Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

"KUR'AN-I KERİM'İ NE KADAR TANIYORUZ. (1 Kullanıcı)

bezmi safa

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
4 Kas 2006
Mesajlar
1,241
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
41
Konum
KAYSERİ
RE: "KUR'AN-I KERİM'İ NE KADAR TANIYORUZ.

tugba_m yazdı:
mtekik yazdı:
bezmi safa yazdı:
mtekik yazdı:
S.A.
HEY MAŞALLAH NE GÜZEL YA...
TÜM GÜZEL İNSANLAR BURADA, ALLAH HEPİNİZDEN RAZI OLSUN. İNSAN BU TABLOLARI GÖRÜNCE İNANIN ÇOK MUTLU OLUYOR.
TEKRAR HEPİNİZDEN ALLAH RAZI OLSUN.
K.S.E.O.

ABİ BEN DAYANAMIYPORUM BU SORULARA ZERDA ABLAMDA İNŞALLAH BANA KIRILMAZ YADA BEN YANLIŞ ANLAMIŞDIR.ABİM SİZLERDE HAKKINIZI EHALAL EDİN EN HAKKIMIZ VARKİ BİZLER MÜSLÜMANIZ YARDIMLAŞMAMAIZ GEREKLİ DİĞİLMİDİR



NE DEMEK EFENDİM, HOŞ GELDİNİZ
AMA BU İŞİN BİRDE CEZASI OLMASI LAZIM DEĞİLMİ ARKADAŞLAR.
3 TANE SORU SORACAKSINIZ.
K.S.E.O.

Maşallah ne oldu bugün böyle ben yetişemiyorum.
Ceza vermekle iyi yapmışsın abi,sorsun bakalım ayşe kardeşimiz 3 tane soru :) bizde cevaplayalım inşallah.







TAMAM O ZAMAN BİSMİLLAH DİYELİM

Bu sûrenin diğerlerinde bulunmayan onsekiz farzı içine aldığı açıklanıyor. Ebu Hayyan'ın kaydettiği üzere, Arapların ilk filozofu meşhur el- Kindi'ye öğrencileri: "Ey filozof, bize şu Kur'ân'ın bir dengini yapıver" demişler. O da: "Peki, hepsinin değil ama, bir kısmının benzerini yapayım" demiş. Ve bir çok günler çekilip kapanmış, sonra çıkmış: "Vallahi demiş buna ne bizim kudretimiz yetecek, ne de başka birinin. Mushaf'ı açtım, suresi çıktı, BU SURE HANGİSİDİR
 

bezmi safa

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
4 Kas 2006
Mesajlar
1,241
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
41
Konum
KAYSERİ
RE: "KUR'AN-I KERİM'İ NE KADAR TANIYORUZ.

SORU 2



112 (yüzoniki) âyettir ve Mekke'de nâzil olmuştur. Başka konular yanında bilhassa bazı peygamberler ve onların kavimleriyle olan münasebetlerinden bahsettiği için (Peygamberler) sûresi adını almıştır.Rahmân ve Rahîm (olan) Allah'ın adıyla.

1. İnsanların hesaba çekilecekleri (gün) yaklaştı. Hal böyle iken onlar, gaflet içinde yüz çevirdiler. diye başlayan sure hangisidir
 

sevvalmina

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Eyl 2006
Mesajlar
1,747
Tepki puanı
1
Puanları
0
RE: "KUR'AN-I KERİM'İ NE KADAR TANIYORUZ.

bezmi safa yazdı:
tugba_m yazdı:
mtekik yazdı:
bezmi safa yazdı:
mtekik yazdı:
S.A.
HEY MAŞALLAH NE GÜZEL YA...
TÜM GÜZEL İNSANLAR BURADA, ALLAH HEPİNİZDEN RAZI OLSUN. İNSAN BU TABLOLARI GÖRÜNCE İNANIN ÇOK MUTLU OLUYOR.
TEKRAR HEPİNİZDEN ALLAH RAZI OLSUN.
K.S.E.O.

ABİ BEN DAYANAMIYPORUM BU SORULARA ZERDA ABLAMDA İNŞALLAH BANA KIRILMAZ YADA BEN YANLIŞ ANLAMIŞDIR.ABİM SİZLERDE HAKKINIZI EHALAL EDİN EN HAKKIMIZ VARKİ BİZLER MÜSLÜMANIZ YARDIMLAŞMAMAIZ GEREKLİ DİĞİLMİDİR



NE DEMEK EFENDİM, HOŞ GELDİNİZ
AMA BU İŞİN BİRDE CEZASI OLMASI LAZIM DEĞİLMİ ARKADAŞLAR.
3 TANE SORU SORACAKSINIZ.
K.S.E.O.

Maşallah ne oldu bugün böyle ben yetişemiyorum.
Ceza vermekle iyi yapmışsın abi,sorsun bakalım ayşe kardeşimiz 3 tane soru :) bizde cevaplayalım inşallah.







TAMAM O ZAMAN BİSMİLLAH DİYELİM

Bu sûrenin diğerlerinde bulunmayan onsekiz farzı içine aldığı açıklanıyor. Ebu Hayyan'ın kaydettiği üzere, Arapların ilk filozofu meşhur el- Kindi'ye öğrencileri: "Ey filozof, bize şu Kur'ân'ın bir dengini yapıver" demişler. O da: "Peki, hepsinin değil ama, bir kısmının benzerini yapayım" demiş. Ve bir çok günler çekilip kapanmış, sonra çıkmış: "Vallahi demiş buna ne bizim kudretimiz yetecek, ne de başka birinin. Mushaf'ı açtım, suresi çıktı, BU SURE HANGİSİDİR


MAİDE SURESİ

Üçüncü ayetin dışında sürenin bütünü Medine'de hicri altıncı yılda nazil olmuştur. 120 âyettir. "Mâide" sofra demektir. 112. ve 114 .âyetlerde , Hz. İsa zamanında, gökten indirilmesi istenen bir sofradan bahsedildiği için sûreye bu ad verilmiştir.
 

bezmi safa

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
4 Kas 2006
Mesajlar
1,241
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
41
Konum
KAYSERİ
RE: "KUR'AN-I KERİM'İ NE KADAR TANIYORUZ.

sevvalmina yazdı:
bezmi safa yazdı:
tugba_m yazdı:
mtekik yazdı:
bezmi safa yazdı:
mtekik yazdı:
S.A.
HEY MAŞALLAH NE GÜZEL YA...
TÜM GÜZEL İNSANLAR BURADA, ALLAH HEPİNİZDEN RAZI OLSUN. İNSAN BU TABLOLARI GÖRÜNCE İNANIN ÇOK MUTLU OLUYOR.
TEKRAR HEPİNİZDEN ALLAH RAZI OLSUN.
K.S.E.O.

ABİ BEN DAYANAMIYPORUM BU SORULARA ZERDA ABLAMDA İNŞALLAH BANA KIRILMAZ YADA BEN YANLIŞ ANLAMIŞDIR.ABİM SİZLERDE HAKKINIZI EHALAL EDİN EN HAKKIMIZ VARKİ BİZLER MÜSLÜMANIZ YARDIMLAŞMAMAIZ GEREKLİ DİĞİLMİDİR



NE DEMEK EFENDİM, HOŞ GELDİNİZ
AMA BU İŞİN BİRDE CEZASI OLMASI LAZIM DEĞİLMİ ARKADAŞLAR.
3 TANE SORU SORACAKSINIZ.
K.S.E.O.

Maşallah ne oldu bugün böyle ben yetişemiyorum.
Ceza vermekle iyi yapmışsın abi,sorsun bakalım ayşe kardeşimiz 3 tane soru :) bizde cevaplayalım inşallah.







TAMAM O ZAMAN BİSMİLLAH DİYELİM

Bu sûrenin diğerlerinde bulunmayan onsekiz farzı içine aldığı açıklanıyor. Ebu Hayyan'ın kaydettiği üzere, Arapların ilk filozofu meşhur el- Kindi'ye öğrencileri: "Ey filozof, bize şu Kur'ân'ın bir dengini yapıver" demişler. O da: "Peki, hepsinin değil ama, bir kısmının benzerini yapayım" demiş. Ve bir çok günler çekilip kapanmış, sonra çıkmış: "Vallahi demiş buna ne bizim kudretimiz yetecek, ne de başka birinin. Mushaf'ı açtım, suresi çıktı, BU SURE HANGİSİDİR


MAİDE SURESİ

Üçüncü ayetin dışında sürenin bütünü Medine'de hicri altıncı yılda nazil olmuştur. 120 âyettir. "Mâide" sofra demektir. 112. ve 114 .âyetlerde , Hz. İsa zamanında, gökten indirilmesi istenen bir sofradan bahsedildiği için sûreye bu ad verilmiştir.

