BULENT TUNALI
Kayıtlı Kullanıcı
- Katılım
- 30 Ağu 2007
- Mesajlar
- 2,307
- Tepki puanı
- 2
- Puanları
- 0
- Yaş
- 53
- Konum
- BURSA-m.k.paşa
- Web Sitesi
- www.bilsankimya.com
HAK DOSTLARININ ÖRNEK AHLAKINDAN-94 (ŞÜKÜR)
ŞÜKRÜ TELKİN EDEN AY…
Her ibâdet, kulun menfaati îcâbıdır. Bu sebeple bilhassa Ramazân-ı şerîfi şükran hisleriyle karşılamak îcâb eder. Zira Ramazan olmasaydı kimse orucun feyzinden istifâde edemezdi. Bunun için Rabbimize ne kadar şükretsek azdır. Ayrıca bu mübârek ayda çok küçük gayretlere bile çok büyük ecirler verilmektedir.
Ramazân-ı şerîf, yaşattığı oruç terbiyesiyle, muhtaçların hâlinden anlamayı öğreten, nefislerin ihtirâsını dizginleten, sabrı tâlim eden, nîmetlerin kadrini hatırlatarak hamd ve şükre sevk eden müstesnâ bir mânevî kazanç mevsimidir.
Bu mübârek ayda tuttuğumuz oruçlar, bizlere bir bardak suyun, bir lokma ekmeğin bile aslında ne büyük nîmetler olduğunu hatırlatıyor. Üzerimizdeki sayısız nîmetlerin şükrünü ne kadar ödeyebildiğimizin muhâsebesine sevk ediyor.
Lâyıkıyla ihyâ edilen bir Ramazân-ı şerîf, günahların affına vesîledir. Nitekim Allah Rasûlü r buyurur:
“…Ramazân’ı idrâk edip de bağışlanmamış olan kimseye yazıklar olsun! Kişi Ramazan’da da bağışlanmaz ise, peki ne zaman bağışlanacak?!” (İbn-i Şeybe, Musannef, II, 270; Heysemî, Mecma, III, 143)
Ayrıca içinde bulunan bin aydan hayırlı Kadir gecesiyle Ramazan, müstesnâ bir kazanç mevsimidir. Hazret-i Mevlânâ bu nîmetin kadrini bilmek husûsunda şu ikazda bulunur:
“Ramazan geldi, artık maddî yiyeceklerden elini çek ki, gökten mânevî rızıklar gelsin. Bu ay, gönül sofrasının kurulduğu aydır. Gönlün, bedenin hatâlarından kurtulduğu aydır. Gönüllerin aşk ve îmân ile dolduğu aydır.”
Bu mübârek ayın şükrünü îfâ edebilmek de büyük bir dikkat ve îtinâ ister. Nasıl ki şükür, sırf sözle olmayıp bütün uzuvların da şükre iştirâk etmesi gerekliyse, oruç ibâdeti de sadece mîdeye tutturularak kâmil mânâda edâ edilemez. Midenin açlığına ilâveten, dil, göz, kulak gibi diğer uzuvları da günahlardan muhâfaza etmek zarûrîdir ki oruç cehenneme kalkan olsun.
Yine bu mübârek ayda, iç dünyamızı yoksul ve kimsesizlere açmak, yalnızların yanıbaşında olmak, merhametimizi artırmak; sadakaları, fitre ve zekâtları severek ve cân u gönülden vermek, verirken alana teşekkür edâsı içinde bulunmak, muhtacı minnet yükü altında bırakmamak; namazlarımızı, teheccüdleri, terâvihleri Rabbimizle müstesnâ bir mülâkat vasfında kılmak îcâb eder. Yalnızca ümmet-i Muhammed’e has olarak lutfedilmiş olan Kadir gecesinin kadrini bilmek için de, Cenâb-ı Hakk’ın ebedî saâdet vaad ettiği bu nîmetlere şükür duyguları içinde bulunmak şarttır.
VELHÂSIL
Bütün fânîler bize servetlerini verseler, en nihâyet bu bir insan ömrü içinde kullanılacak kadar bir menfaattir. Ölüm, onların hepsini elimizden alacak ve dünya serveti, yine dünyada kalacaktır. Allâh’ın lutfettiği îman nîmeti ise sonsuz bir saâdete götürecektir. Bu sebeple bizim en mühim vazifemiz; Allâh’ın lutfettiği îmânın bedelini, şükürle, minnetlerle Allâh’a ödeyebilmektir. En mühim meselemiz de, şükür borcunu ödeyebilmiş, selîm ve müsterih bir kalp ile huzûr-i ilâhîye varabilmektir.
Dâimâ düşünmeliyiz ki, bir bedel ödemediğimiz hâlde, sırf lutf-i ilâhî ile, insan olarak, mü’min olarak, ümmet-i Muhammed olarak dünyaya geldik ve Kur’ân-ı Kerîm’e muhâtap kılındık. Bütün bunlar, şükründen âciz kalınacak nîmetlerdir.
Maddî nîmetlerin çoğunda hayvanlarla müşterekliğimiz vardır, farkımız pek azdır. Bizi hayvanlardan ayırıp insanlığa yücelten asıl nîmetler, bu mânevî nîmetlerdir. Fakat bu nîmetlerin ne kadar şükrü içindeyiz? Dünyevî bir şeyle ne kadar seviniyoruz; bizi ebedî saâdete götürecek olan îman nîmetinin ve ümmet-i Muhammed olmanın ne kadar minnettarlığı, sevinci ve şükrü içindeyiz?
Hak dostu Mevlânâ Hazretleri buyurur ki:
“Nimetlerine, ihsanlarına nâil olunca, Allâh’a şükret; lutfunu gördüğün kişiye de teşekkür et, onu an! İşte bu yüzdendir ki, Cenâb-ı Hak; «Peygamber’e salevât getirin!» buyurdu. Çünkü Hazret-i Muhammed r mü’minlerin dönüp başvurdukları, müstesnâ ve emsalsiz varlıktır!”
Yâ Rabbî! Peygamberler Sultânı Efendimiz r’e ümmet olma şerefinin şükrünü lâyıkıyla îfâ edebilmeyi cümlemize nasîb eyle! Üzerimizdeki nîmetlerini artır! Şükrümüzü daha da ziyâde kıl! Bizi gerçek şükür ehlinin makâmına ulaştıracak bir şükür hâlini, gönüllerimize ilhâm eyle!
Âmîn…
ŞÜKRÜ TELKİN EDEN AY…
Her ibâdet, kulun menfaati îcâbıdır. Bu sebeple bilhassa Ramazân-ı şerîfi şükran hisleriyle karşılamak îcâb eder. Zira Ramazan olmasaydı kimse orucun feyzinden istifâde edemezdi. Bunun için Rabbimize ne kadar şükretsek azdır. Ayrıca bu mübârek ayda çok küçük gayretlere bile çok büyük ecirler verilmektedir.
Ramazân-ı şerîf, yaşattığı oruç terbiyesiyle, muhtaçların hâlinden anlamayı öğreten, nefislerin ihtirâsını dizginleten, sabrı tâlim eden, nîmetlerin kadrini hatırlatarak hamd ve şükre sevk eden müstesnâ bir mânevî kazanç mevsimidir.
Bu mübârek ayda tuttuğumuz oruçlar, bizlere bir bardak suyun, bir lokma ekmeğin bile aslında ne büyük nîmetler olduğunu hatırlatıyor. Üzerimizdeki sayısız nîmetlerin şükrünü ne kadar ödeyebildiğimizin muhâsebesine sevk ediyor.
Lâyıkıyla ihyâ edilen bir Ramazân-ı şerîf, günahların affına vesîledir. Nitekim Allah Rasûlü r buyurur:
“…Ramazân’ı idrâk edip de bağışlanmamış olan kimseye yazıklar olsun! Kişi Ramazan’da da bağışlanmaz ise, peki ne zaman bağışlanacak?!” (İbn-i Şeybe, Musannef, II, 270; Heysemî, Mecma, III, 143)
Ayrıca içinde bulunan bin aydan hayırlı Kadir gecesiyle Ramazan, müstesnâ bir kazanç mevsimidir. Hazret-i Mevlânâ bu nîmetin kadrini bilmek husûsunda şu ikazda bulunur:
“Ramazan geldi, artık maddî yiyeceklerden elini çek ki, gökten mânevî rızıklar gelsin. Bu ay, gönül sofrasının kurulduğu aydır. Gönlün, bedenin hatâlarından kurtulduğu aydır. Gönüllerin aşk ve îmân ile dolduğu aydır.”
Bu mübârek ayın şükrünü îfâ edebilmek de büyük bir dikkat ve îtinâ ister. Nasıl ki şükür, sırf sözle olmayıp bütün uzuvların da şükre iştirâk etmesi gerekliyse, oruç ibâdeti de sadece mîdeye tutturularak kâmil mânâda edâ edilemez. Midenin açlığına ilâveten, dil, göz, kulak gibi diğer uzuvları da günahlardan muhâfaza etmek zarûrîdir ki oruç cehenneme kalkan olsun.
Yine bu mübârek ayda, iç dünyamızı yoksul ve kimsesizlere açmak, yalnızların yanıbaşında olmak, merhametimizi artırmak; sadakaları, fitre ve zekâtları severek ve cân u gönülden vermek, verirken alana teşekkür edâsı içinde bulunmak, muhtacı minnet yükü altında bırakmamak; namazlarımızı, teheccüdleri, terâvihleri Rabbimizle müstesnâ bir mülâkat vasfında kılmak îcâb eder. Yalnızca ümmet-i Muhammed’e has olarak lutfedilmiş olan Kadir gecesinin kadrini bilmek için de, Cenâb-ı Hakk’ın ebedî saâdet vaad ettiği bu nîmetlere şükür duyguları içinde bulunmak şarttır.
VELHÂSIL
Bütün fânîler bize servetlerini verseler, en nihâyet bu bir insan ömrü içinde kullanılacak kadar bir menfaattir. Ölüm, onların hepsini elimizden alacak ve dünya serveti, yine dünyada kalacaktır. Allâh’ın lutfettiği îman nîmeti ise sonsuz bir saâdete götürecektir. Bu sebeple bizim en mühim vazifemiz; Allâh’ın lutfettiği îmânın bedelini, şükürle, minnetlerle Allâh’a ödeyebilmektir. En mühim meselemiz de, şükür borcunu ödeyebilmiş, selîm ve müsterih bir kalp ile huzûr-i ilâhîye varabilmektir.
Dâimâ düşünmeliyiz ki, bir bedel ödemediğimiz hâlde, sırf lutf-i ilâhî ile, insan olarak, mü’min olarak, ümmet-i Muhammed olarak dünyaya geldik ve Kur’ân-ı Kerîm’e muhâtap kılındık. Bütün bunlar, şükründen âciz kalınacak nîmetlerdir.
Maddî nîmetlerin çoğunda hayvanlarla müşterekliğimiz vardır, farkımız pek azdır. Bizi hayvanlardan ayırıp insanlığa yücelten asıl nîmetler, bu mânevî nîmetlerdir. Fakat bu nîmetlerin ne kadar şükrü içindeyiz? Dünyevî bir şeyle ne kadar seviniyoruz; bizi ebedî saâdete götürecek olan îman nîmetinin ve ümmet-i Muhammed olmanın ne kadar minnettarlığı, sevinci ve şükrü içindeyiz?
Hak dostu Mevlânâ Hazretleri buyurur ki:
“Nimetlerine, ihsanlarına nâil olunca, Allâh’a şükret; lutfunu gördüğün kişiye de teşekkür et, onu an! İşte bu yüzdendir ki, Cenâb-ı Hak; «Peygamber’e salevât getirin!» buyurdu. Çünkü Hazret-i Muhammed r mü’minlerin dönüp başvurdukları, müstesnâ ve emsalsiz varlıktır!”
Yâ Rabbî! Peygamberler Sultânı Efendimiz r’e ümmet olma şerefinin şükrünü lâyıkıyla îfâ edebilmeyi cümlemize nasîb eyle! Üzerimizdeki nîmetlerini artır! Şükrümüzü daha da ziyâde kıl! Bizi gerçek şükür ehlinin makâmına ulaştıracak bir şükür hâlini, gönüllerimize ilhâm eyle!
Âmîn…