kalbdenkalbe mesajlar(bugün kendin için ne yaptın)alıntıdır
kalbdenkalbe mesajlar(bugün kendin için ne yaptın)alıntıdır
Hz. Ömer’in ünlü sözü ülkemizdeki birçok evde ve işyerinde asılıdır: “Bugün Allah için ne yaptın?” Çarpıcı bir sual... Amma aslında şunu da yazmak lazım yanına: “Peki kendin için ne yaptın?” Yani sen “yapan” bir adam mısın? Yoksa sadece seyr eder, ahkam keser, racon keser, fetva verir, eleştirir, laf mı üretirsin?
Bencilliğin fazlası iyi değildir. Ama yetersiz bencillik de yıkıcı olabilir; en azından insanın yaratıcılık=üreticilik katsayısını düşürebilir. Aşırı bencillik hırsa, bencil olamamak da tekasüle yol açabilir.
Diğerkâmlık da her şey gibi “kararında” olmalıdır. Haddinden fazla olan hiçbir şey “iyi” değildir.
Her ne kadar Efendimiz (sav)’den, “israfta hayır yoktur, hayırda da israf olmaz” gibi yaklaşımlar rivayet olunmuşsa da, her makamın bir makâli olduğunu hatırımızdan çıkarmamalıyız. Çünkü bir ayet-i kerimede de açıkça, “vermenin çoğu” hoş görülmemiş, insan dengeye davet edilmiştir:
“Ve ne ellerini boynuna bağlayıp kilitli tut, ne de sonunu kadar aç[ıp varını yoğunu ortaya dök]; böyle yaparsan, [yükümlü olduğun kimselerce] kınanan, yapayalnız ve yoksul biri olup çıkarsın.” (17 İsra: 29 ESED)
Bir başka ayet-i kerimede ise müminlere ahirettekilerden ayrı olmak üzere dünyada da nimetlerden yararlanmaları salık verilir. Allah’ın yarattığı güzellikler dünyada inananlara meşrudur; ancak ahirette yalnızca onlara özgü olacaktır:
“De ki: ‘Allah’ın kulları için yarattığı güzelliği, rızkın iyisini, temizini yasaklayan kim?’
De ki: ‘Bunlar dünya hayatında imana erenler için [meşru]durlar; Kıyamet Günü’nde ise yalnızca onlara özgü olacaklardır.’ “ (7 A’raf: 32 ESED)
Bazen de bastırılmış duygularımız tam tersi elbiselere bürünerek arz-ı endam ederler. Kibir ve riyanın tevazu libasına, cehaletin ilim kostümüne büründüğü çokça görülür. İşte bencillik de çoğu kere diğerkâmlık libasına bürünmeyi tercih eder. “Kendim için istemiyorum” der, “kendim için istiyorsam nâmerdim” der, “her şey vatan için, din için, dava için, örgüt için, halk için...” der. Ama emaneti ehline veriniz derken kendini işaret eden adam pozisyonundadır. “Kendim için istemiyorum” demek bazen “hepsini kendim için istiyorum” anlamına da gelebilir.
O halde en iyisi kendi işleriyle davanın işlerini karıştırmamaktır. Aksi takdirde hazret, kendisi serâpâ davaya keser. Buradaki dava kelimesinin yerine başka kutsalları da koyabilirsiniz. Devlet diyebilirsiniz mesela...
En iyisi herkes biraz kendine biraz devlete; biraz kendine biraz dine; biraz kendine biraz davaya... çalışsın! Herkes biraz da kendisi için istesin! Böylece kimse kimseye “kutsalları koruyorum” iddiasıyla üstünlük taslamasın! Kimse kimseye fatura kesmesin, caka satmasın!
Sonra, kendisi için bir şey yapmaktan aciz birinin başkası için bir şey yapabilmesine ihtimal var mıdır? Boğulmuş biri, boğulmakta olan başka birini kurtarabilir mi? Kişinin öncelikli vazifesi kendine yeterliliğidir. Etrafına yardım bir sonraki adımdır. Yük olmamak esastır. Biz milletçe genellikle, kendimiz ayakta duramadığımız halde başkalarını ayağa kaldırmaya çalışmak gibi abes gayretler içinde oluruz. Zaten memleketimizdeki “kurtarıcı” bolluğunun sebeplerinden biri de budur.
Herkes kendisi için bir şeyler yaparsa memleket için de, din için de, devlet için de, ekonomi için de, kültür ve edebiyat için de aslında çok şey yapılmış olacaktır. Memleketin güzide insanları “nn’oolacak bu memleketin hali?” sorusunun yanına bir de “nn’oolacak şu ali’nin, veli’nin, ayşe’nin, fatma’nın, zehra’nın, receb’in, fatih’in, aysel’in, veysel’in... hali?” sorusunu eklerse düzelmeye başlayabiliriz diye düşünüyorum.
Nazım “ben yanmasam/ sen yanmasan/ biz yanmasak/ nasıl/ çıkar/ karan/lıklar/ aydınlığa?” diyerek diğerkâmlığa çağırıyor; ama hodkâm olmayı başaramayanın diğerkâm olması mümkün değildir. Benim yanmam için bende biraz “yağ” olmalıdır. Bende bir şeyler olmalıdır ki vatan için, devlet için, din için... verebileyim... Bende bir şey yoksa, zaten ben hiç kimsenin ve hiçbir şeyin işine yaramam. Kerem gibi yanmak için de, Fikret’in gayûr gençleri gibi vatanı omuzlarımızda yükseltmek için de biz bir imkana, güce malik olmalıyız. Akif’in vasfettiği “elleri böğründe yatan miskin adam”ın yerinden kalkıp da insanlığa birkaç ölçek ziya halk etmezden evvel kendisi için bir şeyler yapmayı öğrenmesi gerek.
Hz. Ömer’in ünlü sözü ülkemizdeki birçok evde ve işyerinde asılıdır: “Bugün Allah için ne yaptın?” Çarpıcı bir sual... Amma aslında şunu da yazmak lazım yanına: “Peki kendin için ne yaptın?” Yani sen “yapan” bir adam mısın? Yoksa sadece seyr eder, ahkam keser, racon keser, fetva verir, eleştirir, laf mı üretirsin?
Kendin için bir şeyler yapamıyorsan Allah için de yapamazsın. Kendin için namaz kıldın mı mesela? Kendin için helal kazanç peşinde koştun ve muvaffak oldun mu? Kendin için bol kazançlı ahiret yatırımı yaptın mı? Kendini geliştirecek bir okuma, düşünme, anlama, yorumlama faaliyetinde bulundun mu? Düne göre bugün daha ilerideyim diyebiliyor musun? Kendin için; bugün, öldüğünde arkamda kalacak diyebileceğin bir “iz” bırakabildin mi? Çevrendeki insanlara bugün daha güzel davrandın mı? Kötü alışkanlıklarından birini daha terk ettin mi?
Bugün bir çiçeği kokladın mı, bir çocuğu okşadın mı, öptün mü? Sevdiğin insana bir hediye, bir gülücük, bir bûse verdin mi?
Kendine bir ödül verdin mi, bir şey ısmarladın mı? Bir dostunu ziyaret ettin mi? Gece çıkıp ayı, yıldızları seyrettin mi? Güneşin doğuşunu ya da batışını seyredebildin mi? Nimetlere şükredebildin mi? Bir dilenciye 50 bin lira verdin mi?
Bugün kendin için ne yaptın?
kalbdenkalbe mesajlar(bugün kendin için ne yaptın)alıntıdır
Hz. Ömer’in ünlü sözü ülkemizdeki birçok evde ve işyerinde asılıdır: “Bugün Allah için ne yaptın?” Çarpıcı bir sual... Amma aslında şunu da yazmak lazım yanına: “Peki kendin için ne yaptın?” Yani sen “yapan” bir adam mısın? Yoksa sadece seyr eder, ahkam keser, racon keser, fetva verir, eleştirir, laf mı üretirsin?
Bencilliğin fazlası iyi değildir. Ama yetersiz bencillik de yıkıcı olabilir; en azından insanın yaratıcılık=üreticilik katsayısını düşürebilir. Aşırı bencillik hırsa, bencil olamamak da tekasüle yol açabilir.
Diğerkâmlık da her şey gibi “kararında” olmalıdır. Haddinden fazla olan hiçbir şey “iyi” değildir.
Her ne kadar Efendimiz (sav)’den, “israfta hayır yoktur, hayırda da israf olmaz” gibi yaklaşımlar rivayet olunmuşsa da, her makamın bir makâli olduğunu hatırımızdan çıkarmamalıyız. Çünkü bir ayet-i kerimede de açıkça, “vermenin çoğu” hoş görülmemiş, insan dengeye davet edilmiştir:
“Ve ne ellerini boynuna bağlayıp kilitli tut, ne de sonunu kadar aç[ıp varını yoğunu ortaya dök]; böyle yaparsan, [yükümlü olduğun kimselerce] kınanan, yapayalnız ve yoksul biri olup çıkarsın.” (17 İsra: 29 ESED)
Bir başka ayet-i kerimede ise müminlere ahirettekilerden ayrı olmak üzere dünyada da nimetlerden yararlanmaları salık verilir. Allah’ın yarattığı güzellikler dünyada inananlara meşrudur; ancak ahirette yalnızca onlara özgü olacaktır:
“De ki: ‘Allah’ın kulları için yarattığı güzelliği, rızkın iyisini, temizini yasaklayan kim?’
De ki: ‘Bunlar dünya hayatında imana erenler için [meşru]durlar; Kıyamet Günü’nde ise yalnızca onlara özgü olacaklardır.’ “ (7 A’raf: 32 ESED)
Bazen de bastırılmış duygularımız tam tersi elbiselere bürünerek arz-ı endam ederler. Kibir ve riyanın tevazu libasına, cehaletin ilim kostümüne büründüğü çokça görülür. İşte bencillik de çoğu kere diğerkâmlık libasına bürünmeyi tercih eder. “Kendim için istemiyorum” der, “kendim için istiyorsam nâmerdim” der, “her şey vatan için, din için, dava için, örgüt için, halk için...” der. Ama emaneti ehline veriniz derken kendini işaret eden adam pozisyonundadır. “Kendim için istemiyorum” demek bazen “hepsini kendim için istiyorum” anlamına da gelebilir.
O halde en iyisi kendi işleriyle davanın işlerini karıştırmamaktır. Aksi takdirde hazret, kendisi serâpâ davaya keser. Buradaki dava kelimesinin yerine başka kutsalları da koyabilirsiniz. Devlet diyebilirsiniz mesela...
En iyisi herkes biraz kendine biraz devlete; biraz kendine biraz dine; biraz kendine biraz davaya... çalışsın! Herkes biraz da kendisi için istesin! Böylece kimse kimseye “kutsalları koruyorum” iddiasıyla üstünlük taslamasın! Kimse kimseye fatura kesmesin, caka satmasın!
Sonra, kendisi için bir şey yapmaktan aciz birinin başkası için bir şey yapabilmesine ihtimal var mıdır? Boğulmuş biri, boğulmakta olan başka birini kurtarabilir mi? Kişinin öncelikli vazifesi kendine yeterliliğidir. Etrafına yardım bir sonraki adımdır. Yük olmamak esastır. Biz milletçe genellikle, kendimiz ayakta duramadığımız halde başkalarını ayağa kaldırmaya çalışmak gibi abes gayretler içinde oluruz. Zaten memleketimizdeki “kurtarıcı” bolluğunun sebeplerinden biri de budur.
Herkes kendisi için bir şeyler yaparsa memleket için de, din için de, devlet için de, ekonomi için de, kültür ve edebiyat için de aslında çok şey yapılmış olacaktır. Memleketin güzide insanları “nn’oolacak bu memleketin hali?” sorusunun yanına bir de “nn’oolacak şu ali’nin, veli’nin, ayşe’nin, fatma’nın, zehra’nın, receb’in, fatih’in, aysel’in, veysel’in... hali?” sorusunu eklerse düzelmeye başlayabiliriz diye düşünüyorum.
Nazım “ben yanmasam/ sen yanmasan/ biz yanmasak/ nasıl/ çıkar/ karan/lıklar/ aydınlığa?” diyerek diğerkâmlığa çağırıyor; ama hodkâm olmayı başaramayanın diğerkâm olması mümkün değildir. Benim yanmam için bende biraz “yağ” olmalıdır. Bende bir şeyler olmalıdır ki vatan için, devlet için, din için... verebileyim... Bende bir şey yoksa, zaten ben hiç kimsenin ve hiçbir şeyin işine yaramam. Kerem gibi yanmak için de, Fikret’in gayûr gençleri gibi vatanı omuzlarımızda yükseltmek için de biz bir imkana, güce malik olmalıyız. Akif’in vasfettiği “elleri böğründe yatan miskin adam”ın yerinden kalkıp da insanlığa birkaç ölçek ziya halk etmezden evvel kendisi için bir şeyler yapmayı öğrenmesi gerek.
Hz. Ömer’in ünlü sözü ülkemizdeki birçok evde ve işyerinde asılıdır: “Bugün Allah için ne yaptın?” Çarpıcı bir sual... Amma aslında şunu da yazmak lazım yanına: “Peki kendin için ne yaptın?” Yani sen “yapan” bir adam mısın? Yoksa sadece seyr eder, ahkam keser, racon keser, fetva verir, eleştirir, laf mı üretirsin?
Kendin için bir şeyler yapamıyorsan Allah için de yapamazsın. Kendin için namaz kıldın mı mesela? Kendin için helal kazanç peşinde koştun ve muvaffak oldun mu? Kendin için bol kazançlı ahiret yatırımı yaptın mı? Kendini geliştirecek bir okuma, düşünme, anlama, yorumlama faaliyetinde bulundun mu? Düne göre bugün daha ilerideyim diyebiliyor musun? Kendin için; bugün, öldüğünde arkamda kalacak diyebileceğin bir “iz” bırakabildin mi? Çevrendeki insanlara bugün daha güzel davrandın mı? Kötü alışkanlıklarından birini daha terk ettin mi?
Bugün bir çiçeği kokladın mı, bir çocuğu okşadın mı, öptün mü? Sevdiğin insana bir hediye, bir gülücük, bir bûse verdin mi?
Kendine bir ödül verdin mi, bir şey ısmarladın mı? Bir dostunu ziyaret ettin mi? Gece çıkıp ayı, yıldızları seyrettin mi? Güneşin doğuşunu ya da batışını seyredebildin mi? Nimetlere şükredebildin mi? Bir dilenciye 50 bin lira verdin mi?
Bugün kendin için ne yaptın?