DOĞRU KARDEŞİM ALLAH RAZI OLSUN SORU HAKKI SENİN
 

mtekik

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
26 Ağu 2006
Mesajlar
2,702
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
54
Web Sitesi
islamiportal.net
RE: "KUR'AN-I KERİM'İ NE KADAR TANIYORUZ.

bezmi safa yazdı:
tugba_m yazdı:
mtekik yazdı:
bezmi safa yazdı:
mtekik yazdı:
S.A.
HEY MAŞALLAH NE GÜZEL YA...
TÜM GÜZEL İNSANLAR BURADA, ALLAH HEPİNİZDEN RAZI OLSUN. İNSAN BU TABLOLARI GÖRÜNCE İNANIN ÇOK MUTLU OLUYOR.
TEKRAR HEPİNİZDEN ALLAH RAZI OLSUN.
K.S.E.O.

ABİ BEN DAYANAMIYPORUM BU SORULARA ZERDA ABLAMDA İNŞALLAH BANA KIRILMAZ YADA BEN YANLIŞ ANLAMIŞDIR.ABİM SİZLERDE HAKKINIZI EHALAL EDİN EN HAKKIMIZ VARKİ BİZLER MÜSLÜMANIZ YARDIMLAŞMAMAIZ GEREKLİ DİĞİLMİDİR



NE DEMEK EFENDİM, HOŞ GELDİNİZ
AMA BU İŞİN BİRDE CEZASI OLMASI LAZIM DEĞİLMİ ARKADAŞLAR.
3 TANE SORU SORACAKSINIZ.
K.S.E.O.

Maşallah ne oldu bugün böyle ben yetişemiyorum.
Ceza vermekle iyi yapmışsın abi,sorsun bakalım ayşe kardeşimiz 3 tane soru :) bizde cevaplayalım inşallah.







TAMAM O ZAMAN BİSMİLLAH DİYELİM

Bu sûrenin diğerlerinde bulunmayan onsekiz farzı içine aldığı açıklanıyor. Ebu Hayyan'ın kaydettiği üzere, Arapların ilk filozofu meşhur el- Kindi'ye öğrencileri: "Ey filozof, bize şu Kur'ân'ın bir dengini yapıver" demişler. O da: "Peki, hepsinin değil ama, bir kısmının benzerini yapayım" demiş. Ve bir çok günler çekilip kapanmış, sonra çıkmış: "Vallahi demiş buna ne bizim kudretimiz yetecek, ne de başka birinin. Mushaf'ı açtım, suresi çıktı, BU SURE HANGİSİDİR

S.A. BİRİNCİ SORUYU BEN CEVAPLAYAYIM BARİ.

MAİDE


--------------------------------------------------------------------------------
1- Bu sûrenin diğerlerinde bulunmayan onsekiz farzı içine aldığı açıklanıyor.
Ebu Hayyan'ın kaydettiği üzere, Arapların ilk filozofu meşhur el- Kindi'ye öğrencileri:
"Ey filozof, bize şu Kur'ân'ın bir dengini yapıver" demişler. O da:
"Peki, hepsinin değil ama, bir kısmının benzerini yapayım" demiş. Ve bir çok günler çekilip kapanmış, sonra çıkmış:
"Vallahi demiş buna ne bizim kudretimiz yetecek, ne de başka birinin. Mushaf'ı açtım, Mâide suresi çıktı, baktım vefa (sözde durma)yı söylemiş, dönekliği yasaklamış, bir genel tahlil yapmış, sonra bir istisna istisna eylemiş, sonra da kudret ve hikmetinden haber vermiş ve bütün bunları iki satıra sığdırmış, bunu ise hiç kimse ciltlerle yazı yazmadan ifade edemez."
UKUD: Akdin çoğuludur. Akd, belgeye bağlanmış anlaşma demektir ki, bir şeyi diğerine sağlam şekilde bağlayan bağ ve düğüme, mesela ip düğümüne benzetilmiştir. Yani anlaşma asıl lugatta sıkı bağlamak ve düğümlemek, sağlam bağ ve düğüm demek olup, bundan nakledilerek bir kimsenin bir şeyi benimsemesi veya başkasını susmaya mecbur ederek kendini veya diğerini bağlamasına veya karşılıklı bağlanmalarına akid adı verilmiştir ki, itikad da bundandır. Şu halde her akid icab ve kabule dayanmayıp, bazıları yalnız razı olmakla da anlaşma yapılmış olur ki, adaklar ve gelecekle ilgili yeminler bu türdendir.


AHİD de asıl lugatta bir şeyi halden hale saklayıp gözetlemektir. Böyle gözlenmesi istenen, gerekli görülen belgelere de ahid (anlaşma) ismi verilir. Bu ölçü ile ahid ve akid anlamdaş demek iseler de, akid kelimesi, "misâk" gibi daha çok ihkâm (sağlamlaştırma) ifade eder.

VEFA ve İFA ise ahid ve akdin gereğini yerine getirmek, icabını tamamen icra eylemektir. Burada çoğulu muhallâ bi'l-lâm (lâm harfiyle süslenmiş yani harfi tarifli) olan , "el-ukud", istiğrak ifade eder ki, gerek Allah Teâlâ'nın kullarına gerekli kıldığı ve anlaşma yaptığı teklifleri ve dine ait hükümleri gerek kulların kendiliklerinden Allah'a karşı bağlandıkları adakları ve yeminleri, gerekse insanların kendi aralarında sahih olarak anlaştıkları emanetler, muameleler ve diğerleriyle ilgili her çeşit akidleri içine alır. Hatta harb ehli, zimmet ehli, Haricîler ve diğer insanlar ile yapılan anlaşmalar da dahildir. Şu halde bundan şu kural ortaya çıkar ki, "akidler de aslolan sıhhattir, meğer ki bozulmasına bir delil gelmiş olsun". Bunun için herhangi bir akidde söz, sıhhat davacısının,delil fesad davacısınındır. Meğerki o akidde fesadın batıl olmasından başka bir mânâ ifade etmemiş olsun. Çünkü batıl olma iddiası, akdin yokluğunu iddia ve varlığını inkâr demektir. Bunda ise delil, vücut ve sıhhat iddiacısına yönelir. Çünkü emri yerine getirmek, sahih olarak mevcut olan akde yöneliktir. Akid, sabit ve aktedilmiş değilse yerine getirilecek bir şey yoktur. Ebu Bekir Râzî bu fıkhî mânâ ile "Ahkâm-ı Kur'ân"da der ki: 'Akidleri yerine getirin', ukud (akidler) isminin ulaşmış olduğu bütün akidlerin yerine getirilmesini gerektirir. Şu halde herhangi bir akdin caiz olması veya fasit olmasında veya her hangi bir adağın sıhhat ve lüzumunda anlaşamadığımız zaman ilâhî sözü ile delil getirmek sahih olur". Fakat akidler her çeşit dini sorumluluklardan daha genel olduğu ve halbuki dini teklifler içinde mendublar ve müstehapların da varlığı bilindiği için, bu "îfâ ediniz" emrinin de vücub ve nedben daha genel bir mânâya yüklenilmesi gerekeceğinin de unutulmaması lazım gelir. Nitekim bunu Ebu's-Suud açıkça göstermiştir. Netice olarak dinin özünün, Allah ve kullarla sağlam birtakım anlaşmalar ve mukaveleler yapmak ve sahih olarak aktedilen anlaşmalar ve akidleri ifa etmek suretiyle hükmünü yerine getirmek demek olduğu bu sûrenin başında genel bir esas olarak özetlenip buyurulmuştur ki:

Ey iman etmiş olan müminler, bağlandığınız bütün akid (anlaşma)leri ifa ediniz. Yani ilk önce iman bir akiddir. Ve siz bu akid ile Allah'a karşı bir takım sözleşmeler ve akidler yaptınız, bağlandınız. Sonra kendiliğinizden veya kendi aranızda veya bütün insanlar arasında birtakım akidler daha yapar bağlanırsınız. İşte bütün bu akidleri ifa ediniz. Dinin kökü, imanın hükmü, Allah'ın emri kısaca budur. Şimdi sûrenin ismiyle uyuşmuş olmak üzere önce geçim vasıtalarından başlıyarak bunun biraz açıklamasına gelelim:

Size çeşitli hayvanlar helal kılındı. Bunlardan faydalanır ve helal helal yiyebilirsiniz. Ancak haram olması okunan veya aşağıda geleceği üzere okunacak olanlar müstesna. Ki bu cümleden olarak gelecektir.

Daha önce bilhassa şu dikkat çekicidir ki siz ihramlı iken avlanmayı helal kılamayacağınız, ihram halinde avlanmayı ve av eti yemeyi caiz göremeyeceğiniz halde çeşitli hayvanlar, bazı müstesna ile helal kılındı. Yani ey müminler, siz hayvan öldürmek caiz olmayan ihram halinde avdan ve av eti yemekten yasaklanmışsınız. Fakat bu halde bile bir akdin meyvesi olmak üzere et yemekten mahrum bırakılmadınız. Siz ihramlı iken, av olmamak şartıyla ihramda bulunmayanların kestikleri hayvanlardan yiyebilirsiniz ki, bu helal ve haram olma birer ilâhî akiddir. Ve böyle başkasının kestiği hayvanın etini yiyebilmeniz, herhalde kendi aranızda yapacağınız alış-veriş ve hibe gibi bir akdin meyvesidir. Şu halde bununla akidlerin faydalarını ve İslâm dininde geçiminizin nasıl genişletildiğini takdir edin ve bu helal ve haramı ifa eyleyin de helali haram, haramı helal yapmayınız. İlerde âyetinde açıkça görülecektir ki, ihram halinde haram olan av, deniz avı değil kara avıdır. Buradaki av da kara hayvanları, demek olan behime-i en'âmdan istisna yerinde bulunmak bakımından buna bir işareti içerir. "Behime", esasen aklı olmayan herhangi bir hayvan demektir ki "İbham" (kapalı bırakma) mânâsından alınmıştır. Sonra bu isim kara ve denizde yaşayan dört ayaklı hayvanlarda daha çok kullanılarak onlara tahsis edilmiştir. Burada helal kılınan ise mutlak behâim (hayvanlar) değil, kara ve denizde yaşayan dört ayaklı hayvanlardır.

"EN'AM" da (ne'am) ın çoğulu olup, En'am sûresinde: "Hayvanlardan da kimi yük taşır, kiminin tüyünden döşek yapılır. Allah'ın size verdiği rızıktan yiyin" (En'âm, 6/142), "Sekiz çift (hayvan), koyundan iki, keçiden iki". (En'âm, 6/143) "Ve deveden iki, sığırdan iki" (En'âm, 6/144) diye açıklandığı üzere ehli hayvanlardan deve, sığır, davar, yani koyun ve keçiye söylenir ki, yumuşaklık mânâsına olan "nu'ûmet"den alınmıştır. Pençeliler şöyle dursun beygir, katır, eşek gibi "hafir" denilen tek tırnaklı hayvanlar bile "en'âm"da dahil değildirler. Nitekim Nahl sûresinde "Hayvanları da yarattı.

Onlarda sizin için ısınmanızı sağlayan şeyler ve daha bir çok yararlar vardır. Ve onlardan kimini de yersiniz" (Nalh, 16/5), "Binmeniz ve süs için atları, katırları ve eşekleri ve daha sizin bilmediğiniz nice şeyler yaratmaktadır". (Nalh, 16/8) buyurulmuştur. Şu halde "behimetü'l-en'âm" terkib-i izâfi (isim tamlama)si ya "çam ağacı" gibi izafet-i beyaniyye olup "en'âm denilen kelimeler" demektir ki, bu şekilde diğer bir âyetteki "Size okunup açıklananlar dışındaki hayvanlar sizin için helal kılınmıştır". (Hacc, 22/30) gibi doğrudan doğruya en'âmın helal oluşu nasla bildirilmiş ve bunlara benzeyen ceylan, geyik ve diğerleri gibi av hayvanları en'âma katılarak helal kılınmış olur. Veya "behime" den maksad en'âmın dışından olarak izafet-i lâmiye-i teşbihiyye ile "en'âm gibi olan behâim" demektir ki, bu şekilde de geviş getirmek ve köpek dişleri olmamak bakımından en'âme benzeyen geyik ve diğer vahşi hayvanların helal olduğu ve helal olma sebebine işaret edilmiş olur. En'âmın helal olması ise daha önce diğer nass (dinî metin) ile açıklanmış olduğu gibi, buradan da müşebbehün bih (benzetilen) bir asıl olmak üzere yine bi'l-işâre (işaretle) anlaşılır. Ve bundan "avı helal saymaksızın" hâl kısmı ile avın istisnası (hariç tutulması) bir istisnâ-i muttasıl (bitişik istisna) yerinde bulunacağı "behîme" kaydı da te'kide değil, te'sise sarfedilmiş olup fazla bir menfaat ifade edeceğinden bazı tefsirciler bu şekli tercih etmişlerdir. Fakat bunda ihram durumuna bakarak kelâmı, sırf haram kılmaya yöneltmek vardır. Ki, "akidleri ifa edin" sözünün akışına pek de uygun değildir. Zira vahşi hayvanlardan faydalanmak ava dayandığı için, bunu müteakip ihram halinde avın yasaklanması açıklanırken ihram haline göre bu helal olmanın hiç hükmü kalmamış ve o halde kelamın gelişi büsbütün haram bulmaya yönelmiş ve şu halde bu yasaklama halinde en'amın helal olmasından faydalanma ve anlaşmaların semerelerinden isifade etme hususu nasla bildirilmemiş ve bu İslâm nimeti ile başa kakma mânâsı gösterilmemiş olacaktır. Gerek bu ince beyan zevki ve gerekse en'amın aslında helal oluşunun bilinmesi sebebiyle tefsircilerin çoğu da birinci izafet-i beyaniyye şeklini tercih etmişlerdir. Ki bunda "behime" lafzı helal olma sebebini araştırmamakla beraber, buna işaret etme nüktesinden de uzak değildir. Vahşi hayvanların bunun hükmüne girmesine vasıta olur. Ve her iki takdirde behime-i en'am (kara hayvanları), deniz hayvanlarını içine almaz.

Şimdi bu ilâhî nimetlere karşı acaba bu helal ve haram olma niçin böyle oluyor? Niçin hayvanlar, ihramlı ve ihramsız bütün hallerde mübah kılınır da, avlanmak bazan mübah, bazan haram oluyor? Hayvanların hepsi can değil midir?

Nasıl oluyor da ilâhî hükümde bu hayvanların, isterse bazıları insanlara helal olabiliyor, gibi birtakım düşüncelere de gerek yoktur. Helal ve haramın hükümlerini sebeplerini aramaktan çok Allah'a kullukla yerine getirmelidir. Zira şüphe yoktur ki Allah neyi irade ederse onu hükmeder. Hükmünde serbesttir. Yani esas itibarıyla bütün hükümler onun istek ve iradesine tabidir. İlâhî irade üzerinde tesir icra etmesi düşünülen hiçbir sebep, hiçbir kuvvet yoktur. Gerçi birçok defalar geçtiği üzere Allah Teâlâ hikmet sahibi olduğundan Allah'ın tekliflerinin dayanağı da kulların iyilikleri ve menfaatleridir. Ve şu halde bu helal ve haram da birçok yüksek hikmetleri içermektedir. Fakat bütün bu hikmetler, ilâhî iradenin meyveleri ve sıralanmış hükümlerinden başka bir şey değildirler. Asıl hükmün sebebi, o hikmetler, o iyilikler değil, Allah'ın iradesidir. Mesela insan, hayvanlara tercih edilmiş ve en'am (hayvanlar) insana mahsus hayatın iyiliğine diğerlerinden daha elverişli yaratılmış ve bu gibi fıtri hikmet ve iyiliklerden dolayı en'am helal kılınmış denebileceği farzedilsin. Fakat buna karşı acaba bu hilkat, bu nizam niye böyle olmuş? Bunda ne zaruret varmış, sorusu derhal ortaya çıkar. Bunun ise tek cevabı Allah'ın böyle istemiş ve böyle hükmetmiş olmasıdır. Şu halde esas itibariyle bunların hiç birinde özel zaruret yoktur, hepsi mümkün olan şeylerdendir. Bütün gerekliliğin, zaruretin ve güzelliğin kaynağı Allah'tır. Hüküm, hikmet, hukuk, şeriat hep bu iradenin ortaya çıkmasıdır. Ve bunun için tekliflerin güzel ve çirkin oluşu da her şeyden önce yaratan ve yaratılan, Allahlık ve kulluk ölçüsüyle Allah'ın iradesine dayanmaktadır. İlim ve hukuk hikmeti ne kadar derinleştirilirse derinleştirilsin, esasında hukuk konusundan dışarı çıkamaz.

ELMALILI HAMDİ YAZIR- HAK DİNİ KURAN DİLİ,

K.S.E.O.
 

sevvalmina

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Eyl 2006
Mesajlar
1,747
Tepki puanı
1
Puanları
0
RE: "KUR'AN-I KERİM'İ NE KADAR TANIYORUZ.

bezmi safa yazdı:
SORU 2



112 (yüzoniki) âyettir ve Mekke'de nâzil olmuştur. Başka konular yanında bilhassa bazı peygamberler ve onların kavimleriyle olan münasebetlerinden bahsettiği için (Peygamberler) sûresi adını almıştır.Rahmân ve Rahîm (olan) Allah'ın adıyla.

1. İnsanların hesaba çekilecekleri (gün) yaklaştı. Hal böyle iken onlar, gaflet içinde yüz çevirdiler. diye başlayan sure hangisidir


kardeşim cevapları biliyorum ama başkaları cevaplasın die bekliyorum.
 

nuresma

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Eki 2006
Mesajlar
2,975
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
36
Konum
ankara
RE: "KUR'AN-I KERİM'İ NE KADAR TANIYORUZ.

sevvalmina yazdı:
bezmi safa yazdı:
SORU 2



112 (yüzoniki) âyettir ve Mekke'de nâzil olmuştur. Başka konular yanında bilhassa bazı peygamberler ve onların kavimleriyle olan münasebetlerinden bahsettiği için (Peygamberler) sûresi adını almıştır.Rahmân ve Rahîm (olan) Allah'ın adıyla.

1. İnsanların hesaba çekilecekleri (gün) yaklaştı. Hal böyle iken onlar, gaflet içinde yüz çevirdiler. diye başlayan sure hangisidir


kardeşim cevapları biliyorum ama başkaları cevaplasın die bekliyorum.
enbiya suresi
 

sevvalmina

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Eyl 2006
Mesajlar
1,747
Tepki puanı
1
Puanları
0
RE: "KUR'AN-I KERİM'İ NE KADAR TANIYORUZ.

nuresma yazdı:
sevvalmina yazdı:
bezmi safa yazdı:
SORU 2



112 (yüzoniki) âyettir ve Mekke'de nâzil olmuştur. Başka konular yanında bilhassa bazı peygamberler ve onların kavimleriyle olan münasebetlerinden bahsettiği için (Peygamberler) sûresi adını almıştır.Rahmân ve Rahîm (olan) Allah'ın adıyla.

1. İnsanların hesaba çekilecekleri (gün) yaklaştı. Hal böyle iken onlar, gaflet içinde yüz çevirdiler. diye başlayan sure hangisidir


kardeşim cevapları biliyorum ama başkaları cevaplasın die bekliyorum.
enbiya suresi


sorunuzu alalım.
 

mtekik

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
26 Ağu 2006
Mesajlar
2,702
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
54
Web Sitesi
islamiportal.net
RE: "KUR'AN-I KERİM'İ NE KADAR TANIYORUZ.

nuresma yazdı:
sevvalmina yazdı:
bezmi safa yazdı:
SORU 2



112 (yüzoniki) âyettir ve Mekke'de nâzil olmuştur. Başka konular yanında bilhassa bazı peygamberler ve onların kavimleriyle olan münasebetlerinden bahsettiği için (Peygamberler) sûresi adını almıştır.Rahmân ve Rahîm (olan) Allah'ın adıyla.

1. İnsanların hesaba çekilecekleri (gün) yaklaştı. Hal böyle iken onlar, gaflet içinde yüz çevirdiler. diye başlayan sure hangisidir


kardeşim cevapları biliyorum ama başkaları cevaplasın die bekliyorum.
enbiya suresi

S.A. NURESMA ABLA,
SORUNU BEKLİYORUZ.
 

bezmi safa

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
4 Kas 2006
Mesajlar
1,241
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
41
Konum
KAYSERİ
RE: "KUR'AN-I KERİM'İ NE KADAR TANIYORUZ.

MUSTAFA ABİ ŞEVVAL MİNA KARDEŞİM VE NURKARDEŞİM CEVBINIZ DOĞRU SORU HAKKI SİZİN ÇOK TEŞEKKÜR EDERİM RABBİMİN RAZI OLDUĞU KULLARDAN OLMAK DİLEĞİYLE
 

nuresma

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Eki 2006
Mesajlar
2,975
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
36
Konum
ankara
RE: "KUR'AN-I KERİM'İ NE KADAR TANIYORUZ.

mtekik yazdı:
nuresma yazdı:
sevvalmina yazdı:
bezmi safa yazdı:
SORU 2



112 (yüzoniki) âyettir ve Mekke'de nâzil olmuştur. Başka konular yanında bilhassa bazı peygamberler ve onların kavimleriyle olan münasebetlerinden bahsettiği için (Peygamberler) sûresi adını almıştır.Rahmân ve Rahîm (olan) Allah'ın adıyla.

1. İnsanların hesaba çekilecekleri (gün) yaklaştı. Hal böyle iken onlar, gaflet içinde yüz çevirdiler. diye başlayan sure hangisidir


kardeşim cevapları biliyorum ama başkaları cevaplasın die bekliyorum.
enbiya suresi

S.A. NURESMA ABLA,
SORUNU BEKLİYORUZ.
A.S. ÇOKLUK KURUNTUSU KURANII KERİM'DE NE OLARAK GEÇER VE SURENİN MEALİ?
 

nuresma

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Eki 2006
Mesajlar
2,975
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
36
Konum
ankara
RE: "KUR'AN-I KERİM'İ NE KADAR TANIYORUZ.

bezmi safa yazdı:
MUSTAFA ABİ ŞEVVAL MİNA KARDEŞİM VE NURKARDEŞİM CEVBINIZ DOĞRU SORU HAKKI SİZİN ÇOK TEŞEKKÜR EDERİM RABBİMİN RAZI OLDUĞU KULLARDAN OLMAK DİLEĞİYLE
ALLAH RAZI OLSUN ABLA.AMİN.
 

sevvalmina

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Eyl 2006
Mesajlar
1,747
Tepki puanı
1
Puanları
0
RE: "KUR'AN-I KERİM'İ NE KADAR TANIYORUZ.

Mekke'de nazil olmuştur. 8 ayettir. Tekâsür, çokluk yarışı ve çoklukla övünmek demektir

(Mal, mülk ve servette) Çoklukla övünmek, sizi 'tutkuyla oyalayıp, kendinizden geçirdi.'
2."Öyle ki (bu,) mezarı ziyaretinize (kabre gidişinize, ölümünüze) kadar sürdü."
3.Hayır; ileride bileceksiniz.
4.Yine hayır; ileride bileceksiniz.
5.Hayır; eğer siz kesin bir bilgiyle bilmiş olsaydınız,
6.Andolsun, o çılgınca yanan ateşi de elbette görecektiniz.
7.Sonra onu, gerçekten yakîn gözüyle (Ayne'l Yakîn) görmüş olacaksınız.
8.Sonra o gün, nimetten sorguya çekileceksiniz.
 

tugba_m

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
6 Eki 2006
Mesajlar
606
Tepki puanı
0
Puanları
0
RE: "KUR'AN-I KERİM'İ NE KADAR TANIYORUZ.

nuresma yazdı:
mtekik yazdı:
nuresma yazdı:
sevvalmina yazdı:
bezmi safa yazdı:
SORU 2



112 (yüzoniki) âyettir ve Mekke'de nâzil olmuştur. Başka konular yanında bilhassa bazı peygamberler ve onların kavimleriyle olan münasebetlerinden bahsettiği için (Peygamberler) sûresi adını almıştır.Rahmân ve Rahîm (olan) Allah'ın adıyla.

1. İnsanların hesaba çekilecekleri (gün) yaklaştı. Hal böyle iken onlar, gaflet içinde yüz çevirdiler. diye başlayan sure hangisidir


kardeşim cevapları biliyorum ama başkaları cevaplasın die bekliyorum.
enbiya suresi

S.A. NURESMA ABLA,
SORUNU BEKLİYORUZ.
A.S. ÇOKLUK KURUNTUSU KURANII KERİM'DE NE OLARAK GEÇER VE SURENİN MEALİ?

"Muhakkak dünya hayatı bir oyun, eğlence, sûr, kendi aranızda övünme, mal ve evlat çoğaltma yarışıdır." (Hadid, 57/20)
OLABİLİR Mİ ACABA???
 

bezmi safa

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
4 Kas 2006
Mesajlar
1,241
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
41
Konum
KAYSERİ
RE: "KUR'AN-I KERİM'İ NE KADAR TANIYORUZ.

nuresma yazdı:
mtekik yazdı:
nuresma yazdı:
sevvalmina yazdı:
bezmi safa yazdı:
SORU 2



112 (yüzoniki) âyettir ve Mekke'de nâzil olmuştur. Başka konular yanında bilhassa bazı peygamberler ve onların kavimleriyle olan münasebetlerinden bahsettiği için (Peygamberler) sûresi adını almıştır.Rahmân ve Rahîm (olan) Allah'ın adıyla.

1. İnsanların hesaba çekilecekleri (gün) yaklaştı. Hal böyle iken onlar, gaflet içinde yüz çevirdiler. diye başlayan sure hangisidir


kardeşim cevapları biliyorum ama başkaları cevaplasın die bekliyorum.
enbiya suresi

S.A. NURESMA ABLA,
SORUNU BEKLİYORUZ.
A.S. ÇOKLUK KURUNTUSU KURANII KERİM'DE NE OLARAK GEÇER VE SURENİN MEALİ?

Tekâsür, çokluk kuruntusu, gururu, iddiası. "Kesret"den tefaül

babından. Biz çoğuz, hayır biz çoğuz diye birbirleriyle çokluk yarışı, çokluk gösterisi etmek, çokluk sevdası veya çokluk açıklaması ile kuruntuya düşmek, öğünmektir ki, dünyalıların genellikle kapılıp aldandığı bir gurur hâlidir. Neyin çokluğu ve neden alıkoyduğu açıkça belirlenmeyerek "ilhâ" (oyalama) ve "tekâsür" (çokluk kuruntusu) mutlak zikredilmiştir. Zira makamın gereğine göre zihin, muhtemel olan her şeyi anlayabilmek bakımından mutlak getirmenin bir şümullü belagati vardır. Bununla beraber manen bir kayda bağlamaya delalet eder karine de yok değildir.
Birinci olarak "ilhâ", oyalamak, meşgul olunması gereken gerçek maksatdan ve mühim olan iş ve görevden eğleyip alıkoymak demek olduğu ve bundan önceki sûrede "kâria" (kıyamet) ve "mizan" (tartı) zikredilmiş bulunduğu gibi, bundan sonra da kabirler zikrolunacağı için "ilhâ", gerek vacib ve gerek mendub olan görevlerden ve işlerden, insanın hakikaten işine yarar kasdettiği, maksadı olması gereken, zikir, marifet (bilgi), tefekkür, düşünme, şükür, taat ve ibadet gibi mühim işlerden alıkoymak; "Tekasür" de, buna karşılık ahirette işe yaramayacak, o kıyamet günü ameller tartılırken tartıda ağır basmayacak, o kızgın ateşten korumayacak ve bundan dolayı geçici dünyada insanı aldatıp ahirete yalnız hesap, sapıklık, azap bırakacak olan gurur metâı şeylerin çokluğuyla öğünmek olacağı anlaşılır ki, Hadid Sûresi'ndeki "Muhakkak dünya hayatı bir oyun, eğlence, sûr, kendi aranızda övünme, mal ve evlat çoğaltma yarışıdır." (Hadid, 57/20) âyetinin mefhumu demektir. Nitekim Buhârî'de, İbnü Abbas'dan, "mal ve evlatda çokluk gururu" denilmiştir.İkinci olarak: de "Elif-lâm" ahd için olarak nüzul sebebindeki mânâya işaret olur. Bunda ise bir kaç rivayet vardır: Bir çok tefsircinin zikrettiğine göre Abd-i Menaf oğulları ile Sehm oğulları, hangimiz daha çoğuz diye birbirlerine karşı öğünmüşlerdi. Abd-i Menaf oğulları çok geldi, bunun üzerine Sehm oğulları, bizi dediler, cahiliye devrinde zulüm yok etti, haydin hem sağ olanlarımızı, hem ölmüş bulunanlarımızı sayışalım! Bunda da Sehm oğulları çok geldi, bu sûre bunun üzerine indi. Bazı rivayette de kabirlere kadar gittiler. İbnü Ebî Hâtim'in Ebu Büreyde'den bir nakline göre de: Ensar kabilelerinden Hârisoğulları ve Harsoğulları karşılıklı öğüşmüş ve çokluklarıyla böbürlenmişler. Bir taraf: "Bizde filan ve filan gibiler var" demiş, diğerleri de öyle demişler. Böyle dirileriyle ögünüştükten sonra, "haydin kabirlere gidelim" demişler. Varmışlar, bir taraf kabirlere işaret ederek: "sizde filan filan gibiler var mı?" demiş, diğerleri de o şekilde karşılık vermişlerdi, bunun üzerine nazil oldu, demiştir. Bu iki rivayete göre demek nüzul sebebi, ölülerle bile öğünecek derecede aded ile çokluk gururudur. Bu mânâda olan çokla öğünmeler de delalet bakımından buna katılmak gerekir. Ancak birincide bilfiil kabirlere kadar gidilmemiş, sadece kabirlerde bulunan ölülerin adları ve adedleri anılarak ögünülmüştür. Diğerinde ise bilfiil kabirlere kadar da gidilmiştir. Bir de Ensar Medine'de olduğu için, bununla sûrenin Medenî olduğuna delil getirilmiştir. Önceki ise meşhur olduğu vechile Mekkî olduğunu gösterir.

Bunlardan başka İbnü Cerir ve Âlûsî'nin kaydettiği üzere Buharî, Übeyy b. Ka'b (r.a.) den rivayet eylemişlerdir. Demiştir ki: Biz şu: "Âdemoğlunun iki vadi malı olsa üçüncü bir vadi daha isterdi, Ademoğlunun karnını ancak toprak doldurur, sonra Allah tevbe edenin tevbesini kabul eder." kelâmını Kur'ân'dan görürdük, sonuna kadar nâzil oldu. Tirmizî ve İbnü Cerir, Abdullah b. Şihhir'den rivayet etmişlerdir ki: Anılan zat, Peygamber (s.a.v)in huzuruna varmış, Resulullah okuyormuş, buyurmuş: "Ademoğlu, "malım, malım" der. Halbuki malından sana ancak sadaka verip geçirdiğin, yahut yeyip tükettiğin, yahut giyip çürüttüğünden başka ne var?" Tirmizî, "bu hadis hasendir, sahihtir" der. İbnü Cerir de der ki: Resulullah'ın okuyup da akabinde öyle buyurması, çoklukla öğünmenin, mal öğünmesi olduğuna işaret eder. İşte bu rivayetlerden dolayı tefsircilerin bir kısmı önceki rivayetlere göre bu çokla öğünmeden maksad, adet çokluğuyla öğünme olduğunu kabul etmişler; bir kısım da sonraki rivayete göre mal çokluğu ile öğünme olduğuna kani olmuşlardır. Öncekiler nüzul sebebi olmakta açık olduğu gibi, sonraki de Resulullah'dan gelen sahih bir tefsir olduğu cihetle Buhârî'nin de işaret ettiği vechile ikisini de cem etmek âyetin mutlak oluşuna daha uygun ve birinci olarak beyan olunan açıklamaya ve Hadid Sûresi âyetine de uymaktadır. Şu halde bundan bütün her şeyde çokluk yarışının kötülenmiş olması lazım gelmez, çokluğuyla öğünülecek şeyler de vardır.

Râzî de der ki: "Âyet, çokla gururlanmanın ve öğünüşmenin dinde kötülenmiş
olduğuna delalet ediyor. Akıl da, hakiki saadet de çokla gururun ve öğünmenin kötülenmiş olduğuna delalet eder. Hz. Abbas'ın su işleri elinde olmasıyla öğünmesi ve Şeybe'nin Kâbe'nin anahtarı elinde olmasıyla öğünmesi üzerine Hz. Ali: "Ben kılıcımla küfrün hortumunu kestim, küfür müsle (yani burnu, kulağı kesik) oldu da, siz müslüman oldunuz." demişti, bu onların gücüne gitmişti. Bunun üzerine Tevbe Sûresi'nde "Hacılara su verme ve Mescid-i Haram'ı onarma işini yapanı, Allah'a, ahiret gününe inanan ve Allah yolunda cihad edenle bir mi tuttunuz?" (Tevbe, 9/19) âyeti nazil oldu diye gelen rivayet de bu cümledendir. "Ve Rabb'inin nimetini anlat." (Duhâ, 93/11) âyetinin tefsirinde de insanın başkaları tarafından kendisine uyulacağını sandığı takdirde itaat ve güzel ahlâk ile nimeti anmak üzere iftihar etmesi caiz olduğuna dair söz geçmiştir. Şu halde sabit olur ki: Dinde kötülenen mutlak çoklukla gururlanma değildir. Belki ilminde, taatte, güzel ahlâkta çokla gururlanmak öğülmüştür ve hayırların aslı odur. Onun için 'deki elif-lâm istiğrak için değil, ahd-i sabık (geçmiş ahd) içindir ki, o da dünya lezzetleri ve ilgileriyle çok öğünmedir. Çünkü Allah'a itaat ve kulluktan alıkoyan odur. Bu cihet, akıllarda karar kılmış ve dinlerde üzerinde ittifak edilmiş olduğu cihetle çokluk üzerinde öğünmeye harf-i tarif getirilmesi güzel olmuştur. Biz de şunu ilave edelim ki: Hayırlarda yarışma, musabaka yalnız caiz olmakla kalmaz, aynı zamanda "yarışın" emirleriyle emredilmiş olduğunda da şüphe yoktur. "Hayırlarda yarışınız."(Bakara, 2/148; Maide, 5/48) emir; "Yarışanlar, bunun için yarışsınlar." (Mutaffifin, 83/26) teşvik etmektir. Râzî'nin akıldan maksadının da bu gibi nass (kesin dini delil)ların delaletleri olması gerekir. Bununla beraber hayırlar ve itaatlardaki çokluk yarışında da Allah için iyilik etmek, ihlas ve nimetleri anma halleriyle gösteriş ve kibir tarzında gurur ve öğünüşmeyi ayırmak, "Allah'ın size verdikleriyle şımarmayınız." (Hadid, 57/23), "Muhakkak Allah, kurumlu, böbürlenen insanları sevmez." (Nisa, 4/36) gibi yüce âyetlerin mefhumlarını unutmamak lazım gelir. Zira hayır ve güzel amellerin güzelliği ve tartıda ağır gelmesi yalnız adedlerindeki çokluğundan dolayı değil, daha çok niteliklerindeki samimiyet ve ihsan iledir. "De ki: 'Murdarla temiz bir olmaz. Murdarın çokluğu hoşuna gitse de." (Maide, 5/100) buyurulmuştur. Burada kötülenmiş olan çokla gururlanmak da o gibi güzel amellerden alıkoyan ve içeriğinde bir çeşit oyun bulunan gururlanmadır. Bunun

nihayet kabre gidinceye kadar aldatan öyle dünyevî şeylerle ilgili gururlanma olduğuna şu da delalet eder. Ta kabirleri ziyaretinize kadar. Buna üç mânâ verilmiştir:

Birincisi: İlk zikrolunan nüzul sebebi rivayetlerine göre: Tekâsür (çokla gururlanma), çokluk davasıyla gurur ve iftihar sizleri öyle oyaladı, Allah'a itaat ve gazabından korunmak için yapılacak kârlı işlerinizden öyle alıkoydu ki, dirileri bitirdiniz de, hatta kabirlerdeki ölüleri saymaya, onlarla iftihar etmeye kadar gittiniz. Halbuki kabirleri ziyaret edenlerin çoklukla gururlanması, ölülerle öğünüp sevinmesi değil, onlardan ibret alarak gafletten uyanması ve o kızgın ateşten kurtulmak için tartıda ağır basacak güzel amellere çalışmaları gerekir, demektir. Bu şekilde birinci rivayete göre, kabirleri ziyaret, ölüleri, saymakla öğünmekten mecaz veya kinaye olmuş olur ki Keşşaf sahibi bunu tercih etmiştir. İkinci rivayete göre ise mecaz ve kinayeye ihtiyaç yoktur. İkisinde de ve fiilleri hakikati üzere mazi (geçmiş zaman) mânâsınadırlar. Onun için tefsircilerin çoğunluğu, âyetin zahiri, önceki rivayetler gereğince vaki olanı sayı bakımından çoklukla öğünmeye ve iftihar etmeye daha çok uyduğunu söylemişlerdir. İbnü Cerir'in rivayet ettiği vechile Katâde şöyle demiştir: "Biz, felan oğullarından çok çokluğuz, biz felan oğullarından daha öndeyiz." diyorlar ve halbuki her gün sonlarına kadar düştükçe düşüyorlardı. Vallahi hep böyle gittiler, sonunda hepsi kabir ehli oldular". Şu halde bu mânâda olan diğer boş yere çoklukla öğünme ve iftihar etme gururları bundan ibare ile değil, delaletle anlaşılmış, bundan sonraki zecri (zorlama) de bu sebeple yapılmış olur.

İkincisi: Tekâsür, yani dünya hırsı, mal, evlat ve adet çokluğuyla öğünme sevdası sizleri öyle gaflete düşürdü, eğledi, oyaladı ki, kabirlere gittiniz, ölüm anına kadar, yani canlarınız çıkıncaya kadar ömürlerinizi öyle dünyayı tutmak için sarfettiğiniz, boşuna eğlence ile geçirdiğiniz, akıbetiniz, ahiretiniz için gayret ve amelde bulunmadınız. Sadece mal ve evlat çoğaltmayı düşündünüz. Nihayet ölüm haline geldiniz, ölmek, gömülmek üzere bulunuyorsunuz. Ey öyle olan gafiller! Sizler kendinizi kurtaramayacaksınız, cehennemi boylayacaksınız, demektir. Bu şekilde kabir ziyareti ölüm halinden eya ölümden ibaret olur. Nitekim bu mânâda Ahtal şöyle demiş:


"Bu sene, hiç bir dost on gece rahat kalamayacaktır.

Ya, yara sargısının acısını tatmıştır, yahut bir kabri ziyaret edecektir".

("Halil" kelimesi noktalı veya noktasız; "aşr" kelimesi, "ayn"ın fethası veya kesresi olmak üzere iki rivayet vardır).

Cerir de ona şöyle demiştir:


"Ebu Malik kabirleri ziyaret etti,

Fakat onları ziyaret edenlerin en alçağı oldu".

Üçüncüsü: Tirmizî, İbnü Cerir ve İbnü Münzir ve daha bazıları Hz. Ali kerremallahu vechehudan rivayet etmişlerdir: Demiştir ki: "Biz kabir azabı hakkında şüphe eder dururduk, ta nazil olana kadar". Demek ki "kabir azabını tadıncaya kadar" demektir. Yahut bu mânâya işaret etmekte ve bunun özellikle çok öğünmek kendilerini oyalamış olanlarla ilgisini göstermektedir. Çünkü o hırslı kâfirler kabre girdikleri veya girecekleri gün o gafletten uyanacak, bütün ömürlerince çoğaltmak için oyalandıkları gelip geçici şeylerden ayrıldıklarını ve yalnız vebalini yüklenip kaldıklarını göreceklerdir. Bu iki vecihte kabre girince o oyun ve çokla gururlanmanın kalmayacağına işaret edilmiş olur. Ve (ziyaret ettiniz) ya muzari (şimdiki veya gelecek zaman) mânâsında olup gerçekleşmesinin kesin olmasından dolayı mazi (geçmiş zaman) kipiyle ifade edilmiştir. Yahut geçmişte ölmüş olanlar üstün getirilmiş veyahut çokla öğünme hırsı yüzünden ölmek üzere bulunanlar veya fertlerin çokla gururlanma hırsı ile yıkılmaya yüz tutmuş olan kavim kabre girmek, kabir azabı çekmek hâlinde tasvir edilmiş demek olur. Hatta takdirinde olarak masdar ile tevil edilmiş, yani ziyaretimize kadar demek olduğu için, zaman mânâsından soyunmuş de olur. Tamamen mazi mânâsını muhafaza etmek üzere Ebu Müslim, Allah Teâlâ bu sûreyi kıyamet günü kâfirlere serzeniş olarak söyleyecek, demişse de "Hayır, eğer kesin bilgi ile bilseniz." hitabı bu mânâya pek yakışmaz. Kıyamette değil, dünyada ve kabirde bir hitap olmasını gerektirir.

Hikâye olunur ki, Arabinin birisi bu âyeti işittiği zaman şöyle demiştir: Kâbe'nin Rabbine yemin ederim ki kavim kıyamet için diriltilecek, çünkü "zair" (ziyaretçi) kelimesi munsariftir mukim değildir. Ömer b. Abdilaziz hazretlerinden de şöyle rivayet olunmuştur: Ziyaret eden kimse muhakkak dönecek, ya cennete, ya cehenneme gidecektir, demiş. Ziyaretçinin ziyaret yerinde, çok durmamasıda gerek olduğu için denilmiştir ki, bunda ölülerin kabirlerde pek çok durmayacağına da işaret vardır.

Yukarıdaki izahattan anlaşılacağı üzere âyette ün de nın da gayesi olması muhtemeldir. Öyle varlıkla gururlandınız ki, hatta kabirleri ziyaret ettiniz, ölülerle öğündünüz, yahut öyle oyaladı, eğlendirdi ki, ölülerle öğünmek üzere kabirleri ziyaret ettiniz. O derece eğlendiniz, yahut ölünceye, ölecek hale gelinceye, kabir acısını tadıncaya kadar eğlendiniz, demek olabilir. Önceki nüzul sebebi rivayetleri birinci ve ikinciye, sonraki de sonrakine uygun olur. Öncekilerde gaye mugayya (gaye edinilen)da dahil olarak kabir ziyareti malla öğünmenin ve oyalanmanın en yüksek sırrı demek olur. Sonrakinde ise gaye, mugayyadan hariç olup, kabre gidilmekle malla öğünme ve oyalanma sona ermiş, kalmamış olur. Âyetin zahirine en uygun olan da öncekilerdir. Bu ise kabir ziyareti çok öğünmenin, oyalamanın son derecesi olmak itibarıyla kötüleme ve yasaklanmasını ifade eden bir azarlama demektir. Fakat bu kötüleme ve yasaklama mutlak değil, mezarlar ve mezardakilerle öğünme, gururlanma ve oyalanma mahiyetinde olmak kaydiyle kayıtlanmıştır. Şu halde böyle olmayanlar bu hükme dahil olmaz, mefhum-i muhalif (tersine anlayış)de kalmış bulunur ki, bunun da kısaca hükmü burada sunulmuş olmak veya gayenin mefhumu ile amel edenlere göre caiz olmaya işaret etmektir. Susularak geçildiği takdirde de ahireti hatırlamak, düşünmek hikmetiyle meşru oluşu nebevî hadis ile beyan olunmuştur. Zira Ebu Davud'un rivayet ettiği vechile "Size kabir ziyaretini yasaklamıştım. Kabirleri ziyaret edin, çünkü o ahireti hatırlatır.", daha yaygın olan diğer bir lafızda "Size, kabir ziyaretini yasaklamıştım, haydi onları ziyaret edin, çünkü o size ahireti hatırlatır." buyurulmuştur. Gerçi bu hadis mütevatir olmadığı için âyeti ne tahsis, ne takyid, ne de neshedemez. Onun için bunda söylenen yasaklama, âyetteki yasaklamadır, denemez. Fakat âyetin sustuğu veya mücmel olduğu noktaları beyan eder. Ve önce kabir ziyaretinin Peygamber tarafından yasaklanmış olduğunu da haber verir. Bundan dolayı Fahreddin Razî, bu âyetin mânâsını açıklarken der ki: "Bununla Allah Teâlâ onları nefislerinden hayrete düşürüyor ki şöyle demek gibidir: Siz ne büyük şaşkınlık ediyorsunuz! Farzediniz ki siz ölülerinizle daha çoksunuz, fakat ondan ne çıkar, size onun ne faydası olur? Zira ziyaret bir yere gitmektir, bu ise bir çok maksatlarla olur, onların en önemlisi ve uymaya en layık olanı kalbi inceltmek ve
dünya sevgisini silerek ahireti düşünmektir. Çünkü kabirleri seyretmek onu meydana getirir. Nitekim Peygamber (s.a.v.) "Size kabir ziyaretini yasaklamıştım, haydi onları ziyaret edin, çünkü o size hatırlatmadır." buyurmuştur. Sizler ise onun aksini yaptınız, kalp sıkıntısı ve dünya sevgisine dalarak kabirleri ziyaret ettiniz. İşte önerme böyle tersine olduğu için Allah Teâlâ da bunu hayrete düşürme makamında zikretti". Yine bu mânâdan dolayı denilmiştir ki: Bu âyet geçmişlerle çokluk taslamak ve onunla öğünme ve gururlanmak için kabir ziyaretini çok yapanları uyarmaktır. İbret almak ve ahireti düşünmek için ziyaret edenlere değil. Nitekim diye başlayan Ebu Davud hadisi onun meşru olduğuna işaret eder. Bu söz doğrudur. Zira âyet, kabir ziyaretini mutlak olarak kötülemiş, çokla öğünme ve gururlanma suretiyle ziyaretleri kötülemiş ve azarlamış, diğer ciheti gayenin mefhumu ile sessiz bırakmış, onun da ahireti hatırlatmak için olanlarını hadis meşru kılmıştır. Fakat gariptir ki Âlûsî buna "Şüphe yok ki, âyetin bundan uzak olduğu açıktır." diye âyetin ilgisi olmadığını söyleyerek itiraz etmiş, sonra da kısmen tasdik ederek: "Evet mezardaki ile öğünmek veya ziyaret ile gururlanmak için kabir ziyaretinin kötülünmesinde söz yoktur. Nasıl ki mutasavvıflara nisbet iddia eden cahillerden bir çokları, şeyhlerin (Allah onlara rahmet eylesin) kabirlerini ziyaretle öyle yapıyorlar, onunla beraber taat itikad ettikleri birtakım kötülükler, yol diye tuttukları birtakım çirkinlikler ve daha ne işler yapmaktadırlar ki onlara satırların sineleri dar gelir." demiştir.

