA GELİYOR.
NEYSE Bİ DÜŞÜNEYİMDE SORAYIM İNŞALLAH.
KSEO
 

mtekik

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
26 Ağu 2006
Mesajlar
2,702
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
54
Web Sitesi
islamiportal.net
RE: "KUR'AN-I KERİM'İ NE KADAR TANIYORUZ.

s.a. arkadaşlar
sorumu soruyorum,

Yalnız bu iftira suçunun arkasından tevbe ederek tutumlarını düzeltenler bu hükmün kapsamı dışındadırlar. Çünkü Allah affedicidir, merhametlidir.


sure ismi ve ayetin tefsri inşallah

k.s..eo
 

gul_sevgiliye

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
23 Kas 2006
Mesajlar
129
Tepki puanı
0
Puanları
0
RE: "KUR'AN-I KERİM'İ NE KADAR TANIYORUZ.

mtekik yazdı:
s.a. arkadaşlar
sorumu soruyorum,

Yalnız bu iftira suçunun arkasından tevbe ederek tutumlarını düzeltenler bu hükmün kapsamı dışındadırlar. Çünkü Allah affedicidir, merhametlidir.


sure ismi ve ayetin tefsri inşallah

k.s..eo
"Nûr sûresi"5-6- Ancak ondan sonra tevbe edip kendilerini ıslah edenler müstesna. Yani o kazif suçunu işledikten sonra nedamet getirerek sözünü geri alan ve onu telafi etmek için cezasına teslim olmak ve kazfettiği kimse ile helallaşmaktan başlayarak hal ve amelini düzelten kimseler, fasıklık hükmünden müstesna olurlar. Tevbe ile had cezasının düşmediğinde icma vardır. Ancak Şâfiî mezhebinde bu istisnanın yukarıdaki cümleden ikisine ait olduğu ve bu sebepten böyle tevbe ettikleri takdirde had cezası düşmezse de fasıklıkları gittiği gibi şehadetlerinin de kabul olunabileceği söylenilmiştir.

Fakat Hanefi mezhebinde bu, yalnız sonundaki "fâsikûn" cümlesinden istisnadır. Kazif haddi ile cezalı olanlar tevbe ile hadden kurtulamayacakları gibi, şehadetlerinin kabul olunmaması da ebedilik kaydı ile kayıtlıdır. Ebedileştirme ise istisnaya aykırıdır. Bundan dolayı bu hükümden istisnanın faydası kul hakkı ile ilgisi olmayan ve yalnız Allah hakkı olan yönde olur. Çünkü Allah çok bağışlayıcı ve merhametlidir. Mağfireti çok, rahmeti çoktur. Bundan dolayı tevbe ve ıslah halinde sorumlu tutmaz; fakat kazifte had ve şehadet yalnız Allah hakkı değil, aynı zamanda kul hakkıdır. Kazfolunanın davası üzerine cerayan eder. Bu sebepten kul hakkını ilgilendirir ve şahitliğin reddi hükmü, tevbe ile düşmezse de yalnız Allah hakkı olan günah bağışlanabilir. Ve bu yönüyle bu suçlarda suçu gizleyip açığa çıkarmamak daha uygundur.

Zinayı ispatta dört şahit şartı da bununla ilgilidir. Bununla birlikte burada pek önemli bir nokta vardır. Bir kişi bir zinayı görecek olursa, o bir yabancının zinası olduğu takdirde kendisine bir ar gerektirmeyeceğinden gizlemesi daha uygun olur. Fakat zevcesi olduğu takdirde ar gelir, nesebi bozulur, sabredemez, o halde başka şahit bulmak da mümkün değil gibidir. Bundan dolayı burada şöyle bir soru vardır: Rivayet edildiğine göre kazif âyeti indirilip okunduğu zaman Ensar'dan Sa'd b. Ubâde ve Asım b. Adiy, birisi ayağa kalkıp "Bir adam karısı ile birisini görse ne olacak.Dava etse seksen değnek vurulacak ve şehadeti reddedilecek, fasıklığına hükmolunacak; vurup öldürürse katlolunacak; dört şahit bulup getirinceye kadar ise işini bitirecek, bir açıklık getir Allah'ım!" dedi.

Çıkar çıkmaz damadı Hilâl b. Ümeyye veya Uveymir kendini karşıladı, ne var dedi. "Şer var, karımı Şüreyk b. Semha ile buldum" dedi ki, amcası oğlu idi. "Vallahi dedi bu benim sualim, ne çabuk mübtela oldum." Bunun üzerine ikisi bir Resulullah'a vardılar, haber verdiler. Resulullah kadını getirtip sorguya çekti, kadın inkâr etti, ashab toplanmıştı. Koca, önceki âyet gereğince kazif cezasına mahkum olacaktı. "Gözlerimle gördüm, kulaklarımla dinledim, Allah biliyor ki ben doğruyum, ancak hakkı söyledim, herhalde Allah'ın buna açıklık getireceğini ümid ederim." diyordu.

Derken Resulullah'a vahy gelmeye başladı, ashab bunu işaretlerden tanıyorlardı, hepsi sustular, beklediler, o zaman şu Liân âyetleri indirilmişti ki kazf âyetinin genelinden bir istisna niteliğinde ve özellikle kocaların kendi zevcelerine kazfi hakkındadır: Kendi zevcelerine zina isnat edip de kendilerinden başka şahitleri olmayanlara gelince onların herbirinin şahitliği ,yani o eşlerden herhangi birinin kazif cezasından kurtulması için şer'an dikkate değer bulunacak meşru ve uygun şehadeti kendisinin doğru söyleyenlerden olduğuna dair dört defa Allah adına yemin ederek şahitlik etmesidir. Yani şehadet ederim, billahi hiç şüphesiz ona attığım sözde kesinlikle doğruyum, diye tekrar tekrar dört kere yemin etmesidir.
 

mtekik

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
26 Ağu 2006
Mesajlar
2,702
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
54
Web Sitesi
islamiportal.net
RE: "KUR'AN-I KERİM'İ NE KADAR TANIYORUZ.

S.A. KARDEŞİM ÖNCELİKLE ARAMIZA HOŞ GELDİNİZ,
CEVABINIZ DOĞRU, İNŞALLAH BİR DE SORU ALALIM.
K.S.E.O
 

gul_sevgiliye

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
23 Kas 2006
Mesajlar
129
Tepki puanı
0
Puanları
0
RE: "KUR'AN-I KERİM'İ NE KADAR TANIYORUZ.

mtekik yazdı:
S.A. KARDEŞİM ÖNCELİKLE ARAMIZA HOŞ GELDİNİZ,
CEVABINIZ DOĞRU, İNŞALLAH BİR DE SORU ALALIM.
K.S.E.O
ve aleyküm selam hoşbulduk kardeşim.
benim de sorum;
''Ey iman edenler! Sabır ve namaz ile yardım isteyin. Hiç şüphesiz ki, Allah sabredenlerle beraberdir.''
hangi süre ve kacıncı ayeti kerime..
 

sevvalmina

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Eyl 2006
Mesajlar
1,747
Tepki puanı
1
Puanları
0
RE: "KUR'AN-I KERİM'İ NE KADAR TANIYORUZ.

BAKARA 153 AYETİ KERİME
 

dilema

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
1 Kas 2006
Mesajlar
101
Tepki puanı
0
Puanları
0
RE: "KUR'AN-I KERİM'İ NE KADAR TANIYORUZ.

´´EY IMAN EDENLER! ALLAH´TAN ,O´NA YARASIR SEKILDE KORKUN VE ANCAK MÜSLÜMANLAR OLARAK CAN VERIN .´´
B)B)B)B)B)B)B)B)B)B)B)B)B)B)B)B)B)B)B)B)B)B)B)B)B)B)B)B)B)B)B)B)B)B)B)B


Arkadaslar bende sorayim dedim insallah cvbi bulan olur bu yazdigim hangi ayeti kerime.
 

gul_sevgiliye

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
23 Kas 2006
Mesajlar
129
Tepki puanı
0
Puanları
0
RE: "KUR'AN-I KERİM'İ NE KADAR TANIYORUZ.

dilema yazdı:
´´EY IMAN EDENLER! ALLAH´TAN ,O´NA YARASIR SEKILDE KORKUN VE ANCAK MÜSLÜMANLAR OLARAK CAN VERIN .´´
B)B)B)B)B)B)B)B)B)B)B)B)B)B)B)B)B)B)B)B)B)B)B)B)B)B)B)B)B)B)B)B)B)B)B)B


Arkadaslar bende sorayim dedim insallah cvbi bulan olur bu yazdigim hangi ayeti kerime.
Al-i İmran;102 ayeti kerime
Allah c.c razı olsunB)B)B)
 

mtekik

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
26 Ağu 2006
Mesajlar
2,702
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
54
Web Sitesi
islamiportal.net
RE: "KUR'AN-I KERİM'İ NE KADAR TANIYORUZ.

s.a. arkadaşlar
hepinizede hayırlı sabahlar, hayırlı günler.
soru hakkı kimde ise buyursun sorsun bakalım.
k.s.e.o.
 

mtekik

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
26 Ağu 2006
Mesajlar
2,702
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
54
Web Sitesi
islamiportal.net
RE: "KUR'AN-I KERİM'İ NE KADAR TANIYORUZ.

s.a. arkadaşlar,
anlaşılan soru sorma sırası bended imiş, aha soruyorum.

İbrahim soydaşlarına dedi ki; "Sizler dünya hayatında birbirinizin hatırı için Allah'ı bir yana bırakarak putları ilah edindiniz. Ama ilerde kıyamet günü birbirinizi tanımazlıktan gelecek, birbirinize lânet okuyacaksınız. Varacağınız yer cehennemdir. Orada size yardım elini uzatan hiçbir kimse olmayacaktır.


ayetin sure ismi ve ayetin tefsirini alalım lütfen.

k.s.e.o.
 

mtekik

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
26 Ağu 2006
Mesajlar
2,702
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
54
Web Sitesi
islamiportal.net
RE: "KUR'AN-I KERİM'İ NE KADAR TANIYORUZ.

s.a. arkadaşlar,
he gardaşlar şu soruya bir omuz verinde cevaplıyak
k.s.e.o
 

gul_sevgiliye

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
23 Kas 2006
Mesajlar
129
Tepki puanı
0
Puanları
0
RE: "KUR'AN-I KERİM'İ NE KADAR TANIYORUZ.

mtekik yazdı:
s.a. arkadaşlar,
anlaşılan soru sorma sırası bended imiş, aha soruyorum.

İbrahim soydaşlarına dedi ki; "Sizler dünya hayatında birbirinizin hatırı için Allah'ı bir yana bırakarak putları ilah edindiniz. Ama ilerde kıyamet günü birbirinizi tanımazlıktan gelecek, birbirinize lânet okuyacaksınız. Varacağınız yer cehennemdir. Orada size yardım elini uzatan hiçbir kimse olmayacaktır.


ayetin sure ismi ve ayetin tefsirini alalım lütfen.

k.s.e.o.
Ankebut 25.ayeti kerime

25- İbrahim soydaşlarına dedi ki; "Sizler dünya hayatında birbirinizin hatırı için Allah'ı bir yana bırakarak putları ilah edindiniz. Ama ilerde kıyamet günü birbirinizi tanımazlıktan gelecek, birbirinize lânet okuyacaksınız. Varacağınız yer cehennemdir. Orada size yardım elini uzatan hiçbir kimse olmayacaktır.

Hz. İbrahim onlara şöyle diyor! Sizler Allah'ı bir yana bırakarak birtakım putları, heykelleri ilah edindiniz. Ama bu davranışınız o düzmece tanrılara ibadet etmenin yerinde olduğuna inandığınızdan yahut bu konuya ilişkin olarak kuşkudan uzak bir düşünceye sahip olduğunuzdan kaynaklanmıyor. Bu putlara ibadet ederken amacınız birbirinize hoş görünmektir. Yekdiğerinizi memnun etmektir. Siz gerçeği açıkça gördüğünüz halde arkadaşınızın ibadet ederek yöneldiği putu bırakmak istemiyorsunuz. Sırf aranızdaki sevgiyi korumak için, sırf birbirinizin hatırı için gerçeğin ve ilahi inanç sisteminin aksine bir tutum içindesiniz... Böyle bir durum inanç sistemini ciddiye almayan toplumlarda ortaya çıkar. Böylece toplumlarda kişi arkadaşını hoşnut etmek için inancından ödün verir. Arkadaşına muhalefet etmektense, inancın ilkelerini çiğnemeyi göze alır, onları daha önemsiz görür. Oysa inanç sistemi son derece ciddi ve önemlidir. Gevşekliği, başkalarını hoşnut etme uğruna onda ödün vermeyi, gereken önemi vermemeyi kesinlikle kabul etmez.

Sonra Hz. İbrahim onların ahiretteki durumlarını ortaya koyuyor. Bu sefer, inanç sisteminden ödün verme pahasına zarar görmesinden çekindikleri, sırf bunun için putlara ibadet etmeyi sürdürdükleri, onları korudukları sevgi ve arkadaşlık kıyamet günü düşmanlığa, lânetleşmeye ve ayrılığa dönüşüyor.

"Kıyamet günü birbirinizi tanımazlıktan gelecek, birbirinize lânet okuyacaksınız."

O gün liderler, kendilerini izleyenler, tanımazlıktan gelecekler. Dostlar birbirlerini inkâr edecekler. Her grup arkadaşını kendisini saptırmakla, yoldan çıkarmakla suçlayacaktır. Her azgın kendisini azdıran arkadaşına lânet okuyacaktır.

Üstelik bu küfürleşme ve lânetleşmeler hiçbir işe yaramayacak, hiç kimsenin azap görmesine engel olamayacaktır!

"Varacağınız yer cehennemdir. Orada size yardım elini uzatan hiçbir kimse olmayacaktır."

İbrahim'i içine atıp yakmak istedikleri, ama yüce Allah'ın yardım elini uzatıp kurtardığı ateşe kendileri gireceklerdir. Fakat kendilerine yardım elini uzatan hiç kimse olmayacaktır, ateşte yanmaktan kurtulamayacaklardır.

Hz. İbrahim'in soydaşlarına yönelik çağrısı ve hiçbir kuşkuya yer vermeyen somut mucize,. kendi karısının dışında Lût adında birinin kendisine inanması ile sonuçlanıyor. Bazı rivayetlerde belirtildiğine göre Lût peygamber, Hz. İbrahim'in kardeşinin oğludur. Hz. Lût, İbrahim peygamberle birlikte Irak Keldanileri'nin yaşadığı Ur kentinden Ürdün'ün öte yakasına göç etmiş ve ikisi oraya yerleşmiştir! ,

19-27- 'e kadar, Allah Teâlâ tarafından doğrudan sevkedilmiş ilâhî kelâmdır. İbrahim'e hitap olarak hikaye olması muhtemel ise de, onun sözünü nakletme esnasında Resulullah'a hitap olması daha uygundur; onun için fâsıla değişmiştir. Yani sırf dünya hayatında birbirinizin duygularını okşayarak toplanıp sevişmek için veya dünya hayatında sevdiklerinizin hayalini sürdürerek yakınlaşmak için; çünkü bütün putlar, bazı sevilenlerin bir hatırası olmak üzere, etraflarında toplanılmak için edinilmiş şeylerdir.

Fakat birer yalan olan o hayaller üzerine kurulmaya çalışılan sevginin, haksız ve yersiz duygular üzerine toplanan topluluğun neticesi ne olur bilir misiniz? "Sonra kıyamet günü birbirinizi tanımayacaksınız..." , "Dedi ki: Ben Rabbim'e hicret edeceğim." ye matuf olarak Lut'a ait olması uygun görülürse de, İbrahim'e ait olmak üzere yukardaki ye atfı, mânâ yönünden daha ahenkli, hem de "Ben Rabbime gidiyorum, o bana doğru yolu gösterecek." (Sâffât, 37/99) âyetine de uygundur.
 

mtekik

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
26 Ağu 2006
Mesajlar
2,702
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
54
Web Sitesi
islamiportal.net
RE: "KUR'AN-I KERİM'İ NE KADAR TANIYORUZ.

gul_sevgiliye yazdı:
mtekik yazdı:
s.a. arkadaşlar,
anlaşılan soru sorma sırası bended imiş, aha soruyorum.

İbrahim soydaşlarına dedi ki; "Sizler dünya hayatında birbirinizin hatırı için Allah'ı bir yana bırakarak putları ilah edindiniz. Ama ilerde kıyamet günü birbirinizi tanımazlıktan gelecek, birbirinize lânet okuyacaksınız. Varacağınız yer cehennemdir. Orada size yardım elini uzatan hiçbir kimse olmayacaktır.


ayetin sure ismi ve ayetin tefsirini alalım lütfen.

k.s.e.o.
Ankebut 25.ayeti kerime

25- İbrahim soydaşlarına dedi ki; "Sizler dünya hayatında birbirinizin hatırı için Allah'ı bir yana bırakarak putları ilah edindiniz. Ama ilerde kıyamet günü birbirinizi tanımazlıktan gelecek, birbirinize lânet okuyacaksınız. Varacağınız yer cehennemdir. Orada size yardım elini uzatan hiçbir kimse olmayacaktır.

Hz. İbrahim onlara şöyle diyor! Sizler Allah'ı bir yana bırakarak birtakım putları, heykelleri ilah edindiniz. Ama bu davranışınız o düzmece tanrılara ibadet etmenin yerinde olduğuna inandığınızdan yahut bu konuya ilişkin olarak kuşkudan uzak bir düşünceye sahip olduğunuzdan kaynaklanmıyor. Bu putlara ibadet ederken amacınız birbirinize hoş görünmektir. Yekdiğerinizi memnun etmektir. Siz gerçeği açıkça gördüğünüz halde arkadaşınızın ibadet ederek yöneldiği putu bırakmak istemiyorsunuz. Sırf aranızdaki sevgiyi korumak için, sırf birbirinizin hatırı için gerçeğin ve ilahi inanç sisteminin aksine bir tutum içindesiniz... Böyle bir durum inanç sistemini ciddiye almayan toplumlarda ortaya çıkar. Böylece toplumlarda kişi arkadaşını hoşnut etmek için inancından ödün verir. Arkadaşına muhalefet etmektense, inancın ilkelerini çiğnemeyi göze alır, onları daha önemsiz görür. Oysa inanç sistemi son derece ciddi ve önemlidir. Gevşekliği, başkalarını hoşnut etme uğruna onda ödün vermeyi, gereken önemi vermemeyi kesinlikle kabul etmez.

Sonra Hz. İbrahim onların ahiretteki durumlarını ortaya koyuyor. Bu sefer, inanç sisteminden ödün verme pahasına zarar görmesinden çekindikleri, sırf bunun için putlara ibadet etmeyi sürdürdükleri, onları korudukları sevgi ve arkadaşlık kıyamet günü düşmanlığa, lânetleşmeye ve ayrılığa dönüşüyor.

"Kıyamet günü birbirinizi tanımazlıktan gelecek, birbirinize lânet okuyacaksınız."

O gün liderler, kendilerini izleyenler, tanımazlıktan gelecekler. Dostlar birbirlerini inkâr edecekler. Her grup arkadaşını kendisini saptırmakla, yoldan çıkarmakla suçlayacaktır. Her azgın kendisini azdıran arkadaşına lânet okuyacaktır.

Üstelik bu küfürleşme ve lânetleşmeler hiçbir işe yaramayacak, hiç kimsenin azap görmesine engel olamayacaktır!

"Varacağınız yer cehennemdir. Orada size yardım elini uzatan hiçbir kimse olmayacaktır."

İbrahim'i içine atıp yakmak istedikleri, ama yüce Allah'ın yardım elini uzatıp kurtardığı ateşe kendileri gireceklerdir. Fakat kendilerine yardım elini uzatan hiç kimse olmayacaktır, ateşte yanmaktan kurtulamayacaklardır.

Hz. İbrahim'in soydaşlarına yönelik çağrısı ve hiçbir kuşkuya yer vermeyen somut mucize,. kendi karısının dışında Lût adında birinin kendisine inanması ile sonuçlanıyor. Bazı rivayetlerde belirtildiğine göre Lût peygamber, Hz. İbrahim'in kardeşinin oğludur. Hz. Lût, İbrahim peygamberle birlikte Irak Keldanileri'nin yaşadığı Ur kentinden Ürdün'ün öte yakasına göç etmiş ve ikisi oraya yerleşmiştir! ,

19-27- 'e kadar, Allah Teâlâ tarafından doğrudan sevkedilmiş ilâhî kelâmdır. İbrahim'e hitap olarak hikaye olması muhtemel ise de, onun sözünü nakletme esnasında Resulullah'a hitap olması daha uygundur; onun için fâsıla değişmiştir. Yani sırf dünya hayatında birbirinizin duygularını okşayarak toplanıp sevişmek için veya dünya hayatında sevdiklerinizin hayalini sürdürerek yakınlaşmak için; çünkü bütün putlar, bazı sevilenlerin bir hatırası olmak üzere, etraflarında toplanılmak için edinilmiş şeylerdir.

Fakat birer yalan olan o hayaller üzerine kurulmaya çalışılan sevginin, haksız ve yersiz duygular üzerine toplanan topluluğun neticesi ne olur bilir misiniz? "Sonra kıyamet günü birbirinizi tanımayacaksınız..." , "Dedi ki: Ben Rabbim'e hicret edeceğim." ye matuf olarak Lut'a ait olması uygun görülürse de, İbrahim'e ait olmak üzere yukardaki ye atfı, mânâ yönünden daha ahenkli, hem de "Ben Rabbime gidiyorum, o bana doğru yolu gösterecek." (Sâffât, 37/99) âyetine de uygundur.


S.A. KARDEŞİM,
CEVABINIZ DOĞRU ,ŞİMDİDE SORUNUZU ALABİLRMİYİZ LÜTFEN
K.S..EO.
 

gul_sevgiliye

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
23 Kas 2006
Mesajlar
129
Tepki puanı
0
Puanları
0
RE: "KUR'AN-I KERİM'İ NE KADAR TANIYORUZ.

Göklerde ve yerde ne varsa O'nundur, itaat-kulluk da (din de) sürekli olarak O'nundur. Böyleyken Allah'tan başkasından mı korkup-sakınıyorsunuz?
süre ismi ve ayetin tevsiri ?
 

gul_sevgiliye

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
23 Kas 2006
Mesajlar
129
Tepki puanı
0
Puanları
0
RE: "KUR'AN-I KERİM'İ NE KADAR TANIYORUZ.

a.selam kardeşim iyiki böyle güzel bir form actınız KURANI KERİM İ daha güzel öğreniyoruz Allahc.c izin ile yardımı ile inşaallah..
Allahc.c razı olsun senden ve tüm müslüman kardeşlerimizden
selam sevgi ve dua ile B)B)B)
sorumu sordum cevap bekliyorum inş yazarken ayetin tefsiri dicektim yanlış yazmışım kusura bakmayın arkadaşalr;)
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt