mürmüdük
Kayıtlı Kullanıcı
- Katılım
- 7 Tem 2009
- Mesajlar
- 6,952
- Tepki puanı
- 1
- Puanları
- 0
- Yaş
- 53
- Web Sitesi
- anadoluhaber.blogcu.com
Pakistan hapishaneleri ''insanlığın bittiği yer''
24 Aralık 2009
Pakistan ordusuna bağlı askeri istihbarat teşkilatnın (ISI) hapishanesinde 135 gün geçiren Ahmet K. yaşadıklarını Vakite anlattı: ‘Pakistan hapishaneleri insanlığın bittiği yer
Röportaj: Hüseyin Kulaoğlu
Ahmet K. Pakistan’a gittiğinde, Pakistan ordusuna bağlı askeri istihbarat teşkilatı ISI’nın askerlerince gözaltına alındı. Gözaltına alındığı andan itibaren esaret günlerinin başladığını ifade eden Ahmet K; “Hapishanede kaldığım 135 gün boyunca kafama geçirilen siyah torba ve ellerime takılan kelepçe artık bedenimin bir parçası oldu” dedi. Ahmet K. “Bundan sonra Pakistan’ı rüyalarımda görmek ve ismini bile duymak istemiyorum” diye konuştu.
8 Aralık tarihinde özgürlüğüne kavuşan Ahmet K. ile ISI’nın hapishanelerinde geçirdiği esaret günlerini, karşılaştığı işkenceleri, Türklere ve Afganlıları uygulanan muameleri, Türkiye Büyükelçiliği’nin Pakistan’daki yaptırım gücünü ve özgürlüğün nasıl bir duygu olduğunu konuştuk...
Vizesiz olduğum için tutuklandım
- Baştan başlayalım, öncelikle nasıl tutuklandınız?
A.K - Sınırı geçerken vizesiz olduğum için tutuklandım. Hapishanede yaşayacağım esaret dolu günler yakalanmamla beraber başlayacaktı. Hapishanede kaldığım 135 gün boyunca kafama geçirilen siyah torba ve ellerime takılan kelepçe artık bedenimin bir parçası olacaktı. Yakalandığımda ilk anda dipçikleyerek darp ettiler, kafama siyah torbayı geçirdiler, ellerimi kelepçelediler ve diz üstü anormal bir şekilde yatırıp üzerimde değerli eşya ne varsa her şeyi gasp ettiler. Gasp ederken darp etmeye devam ediyorlardı, bağırıyorlardı ve anlatılamayacak şekilde kötü muamelede bulunuyorlardı.
- Tutuklandığınızda sizi sorgulamadılar mı?
A.K - İlk tuttukları yerde 1-2 saat sorguladılar. Daha sonra beni başka tutuklanan kişilerle beraber askeri arabalara bindirip 10 saatlik bir yolculuğa çıkarttılar. Etrafımızda silahlı askerler bulunuyordu. Askerler her an tetikte bekliyordu. 10 saatlik yolculuk süresi içerisinde askerler, 3-4 defa mola verip, mola yerlerinde ihtiyaçlarını gidermelerine ve namaz kılmalarına rağmen bize bütün ısrarlarımıza rağmen ihtiyaç giderme ve namaz kılmamıza dahi izin vermediler. O gün yolda göz iması ile namaz kıldığımı hatırlıyorum.
- Yolculuk bittiğinde sizi nereye götürdüler?
A.K - Bizi çok büyük bir askeri alanın içerisinde gizli bir hapishaneye götürdüklerini düşünüyorum. Götürmüşler diyorum çünkü tutuklandığımızdan itibaren kafamıza geçirilen torbayı hiç çıkarmadılar. Askeri araçtan indirirken dahi darp ettiler, aşağılayıcı ve suçlayıcı şekilde kötü muamelerini devam ettirdiler ve sonrasında hapishaneye girdik.
3 m2 yerde aylarca tutuklu kaldık
- Hücrelerde kaç kişi kalıyordunuz?
A.K - Hapishanedeki 3 m2 boyutlarındaki hücrelerde 4-5 kişilik gruplarla kalıyorduk. Hapishanede açıkçası sizi 3 m2 bir alanda hayatta kalma zorunda bırakıyorlar. Evimde otururken çoğu zaman yerde serili olan 6 m2 halıya bakıyorum. Düşünüyorum ve bir türlü işin içinden çıkamıyorum, 6 m2 yerin yarısı kadar bir yerde bizi aylarca tuttular. Üstelik bu hücrelerin duvarları ve tavanı tam bir pislik içinde. Yerde sadece çaput diyebileceğiniz bir bez parçası var, ranza yok. Sizi betonun üzerinde yatırıyorlar, üzerinize demir kapıyı kapatıyorlar, onun dışında tahta kapı var onu da kapatıyorlar.
Gizli hapishaneler var
- Kafanıza çuval geçirdiklerini söylediniz. Peki, hapishanenin Kuetta’da olduğunu nerden biliyorsunuz?
A.K - Hapishanedeki Afganlı muhacirler evlerinin hapishaneye 10 dakika uzaklıkta olduğunu söylüyorlardı. Sohbet ettiğimde; “Biz bu bölgeyi defalarca gezdik ama burayı askeri alan olarak biliyorduk, kesinlikle hapishane bilmiyorduk” dediler. Dışarıdaki insanlar kaç sefer hapishanenin etrafından geçtiği hâlde hiçbir şekilde içeride hapishanenin olduğunu bilmiyorlar. Mesela, Guantanamo ve Ebu Gureyb buzdağının görünen ve şimdiye kadar kamuoyuna yansıtılan kısmı. Oysaki özellikle Pakistan’da ve daha birçok yerlerde adı, yeri, yurdu bilinmeyen hapishaneler var. Bizim bulunduğumuz hapishane ise sadece bunlardan bir tanesi.
Ağlama sesleri, bağrışmalar ve yakarış sesleri geliyordu
- Hapishanede ne tür muamelere maruz kaldınız?
A.K - Hapishanede Afgan muhacirlere göre Türklere daha iyi davranıyorlar. Bodrum kattaki işkence odasından sık sık çığlık sesleri, bağrışmalar, yakarışlar, ağlama sesleri geliyordu. Bu durum bizi çok etkiliyor ama maalesef bu seslere karşı hiçbir şey yapamıyorsunuz ve elinizden hiçbir şeyin gelmemesi en acı durum. Bu durum psikolojini bozuyor ve günlerce aklınızdan çıkmıyor, uyuyamıyorsunuz, yemek yiyemiyorsunuz.
- Siz indiniz mi o odalara?
İndim. Dipçiklerle ve tekme - tokat darp ederek işkence yapıyorlar. İşkence odalarının duvarlarında kan lekeleri, prangalar, lastik coplar ve işkence aletleri var. “Konuşmazsanız size istediğimiz anda istediğimizi yaparız” şeklinde bir intibada bulunmak istiyorlar.
YETKİLİ İNSANLARIN BU ZULME ARTIK BİR ŞEKİLDE DUR DEMELERİ GEREKİYOR
- Türklere nasıl işkenceler uyguluyorlardı?
A.K - Hapishanelerde insanlığın bittiğine şahit oldum. Mehmet Elibol isimli İstanbul’da oturan Türk bir arkadaşın gözlerini çok sıkı bir şekilde bağlıyorlar. Kafasına çuvalı geçiriyorlar ve ellerini arkadan kelepçeliyorlar. Bu arkadaşın günler sonra gözlerini açtıktan sonra tek gözü tamamen kör oluyor diğer gözü ise fazla görmüyordu. Bu arkadaş hâlâ o hapishanede kalıyor.
20 yaşında bir arkadaş hapishanede banyo yaparken gardiyan tecavüz etmek için üzerine saldırıyor. Bu sırada kavga çıkıyor, bağrışmalar oluyor. Sesleri duyup gelen diğer gardiyanlar bu gardiyanı o arkadaştan uzaklaştırıyorlar. Arkadaş bir erkek gardiyanın tecavüzüne uğramaktan son anda kurtuluyor. Ve bu durum psikolojisini çok bozuyor. Sabahlara kadar uyku uyuyamıyor, uykuya daldığı zaman ise çığlıklarla uyanıyor.
Osman isminde Konya’da yaşayan bir arkadaş ise başka hapishanede tavandan sarkıtılan prangalara ellerinden bağlanarak 55 gün asılı tutulmuş. Asılı tutulmasının haricinde işkence de uygulamışlar. Bu arkadaş işkencelerden dolayı vücudu ağrıdığı için oturamıyor bile. 55 gün sonra bizim hapishaneye getirdiklerinde arkadaşın durumu anormal derecede korkunçtu. Bizim tabirimizle bir deri bir kemik kalmış şekildeydi. Hapishanede işkencelere karşı bir yere kadar; ama onurunuz ve namusunuz kirletilmek isteniyorsa buna karşı koyabileceğiniz hiçbir gücünüz kalmaz. Yetkili insanların bu zulme artık bir şekilde dur demeleri gerekiyor.
Bize ne zaman sıra geleceğini düşünüyorduk
- Türklere böyle işkenceler uygulanıyorsa Afganlılara nasıl bir muamelede bulunuyorlar bunu tahmin etmek güç değil herhalde...
A.K - Afganlılara karşı Filistin askısı ve avret yerlerinden elektrik veriyorlar ve bayılıncaya hatta ölünceye kadar dövüyorlar. Ağlamalarına ve işkence seslerine bizzat şahit olduk, bu durumda bizi ilgilendiren en önemli nokta ise, bize sıranın ne zaman geleceğiydi. Her zaman bu korkuyla yaşadık. Bir Afganlıya hapishanede öyle işkence yapmışlar ve öyle dövmüşler ki, ölme noktasına gelmişti. Bu Afganlıyı daha sonra hücresine çıkarttılar ve birkaç gün sonra ölecek diye bıraktılar. Birçok Afganlıya da bunu yapıyorlar. Bu kişilerin vücutları gördükleri işkencelerden dolayı morluğun ötesinde simsiyah bir renk alıyor. İki Afganlının öldürüldüğünü gördük.
- Esirler bu duruma tepki göstermiyor mu?
A.K - Bazı esirler gördükleri işkenceden dolayı haftalarca açlık grevi yaptılar. Ölüm noktasına geldiği andan itibaren o insanı yetkililer hastaneye götürüyorlar. Hapishanede kimse ölüm noktasına gelmeden hastaneye gitmek istemiyorlar. Çünkü hastanede ilgilenmiyorlar.
Hapishanede inançlı insaNlar vardı
- Hapishanede genelde nasıl kişiler tutuklu bulunuyordu?
A.K - Masum, kendi inançlarıyla, değerleriyle, hedefleriyle ayakta kalmaya çalışan kişilerdi. İnancını elinden geldiği kadarıyla yaşamaya çalışıyorlardı.
- Hapishaneden ne zaman serbest kalacağınız belli miydi?
Hiçbir şekilde hapishanede yetkililere soru sorma ve talep etme hakkınız yoktu. Ve size hiçbir açıklama yapmıyorlardı. Biz, Türkiye’ye gelen uçağa bindirilene kadar nereye geldiğimizi bilmiyorduk. Siz bir Türk olarak kendinize bir hedef koyabiliyorsunuz ama Afganlıların kaç sene yattıkları, yatacakları belli değil hiçbir umut ve ışık yok.
Hapishanede tercümanlık yaptım
- Siz İngilizce biliyorsunuz. Hapishane de dil bilmeniz ne işinize yaradı?
A.K - Hapishanenin yetkilileri sorgularda benim tercümanlık yapmamı istedi. Ben de oradaki 30’a yakın Türk arkadaşların sorgusunda bulundum ve tercümanlık yaptım.
- Sorguda Türklere neler soruyorlardı?
A.K - Türkiye’de nerede yaşıyorsun? Ne iş yapıyorsun? Buraya nasıl geldin? Kimlerin vesilesi ile geldin? Belki en çok üzerinde durdukları soru; Buraya ne amaçla geldin? ve Nereye gidiyorsun? sorularıydı.
- Ne cevap veriyorlardı genelde?
A.K - Genelde iki şekilde cevapları vardı. Birincisi, Türkiye’de istedikleri ilim ortamı olmadığı için Türkiye’deki Pakistan Büyükelçiliği’nden defalarca vize taleplerinde bulunduklarını, vize talepleri kabul edilmeyince, kendi başlarının çaresine bakıp bir şekilde medrese ilmi tahsil edebilmek için Pakistan’a geldiklerini söylüyorlardı. İkincisi ise dünyaca ünlü Tebliğ Cemaatinden olduğunu ve cemaatin merkezi ile irtibat kurmak için geldiklerini söylüyorlardı.
- Türk Büyükelçiliği ile irtibat kurmadınız mı?
A.K - ISI sorgusunda sizin Türk olduğunuza kanaat getirdiğinde bilgilerinizi Türk Büyükelçiliği’ne gönderiyorlar bunun üzerine elçilik sizi sorguluyor. Bu şekilde elçilik ile görüştük.
- Hapishanede mi görüştünüz?
A.K - Büyükelçilik görevlilerini kesinlikle askeri bölgeye ya da sizin bulunduğunuz hapishaneye getirmiyorlar. Yerini bilmediğimiz villa şeklinde bir eve götürdüler ve elçilik görevlileri bizi orada sorguladı. Elçilik görevlileri sizi kesinlikle çuval ve kelepçe ile görmüyor.
AMERIKAN MODELI HÜCRELERDE KALDIK
- Nasıl bir hapishanede kaldınız?
A.K - Pakistan Kuetta’da Amerikan modelinde hücreleri olan bir hapishanede kaldık. Tellerin ön tarafında her ne kadar Pakistan yetkilileri ve Pakistan askeri istihbaratı ISI görünse de, Amerika’nın sponsorluğunda kurulmuş bir hapishane olduğunu düşünüyorum. ISI’nın perde önündeki kukla güçler olduğunu, Amerikan istihbaratı CIA’nın ise asıl güç olduğunu düşünüyorum.
- Hapishanede kaç tane hücre vardı?
A.K - Bizim kaldığımız hapishanede uzunluğu 2, genişliği ise 1,5 metre boyutlarında olmak üzere 10 tane hücre vardı. Bu hücrelerde duruma göre 4 veya 5 kişi kalıyordu, hapishanede toplam 43 kişiydik. Hücreler haricinde 2 koridor 1 tuvalet ve 1 banyo vardı ve hapishane 60 m2 bir alan. Bu alanda aylarca hatta bizden sonra kalmaya devam eden insanlar yaşamaya devam ediyorlar. Affedersiniz; sizi lavaboya götürürken ellerinizi kelepçeliyorlar ve 2 metrelik bir zincire bağlayarak bir köpeği gezdirir gibi size davranıyorlar.
Her zaman korkuyla yaşadık
Pakistan ordusuna bağlı askeri istihbarat teşkilatı ISI’nın gizli hapishanelerinde kalan Ahmet K.; hapishanelerde insanlığın bittiğine şahit olduğunu anlattı. Hapishanede geçirdiği 135 günlük esaretini Vakit’le paylaşan Ahmet K. “Afganlılara Filistin askısı ve avret yerlerinden elektrik veriyorlar ve bayılıncaya hatta ölünceye kadar dövüyorlardı. Bizi ilgilendiren en önemli nokta ise, bize sıranın ne zaman geleceğiydi. Her zaman bu korkuyla yaşadık.”
Hapishanelerde insanlığın bittiğine şahit olduğunu söyleyen Ahmet K.; “Mehmet Elibol isimli İstanbul’da oturan Türk bir arkadaşın gözlerini çok sıkı bir şekilde bağlıyorlar. Kafasına çuvalı geçiriyorlar ve ellerini arkadan kelepçeliyorlar. Bu arkadaşın günler sonra gözlerini açtıktan sonra tek gözü tamamen kör oluyor diğer gözü ise fazla görmüyordu. Bu arkadaş hâlâ o hapishanede kalıyor” dedi.
GIDIŞINIZE DAIR BIR UMUT VERILMIYOR
- Sorgu bitince ne oldu?
A.K - Sorgu bitince herkesin kafasındaki en önemli soru işareti ne zaman bizi göndereceksiniz? şeklindeydi. Bir an önce gitme isteğindeki ısrarlarımıza maalesef cevap vermediler. Hiçbir şekilde gidişinize dair bir umut vermiyorlar ve sizin anlattıklarınızda hep art niyet arıyorlar.
- Serbest bırakılmanızda büyükelçiliğin yaptırım gücü söz konusu oldu mu?
A.K - Kesinlikle zannetmiyorum, elçilik görevlileri bize karşı iyi davranmadı. Hatta doğruyu anlatın yoksa burada çürüyüp gidersiniz şeklinde bir intiba oluşturdular. Özellikle Türkiye’ye döndükten sonra ailemin benim ülkeye dönmem konusunda çok çalışmalar yaptığını öğrendim. Dışişleri Bakanlığı’na, Pakistan Büyükelçiliği’ne ve ulaşabildikleri bütün yetkili birimlere ulaşmaları sebebiyle serbest kaldığımı düşünüyorum.
TEK SUÇUNUZ “VIZESIZ OLMAK” DEDILER
- Nasıl serbest bırakıldınız?
A.K - 3.5 saatlik hava yolculuğunun ardından bizi havalimanında mülteci kapısından geçirerek uçağa bindirdiler. Sınır dışı edilirken Emniyet amirleri bize; “sizin tek suçunuz Pakistan’a vizesiz olarak girmek” olduğunu söyledi.
- Pakistan’a tekrar gitmeyi düşünüyor musunuz?
A.K - Benim için artık Pakistan diye bir devlet, bir ülke yoktur. Hayatımda Pakistan yok. Bundan sonra Pakistan’ı rüyalarımda görmek ve ismini bile duymak istemiyorum.
- Peki, özgürlük nasıl bir şey?
A.K - Ben kendimi yolda yürürken ilk defa adım atan bir bebek veya uzayda yürüyen astronot gibi hissediyorum. Adımlarımı boşluğa atmış gibiyim, yürümekte zorlanıyorum. Güneşi ve yağmuru gördüğüm zaman hiç farkında olmadığınız nimetlerin farkına varıyorsunuz. 5 ay sonra önünüze gelen bir tas sıcak çorbanın kokusunu, tadını hissettiğiniz zaman ne kadar büyük nimetlere, imkanlara sahip olduğunuzu tekrar tekrar hissediyorsunuz. Uzun zamandır göremediğiniz ailenizi gördüğünüz zaman ne kadar büyük nimetlere sahip olduğunuzu aklınızdan çıkaramıyorsunuz. Çuvalsız, kelepçesiz açık bir ortamda ailenizle beraber olmak bir insanın kavuşacağı en iyi imkândır.
Kaynak: Vakit
24 Aralık 2009
Pakistan ordusuna bağlı askeri istihbarat teşkilatnın (ISI) hapishanesinde 135 gün geçiren Ahmet K. yaşadıklarını Vakite anlattı: ‘Pakistan hapishaneleri insanlığın bittiği yer
Röportaj: Hüseyin Kulaoğlu
Ahmet K. Pakistan’a gittiğinde, Pakistan ordusuna bağlı askeri istihbarat teşkilatı ISI’nın askerlerince gözaltına alındı. Gözaltına alındığı andan itibaren esaret günlerinin başladığını ifade eden Ahmet K; “Hapishanede kaldığım 135 gün boyunca kafama geçirilen siyah torba ve ellerime takılan kelepçe artık bedenimin bir parçası oldu” dedi. Ahmet K. “Bundan sonra Pakistan’ı rüyalarımda görmek ve ismini bile duymak istemiyorum” diye konuştu.
8 Aralık tarihinde özgürlüğüne kavuşan Ahmet K. ile ISI’nın hapishanelerinde geçirdiği esaret günlerini, karşılaştığı işkenceleri, Türklere ve Afganlıları uygulanan muameleri, Türkiye Büyükelçiliği’nin Pakistan’daki yaptırım gücünü ve özgürlüğün nasıl bir duygu olduğunu konuştuk...
Vizesiz olduğum için tutuklandım
- Baştan başlayalım, öncelikle nasıl tutuklandınız?
A.K - Sınırı geçerken vizesiz olduğum için tutuklandım. Hapishanede yaşayacağım esaret dolu günler yakalanmamla beraber başlayacaktı. Hapishanede kaldığım 135 gün boyunca kafama geçirilen siyah torba ve ellerime takılan kelepçe artık bedenimin bir parçası olacaktı. Yakalandığımda ilk anda dipçikleyerek darp ettiler, kafama siyah torbayı geçirdiler, ellerimi kelepçelediler ve diz üstü anormal bir şekilde yatırıp üzerimde değerli eşya ne varsa her şeyi gasp ettiler. Gasp ederken darp etmeye devam ediyorlardı, bağırıyorlardı ve anlatılamayacak şekilde kötü muamelede bulunuyorlardı.
- Tutuklandığınızda sizi sorgulamadılar mı?
A.K - İlk tuttukları yerde 1-2 saat sorguladılar. Daha sonra beni başka tutuklanan kişilerle beraber askeri arabalara bindirip 10 saatlik bir yolculuğa çıkarttılar. Etrafımızda silahlı askerler bulunuyordu. Askerler her an tetikte bekliyordu. 10 saatlik yolculuk süresi içerisinde askerler, 3-4 defa mola verip, mola yerlerinde ihtiyaçlarını gidermelerine ve namaz kılmalarına rağmen bize bütün ısrarlarımıza rağmen ihtiyaç giderme ve namaz kılmamıza dahi izin vermediler. O gün yolda göz iması ile namaz kıldığımı hatırlıyorum.
- Yolculuk bittiğinde sizi nereye götürdüler?
A.K - Bizi çok büyük bir askeri alanın içerisinde gizli bir hapishaneye götürdüklerini düşünüyorum. Götürmüşler diyorum çünkü tutuklandığımızdan itibaren kafamıza geçirilen torbayı hiç çıkarmadılar. Askeri araçtan indirirken dahi darp ettiler, aşağılayıcı ve suçlayıcı şekilde kötü muamelerini devam ettirdiler ve sonrasında hapishaneye girdik.
3 m2 yerde aylarca tutuklu kaldık
- Hücrelerde kaç kişi kalıyordunuz?
A.K - Hapishanedeki 3 m2 boyutlarındaki hücrelerde 4-5 kişilik gruplarla kalıyorduk. Hapishanede açıkçası sizi 3 m2 bir alanda hayatta kalma zorunda bırakıyorlar. Evimde otururken çoğu zaman yerde serili olan 6 m2 halıya bakıyorum. Düşünüyorum ve bir türlü işin içinden çıkamıyorum, 6 m2 yerin yarısı kadar bir yerde bizi aylarca tuttular. Üstelik bu hücrelerin duvarları ve tavanı tam bir pislik içinde. Yerde sadece çaput diyebileceğiniz bir bez parçası var, ranza yok. Sizi betonun üzerinde yatırıyorlar, üzerinize demir kapıyı kapatıyorlar, onun dışında tahta kapı var onu da kapatıyorlar.
Gizli hapishaneler var
- Kafanıza çuval geçirdiklerini söylediniz. Peki, hapishanenin Kuetta’da olduğunu nerden biliyorsunuz?
A.K - Hapishanedeki Afganlı muhacirler evlerinin hapishaneye 10 dakika uzaklıkta olduğunu söylüyorlardı. Sohbet ettiğimde; “Biz bu bölgeyi defalarca gezdik ama burayı askeri alan olarak biliyorduk, kesinlikle hapishane bilmiyorduk” dediler. Dışarıdaki insanlar kaç sefer hapishanenin etrafından geçtiği hâlde hiçbir şekilde içeride hapishanenin olduğunu bilmiyorlar. Mesela, Guantanamo ve Ebu Gureyb buzdağının görünen ve şimdiye kadar kamuoyuna yansıtılan kısmı. Oysaki özellikle Pakistan’da ve daha birçok yerlerde adı, yeri, yurdu bilinmeyen hapishaneler var. Bizim bulunduğumuz hapishane ise sadece bunlardan bir tanesi.
Ağlama sesleri, bağrışmalar ve yakarış sesleri geliyordu
- Hapishanede ne tür muamelere maruz kaldınız?
A.K - Hapishanede Afgan muhacirlere göre Türklere daha iyi davranıyorlar. Bodrum kattaki işkence odasından sık sık çığlık sesleri, bağrışmalar, yakarışlar, ağlama sesleri geliyordu. Bu durum bizi çok etkiliyor ama maalesef bu seslere karşı hiçbir şey yapamıyorsunuz ve elinizden hiçbir şeyin gelmemesi en acı durum. Bu durum psikolojini bozuyor ve günlerce aklınızdan çıkmıyor, uyuyamıyorsunuz, yemek yiyemiyorsunuz.
- Siz indiniz mi o odalara?
İndim. Dipçiklerle ve tekme - tokat darp ederek işkence yapıyorlar. İşkence odalarının duvarlarında kan lekeleri, prangalar, lastik coplar ve işkence aletleri var. “Konuşmazsanız size istediğimiz anda istediğimizi yaparız” şeklinde bir intibada bulunmak istiyorlar.
YETKİLİ İNSANLARIN BU ZULME ARTIK BİR ŞEKİLDE DUR DEMELERİ GEREKİYOR
- Türklere nasıl işkenceler uyguluyorlardı?
A.K - Hapishanelerde insanlığın bittiğine şahit oldum. Mehmet Elibol isimli İstanbul’da oturan Türk bir arkadaşın gözlerini çok sıkı bir şekilde bağlıyorlar. Kafasına çuvalı geçiriyorlar ve ellerini arkadan kelepçeliyorlar. Bu arkadaşın günler sonra gözlerini açtıktan sonra tek gözü tamamen kör oluyor diğer gözü ise fazla görmüyordu. Bu arkadaş hâlâ o hapishanede kalıyor.
20 yaşında bir arkadaş hapishanede banyo yaparken gardiyan tecavüz etmek için üzerine saldırıyor. Bu sırada kavga çıkıyor, bağrışmalar oluyor. Sesleri duyup gelen diğer gardiyanlar bu gardiyanı o arkadaştan uzaklaştırıyorlar. Arkadaş bir erkek gardiyanın tecavüzüne uğramaktan son anda kurtuluyor. Ve bu durum psikolojisini çok bozuyor. Sabahlara kadar uyku uyuyamıyor, uykuya daldığı zaman ise çığlıklarla uyanıyor.
Osman isminde Konya’da yaşayan bir arkadaş ise başka hapishanede tavandan sarkıtılan prangalara ellerinden bağlanarak 55 gün asılı tutulmuş. Asılı tutulmasının haricinde işkence de uygulamışlar. Bu arkadaş işkencelerden dolayı vücudu ağrıdığı için oturamıyor bile. 55 gün sonra bizim hapishaneye getirdiklerinde arkadaşın durumu anormal derecede korkunçtu. Bizim tabirimizle bir deri bir kemik kalmış şekildeydi. Hapishanede işkencelere karşı bir yere kadar; ama onurunuz ve namusunuz kirletilmek isteniyorsa buna karşı koyabileceğiniz hiçbir gücünüz kalmaz. Yetkili insanların bu zulme artık bir şekilde dur demeleri gerekiyor.
Bize ne zaman sıra geleceğini düşünüyorduk
- Türklere böyle işkenceler uygulanıyorsa Afganlılara nasıl bir muamelede bulunuyorlar bunu tahmin etmek güç değil herhalde...
A.K - Afganlılara karşı Filistin askısı ve avret yerlerinden elektrik veriyorlar ve bayılıncaya hatta ölünceye kadar dövüyorlar. Ağlamalarına ve işkence seslerine bizzat şahit olduk, bu durumda bizi ilgilendiren en önemli nokta ise, bize sıranın ne zaman geleceğiydi. Her zaman bu korkuyla yaşadık. Bir Afganlıya hapishanede öyle işkence yapmışlar ve öyle dövmüşler ki, ölme noktasına gelmişti. Bu Afganlıyı daha sonra hücresine çıkarttılar ve birkaç gün sonra ölecek diye bıraktılar. Birçok Afganlıya da bunu yapıyorlar. Bu kişilerin vücutları gördükleri işkencelerden dolayı morluğun ötesinde simsiyah bir renk alıyor. İki Afganlının öldürüldüğünü gördük.
- Esirler bu duruma tepki göstermiyor mu?
A.K - Bazı esirler gördükleri işkenceden dolayı haftalarca açlık grevi yaptılar. Ölüm noktasına geldiği andan itibaren o insanı yetkililer hastaneye götürüyorlar. Hapishanede kimse ölüm noktasına gelmeden hastaneye gitmek istemiyorlar. Çünkü hastanede ilgilenmiyorlar.
Hapishanede inançlı insaNlar vardı
- Hapishanede genelde nasıl kişiler tutuklu bulunuyordu?
A.K - Masum, kendi inançlarıyla, değerleriyle, hedefleriyle ayakta kalmaya çalışan kişilerdi. İnancını elinden geldiği kadarıyla yaşamaya çalışıyorlardı.
- Hapishaneden ne zaman serbest kalacağınız belli miydi?
Hiçbir şekilde hapishanede yetkililere soru sorma ve talep etme hakkınız yoktu. Ve size hiçbir açıklama yapmıyorlardı. Biz, Türkiye’ye gelen uçağa bindirilene kadar nereye geldiğimizi bilmiyorduk. Siz bir Türk olarak kendinize bir hedef koyabiliyorsunuz ama Afganlıların kaç sene yattıkları, yatacakları belli değil hiçbir umut ve ışık yok.
Hapishanede tercümanlık yaptım
- Siz İngilizce biliyorsunuz. Hapishane de dil bilmeniz ne işinize yaradı?
A.K - Hapishanenin yetkilileri sorgularda benim tercümanlık yapmamı istedi. Ben de oradaki 30’a yakın Türk arkadaşların sorgusunda bulundum ve tercümanlık yaptım.
- Sorguda Türklere neler soruyorlardı?
A.K - Türkiye’de nerede yaşıyorsun? Ne iş yapıyorsun? Buraya nasıl geldin? Kimlerin vesilesi ile geldin? Belki en çok üzerinde durdukları soru; Buraya ne amaçla geldin? ve Nereye gidiyorsun? sorularıydı.
- Ne cevap veriyorlardı genelde?
A.K - Genelde iki şekilde cevapları vardı. Birincisi, Türkiye’de istedikleri ilim ortamı olmadığı için Türkiye’deki Pakistan Büyükelçiliği’nden defalarca vize taleplerinde bulunduklarını, vize talepleri kabul edilmeyince, kendi başlarının çaresine bakıp bir şekilde medrese ilmi tahsil edebilmek için Pakistan’a geldiklerini söylüyorlardı. İkincisi ise dünyaca ünlü Tebliğ Cemaatinden olduğunu ve cemaatin merkezi ile irtibat kurmak için geldiklerini söylüyorlardı.
- Türk Büyükelçiliği ile irtibat kurmadınız mı?
A.K - ISI sorgusunda sizin Türk olduğunuza kanaat getirdiğinde bilgilerinizi Türk Büyükelçiliği’ne gönderiyorlar bunun üzerine elçilik sizi sorguluyor. Bu şekilde elçilik ile görüştük.
- Hapishanede mi görüştünüz?
A.K - Büyükelçilik görevlilerini kesinlikle askeri bölgeye ya da sizin bulunduğunuz hapishaneye getirmiyorlar. Yerini bilmediğimiz villa şeklinde bir eve götürdüler ve elçilik görevlileri bizi orada sorguladı. Elçilik görevlileri sizi kesinlikle çuval ve kelepçe ile görmüyor.
AMERIKAN MODELI HÜCRELERDE KALDIK
- Nasıl bir hapishanede kaldınız?
A.K - Pakistan Kuetta’da Amerikan modelinde hücreleri olan bir hapishanede kaldık. Tellerin ön tarafında her ne kadar Pakistan yetkilileri ve Pakistan askeri istihbaratı ISI görünse de, Amerika’nın sponsorluğunda kurulmuş bir hapishane olduğunu düşünüyorum. ISI’nın perde önündeki kukla güçler olduğunu, Amerikan istihbaratı CIA’nın ise asıl güç olduğunu düşünüyorum.
- Hapishanede kaç tane hücre vardı?
A.K - Bizim kaldığımız hapishanede uzunluğu 2, genişliği ise 1,5 metre boyutlarında olmak üzere 10 tane hücre vardı. Bu hücrelerde duruma göre 4 veya 5 kişi kalıyordu, hapishanede toplam 43 kişiydik. Hücreler haricinde 2 koridor 1 tuvalet ve 1 banyo vardı ve hapishane 60 m2 bir alan. Bu alanda aylarca hatta bizden sonra kalmaya devam eden insanlar yaşamaya devam ediyorlar. Affedersiniz; sizi lavaboya götürürken ellerinizi kelepçeliyorlar ve 2 metrelik bir zincire bağlayarak bir köpeği gezdirir gibi size davranıyorlar.
Her zaman korkuyla yaşadık
Pakistan ordusuna bağlı askeri istihbarat teşkilatı ISI’nın gizli hapishanelerinde kalan Ahmet K.; hapishanelerde insanlığın bittiğine şahit olduğunu anlattı. Hapishanede geçirdiği 135 günlük esaretini Vakit’le paylaşan Ahmet K. “Afganlılara Filistin askısı ve avret yerlerinden elektrik veriyorlar ve bayılıncaya hatta ölünceye kadar dövüyorlardı. Bizi ilgilendiren en önemli nokta ise, bize sıranın ne zaman geleceğiydi. Her zaman bu korkuyla yaşadık.”
Hapishanelerde insanlığın bittiğine şahit olduğunu söyleyen Ahmet K.; “Mehmet Elibol isimli İstanbul’da oturan Türk bir arkadaşın gözlerini çok sıkı bir şekilde bağlıyorlar. Kafasına çuvalı geçiriyorlar ve ellerini arkadan kelepçeliyorlar. Bu arkadaşın günler sonra gözlerini açtıktan sonra tek gözü tamamen kör oluyor diğer gözü ise fazla görmüyordu. Bu arkadaş hâlâ o hapishanede kalıyor” dedi.
GIDIŞINIZE DAIR BIR UMUT VERILMIYOR
- Sorgu bitince ne oldu?
A.K - Sorgu bitince herkesin kafasındaki en önemli soru işareti ne zaman bizi göndereceksiniz? şeklindeydi. Bir an önce gitme isteğindeki ısrarlarımıza maalesef cevap vermediler. Hiçbir şekilde gidişinize dair bir umut vermiyorlar ve sizin anlattıklarınızda hep art niyet arıyorlar.
- Serbest bırakılmanızda büyükelçiliğin yaptırım gücü söz konusu oldu mu?
A.K - Kesinlikle zannetmiyorum, elçilik görevlileri bize karşı iyi davranmadı. Hatta doğruyu anlatın yoksa burada çürüyüp gidersiniz şeklinde bir intiba oluşturdular. Özellikle Türkiye’ye döndükten sonra ailemin benim ülkeye dönmem konusunda çok çalışmalar yaptığını öğrendim. Dışişleri Bakanlığı’na, Pakistan Büyükelçiliği’ne ve ulaşabildikleri bütün yetkili birimlere ulaşmaları sebebiyle serbest kaldığımı düşünüyorum.
TEK SUÇUNUZ “VIZESIZ OLMAK” DEDILER
- Nasıl serbest bırakıldınız?
A.K - 3.5 saatlik hava yolculuğunun ardından bizi havalimanında mülteci kapısından geçirerek uçağa bindirdiler. Sınır dışı edilirken Emniyet amirleri bize; “sizin tek suçunuz Pakistan’a vizesiz olarak girmek” olduğunu söyledi.
- Pakistan’a tekrar gitmeyi düşünüyor musunuz?
A.K - Benim için artık Pakistan diye bir devlet, bir ülke yoktur. Hayatımda Pakistan yok. Bundan sonra Pakistan’ı rüyalarımda görmek ve ismini bile duymak istemiyorum.
- Peki, özgürlük nasıl bir şey?
A.K - Ben kendimi yolda yürürken ilk defa adım atan bir bebek veya uzayda yürüyen astronot gibi hissediyorum. Adımlarımı boşluğa atmış gibiyim, yürümekte zorlanıyorum. Güneşi ve yağmuru gördüğüm zaman hiç farkında olmadığınız nimetlerin farkına varıyorsunuz. 5 ay sonra önünüze gelen bir tas sıcak çorbanın kokusunu, tadını hissettiğiniz zaman ne kadar büyük nimetlere, imkanlara sahip olduğunuzu tekrar tekrar hissediyorsunuz. Uzun zamandır göremediğiniz ailenizi gördüğünüz zaman ne kadar büyük nimetlere sahip olduğunuzu aklınızdan çıkaramıyorsunuz. Çuvalsız, kelepçesiz açık bir ortamda ailenizle beraber olmak bir insanın kavuşacağı en iyi imkândır.
Kaynak: Vakit