Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Kafirler Sevilmez... (3 Kullanıcı)

Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...

Erzurumli

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
28 Ağu 2007
Mesajlar
1,455
Tepki puanı
1
Puanları
0
ya ne diyim ..delililn var mı diyor mubarek ne delili Buyuk orta dogu Projesi
1-ABDnın resmi projesidir YENİ DUZEN ve bu duzende kurdıstan var ABlıler pkkyı teror orgutu kabul etmıyor ! ABD AB beslıyor onları
pkkda ABDlı sılah mayın cıkıyor
hala ne delılı ? kendı kendını mı kandıracaksın ? :a43:


2-kaynakları ısletmek ne zor ısımıs ! o zaman mıllet zengın olacak ya o zaman
ıstıhdam olacak calısma yerlerı o zaman uretım olacak o zaman ıc pazar olacak
o zaman sunu bunu ıstısmar edıyor dıye secım oncesı bı paket makarna ıle komurlen mılletı marıyonet gıbı kullanamazsın mıllet guclu olur o zaman
o zaman Turkıyenın sozu gececek dunyada o zaman Tukıye dunyaya hakım olur


3-sız bundan korkuyorsunuz vadedılen torpakların hayalı kırıklıga ugramıs olur

sen kimin kulusun ? teknolojiyi ilahlastırıyorsun farkında mısın ?

4-Mulkıyetler tapusuyla bırlıkte satılıyor gayrınmenkul edınme hakkıyla bırlkte vakıflar yasası kabul edıldıııı haberin varmı ? ve bu kanuna gore ozellıkle Israıl Turk topraklarını alabılır

5-yahudı medyası dısında haber okumadıgın ıcın her halde bunları : :a32:

ozellestırme dedıgın peskes cekme !!

AK Partisi döneminde Tapu Kanunu’nun 36. maddesi ve köy kanunun 87. maddesi iptal edilerek yabancılara toprak satışına izin verilmiştir. Bu kanundan sonra bakınız tam 4 milyon 420 bin 272 metre kare toprak yabancılara satıldı. ..


6-teknolojı deyıp gevelıyon gelecegın tekonolojısı bordur ıste
kafır yapar ben yapamam dıyorsan sana uzuldum asagılık kompleksıne yakalanmıssın bu sorunu cozmen lazım yoksa hayatının kalıtesı duser

Ve aleykum selam ,
Bak güzel kardeşim Allah Teala her kulcağızına bir haslet vermiştir,İnsan olan kullarına da en büyük haslet akıldır,arıda akıl yoktur ama çiçekten bal yapmasını bilir gidip te başka bir şeye bulaşmaz,kedi de akıl yoktur ve ot yemeyi de hayatta sevmez ama hamile olanları sancılarını dindirmek için bir ot varki gider onu bulur ve yer sancısı diner,bu vechile Allah Teala bütün insan olan mahluklarına akıl vermiştir,ama bazıları na anlama kabiliyeti vermemiştir,bazıları bir yazıyı okur ama içinde olanı biteni anlamaz sadece okur,bazılarıda okur okumaz ne dendiğini anlar,şimdi anladım ki sende ne yazdığımı anlayacak feraset yok,ama bende de kabahat var tam manası ile anlatamıyorum,son bir çaba ile anlatayım madde madde hala anlamayacaksan benim elimden bir şey gelmez buraya yazacaklarım HÜZÜNLE DOLUYUM kardeşime de cevap olsun İnşaallah...


1-Bir zamanlar Kayıboyu diye bir Selçuklu aşireti vardı Oba kurar yaylalarda yaşardı ,Allah Teala onları bir devlet kurmakla şereflendirdi,sonraki 300 yılda muhteşem bir imparatorluk kuruldu kimse önlerinde duramıyordu,bu Atalarımız çıkar için savaşmaz Allah Tealanın ismini yüceltmek için savaşırdı bunlara bizde dahil Müslüman denirdi,girdikleri ülkelere tebliğlerini yapar çoluk çocuğa dokunmazdılar,Çünkü kalplerinde Allah (c.c) sevgisi ve korkusu vardı,bu sebeple Mevla Tealanın kendilerine işleyen Rahmet sıfatını taşırdılar,O zamanın Osmanlısının gayesi ile şimdinin Amerikası yada batılısının gayesi bir değil,Çünkü kafir ülkeler kafirliklerinin layıkı olan işlerle uğraşarak kendilerinin yapması gereken feraseti gösteriyorlar,yağma için çıkar için savaşıp çoluk çocuk demeden öldürüyorlar eğer bunu yapıyor iseler KAFİR oldukları için,Allah Teala dan onlara hiç bir merhamet nazarı dokunmadığı için yapıyorlar,mademki merhametli olacaktılar,o zaman müslümandan ne farkları kalırdı,şimdi burada şu var,eskinin Müslümanı savaştı savaşması İmanının inancının gereği idi,Onlarda savaşıyor,İmansızlıklarının inançsızlıklarının gereği dir,ama senin benim ülkem de gözleri olması muhakkak şart,çünkü dünyaya açılan bir bölgede bulunuyoruz,elbette BOP ları planlayacaklar,bu onların düşüncelerinin bir gereğidir,ancak seni BOP u sanıyorsun ki Türkiye nin bölünüş haritasıdır,bırak bu lafları bu ülke enayi değil,İsrail filistine saldırdı diye demediğini bırakmadı ,kendi ülkesinin topraklarında gözü var diye gerekeni yapmayacak,düz bakıyorsun her şeye,sen sanıyorsun belki senin kafanda kurduğun gibi işliyor düzen,bu BOP denilen proje sen içinde olsanda olmasanda yapılacak ve olacak bir proje ancak bu BOP Irak toprakları ve civarını kapsayan bir proje sen kafanı yorma Barzani Bir harita çizebilir,bende açayıp bir Atlas istediğim kadar Osmanlının eski haritasını çizeyim öyle çizmekle olmuyor bu işler,Filistin toprakları için mücadele eden bir milletin kendi topraklarını böldürecek kadar aciz olduğunu düşünmen CAHİLLİKTEN öteye gitmez.
2-Tutturmuşsun kaynakları işletmek ne kadar zor diye,yahu bir nükleer santralimiz bile yok,sen bor madeninin uzay sanayisinde kullanıldığının farkındamı değilsin benle matrakmı geçiyorsun,daha kendi çabalarımızla bir uydu bile atamadık uzaya,kalkmış boru işletmekten söz açıyorsun,doğuda bir kaç bölge haricinde hiç bir yerden petrol çıkmaz,ülkemizde doğalgaz çıkmaz dışarıya bağımlıyız,ülke geçimi,tarım,denizcilik ve Turizim den başka bir şey değil,senin doğal zenginliğin varda bunları kullanacak kapasiten yok hala diyorsun kendimiz kullanalım,bir F16 nın elektronik dizaynını daha geçen seneler patent iznini geçici alarak yapmaya başladık,adamlar artık F16 dan daha kaliteli uçak yapınca F16 yı gözden çıkardılar,teknolojide kime yetişebildik.

3-Teknolojiyi İlahlaştırıyorsun ne demek? sen böyle bir kelime kullanacak kadar BASİT birimisin,İLAH ANCAK ALLAH (C.C) DIR ve ben BİR MÜSLÜMANIM ALLAH TAN BAŞKA İLAHIM YOKTUR,
Japonya ismini yanlış yazmıyorsam porlharboru 500 den fazla uçakla vurdu,orada bulunan Amerikan donanması nerdeyse tamamen yok oldu,Amerika ne yaptı 2 ATOM BOMBASI attı ,hroşima yerle bir,neyle yaptı bunu hemde 50 sene evvel,SAKIN İMAN GÜCÜ İLE DEME HA :D
50 yıl önce aya çıktı,atom bombası yaptı ve attı 1 bomba ile 300 bin civarı belkide daha fazla insan öldü,bu neyle oldu,acaba sende varmı?bu bombadan?ha bir yerde tutturmuşuz İMAN GÜCÜ,elhamdülillah imana gücü var,ama iman gücünden ziyade sebeplere bağlar ALLAH TEALA bazı şeyleri,sen ALLAH RESULUN DAN (s.a.v) dahamı imanlısınki O UHUDDA yenildide sen burada yenilmeyeceksin,atan Osmanlı yenilmiyordu çünkü güçlüydü,hem iman bakımından hem silah bakımından,
HÜZÜNLE DOLUYUM kardeşim,çanakkale de ki savaş ile bu zaman savaşı bir değil,en meşhur silahları gemileriydi,onlarda Nusret Mayın gemisinin döktüğü 3-5 mayınla battılar, o zamanki savaşı sende iyibilirsinki süngü savaşı idi,şimdiki svaşlar öyle göğüs göğüse değil,füze savaşları,kitle imha savaşları,buda yine teknoloji gerektirir,bunu teknoloji sahibini övmek için kullanmıyorum,sadece sahip olanın herkesden daha avantajlı olduğunu ve herkese diş geçirdiğini söylüyorum ve diyelimki şimdi ülkemize doğru 10 yada 20 tane füze geliyor sen bu füzeleri neyle durdurmayı düşünüyorsun?teknoloji ile yapılan ve atılan füzeyi yine teknoloji ile yapılan ve atılan füzeler durdurur peki varmı? yok,tamam bizde FİLİSTİN gibi taş atalım.


4-Bu yazdığın kadar saçma bir şey yok bana mülkiyet yasasını buraya çıkarttırma,yasada yazan şey bunuduğun ülkenin şartlarına ve yasasına uyarsındır,sana bana tanınan haklar onlara da tanınır senden benden alınan vergiler onlardan da alınır,mal sahibi olmak ülkeye ortak olmak değildir,cahi cahil laflar atma ortaya,ne dedim ALMANYADA FABRİKASI olan bir TÜRK ben ALMANYA topraklarına ortağım diyebilirmi?hayır diyemez.Bizde de bu aynen geçerlidir.
5-Peşkeş karşılık beklemeden birine bedava birşey vermektir,ben ALLAH A şükür senin aklında tasavvur ettiğin bir adam değilim senden de ricam ben yada beim kişiliğime yada bu vesile ile İman ettiğim dini örflerime saldırma,BEN MÜSLÜMAN BİR TÜRKÜM RABBİMİ SEVİYORUM,beni bri yahudi yada hristiyan aşığı gibi lanse etme ,inan günaha giriyorsun,kardeşim maddi durumu olan her ülke bir şekilde birşeylerini özelleştiriyor,nasıl özelleştirmesin,ülkemize bir bak,geçmiş zamanlarda devlet daireleri salla başını al maaşını yerleri idi,bir kişinin yapacağı iş için onun bunu vasıtası ile 10 kişilik kadro açılır herkes buraya yeğenlerini koyardı,kendi adamlarını koyardı,hatta kendim biliyorum yaşadığım bu yerde AZOT isim li gübre fabrikasında özelleştirmeden önce aydan aya imza atmak ve maaş almak için gelen yüzlerce insan vardı,hemde öyle böyle değil maaşları dışarda çalışanın 5-10 misli idiler,özelleştirme ile bu adamların çalışmadığı hatta beleş maaş aldıkları ıspatlandı,haklarında geri ödeme davaları açıldı,yahu küçücük bir ilçede bu böyle ise bir Ülkemizi düşünsene,Memleketimize dolayısı ile vergi veren bu millete ne kadar yük biniyordu,özelleştirme ile gelen kişiler bu kişileri ayıkladılar çünkü artık devlete değil kendilerine şahısa çalışılıyordu,ya çalışırsın bu maaşa ya gidersin,peki işletmeyi alan ne şartlarla aldı,tamam burası benim artık devlet bana karışamaz diyerekmi?hayır asla bunu yapamaz kanunlarımız var adamın ciğerini sökeriz,senin kafanda kurduğun gibi olmuyor bu işler.

6- Teknoloji diyorsun teknoloji şudur budur ben yaparım çözerim diyorsun ama hep laf üretiyorsun,devir patent devri,birisi birisinin yaptığı bir işi patenti dolayısı ile yapamıyor,telif hakkı şusu busu diye birşey var,ve ayrıca bor işi için 2.maddeye yazdığım cevap seni tatmin etmiyorsa al bak PC önünde yaz Google ye BOR nasıl işletilir sana cevap gelsin,olmadı bulamadınmı M.K.E makina kimya endüstrisine bir mail yaz,yada mühendisler odasına yaz,deki kardeşim niye bu BOR denen madeni biz işletemiyoruz,al cevabını ,ben artık sana laf yetiştiremiyorum,bak sana ne diyecem biz niye aya gidemedik?biz niye kendi füze rampamızı kurupta kendi uydumuzu atamadık?,mars da keşif niye yapamıyoruz?bizim denizde yüzen bir uçak gemimiz niye yok?AMA AMA İMAN KUVVETİMİZ VAAARRR demi,Allah'a Hamdler olsun var,ama bunlar olmayıncada senin kafire üstün olman için bir sebep yok.Sen yan gelip yat,bir şey yapma,gerekn kulvarlarda koşma,bu laflar sana değildir Bu devletimizin bir ayıbıdır ben onlara söylüyorum,bak bir misal vereyim,çocuğun biri çok zeki TÜRK,evinde bilgisayarı ile Merkez Bankası Sistemine giriyor,tabii yakalanıyor,çekiyorlar karakola savcılığa verecek bir ceza bulamıyorlar,O zamanlar internet yasası diye birşey yok,çalınan birşeyde yok,çocuğu bir güzel dövüyorlar,bir kaç da İslami siteyi HACK letiyorlar sonra salıyorlar,cocuk 1-2 aya kalmadan CIA de bilişim bölümünde yüksek bir maaşla işe başlıyor,niye kazanmadık biz bu cevheride verdik onu Amerikaya,yahu bu adamın yaptığı teknoloji değilmi,şuan tuşlarına bastığım teknoloji ürünü değilmi,varmıydı 20 sene evvel evlerimizde,Lütfen biraz daha anlama FERASETİ...
Bunlarıda anlamadınsa sana yazacak bir şeyim yok...Baki selamlarımla...
 

alisay

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
15 Eyl 2008
Mesajlar
277
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
49
ALİ İMRAN;
139- Gevşemeyin, üzülmeyin, eğer hakikaten inanıyorsanız, muhakkak üstün olan sizsinizdir.

NİSA;
45- Allah sizin düşmanlarınızı çok iyi bilir. Gerçek bir dost olarak Allah yeter. Ve yardımcı olarak da Allah yeter.


84- (Ey Muhammed) Allah yolunda savaş! Sen ancak kendi yaptığından sorumlusun. Müminleri de savaşa teşvik et. Umulur ki, Allah kâfirlerin gücünü kırar. Hiç şüphesiz ki Allah kuvvet ve kudretçe çok daha güçlü, ve cezası daha çetindir.

132- Göklerde ve yerde ne varsa hepsi Allah'ındır. Vekil olarak Allah yeter

sadece bu ayetlerden dahi yola çıkarsak kafirlerin hangi konuda üstün olduğunun hiçbir önemi yoktur.
 

Erzurumli

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
28 Ağu 2007
Mesajlar
1,455
Tepki puanı
1
Puanları
0
ALİ İMRAN;
139- Gevşemeyin, üzülmeyin, eğer hakikaten inanıyorsanız, muhakkak üstün olan sizsinizdir.

NİSA;
45- Allah sizin düşmanlarınızı çok iyi bilir. Gerçek bir dost olarak Allah yeter. Ve yardımcı olarak da Allah yeter.


84- (Ey Muhammed) Allah yolunda savaş! Sen ancak kendi yaptığından sorumlusun. Müminleri de savaşa teşvik et. Umulur ki, Allah kâfirlerin gücünü kırar. Hiç şüphesiz ki Allah kuvvet ve kudretçe çok daha güçlü, ve cezası daha çetindir.

132- Göklerde ve yerde ne varsa hepsi Allah'ındır. Vekil olarak Allah yeter

sadece bu ayetlerden dahi yola çıkarsak kafirlerin hangi konuda üstün olduğunun hiçbir önemi yoktur.


Esselamu aleykum değerli kardeşim,Mevlanın rızası daima senin için olsun ne dua edersen kabul etsin,
Sende iyi biliyorsunki bunlar mana bakımından teşvik ayetleridir,Allah Teala bana iman ettiğiniz sabrettiniz müddetçe size yardım ederim diyor,benim Rabbime sonsuz imanım ve güvenim var,lakin bir yerde çalışmıyarak sadece dua ederek bir şeyler beklemek ne kadar doğrudur,Niye FİLİSTİNLİ kardeşlerim taş atıyorlar,neden bir techizatları yok savaş dediğin taş atma ilemi oluyor? neden 3-5 yahudiye karşı 1.400 filistinli katlediliyor şehitler amennah ama Mevla bizim onlardan üstün olmamızı istemezmi,bu Bilgiyi üstünlükleri O kafir lere Mevla Teala vermedimi? niye sadece onlarda varda bizlerde yok? onlar açlıştılar ve aldılar biz çalıştıkmı? onların elindeki ilim Mevlanın ilmi değilmi haşa kendilerimi icat ettiler,Hak Teala onlar çalıştı istedi azmetti bende verdim,siz neden yan gelip yattınız demezmi?
Ayetler muhakkak ki İndiğin zamandan buyana cümle ümmeti teşvik eder,bu dünya hayatının başından sonuna kadar bir çok olaylar yaşanmıştır yaşanacaktır,kimi yerde kafire üstün kimi yerde ezik olunacaktır,ama bu ezikliğin yine sebebi çalışmadan yatmış ümmettir,Osmanlının son zamanları LALE DEVRİNİ yaşarken onlar uçak,gemi yapıyordu,Hak Teala sormazmı,sen nihavent makamı,kürdü hicazlar icat ediyordun müslüman ülkesine kafir kültürü sokuyordun,içki,sigara,uyuşturucu maddesi sizde gına idi Hatta 4.Murat gibi padişahlar yasalar çıkarıyor insanları asıyordu sokaklarda,bu duruma düştüğünde bir Osmanlı elin kafiri uçak yada gemi yapıyordu,şimdi ülkemize bir bak herşey her yerde aleni bütün çirkinlikler bizim ülkemizde ne hakla KAFİR den üstün olduğumuzu YAZABİLİYORUZ.
Emeğine sağlık bizleri uyardığın için teşekkür ederim kardeşim...
 

HÜZÜNLE DOLUYUM

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
30 Ocak 2009
Mesajlar
343
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
46
ES SELAM...80 YILDIR İSLAM DÜŞMANI BİR REJİMLE YÖNETİLİYORUZ....BU BATI SİSTEMİDİR..VE BİLİMDE TEKNİKTE TEKNOLOJİDE GERİ KALMAMIZIN SEBEBİDİR..NE ZAMANKİ İSLAMA SADIK KALDIK ..YÜKSELDİK..İŞTE FATİH SULTAN MEHMED HAN DEVRİ..İŞTE OSMANLININ YÜKSELME DEVRİ..NE ZAMANKİ BATIYI TAKLİT ETTİK..DÜŞTÜK..İŞTE ŞİMDİKİ ZAMAN..YANİ BİZİ TEKNOLOJİDEN GERİ BIRAKAN BATI-BATIL SİSTEMDİR..PEYGAMBER BUYRUĞU ŞUDUR..GÜNÜ GÜNÜNE EŞ GEÇEN ZİYANDADIR.......DÜNYADA BATI SİSTEMİ ÇÖKMEKTEDİR...KAPİTALİST VE EMPERYALİSTLER ÇIKMAZA GİRMİŞLERDİR..ŞUANKİ DÜNYA BUHRANININ KAYNAĞI LİBERAL EMPERYALİZMDİR..KAOSTUR..KARMAŞADIR..KATLİAMDIR..ADALETSİZLİKTİR..HAKSIZLIKTIR..HUKUKSUZLUKTUR..KAHPELİKTİR EMPERYALİZM..VE DOĞURDUĞU MEDENİYET..İSLAM İKTİDARI BU ZULMÜ YIKARAK SAĞLANACAK VE KENDİ MEDENİ TEKNOLOJİSİNİ KURACAKTIR..Allahcc yar ve yardımcınız olsun...
 

HÜZÜNLE DOLUYUM

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
30 Ocak 2009
Mesajlar
343
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
46
ALİ İMRAN;
139- Gevşemeyin, üzülmeyin, eğer hakikaten inanıyorsanız, muhakkak üstün olan sizsinizdir.

NİSA;
45- Allah sizin düşmanlarınızı çok iyi bilir. Gerçek bir dost olarak Allah yeter. Ve yardımcı olarak da Allah yeter.


84- (Ey Muhammed) Allah yolunda savaş! Sen ancak kendi yaptığından sorumlusun. Müminleri de savaşa teşvik et. Umulur ki, Allah kâfirlerin gücünü kırar. Hiç şüphesiz ki Allah kuvvet ve kudretçe çok daha güçlü, ve cezası daha çetindir.

132- Göklerde ve yerde ne varsa hepsi Allah'ındır. Vekil olarak Allah yeter

sadece bu ayetlerden dahi yola çıkarsak kafirlerin hangi konuda üstün olduğunun hiçbir önemi yoktur.

AMENNA GÖNÜLDAŞ..Bu ayetlerde ışığımızdır..KÜFRÜN KÖKÜNÜ KAZIMADA..SADECE KALP..SADECE İMAN..SADECE TAKVA..SADECE İLİM..SADECE CESARET..SADECE FERASET..SADECE AŞK..SADECE SAMİMİYET.YANİ.. İSLAMA MUHATAP ANLAYIŞ..İMANININ HİKMET ANLAYIŞINI..DÜNYA GÖRÜŞÜNÜ KURAMAYANLAR TEKNOLOJİSİNİ KURAMAZLAR...BÜYÜK DOĞU BUNUN MANZUMESİDİR..BATININ VE BATILIN KARŞISINDAKİ SİLAHIMIZDIR..AYNI ZAMANDA BOPA KARŞI YENİ DÜNYA DÜZENİMİZ OLAN İSLAM DEVLET PROJESİ BAŞYÜCELİK DEVLETİDİR....100 CİLTLİK BÜYÜK DOĞU İSLAMİ DÜNYA GÖRÜŞÜNÜN DESTANIDIR...NECİP FAZIL DA BU ÇİLENİN KAHRAMANIDIR...
 

HÜZÜNLE DOLUYUM

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
30 Ocak 2009
Mesajlar
343
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
46
Büyük Doğu yani “Doğunun doğuşu”. “Rüzgardan hafif topuklarla içimizdeki iklimlere doğru ruhani ve ince bir sefer” ediş hali. “Büyük Doğu, İslamiyet’in emir subaylığı…” “Büyük Doğu, İslam içerisinde ne yeni bir mezhep, ne de yeni bir içtihat kapısı…” Sadece “Sünnet ve Cemaat Ehli” tabirinin ifadelendirdiği mutlak ve pazarlıksız çerçeve içinde, olanca saffet ve asliyetiyle İslamiyet’e yol açma geçidi; ve O’nu eşya ve hadiselere tatbik etme işi
 

HÜZÜNLE DOLUYUM

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
30 Ocak 2009
Mesajlar
343
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
46
Bu durumda Büyük Doğu bir keşf-i kadimdir. Allah Resulü’nden (s.a.v.) günümüze kadar intikal eden İslami anlayışın keşif ve tatbikinden ibarettir. Mevcut haliyle Büyük Doğu, İslam’ın zuhuruyla başlar. Mazrufunu sahabenin mücadele tarzı doldurmaktadır. Tarih içerisinde görülen Büyük Doğu’nun sahabe devrinden tek farkı zarf değişikliğidir. Fakat zarf, mazrufa (sahabe devrine) nispetle kendini kıymetlendirirken “köle, bir emir subayı” olduğuna vurgu yapar. Yani Allah Resulü (s.a.v.) ve sahabeden intikal eden manaya bağlı kalmak Büyük Doğu’nun esasını teşkil eder.
 

HÜZÜNLE DOLUYUM

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
30 Ocak 2009
Mesajlar
343
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
46
"Koskocaman, top şeklinde bir yumak gibi iplik iplik sarılı, kangal kangal bükülü, ilk ucundan sonucuna kadar üstüste devşirili; dışarıya doğru lif lif dağınık ve içeriye doğru kol kol toplu, muhitte nâmutenahî çok ve merkezde nâmutenahî tek; ve nihayet gelmiş ve gelecek zaman boyunca bütün eşya ve hâdiseler zeminini avlamaya memur bir fikir ağı halinde düğüm düğüm çerçeveli bir manzume... Yekpare bir inanış, görüş ve ölçülendiriş manzumesi...

İsmi de BÜYÜK DOĞU...NECİP FAZIL...
 

HÜZÜNLE DOLUYUM

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
30 Ocak 2009
Mesajlar
343
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
46
BEŞ ASIRLIK TARİH DİLİMİMİZLE BİRLİKTE İÇİNDE BULUNDUĞUMUZ ÇAĞIN NABZINI YAKALAYAN..İDEALİ ARAMAKLA TOPRAĞA BAĞLANMAK ARASINDAKİ İNSANOĞLUNUN OLUŞ ISTIRABINI HAKİKATİN HAKİKATNE-İSLAMA NİSPETLE İŞLEYEN ADAM..NECİP Fazıl...
 

HÜZÜNLE DOLUYUM

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
30 Ocak 2009
Mesajlar
343
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
46
Türkiye İslam dünyasının liderliğine soyundu Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın Davos'ta yaptığı çıkışa ilişkin yorumlar devam ediyor. Rusya'nın prestijli gazetelerinden RBK Daily, Erdoğan için bakın nasıl yorumladı.
02/02/2009
1312.jpg
Rusya'nın ekonomi gazetelerinden ''RBK Daily'' olayı Erdoğan ''Türkiye'nin İslam dünyasının yeni lideri olmaya soyundu'' şeklinde yorumladı. Gazete ayrıca gelişen olayların Türkiye'nin yeni dış politikasının kanıtı olduğunu belirtti.

Rusya'nın ekonomi gazetelerinden ''RBK Daily'', Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın geçen hafta Davos'ta düzenlenen panel sırasındaki çıkışını, ''Türkiye'nin İslam dünyasının yeni lideri olmaya soyunduğu'' şeklinde yorumladı.
Gazetenin bugünkü sayısında ''Erdoğan Davos Kapısını Çarptı'' başlığıyla yayımlanan yorumda, Erdoğan'ın Davos'ta gösterdiği tepkinin ardından ülkesine dönmesi ve bunun paralelinde gelişen olayların ''Ankara'nın yeni dış politikasının bir kanıtı olduğu'' görüşü savunuldu.
''AB ile tam üyelik çabalarından bıkan Türkiye, İslam dünyasının yeni lideri olmaya soyundu'' ifadesinin kullanıldığı yorumda, Erdoğan'ın Türkiye'ye döndüğünde bir kahraman gibi karşılandığı, kendisini havaalanında karşılayanların ''Dünyanın yeni lideri Erdoğan'' diye slogan attıkları kaydedildi.
Moskova Stratejik Araştırmalar ve Analiz Merkezi uzmanı Sergey Denidenko, gazeteye yaptığı açıklamada, Türkiye'nin İslam dünyasında liderlik iddiasında olduğunu ileri sürerek, ''İslam ülkeleri arasında İsrail'in Gazze'deki operasyonunu resmi düzeyde sadece Ankara kınadı. Türkiye, AB ve ABD ile ilişkilerini tamamen bitirme niyetinde değil, ancak Ankara'nın yıllardır sürdürdüğü Avrupa taraftarı politikanın bugün ciddi şekilde gözden geçirilmesi beklenebilir'' diye konuştu.
Gazete, ABD ordusunun Irak'tan çekilme süreci yaklaştıkça, Ankara'nın bölge lideri olma perspektifinin de giderek arttığını savunarak, şunları kaydetti:
''Amerikan ordusu Irak'tan çıktıktan sonra Irak parçalanabilir ve Orta Doğu'da yeni bir sıcak çatışma bölgesi ortaya çıkabilir. Türkiye, ABD çıktıktan sonra ekonomisi ve güçlü ordusuyla bölgede istikrarı koruyabilecek tek faktör olarak kalacak. ABD ve İsrail'e karşı olan birçok ılımlı İslam ülkesi Ankara'nın çevresinde toplanmaya hazır. Türkiye'nin etrafında toplanmaya hazır olan bu ılımlı İslam ülkeleri bölgede radikal İslami düzenlere karşı.''
Davos'ta yaşanan gerginliğe yer veren Vremya Novostey gazetesi ise ''İsrail'in bugün çok zor bir durumda olduğu'' görüşünü dile getirdi.
''İsrail'in bugün zor bir durumda olduğunun diğer bir kanıtının Müslüman dünyası içinde en yakın ortaklarından biri olan Türkiye ile geçen hafta yaşadığı gerginlik olduğunu'' kaydeden gazete, şu ifadelere yer verdi:
''Türkiye Başbakanı İsrail yönetimini Gazze'deki askeri operasyonu yüzünden defalarca eleştirdi. Genellikle sakinliğiyle bilinen 85 yaşındaki (İsrail Cumhurbaşkanı Şimon) Peres, duygusal bir konuşma yaptı ve birkaç kez sesini bile yükseltti. 54 yaşındaki Erdoğan da altta kalmayarak, 'Siz insanları öldürmeyi bilirsiniz' ifadelerini kullanarak bir daha Davos'a gelmeyeceğini söyledi ve hem forumu, hem de Davos'u terk etti. ABD'deki kaynaklarımızdan edindiğimiz bilgiye göre, Erdoğan'ın sert tavrı Suriye ile İsrail arasındaki arubuluculuk görevini çok ciddi olumsuz şekilde etkileyecek.''


BÜYÜK DOĞU MEDENİYETİ LİDERDİR..Merkez üstür..TARİH ZORLAMAKTADIR GÖREVİNİ İFAYA...
 

HÜZÜNLE DOLUYUM

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
30 Ocak 2009
Mesajlar
343
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
46
21.jpg
Türkiye tarihiyle uzlaşıyor 29/01/2009 - 12:31
Muhammed Nureddin İsrail'in Gazze saldırısını sertçe kınayarak sömürgeciye karşı duran Türkiye, yıllarca uzak durduğu bölgesi ve tarihiyle barışıyor. Gazze savaşı sona erdi ve saldırgan İsrail güçleri büyük bir yıkım, 1300'den fazla şehit ve 6 bin yaralı bırakarak çekildi. Savaş ilkesel olarak, İsrail'in Gazze'nin işgali, direnişin gücünün kırılması ve Hamas'ın farklı denklemlerden çıkarılması gibi hedeflerinden hiçbirini gerçekleştirmediğine dair ortak bir kanaatle son buldu. Düşman hedeflerini gerçekleştiremeyince, Gazze yüksek bir külfet ödemiş olsa da direniş zafer kazanmış oldu. Ümmetin onurunu korumanın bedeli bu. Lübnan'daki direniş de aynı bedeli Temmuz 2006'da ödemişti. Gazze saldırısı birçok olgu ve dersle dolu. Çok sayıda gözlemciyi şaşırtan Türk rolüyse bir 'alamet-i farika' olarak kalacaktır. Bu rol resmi yaklaşım ve halk tutumunun uyumuyla açıkça görüldü. Savaş boyunca Başbakan Tayyip Erdoğan'ın saldırıyı kınayıp Gazze'yi savunmadığı bir gün bile geçmedi. Erdoğan işi İsrail'in BM'ye girişinin engellenmesini istemeye kadar vardırdı. Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin de İsrail'i 'küresel terörün tahrikçisi' diye niteledi. Erdoğan İsrail Başbakanı Ehud Olmert'in telefonuna çıkmadığı gibi, Dışişleri Bakanı Ali Babacan da İsrailli muadili Tzipi Livni'yi kabul etmedi. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül saldırıyı kınadı ve Milli Güvenlik Kurulu (MGK) saldırıların derhal durmasını istedi. Muhalefetin tutumu da benzerdi. Sağcı MHP lideri Devlet Bahçeli Batı'yı çifte standart uygulamakla suçlarken, İslamcı Saadet Partisi Erdoğan'dan İsrail'le ilişkilerin kesilmesi gibi daha büyük adımlar istedi. Tablo halk bazında etkileyiciydi. Zira Türkiye'nin doğusundan batısına dek bütün akımlar ve sektörler Filistin halkı için harekete geçti. Medyadaysa, Filistinlilere destek vermek ve 'seçilmiş halk' iddialarını çürütmekte geciken olmadı. Türkiye pratikte de Gazze katliamının durması için çalışan ilk ülkelerdendi. Hamas'ı ikna edip şartları rahatlatarak ateşkes sağlanmasında önemli rol oynadı. Değerlerine vefalı kalarak arabuluculuğa daha fazla ahlaki güç kazandırdı. Türkiye'nin Filistin tarafını tutarak rolünü kaybettiğine dair iddialar geçerli değil. Türkiye bu yaklaşımıyla Arap sokaklarının ve bütün insani değer sevdalılarının gönlüne girdi. İlk defa bütün dünyanın gördüğü, yeni bir boyut kazandı. Bu nedenle Gazzeli çocuk ve kadınların fosfor bombalarıyla yanmış ve parçalanmış bedenleri, yaşamayı hak eden liderlerin tavırları sayesinde rahat uyuyor; Erdoğan'ın resminin Venezüella Devlet Başkanı Hugo Chavez'inkinin yanında yükselmesi şaşırtıcı değil. Bugün Türkiye dünyanın bütün özgür insanlarının istediği bir tabloyla çıktı. ABD'deki Kızılderilileri soykırımdan geçirenlerin, Sabra, Şatilla, Kana, Cenin ve Gazze'nin kasaplarının uzun yıllar kendisini bölgeden uzaklaştırması sonrası kendisiyle, tarihiyle ve coğrafyasıyla yeniden uzlaşıyor. Ayrıca Türkiye 1915'te yaşadıkları 'büyük felaketten' dolayı Ermenilerden özür kampanyasıyla, manevi uzlaşı adımı attı. İşte Türkiye Gazze trajedisine yönelik onurlu tutumuyla gerçek yüzünü tamamlıyor. Bu insani bakış açısının biraz zaman alsa da Kürtlerle ve Türkiye içindeki bütün 'öteki'lerle ilişkilere yayılacağı şüphesiz. Bazıları bu alanda bir gecikme görse de endişe verici bir durum yok. Önemli olan, 'insanlar için çıkarılmış en iyi millet' olmak için doğru yolda yürünmesi... (Katar gazetesi Şark, Beyrut Stratejik Araştırmalar Merkezi Direktörü, 25 Ocak 2009) RADİKAL
TÜRKİYENİN TARİHİYLE UZLAŞMASI elzemdir...
 

HÜZÜNLE DOLUYUM

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
30 Ocak 2009
Mesajlar
343
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
46
11.jpg
Batının Kuyruk Acısı 27/01/2009 - 15:51
Aziz Dolu Atabey Bugün dünyanın jandarmalığına soyunan Batı dünyası, abayı da bir tarafa atarak, sopasını eline almış ve Asya topraklarında arz-ı endam eylemektedir. Niyetleri, amellerinden belli olsa da, biz yine de tekrarlayalım.
---Bugün dünyanın jandarmalığına soyunan Batı dünyası, abayı da bir tarafa atarak, sopasını eline almış ve Asya topraklarında arz-ı endam eylemektedir. Niyetleri, amellerinden belli olsa da, biz yine de tekrarlayalım. Adamların gayesi, hem üzüm yemek, hem de bağcıyı eşek sudan gelinceye kadar benzetmektir cancağızlar. Üstelik suyun, neftten (petrol) bile daha değerli olduğu Ortadoğu bölgesinde, suya giden eşeğin döneceğini düşünmek de safdillik olur takdir edersiniz. Batı tarih boyunca hep Doğuya hükmetmek istemiş ama bunu kısa süreli üstünlükler dışında asla başaramamıştır. Misal Eski Yunan ve Roma dönemlerine baktığınızda, Perslerin (İranlıların ataları) Yunanlıları perişan ettiğini görürsünüz. Cesar’ın (Sezar) senatoya rağmen, gidip Mısır’ı ele geçirmesinin ardından, Cesar’ın -rivayetlere göre- hem de üvey oğlu tarafından öldürülmesiyle birlikte Roma’nın Asya’dan silindiğini biliyorsunuz. Zaten Cesar dışında hiç kimse, Asya’ya hâkim olunacağına inanmamıştır. Romalı asiller, Mısır’ı yağmalayıp, ceplerini doldurmakla meşgul olmuşlardır. Ve Cesar da, Cleopatra (Kıleopatra) ile… Yine İskender’in ömrü ile sınırlı kalmış, saman alevine benzer bir üstünlük dönemi vardır ki Asya topraklarında gerçek anlamda bir iktidar kurulamamıştır. İskender’in, Hindistan’a gitme hayali ise Şu Türklerine takılmıştır. İslam öncesi dönemde Türklerin Avrupa’yı yerle bir ettiğini zaten biliyorsunuz. Hatta Avrupa ile Amerika arasındaki devasa su kütlesine Okyanus adının verilmesinin esin kaynağı bu çılgın Türk akıncılarıdır. 'Ok' sözcüğünün, Oğuz’dan; 'yanus' sözcüğünün ise bazı Batı dillerinde 'su=deniz' anlamına geldiğinden yola çıkarak; terimin 'Oğuz denizi' anlamına geldiğini ileri süren tarih tezleri bizzat Batılı bilginlere (âlim) aittir. Şimdi bu tezlere dudak bükeniniz olabilir. Öyleyse bir misal daha vereyim. Sibir (Sabar, Sabir) Türklerinin hakanı ölür. Yerine karısı Bug-Aruk (Buke Aruk?)Hatun geçer. Sonuçta ne mi olur? Sibirler, hem İran’ı hem de Bizans’ı vergiye bağlarlar. Bugün Asya’nın üçte birine Sibirya denmesi de cabası… Türk’ün, kadını da bir başka oluyor değil mi canlar? Neyse lafı uzatmadan Ortadoğu’ya dönecek olursak, Batılıların, bu bölgedeki iktidarları ve egemenlik alanları birkaç şehir devleti kurmaktan öteye geçmez. ------Sanırım, aklınız Bizans İmparatorluğuna takılmıştır. Öyle ya, biz Anadolu’yu onlardan aldık. Arz edeyim, bölgedeki iki büyük güçten biri olan İranlıların, çığ gibi üzerine gelen Türk Boyları ile uğraşmaktan mecalsiz kalmasını, üstüne üstlük bir de Arap-İslam orduları karşısında yenilerek, İran içlerine çekilmesini fırsat bilen Bizanslılar, bundan istifade edivermiştir. Bu noktada Arap-İslam orduları da İran gibi güçlü bir düşmanla boğuşurken, bir diğer büyük güçle karşı karşıya gelmek istememiştir. Nihayetinde Türklerin, Arap-İslam ordularını İran’la yetinmeye mecbur bırakarak, Kafkaslar ve Horasan’a sokmaması üzerine Emeviler, iktidar boşluğu olan Kuzey Afrika tarafına yönelmişlerdir. Emevilerin İspanyayı ele geçirmesi de bu zamana rastlar. Sonrası malumunuzdur. Dünya tarihinin dönüm noktalarından biri daha aşılmış, Türkler, savaş meydanlarında üstün geldikleri Arapların elinden İslam sancağını kapıvermişlerdir. Asya, Avrupa ve Afrika’da tusunami etkisi yapan bu yetki devri ile üç kıta ve yedi denizde mehter marşları yankılanmıştır. Batıya karşı nerede ise bin yıl sürecek bir hâkimiyetin kurulması; Haçlı ordularının hezimete uğratılması; Avrupa’nın hayal kırıklıkları... diye giden fasıl İslam ülkelerinin minberlerinde hâlâ anlatılmaktadır. ------Batı Türklerden, Araplardan ve İranlılardan ne ister? Binlerce yıllık ezikliğin, aşağılanmışlığın öcünü tabi ki… Çünkü Avrupalılar, Akdeniz kıyılarını bile ele geçiremezken, Hicaz’dan çıkan Araplar İran’a, İspanya’ya (Endülüs); bugünkü Moğolistan’dan çıkan Türkler ise Hindistan’dan, Cebelitarık Boğazına; Baltık denizine kadar üç kıtanın altını üstüne getirmişlerdir. Batı ise, ateşli silah kültürü bile olmayan ilkel medeniyetleri ortadan kaldırmayı ve oralarda köle ticareti, soykırım… gibi insanlığın en iğrenç suçlarını işlemeyi marifet sanmıştır. Şimdi sıra hiçbir zaman boyun eğdiremedikleri bu topraklara gelmiştir. Bunun için en uygun zaman dilimi de şimdiki zaman kipidir onlara göre. Zira kendilerini maddeye hükmetme gücünün zirvesinde görüyorlar. Ve asli unsur olarak Müslümanlardan mürekkep diyebileceğimiz doğu ise maddeten geri olduğu gibi, manen de çöküş içinde debelenip durmakta. Bir keşmekeş, bir kargaşa sürüp gitmekte iki asırdır. Yeri gelmişken, Kimilerinin Sevr korkusu (paranoya) diye adlandırarak, gülüp geçtiği mevzu da buradan çıkmaktadır. Arapların ve İranlıların doğal lideri, amiyane tabirle abisi olan Türkler ise Batılıların bütün husumetini (düşmanlık) ve kinini üstüne çekmektedir. Tarih, Türk’e -ister istemez- 'seyfullah'lığı yani Allah’ın Kılıcı olmayı dayatmaktadır. ------Nasıl ki 751 yılındaki Talas Savaşı, Dünya tarihi açısından bir dönüm noktası olmuş ise; Amerika’da meydana gelen 11 Eylül olayları da benzer bir durum ortaya çıkarmıştır. Ama burada çok önemli bir ayrıntı dikkatlerden kaçmaktadır. Birinci olay İslam Dünyası’nın, Hıristiyanlara karşı üstünlüğünü perçinlerken; ikincisinde tam tersi bir durum söz konusudur. Bu görüşü Serik’te bir öğretmenin dillendirmesi, kimilerine hamaset (kahramanlık)nutku gibi gelebilir. Ama İtalya’nın eski cumhurbaşkanlarından olan Francesso Cossiga bile, 11 Eylül saldırıları adı verilen şarlatanlığın, yeryüzündeki doğal kaynakların ekseriyetine sahip olan İslam ülkelerinin sömürülebilmesi (emperyalizm) için bir bahane olduğunu ve bizzat Amerikan güvenlik birimlerince tertip edildiğini iddia etmiştir. Ki bu cumhurbaşkanı-üstelik de görevi başında iken- İtalyan derin devletinin bir üyesi olduğunu itiraf ederek, Gladyo çetesinin varlığını deşifre eden kişidir. Bugün, birçok NATO ülkesinde ortaya çıkan Gladyo türü yapılanmaların ise bizzat Amerikanın denetiminde ve güdümünde faaliyet gösterdikleri ise sır değildir artık. Bu konuda Ömer Lütfi Mete ve Mahir Kaynak’ın birlikte kaleme aldıkları 'Derin Devlet' adlı kitabı okumanızı tavsiye ederim. ------Biz Türkler, tarih yapmaktan; tarihini yazmaya fırsat bulamamış bir garip milletiz cancağızlar. E haliyle ayranımız durulup da, ilim-irfan meselelerine dalacağımız vakit, bir de bakarız ki kaynak diye elimize tutuşturuluveren müsveddelerin, geçmişimizle uzaktan yakından alakası yok. O zaman bocalar kalırız. Hatta bazen bizden bahsederken bu müsveddelerin ağzından 'barbar' sözcüğü bile kaçıverir. Aslında Batılıların kirini pasını gidermek için, gittikleri her yeri hanlarla hamamlarla donatan bir milletin evladı olduğumuzu bilsek, mesele kendiliğinden hallolacaktır ama neyleyeyim ki, okullarımızda tarih diye bir dersin olduğundan, eğitiminin yapıldığından bile şüpheliyim. Sahi “Türk çocuğu ecdadını tanıdıkça daha büyük işler yapmak için kendinde kuvvet bulacaktır.” diyen Atatürk’ün kurduğu Türk Tarih Kurumu -Yusuf Halaçoğlu Bey’i tenzih ederek söylüyorum- yetmiş yıldır ne yapmıştır bu ülkede? Türk çocuklarına, tarihini sevdirmek adına… Serik–05.01.2008 Aziz Dolu Atabey azizdolu.blogcu.com
batının kuyruk acısı İSLAM DEVLETİ KORKUSUDUR...
 

HÜZÜNLE DOLUYUM

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
30 Ocak 2009
Mesajlar
343
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
46
22.jpg
Türk-Amerikan savaşı ve 21. yüzyılın sonu.. 02/02/2009 - 23:21
İbrahim Karagül Türkiye'de her hangi biri kalkıp; “Önümüzdeki yüzyılın sonlarına doğru çıkabilecek savaşın ABD ile Türkiye-Japonya ittifakı arasında yaşanacağını, bu savaşın bugüne kadar var olan klasik silahlarla yapılan savaşlardan tamamen farklı olacağını, bugünden bakınca bir tür bilim kurgu gibi görünen bir savaşın yaşanacağını” söylese adamı rezil ederler. Türk-Amerikan savaşı ve 21. yüzyılın sonu.. Gerçekten de bilim kurgu yazarı gibi. ABD'li stratejist George Friedman, bugünlerde sık sık gündeme gelen “Next 100 Years: A Forecast for the 21'st Century” adlı kitabında açıkça “Türk-Amerikan savaşı”ndan söz etmesini nasıl anlayacağız. Uçuk bir senaryo mu, Nastradamusvari kehanet mi yoksa gerçekten değişimin çok hızlı olduğu yüzyılımızın sonuna ilişkin ciddiye alınacak bir öngörü mü? Türkiye'de her hangi biri kalkıp; “Önümüzdeki yüzyılın sonlarına doğru çıkabilecek savaşın ABD ile Türkiye-Japonya ittifakı arasında yaşanacağını, bu savaşın bugüne kadar var olan klasik silahlarla yapılan savaşlardan tamamen farklı olacağını, bugünden bakınca bir tür bilim kurgu gibi görünen bir savaşın yaşanacağını” söylese adamı rezil ederler. “Rusya ve Çin'in gerçek anlamda tehdit olamayacağını, Türkiye, Meksika, Polonya gibi ülkelerin yeryüzünün kaderini etkileyeceğini” söyleyen birinin itibarı kalır mı? Bırakalım bu kadar uçuk, bu kadar geniş perspektifi, beş yıl sonrasına ilişkin aslında bugünden belli olan gelişmelere ilişkin işaretleri sorgulayan herkes nasıl da aşağılanır, itibarsızlaştırılır. Hele Türkiye'de! Türkiye'nin geleceğine, bölgesel pozisyonuna, zengin siyasal birikimine atıfta bulunmak son derece tehlikelidir. Nasıl olsa bu ülke adam olmaz, ürkek, korkak, başkaları tarafından yönetilen, hiçbir inisiyatif alma iradesi olmayan yer. Böyle düşünenler, 1948'de kurulmuş İsrail'e bütün heybeti, gücü atfeder de, yüzyıllarca çok geniş coğrafyayı yöneten bir siyasal birikime hiçbir şans tanımaz. Brüksel, Washington ve Londra'ya bağımlılık dışında bu ülkenin ayakta kalma şansı yoktur, olmayacaktır! Friedman, belki kitabının piyasa değerini artırmak için bu söylemleri kullanıyor. Ne de olsa sansasyonel olan her şey çok yoğun ilgiye mazhar oluyor. Orası ayrı bir konu. Ama bir istihbarat şirketinin başında olan, ülkesine güvenlik konularında danışmanlık yapan bir kişinin “saçmalıklarını” üzerinde durmanın anlamı var. Neden mi? Bu ülkenin büyüyebileceğine, güçlü olabileceğine, bugünkü zaaf alanlarını tamir edebileceğine, yakın bölgesinde etkin barış girişimlerinde bulunabileceğine, bölgesel ortaklıklar şekillendirebileceğine, Birinci Dünya Savaşı'ndan sonraki en sarsıcı değişim döneminde kendi pozisyonunu yeniden tanımlayabileceğine inanıyoruz. Şahsen buna hep inandım. Yanlış bulduğum şeyleri en sert biçimde eleştirirken de kafamda hep bu gücü tahrik etme düşüncesi oldu. Dünya 21. yüzyılın ortalarına doğru hızla ilerliyor. Eski kafalara, eski kalıplara, eski algılamalara yer yok artık. Soğuk Savaş döneminin korkularını yayıp, kitlesel endişeye yol açanlara da yer yok. Türkiye'yi Anadolu'ya hapseden zihinlerin de bu dönemde yeri olmayacak. Büyük söz söyleyen insanlara ihtiyacımız var bizim. Kendini bilen, ülkesini bilen, geçmişini bilen, geleceği zihninde şekillendiren, sınırlayıcı kavram ve siyasal söylemlerden arınmış insanlara… Bu sözlerin, Türkiye'nin bölgesel nüfuz alanını genişlettiği döneme denk gelmesiyle, artık tek yanlı bağımlılık ilişkisi şeklinde açıklanmayan kendi yol haritasını çizme uğraşısıyla, yakın çevresine ilişkin çıkarlarının ABD ve İsrail'le örtüşmediğinin ortaya çıkmasıyla aynı zamanlarda gündeme gelmesi önemli. Eski CIA'cı Graham Fuller'ın “Artık Türkiye ile ABD müttefik değil, çıkarlar örtüşmüyor, Türkiye belki de yüzyıl sonra kendi yolunu çiziyor” sözleriyle ne kadar benzeşiyor. Bu bir maceraperestlik değil. Gerçekten değil. Bu, belki de ilk kez, hem kendi gücünü hem de diğerlerinin gücünü gerçek anlamda takdir etme eğilimiyle alakalı bir şey. Gözümüzde büyüttüğümüz, korkup sindiğimiz güçlerin zayıf noktalarını görmemizle alakalı bir şey. Bu sözler yeni Amerikan yönetiminin, “İslam dünyasıyla yani bir ilişki biçimi” deneme iddiasıyla da paralellik arzediyor. Barack Obama yönetimi “Artık onları daha fazla dinleyeceğiz” diyor. Bunu derken yine bir kolonyal güç olduğu izlenimini ısrarla vermekten vazgeçmiyor. Bugünün ideolojik kalıplarına sıkışıp kalanların, gündelik siyasete saplanıp kalanların, içeride dar iktidar hesabı yapıp duranların anlayabileceği bir süreç değil bu. Coğrafyanın yaşadığı tarihsel kırılmalara bakalım: Haçlı savaşları.. Moğol istilası. Birinci Dünya Savaşı. Her üç kırılma da şok edici etkiler bıraktı, büyük yıkımlara yol açtı. Sonra ne oldu? İlk ikisinde yepyeni, zinde, muhteşem bir aydınlanma ve güç ortaya çıktı. Birinci Dünya Savaşı dönemi ise yüz yıl sonra, Soğuk Savaş'ın bitmesiyle sona erdi. Yüz yıl süren bir savaş yaşadık biz. Şimdi yeni bir döneme giriliyor. Büyük değişim, iki tarihsel kırılma sonrakilere benzeyen yeni yükseliş dönemine.. George Friedman'ın kehaneti beni hiç ilgilendirmiyor. İsterse “Türkiye on yıl sonra parçalanacak” desin. Biz kendi cümlelerimizle bir gelecek inşası peşindeyiz. Ben bu büyük değişimin getireceklerini görmeye çalışıyorum. Bakmayın bu coğrafyayı, Müslüman dünyayı tehdit algılayıp ezmeye, sindirmeye çalıştıklarına… 21. yüzyılın en coşkulu yükselişi bu topraklarda gelişiyor. Bu yüzden bütün dünyayı karşımıza diktiler. Savaştıkça, saldırdıkça büyüyen bir bilinç hareketidir bu. On yıl sonra nerelere geleceğini kestirebiliyor olmalıyız!

KAPIŞMA BÜYÜK DOĞU MÜSLÜMAN HALKLARIYLA ...ABD İSRAİL DECCALLERİ ARASINDADIR....VE KAPIŞMA FENA HALDE Kızışmaktadır...
 

HÜZÜNLE DOLUYUM

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
30 Ocak 2009
Mesajlar
343
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
46
25.jpg
Siyonist Rejim Konsolosluğu Ablukası ve Bize Yönelik Tehditler 30/01/2009 - 00:40
Nurettin Şirin Tarihte eşine az rastlanır bir vahdet ve kardeşlik kasırgası ülkemizin dört bir yanında eserken, Türkiye ve Dünya tarihinde bir ilk gerçekleştirilerek, siyonist rejimin İstanbul Levent’te bulunan konsolosluğu 16 gün boyunca binlerce Filistin gönüllüsü tarafından abluka altına alındı. Siyonist işgal güçlerinin Gazze’ye yönelik "soykırım" saldırılarını başlatması üzerine, İslam Ümmeti ile birlikte Türkiyeli müslümanlar bir okyonus gibi dalgalanarak yahudi terörüne karşı öfkesini volkanlar gibi yansıttı. Şehir şehir, ilçe, kasaba ülkemizin her bir yanı “Gazze” feryadları ile yankılanarak Ümmet dayanışması ve siyonizme karşı mücadele sedası azametli bir şekilde kendini gösterdi... İstanbul’dan Diyarbakır’a, Konya’dan Van’a, Ankara’dan Adana’ya Türkiyeli müslümanlar olarak bir baştan bir başa ayağa kalkmamız her şeyden önce, siyonistlerin soykırımına uğrayan Filistinli kardeşlerimizin yüreklerine bir ferahlık indirdiği gibi, "katil yahudiler" üzerinde ise büyük bir korku ve panik meydana getirdi. Tarihte eşine az rastlanır bir vahdet ve kardeşlik kasırgası ülkemizin dört bir yanında eserken, Türkiye ve Dünya tarihinde bir ilk gerçekleştirilerek, siyonist rejimin İstanbul Levent’te bulunan konsolosluğu 16 gün boyunca binlerce Filistin gönüllüsü tarafından abluka altına alındı. Siyonist rejim işgal güçlerinin Gazze’ye yönelik kara saldırısı başlattığı günün gündüzünde Adapazarında düzenlenen mitinge katılmış ve orada yaptığımız konuşmada “Türkiyeli müslümanlar olarak bundan sonra siyonist rejimin ülkemizdeki elçilik ve konsolosluklarına yönelik bir akın başlatacağız” ifadelerini kullanmıştım. Siyonist rejim Gazze’de katliam yaparken bizim bu katil yahudilerle mücadele etmemiz mümkün değildi, ancak siyonistlerin ülkemizdeki varlığına karşı etkin bir eylem gerçekleştirebilir ve Gazze ile dayanışmamızı gösterebilirdik. Siyonist işgal güçlerinin Filistinli kardeşlerimize yönelik saldırı ve katliamları üzerine ister bu rejimin elçilik ve konsolosluğu önünde Türkiyeli müslümanlar olarak birçok kez çeşitli eylemler yapmıştık, ancak siyonistlerin tarihin en vahşi katliamlarını gerçekleştirdiği bir dönemde, daha etkin ve kararlı bir eylem sergilememiz ve ülkemizden siyonistlere karşı bir öfke kasırgası estirmemiz gerekiyordu. Bu düşünce ve niyetleri taşıdığımız sırada, siyonist işgal güçlerinin Gazze’ye yönelik kara saldırısı başlattığı haberini almıştık. Adapazarı’ndan İstanbul’a döndüğümüzde artık bu niyetimizi pratiğe dökmemiz gerektiği düşüncesinden hareketle siyonist rejimin İstanbul konsolosluğuna akın etmeye başladık. Elhamdülillah aynı bilinç ve sorumluluğu taşıyan kadınlı-erkekli binlerce müslüman dondurucu hava soğuğuna rağmen yahudi teröristlerin konsolosluğu önünde toplanmıştı. Siyonist rejime yönelik öfkemiz bir volkan gibi gürlüyor, yer gök tekbir sesleri ve sloganlarla inliyordu... Günün gece vakitlerinde siyonist rejim konsolosluğu önündeki eylemimizin amaç ve tanımını yapma noktasında şunları söylemiştik: “Kardeşlerim, bacılarım, şimdiye kadar buraya siyonist rejimin saldırı, katliam ve cinayetlerini protesto amacıyla gelmiştik, ancak bugün buraya bir protesto eylemi yapmaya değil, bu katil yahudilerin konsolosluğunu kuşatmaya, siyonistleri abluka altına almaya geldik. Şu andan itibaren kesintisiz bir şekilde abluka eylemini başlatıyor ve siyonistler bozgunu uğrayıncaya kadar da burada kalacağımızı dosta düşmana ilan ediyoruz..!” Siyonist rejime yönelik “abluka eylemi” tanımlaması ilk anda bazı kardeşlerimizin nezdinde “abartılı” görülmüş, abluka eyleminin sürekliliği konusunda tereddütler dile getirilmiş, bu eylemi ne kadar sürdürebileceğimiz noktasında da birtakım kuşkular ileri sürülmüştü. Bu eylem için önceden bir hazırlık ve organizasyon, ilan ve çağrı sözkonusu değildi. Daha önce, Bosna savaşımız sırasında Sırp güçlerinin Gorazne kentine karşı kimyasal bomba attığı yönünde haberlerin gelmesi üzerine, İstanbul’daki müslümanların hemen ertesi günü irticali olarak Taksim meydanına toplanması örneğinde olduğu gibi, bu kez de siyonist işgal güçlerinin Gazze’ye yönelik kara saldırısı başlattığı saatlerde siyonist rejimin konosolosluğu önünde toplanmıştık. Cemaat, grup vs. ayrımı gözetmeksizin aynı duygu, aynı heyecan ve aynı sorumlulukla tek kalp ve tek ses olmuştuk… Attığımız slogan, taşıdığımız pankart ve posterlerde tek bir renk vardı: direniş…! İlk günden –zafer kutlaması- yaptığımız son güne kadar 16 gün boyunca yapılan konuşmalar, atılan sloganlarla tek bir amacı dileç getirmeye çalıştık: “Siyonist işgal güçleri yenilgi alıncaya ve Filistinli mücahid kardeşlerimiz zaferini ilan edinceye kadar bizler de “Hamas’ın askerleri” olarak siyonist rejim konsolosluğuna yönelik abluka eylemimizi sürdüreceğiz..!” Öylesine fedakarca bir bir katılım sözkonusu idi ki, başta Hz. Sümeyye ve Hz. Zeyneb misali bacılarımız ve annelerimiz olmak üzere binlerce müslüman her gün aynı coşku ve aynı kalabalıkla kuşatma eylemini sürdürdü. İstanbul dışından otobüslerle akın akın kuşatma eylemine katılan kardeşlerimiz eyleme ayrı bir anlam kazandırıyordu. Adapazarı, Sivas, Kocaeli, Konya, Tekirdağ, Gebze ve diğer bölgelerden gelen kardeşlerimizle birlikte ve sıkılmış yumruklarımızla “Hepimiz Hamas’ın askerleriyiz” “Hamas burada siyonistler nerede” "Siyonist elçilik kapatılacak" "Terörist konsolos İstanbul'dan defol" diye haykırıyor, beyaz kefenlere bürünüp siyonist düşmana karşı şehadete hazır olduğumuzu gösteriyorduk.. Babalar anneler kendileri gibi, çocuklarına da kefenler giydirerek eyleme geliyorlardı. Kuşatma eylemimizin 11. Gününde siyonist rejim konsolosluğuna bir "ultimatom" vererek, siyonistlerin Gazze’ye yönelik saldırıları ve Gazze’ye uygulanan ambargo sona erip sınır kapıları açılıncaya kadar Türkiye’deki siyonist işbirlikçisi yahudi kurum ve kuruluşlarına karşı yaptırım ve boykot uygulayacağımızı ve yahudilerin Türkiyeli müslümanlar üzerinden gelir elde edip siyonist rejime ulaştırmasına fırsat vermeyeceğimizi deklare ettik… Elhamdülillah 16 gün boyunca süren abluka eyleminin Filistinli kardeşlerimizde oluşturduğu sevinç bizleri apayrı bir sevince sevketti. Gazzeli kardeşlerimizin üzerlerine bombalar yağdığı bir sırada, bu eylemden dolayı sevinç tekbirleri getirmeleri, kendi aralarında sürekli bu eylemi konuşup takdir etmeleri, İslami direniş önderliğinin ise bu eylemi selamlayarak bu eylemin kendileri için büyük bir moral ve güç kaynağı olduğunu ifade etmeleri kardeşlik sorumluluğmuzun gereğini bir nebze olsun yerine getirmiş olmanın mutluluğunu yaşattı bizlere... Bu vesileyle bu kuşatma eylemine katılan başta bacılarımız ve annelerimiz olmak üzere, bütün kardeşlerimize selamlarımızı sunuyor, Allah Subhanehu ve Teala'dan bu salih amellerini kendi katında makbul kılmasını ve yüksek derecelere ulaştırmasını niyaz ediyoruz... Acaba gerçekleştirilen bu kuşatma eylemi siyonistler nezdinde de etkisini gösterip amacına ulaşmış mıydı? Burada açıkça ifade etmek gerekir ki, bu eylem ile amaçlanan temel hedef, siyonistlerde “kuşatılma sendromunu yaşatmak”tı. Çünkü Rabbimizin Kur’an’da da buyurduğu üzere, yahudiler korkak tiynetli varlıklardır ve onlar için en büyük felaket “güvenliksizlik”tir. Bizim amacımız da bu sendromu iliklerine kadar yahudi teröristlerine yaşatmaktı… Elhamdülillah, meselenin bu noktasının da amacına ulaştığını gördük. Uluslar arası siyonist örgütlerin Başbakan Tayyib Erdoğan’a gönderdikleri mektupta da okuduğumuz üzere, siyonist konsolosluğa yönelik abluka eylemimiz siyonistler üzerinde bir “kuşatılma” baskısı ve sendromu oluşturmuştu. Öyle ki, kendilerini Türkiye'de kuşatılmış hissettiklerini vurgulayan bu yahudi lobisi Türkiye hükümeti’ne “gereği yapılmalı” gibi küstahça uyarı ve tehditlerde de bulunuyordu. Yani hükümete bizlerin durdurulması ve cezalandırılması gerektiğini ima eden talimatlar veriyorlardı… Aslında bu tehdit ve talimatlar sadece hükümete değil, aynı zamanda bir takım merkezlere ve odaklara da “emir” anlamına geliyordu... Nitekim bu emrin işaretlerini de şimdiden görmeye başladık... Yine yıldırma, yine sindirme, yine korkutma senaryosu… Biz de onlara deriz ki: Kininizle geberin..! Elinizden geleni ardına koymayın..! Bizi korkutacağınızı ve yıldıracağınızı sanmayın: Bizler Kudüs yollarında, Kudüs koğuşlarında büyüdük; Özgür Kudüs’e ulaşıncaya kadar siyonizme karşı mücadeleden dönmeyeceğimize dair şehidlerimizin kanı üzerine Rabbimize söz verdik… Başımıza ne gelecekse varsın bu yolda gelsin! İster eza, ister cefa, isterse ölüm gelsin… Hoş gelsin sefa gelsin..! Bakınız, bu terörist yahudi örgütleri bir taraftan “anti-semitizm” gibi safsataları ileri sürüp bizler hakkında “yahudi düşmanlığı” yaptığımızı iddia ederlerken, diğer taraftan da, çoğunluğu çocuk ve kadın olan 1500 Filistinli kardeşimizi tonlarca bomba ile katledip binlercesini de yaralayan siyonist İsrail rejiminin gerçekleştirdiği soykırımı haklı görüyorlar. Bu yahudi örgütlerinin isimlerinin başında “siyonist” değil “yahudi” yazıyor; yani başta Amerika olmak üzere dünya çapındaki yahudi topluluklarını temsil ediyorlar. Ondan sonra kalkıp bize “yahudi düşmanlığı yapmayın” diyorlar. Bizler de onlara diyoruz ki, "Siz İslam ve müslüman düşmanlığından vaz geçtiğiniz zaman bizim size bir düşmanlığımız olmaz. Ama siz bundan hiç vaz geçmediniz. Sadece 60 yıldır değil, yüzyıllar boyu hiç vaz geçmediniz. Sizler peygamber katilleri mücrim ve canilersiniz. Azgın ve bağilersiniz. Hain ve müfsidlersiniz" Bizler birilerinin ırki kökenine bakarak değil, kimliğine, misyonuna ve ugyulamalarına bakarak onları tanımlar ve ona göre tavır takınırız. Kim siyonist, kim yahudi, bunu neye göre ayıracağız? Siyonistlerin gerçekleştirdiği soykırıma en küçük bir itirazı olmayan, buna karşı çıkmayan, bu katliamları kınamaya bile yaklaşmayan bu yahudiler, bize göre işlenen katliam ve cinayetlerin doğrudan suç ortağı durumundadır. Onların soylarına soplarına değil insanlık dışı bu ihanetlerine karşı hasım oluyoruz. Şimdi sözkonusu yahudi lobileri, yöneticileri ve temsil ettikleri topluluklar, yaptıkları bu açıklama ile katil ve terörist olduklarını açıkça ortaya koymuyorlar mı? Siyonist rejimin sponsor ve finansörleri, Gazze’ye bomba yağdırma emrini veren Olmert ve Barak’lardan hiçbir farkı yoktur… Bizler bu yahudilere hasım olmayacağız da, başka kime hasım olacağız..! "Müslümanlar yahudi düşmanı mı değil mi?" sorusuna cevap verirken, öncelikle bu yahudilerin siyonist saldırganlık ve katliamlardan ne kadar beri olduklarını belirlememiz gerekmez mi? Onlar kendi taraflarını açıkça belirtiyorlar, mademki siyonist katillerin yanında saf tutuyorlar, o halde İslam Ümmeti’nin hışmından da kurtulamayacaklardır..! Devam edecek... Mail: nureddin@velfecr.com
kafir düşmanını tanıyor...BÜYÜK DOĞU MÜSLÜMANLARI SAFLARI SIKLAŞTIRIYOR...KORKUNÇ BİR SONLA BÜTÜN ZULÜMLERİN HESABI SORULACAK İnşaallah...
 

HÜZÜNLE DOLUYUM

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
30 Ocak 2009
Mesajlar
343
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
46
EL KASSAM:Filistin bizim olduğu kadar Türklerindir" dedi.


Hamas'ın askeri kanadı İzzettin Kassam Birlikleri'nin komutanı Ebu Hamza, İsrail saldırıları sonrası konuştu. Ebu Hamza "Filistin bizim olduğu kadar Türklerindir" dedi.


02/02/2009




Hamas’ın askeri kanadı olan İzzettin Kassam Birlikleri İsrail saldırılarında en çok öne çıkan silahlı gruptu. İzzettin Kassam Birlikleri ile ilgili gerek Türk, gerekse de dünya basınında savaş boyunca birçok şey yazılıp çizildi. Biz de Gazze’ye girdiğimizin ikinci günü bir evde İzzettin Kassam Birlikleri’ne bağlı direnişçilerle bir araya geldik. Evde, hepsi Gazze’de yaşanan son savaşta cephede olan beş direnişçi vardı. Sonra odaya yüzleri maskeli ve silahlı iki kişi daha girdi. Biri Han Yunus Bölgesi’ndeki İzzettin Kassam Birlikleri’nin basın sözcüsü, diğeri de komutanlardan Ebu Hamza’ydı. Röportaj boyunca yüzünü açmayan Ebu Hamza, İsrail Ordusu’nu Gazze’nin girişinde nasıl durduklarını ve İzzettin Kasam Birlikleri hakkında merak edilenleri anlattı.

- Ateşkes devam ederken bir kara harekâtı ile karşılaştınız. Siz bu çapta bir saldırı bekliyor muydunuz?

İsrail’den her zaman her türlü saldırıyı bekleriz. Çünkü Siyonist düşman daha önce de ateşkes esnasında halkımıza birçok kez saldırmıştı. Kur-an’ı Kerim “Müminlerin İslam düşmanlarına karşı güç hazırlamaları gerektiğini” söylüyor. Bizler Şehit İzzettin Kassam’ın evlatlarıyız ve işgalci düşmandan korkmuyoruz. Kardeşlerimiz, Yahudilerin hayatı sevdiklerinden çok daha fazla şahadeti seviyorlar.


- Şu anki psikolojik durumunuz nedir?

Ümmetimize ve savaş boyunca bizim yanımızda olan Türkiye halkına artık zafer devrinin başladığını müjdeliyoruz. Gençlerimiz İslam’a yöneldiler ve dinlerini en aziz emanet olarak kabul ettiler. Rabbimiz de bu savaşta bize yardımını gönderdi. Biz bu harp esnasında Yahudilerin ne kadar korkak olduklarını bir kez daha gördük. Mücahitlerden korktukları için tanklarından dışarı çıkamadılar. Çünkü Tankların dışında onları ölümün beklediğini biliyorlardı. İşgalci İsrail Hükümeti’nin bütün hedefleri de savaşta başarısızlığa uğradı. İslam Ümmetine hediye ettiğimiz bu büyük zafer Siyonist Devletin bitişinin başlangıcıdır.


GAZZE’NİN ALTINDA BİR GAZZE DAHA VAR!

- İzzettin Kassam Birlikleri’nin dışında bu savaşa başka hangi Filistinli gruplar dâhil oldu?

Bizim dışımızda İslami Cihad Hareketi’nin askeri kanadı olan Kudüs Seriyyeleri, Halk Cephesi’nin askeri kanadı Ebu Ali Mustafa Birlikleri ve El Fetih’in silahlı kanadı Aksa Şehitleri Grubu iştirak etti. Savaş esnasında aramızda görev dağılımı yaptık ve Siyonist düşmana karşı aynı safta savaştık.

- Savaşta nasıl bir strateji izlediniz?

Gazze’nin altında bir Gazze daha var. Bunu Siyonist düşman da biliyor. İsrail Ordusu Beyt Lahye, Beyt Hanun ve Gazze’den topraklarımıza girme teşebbüsünde bulunduğu an yerin altındaki çukurlardan çıkan mücahitler saldırıya geçtiler. Ayrıca evlerinin çatısında nöbet tutan Gazzeliler de İsrail Askerlerinin uçaklardan Gazze’ye indirme yapmasını engelledi. Mücahitler Siyonist Askerleri Gazze’nin girişinde durdurmayı başardılar ve Siyonist düşman Gazze’nin içine giremedi. Bu savaş gerçekten çok şiddetli geçti. Mücahitler büyük bir sabır gösterdiler ve sonunda Rabbimiz İslam Ümmeti’ne Filistinli Mücahitlerin eliyle büyük bir zafer bahşetti. Ben Allah katından gönderilen bu yardımcıları gözlerimle gördüm.

-Bu konuyu biraz daha açalım. Savaşta nelere şahit oldunuz?

Cebaliye’de Yahudi Askerlerle aramızda saatler süren çok şiddetli çatışmalar oldu. Ben bölgedeki birlikleri yönetiyordum. Zaman zaman da çarpışmalara da iştirak ediyordum. Birden yan tarafımızda beyaz elbiseli ve yüzü nur gibi parlayan birini gördük. Yüzü öyle parlıyordu ki yüzüne bakamıyorduk. Yanımdaki 9 mücahit de aynı kişiyi gördüler. Bu kişi uzun zaman bizimle birlikte İsrail Askerlerine karşı savaştı, daha sonra da birdenbire ortadan kayboldu. Mücahitlerin çoğu bu savaşta bu tür olaylar yaşadılar ve Allah’ın katından gelen yardıma gözleriyle şahit oldular.

- Kamplarınızın hemen hemen hepsi İsrail uçakları tarafından vuruldu. Bu sizi ne kadar zayıflattı?

Ağaçların olduğu her yere 1 saat içinde kamp kurabiliriz. Çünkü kamplarımız ağaçların arasına çekilen iplerden ve spor aletlerinden ibarettir. Gazze’nin her yeri ağaç dolu ve birkaç gün içinde tekrar kamplarımızı kurduk ve eğitimlerimize başladık.

“SİLAHLANMAYI SÜRDÜRECEĞİZ”

- İsrail uçakları 22 gün süren savaş boyunca özellikle Gazze ve Refah arasındaki geçiş tünellerini bombaladı. Şu an bu tünellerin durumu nedir?

Tünellerin yüzde 40’ı kullanılamaz hale geldi. Fakat yüzde 60’ı şu an işliyor. İsrail bizim silahlanmamızı asla engelleyemeyecek. Her türlü engele rağmen İzzettin Kassam Birlikleri silahlanmaya devam edecek.

- İsrail Ordusu yakın bir zamanda sizce tekrar Gazze’ye saldıracak mı?

İsrail Ordusu Furkan Savaşında büyük bir hezimet yaşadı. İsrail Basını da bu hezimeti kabul etti. Biz İsrail’in yakın bir zamanda tekrar Gazze’ye saldıracağını düşünmüyoruz. Fakat önümüzdeki aylarda işgalciler mutlaka tekrar saldıracaklar. Saldırmayı denerlerse düşmanla her zaman ve her yerde savaşmaya, onlara yeni hüzünler yaşatmaya hazırız.

- Savaş sürerken bir çok medya organında İzzettin Kassam Birliklerine bağlı Şahadet Eylemcilerinin Tel-Aviv’de canlı bomba eylemleri gerçekleştirecekleri yönünde haberler çıktı. Fakat bu eylemler gerçekleşmedi. Niçin?

Tel-Aviv’de şahadet eylemleri gerçekleştiren mücahitlerin çoğu Ramallah’tan Tel-Aviv’e sızıyordu. Abbas Yönetimi savaş başlamadan önce yüzlerce Hamas mensubunu tutuklayarak Tel-Aviv’de gerçekleşecek şahadet eylemlerini engellemeye çalıştı. Ayrıca kara harekâtında elde ettiğimiz başarılar nedeniyle böyle bir eyleme gerek duymadık.

- İzzettin Kassam Birlikleri nerelerden yardım alıyor?

Hiçbir devletten yardım almıyoruz. Fakat İslam Dünyası’nın dört bir yanındaki kardeşlerimiz bize yardım ediyorlar.

- Beklenen olmadı ve Hizbullah İsrail’e saldırmadı. Ne diyorsunuz?

Seyyid Hasan Nasrallah Furkan Savaşı’nda bizimle birlikte durdu, yaptığı konuşmalarla da Müslümanları direnişe ve Gazze Halkına destek olmaya çağırdı. Biz Hizbullah’tan askeri yardım istemedik. Çünkü böyle bir yardıma ihtiyacımız yoktu. İzzettin Kassam Birlikleri Gazze’yi savunacak güce sahiptir. Hizbullah’ın yiğit direnişçilerinin ve Seyyid Hasan Nasrallah’ın Siyonist düşman karşısındaki duruşu bize güç veriyor.

“KUDÜSE GERİ DÖNECEĞİZ”

- Türk Ordusu’nun Birleşmiş Milletler bünyesinde barış gücü olarak Gazze’ye gelmesine nasıl bakıyorsunuz?

Türkler yıllarca Filistin’e hükmettiler ve Filistin bizim olduğu kadar Türklerindir. Fakat biz Türk Ordusu’nun veya başka bir ülkenin ordusunun Birleşmiş Milletler bünyesinde Gazze’ye gelmesine iyi bakmıyoruz. Amerikan yönetimi bölgeye gönderilecek barış gücü aracılığıyla Filistinli direnişçileri silahsızlandırmak ve Gazze direnişini sona erdirmek istiyor. Fakat biz bütün Siyonistleri işgal ettikleri Filistin topraklarımızdan çıkarana ve Kudüs’ü geri alana kadar mücadelemizi sürdüreceğiz.

- Türkiye Halkı’nın ve Türk Hükümeti’nin savaş esnasındaki tutumu hakkında neler söyleyeceksiniz?

Bizler Filistinli mücahitler olarak Furkan Savaşı’nda bizim yanımızda durdukları ve bizimle birlikte Siyonist düşmana karşı direndikleri için Türkiye Halkına çok teşekkür ediyoruz. Filistinli mücahitler gösteriler yaparak bize destek olan Türkiye Halkının bu direnişini asla unutmayacak. Ayrıca Türkiye Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’a ve Üstad Necmeddin Erbakan’a Filistin Halkına verdikleri destek nedeniyle şükranlarımızı sunuyoruz. Türkiye Halkı mücahitlere destek olmak için sokaklarda gösteriler düzenlerken ve Türkiyeli gençler Siyonist düşmanın İstanbul’daki konsolosluğunu kuşatırken bizler cephede sevinçten gözyaşı döküyorduk. Fatih Sultan Muhammed ve Sultan Abdülhamid’in torunları olan Türkler bizim kardeşlerimizdir. Türkler, Sudanlılar, Endonezyalılar, Malezyalılar, Araplar bizi bu savaşta yalnız bırakmadılar. Bu savaş Ümmet-i Muhammed için bir bereket oldu. Allah’a şükürler olsun ki Müslümanlar dinlerini savunmak ve Kudüs’ü özgürleştirmek için birleşiyorlar. Furkan Savaşı İslam’a ve İslam’ın yiğit evlatlarına güç verdi ve biz Allah’a yemin ediyoruz ki Kudüs’ü bir gün Siyonistlerin elinden geri alacağız.

İSRAİL BÜYÜK HEZİMET YAŞADI


- Merak edilen konulardan biri de bu savaşta iki tarafın verdiği kayıplar. Bize Filistinli direnişçilerin ve İsrail Ordusu’nun kayıpları hakkında gerçek rakamlar verebilir misiniz?

İzzettin Kassam Birlikleri olarak 49 İsrail askerini öldürdük. İsrail Ordusu en büyük kayıplarını Cebaliye bölgesinde verdi. Cebaliye’de 10’dan fazla işgalci asker kısa zamanda imha edildi. İslami Cihad Hareketi’nin askeri kanadı olan Kudüs Seriyyeleri’ndeki kardeşlerimiz de 18 İsrail Askerini öldürdüler. Diğer grupların öldürdükleri İsrail Askerleriyle birlikte bu savaşta 80’in üzerinde İsrail Askeri imha edildi. Yüzlerce İsrail Askeri ise yaralandı. Furkan Savaşı ismini verdiğimiz bu savaş esnasında 4 İsrail uçağını vurduk, vurduğumuz uçaklardan biri düştü. 47düşman tankına da zarar verdik. Ayrıca düşman saflarına 980 füze fırlattık. Bu füzelerin 340’ı Kassam Roketi, 210’u Grad, 422’si ise Katyuşa Füzesi’dir. 48 Kardeşimiz de Siyonist düşmana karşı savaşırken şehit düştü. Bu şiddetli harpte Mücahitler karşısında büyük hezimet yaşayan Siyonist düşman çocuklarımızı ve kadınlarımızı öldürdü.

DİRENİŞÇİLER NASIL SEÇİLİYOR?

- Direnişçileri neye göre seçiyorsunuz?

Bizim hareketimiz bir cami hareketidir. İzzettin Kassam’a girecek bir kişi küçük yaşlardan itibaren yetiştirilir. Şehit İzzettin Kassam’ın evlatları akide, fıkıh, hadis, tarih, edebiyat, matematik, fizik alanlarında dersler alarak ve çeşitli dövüş sporlarında uzman olarak büyürler. Bizim için namaz, sır tutma, dürüstlük ve cesaret çok önemlidir. Cemaate, özellikle de sabah namazlarına devam eden gençler bir takım sınavlardan geçirildikten sonra İzzettin Kassam Birlikleri’ne kabul edilirler. Daha sonra da sıkı bir eğitim süreci başlar.

GERÇEK HAYAT
 

HÜZÜNLE DOLUYUM

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
30 Ocak 2009
Mesajlar
343
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
46
Kendine Yabancılaşmak


Emperyalistler girdikleri ülkelerde direnişi kırmak ve zayıflatmak için çeşitli yöntemlere başvururlar.
Bunlardan bazıları üzerinde kritik yapmaya çalışalım.


01/02/2009




nihal ilimen/cemaat.com

İlk el attıkları yer veya konu eğitim sistemidir. Kendi kurdukları özel okullarda, kendi zihin yapılarına uygun, muhalefet etmeyecek, hatta kendi politikalarının sıkı uygulayıcısı bireyler/liderler yetiştirmeye koyulurlar.

Çünkü; böylesi daha az tepkiyle, direnişle karşılaşır. Uzun vadede direnecek kimse kalmayabilir. Çünkü; artık yönetim/iktidar, kendilerindenmiş gibi görünmektedir yerli işbirlikçiler sayesinde…

Hatta bazılarına mevki , statü sağlayarak, onları sistemlerinin sadık bekçisi haline getirebilirler.
İşgalcilerinin, sömürgecilerinin eğitimini, öğretimini kabul edenler, işgali ve sömürüyü yavaş yavaş kabullenmeye başlarlar. Ne olursa olsun yaşamak arzusu, direniş duygusunun önüne geçer.

Ümitler kırılır ve sömürgecilerle iyi geçinmek için tavizler verilmeye başlanır. Bir zaman sonra düşman göze sevimli gelmeye başlar.

Çünkü güçlüdür, yenilmezdir. Üstelik bazı faydalar da sağlıyordur. Düşmanın asıl yüzünü göremeyenler, görmek istemeyenler; zillete boyun eğerek hayatta kalmanın telaşı içindedirler. Sömürgecilerle nasıl mücadele edeceklerini bilemezler. Çünkü zihinleri bulanıklaşmıştır. Gerçekleri göremezler.

Artık düşmana hayrandırlar.

Peki bir insan nasıl olurda düşmanına hayran hatta aşık olabilir. Canına, ırzına, malına, onuruna, hürriyetine kastedenlere nasıl hayran olur.

Tabii bu normal bir psikoloji değildir. Aşağılık kompleksine maruz kalmanın bir tezahürüdür.

Bir insan her türlü zulme maruz kalabilir. Kendisine uygulanan işkence ve baskılar nedeniyle, kendine olan özgüvenini, özsaygısını kaybetmezse mücadeleyi kendisi kazanmış demektir.

Baskıların ve işkencelerin insana verdiği en büyük zarar, onun şahsiyetini zedelemesidir. Yapılan kötülükleri hak ettiğini düşünmesi, kendini değersiz görmesi, sonun başlangıcı, yenilginin ta kendisidir.

Bundan sonra insan, kendine iki yol seçmek zorunluluğu hisseder.

Ya düşmanı gibi, kin ve nefretle dolarak intikam için fırsat kollar. Gücü eline geçirdiğinde, fırsat bulduğunda düşmanından daha acımasız olabilir. Canavarlaşabilir, zalimleşebilir.

Veya aşağılık kompleksine kapılarak düşmanın gücüne ,kollarına ,pazularına hayran olur. Bir anlamda aşık olur. Onunla kendini özdeşleştirmeye çalışır. Kendi benliğini, onun benliğinde yok ederek var olmaya çalışır. Onunla dostluk kurmaya, arkadaş olmaya çalışır.

Düşmana benzemek, onun gibi olmak yenilgi değil midir?
Her iki hal de alçaklığa razı olmaktır.

Bugün Müslüman toplumların içinde bulunduğu durumu yenilmişlik psikolojisi ile açıklamak mümkün. Batının bilimde teknikte yapmış olduğu atılımları görerek kendini değersiz görmeye ve kendinden utanmaya başlamıştır. Batı’nın ürettiği şeyleri sorgulamadan, irdelemeden alma telaşına düşmüştür.

Batının dayanak noktalarını, beslendiği kaynakları görmezden gelmiştir.

Peki bu durum kendisine hayır getirmiş midir? Ne gezer!

Ne batılı olmuş/olabilmiş, ne de kendisi kalabilmiş.

Meselelerin çözümünü kendi içimizde aramadığımız, derinliklerine/köklerine inmediğimiz takdirde, bu yenilmişlik psikolojisinden kurtulmamız mümkün değildir.

Şimdi gelelim Yahudileşmiş, Siyonist israiloğullarının işledikleri cinayetlere, cürümlere…

Tarihlerine bakıldığında sürekli sürgün edilmiş, aşağılanmış bir şekilde köle olarak yaşayan atalarının bozuk karakterlerini bugün de yaşatmaya çalışmaktadırlar.
Kişiliksizleşmiş, şahsiyetsizleşmiş tabiatlarının bir yansıması olarak canavarlaşmayı seçmişlerdir.

Kendilerini kölelikten kurtarmak, hürriyetlerine kavuşturmak isteyen liderleri Hz. Musa’ya olmadık sıkıntılar yaşatmışlardır. Savaşmaları gereken bir zamanda, Hz. Musa’ya: ‘Sen ve Rabbin gidin savaşın, bizim gücümüz yok’ diyerek, O’nu yalnız bırakmışlardır.

Daha peygamberleri içlerinde iken şirk koşmaya başlayan, düşmanlarına aşık olan ilk kavim israilloğullarıdır.

Kendilerini uyaran doğru yola davet eden Hz. Musa’ya; ‘Bizim kalplerimiz perdeli, biz seni anlamıyoruz’ demişlerdir.

Bunların tarihini iyi okumak, karakterlerini iyi tahlil etmek zorundayız.

Asırlardır bu aşağılık psikolojisinden kurtulamamışlardır. Yoksa yakın tarihte Hitler’in kendilerine uyguladığı soykırımı/katliamı ; bu zulümle hiç ilgisi olmayan insanlara uygulamalarını nasıl izah edebiliriz.
Üstelik zor zamanlarında kendilerine kucak açmış bir imparatorluğun evlatlarına bu haksızlığı reva görmelerini nasıl açıklayabiliriz.

Aslında bu acıları yaşamış insanların, başkalarına aynı acıları yaşatmaması gerekir diye düşünüyoruz. Ve yanılıyoruz.

Başta da dediğim gibi bu ancak yüksek ruhların algılayacağı bir durumdur. “Bir kavme olan kininiz sizi adaletsizliğe sevk etmesin” buyruğuyla yücelen Sahabelerin, Selahaddinlerin, Sıddıkların soluğunun serinliğine, dirilticiliğine sahip olmak gerekiyor.

Son devrin bilge kralı Aliya İzzetbegoviç’in, savaş/soykırım, katliam sona erdiğinde söylediği şu veciz ifadeye bakın: ‘Şimdi düşmanlarımıza adalet borcumuz var, bunun dışında bir borcumuz yok.’

‘Hakkı ayakta tutan şahitler olunuz’(maide/8) buyruğundan ilham almasa bu sözü hangi güç söyletebilirdi? Veya intikam almaktan kim vazgeçirebilirdi?

İşte özsaygısını yitirmemiş, bir iman ve mücadele abidesi bir şahsiyet…

Onun bu duruşu karşısında, hangi izan sahibi saygıyla eğilmez ki?

Dıştan gelen baskıları, işkenceleri içselleştirenlerin karakteri bozuluyor. Onlar da fırsat bulduklarında cellatlarından daha acımasız olabiliyorlar.

Zalimler karşısında dimdik durabilmenin ilk şartı kendine güvendir. İnandığı davanın hak olduğunun bilincinde olmaktır.

Zalimler, zulmün her türlüsünü uygulayabilirler. Benliğimizi, özsaygımızı koruduğumuz müddetçe galip gelen biz oluruz. Zalimlerin asıl hedefleri kendimize olan inancımızdır. Onu sarsmaya, zayıflatmaya uğraşırlar. Bunu yapmalarına biz izin vermezsek, kimse bizden bunu, özsaygımızı zor/güç kullanarak alamaz.

Kendisine zulmedenlerin, yaşam tarzlarına, ideolojilerine öykünmek; düşüklüktür, yenilgidir, alçaklıktır.

Düşmana hayran olmak, veya ona benzemek; özüne, fıtratına, kimliğine, misyonuna yabancılaşmanın çeşitli tezahürleridir.

Direnme azmini ve gayretini kaybetmek asıl yenilgidir.
Zalime boyun eğmek, yenilgiyi baştan kabullenmek; yine kendine yabancılaşmış, değerlerinin farkında olmayan ruhların ortaya koyacağı bir davranış biçimidir.

Gücünü haklılığından alan insanlar asla mücadeleyi terk etmezler. Bu uğurda ölseler bile muzafferdirler. Çünkü; önemli olan gücünün son damlasına kadar direnmektir. Sabır ve sebatla yollarına devam etmektir. Onun için savaş meydanından kaçanlar kınanmıştır.

İnsanı başarılı kılan, yaptığı şeye, sarıldığı davaya tam manasıyla inanmaktır. Bu iman sayesinde insan kâinata meydan okuyabilir.

Nice az bir topluluk, büyük görünen güçleri yenilgiye uğratmıştır.

Direnmek, güç ve imkan nispetiyle doğru orantılı olmalıdır.
Ancak çok hesap yapanlar, adım atacak cesareti bir türlü bulamayabilirler. Doğru zamanda, doğru tepki verebilmek gerekir. Bazen yavrularını korumak için kendinden çok büyük bir düşmana meydan okuyan tavuğu görürüz ona hayran oluruz da; onur mücadelesi veren, direnen halkları anlamakta zorlanırız.

“Sonunu düşünen kahraman olamaz” deniliyor bu güzel sözde. İnsanlar sadece kahraman olmak için ortaya atılmamalı, ama şunu da unutmamalıyız ki; ferasetle yapılan işleri tarih hep takdir etmiştir.

Bu örnekleri hatırlamak için tarihimize bir göz gezdirmemiz yeterli olacaktır.

Nereden geldiklerini, köklerini unutanların emperyalistlerin tuzağına takılıp kendilerine yabancılaştıklarını rahatlıkla söyleyebiliriz. Çünkü onlar/emperyalistler tarihi bilerek çarpıtırlar ve insanları kendi tarihlerinden utanır hale getirirler. Şimdi, uyanma ve kendi değerlerine sahip çıkarak, ayağa kalkma /dirilme zamanı…

“Haktan inen gerçekle kalplerin yumuşama ve titreyerek harekete geçme zamanı daha gelmedi mi”(Hadid/16)

Sizce de o zaman hâlâ gelmedi mi?


41
 

HÜZÜNLE DOLUYUM

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
30 Ocak 2009
Mesajlar
343
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
46
Eziklikten Kurtulun Artık! İsrail 27 Aralık 2008 tarihinde başladığı Gazze katliamlarını üç hafta boyunca sürdürerek, 1300 Filistinliyi şehit etmiş, 5 binden fazla Filistinliyi de yaralamıştı.
02/02/2009
1318.jpg
Uluslar arası sözleşmeleri, Cenevre Konsorsiyum'unu ve İnsan Hakları ilkelerini çiğneyerek, yasaklanmış Fosfor bombaları ile çocukları ve kadınları soykırıma tabi tutan İsrail'in uluslar arası arenadaki sıkışmışlığı artıyor. Avrupa Birliği liderlerinin, Gazze soykırımını gündemlerine almaması, Batılı medyaların olayı geçiştirmesi, Amerikan medyasında ise sadece ekonomik krizin haber olduğunu, 3 hafta süren İsrail vahşetinin haberlere bile yansımadığını unutmamak gerekiyor. Öyle ki The Wall Street Journal gazetesinin Avrupa baskısında, Gazze trajedisi şu manşetle verilmişti: "İsrail'in bombaları bile Hamas'ın roket yağmurunu durduramıyor!"
DÜNYA İSRAİL'E TEPKİLİ
Dünyanın dört bir yanından Siyonist terör devletine karşı yükselen sivil tepkiler, Türkiye'den Ortadoğu'ya, Asya'dan Avrupa'ya, Afrika'dan Latin Amerika'ya kadar sokaklarda devam ediyor. Demokrasiden, çoğulculuktan, insan haklarından dem vuran Batılı yönetimlerin İsrail'in ırkçı faşist saldırganlığı karşısında seslerinin çıkmaması, İsrail'in BM kararlarını hiçe sayması ve ABD'nin İsrail'e verdiği sınırsız kredisi, insanlığın ortak vicdanını harekete geçirdi.
Geçtiğimiz hafta İsviçre'nin Davos kentindeki Dünya Ekonomik Forumu kapsamında düzenlenen "Gazze: Ortadoğu'da Barış Modeli" başlıklı oturumda Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres arasında yaşanan gerginlik, Yunanistan'dan Küba'ya kadar İsrail'e tepkili insanların olumlu tepkisini aldı. Davos'taki Gazze oturumunda, İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres'in küstahça ve terbiye sınırları dışında, bir ülkenin başbakanına karşı sesini yükseltmesi ve parmağını sallayarak konuşması büyük nefret çekti.
Oturum yöneticisi David Ignatius'un da Peres'i kollayarak, oturumun diğer konuşmacılarının sözlerini kesmesine sinirlenen Başbakan Tayyip Erdoğan, Peres'in yüzüne karşı İsrail'in insan öldürmeyi iyi bildiğini söyledi. Gazze'deki vahşet karşısında yüreği sızlayan, aklı selim sahibi herkes Peres'e büyük tepki göstererek, Başbakan'ın tavrını olumlu buldu.
Ancak yıllardır, Batı dünyası ile her ilişkide ezik bir aşağılık kompleksi ile hareket eden ve Türkiye'yi her şeye rağmen Batı kompartımanına mahkum etme anlayışına sahip bir kesim, Davos olayında da bu aşağılık kompleksini gösterdi.
OSMANLI BAKİYESİ TÜRKİYE
ABD ile Irak işgali sırasında yaşanan tezkere krizinde, ABD'nin Türkiye'yi cezalandıracağını, Tezkere'yi reddetmenin hesabını Türkiye'nin çok ağır ödeyeceğini iddia eden bu kesim, Davos olayında da Peres'e "sen" diye hitap edilemeyeceğini ve açık açık İsrail'in bu tavrın hesabını Türkiye'den soracağını söyleyebilmiştir.Soğuk savaş döneminin siyah-beyaz ayrımından kurtulamamış, zihnen o yıllarda donup kalmış birçok emekli diplomatın, aydının ve gazetecinin ürkek algılayışları, güncel siyasi algılamaların düzeyine maalesef erişemedi. Türkiye Cumhuriyeti'nin, Osmanlı İmparatorluğu'nun bakiyesi bir ülke olduğunu ve kadim devlet geleneğine yaslandığı gerçeğini göremeyen zihni miyopların, büyük devlet refleksinden bihaber olduğunu vurgulayan siyaset bilimcileri, Batılı her güç karşısında özür dileyerek geri çekilmenin "gerekliliğini" vurgulayanların, Türk milletinin iradesi ile de alay ettiğini ifade ediyor. Örneğin CHP Milletvekili Onur Öymen, "Peres'e sen diyemezsin!" diyerek Başbakan Tayyip Erdoğan'ın, İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres'e, sen diyerek hitap etmesinin diplomasiye uygun düşmeyeceğini iddia etti.
Bu hareketin 'Türkiye'ye pahalıya mal olacağını' söyleyen ve aynı zamanda emekli büyükelçi olan Öymen, İsrail'in insanlık dışı saldırılarının ayrı bir iş olduğunu iddia ederek Nobel ödüllü Peres'e 'sen' diye hitap edemeyeceğini öne sürdü. Peres'in bile telefon açıp özür dilediği bir ortamda, diplomatik nezaket tutuculuğu ile hareket edenlerin, hala "sen demek ayıp" klişesinden sıyrılamaması da bu Batılı komplekslere sahip bilinçaltı hakkında önemli ipuçları veriyor.
Peres özür dİledi, bİzİmkİler ürktü!
İsrail, tüm Ortadoğu ve İslam dünyası ile düşman iken Türkiye'nin bu dünya ile ara buluculuğuna muhtaç olduğu bir gerçek. Emekli büyükelçilerin ve bazı gazetecilerin ısrarla "Türkiye'nin İsrail'den özür dilemesi gerekir" şeklindeki açıklamalarının aksine, İsrail Cumhurbaşkanı Peres bile bu gerçeğin farkında olarak telefonla özür diledi. İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres'in telefon konuşması şöyle: "Dostlar arasında böyle şeyler olur, bugün olanlar için son derece üzgünüm. Her şeyden önce Türkiye Cumhuriyeti'ne ve Başbakan olarak size olan saygım ve takdirim hiçbir zaman değişmedi.
İSRAİL, TÜRKİYE'YE MUHTAÇ!
Davos'ta yaşananların İsrail ile Türkiye arasında diplomatik kriz meydana getireceğini,, Türkiye'nin uluslar arası arenada prestijinin sarsılacağını iddia eden "monşerler"in aksine, birçok dış politika uzmanı, Davos'taki gelişmenin hiçbir politik yansıması olmayacağını, zihnen 20 yıl öncesinde kalanların iddiasının gerçekleşmeyeceğini vurguluyor ve İsrail'in zaten hızla etrafına duvar ören, sorunlu bir ulusal güvenlik devletine dönüştüğüne dikkat çekiyor. Yani İsrail'in, kendine destek olmayan dünyanın hiçbir ülkesi ile diplomatik hiçbir ilişki içerisine girmemeye çalıştığı kaydediliyor. Dış politika uzmanları ve uluslar arası siyaset bilimcileri, Bölgemizde taraflar arasında çatışmalar ve görüş ayrılıkları olsa dahi, İsrail'in, Türkiye ve Araplar ile bir arada yaşamak zorunda olduğunu ifade ediyor.
Saadet Partisi Genel Başkan Yardımcısı Temel Karamollaoğlu:
Zulme karşı olmak gibi bir dertleri yok!
Türkiye'de, ABD, İsrail ve Batılı ülkelerle ilişkilerde hep aşağılık kompleksi ile hareket edenler var. Her zaman Batı'yla bütünleşmeyi arzu ediyorlar. O bütünleşmede ise İsrail kilit rolü oynuyor. Böyle bir tavır göstermeleri beklenen bir şey. Her zaman da böyle olmuştur. Batı'yla ilgili konularda hep çıkarlar gündeme geliyor. Zulüm ve haksızlık gündemlerinde yok. Bir haksızlığa karşı çıkmak gündemlerinde yok. Bizim temel prensiplerimizle bakıldığında kabul edilebilecek bir şey değil. İnsan haklarını gündeme getirmezler. Adaleti getirelim demezler. Zulüm ortadan kalksın, huzur ortamı oluşsun diye bir dertleri yok. Hamas'ın terör örgütü olduğunu söylüyorlar. Peki, uluslar arası anlaşmaları tanımayan İsrail'e niye hiç ses çıkarmıyorlar. Oysa İsrail kuruluşu sırasında Filistin halkına yaşam hakkı tanıyacağına söz vermişti. Bu şekilde kuruldu. Ancak şimdi Filistinlilere her türlü zulmü yapıyorlar. Neden bunu gündeme getirmiyorlar?"
Star Gazetesi Yazarı Mustafa Erdoğan:
İsrail'e endeksli dış politika yürütme zorunluluğu mu var?
Paneldeki konuşmasında ülkesinin Gazze'ye saldırısını hararetle savunan ve Başbakan Erdoğan'a karşı sesini yükselten İsrail Cumhurbaşkanı Perez daha sonra bu tutumundan dolayı Erdoğan'ı arayarak özür diledi. Buna karşılık, Türkiyeli kimi yorumcular -saçmalayan 'uluslararası ilişkiler' profesörleri dahil- olayın bu şekilde gelişmesinin suçunu Başbakana yükledi ve bunun Türkiye'nin dış politikasını darbeleyeceğini buyurdular... Şimdi, Amerika ve İsrail'in bu görüşe şiddetle karşı çıkmaları anlaşılabilir bir şeydir. Buna karşılık, bu fikri yanlış bulan kimselerin Türkiye'de de bulunması şaşırtıcı. Şaşırtıcı, çünkü, Filistin halkının iradesini dışlayarak onun barışın aktif bir tarafı haline nasıl getirilebileceğinin gerçekten açıklanmaya ihtiyacı var. Bunlar, Türkiye'nin dış politikasını İsrail'e endeksli olarak yürütme diye bir zorunluluğu olduğunu mu düşünüyorlar?
Akşam Yazarı Ali Saydam:
'Ecnebi Türk aydınları' sindiremedi
Kimse Şimon Peres'in özellikle Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı'nı hedef alarak, 25 dakika boyunca sergilediği 'agresyonu' (saldırganlığı) tartışmıyor. Çünkü büyük devletlerin ve onların himayelerindeki ülkelerin bize 'fırça' atmasına alışmışız. Temsilcilerimizin ezberlerinde her 'fırça' yiyişte, son derece kibar ve 'asilce', 'üzüntülerini bildirmek' var sadece. Dış politika konusunda hiçbir şey bilmiyorsanız, 'medya maydanozu' diye adlandırılan eski emekli sefirlerimizin ve politikacılarımızın ne dediklerine bakacaksınız. O sefirlerimizin dile getirdikleri ezberlerin tam tersini savunun, hemen doğru yolu bulursunuz. Başbakan'ın Davos'taki 'çıkışı' konusunda o sefirlerimiz ağız birliği halinde 'Mahvolduk, perişan olduk, rezil olduk, İsrail'le ilişkilerimiz bir daha asla düzelmeyecek şekilde bozuldu!' buyurdular... Onlara inat, dün İsrail'in Ankara Büyükelçisi kalktı şunu dedi: 'Olur böyle şeyler. Türkiye ile İsrail arasında her zaman görüş ayrılıkları olmuştur. Her şeye rağmen ilişkilerimiz mükemmel bir şekilde yürümüştür. Şimdi de o noktaya gelinecektir.' Yani Başbakan Erdoğan'ın Davos'ta ortaya koyduğu tavır aslanlar gibi sindirilmiştir. Kimin tarafından? İsrailli resmi ağızlar tarafından. Peki, kim sindirememiştir o tavrı? Türkiye'nin 'Haddini bilmesi gerektiğini' düşünen Batılılar ve kafaları, ruhları onlarla senkron çalışan 'ecnebi Türk aydınları' sindirememiştir.
Ortadoğu Uzmanı gazeteci Hüsnü Mahalli:
Türkiye'yi aşağılıyorlar!
Bazı uzman ve aydın geçinen kişiler Türkiye'yi aşağılamak, küçük görmek ve Türkiye'yi farklı yerlere koyma anlayışından vazgeçmiyorlar. Şunu anlamıyorlar; Türkiye başkalarının talimatıyla politika üretecek değil! Katil Peres, Başbakan Erdoğan'ı eleştirsin ve o da sessiz kalsın istiyorlar. Bu kişiler Peres'in bağırmasına ses çıkarmıyorlar ama Erdoğan'ı eleştiriyorlar. Bu topraklardan birilerinin Emperyalist düzene dur demesi gerekiyordu ve bu tarihsel bir olaydı. Hiç kimse korkmasın. Dik durdukça, Türkiye giderek yükselecektir ve bölgede Türkiye'siz bir siyaset şekillenmeyecektir. Türkiye'nin Osmanlı'dan gelen tarihi bir misyonu vardır. Erdoğan'ın göstermiş olduğu tavır, normal olarak yapılması gereken tavırdı.
Zaman Gazetesi Yazarı M. Nedim Hazar:
Eziklik kompleksi, kepazelik!
Ezikliğin, kendi kimliğinden utanmanın artık kepazelik boyutuna ulaştığına şahit oldu tüm Türkiye. Başta Andıç grubunun ezik kalemleri, televizyoncuları, yorumcuları Başbakan'ın tam da 'Almayın bu gazeteleri' dediği hafta içinde ne kadar haklı olduğunu kanıtladılar. Bu nasıl bir eziklik kompleksinden, nasıl bir kendi dininden, kimliğinden, milletinden, ülkesinden, hükümetinden, başbakanından utanmaktır Yarabbi! Holding medyası Gazze vahşeti boyunca İsrail'i haklı gören görüşleri ağızlarında geveleyip durdu. Bazıları hiç utanmadan İsrail'i kutsama girişimlerinde bile bulundular. Köksüzlüğün, omurgasızlığın ve aidiyet kompleksinin bu kadarını tarih kaydediyor şüphesiz. İsrail'den daha fazla Yahudi muhibbi olan bu medya için sadece acıyabilirim ben.

"FATURASI AĞIR OLUR" DİYENLER
Emekli Büyükelçi ve CHP Milletvekili Onur Öymen:

Peres'e 'sen' diyemez
Kalkıp Gazze'ye şiddet yoluyla bir devlet kurmayı isteyen bir örgütün sözcülüğünü yapıyorsunuz. Diplomaside karşınızdakine 'sen' diye hitap edilmez. Türkiye, Ortadoğu'da arabulucu ve çözüme katkıda bulunma fırsatını kaybetmiştir.
Gazeteci Mehmet Ali Birand:

Bunun faturası olur
Başbakan, heyecana kapıldı. Ama bunun bir faturası var. Türkiye, İsrail'e sırtını dönerek hayatına devam edemez. Eğer Başbakan bu retoriği devam ettirirse o zaman Türkiye'nin dış politikasındaki dengeler değişir. Erdoğan 'büyük gözaltı'na alınır.
Emeklİ Büyükelçi İnal Batu:

Başbakan Erdoğan, maksadını aştı
Maalesef Başbakan çok fevri bir insan. Orada da maksadını aşan tavırlar sergiledi. "Davos benim için bitmiştir." dedi. Davos sadece Peres'ten ibaret değil. Önce Türkiye'nin, sonra Hamas'ın çıkarları düşünülmelidir.
Emekli Büyükelçi Özden Sanberk:

Şimon Peres'in konuşması tutarlı
İsrail Cumhurbaşkanı'nın konuşması kendi içinde tutarlı. Başbakan öfkesine hakim olamadı. Haklıyken haksız duruma düştü. Dinleyenleri insanlık suçu işlemekle itham etti.
Emekli Büyükelçi İlter Türkmen:

Bu bir Arap-İsrail meselesi
Bu bir Arap-İsrail meselesi. Bu bir siyasi meseledir. Bu öfkeli tutumun çok yansımaları olacak, vahim bir durum. Ama ne olursa olsun iki ülke arasında sert rüzgârlar esecek. Ne lüzum var Türkiye'nin Hamas ile özdeşleşmesine?
Eski Dışişleri Bakanı Şükrü Sina Gürel:

Kriz derinleşecek
İsrail ile Türkiye arasında Gazze sorunu ile başlayan kriz bence daha da derinleşecek. Bu tavır devlet adamlığına ve uluslararası politik davranışa sığmayan bir gösteri oldu. Öfkesini böyle uluslararası toplantıda nasıl kontrol edemedi, hayret içindeyim.

MİLLİ GAZETE
 

HÜZÜNLE DOLUYUM

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
30 Ocak 2009
Mesajlar
343
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
46
Batılı emperyalizmin maşası; İsrail Varlığını soykırım ve işgale dayandıran, sınırları belli olmayan,BM tarafından kurulan yapay tek ülke Siyonist İsrail..
02/02/2009
1315.jpg
[FONT=verdana,arial,helvetica,sans-serif]"Milyonlarca Yahudi'yi kandırarak ve dönemin süper güçlerinin de onayıyla 60 yıl önce Filistin'i işgal eden İsrail'in işgali gerçekleşmeseydi neler olurdu?" sorusunu cevaplayan Ortadoğu Uzmanı Gazeteci Yazar İslam Özkan, "İsrail olmasaydı, Ortadoğu ve tüm dünya çok daha güzel bir yer olurdu" diyor.
[FONT=verdana,arial,helvetica,sans-serif]Milyonlarca Musevi'yi, işgal ettiği Filistin'e getiren ve o toprakların gerçek sahiplerine karşı silahlandırıp katliamlarla yeni bir devlet kuran İsrail'in, bu yaptıklarını da Birleşmiş Milletler gibi uluslararası hukukun tek temsilcisi konumundaki bir örgüte kabul ettirdiğini kaydeden Özkan, "Filistin sorunu aslında Batı'da kökleri çok eskiye kadar uzanan Yahudi Sorununun çözülememesi ya da bu soruna çözüm girişimi olarak ortaya çıkmış bir mesele" şeklinde konuşuyor.[/FONT]
[FONT=verdana,arial,helvetica,sans-serif]Batılı emperyalizmin maşası; İsrail![/FONT]
[FONT=verdana,arial,helvetica,sans-serif]Yahudi sorununu kendi bildiği yollardan çözemeyen Batı emperyalizminin, Yahudi kodamanlarının iknası ve Siyonist liderlerin kışkırtmalarıyla bu çözüme razı olduğunu ifade eden Özkan şöyle konuştu: "Batılı ülkelerin ilk başlarda Ortadoğu'da planlı bir İsrail devleti için hummalı bir faaliyet içerisinde olduğunu düşünmüyorum. Ancak daha sonraki gelişmeler, İsrail'in Batılı emperyalizm için kullanılmaya çok müsait bir yapı olduğu olgusunu ortaya koydu ve bu husus da Batılıları İsrail olgusunu kendilerine yararlı olacak şekilde kullanmaya sevk etti."[/FONT]
[FONT=verdana,arial,helvetica,sans-serif]1948 yılına gelindiğinde bile Amerika ve İngiltere içinde hala İsrail devletinin kuruluşunu tasvip etmeyen ve bu sorun nedeniyle Araplarla aralarının bozulacağını düşünen üst düzey onlarca yetkilinin olduğunu söyleyen Özkan, "Noam Chomsky ve Hana Arendt gibi düşünürler, ABD'nin İsrail'in ilk kuruluş yıllarında Siyonistlere destek vermek bir yana, SSCB'ye karşı Almanya gibi bir müttefiki küstürmemek için Nazi soykırımının gündeme getirilmediğini söyler. Hatta bizzat Yahudi işadamlarının bunu engellediğini yazar. İsrail'in ABD'nin gözüne girmesi ve Ortadoğu'daki ezeli müttefiki haline gelmesi, 1967 savaşında ortaya koyduğu performansla ilgilidir.[/FONT]
[FONT=verdana,arial,helvetica,sans-serif]Norman Finkelstein Soykırım Endüstrisi adlı kitabında bunu açık açık yazmaktadır" diyor."Batılı güçler, İsrail'in bu noktaya geleceğin tahmin etselerdi daha güçlü bir şekilde desteklerlerdi" diyen Özkan, belki de İsrail'in kurulması ve şu an yapmakta olduklarını yapıyor olmasının, Batı emperyalizminin de sonunu getireceğini düşünüyor.[/FONT]
[FONT=verdana,arial,helvetica,sans-serif]Müslüman halkların ve ezilenlerden yana olan ülkelerin tepkisini her geçen gün daha fazla üzerine çekmekte olan ABD'nin de çığ gibi büyüyen bu tepkinin altında kalabileceğine dikkat çeken Özkan, Siyonist ve işgalci İsrail'in olmadığı bir dünyada neler yaşanacağını da şöyle özetliyor:[/FONT]
[FONT=verdana,arial,helvetica,sans-serif]İsrail olmasaydı neler olurdu ?[/FONT]
[FONT=verdana,arial,helvetica,sans-serif]Ortadoğu'da bir tarafta İsrailliler diğer tarafta ise Ürdün, Mısırlı ve Suriye'den oluşan Arap orduları arasında meydana gelen üç büyük savaş yaşanmaz, binlerce insan ölmezdi.[/FONT]
[FONT=verdana,arial,helvetica,sans-serif]6 milyon Filistinli mülteci konumuna düşmezdi.[/FONT]
[FONT=verdana,arial,helvetica,sans-serif]İnsan hakları ihlalleri yaşanmaz, İsrail diktatörlere ve işbirlikçi rejimlere ilham kaynağı olmazdı.[/FONT]
[FONT=verdana,arial,helvetica,sans-serif]Ortadoğu istikrarlı bir bölge olurdu.[/FONT]
[FONT=verdana,arial,helvetica,sans-serif]İsrail'e komşu ülkeler, Siyonistlerle silahlanma yarışına girip kaynaklarını tüketmezdi.[/FONT]
[FONT=verdana,arial,helvetica,sans-serif]Saddam gibi bir diktatörün çıkmasına gerek kalmazdı.[/FONT]
[FONT=verdana,arial,helvetica,sans-serif]CIA bu topraklarda fink atamayacaktı.[/FONT]
[FONT=verdana,arial,helvetica,sans-serif]Petrol geliri bölge ülkelerinin kalkınması için kullanılacaktı.[/FONT]
[FONT=verdana,arial,helvetica,sans-serif]Lübnan'da iç savaş yaşanmayacak, Irak'ta ABD işgali olmayacaktı.[/FONT]
[FONT=verdana,arial,helvetica,sans-serif]Suudi Arabistan'daki patlamalar yaşanmayacaktı.[/FONT]
[FONT=verdana,arial,helvetica,sans-serif]İsrail'in kurulmamış olması durumunda, insanlar enerji ve düşüncelerini daha verimli alanlara kanalize edecek ve Ortadoğu halkları belki de daha müreffeh bir hayat yaşayacaktı.[/FONT]
[FONT=verdana,arial,helvetica,sans-serif]Petrol geliri bölge ülkelerinin kalkınması için kullanılacak ve diktatör ülkeler kendilerine varlık alanı bulayacaklardı.[/FONT]
[FONT=verdana,arial,helvetica,sans-serif]Ortadoğu'daki bazı diktatörlükler, halklarını İsrail tehdidini göstererek kendi oligarşik ve otokratik yönetimlerine meşruiyet sağlamayacaklardı. Bir başka deyişle ölümü gösterip sıtmaya razı etmeyeceklerdi.[/FONT]
[FONT=verdana,arial,helvetica,sans-serif]Suudi Arabistan'daki patlamalar ve işgallerin nedeni olarak gösterilen 11 Eylül belki de hiç yaşanmayacaktı.[/FONT]
[FONT=verdana,arial,helvetica,sans-serif]Her şeyden önemlisi belki de dünya halkları ABD'ye karşı bu kadar kin ve nefret beslemeyecekti.[/FONT]
[FONT=verdana,arial,helvetica,sans-serif]Kısaca İsrail olmasa biz çok daha iyi bir dünyada yaşayacaktık.[/FONT]
Milli Gazete
[/FONT]
 
Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt