BULENT TUNALI
Kayıtlı Kullanıcı
- Katılım
- 30 Ağu 2007
- Mesajlar
- 2,307
- Tepki puanı
- 2
- Puanları
- 0
- Yaş
- 53
- Konum
- BURSA-m.k.paşa
- Web Sitesi
- www.bilsankimya.com
HAK DOSTLARININ ÖRNEK AHLAKINDAN-119( Yaratan’dan Ötürü Yaratılanlara Merhamet)
İLÂHÎ AHLÂK
Rabbimizin “Rahmân ve Rahîm” sıfatlarından hisse alan Hak dostları, Allâh’ın kullarından kendilerine karşı vâkî olan hata ve kusurlara aynıyla karşılık vermek veya onları cezâlandırmak yerine, affetmeyi tercih ederler. Zira bu, Yaratan’dan ötürü yaratılanlara gösterilen en güzel bir muhabbet ve merhamet tezâhürüdür. Yani Allâh’ın affına nâil olma ümîdiyle, suçluya karşılık verme husûsunda kendi nefsini aradan çıkarıp onu ilâhî affa muhâtap kılabilme olgunluğudur. Kullarını affede affede, Allâh’ın affına lâyık olabilme ümîdinin bir neticesidir. Bu hakîkati şu kıssa ne güzel izah etmektedir:
Bahâuddîn Nakşibend Hazretleri, kendisine karşı edepsizlik yapan birine kızmayıp, onu tebessümle karşılamıştı. Fakat o edepsizliği yapan kimse büyük bir derde düşüp helâk olacak duruma geldi. Hatâsını anlayıp tevbe etti. Nakşibend Hazretleri, o adamın evinin önünden geçerken içeri girip hâl-hatırını sordu. Ardından da:
“–Allah Teâlâ şifâ vericidir, korkma, iyileşirsin inşâallah!” dedi.
O kimse bu söz üzerine büyük bir nedâmetle:
“–Efendim! Size edepsizlik ettim, hatırınızı incittim, beni affediniz.” dedi.
Bunun üzerine Bahâuddîn Nakşibend Hazretleri buyurdu ki:
“–Kalbimiz o zaman incindi. Fakat şu anda gönül aynası tertemiz. İyi bil ki, mürşidlerin, yol göstericilerin kılıcı, kınından çıkmış yalın bir kılıçtır. Ama mürşid merhamet sâhibidir. Kimseye kılıç vurmaz. İnsanlardan sadece belâsını arayanlar gelip kendilerini o kılıca çarparlar.”
Mahlûkâta Hâlık’ın nazarıyla bakıldığında, insanların sıkıntı ve meşakkatlerine katlanmak da kolaylaşır. Daha affedici, merhametli ve müsâmahakâr davranılır. Zira ilâhî ahlâk bunu gerektirir. Nasıl ki Rabbimiz, sonsuz rahmetinin muktezâsı olarak, bu dünyada kendisine isyan edenlere bile sabredip onlara sayısız nîmetler bahşederek rızıklarını veriyorsa, onları affetmek için pek çok fırsat tanıyorsa, onların hâllerini ıslah edip cennete girmelerini istiyorsa; ilâhî merhamet menbaından feyizlenen Hak dostları da insanları affeder, doğru yolu bularak Hakk’ın rızâsını kazanmaları için samîmiyetle gayret gösterirler. Hiçbir zaman hodgâm olmaz; infâk ehli, diğergâm ve herkesin iyiliğini düşünen bir müslüman şahsiyeti sergilerler.
Yine kâmil bir mü’min, Hakk’ın muhtaç ve muzdarip kullarını gördüğünde hemen nefis muhâsebesine yönelerek; “Ben onların durumunda, onlar da benim durumumda olabilirdi.” diye düşünür, onların derdini kendi derdi bilir. Zira sadece kendini düşünüp nemelâzımcı bir tavırla diğer insanlara karşı duyarsızlaşmak, asla müslümanın ahlâkı olamaz.
İLÂHÎ AHLÂK
Rabbimizin “Rahmân ve Rahîm” sıfatlarından hisse alan Hak dostları, Allâh’ın kullarından kendilerine karşı vâkî olan hata ve kusurlara aynıyla karşılık vermek veya onları cezâlandırmak yerine, affetmeyi tercih ederler. Zira bu, Yaratan’dan ötürü yaratılanlara gösterilen en güzel bir muhabbet ve merhamet tezâhürüdür. Yani Allâh’ın affına nâil olma ümîdiyle, suçluya karşılık verme husûsunda kendi nefsini aradan çıkarıp onu ilâhî affa muhâtap kılabilme olgunluğudur. Kullarını affede affede, Allâh’ın affına lâyık olabilme ümîdinin bir neticesidir. Bu hakîkati şu kıssa ne güzel izah etmektedir:
Bahâuddîn Nakşibend Hazretleri, kendisine karşı edepsizlik yapan birine kızmayıp, onu tebessümle karşılamıştı. Fakat o edepsizliği yapan kimse büyük bir derde düşüp helâk olacak duruma geldi. Hatâsını anlayıp tevbe etti. Nakşibend Hazretleri, o adamın evinin önünden geçerken içeri girip hâl-hatırını sordu. Ardından da:
“–Allah Teâlâ şifâ vericidir, korkma, iyileşirsin inşâallah!” dedi.
O kimse bu söz üzerine büyük bir nedâmetle:
“–Efendim! Size edepsizlik ettim, hatırınızı incittim, beni affediniz.” dedi.
Bunun üzerine Bahâuddîn Nakşibend Hazretleri buyurdu ki:
“–Kalbimiz o zaman incindi. Fakat şu anda gönül aynası tertemiz. İyi bil ki, mürşidlerin, yol göstericilerin kılıcı, kınından çıkmış yalın bir kılıçtır. Ama mürşid merhamet sâhibidir. Kimseye kılıç vurmaz. İnsanlardan sadece belâsını arayanlar gelip kendilerini o kılıca çarparlar.”
Mahlûkâta Hâlık’ın nazarıyla bakıldığında, insanların sıkıntı ve meşakkatlerine katlanmak da kolaylaşır. Daha affedici, merhametli ve müsâmahakâr davranılır. Zira ilâhî ahlâk bunu gerektirir. Nasıl ki Rabbimiz, sonsuz rahmetinin muktezâsı olarak, bu dünyada kendisine isyan edenlere bile sabredip onlara sayısız nîmetler bahşederek rızıklarını veriyorsa, onları affetmek için pek çok fırsat tanıyorsa, onların hâllerini ıslah edip cennete girmelerini istiyorsa; ilâhî merhamet menbaından feyizlenen Hak dostları da insanları affeder, doğru yolu bularak Hakk’ın rızâsını kazanmaları için samîmiyetle gayret gösterirler. Hiçbir zaman hodgâm olmaz; infâk ehli, diğergâm ve herkesin iyiliğini düşünen bir müslüman şahsiyeti sergilerler.
Yine kâmil bir mü’min, Hakk’ın muhtaç ve muzdarip kullarını gördüğünde hemen nefis muhâsebesine yönelerek; “Ben onların durumunda, onlar da benim durumumda olabilirdi.” diye düşünür, onların derdini kendi derdi bilir. Zira sadece kendini düşünüp nemelâzımcı bir tavırla diğer insanlara karşı duyarsızlaşmak, asla müslümanın ahlâkı olamaz.