Görülüyor ki kendisi de kabir ziyaretini kötülemeyi, öğünme ve gururlanma ile kayıtlamış, sonra da onu bir takım kötülükler ve şerler işlemesine alet eden cahillere şiddetle hücum etmeye fırsat bularak, kabir ziyareti öğütlenme ve hatırlama için de olsa caiz değilmiş gibi ileri gitmiştir. Maksadı hadisin delalet ettiği ibret ve hatırlatma hikmetiyle meşru olan ziyareti inkâr değil, mefhum-i muhalif (zıt kavram) geçerli olmamak bakımından âyetin suskun olduğunu ve asıl söylenmesi kötülenmiş olan ziyaretleri kınama yönünde bulunduğunu söylemek olacaktır. Fakat bu münasebetle hadisin işareti ile meşruluk yönünü de açıklamış olan önceki sözü eleştirmesi doğru değildir. Gerçekte şeref ve şan ile gitmiş büyük geçmişlerin, babaların ve dedelerin iyiliklerine ve olgunluklarına varis olmayan, onların hayır ve haseneleriyle ahlakî faziletlerini,daha ileriye ****ürmek için kendilerinde yaşatmayan, onların hayat ve akıbetlerini düşünmekle ibret almak, o şekilde kendisinin sonunu düşünmek istemeyip de sadece onların isim ve şanlarıyla öğünmek, ölmüşlerin çokluğuyla gururlanmak, çürümüş kemikleriyle övünmek, gömülmüş bulundukları kabirleri çiğneyerek üzerlerinde düğün ve eğlence yapar gibi ciciler bicilerle eğlenmek, yanı başında aç kalan komşusunu düşünmeyip de kimseye faydası olmaz, israftan başka ad verilmez masraflar bile yaparak gösteriş için kabir ziyaretlerine gidenlerin, kabir ziyaretini ters gayelerle kötüye kullanmış, çokla öğünmek kendilerini sapıtmış, tamamen "çoklukla öğünmek sizi kabirlere varıncaya kadar oyaladı" âyeti mânâsında dahil, kötüleme ve kınamasına layık olduklarını hatırlatmak doğrudur. Fakat kabir ziyaretinin meşru olan yönü yokmuş ve bu âyette ondan bahsetmek münasebet almazmış gibi zannettirmek doğru değildir. Fıkıh kitaplarında kabir ziyaretinin dine uygunluğu ve adabı hakkında bahis vardır. Bu cümleden olarak "Dürrü Muhtar"da: "Kabir ziyaretinde bir sakınca yoktur, isterse kadınlar için olsun. Çünkü "Size kabir ziyaretini yasaklamıştım, haydi onları ziyaret edin." hadisi vardır" İmdaa, Mücteba, Bahir ve Redd-i Muhtar'da: "Doğrusu hadiste emrolunduğu için mendubdur". "Redd-i Muhtar"da: "Her hafta ziyaret olunur, en faziletli olan Cuma, Cumartesi, Pazar, Pazartesi, Perşembe günleridir". "Fethu'l-Kadir"de: "Sünnet olan, ayakta duadır. Nitekim Peygamber (s.a.v) Bakıa çıktığında öyle yapıyordu ve diyordu ki: "Selam sizlere müminler kavminin yurdu, biz de -inşâ Allah- sizlere katılacağız." "Şerh-i Lübab" da: "Ziyaretin adabındandır. Ziyaretçi âlemin baş ucundan değil, ayak ucundan gelir, fakat bu mümkün olduğu takdirdedir. Yoksa Peygamber (s.a.v.) bir ölünün başı ucunda Bakara Sûresi'nin baş tarafını, diğer bir ölünün ayak ucunda da sonunu okumuş olduğu sabittir. Edeplerinden biri de sahih olan lafzıyla selam vermektir, "aleykümüsselam" değil. Zira şöyle varid olmuştur: "Selam sizlere müminler kavminin yurdu, biz de -inşâ Allah- sizlere katılacağız, bizim ve sizin için Allah'dan afiyet dileriz". Sonra ayakta dua eder, oturursa hal-ihayatındaki derecesine göre uzak veya yakın oturur ve Kur'an'dan kolayına geleni okur. Bu cümleden olarak Fatiha'yı ve Bakara Sûresi'nin başını e kadar ve Âyetül'kürsi ve Âmenerresulü, Yasin Sûresi, Mülk Sûresi, Tekâsür Sûresi ve on iki yahut onbir yahut yedi yahut üç kerre İhlas Sûresi, okuyabildiğini okur, sonra "Allahım, okuduğumuzun sevabını felana veya onlara ulaştır." der. Gerek kırâat ve gerek diğer amellerden ölüye sevap hediye edilmesi hakkında "İbnü Abidin"de geniş bilgi vardır. Özeti: Hac Ani'l-Gayr (Başkası adına haccetme) bahsinde âlimlerimiz açıkça söylemişlerdir ki, insan namaz, oruç sadaka veya diğer amelinin sevabını başkasına yapabilir. (Hidaye). Hatta "Muhit"den naklen "Tatarhaniye"nin Zekât bahsinde: Sadaka veren için en faziletli olan bütün mümin erkek ve kadınlar için niyet etmektir. Çünkü o onlara ulaşır, kendi sevabından da bir şey eksilmez. "Bahir" de: Bir kimse namaz kılsa veya oruç tutsa veya sadaka verse de sevabını gerek yaşayanlardan ve gerek ölülerden başkasına yapsa caiz olur. Ve sevabı, Ehl-i Sünnet ve'l-Cemaat'e göre onlara ulaşır. (Bedayî). Hafız İbnü Teymiyye, kırâet savabının Peygamber (s.a.v.) hazretlerine hediye edilmesini yasaklamak istemiş, çünkü onun yüksek şanına ancak onun izniyle cür'et edilebilir, o ise ona salevat getirmek ve onun için vesile istemektir, demiş. Sübkî ve daha diğerleri ise bu gibi hususlarda özel izne ihtiyaç olmadığını İbnü Ömer'den ve daha başkalarından misal göstermekle beyan ederek onu reddetmişlerdir.



BU YAZIYIARKADAŞLARINDA OKUMASINI İSTEDİĞİM İÇİN KISADAN KESMEDİM
 

sevvalmina

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Eyl 2006
Mesajlar
1,747
Tepki puanı
1
Puanları
0
RE: "KUR'AN-I KERİM'İ NE KADAR TANIYORUZ.

ŞİMDİ Bİ SORU SORUYORUM MÜSADENİZLE KURA-I KERİMDE EY İNSANLAR DİE BAŞLIYAN KAÇ SURE VAR VE HANGİLERİ SURELER HAKKINDADA KISABİLGİLER İSTİYORUM.SIRA BENDEMİYDİ BİLMİYORUM AMA SORMAK İSTEDİM HAKKINIZI HELAL EDİN.
 

nuresma

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Eki 2006
Mesajlar
2,975
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
36
Konum
ankara
RE: "KUR'AN-I KERİM'İ NE KADAR TANIYORUZ.

sevvalmina, tuba ve bezmi safa kardeşlerim hepinizden soru bekliyorum.tebrikler.:)
 

tugba_m

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
6 Eki 2006
Mesajlar
606
Tepki puanı
0
Puanları
0
RE: "KUR'AN-I KERİM'İ NE KADAR TANIYORUZ.

sevvalmina yazdı:
ŞİMDİ Bİ SORU SORUYORUM MÜSADENİZLE KURA-I KERİMDE EY İNSANLAR DİE BAŞLIYAN KAÇ SURE VAR VE HANGİLERİ SURELER HAKKINDADA KISABİLGİLER İSTİYORUM.SIRA BENDEMİYDİ BİLMİYORUM AMA SORMAK İSTEDİM HAKKINIZI HELAL EDİN.

kardeş iki tane buldum başka varmı bilmiyorum;
Nisa suresi
Medine döneminde inmiştir. 176 âyettir. Sûre, özellikle kadın haklarından, onların hukûkî ve sosyal konumlarından bahsettiği için bu adı almıştır. “Nisâ” kadınlar demektir.
1-Ey insanlar! Sizi bir tek nefisten yaratan ve ondan da eşini yaratan; ikisinden birçok erkek ve kadın (meydana getirip) yayan Rabbinize karşı gelmekten sakının. Kendisi adına birbirinizden dilekte bulunduğunuz Allah’a karşı gelmekten ve akrabalık bağlarını koparmaktan sakının. Şüphesiz Allah üzerinizde bir gözetleyicidir.

Hac suresi
Âyetlerinin çoğu Mekke’de, bir kısmı ise Medine döneminde inmiştir. 78 âyettir. Hac ibadetinden bahsettiği için bu adı almıştır. Sûrede ayrıca kıyamet gününün dehşetinden, kıyamet günü yaşanacak sahnelerden, cihattan ve helak edilmiş eski toplumlardan söz edilmektedir.
1. Ey insanlar! Rabbinize karşı gelmekten sakının. Çünkü kıyamet sarsıntısı çok büyük bir şeydir.
 

nuresma

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Eki 2006
Mesajlar
2,975
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
36
Konum
ankara
RE: "KUR'AN-I KERİM'İ NE KADAR TANIYORUZ.

sevvalmina yazdı:
ŞİMDİ Bİ SORU SORUYORUM MÜSADENİZLE KURA-I KERİMDE EY İNSANLAR DİE BAŞLIYAN KAÇ SURE VAR VE HANGİLERİ SURELER HAKKINDADA KISABİLGİLER İSTİYORUM.SIRA BENDEMİYDİ BİLMİYORUM AMA SORMAK İSTEDİM HAKKINIZI HELAL EDİN.
mumtehine, hucurat,maide,: ey iman edenler
hac, nisa,:ey insanlar
araştırdım tek tek o yüzden uzun sürdü:)
 

sevvalmina

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Eyl 2006
Mesajlar
1,747
Tepki puanı
1
Puanları
0
RE: "KUR'AN-I KERİM'İ NE KADAR TANIYORUZ.

canım kardeşim cevabın doğru.sorunu alalım.:)
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt