TEMEL ÖLÇÜ-ŞEHİTLİK ŞUURU
İmanın hakikatinin, iman tazelemenin, kesiksiz ve duraksız oluş sırrının ve bütün İslam cephelerinde çırpınmanın kıvılcım kapılacak ölçüsünü, batın yolu hakikatinde ifade eden bir İslam büyüğünden öğrenelim: İMAM-I NAKŞIBEND HZ.
-- "Bu yolda göze alınacak en adi tehlike, ölümü göze almaktır"!
Nasıl, muazzam mı?.. Adiden tüymek için tertipten kaçmaya ve ulviyi kendi adiliğine indirmeye yol var mı?.. İman, işlerin en ucuzu mu?.. Ve bu olmadan şehitliğin hakikati görünür mü?.. Bütün sahtelikleri söz konusu hikmette görünüz.
İman, ALLAH'a, Rasulü'nün gösterdiği yoldan bağlanmak... Bunun hakikati, "ALLAH'ın ahlakıyla ahlaklanmak"... Bunun hakikati, ALLAH'ta fani olmak, ölme sırrına ermek, yani velayet, yani can vermek!.. Zahir gözüyle "ruh kabzı" ve "can verme"nin aynı manada kullanılıyor olmasına nazaran bildirelim ki, "can verme" ve "ruh kabzı", birbirinden ayrıdır; nefsin tezkiyesi ile ruhun safiyet kazanarak arş üstü emirler alemindeki yerini alması ve KÜLLİ olması manasına "can verme", bu terki dünya işinin terkibi ifadesi, "ölmeden ölme sırrı"dır... İmanın hakikati budur!..
İmanın hakikatinin "ALLAH'ın rızası için can verme"den ibaret olması, "müslümanım!" diyen bir insanın kazanması ve benimsemesi gerekenin ne olduğunu da açıklar; imanın derecesi, bu sırra riayet kadardır... Ve hangi iş üzerinde olursan ol, davanın "öleceksin!"dediği yerde bunu göze alabilme istidadın, iman keyfiyetine alamettir!..
İş "ALLAH'ın rızası için can verme" olunca, bunun diğer yolu da, ALLAH ve Resulü'nün emirleri dairesinde bulunan cihad bahsidir ki, "şehitlik şuuru"dur; ALLAH ve Resulü davasında ölenler, bizzat ölçüyle bildirildiği üzere "ölüp de ölmeyenler"dir ve başka bir hayatla diri olan şehitlerdir... Kalanlar, "şehitlik şuuru" tescilli gaziler!..
Şehitlik dereceleri, şu, bu, bahsimizin dışında... Bizim uyarmak istediğimiz nokta, zahir ve batını ile "can verme"den ibaret imanın bu hakikatini gözardı eden bir takım budalaların, hala İman ve İslam'dan bahsedebilmelerindeki yüzsüzlüktür!..
"Terk-i dünya; can verme" rejiminden ibaret batın yolu, sözkonusu sahtekarlar için tam tersi, cihat farzından kurtulmak için "canını kurtarma" yolu zannedilmektedir; "dünyaya kazık kakma" muradındaki sürüyle sahtekar, bu niyetle hemen "intisap edilecek şeyh" arar ve işin aslında "bu yolda göze alınacak en adi tehlike, ölümü göze almaktır" hakikati bulunduğundan gafil, canını tehlikeye atmamanın keyfinde nefslerini yellerler!..
İmanın hakikatinin can verme ve davanın "öleceksin" dediği yerde bunu göze alma şuurundan ibaret olduğunu söylemiştik... Zannedilenin aksine bu işin "halim, selim" mizaçlı olmayla da bir ilgisi yoktur... Bunun en güzel misallerinden biri, Fatih Sultan Mehmet Han'ın nasihat etmek üzere Kazıklı Voyvoda'ya yolladığı ulema heyetinin takındığı tavır ve neticede kahramanca şehit olmaları hadisesidir: Kazıklı Voyvoda'nın kafalarından sarığı çıkarmaları ihtarına karşı "red" cevabı veren bu hetey üyeleri, sarıkları kafalarına çivilenerek şehit edilmişlerdir... Bu müslümanlar, muharip sınıfından değildi; ama ilim haysiyeti adına, -bugünkü haysiyetsiz, şerefsiz, mamacı tiplerin aksine-, gerektiği yerde gereken tavrı takınmayı can pahası bilmişlerdir!..
"Savaşacak gücün yoksa, savaşana dua et!" şuurundan bile yoksun ve eşi, işi, dişi arasında -mideyle tenasül aletini işletmekten ibaret- sefil hayat meftununun, öbür dünyadaki halinin ne olacağını, yolumuzun büyüğü Abdülhakim Arvasi Hazretlerinin ifadelerinden gösterelim:
-- "Dini işlerde bid'atlerin (uydurma yeniliklerin) türemesi öyle bir fitnedir ki, zararı bütün mahlukları sarar. Bunlardan biri de CİHAD VE GAZADA GEVŞEKLİK VE TEMBELLİK'tir. Burada bir nükte vardır ki, MÜNAFIKLIĞIN ALAMETİ olmaya kadar gider. O da ŞEHİTLİK NİMETİNDEN KAÇINMAK... Şehitlik, İslam'ın kuvvet bulması yolunda can vermektir. Her mümin fert bu yüksek makamı kalb ve zevk yoluyla benimsemeye, istemeye memurdur. Bu sır icabı olarak Resül ve Nebilerin birçoğu, sahabilerin ekserisi ve Peygamber evladının hepsi, şehadet arzularına ulaşmış ve bu yolda ruhlarını teslim etmişlerdir... Bir kişinin bile sebep olduğu fitne dolayısıyla bütün mahlukların zarar görmesi karşısında kalblere bir vehim düşebilir. Bu hususta ALLAH, İlahi ukubetinin pek şiddetli olduğunu bildiriyor. Çünkü ilahi rızasına aykırı bir şeyin zuhurunda cezanın nasıl geliceğini takdir, ancak kendi zatına aittir. İlahi adet gereğindendir ki, ceza umumi olarak gelir. Sebep olanlara, başlangıcı dünyada olarak ceza, sebep olmayarak mazur görülecek olanlara da, fitnenin doğuş ve yayılışına mani olamayarak yalnız kalbe karşı durdukları için şehitlik nasip eder."
Anlayan anladı!..
ALLAH'ın laneti, İslam'ın cihat emrini reddedenlerin, cihadı baltalamaya çalışanların, İslam'ı küfür düzeninin çeşnisi bir acube haline sokmaya çalışanların ve bütün bunları İslam'ın hoşgörüsü olarak sunmaya yeltenenlerin üstüne olsun!..
Bu duaya "amin!" demeyeceklerin toplamı, sözkonusu sınıftan olarak İSLAM bağlılarının imha hedefidir!...