Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Islam savaşçıları (1 Kullanıcı)

hasgül

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
16 Mar 2009
Mesajlar
1,965
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
45
er_DP0A.jpg


Milli Görüş hareketinin başlaması (1967)


Erbakan Milli Görüs'ü tarif ediyor "Milletimizin tarihi an'anevi ve bütün değerlerine saygılı olan görüş Milli Görüş'tür."
(45)
"Milli Görüş demek, bizim milletimizin kendi görüşü demektir. Sultan Fatih 'in İstanbul 'u fethederken kalbindeki inanç ne ise, Milli Görüş odur. Bizim milletimiz bin yıl Milli Görüş ile dünyaya hakim oldu. Bugün de bütün dertlerimizin ilacı Milli Görüş 'tedir." (46)
Prof. Dr. Necmettin Erbakan


Erbakan ile ilgili baska bir Tesbit "Hoca lastik gibidir, basıyorsun yamyassı oluyor. Ezdim sanıyorsun, bıraktığın zaman eski haline geliyor." (47)
Turhan Akyol Malatya Milletvekili

Niçin Siyaset? Siyaset, idare etme sanatıdır. İnsanlar için ya da insanların edindikleri dava ve gayelere hizmet etmek için düşünülen, arzu edilen, planlanan, programlanan tüm hizmet sahalarının yolu, idare sanatından geçer. Bu da gösteriyor ki en büyük, en geniş, en kapsamlı hizmet sahası, siyasettir. Mesela, vatana, millete hizmet amacıyla bir kişi İstanbul'da bir vakıf ya da dernek kursa, bu vakfın ya da derneğin hizmetleri, yine aynı maksatla kurulan bir siyasi partinin hizmetleri kadar geniş, büyük, kapsamlı ve faydalı olmaz. Bir vakıf ya da dernek Kıbrıs Barış Harekatı gibi bir işe karar veremez, verse de geçerli sayılmaz ve etkili olmaz. Halbuki Meclis'te grup kurmuş, iktidar olmuş bir siyasi parti böyle bir iş için karar verebilir ve vereceği kararını da gerçekleştirebilir.

Bundan da net bir şekilde anlıyoruz ki, insanlara daha çok, daha geniş, daha verimli, daha faydalı hizmet edebilmek için siyasetle uğraşmak gerekir. Zira; "insanların en hayırlısı, insanlara en faydalı olanıdır." prensibi de bunu gerekli kılmaktadır.

Erbakan, bu gerekliliği bilmenin yanısıra bizzat Odalar Birliği Genel Sekreterliği ve Genel Başkanlığı döneminde yaşayarak müşahade etmiş olduğu için siyasetin ehemmiyetini daha iyi kavradığından siyasete girmeyi, siyaset yapmayı vatanı ve milleti için zaruri, kaçınılmaz bir vazife kabul etmiştir.
Rahmetli Adnan Menderes'den sonra Erbakan'la Türk Siyaseti canlılık, hareketlilik ve renklilik kazanmıştır.
Bu canlılık, hareketlilik ve renklilikten, maddi ve manevi çıkarlarından dolayı rahatsız olanlar var! Bunun için Erbakan'ın siyaset meydanında olmasını istemezler...
isteseler de istemeseler de o siyaset yapmaya karar vermişti. Mutlaka siyasete başlamalıydı.

Erbakan Siyaset'e basliyor
Odalar Birliği'ndeki bu mücadele Erbakan'ın siyasete girme arzusunu güçlendiriyordu. Dolayısıyla 14 Ekim 1969'da yapılan Genel Seçimlerde Konya'dan bağımsız milletvekili adayı oldu.
"Erbakan'ın seçilmesini önleyebilmek için bir takım çevreler hemen harekete geçip çeşitli çarelere başvurdular. O günlerde bir kesim müslüman insanların gözdesi olmayı başarmış olan BUGÜN gazetesinde Erbakan'ın alacağı oyların iptal edilmesi maksadıyla, Erbakan'ın oy pusulasını da mühürleyerek sandığa atın şeklinde haberler yayınlandı. Bu sebeple Erbakan'ın aldığı oyların yarıya yakım iptal çıktı." (48)
Erbakan'ın aldığı oyların yarıya yakını iptal çıktığı halde, yine fazlasıyla oy alarak milletvekili seçilmeyi başardı. Çünkü O, başarmak için Konya ve çevresinde gece demeden gündüz demeden fevkalade bir aksiyon ve organizasyon ile çalışmıştı. Çalışan elbette başarır.
Erbakan milletvekili seçilir seçilmez, sonraki dönemde dava arkadaşları olan Ahmet Tevfik Paksu, Hasan Aksay, Süleyman Arif Emre ve Ali Hikmet Güner'in hazırlıklarını 1967'den buyana sürdürdükleri Milli Görüş düşüncesine sahip bir partinin kurulması için kolları sıvadı.




Erbakan 43 yasinda Milletvekili seçiliyor
1969'da Konya'dan bağımsız milletvekili seçilen 43 yaşındaki Prof. Dr. Necmettin Erbakan, istikbalde fikir ve düşüncelerinden dolayı bir çok zorlukla karşılaşacağını bildiği halde aday olup siyasete girdi.

1000 yıllık tarihi olan bir milletin taklitçi olmasını, Batı hayranı taklitçiler tarafından yönetilmesini görmek değil, düşünmek bile akıllı, bilinçli, şuurlu bir müslümanı üzer. Çeşitli bilim dallarında Batılılara ve tüm dünyaya örnek olmuş bir milletin evlatları taklitçi olamaz ve taklitçilerin peşine gitmelerine müsade edilemezdi. Çünkü taklitçilik sömürülmeyi, ezilmeyi gerektirir ve kalkınmayı, büyümeyi, ilerlemeyi önler. Taklit edilen at hızıyla ilerlerken, taklit eden kaplumbağı yürüyüşüyle mesafe kat ederek ilerler.
Batılılar kendi terzilerinde, kendi ölçülerine göre elbise biçtirip, diktirip giyiyorlar. Bir zaman sonra bu elbiseleri yıprandığı için çöpe atıyorlar. Biz de işte -eski de olsa hazır elbise deyip batılılar tarafından biçilmiş, dikilmiş, giyilmiş ve atılmış olan bu elbiseleri insanlarımıza giydirmeye çalışıyoruz. Tabiiki dar geldiği için olmuyor. Çünkü bizim halkımızın yapısı büyük. Halkı, kendi terzimiz yokmuş, biz biçemeyiz, dikemeyiz gibi bu eskileri giymek mecburiyetinde bırakıyoruz. Elbiseler eski ve dar olduğu için sökülüp yırtılıyor. Biz yırtık ve sökükle uğraşırken elin adamı aya gidiyor biz de onu seyrediyoruz. Teşbihte hata olmasın, işte taklitçilik buna benziyor.
Türkiye'de Milli Eğitim var, Milli Savunma var, Milli İstihbarat var, Milli Gelir var, Milli Piyango var da Milli Görüş olmaz mı?
İşte bunun için Erbakan "Milli Görüş" dedi, Milli Görüşle yola çıktı ve Milli Görüşle yürüyor...

Çünkü, Milli Görüş, bir milletin kendi görüşüdür. Kendi görüşü olmayan, uydu olur, robot olur, taklitçi olur! Taklitçi ise asla üretken ve başarılı olamaz!
 

hasgül

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
16 Mar 2009
Mesajlar
1,965
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
45
mm_ETu6.jpg


Milli Nizam Dönemi


MNP ile ilgili bir Tesbit "Milli Nizam Partisi, Türk modernleşme süreci içinde ortaya çıkan ilk İslamî harekettir. Gerek Osmanlı İmparatorluğu döneminde, gerek Cumhuriyet döneminde dinsel muhalefet özerk bir alan kazanmamıştır. Batılılaşmaya karşı kendini ancak sınırlı bir biçimde ifade eden bir tepki hüviyeti göstermiştir." (49)
Konrad Adenauer Vakfı


Erbakan niçin Parti kuruyor?

Milletin inancının ve mukaddesatının gereği gibi gözetilip korunmaması ve zaman zaman harekete ve horlanmaya tabi tutulması, imam hatip okullarının önce ilk kısımlarının sonra da tamamının kapatılması, mezunlarının başka üniversitelere girmesinin yasaklanması ve daha buna benzer olaylar karşısında, muhtelif partilere mensup birçok milletvekili, Osman Yüksel Serdengeçti Bey'in Cebeci'deki evinde bir toplantı yapıyorlar.
Bu toplantıdan bir netice alınamayınca, ortaya YTP, CKMP ve MP'nin birleştirilmesiyle Birleşik Parti kurma meselesi çıkıyor. Ancak, Millet Partisi'ne mensup milletvekillerinin olumsuz yaklaşımları sebebiyle bu meselede neticesiz kalınca yeni bir parti kurma fikri gündeme geliyor.
Bunun üzerine, bu fikirde olanlardan bazıları, Erbakan'a yeni bir parti kurma teklifinde bulunuyorlar. Bu tekliften kısa bir süre sonra Ankara'da Turan Gürgen Bey'in evinde bir toplantı düzenleniyor. Bu toplantıda, Erbakan siyasi bir parti kurma kararını şu sözleriyle açıklıyor:
"Arkadaşlar, bir müddet önce bana bir teklifte bulunmuşlardı, milletimizin temel görüşlerine uygun bir siyasi parti kuralım demişlerdi. Ben bunun üzerine düşündüm, hürmet ettiğim alim insanlarla ve yakın arkadaşlarımla istişare ettim siyasi aksiyona geçmeye ve parti kurmaya karar verdim. Bu işi gerçekleştirmek için hem içtimai, hem iktisadi ve hem de siyasi organizasyonu birlikte yürütmek lazım. Hazırlıklara başlayalım." (50)
Parti programını hazırlama görevi Süleyman Arif Emre Bey'e, parti tüzüğünü hazırlama görevi ise Hasan Aksay Bey'e verilerek hazırlıklar başlatılıyor.
Artık Erbakan ilk partisini kurma kararını vermiş ve yola çıkıyordu.

cc_F65I.jpg


inançli kadrolar omuz omuza vererek yola çikiyor
kurmay arkadaslariyla kol kola

Prof. Dr. Necmettin Erbakan Adalet Partisi'ne girme istegi reddedilince kurmay arkadaslariyla kol kola girerek Milli Görüs Davasi için yola çikiyor.

Erbakan ilk partisini kuruyor
14 Ekim 1969 tarihinde Konya bağımsız milletvekili olarak Meclise girmeyi başaran Erbakan, parti kurmak için istişare çalışmalarına başladı. Necip Fazıl Kısakürek, Mehmet Zahit Kotku Efendi, Bayburtlu Paşa Dede Efendi başta olmak üzere ülkedeki bir çok olgunluğuyla, ilmiyle, tarihi bilgisiyle, tecrübesiyle, faziletiyle, irfanıyla, itibarıyla tanınmış kişilerle bireysel ve toplu istişareler yaptıktan sonra 24 Ocak 1970 tarihinde Milli Nizam Partisi'ni kurdu. Milli Nizam Partisi, Adalet Partisinden istifa eden Hüsamettin Akmumcu ve Hüseyin Abbas Beylerin de katılımıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde üç sandalyeye sahip oldu.
Böylece Türkiye'nin sanayileşmesi, kalkınması ve Milli Görüş Davası'nın yürütülmesi için ilk parti kurulmuş ve Mecliste temsil ediliyordu. Milli Nizam Parti-si'nin Genel Merkezi Ankara'nın Meşrutiyet Cadde-si'nde idi. Genel Merkez binasındaki Genel Başkanlık koltuğunda Erbakan oturuyordu. Artık O, ilk ve yeni kurulan bir partinin Genel Başkanı ve siyasetin ortasında olan bir lider idi. Hem de Milli Görüş Lideri...
"Erbakan'ın kurduğu ilk partiye "Milli Nizam" adının verilmesi hususunda partinin genel başkan yardımcısı Hasan Aksay Bey şöyle der:
"Partimize "Milli Nizam" adının konulması merhum Eşref Edib'in teklifi ve arzusu eseri olmuştur. Eşref Edib Cumhuriyetten beri, Mehmet Akif'le böyle bir partinin hasretini çektiğini de belirtmişti." (51)
Milli Nizam Partisi'nin kurulduğunu haber veren gazetecilere, İsmet Paşa'nın cevabı şu şekilde oluyor:


Ismet Pasa MNP'nin kurulmasi ile ilgili ne diyor? (ANKARA, OCAK 1970)
"iyi olmuş parti kurdukları, bakalım elli sene sonra oranları kaça düşmüş öğreniriz." (52)
İsmet İnönü T.C. II. Cumhurbaşkanı ve CHP Genel Başkanı


Ismet Pasa Gelismeyi görünce ne diyor?
İsmet İnönü T.C. II. Cumhurbaşkanı ve CHP Genel Başkanı
(MALATYA, 1970)
"Bir mühendis efendi çıkmış, İmam Gazali-yi ve İmam Rabbaniyi okutacağız diyerek, iktidara geleceğini ümid ediyormuş. Böyle şey olmaz." (53)
 

hasgül

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
16 Mar 2009
Mesajlar
1,965
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
45
zz_1cld.jpg


Erbakan Genel Baskan oluyor
Prof. Dr. Necmettin Erbakan ilk kurduğu partinin Genel Başkanı oldu. Hak ettiği koltuğa, devlete ve millete hizmet koltuğuna oturdu.

S. Arif Emre Erbakan'i anlatiyor

(ANKARA, 1970)

"Güneydoğu ve Doğu 'da 20 il teşkilatını kaç kere ekipler gönderdiysek de yine kuramamıştık. 1970 senesinde Ağustos ayı içerisinde yeniden ekipler kurup gönderdik. Necmettin Erbakan Bey Avrupa 'ya gidiyordu, ekipleri teşkil eden arkadaşlarımıza şöyle dedi:
"Ben Avrupa 'ya gidiyorum, ama 26 Ağustos 'tan önce döneceğim, 20 gün arkası arkasına kurulmamış yirmi ilde, konuşma programı yaptım, gazetede ilan ediyorum. Ancak sizler 26 Ağustos'tan evvel bu illerin kuruluşlarını tamamlayacaksınız ki ben döner dönmez programı 26 Ağustos 'ta Malazgirt'ten başlamak üzere aksatmadan uygulayabilirim.
Hoca yurt dışına gitti, ekipler doğuya yollandı. Hoca döndüğünde ekiplerle toplandık, maalesef hiç bir il kurulamamıştı. Hoca kızdı; "sizde iş yok ben yarın Malazgirte hareket ediyorum. Hem il teşkilatlarını kuracağını hem de ko-nuşma programını aksatmadan tebrik edeceğim. dedi.
Yanına Hüseyin Abbas Beyle Hüsameddın Akmum-cıı 'yu da arkadaş olarak almıştı. Ben parti genel sekreteri olduğum için Ankara'da kalmıştım. Gerçekten hergün arkası arkasına bir doğu ilinden kuruluş telleri geliyordu, il müteşebbis heyetleri bildiriliyordu. Doğrusunu söylemek gerekirse bizler veya başka liderler böyle bir harekete girişemez veya ihtiyatsızlık edip girişsek bile netice alamazdı. Çünkü bu illerde tek kayıtlı üyemiz bile yoktu. Allah'ın yardımıyla bu zor işi Genel Başkanımız başarmıştır." (54)
Süleyman Arif Emre
Milli Nizam Partisi Genel Sekreteri


Erbakan Halkla iç içe olan bir Lider
xx_msBf.jpg


herkesi kardes kabul eden bir anlayis

Erbakan, Güneydogu ve Dogu Anadolu gezileri esnasinda halkin kendisine gösterdigi ilgiye, ilgi göstererek karsilik veriyor. O, halk arasinda kilik-kiyafet, dil, din, irk, mezhep, mesrep, tarikat ayrimi yapmadan herkesi kardes kabul eden bir anlayis sahibi...

Milli Nizam Partisinin gayesi


Parti programının beşinci sahifesinde partinin gayesi şöyle ifade ediliyordu:
1- Partimiz, milletimizin fıtratında mevcut olan yüksek ahlak ve faziletin, kuvvetten fiile çıkarılmasını, inkişafını ve cemiyetimize nizam, huzur, içtimai adalet ve vatandaşlarımıza saadet ve selamet getirmesini gaye edinmiştir.
2- Partimizin, milletimizin manevi kalkınma yanında müsbet ilimlerde ve teknikte taklitçilikten kurtulması, yapıcı, keşf ve icad edici gerçek bir inkişafa ve her sahada büyük şahsiyete erişmesini gaye edinmiştir.
3- Partimiz, milletimizin geçirdiği tarihi tecrübeler, kazandığı olgunluk sayesinde, milli ve manevi değerlerimize halel getirmeden, demokratik hukuk nizamı içerisinde, maddi ve manevi kalkınma hareketlerinin, basiretli ve isabetli bir sentezini yapacağını ve bu suretle beşeriyete ışık tutacak, refah ve saadet getirecek, yeniden dünya'ya örnek üstün bir medeniyet kuracağım kabul eder ve bu büyük gayeye erişmek için vatandaşlarımızı hizmete çağırır.


Milli Nizam partisinin Marsi

Hür Dünya'nın göbeğine
Milli Nizam yazacağız
Kuşların göz bebeğine
Milli Nizam yazacağız
Yola, ağaca, pınara
Esen yele,
yağan kara
Yağmur yüklü bulutlara
Milli Nizam yazacağız
Koç burcuna, yay burcuna
Bebeklerin avucuna
Minarelerin ucuna
Milli Nizam Yazacağız
Herkes duyacak, bilecek
Gizlenmez gayri bu gerçek
Yaprak yaprak, çiçek çiçek
Milli Nizam yazacağız
 

hasgül

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
16 Mar 2009
Mesajlar
1,965
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
45
dd_TVUa.jpg


Milli Nizam partisinin faaliyetleri

Prof. Dr. Necmettin Erbakan'ın Genel Başkanı olduğu Milli Nizam Partisi mecliste on kişiyi bulup grup kuramadığı için, milletvekilleri resmen parti adına aksiyonlara girişemiyorlardı. Yapılacak teşebbüsleri kendi adlarına yapıyorlardı. Böyle olmasına rağmen çok önemli parlamento faaliyetlerine girişilmiştir.
Bu faaliyetlerden bazıları şunlardır:

l- AP'NİN YERLİ SANAYİCİLERE KARŞI OLUŞUNUN TESBİT EDİLMESİ


Milli Nizam Partisi Genel Başkanı Prof. Dr. Necmettin Erbakan, partisinin meclisde grubu olmadığı için Bütçe Plan Komisyonu'nda şahsı adına söz alarak hükümetin yapılacak yeni sanayi yatırımlarında tercihini yerli müteşebbislerin aleyhine kullandığını açıklayarak Süleyman Demirel başkanlığındaki Adalet Partisi iktidarını köşeye kıstırmıştır.
Bu gerçeklerden haberi olmayan AP'li milletvekili ve senatörler bu iddiaları aşırı bularak Erbakan'a çıkışarak şöyle diyorlar:
"Yağma yok hoca, bu kadar ağır ithamları partimize yönelteceksiniz, sonra da çekip gideceksiniz, olmaz böyle şey. Delil isteriz, bu işi bu safhada bırakamazsınız."
Erbakan'ın isteği de zaten bu idi. Ama kişisel konuşmalar 10 dakika ile kısıtlı. Erbakan cevaben:
"Mühlet verin, delillerimi, misallerimi açıklayayım" diyor.
Mühaletefe mensup çok sayıda milletvekili, kendi konuşma haklarını Erbakan'a devrediyorlar. Bunun üzerine Erbakan kırk'ı aşkın dosya üzerinde ayrıntılı açıklamalar yapıyor, hükümetin yerli tüccarı, yerli sanayici, yabancı sermayeye haksız bir şekilde nasıl ezdirdiğim bir bir açıklıyor.
Erbakan'ın bu açıklamalarından sonra hükümet adına bu iddiaları cevaplamak için o günün sanayi bakanı Bursa Milletvekili Ahmet Türkel Bey konuyu incelemek için Bütçe Komisyonu'ndan 8 saatlik süre istiyor. Kendisine istediği kadar süre veriliyor. Hazırlığını yapıp geldikten sonra yaptığı konuşmada şöyle demiştir:
"Yapılan iddiaları dosyalar üzerinde bir bir inceledim. Erbakan Bey'in söyledikleri doğrudur. Maalesef hükümetimiz verilen her misalde tercihini yerli müteşebbisler lehinde kullanmamış, yabancılar veya onlarla ortak olanlar lehinde kullanmış..."
Bunun üzerine Adalet Partili parlementerlerden "sıfır, sıfır" sedaları yükseliyor, sen nasıl bakansın bizi savunacağın yerde Erbakan'ı doğruluyorsun; diye kızıyorlar.
Bu olay gerek Erbakan ve gerekse onun ortaya koyduğu Milli Görüş aksiyonu bakımından çok müsbet gelişmelere yol açmıştır.
2- ORTAK PAZAR HAKKINDA GENSORU ÖNERGESİ
Erbakan, Milli Nizam Partisi olarak Ortak Pazar'a karşı olduklarını kamuoyuna açıklamış ve büyük bir kampanya başlatmış, yurdun her bölgesinde büyük mitingler düzenleyerek gizlenen gerçekleri anlatmaya çalışmış. Bununla da yetinmeyip bu meseleyi ilk kez meclis gündemine getirmiştir. O zamanlarda Avrupa Topluluğu'nun siyasi birleşme gayesi, masonik partiler ve bazı çevrelerce çok daha sıkı bir şekilde gizli tutuluyordu. Erbakan'ın meclisteki açıklamaları, bu sebepten sert tepkilere neden oluyordu.
3- İNSAN HAKLARI ÖNERGESİ
Milli Nizam Partisi döneminde 12 Mart Askeri Müdahalesi olduktan sonra anayasada değişiklikler yapılmaya başlandığında Erbakan fırsat bu fırsattır diyerek, fikir suçlarını cezalandıran 163.'cü maddeyi ele alan zor kullanılmadıkça fikirlerin açıklanmasının suç sayılamayacağım öngören bir değişiklik önergesi hazırlayarak Anayasa Komisyonu'na verdi. Komisyonda söz alarak savunmasını da yapıyor. Ama AP ve CHP oylarıyla reddedildi.



Siyonistler harekete geçiyor

Milli Nizam Partisi'nin büyük kongresinden kısa bir süre sonra Musa Saffet Bayramâşık isimli bir kişi, MNP Genel Başkanı Prof. Dr. Necmettin Erbakan'la Ankara'da bir görüşme yapıyor. Görüşmede Erbakan'a şöyle diyor:
"Hoca beni Amerika'daki, Waşington'daki dünya Yahudi liderleri vazifeli olarak size gönderdi. Sizin partinizin gelişmesini dikkatle takip ediyorlar. Onlar Türkiye'de sizin partiniz gibi milletiyle bütünleşebilecek güçlü siyasi bir iktidarın kurulmasını müsbet karşılıyorlar. Çünkü böyle olduğu takdirde Türkiye haliyle, İsrail'i kominist Rusya'ya karşı koruyan, araya çekilmiş bir şeddi Çin vazifesini yapmış olacaktı. Ancak sizden çok sağlam bir istekleri var. Siz her konferansınızda, dünya siyonizmine, masonluğa ve onun yan kuruluşları olan lions ve rotary kulüplerine çatıyorsunuz. Bundan liderler son derece rahatsız oluyorlar. Bu aleyhteki kampanyadan vazgeçmenizi istiyorlar. Aksi halde partinizin siyasi hayatına son vermek zorunda kalacaklar...
SAVUNAN ADAM.
Erbakan cevap olarak:

— "Madem ki bizim iktidar olmamız onların arzu ettiği birşey, o halde hissi sebeplere kapılmayıp, bizim konuşmalarımızı müsamaha ile karşılamaları gerekir. Böyle bir şeye katlanmaları, sonunu da temin edecekleri yarar karşısında, önemsiz bir fedakârlık olur."
Musa Saffet Bayramâşık;
— Hayır kesinlikle bu tür konuşmaları istemiyorlar. Erbakan;
— Diyelim ki bundan sonra bu konulara hiç girmeyeceğiz. Bu onlara yetmez mi?
Musa Saffet Bayramâşık;
— "Hayır yetmez, daha önceki konuşmaları tekzip edecek şekilde onların istediği mahiyette açıklamalar yapmanız lâzım." (55)
Erbakan, Amerika'daki Siyonist liderlerin istediklerini yapmadı. Erbakan'a istediklerini yaptıramayan siyo-nist liderler, yaptıkları tehditlerinin "Aksi halde partinizin siyasi hayatına son vermek zorunda kalacağız" gereğini yerine getirdiler mi? Getirdiyseler, ne yaptılar ve nasıl yaptılar?



Siyonistlerin metodlari

(METODLAR)
1- "Ülkelerde iktidarlara etki yapmak,
2- Ticareti kontrolleri altına almak,
3- Basını yönlendirmek,
4- Siyasi partileri istedikleri politikalara razı etmek,
5~ Gerekirse nifak ve ihtilallere sürükleyerek menfaatlerine engel olanları bertaraf etmek." (56)


MNP'NIN KAPATILMASI IÇIN DAVA AÇILIYOR

Bir kısım basında çıkan haberler üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Hikmet Gündüz, laikliğe aykırı faaliyette bulunduğu gerekçesiyle Milli Nizam Parti-si'nin kapatılması istemiyle Anayasa Mahkemesi'nde dava açtı.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Hikmet Gündüz'ün Milli Nizam Partisi ile ilgili hazırladığı iddianame şu şekilde idi:

Esas: 5P. 1970/3
İddianame: 1971/1
Davacı: Kamu Hakları
Davalı: Milli Nizam Partisi


D. Konusu: 648 sayılı Siyasi Partiler Kanunu'nun 4'ncü kısım hükümlerine aykırılık.
Olay: 26 Ocak 1970 tarihinde, merkezi Ankara olmak üzere kurulan Milli Nizam Partisi'nin çeşitli il ve ilçelerdeki kuruluş ve açılış toplantılarında, yapılan konuşmalarda Türkiye Cumhuriyeti'nin Anayasa ile belirtilen laiklik ilkesine aykırı davranışlarda bulunduğu
yolunda basında yayınlanan haberler üzerine Siyasi Partiler Kanunu'nun 4'ncü kısım hükümleri çerçevesinde gerekli inceleme yapılmıştır.

"Bağımsız Milletvekili Necmettin Erbakan ve arkadaşları tarafından Milli Nizam Partisi adıyla yeni bir siyasi parti kurulduğu bir kısım basın haberleri arasında görülmekle; parti Genel Başkanlığına gönderilen 3 Ocak 1970 gün ve 754 sayılı yazımıza verilen 23 Şubat 1970 ve 13 sayılı cevapta, Milli Nizam Partisi'nin Genel Merkezi Ankara olmak üzere 26 Ocak 1970 tarihinde kurulduğu bildirilmiş, tüzük ve programı gönderilmiştir.
9 Şubat 1970 günü bir kısım basında, Ankara Büyük Sinemada 8 Şubat 1970 günü yapılan ilk kuruluş toplantısı ve bu toplantıdaki konuşmalarla ilgili olarak yayınlanan haberler üzerine 10 Şubat 1970 gün ve 760 sayılı yazımızla önce Ankara Emniyet Müdürlüğüne ve sonra da Ankara, Samsun, iskenderun, Karabük, Safranbolu, Çorum, Çanakkale, Tekirdağ, Kırklareli, Bafra, Edirne, Kocaeli, Sakarya, Kütahya, Altındağ Cumhuriyet savcılıklarına gönderilen talimatlara verilen cevaplarla, eklerinden, Milli Nizam Partisi'nin bu il ve ilçelerde açılış toplantılarında yapılan konuşmalar bir kısmının ses alma araçları ile tesbit edilip çözümlenmiş yazılı metinlerle gönderildiği, bazı konuşmaların yetkili mercilerce tayin edilen hükümet komiserleri ile güvenlik memurları tarafından düzenlenen tutanaklarla tesbit edildiği ve bir kısmının da Cumhuriyet Savcılıklarınca yapılan hazırlık soruşturmaları beyannameleri ve fezlekelerle teyit edildiği görülmüştür.
incelenen bu konuşma metinlerine göre;

1- Milli Nizam Partisi Genel Başkanı Necmettin Erbakan'ın 18 Şubat 1970 tarihinde Ankara'da Büyük Sınamada yapılan toplantılarda "Partinin açılışlarını kutladıklarını" ifade ettikten sonra;
"Biraz önce sizlere Milli Nizam Partisi kurucuları takdim olundu. Ama sizden niçin saklayalım, niçin partimizin hakiki kurucularını bu ilk açılış gününde zikretmeyelim?.. Açıkça ilan ediyorum ki, bizim partimizin kurucuları SULTAN FATİH HAZRETLERi, Sultan Yıldırım Hazretleri, Sultan Murat, Sultan Melik Şah, Ulubatlı Hasan, Orhan Gazi, Nizam-ul Mülk, Akşem-seddin, Sultan Yavuz, Kılıçarslan, Alparslan, Gelenbe-vî hazretleri, Sultan Hamid'tir. (57) demiş ve partinin kuruluş beyannamesinden pasajlar okuyarak konuşmasını bitirmiştir.

2- 23 Mayıs 1970 günü Karabük ilçesinde, Site Sinema'sında "Esselâmu aleykum" diye başladığı konuşmasını; "150 yıl önce Selanik'te kurulmuş Hareket Ordu-su'ndaki subaylar kandırılmış ve Sultan Abdulhamit Han tahttan indirilmiştir. MNP milletin iman davasını kendisine şiar edinmiştir. Türkiye'de bugün üç yol var; Birinci yol; Solculuk, sonu komünizmin yolu, bu yolda CHP var. ikinci yol; Kozmopolit masonluk yolu. Bu yolda AP levhası var. Üçüncü yol; MNP yolu. Bu yol sağı temsil eden; Hak Yolu, İman Yolu... Önümüzdeki seçim sonunda sizleri 1973 yılında Ayasofya Camii'nde namaz kılmağa davet ediyorum." (58) demek suretiyle bitirmiştir.

3-18 Haziran 1970 günü Boyabat ilçesinde Sümer Kahvesi'nde "Esselamu aleyküm", "Müslüman kardeşlerim" diye başladığı konuşmasında;
"Türkiye'de 8 parti olduğunu kendilerinin bunlardan ayrı bir parti olduklarını, AP ve CHP gibi sağcı-sol-cu diye milleti kandırmayıp, Türkiye'ye yeni bir müslüman partisi kurulmasının lüzumunu hissederek Milli Nizam Partisi'ni kurduklarını" söylemiştir.

4- 9 Temmuz 1970 tarihinde Tekirdağ Çankaya Kahvesi'nde yaptığı konuşmada;
"Dünya üzerinde kalkınma hızı en fazla olan devletin İsrail ve Japonya olduğunu, bu iki devletin dine karşı itikat ve saygısının büyük olması ile kalkınma hızını elde ettiklerini, iktidara geldikleri zaman Ayasofya'yı müze halinden çıkartıp, cami haline sokarak ilk cuma namazını topluca kılacaklarını" söylemiş ve beraberlerindekilerle Rüstem Paşa Camii'ne giderek, akşam namazında imamlık görevi yapmıştır.

5- 5 Ekim 1970 günü Kırklareli'nde înci Sineması'nda yapılan toplantıda;
"Milli Nizam Partisi'nin diğer partilerden farklı birçok yönleri bulunduğunu, esasen bir nizam ve düzen içinde çalışmak gayesini güden teşkilatlarının hanımlar muvacehesinde böyle bir parti adını almak zorunda kaldığını, kendilerinin dinine, örf ve adetlerine bağlı imanlı müslüman olduklarını, Avrupalılaşmanın anlamının bulunamadığını, bir kadının kocasından boşanması için iki şahidin kafi geldiğini, Medeni Kanun'un bir kadına kocasından izinsiz çalışmak hakkını verdiğini, kendilerinin millet olarak bin yıllık hak yoluna döneceklerini." (59) söylemiştir.

6- 17 Eylül 1970 tarihinde Bafra'da Cumhuriyet Meydanında yapılan konuşmasında;
"Milli Nizam Partisi"nin herkesin anladığı manada bir parti olmadığını, teşkilatlanmak ve maksatlarına ulaşmak amacı ile parti adını aldıklarını, kanuni mecburiyetle parti adı altında toplandıklarını, Avrupa ve Avrupalılığın batılılık, Avrupa'nın taharet dahi bilmeyen hippiler olduğunu, 50 yıllık batıl devreden kurtulup 1000 yıllık hakka teslimiyet, devrine geçeceklerini" ifade etmiştir.

7- 7 Ekim 1970 tarihinde Edirne'de Ayvazoğlu Sineması'ndaki konuşmasında;
"Milli Nizam'ın programını lalettayin bir broşür gibi okunmamasını, kalp gözüyle okunacağını, söyleyen sözlerin altında büyük manalar olduğunu anlayarak feraseti Cenab-ı Hakk'ın verdiği; (60)
"Başını örten öğretmen hanımların mekteplerden kovulduğunu, halbuki bu hanımlara en büyük takdirnamenin verilmesi gerektiğini, vakti ile CHP çarşaf giyenlerle, peçe takanlarla uğraştığı gibi Adalet Partisi'nin de öğretmenlerin baş örtmesi ile uğraştığını," (61)

Evinde dini kitap okuyanların tutuklandığını, Kur'an Kursları'nın kadrolarını ortadan kaldırmak için sinsi tertipler hazırladığını, milletin her şeyi anladığını, tekrar Hakk'a dönüp tarihi mihrakına oturacağını,
"Milli Nizamla Sultan Fatih Hazretleri'nin imanı, aşkı ve azminin yeniden iktidara geleceğini, Milli Nizam'ın şehadet işaretinin manasının çok büyük olduğunu, bu işaretin ne olduğunu bilmeyen varsa ve yapmıyorsa öğrenince eve gidip tevbe edeceğini ifadeyle topluluğa şehadet parmaklarını kaldırtarak sözlerini tamamlamıştır." (62)

8- 13 Kasım 1970 günü Kocaeli'nde "Ortak Pazar" konulu konferansında;
"Memleketteki ahlaksızlıkların Milli Nizam Parti-si'nin iktidara gelmesi ile kalkacağı ve eskisi gibi şerefli, ahlaklı, müslüman bir Türk devletinin teşekkül edeceğini" söylemiştir.

9- 13 Ekim 1970 günü Sapanca'da yaptığı konuşmada;
"Milli Nizam'ın bir hak davası olduğu, diğer partilerin batıl ve şer olduklarını ifade ettikten sonra, Milli Nizam işaretinin "Tekbir" olduğunu belirtmiş ve sözlerini herkesi ayağa kaldırıp, parmaklarını da, uzattırdıktan sonra "Ya Rabbi... Milli Nizam'ı evliyaların duasmdaki idarenin bu memlekete gelmesine vesile kıl... Amin! Ya Rabbi!.. Milli Nizam'ın bütün Sapanca'lıların ve milletimizin dünya ve ahiret saadetine vesile kıl... Amin" duası ile bitirmiştir.

10- 3 Ocak 1971 günü Samsun il kongresinde;
"Müslümanlık yolunun hak, Yahudilik ve Hıristiyanlığın batıl din olduğunu, Müslümanlığın diğerlerinden farklı olarak Allah indinde tek din ve hak olduğunu, Müslümanlığın hak, diğerlerinin de adlarının parti olduğunu, ama Milli Nizam'ın hak, öbürlerinin ise nereden geldiğini, Cenab-ı Hakk'ın kalbine hidayet ve merhamet verdiğini, kimlerin bildiklerini ve konuşmağa lüzum olmadığını" söylemiştir.

11- 7 Eylül 1970 günü Ağrı'da yaptığı konuşmada;

"Milletin yeniden bin senelik hak yoluna döneceğini, diğer partilerin milleti imandan ve ahlaktan yoksun ettiklerini söylemiştir."...
"Milli Nizam Partisi Birinci Büyük Kongresi, senin ve şanlı tarihinin temsilcisi olarak sesleniyoruz.." denildikten sonra;
Milli Nizam Ahdinde:
Manevi İstiklal Harbi kazanılıncaya kadar mücadeleye,
Hakkın hakimiyetini kurmağa,
Milli Nizamı hakim kılmaya,
Bütün gayretimizle çalışacağımıza ahdederiz" denilmektedir.
Genel İdare Kurulunca Büyük Kongreye sunulan "Faaliyet Raporu'nda da belirtildiği gibi Milli Nizam» Partisi teşkilatı kuruluşundan bu yana;
- Meclis'te Ortak Pazar
- Doğu'da, Batı'da, islam'da Kadın
- Basında Prof. Dr. Necmettin Erbakan
- İslam ve İlim
konulu yayınlarda yapmıştır.
Bu yayınlar incelendiği zaman genellikle Genel Başkanın çeşitli yerlerdeki" konferans, demeç ve TBMM'ndeki konuşmalarını kapsadığı görülmektedir.
Buna göre, Genel İdare Kurulu'nda görevli kişilerin açılış toplantılarında bu sıfatlarla yapmış oldukları ve yukarıya belli pasajlar örnek olarak alınıp geniş metinleri dosya içerisinde bulunan konuşmalardaki ifadelerin, partinin kuruluş amacının tayin ve tesbiti yönünde değerlendirilmesi gerekir.
Partinin lider kadrosunun, başka bir deyişle en yetkili kişilerin yukarıda özet olarak alınan konuşmalarının tümü ile de Anayasa'nın Cumhuriyet'in niteliklerini belirten 2'nci maddesi ile temel hak ve ödevler arasında partilerin uyacakları esasları düzenleyen 57'nci maddeleri ve bu maddeler çerçevesinde yürürlüğe konan 648 sayılı Siyasi Partiler Kanunu'nun 4'üncü kısım ve özellikle laik devlet niteliğinin ve Atatürk devrimciliğinin korunmasına ilişkin hükümlerine aykırı düştüğü kanısına varılmıştır.
SONUÇ VE TALEP
Yukarıdan beri açıklanan nedenlere göre; Milli Nizam Partisi'nin Siyasi Partiler Kanunu'nun 4'üncü kısmında yeralan 92, 94, 97, 101'inci maddelerine aykırı faaliyetlerde bulunması onaylar nitelikte karar alınmış olması nedeni ile, aynı kanunun 3'üncü maddesinin 2 numaralı bendi gereğince kapatılmasına karar verilmesi talep ve iddia olunur.
4 Nisan 1971
Hikmet Gündüz
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı
 

hasgül

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
16 Mar 2009
Mesajlar
1,965
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
45
gg_f446.jpg


Savunan adam savunuyor

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Hikmet Gündüz'ün Milli Nizam Partisi'nin kapatılması talebiyle Anayasa Mahkemesi'nde dava açması, Erbakan ve parti aleyhine hazırlamış olduğu iddianameyi okumasından sonra Erbakan, kendisini ve partisini savunmak zorunda kaldı.
Erbakan söyledikleriyle, yaptıklarıyla ve düşündükleriyle suç işlemediğine inandığı için soğukkanlı ve rahat bir şekilde iddianamedekileri cevaplayarak savunmaya geçti. Erbakan'ın savunmasının özeti şu şekilde idi:
"Anayasa Mahkemesi Muhterem Başkanı ve Muhterem Üyeleri,
Anayasa Mahkememiz kurulduğundan bu yana geçen takriben 10 senelik bir devre esnasında ilk defa Anayasa Mahkemesine bir partinin kapatılması talebi intikal ettirilmiş bulunuyor.
Bendeniz, Milli Nizam Partisi hükmi şahsiyetinin bir temsilcisi olarak 19/03/1971 tarihli lâyihamızdaki taleplerimizin yüksek mahkemece incelenmesine yardımcı olmak bakımından kısa bir açıklamada bulunmak üzere yüksek huzurlarınızda söz almış bulunuyorum.
Muhterem Hakimler;
Peşinen arzederim ki, Başsavcılıkça huzurlarınıza gönderilen iddianame Yüksek Mahkemeyi fuzuli işgalden başka bir mahiyet ve mana taşımamaktadır. Bu iddianamenin esasına geçilmeden dahi yüksek Mahkemece reddedileceğine kaniyiz. Bu reddin zaruretini ortaya koyan üç önemli usuli husus Yüksek Mahkemenize 19/03/1971 tarihli Lâyihamızla takdim olunmuştu. Bendeniz, bu lâyihadaki hususların halline geçilmeden önce, herşeyden evvel hakkında karar verilecek olan Milli Nizam'ın asıl manası ve mahiyeti ile bu iddianamenin İddiaları arasındaki büyük mesafenin çok kısa olarak arzına müsadelerinizi rica edeceğim.
Söze başlarken, Milli Nizam hakkındaki her türlü esassız iddianın hak ve hukuk karşısında yok olacağından emin olduğumuzu belirtip, Milli Nizam davasını milletimiz adına icrai adalet eden en yüksek mahkeme huzurunda müdafaa etmekten ancak şeref ve memnuniyet duyduğumuzu kaydetmek isteriz.

Muhterem Hakimler,
Milli Nizam Partimiz 26 Ocak 1970 tarihinde resmen kurulmuş ve 8 Şubat 1970 tarihinde yapılan bir açılış merasimiyle çalışmalarına başlamıştı. Bir yıl zarfında yurdumuzun her tarafına yayılmış, milletimizce benimsenmiş ve 63 vilayette ve 400'e yakın ilçede teşkilatını tamamlayarak bir büyük parti olmuştur. Halen yüzbin-lerce üyesi bulunan en büyük partilerimizden birisi durumundadır.
Her partinin olduğu gibi Milli Nizam Partimizin de kendisini diğer partilerden ayıran ana hususiyetleri olduğu muhakkaktır. Bu hususiyetlerin kısaca açıklanmasının Milli Nizam Partisi hükmi şahsiyetinin hakiki manasıyla takdimi bakımından faydalı olacağı kanaatindeyim.

Milli Nizam Partisi; milletimizin lânettayin, sıradan bir millet olmayıp bin yıllık tarihin en büyük milleti olduğuna kanidir. Milletimizin tarihi ile ve hasletleri ile iftihar duymaktadır,
Milli Nizam Partisi evvelemirde mevcut herhangi bir partinin reaksiyonu olan veya bölünmesinden doğmamış, doğrudan doğruya bir ilim ve fikir aksiyonu olarak teşekkül etmiştir.

Kuruluşu sırasında, milletimizin sürüklenmiş olduğu halihazır çok yönlü maddi ve manevi buhranlardan kurtulup, yeniden bütün insanlığa ışık tutacak bir medeniyet kurmasının nasıl mümkün olabileceğini araştırmış, inandığı yolu, programı ile ortaya koymuştur.
Milli Nizam'ın hakiki hususiyetinin ne olduğunu, iktidara geldiği zaman her sahada ne yapacağı ve nasıl yapacağı takriben yüz kadar üniversite öğretim üyesi, profesör, doçent ve uzmanın uzun aylar boyu yaptıkları çalışmaların neticesi olarak partinin programı halinde ortaya konmuştur.

Milli Nizam diyor ki, cemiyetimize huzur, nizam ve içtimai adalet ve vatandaşlarımıza saadet ve selamet, yalnız hukuk kaideleri ve nizamları ile getirilemez. Hukuk nizamının bir ahlak nizamı ile takviye ve tamamlanması şarttır. Esasen ahlak nizamı olmayan hiçbir nizam, nizam olamaz. Ve en üstün nizam, en üstün ahlak nizamına sahip olan nizamdır.
Halihazır maarifimizde bu noktaya ehemmiyet verilmiyor. Bunun üzerinde ehemmiyetle durulması şarttır. Gençlerin anarşik hareketlerinden bütün milletimiz şikayetçidir. Acaba bu hususta maarif sistemimizin bir
kabahati yok mudur?

Gençlerimize hangi ahlak eğitimi yapıyoruz? Manevi saha ile alakalı sadece bir iki ders vardır. Bunlar da gençlerimize kamil bir dünya görüşü ve ahlakı temel vermekten uzaktır.
Milli Nizam, ahlak nizamına büyük ehemmiyet vermekle Anayasamızın 14. maddesinde ifadesini bulan "Herkes yaşama, maddi ve manevi varlığım geliştirme hakkına sahiptir." Ve yine Anayasamızın 10. maddesinde ifadesini bulan "Devlet, insanın maddi ve manevi varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlar." prensibine layık olduğu ağırlığı veren tek parti durumundadır.
Milli Nizam, nüfusu senede 1,3 artan bizim gibi bir memleketin, Avrupa'ya işçi olmaktan kurtulup gerekli iktisadi ve sinai hamleleri yapabilmesi için, bütün maddi ve manevi milli potansiyelimizin seferber edilmesini zaruri görmekte ve milli Nizam ruhuyla hareket edildiği takdirde memleketimizin kısa samanda Japonya misalinden daha parlak örnekler vereceğine inanmaktadır. Nitekim yaşadığımız fiili tecrübeler bu inancımızda haklı olduğumuzu teyid etmiştir. Meselâ 1956 yılında % 100 milli imalat olarak memleketimizde ilk defa dizel motorları imal etmeye teşebbüs ettiğiniz zaman batı taklitçisi zihniyet sahipleri bizim bu teşebbüsümüzde muvaffak olamayacağımızı ileri sürüyorlardı.

Halbuki 300 ortakla ve tamamiyle milli sermaye ile yapılan teşebbüsümüz kısa zamanda başarıya ulaşmış, memleketimize halen senede 8000 dizel motor yapan ve memleketimizin bu sahada bütün ihtiyacını karşıla-

yan büyük bir ağır sanayi tesisi kazandırmıştır, işte bu hakikatlerden dolayı Milli Nizam Partimiz, Batı taklitçiliği zihniyetinin fayda getirmeyeceğine kanidir. Bu ana fikirler Milli Nizam Partisi programının daha başında esas gaye olarak yerini almış ve Milli Nizam Partisi kendi hüviyetini bu esas gaye ile ortaya koymuştur.

Muhterem Hakimler,
Milli Nizam Partimizin hakiki hüviyetini kısaca arzettikten sonra konuya girerken bir kaç cümle ile de iddianamede adı geçen Milli Nizam mensuplarını tanımayı zaruri görüyoruz.
Halihazır Milli Nizam Genel idare Kurulu iki profesör, 6 yüksek mühendis, 3 doktor, 5 eğitimci ve 5 tüccar olmak üzere 23 üyeden teşekkül etmektedir, iddianamede adı geçen 7 üyemizin hepsi de fakülte mezunu, yüksek tahsillidir. Yıllarca milletvekilliği ve senatörlük yapmışlardır. Muhitlerinde kültürleriyle, ahlakla-nyla, medenilikleriyle tanınmış kimselerdir.
Hal ve keyfiyet bu iken bu hakikatlerle uzaktan yakından alakası olmayan ve ne partimizin, ne de şahısların şahsiyetleri incelenmeden ve kendilerine tek kelime sorulmadan gıyapta, gizlice ve Milli Nizam'ı ne şekilde olursa olsun itham etmek isteyen, ard maksatlı çevrelerin tesiri altında çalışmış ve fakat hakikatte içi boş ve sadece mürettep bir iddianame tanzim olunarak yüksek mahkemeye tevdi olunmuştur.

Her türlü hukuki esastan mahrum, mesnetsiz böyle bir iddianamenin yüksek mahkemeye tevdiinde kanaatimizce asıl saik, katiyyen hukuki sebepler olmayıp, bunlarla hiç alakası olmayan siyasi tesirlerdir. Efkâri
umumiye bu davanın Milli Nizam gelişmesinde endişeye kapılan bir kısım AP yöneticilileri tarafından tahrik edildiği kanaatindedir. 10 Ekim 1971 ara senato seçimlerinin yaklaşması muvacehesinde bir an önce Milli Ni-zam'ın inkişafının önlenmesi için bu yola gidildiği kabul olunmaktadır.
Hadiselerin tarzı cereyanı da bu mülahazaları teyid ve takviye eder mahiyettedir.
1- Bu iddianamenin müphem, delilden mahrum, usul ve kanuna aykırı olarak sevk edilmiş olması,
2- Anarşik hareketlere adı kansan partiler hakkında dava açılacağına dair resmi beyanlara rağmen, o partiler bir kenara bırakılarak, 500'e yakın açılış toplantılarına binlerce vatandaş katıldığı halde bugüne kadar tek zabıta vakası mevcut olmayan partimiz aleyhine dava açılmış olması,
3- Diğer partilerin bir çok mensupları hakkında parti yasaklarına aykırı hareketlerden dolayı Meclis'e intikal etmiş yüzlerce dosya bulunduğu halde, bu partilerin hiçbirisi hakkında tatbikata girişilmeyip şahıs konuşmalarından dolayı kanunen mümkün olmadığı halde, doğrudan doğruya partimiz hükmü şahsiyeti aleyhine müracaatta bulunulması,
4- Dosya münderecatına nazaran şahıslara ait bazı tertip mahsulü evraklar bir sene önceki konuşmalara ait olduğu halde, bekletilerek müracaatın kısmi senato seçimleri sathı mailinde ve hatta Siyasi Partiler Kanunu'nun 110. maddesi son fıkrasındaki, dava açılmasına tahdit konulan seçim devresinde harekete geçilmiş olması,

5- Dosya muhtevasını teşkil eden muharref ve mü-rettep konuşmaların mahalli bölgelerden normal yollardan intikal etmeyip, yukardan yapılan müteaddid tazyik ve tahriklerin neticesinde temin edilmiş olması,
Ve bunlara benzer pek çok sebepler mevcuttur.

Dosyada esasen muhteviyat ve hazırlanış itibariyle böyle alelacele her türlü hukuki esastan mahrum da olsa derlenmiş olmak için tanzim edilmiş bir dosya mahiyetini taşır.

Hakikat odur ki ille bir dosya tanzimi için yapılan gayretler sonunda 500 il ve ilçenin sadece bir kaç tanesinden onun bunun "Hatip böyle dedi" iddialarından öteye geçmeyen bir söz yığını zaptı toparlanmıştır. Bu söz yığınının mahiyetini ve iddianamenin dayandığı kaynakların mahiyetini apaçık görmek bakımından, hem de ses bandından alındığı iddia edilerek dosyaya konmuş bulunan lânettayin seçilmiş, şu beş satırı arzedeyim:

iddianame eki, 8 Şubat açılışı, sayfa l'in son kısmi;
"Milli Nizam Partisi'nin kuruluncaya kadar ayrı ayrı fikirlerini nihayet nizam mektubunda kararımı verdim. Nizam bir fikrin... sırasında madde halined... kâinatın, göklerin, alemlerin nizamında, insan vücudundaki düzene, bal peteğindeki geometriye bir ... mimariye kadar böyle böyle olunca kafa kağıtlarına yapıştırdıkları fotoğraflar gibi bir davanın kendi bu çizginin içi nerde memur kılındığı görebilmiş olsalardı, ona refahuzran ve tankerin yanında... Avrupalı bizim iç düzenimizi bozmadı.
îşte iddianame, gerçekten bu derece uzak ve bundan biraz farklı söz yığınlarına istinaden derlenmiştir.

Muhterem Hakimler,
Bu kısa maruzatımızdan maksadımız, davanın esasına girmek olmayıp, sadece söz konusu olan partimizi ve davanın mahiyetini kısaca bilgilerinize arzetmektir.
Bendenizin bu maruzatını dinlemek lutfunda bulunduğunuz için teşekkür eder, hepinizi hürmetle selamlarım."
Prof. Dr. Necmettin Erbakan MNP Genel Başkanı
 

hasgül

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
16 Mar 2009
Mesajlar
1,965
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
45
--_YxOt.jpg


Milli Nizam partisini kapatiyorlar

Dava açan: Hikmet Gündüz Gerekçe: Anayasa'nın 2,19 ve 57. maddeleri Sebep: Laikliğe aykırı faaliyette bulunmak Cumhuriyet Başsavcısı Hikmet Gündüz'ün Milli Nizam Partisi'nin laikliğe aykırı faaliyette bulunduğu sebebiyle kapatma davası açtığı için anayasa Mahkemesi Milli Nizam Partisi Genel Merkezine dava ile ilgili bir tebligat gönderiyor. Tebligatı alan parti yetkilileri bu işe şaşırmışlar. Çünkü bir dava savcılıkça hazırlanırken, dava edilen partinin temsilcisi çağrılıp hakkınızda şu iddialar yapılıyor, savunmanız nedir, karşı delilleriniz var mı diye sorulması gerekirken bu yapılmadan kapatma davası açılmış.
Başsavcı tarafından hazırlanan iddianamede yer alan suçlamalar şunlardı:
1- Bazı hatiplerin il ve ilçelerde yaptıkları konuşmalar
2- Milli Nizam Marşı
3- İslam ülkeleriyle ekonomik münasebetlerin geliştirilmesi gerektiğine dair parti görüşü.
4- Gençlik Kollarının neşrettiği broşür
5- Çeşitli gazetelerde MNP'ni eleştiren, mizah maksadıyla çizilmiş karikatürler.

Anayasa mahkemesi önce dâvaya duruşmalı olarak bakılması gerektiğine karar verdi ve Erbakan'ı davet etti.
Savunan Adam yine davasını, partisini ve hakkını
savunma makamında idi. Savunmasında Erbakan yapılan iddiaların, aleyhlerinde, Anayasa Mahkemesi'nde kapatma sebebi yapılamıyacağını izah ediyordu.. Çünkü Siyasi Partiler Kanunu'na göre bu iddiaların önce, parti yasaklamaları inceleme kurulu adı verilen bir alt dereceli mahkemede incelenmiş olması gerekiyordu. Şayet, o kurulda ileri sürülen hususlar, kanun dışı olarak kabul edilirse, partiye tebligat yapılacak kanun dışı fiil ve sözleri işleyen partilerin bir ay içerisinde partiden ihracı istenecek, eğer bir ay içerisinde o kimseler partiden ihraç edilmezse ancak ondan sonra parti aleyhine Anayasa Mahkemesi'nde dava açılabilecekti.
Anayasa Mahkemesi, Erbakan'ın savunmada dayandığı Siyasi Partiler Kanunu'nun iki maddesini, Anaya-sa'ya aykırı bularak re'sen iptal edip davaya duruşma-sız bakmaya başlamıştı.
Sonuç olarak, savcı partiye veya partililere hiç haber vermeden, savunma istemeden kapatma davası açtı, Anayasa Mahkemesinde duruşma yapmadan evrak üzerinde karar vererek, Milli Nizam Partisi'ni kapattı.
Partisinin kapatılması kendisini çok üzdüğü için Erbakan bir kalp rahatsızlığı geçirdi ve İsviçre'de tedavi gördü. Şu olup bitenlere üzülmemek mümkün mü?



Erbakan isviçre'deki tedaviyi anlatiyor

(ANKARA, 1972)

"Ünlü bir üniversite kliniğinde ikibuçuk ay kadar tedavi gördük. Gayet iyi neticeler elde etti. isviçre'deki tedaviler gaydet faydalı gelmiş, kalb çarpıntıları, geceleri meydana gelen uykusuzluklar ve rahatsızlıklar dinmiştir. Bu gezinin hiçbir siyasi yönü yoktur. "(63)
Prof.Dr.Necmettin Erbakan


Erbakan isviçre'den Türkiye'ye dönüyor

MNP'nin kapatılmasından sonra rahatsızlanan Erbakan'a doktorlar kalp yetmezliği teşhisi koydular. Tıp dalında ilerlemiş bir ülke olan İsviçre'ye gitmesini önerdiler. Bunun üzerine Erbakan İsviçre'nin Zürih şehrine gidip burada yaklaşık ikibuçuk ay tedavi gördükten sonra Türkiye'ye dönüyor.
Erbakan'ın İsviçre'ye gidişi hakkında ,,kaçtı" şeklinde dedikodu yaptıkları gibi, Türkiye'ye dönüşü hakkında da 12 Mart muhtıracılarından Hava Kuvvetleri Komutanı Muhsin Batur tarafından sağ oyları parçalamak maksadıyla bir parti kurdurtmak için davet edilmiştir. Şeklinde dedikodu yaptılar...
Ancak, Erbakan ne gidişinde ne de dönüşündeki dedikodulara aldırmadan, gerekeni yapmak üzere tedavi olmuş, dinlenmiş ve sağlığına kavuşmuş bir şekilde ülkesine dönmüş idi.
Niçin mi?
Memleket ve milletine hizmet maksadıyla kaldığı yerden devam etmek için...
 

hasgül

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
16 Mar 2009
Mesajlar
1,965
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
45
mm_gjqG.jpg


Milli Selamet partisinin kurulmasi

Milli Nizam Partisi kapatıldıktan sonra, yeniden bir parti kurulması için tabandan yoğun baskıların gelmesi üzerine bir istişare heyeti oluşturuluyor: Bu heyette yer alanlardan bazıları, tabandan gelen istek doğrultusunda yeni partinin hemen kurulmasını savunurken, diğer bir kısmı ise 12 Mart Muhtırası'yla başlayan dönem sebebiyle bir müddet geciktirilmesini savunuyorlar.
Her iki görüşün de haklı olduğunu düşünmek mümkündür. Çünkü; Birinci görüşe göre, Türkiye'de Liberal görüşü Adalet Partisi, Sol görüşü ise Cumhuriyet Halk Partisi temsil ediyordu. Bunun için Milli Görüş'ü temsil eden bir parti mutlaka kurulmalıydı. İkinci görüşe göre ise, henüz buhran geçmemiş olduğundan Mecliste 12 Mart'ın paraleline girdikleri için bir nevi dokunulmazlığa kavuşmuş partilerin etkisiyle yeni kurulan parti zarar görebilirdi.
Her iki görüşün de haklı olmasına rağmen, İstişare Heyeti, yeni bir parti kurma meselesini müzakere etmek için ehil kişileri toplantıya çağırıyor. Toplantı sonunda istişare heyeti, tabandan gelen isteklerin daha fazla askıya alınmasını uygun bulmadıklarından onları temsil edecek bir kurucu heyetle yeni bir parti kurulmasına karar veriyor.
Tabandan gelen yoğun istek doğrultusunda alınan bu karar üzerine Milli Görüş'ü temsil eden yeni parti (MSP) 11 Ekim 1972 tarihinde resmen kuruluyor.


MSP'nin Anahtarinin dilleri konusuyor


Cumhuriyet başsavcılığı MSP'nin amblemini bilirkişilere inceletmiş, bilirkişiler anahtarın dillerinin kafi yazısıyla Allah kelimesini ifade ettiğini tesbit etmişler. Eğer anahtarın şekli laikliğe aykırı ise parti kapatılabilecekti. Cumhuriyet Başsavcılığının parti Genel Merkezine göndermiş olduğu yazıda Parti ambleminin resimlerini ve amblemi kabul eden Genel İdare Kurulu kararını isteyince Parti yöneticileri şüphe ve tereddütlere mahal bırakmayacak şekilde amblemi yeniden çizdirerek Parti'nin kapatılmasını önlemişler.

O yine ayakta ve yürüyor

"Türkiye 12 Mart 1971'den 14 Ekim genel seçimlerine kadar bir "ara rejim" denemesi geçirir. Bu dönemde Milli Nizam partisi kapatılır. Ancak MNP Genel Başkanı Prof. Dr. Necmettin Erbakan'ın dokunulmazlığı olduğu için hakkında düzenlenen dosya ağır ağır işleme konur. Bu sırada Milli Nizam Partililer tekrar siyasi hayata geçmek için 11 Ekim 1972 tarihinde Milli Selamet Partisi'ni kurarlar. Bu sefer de partinin genel başkanlığına Süleyman Arif Emre Bey getirilir." (65)
"Kısa bir süre sonra İnönü Ecevitçileri partisi içinde etkisiz hale getirmek için Siyasi Partiler Kanununda bir değişiklik yapmak üzere Meclis'e kanun teklifi vermişti. Bu değişiklik teklifi kanunlaştığı takdirde Erbakan ve arkadaşları MSP'ne giremeyeceklerdi. Bu durumu dikkate alan Erbakan iki arkadaşıyla birlikte bir basın toplantısı düzenleyerek Millî Selamet Partisi'ne girdi." (66) Bu haber Adalet Partisi'nde şok tesiri yapmış, girebilir giremez tartışmasını başlatmıştı. Bu tartışmalar üzerine Meclis Başkanı Sabit Osman Avcı Bey Anayasa Mahkemesi'ne konuyu sormuş onlar da girebilir deyince tartışma son bulmuş. Artık o şimdi bir MSP'li ve aksiyon halinde...
Bu yanlışlığı Erbakan Hoca çözüyor ve partisinin kapatılmasını böylece önlemiş oluyor.
İşte emre itaatin bereketinin en güzel örneği...
Bu örnek davranışla ilgili Milli Selamet Partisi'nin kurucu Genel Başkanı şöyle anlatıyor:



O Samimi bir devlet adami


Prof. Dr. Necmettin Erbakan'ın yazdıklarını, okuduklarını, söylediklerini, fikirlerini ve yaptıklarını, bir takım gafiller anlamakta güçlük çekebilirler. Ancak tarih Erbakan'ı bunlara da, gelecek nesillere de iyi anlatacak ve tanıtacaktır..


gg_y0JH.jpg


MSP'ne iltihak ettikten bir süre sonra bir gün Erbakan Van'a gitmiş. Ertesi gün Van'da bütün köylerin'de katılımıyla büyük mitingin hazırlığını yaparken Genel Başkan Süleyman Arif Emre Bey MSP'nin kapatılacağı haberini alıyor. Bu haber üzerine Erbakan'ı yıldırım telefonla arayarak Ankara'ya gelmesi gerektiğini bildiriyor. Erbakan, köylere haber edildiğini, otuzbin insanın toplanacağını, bu mitingin yapılmaması durumunda yalnızca Van'da değil bütün yurt sathında çok menfi durumların ortaya çıkacağını söylüyor ise de Süleyman Arif Emre Bey, Genel Başkan olarak durumu değerlendirdiğini, Ankara'daki işin Van'daki mitingten daha önemli olduğunu uçak varsa uçakla yoksa taksi ile gece gündüz demeden gelmesi gerektiğini izah ederek talimat veriyor. Bu talimat üzerine Erbakan Hoca talimata itaat etmek üzere şöyle cevap veriyor.
"Peki öyleyse mitingi iptal edip hemen hareket ediyorum."
Erbakan Hoca, Genel Başkan S. Arif Emre Bey'in talimatıyla Ankara'ya geldikten sonra Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreteri Sayın Nahid Paşa ile görüşüp MSP'nin yanlış isnadlarla kapatılmasını önlüyor. Yanlış isnadlar şu: Kadir Mısıroğlu'na ait kasetlerin başına "Şimdi Milli Selamet Partisi Genel Başkanı Sayın Süleyman Emre konuşacak" sözünü eklemişler bu konuşmada da harf ve şapka inkilabına aykırı ifadeler yer aldığı için MSP'nin kapatılmasını istiyorlarmış...



MSP'nin kurucu Genel Baskani anlatiyor

ANKARA, 1972
Partisi döneminde Erbakan Hoca Genel Başkan iken biz bu türlü meselelerde kendisine itaat ederdik. Benim Genel Başkanlığım döneminde de o bana itaat ediyordu.
Süleyman Arif Emre




Erbakan'in partisi seçime gidiyor

MSP 1973 Genel Seçimlerine katılabilmek için tüm hazırlıklarını tamamlıyor. Adaylarını bir takım zorluklara rağmen tesbit ediyor ve seçimlere giriyor.
1973 Genel Seçimleri milletimizin özellikle de Milli Nizamcıların siyasi hayatında bir dönüm noktası oluyor. Böylece 12 Mart müdahalesinden sonra başlayan ara rejim sona ermiş normal siyasi şartların cari olduğu bir yeni dönem başlıyor. Seçimlerde milletimiz ortaya yeni şartlar ve yeni çözüm imkânları koyuyor.
Bu seçimlerde MSP 48 milletvekili ve 3 senatör kazanarak içinde bulunduğu şartlara göre büyük bir başarı göstermiş oluyor. Ve Erbakan Hoca yine Konya'dan Milletvekili seçiliyor.
İşte Cumhuriyet'in 50. yılının kutlandığı bir ayda Türkiye'de seçimler yapılıyor ve MSP, ilk üçe giriyor. Hiç bir parti de iktidar olacak üyeyi kazanamamıştı. Bu durum en çok MSP'nin işine yarıyordu. Mutlak koalisyon olacaktı. Doğal olarak TBMM'de 48 üyeye sahip olan MSP, AP ve CHP arasında "Anahtar" rolünü üstleniyordu.
"14 Ekim 1973'den itibaren başlayan dönem, Türkiye'nin 115 gün hükümetsiz kalmasına yetmişti. Çünkü en çok üyesi olan CHP, MSP ile koalisyon kurmak için aylarca uğraşması gerekti." (68) Bu koalisyonda Erbakan Hoca büyük hizmetlerin adımlarını atacaktı."
 

hasgül

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
16 Mar 2009
Mesajlar
1,965
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
45
Erbakan Basbakan Yardimcisi oluyor

1973 seçimlerinde CHP 146 milletvekili kazanarak birinci olduğu için Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk hükümeti kurma görevini Bülent Ecevit'e verir. Bunun üzerine Ecevit parti liderleriyle görüşmeye başlar. Erbakan Hoca ile de görüşür. Ancak Erbakan Hoca Genel İdare Kurulu, Meclis gurubu ve il başkanlarıyla istişare yaptıktan sonra Ecevit'e hayır dedi. Erbakan'ın arzusu Demirel'le hükümet kurmak idi. Ancak Demirel milletin kendisine muhalefet görevi verdiğini söyleyip hükümet kurmaya yanaşmıyordu.
"Erbakan, Ecevit'in ilk hükümet kurma teklifini red ettikten sonra Meclis'ten bir hükümet çıkması ihtimali çıkmaza giriyordu. Böylece üç buçuk aylık hükümet buhranı meydana çıkmış oluyordu." (69)
Erbakan sonunda Türkiye'nin hükümet buhranını aşması ve davasına faydalı olacağı düşüncesiyle Ecevit'le hükümet kurmaya kerhen de olsa razı oldu. Böylece koalisyon protokol çalışmaları, hükümet programı ve bakanlıkların taksimatı hazırlıkları başlatılmış oluyordu. Derken CHP-MSP hükümeti 26 Ocak 1974 tarihinde kuruldu ve l Şubat 1974'de hükümet programı Millet Meclisi'nde ve Cumhuriyet senatosunda okundu, bilahare müzakere edildi ve koalisyon hükümeti güven oyu aldı. Güven oyu alan hükümetteki bakanlıklardan başbakanlık dahil 17 bakanlık CHP'ne 7 bakanlık MSP'ne verilmişti. MSP'nin almış olduğu bakanlıklar şunlardı: Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Prof. Dr. Necmettin Erbakan, Devlet Bakanı S. Arif Emre, Adalet Bakanı Şevki Kazan, İçişleri Bakanı Oğuz-han Asiltürk, Ticaret Bakanı Fehim Adak, Tarım Bakanı Korkut Özal, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Abdülkerim Doğru.
Bu adımlarla Erbakan, davası uğrundaki mücadelesinin Başbakan Yardımcılığı basamağında hizmet için yeni bir start veriyor.



Erbakan'in MSP dönemindeki hizmetleri

Erbakan, MSP'nin ortak olduğu koalisyonlu hükümetlerde başbakan yardımcılığı görevleri dönemlerinde çok önemli hizmetlere imza attı. Hakkı müdafaa etmeyi, milletin maddi ve manevi bakımdan menfaatlerini korumayı önemli bir görev kabul eden Erbakan'ın MSP döneminde yaptığı önemli hizmetlerden bazıları şunlardır:

A- AHLAK VE MANEVİYATLA İLGİLİ HİZMETLERİ
Maddi yönden kalkınmış toplumların manen kalkınmadıkları için çökmeye mahkum olacakları gerçeğin çok iyi idrak eden Erbakan "önce ahlak ve maneviyat' diyerek yola çıktığı için bu sahada önemli hizmetlere imza atmayı başardı. Bu hizmetlerden bir kaçını zikredelim.

1- Elli iki tanesi Süleyman Demirel hükümeti tarafından kapatılan orta kısımlarını yeniden devreye koymak üzere tam 300 tane İmam-Hatip Okulu'nün açılması. Bu hizmetin büyüklüğünü şundan anlıyoruz; Cumhuriyet tarihi boyunca 50 yılda 50 tane, MSP döneminde sadece 3 yılda 300 tane İmam-Hatip okulu açılmıştır.
2- İmam-Hatip Okulu mezunlarının üniversitelere girmelerini sağlaması. Bu sebeple Îmam-Hatip çıkışlı yüzbinlerce inançlı, dürüst, rüşvet almayan, rüşvet vermeyen avukat, doktor, mühendis, polis, öğretmen, memleket ve milletine hizmet etmektedir.
3- Îmam-Hatip Okulu mezunu öğretmenlerin ilkokullarda Din ve Ahlak dersi öğretmeni olmalarının sağlanması.
4- Bütün okullara Din ve Ahlak dersi mecburiyeti konulması. Bu Din ve Ahlak derslerinin Ortaokul ve Liselerde ilahiyat mezunlarınca okutulması talimle şart koşulmuştur.
5- 1976-1977 ders yılı başından itibaren ilk, orta ve liselerde bütün ders kitaplarının yeniden yazılmasının Bakanlar Kurulunca karara bağlanması.
6- Mısır, Suudi Arabistan gibi müslüman ülkelerde okuyanların diplomalarının Türkiye'de geçerli sayılması
7- Müstehcen neşriyatla ve ahlaka aykırı yayınlarla mücadele kanununun çıkartılması, Adalet ve İçişleri Bakanlıklarınca ciddiyetle uygulanması.
8- Vakıf mallarının yağmalanmasına son verilmesi,vakıflarca 500'e yakın cami'nin yeniden restore edilmesi, vakıf gelirlerinin üç-dört misline çıkarılması, vakıf aşevlerinden yedirilen yoksulların sayısının artırılması ve 5000 kadar âmâ, sakat ve sahipsiz insana vakıflardan maaş bağlanması.
9- Risale-i Nur gibi dini, ilmi ve ahlaki eserlerin okutulmasına konulan yasakların kaldırılması.
10- Kur'an Kurslarının yapılması, yaşatılması için Cumhuriyet tarihinde ilk defa bütçeden ödenek ayrılması ve 3000'den fazla Kur'an Kursu'nun açılması.
11- Din görevlilerinin meslek içi eğitimi için 7 tane Bölge Eğitim Merkezinin kurulması.
12- Fahri olarak görev yapan din görevlilerine kadro verilmesi.
13- MSP'nin hükümet ortağı olduğu dönemde başörtüsü zulmüne mani olması ve bu sebeple hiç bir kız öğrenciye zulüm yapılmaması.
14- MSP-CHP koalisyonu döneminde Milli Eğitim Bakanlığı CHP'ye verilmişti. Bakan ise Mustafa Üstündağ idi. Bu bakanlık tarafından başörtüsü ile okullara girilmesini yasaklayan bir tamin yazılıyor. Ancak bu tamimi haber alan Erbakan harekete geçiyor ve tamimin uygulanmasını durdurtuyor.

B-MADDİ KALKINMA İLE İLGİLİ HİZMETLERİ
Milletimizin huzur, güven, mutluluk içirişinde yaşaması için hizmet olarak bir çok adımın atılması gereklidir. Erbakan'ın MSP koalisyonları döneminde attığı bu önemli maddi atılımlardan bazılarını başlıklar halinde kaydedelim.
1- istiklâl Harbi gazilerine maaş bağlanması hususunda kanun teklifi verilmesi.
2- Emekli işçilerin eş ve çocuklarının sigorta kapsamına alınması
3- Çalışan işçilerin ana babalarının sigortalı sayılması.
4- Asgari (en az) geçim indirimi kanun teklifinin hazırlanması.
5- Mukaddesata şovenlerin cezalandırılması
6- Çıraklık ve kalfalık kanunun çıkartılması.
7- Muhtarlara maaş bağlanması
8- Pahalılığı önlemek için faizin masrafa yazılmaması.
9- Doğu Anadolu'da görev yapanlara yakacak yardımı yapılması
10- Küçük çiftçi ve balıkçıların vergi muafiyeti sınırının yukarı alınması
11- Yabancı ülkelerde çalışan işçilerin askerliklerinin 29 yaşına kadar uzatılması.
12- Ev hanımı olan kadınların ve özel ev hizmetinde çalışanların sigorta kapsamına alınması
13- Tarım ve Orman işçilerinin Sosyal Sigortalar Kurumu kapsamına alınması
14- Yurtdışında çalışan işçilerin Türkiye içindeki hizmetlerinin birleştirilmesi
15- Yurtdışındaki işçi çocuklarının diplomalarının geçerli sayılması.
16- 65 yaşını dolduran düşkünlere maaş bağlanması
17- Dul ve yetimlere maaş bağlanması
18- Ağır Sanayi hamlesinin başlatılması Ülkemizi geri kalmışlıktan, sömürülmekten ve dilencilikten kurtarmak, milletimizin mutlu olması, huzur içinde yaşaması ve kalkınmış zengin bir Türkiye için ağır sanayi hamlesini başlatmak ve Milli Harp Sanayini kurmak zorunda olduğumuza inanan Erbakan, 200 büyük fabrikanın plan ve projelerini hazırlayıp temellerini attı. Bu dev tesislerin 70 kadarı fiilen işletmeye açıldı ve kâr sağlandı. Geri kalan 130 fabrikanın çoğunun kaba inşaatları ve hizmet binaları bitirildi, hatta bazılarının makinaları bile hazırlatıldı.
Ağır Sanayi'siz kalkınmanın, büyümenin, güçlenmenin, zenginleşmenin mümkün olmayacağı gerçeğine inanan Erbakan'ın Türkiye genelinde başlattığı fabrika yapan fabrika diye adlandırılan Ağır Sanayi Hamlesinden bazıları şunlardır.


CHP-MSP koalisyonu

MSP Genel Baskani Prof. Dr. Necmettin Erbakan CHP Genel Baskani Bülent Ecevit'le CHP-MSP koalisyonunu imzaliyor. (Ocak 1974)



ERBAKAN'IN AĞIR SANAYİ İLE İLGİLİ YAPTIĞI BASIN TO

Bakanlıklar arası ekonomik kurul başkanı olarak Er-bakan 26 Temmuz 1976'da Ağır Sanayi ile ilgili bir basın toplantısı yaptı. Bu basın toplantısında Erbakan, bir devir kapatıyor, yeni bir devir açtığını ilan ediyordu. İşte Erbakan'ın basın toplantısındaki sözleri:
"Beş devir kapanıyor, beş yeni devir açılıyor.
1- Anadolu'da yaşayan insanlar beş bin yıldır tarım ve hayvancılığa bağlı idiler, şimdi Anadolu'da eğer sanayi merkezleri kuruluyorsa, bu tarihi bir değişikliktir.
2- Türkiye 50 yıldır montajla oyalanıyordu. Şimdi montaj devri kapanıyor, şahsiyetli Milli Görüş devri başlıyor.
3- Bugüne kadar taklitçilikte çok şey kaybettik, şimdi taklitçilik devri kapanıyor, şahsiyetli Milli Görüş devri başlıyor.
4- Bürokrasi devri kapanıyor, dinamizm devri, hızlı kalkınma devri başlıyor.
5- Gericilik-ilericilik münakaşası devrini kapatıyoruz, ilericiler inananlardır devrini başlatıyoruz.
Cumhuriyet tarihinin en önemli ve en büyük kalkınma hamlesini milletimizin inançlı kadrosu başlatmış ve yürütüyor.

Basın toplantısında Erbakan, başlattıkları hamlesinin ortaya çıkardığı beş gerçekten bahsediyor ve bunları şöyle sıralıyordu:

1 Yeni başlattığımız büyük kalkınma hamlesi ile ağır sanayi kurmamız, siyasi gayri siyasi teşekküllerimizin ve milletimizin hamlemizi benimsenmiş olmasından büyük bahtiyarlık duymaktayız.
2 Ağır sanayi milli hedefimizdir. Milli davalarımızda her türlü görüş ayrılıklarını bir tarafa bırakarak tıpkı Büyük Kıbrıs Zaferinin arkasından olduğu gibi tek bir kalp ve tek bir vücut halinde bulunmamız bizi sevindirmektedir.
3 Aziz milletimize sesleniyoruz: Bizi destekleyin, bize yardımcı olun. Başlattığımız bu büyük hamleyi hep beraber el birliği ile gayretle hedefine ulaştırmalıyız.
4 Anarşi değil, huzur için, sömürü değil refah için, uydu değil lider ülke Türkiye için çalışıyoruz.
5 Bu büyük hamle inananların zaferidir." (102)
Bu büyük hamle ve beş yeni devrin açılması, emperyalist güçleri ve onların uzantılarını harekete geçirtmez mi?

ONUN İŞARETLERİ DE KONUŞUYOR

Prof. Dr. Necmettin Erbakan, Şevket Kazan ve Hasan Aksay'la birlikte Ağır Sanayi ile ilgili basın toplantısını yaparken

ERBAKAN ÜÇÜNCÜ KEZ BAŞBAKAN YARDIMCISI OLUYOR
Birinci Milliyetçi Cephe hükümeti emperyalist dış güçlerin tesiriyle bozduruldu. Tıpkı MSP-CHP koalis-yonu'nun bozdurulduğu gibi...
Bu hükümetin bozdurulup erken genel seçime gidilmesinin iki önemli sebebi vardır. Bu sebepler şunlardır:
1 MSP'yi meclis dışında tutarak, bu mümkün değilse hükümetten uzaklaştırarak Ağır Sanayi hamlesini önlemek.
2 Kıbrıs'ta Yunanlıların ve Rumların arzusuna uygun çözüm bulabilmek.
Bu sebepler doğrultusunda (1. Mc) hükümeti bozuldu ve 5 Haziran 1977'de erken seçim yapılmasına karar verildi.
Bu tarihte yapılan Erken Genel Seçim'de MSP'nin oyları düştü. Bunun neticesi olarak 48 milletvekili sayısı 24'e düştü. Bu oy kaybının birkaç sebebi olabilir. Bunların bazıları şunlardır: CHP gibi solcu, AP gibi sağcı partilerle hükümet kurmuş olması. Tüm partililerin MSP'ye yüklenmesi. Üç milyon sahte (mükerrer) oy kullanılması.

5 Haziran 1977 seçimlerinden sonra hiç bir parti tek başına iktidar olacak kadar milletvekili çıkaramadı. En normal çözüm koalisyon hükümeti kurulması idi. Ama malum sebeplerle anormal bir yol izlenerek CHP Genel Başkanı Ecevit'e bir azınlık hükümeti kurduruldu. Ancak bu azınlık hükümet güvenoyu alamayınca Ece-vit görevi Fahri Korutürk'e iade etti.
Bunu Müteakip Süleyman Demirel hükümeti kurma görevini alır. Ve ikinci Milliyetçi Cephe hükümetini kurar ve l Ağustos 1977 tarihinde güven oyu alır. AP, MSP ve MHP'den oluşan bu koalisyon hükümetinde Erbakan yine Başbakan Yardımcılığı görevini üstlendi. Üçüncü kez başbakan yardımcısı olan Erbakan'ın bu görevi yalnızca beş ay sürdü. 1977'nin sonunda AP'den 9 milletvekilinin ayrılmasıyla Mecliste çoğunluğu kaybeden MC hükümeti sona erdi. 1978 başında Ecevit, AP'den ayrılan ve "Milletvekili pazarlığı" sonucu sağlanan 11 kişi ile 17 Ocak 1978'de hükümetini kurdu. Ve Erbakan ilk defa muhalefette...

ERBAKAN MUTLU VE GÜLÜYOR

Millî Selamet Partisi Genel Başkanı Prof. Dr. Necmettin Erbakan, üçüncü kez başbakan yardımcısı olduğu ikinci Milliyetçi Cephe Hükümeti protokolünün imzalanmasından sonra tebrikleri kabul ediyor.
ERBAKAN MUHALEFETTE VE SAVUNMADA
1973'den itibaren, hükümetsiz kalınan dönemler hariç tutulursa, Erbakan devamlı olarak hükümette yer almıştır. Fakat 1978'e girildiğinde meşhur Güneş Motel Milletvekili transferi sebebiyle Bülent Ecevit hükümet kurduğu için Erbakan Muhalefette kaldı.
Erbakan'ın muhalefette olduğu bu dönemde 5 Aralık 1977'de mahalli seçimler sırasında yaptığı siyasi konuşmada, laikliği ihlal ettiği ve bunun Türk Ceza Ka-nunu'nun 163. maddesine girdiğini, MSP'nin 6 ay içinde Genel Başkanı partiden ihraç etmesi gerektiğini, aksi takdirde, partisinin kapatılması için Anayasa Mahkemesine gidileceği hususunda Cumhuriyet Baş Savcısı Kâzım Akdoğan tarafından MSP Genel Merkezine bir yazı gönderiliyor.
5 Aralık 1977'de mahalli seçimler sırasında Erba-kan'ın yaptığı radyo konuşması laikliğe aykırı bulunarak hakkında Cumhuriyet Baş Savcısı Kâzım Akdoğan tarafından soruşturma açılıyor.
Bunun üzerine, MSP Genel Başkanı Prof. Dr. Necmettin Erbakan, 18 Ocak 1978'de TBMM parti grup odasında bir basın toplantısı düzenleyerek tüm teşkilata ve Milli Görüş'e bağlı olanların meseleyi sükûnetle karşılamalarım ve tahriklere kapılmamalarını sağlamaya çalışıyor.
Bu basın toplantısında Erbakan'ın ne söylediğini ve kendisini nasıl savunduğunu birlikte okuyalım..

ERBAKAN SORUŞTURMA İLE İLGİLİ YAPTIĞI «BASIN TOPLANTISINDA NE DİYOR?
(Ankara, 18/01/1978)
"... Yirminci asrın sonunda hangi nam ve tevil altında olursa olsun bir insanın inanç ve kanaatlerini açıklayan bir konuşma yapmasının suç sayılması, kalkışılması çağdışı bir tutum olur. Her Allah diyeni dini istismar ettin diye itham etmeye kalkacak olursak hiç bir parti ve hiç bir şahıs bu ithamın dışında kalamaz. Allah demeyi suç saymak artık mümkün değildir. Milletimizin maddeten ve manen kalkınması, yemden Büyük Türkiye 'yi kurma hamlesi olan ve bugüne kadar muhtelif hükümetler kurarak, memleketimizin iç ve dış politikasına önemli ölçüde ağırlığını koyan ve milyonlarca bağlısı bulunan Milli Selamet Partimizi yolundan alıkoymaya kimsenin gücü yetmeyecektir, inandığımız yolda yıldırım olmasını da biliriz. Bu münasebetle bütün vatan sathındaki teşkilat mensuplarımızın ve Milli Görüş'e bağlı gönüldaşlanmızın hadiseyi sükunetle takip etmelerini ve tahriklere kapılmamalarını ehemmiyetle rica ederiz..." (103)
Prof. Dr. Necmettin Erbakan MSP Genel Başkanı
 

hasgül

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
16 Mar 2009
Mesajlar
1,965
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
45
Fahri Pasa Erbakan'in Agir Sanayi Hamlesi ile ilgi

(TBMM, 1974)

"İt ürür kervan yürür. Hocam siz öyle söyleyenlere bakmayınız. Bizleri ihya ettiniz. Bundan sonra, bizler askeriniz olarak size yardım etmeye söz veriyoruz. Siz bizim komutanımızsı-mız. Her ne gibi vazife düşerse biz yardıma hazırız. Cumhuriyet senatosunda sadece bizlere haber göndermeniz kafidir." (79)
Fahri Özdilek
Milli Birlik Gurubu Başkanı


Subhi Bey Erbakan'in Agir Sanayi Hamlesi ile ilgil

(TBMM, 1974)
"Hocam ben ömrümde iki kere büyük heyecan geçirdim. Birinci 27 Mayıs sabahı harekâtı başardığımız saatte, ikincisi de şimdi sizi dinlerken, milli heyecanım galip geldi, gözlerim yaşardı. Siz Türkiye'nin ikinci Atatürk'üsünüz. Birincisi siyasi istiklalimizi kurtardı. Siz ise ekonomik bağımsızlığımızı kurtaracaksınız," (80)Subhi Karaman Milli Birlik Grubu Üyesi


C- DIŞ POLİTİKA İLE İLGİLİ HİZMETLERİ

Erbakan'ın manevi kalkınma ve maddi kalkınma hizmetlerinin yanı sıra dış politika alanında da önemli hizmetleri olmuştur. Şahsiyetli Dış Politika ilkesi doğrultusunda Erbakan'ın yapmış olduğu dış politika ile ilgili önemli hizmetlerinden bazılarını zikredelim.
1- Türkiye'nin İslam Konferansına tam ve aktif üye yapılması
2- İslam alemiyle siyasi, ekonomik ve kültürel sahalarda ciddi irtibat ve işbirliğinin temellerinin atılması
3- Batı ülkeleri ve özellikle Amerika ile yapılan ikili anlaşmalarda devlet haysiyetimizin ve milli haklarımızın korunmasının sağlanması.
4- Kıbrıs'taki Türklere yapılan baskı ve zulümlerin önlenmesi, Kıbrıslı Türklerin hayat ve hürriyetlerinin
korunması için yapılan Kıbrıs Barış Harekatı'nın yapılması ve zaferin kazanılması.
Türkiye'de bir kısım insanımız, Kıbrıs Zaferinin kahramanının Karaoğlan olduğunu zannederler, işin gerçeği bu değildir. Yani Kıbrıs Zaferinin kahramanı Kara Oğlan değil. Erbakandır. Ecevit değil, Erbakandır. Bu gerçeği gelin birlikte anlamaya ve isbat etmeye çalışalım. 74x74=5476 yapar. Bu işleme inanmayanın sağlamasını yapması gerekir.
îşte Sağlama: İnanmada tereddüdü olanlar için Kıbrıs Zaferinin kahramanının kim olduğunun sağlamasını yapmaya çalışalım.

xx_qqdVjpeg



KIBRIS ZAFERİ NASIL KAZANILDI VE KİM KAZANDI?

Kıbrıs'ta Rumlar Türklere baskı ve zulüm yapıyorlardı. Kıbrıslı Türkler Anavatan'dan yardım bekliyor, fakat Türkiye'deki hükümetler gereken duyarlılığı göstermiyorlardı. CHP hükümette olduğu sırada Başbakan İsmet İnönü idi. Rumlar yine azmışlardı ve katliama girişmişlerdi. Bir doktorumuzu, eşini ve üç çocuğunu doğrayarak öldürmüşlerdi. Meclisler birleşik olarak toplanıp Kıbrıs'a asker çıkarma izni verdiği halde yine kesin çözüm olmadı. Çünkü; yabancı devletler, yarı rica yarı tehdit zamanın İnönü hükümetini kesin netice almaktan alıkoydu.
Süleyman Demirel tek başına iktidarda iken de Makarios'un karşısında İnönü hükümetinin durumuna düşmekten kurtulamadı.

KIBRIS MESELESİ MİLLİ GÜVENLİK KURULUNDA


Kıbrıs meselesi Milli Güvenlik Kurulunda müzakere edilirken MSP li İçişleri Bakanı Oğuzhan Asiltürk konuyla ilgili söz alarak şöyle diyor: "Kıbrıs'taki bu vahim durum karşısında biz derhal adaya çıkartma yapıp Yeşil Hattı tutmalıyız. Başka çare yok." Bunun üzerine Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk, Oğuzhan Bey'e şöyle diyor: "Sayın İçişleri Bakanı ne dediğinizin farkında mısınız?" Oğuzhan Bey, cevaben: "Tabii farkındayım Sayın Cumhurbaşkanımız. Bizim milletimiz, bizim ordumuz bundan daha güç işleri başarmıştır. Bu çıkartmayı da kolayca başarmaması için hiç bir sebep yoktur." (82) diyor.
Bu müzakerede hazır bulunan Başbakan Bülent Ecevit ve Başbakan Yardımcısı Necmettin Erbakan da söz alarak görüşlerini belirtmeye çalıştılar. Başbakan'ın ve Başbakan Yardımcısının söylediklerini dikkatle okuyalım. Kıbrıs'ın kahramanının kim olduğunu anlayalım.
Ecevit mi?
Erbakan mı?



BÜLENT ECEVİT ÇIKARTMA İLE İLGİLİ NE DİYOR?

(Milli Güvenlik Kurulu Toplantısı, 1974)
"Ben bir ara çözüm öneriyorum. Biz bu işi Atatürk'ün yurtta sulh, cihanda sulh ilkesine göre de çözebiliriz. Ben hemen ingiltere 'ye gideyim. Başbakan Vilson 'la görüşeyim. Zaten ingiltere 'de Kıbrıs 'm statüsünü korumaya görevli üç garantör devletten biridir. Biz askerimizi İngilizlerle anlaşarak onların adadaki askeri üslerine sulh yoluyla, kan dökülmeden çıkaralım. Bizim askerimizle İngiliz askerleri müştereken adada asayişi iade ederler. Bu iş kapanır..." (83)
Bülent Ecevit Başbakan

ERBAKAN ÇIKARTMA İLE İLGİLİ NE DİYOR?
(Milli Güvenlik Kurulu Toplantısı, 1974)
"Sayın Ecevit bu teklifinizin İngilizler tarafından kabul edilmesine imkan yok. Onlar Rumlardan, Yunanlılardan yana olmak isterler. Kabul edilse bile bizim için daha tehlikeli olabilir, İngilizler bizim Mehmetçiklerimizi rehin tutarak bize kendilerinin ve Yunanlıların istedikleri çözümü dikte ettirmeye kalkışabilirler..." (84)
Prof. Dr. N. Erbakan Başbakan Yardımcısı



Ecevit Londra'ya gitmede ısrarlı olunca, MSP'liler, Ecevit'in gitmesine evet dediler. Ancak daha ihtiyatlı olmak için İngilizler karşısında yanlış bir adım atılmasını veya Ecevit'in yanıltılmasın! önlemek için yanına İçişleri Bakanı Oğuzhan Asiltürk Bey'i arkadaş olarak katmayı ihmal etmediler.
Bakanlar Kurulu, Ecevit'i Etimesgut Havaalanından Londra'ya uğurladılar. Ecevit'in Londra'ya gitmesi sebebiyle Başbakanlığa Erbakan vekâlet ediyordu.
Erbakan, Başbakan Vekili olarak Ecevit'i Londra'ya "uğurlar uğurlamaz Etimesgut Havaalanında Genel Kurmay Başkanı rahmetli Semih Sancar ve bazı komutanlarla bir araya gelerek Kıbrıs'taki durumu yeniden gözden geçirdi.
Bu görüşmede Başbakan vekili Erbakan, Genel Kurmay Başkanı rahmetli Semih Sancar'a şu teklifte bulunuyor: "Çıkartma önümüzdeki cuma günü sabahı başlasın. Nasıl olsa İngilizler taleblerimizi red edecekler, biz beyhude vakit kaybetmeyelim, cuma sabahı mübarek sabahtır." (85)
Bu teklife, Genel Kurmay Başkanı rahmetli Semih Sancar'ın yanıtı tarihteki en önemli aşamalardan birini ortaya koyan niteliktedir.
Bakın ne diyor?



GENEL KURMAY BAŞKANI ÇIKARTMA İLE İLGİLİ NE DİYOR?

(Etimesgut Havaalanı, 1974)
"Allah sizden razı olsun. 13 senedir haysiyeti Makarios tarafından rencide edilen bir ordunun kumandanıyım.Bu günleri de Allah bize gösterdi. Ama sayın Hocam,, şimdi ben çıkart ma için gemilerimize hareket emri versem on-
lar ancak cumartesi sabahına adaya erişebilirler. Çünkü eski tank motorları monte ettik, Sa-
atte beş altı milden fazla sür'at yapamazlar."
(86)
Semih Sancar Orgeneral, Genel Kurmay Başkanı

DENİZ KUVVETLERİ KOMUTANI ÇIKARTMA İLE İLGİLİ NE DİYOR?

(Etimesgut Havaalanı, 1974)
"Biz Karadenizliyiz. Takalarla, kayıklarla bile adaya çıkarız. Ama yeter ki eskiden olduğu gibi yan yoldan geri çağrılmayalım." (87)
Kemal Kayacan
Deniz Kuvvetleri Komutanı





Ecevit Londra'da iken Erbakan Kıbrıs'a çıkartma emrini verdi. Bülent Ecevit İngiltere'de umduğunu bulamadan yani red cevap alarak döndü. Döndüğünde çıkartma emrinin verilmiş olduğunu görüyor. Bunun içindir ki daha sonraki dönemlerde Ecevit Erbakan Hoca'ya vekalet vermekten imtina etmiştir.
Başbakan Bülent Ecevit ile İçişleri Bakanı Oğuzhan Asiltürk Londra dönüşü Esenboğa Havaalanında karşılandılar. Karşılamada Genel Kurmay Başkanı Semih Sancar Paşa da vardı. Sancar Paşa Ecevit'in kulağına askeri hareketin hazırlık kısmının tamamlandığını söyleyince Ecevit ciddileşti ve hemen cumadan önce Bakanlar Kurulunu toplantıya çağırdı.
Toplantı başlayınca Başbakan Ecevit söze şöyle başladı: "Arkadaşlar ben bir nefis muhasebesi yaptım, çıkartma yapmaktan başka çare kalmadı. Çünkü İngilizlerin cevabı menfi oldu." Başbakan'ın bu görüşü Erbakan'ın görüşüyle aynı olunca Bakanlar Kurulundan çıkartma kararı çıktı.
Hükümet almış olduğu karardan muhalefeti haberdar etmek, bilgilendirmek ve desteğini almak için muhalefet liderleriyle de görüştü. Bakınız muhalefet partilerin meşhur liderlerinden biri . konuyla ilgili ne diyorlar?

SÜLEYMAN DEMİREL ÇIKARTMA İLE İLGİLİ NE DİYOR?

(TBMM, 1974)
"Bu bir maceradır. Katılmamız söz konusu değildir..." (88)
Süleyman Demirel AP Genel Başkanı

NİHAT ERİM ÇIKARTMA İLE İLGİLİ NE DİYOR?

(TBMM, 1974)
"Biz İsmet inönü ekolünden yetişmiş kimseleriz, İsmet Paşa sağlığında bize, Amerika 'dan yazılı muvafakat gelmedikçe sakın çıkartma yapmayın diye tenbih etmişti. Bu itibarla çıkartmayı tasvib edemem." (89)
Nihat Erim Kontenjan Grubu Başkanı

Hükümetin almış olduğu karar doğrultusunda Birinci Kıbrıs Harekâtı cumartesi sabahı başladı. Hazırlanan plan gereği başarı ile devam eden harekâtın en mühim kısmı Girne çıkartmasıdır. Bu çıkartma başarılı olmuştur.
Girne deniz çıkartması başarılı olduğu gibi hava indirmesi de başarılı olmuştur. Bu başarıların maddi izahı yoktur. Bu ancak Allah'ın yardımıyla kazanılmış başarılardır. Çünkü askeri kurallara göre çıkartılan askerin dörtte biri zaiyat olsa normal sayılıyordu. Ama bu çıkartmadaki zayiat bir kaç yüzü geçmedi.
Cumartesi günü çıkartma harekatı başladı, aynı gün gece yarısı Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin almış olduğu ateşkes kararını öğrenen Başbakan Ecevit Bakanlar Kurulunu olağanüstü acil toplantıya çağırdı. Ecevit'in maksadı; Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin kararını yerine getirmekti. Bunun için Bakanlar Kurulunu toplamıştı.
Bu toplantıda ateşkesle ilgili kim ne dedi dikkatle okuyalım.



ATEŞKESLE İLGİLİ ECEVİT NE DİYOR?

(Bakanlar Kurulu Toplantısı, 1974)
"Sayın Erbakan, her mühim işte senin dediğin oldu. Bu kez de benim dediğim olsun, ne olur hemen Kıbrıs'ta ateşkes kararı alalım. Ben Sancar Paşa ile de konuştum. Talebimi kabul et."
"Sayın Erbakan, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi olay hakkında ateşkes kararı aldı. Biz üye sıfatıyla bu karara uymak zorundayız." (90)
Bülent Ecevit Başbakan





ATEŞKES KARARI İLE İLGİLİ ERBAKAN NE
DİYOR?

(Bakanlar Kurulu Toplantısı, 1974) j
"Ateşkes demek te ne demek? Biz bundan çok daha büyük işler başarmış bir milletin mensuplarıyız. Hem siz nasıl oluyor da benimle istişare etmeden Sancar Paşa 'ya ateş keseceğimizi söylersiniz bu hükümet ortak bir hükümettir. Bizden izin almadan ateş keseceğiz diyemezsiniz. Sayın Ecevit."
"Neden Güvenlik Konseyi 'nin kararma uymak zorunda olalım, şu beğenmediğimiz İsrail, Birleşmiş Milletlerin 100'e yakın kararına uymadı da ne oldu? Biz o kadar yokmuyuz? Kesinlikle böyle şey olmaz. Harekât devam edecektir." (91)
Prof. Dr. Necmettin Erbakan Başbakan Yardımcısı

,,MSP-CHP koalisyon hükümetinin almış olduğu çıkartma kararını, Kahraman Türk Ordusu büyük bir titizlikle yerine getirdi. Böylece Kıbrıs Zaferi kazanıldı. "(92) Bu çıkartma ve zafer neticesinde Kıbrıs Türklerinin can güvenlikleri, hak ve hürriyetleri korunmuş oldu. Kıbrıslı Rumlar ve Yunanlılar da gerekli dersi almış oldu.
,,Bu çıkartma ve harekâtı fırsat bilen CHP parti teşkilatı, Ecevit'in miğferli resimlerini Kıbrıs fatihi diye bastırarak şehirler arası otobüslerin arkasına astırarak Kıbrıs Çıkartmasını propaganda malzemesi olarak kullanmaya çalışmıştı."(93) Ve çıkartmadan kendilerine büyük hisse çıkartmaya çalışmışlardı. Aynı zamanda Karaoğlan diye şarkılar bestelenmiş türküler söylenmişti. Şarkılarda, türkülerde ve miğferli resimlerde Erbakan'dan bahsedilmiyordu.
Kıbrıs Barış Harekâtıyla ilgili olan bitenlerin özünü okuyup gördükten sonra neticeyi anlamamak mümkün mü?
T.C. Cumhurbaşkanı Kenan Evren'in söyledikleri sözler, Kıbrısı kimin fethettiğini açık bir şekilde ortaya kaymaktadır. Birlikte okuyalım.

KIBRIS'I KİMİN FETHETTİĞİNİ ŞU SÖZLER GÖSTERMİYOR MU?
KENAN EVREN ANLATIYOR;

"Koalisyon kanadı Milli Selamet Partisi, Kıbrıs'ta ele geçirilen topraklardan bir karışı-nın bile verilmesine razı olmuyor, sanki ulaşılan hedef, kazanılan araziyi kendisi kararlaştırmış gibi "Kanla alman toprak verilmez " diyerek bütün görüşmeleri baltalıyordu. Halbuki ele geçirilen topraklar esasında kararlaştırılandan fazla idi. Sebebi de yapılacak müzakerelerde bu fazlalıklar bir taviz olarak verilebilecekti. Fakat Erbakan, sanki kendisi cephede savaşmış gibi bir mücahit havasıyla her müzakereyi neticesiz bırakıyordu." (94)
Orgeneral Kenan Evren T.C. 6. Cumhurbaşkanı


İŞTE KIBRIS'IN GERÇEK FATİHİ

Kıbrıs Barış Harekâtı zaferinden sonra Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş Erbakan'I ziyaret ediyor. Daha sonraki bir görüşmede Erbakan şöyle diyor:
"Biz "Milli Görüş"cüler olarak, Türkiye'de iş başına gelen "Batı taklitçisi" zihniyetli partilerin zaman zaman illede Rumlarla beraber bir federal devlet kuracağız diye yaptıkları hareketlerin ve çalışmaların hepsinin milli menfaatlerimize aykırı davranışlar olduğunu çok iyi biliyoruz ve hiçbirini tasvip etmiyoruz. Türk milletinin bütünü de aynen bizim inancımızdadır." (95)

ÇIKARTMA EMRİ İLE İLGİLİ ERBAKAN NE DİYOR?
"Sayın Ecevit, müdahalenin İngiltere ile birlikte yapılmasının daha uygun olacağını düşünüyordu.
Bize gelince, bir yandan garantör devlet olduğu için ingiltere 'ye teklif yapılmasını, ancak ingiltere 'nin böyle bir teklife müsbet cevap vermemesi durumunda Kıbrıs 'daki katliamın daha uzun süre devam etmeden biran evvel durdurulması, diğer yandan Samsun 'un duruma hakim olup müdahalemize karşı daha güçlü bir direniş göstermesine zemin hazırlamaması için harekatın geciktirilmeden başlatılmasını istiyorduk. Bu sebepten dolayı Sayın Ecevit 7 ingiltere 'ye uğurladıktan sonra Başbakan Vekili olarak Genelkurmay Başkam ve Kuvvet Komutanlarıyla havaalanında yaptığımız toplantıda, gecikmenin olabileceği mahzurlarım dikkate alarak, komutanların askeri harekat hazırlıklarının derhal başlatılması, birliklerin yerlerinden getirilip çıkarma gemilerine bindirilmesi için hükümet emrine ihtiyaç olduğunu söylemeleri üzerine, kendilerine resmen bu emri verdik.
Bu emri verirken şunu düşündüm: Şayet hükümet ortağımızı ikna edemezsek müdahale yapılmadan önce birlikleri geri döndürecek zamanımız olacaktı. Şayet mutabık kalırsak Sayın Ecevit'in geldiği akşamın, sabahında birliklerimiz Girne önünde bulunacaklar ve hareket geç kalmamış olacaktı.
Böylece Harekât bizim ve komutanların uygun gördüğümüz şekilde başarılmış oldu." (96)
Prof. Dr. Necmettin Erbakan Başbakan Vekili

 

mürmüdük

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Tem 2009
Mesajlar
6,952
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
53
Web Sitesi
anadoluhaber.blogcu.com
Adem Özköse'nin Yeni Kitabı Çıktı
sozdirenisciler2.jpg


Dünyanın ünlü direniş liderleri Savaş Muhabiri Adem Özköse'nin hazırladığı “Söz Direnişçilerde” isimli kitapta bir araya geldi.

İlk kitabı “Cennete Otostop” büyük ilgi gören Gazeteci-Yazar Adem Özköse şimdi de dünyanın en ünlü direniş liderleriyle yaptığı görüşmeleri bir kitapta topladı. “Söz Direnişçilerde” ismi verilen ve Pınar Yayınları’ndan çıkan kitap Filistin’den, Afganistan’a, Patani’den Çeçenistan’a, Moro’dan Lübnan’a kadar birçok bölgeden ünlü direnişçi ile yapılan görüşmeleri içeriyor. Yazar kitapta ünlü direnişçilerin hayatları ile ilgili bilinmeyenleri ve kendi kişisel gözlemlerini de anlatıyor.

Bir gazetecilik başarısı Kitabın önsözünde de ifade edildiği gibi Özköse bu kitabı hazırlamak için kimi zaman kılık değiştirmiş, kimi zaman sınırlarda para karşılığında kaçakçılarla anlaşmış.

Çatışmaların ortasında kalmış, peşindeki istihbarat ajanlarını atlatmaya çalışmış, hatta gözaltına alınıp sorgulanmış. Kitap bu yönüyle gerçek bir gazetecilik başarısı… Savaş bölgelerinde muhabirlik yaparken insanoğlunun tarihin en etkili dezanformatik kuşatmalarından biriyle karşı karşıya olduğunu fark ettiğini ifade eden Özköse, bu kitap vasıtasıyla direnişçilere, devrimcilere, muhaliflere karşı olan medya kuşatmasını da kırmaya çalışmış. Kitabı okuyan biri olarak, yazarın bu konuda da son derece başarılı olduğunu düşünüyorum.

Direniş mi terör mü?

Direniş bölgelerinden resimlerin de kullanıldığı kitap ayrıca direniş ile terör arasındaki ince farkı da gözler önüne seriyor. Yazar kitabın girişinde bu konu ile şunları söylüyor: “ Vatanları işgal altında olan, özgürlükleri ellerinden alınan, inançları ve yaşam tarzları tehdit edilen, hatta zorla değiştirilmeye çalışılan insanların direnmelerini, mücadele etmelerini son derece doğal bir hak olarak görüyorum. Fakat her şeyin fululaştığı, birbirine karıştığı bu çağda, direnişin yöntem ve metotlarının her zamankinden daha fazla tartışılması gerektiğini düşünüyorum.”

Kitaptan bazı başlıklar:

-Molla Dadullah’ın Afganistan’ı

-Halid Meşal ve Mavi Marmara

-Hapishanelerin Eskitemediği Direnişçi

-Bir Annenin En Zor Vedası

-Çeçen Çocuklar Sivil Değil mi?

-Veziri Savaşçılar ve Taliban

-Profesyonel Militan Çakal Carlos

-Bush’a Ayakkabı Fırlatan Gazeteci
 

Çeşm-i Bülbül

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
11 Mar 2009
Mesajlar
13,384
Tepki puanı
6
Puanları
0
“Yarın ben kıyâmet günüde Allah’ın ve Peygamber’in huzuruna suçlu olarak çıkmak istemiyorum. O zaman Allah bana: ‘Ey Said, İslâm dininin hükümleri ayaklar altına alındığında sen niçin sessiz kaldın, gücün ve imkânın olduğu halde niçin savaşmadın?’ diye sorduğunda ben ne cevap vereceğim? Cehennem zebânîleri beni sarığımdan tutup cehenneme çektiklerinde ben ne edeceğim? Hayır! Andolsun Allah’a ki yalnız ben ve bu elimdeki baston bile kalsa, bâtılın karşısına çıkıp kıyâm edeceğim. Şehid olana kadar da mücâdelemden asla dönmeyeceğim. Ne ben Hz. Hüseyin’den daha makbul bir kulum ne de siz onun ailesinden daha makbulsünüz.. Ben üzerime düşeni yapmak zorundayım...

(Şehid Şeyh Said)
ALLAH Celle Celalühü Razı olsun hasgül abla.
 

mürmüdük

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Tem 2009
Mesajlar
6,952
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
53
Web Sitesi
anadoluhaber.blogcu.com
images


Kurun Benim

Cihad olurda yollara düşmezsem
Dar ağcımı kurun benim.
Herşeyimi bırakıp nefse küsmezsem
Dar ağcımı kurun benim.

Göstermezsem Vatan yolunda gücümü
Korumazsam kardeşimi, anamı, bacımı
Boynuma geçirin yağlı sicimi
Dar ağcımı kurun benim.

Göğüs germezsem ejnebi soyuna
Birgün şayet gelirsem oyuna
Kırın kalemi vurun boynuma
Dar ağcımı kurun benim.

Tutduğum yoldan geri dönersem
İleri atılmayıp gizlenip, sinersem
Şehadet varken canımı seversem
Dar ağcımı kurun benim.

Kimliği belirsiz liğme biçimde
Yerde yatmazsam kanlar içinde
Yakalayıp götürün erinde, gecinde
Dar ağcımı kurun benim.

İhsanım durmazsa bu sözünde
Yürümezse heyhat resulün izinde
Tutun halkın gözü önünde
Dar ağcımı kurun benim.


İhsan Baştürk
 

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
53
İskilipli Atıf Hoca, Şeyh Said, Erbilli Esad Efendi, Saidi Nursi, Necip Fazıl Kısakürek, Salih Mirzabeyoğlu ve daha niceleri USLANMAYANLAR onlar Ömer'i mizaçlılar "Zülme karşı tek başınada olsa yürüyeceksin" şuurunu yaşatanlar ...
 

İPARHAN

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
19 Ağu 2010
Mesajlar
279
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
46
İskilipli Atıf Hoca, Şeyh Said, Erbilli Esad Efendi, Saidi Nursi, Necip Fazıl Kısakürek, Salih Mirzabeyoğlu ve daha niceleri USLANMAYANLAR onlar Ömer'i mizaçlılar "Zülme karşı tek başınada olsa yürüyeceksin" şuurunu yaşatanlar ...

Allah onlardan razı olsun...Her dönemde gerçek mücahidler bulunacaktır...ne mutlu onların izinde yürüyenlere...
 

İPARHAN

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
19 Ağu 2010
Mesajlar
279
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
46
Allah(cc) aziz şehidlerin şefaatlerinden,biz mücrim kullarını mahrum eylemesin...
 

mürmüdük

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Tem 2009
Mesajlar
6,952
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
53
Web Sitesi
anadoluhaber.blogcu.com
maide%2035.jpg

ALLAH ve RASULÜ YOLUNDA;

Pazarlıksız olarak, KIM,ben O YOL un, YOLCUSUYUM diyorsa,

O BIZDENDIR,

BIZ de O ndanız.


Selam,

ISLAM Davasına INANAN ve Mücadele eden INSANLARA Olsun.....
 

mürmüdük

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Tem 2009
Mesajlar
6,952
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
53
Web Sitesi
anadoluhaber.blogcu.com
Akıncılar, Seriyye ve Akıncı Güç

1980 öncesinde aktif olan Akıncıları ne kadar tanıyoruz? Ne kaldı o günden bugüne...
1980 öncesinde, talebelik yıllarımızda en etkin gençlik teşkilatlardan biri Akıncılar idi. Gazetelerde gördüğümüz kadarıyla sakallı, yeşil (askeri) parka giyen ağabeylerimiz idi Akıncılar. MTTB daha çok “talebe teşkilatı” hüviyetinde idi. Ama Akıncılar, sivil ve daha aktivist bir teşkilat... MSP’ye çok yakın. Ne kadar yakın, bilmiyorum. Ama 12 Eylül’den sonra yargılanan Merhum Erbakan Hoca ve arkadaşlarına Akıncılar’la ilgili sorular yöneltildiğini okuduk gazetelerden. Güya Çanakkale’de silahlı eğitim yapmış bu gençler, siz de bu organizenin içindesiniz, filan demişler. Sonradan basın dedikodusu olduğu anlaşıldı. Bazı mihraklar sağcı-solcu çatışmasına, şeriatçı-milliyetçi çatışması da eklemek istemiş ve birtakım gençleri kullanmış olabilir. Bilmiyorum. Üstad Necip Fazıl’ın iki teşkilatından biri idi Akıncılar. MTTB bilgi, kültür, ilim, entelektüel ayağını; Akıncılar da aktivist ayağını oluşturuyordu, denilebilir.
27270.jpg
Akıncılar denilince kimleri hatırlıyoruz?
Başkan Mehmet Güney’i... Bir zaman gazetelerden Afganistan’a gittiğini okumuştum Mehmet Güney’in. Sonra tutuklandığına dair haberler yazıldı, çizildi. Suçu şeriatçılık idi.
27271.jpg

Akıncılar denilince önce Metin Yüksel gelir akla. Şehid Metin Yüksel. Metin Yüksel, öncelikle bir Fatih Akıncısı’dır sonra da İslam Akıncısı. Askeri darbeye hazırlık olsun diye solcu-sağcı çatışması çıkaranlar bunu yeterli görmeyip üstüne İslamcı-Milliyetçi çatışması da eklemek istedikleri için, hedef seçilmiş, şehit edilmişti Metin Yüksel (23 Şubat 1979). Seksen öncesinde bunun fikri zemininde İslam’da ırkçılık-milliyetçilik anlayışının farkı yatıyordu.
“Tanrı Dağı Kadar Türk, Hira Dağı Kadar Müslüman”lığı savunan Ülkücü Gençlik, “Şeriatın Üstünlüğü Tartışılmaz” diyen Akıncılarla mücadele ediyordu/ettiriliyordu. 21 Eylül 1969’da Mustafa Bilgi’nin açtığı şehadet yolunu Aralık 1977’de Erdoğan Tuna, 1979’da Metin Yüksel ve 1980’de Sedat Yenigün takip edecekti.
Yeşil komünistler
Denildiğine göre 1980’den önce, ülke komünizmin pençesinde idi, devlet bugün yarın komünistlerin eline geçecekti, ülkücü gençlik ülkeye komünistler hakim olmasın diye mücadele ediyordu. Bundan dolayı Demirel “Bana sağcılar cinayet işliyor dedirtemezsiniz.” demişti. Milliyetçi-ülkücü gençlik İslamcıları yeterince cesur bulmuyordu. Hatta bazı konularda komünistlere yakın görüyordu İslamcıları. Bundan dolayı milliyetçilerin dilinde İslamcılar için “yeşil komünist” ifadesi dolaşıyordu. Sembolik meyvesi de vardı bunun : Karpuz. (Dışı yeşil, içi kırmızı). Bu ortamda “pasif” olunmadığını göstermek için kurulmuş olmalı idi Akıncılar. MTTB’nin bıraktığı pasif alanı dolduracak ve aktif olacaklardı. Belki yukarıdaki töhmeti üstlerinden atmak için bazı öğrenci olaylarına girmiş bile olabilirler. Bilmiyoruz.
27272.jpg

Kimler vardı o dergilerde

Ben Akıncılar’a yetişemedim. Daha doğrusu bizim talebeliğimiz sırasında Çine’de Akıncılar yoktu, MTTB vardı. Biz, Akıncılar’ı çıkardıkları Akıncılar, Seriye, Akıncı Güç gazetelerinden takip ettik. Sıkı yönetim, Akıncıları’ı hem dernek hem gazete olarak kapatmış, devreye hemen “Akıncı”nın Arapçası “Seriyye” girmişti.
Kimler yazıyordu Akıncılar’da dersiniz? Akif İnan, Rasim Özdenören, Arif Altunbaş… Sanırım Rasim Özdenören’in bu dergideki yazıları kitaplara girmemiştir.Gazete kapanıp adı Seriyye olunca yazar ve yayın müdürü olarak Abdurrahman Dilipak’ı görüyoruz. Yanında Sadık Albayrak, Mehmet Taha (kim bilmiyorum), Akıncı Gençler Derneği Genel Başkanı Tevfik Rıza Çavuş, Erdem Bayazıd, Mehmet Kerim ( kim bilmiyorum) ve Akıncı Güç’te Hüsnü Kılıç, Zübeyir Yetik, S. Mirzabeyoğlu, Atilla Özdür.
Akl-ı selim sahiplerine
27273.jpg

Şimdi durduk yerde ben bunları neden yazdım ? Şu iki şeyden :
Birincisi; nerden geldik, gelirken hangi bedeller ödendi, geldiğimiz yer bu şehidlerimizin gözettiği yer miydi diye sormak için ve niyetinden, ihlasından şüphe etmediğimiz nice insanımızı tekrar hatırlayalım, hayırla yad edelim diye...
İkincisi ve en önemlisi şu: Memleketin askeri, polisi, mahkemeleri, meclisi, hükümeti varken komünizme ve faşizme karşı devlet adına mücadeleye girişen (veya itilen), kendini kurtarmadan memleketi kurtarmaya kalkan nice sağcı-solcu genç toprak altında bugün. Onların kanları üzerinden siyaset yapan, makam, servet sahibi olan siyasilerin metodlarını benimsemeden, gençlerini ileriye dönük olarak yetiştiren Merhum Erbakan Hoca’yı yad etmek için yazdım bunları. Eğer Erbakan Hoca “haydi arslanlarım, pasif olmadığınızı gösteriniz” deyip o zamanlar MTTB’de, Akıncılar’da fikri mücadele veren gençleri “aktif” olmaya teşvik etseydi, belki Tayyip Erdoğan’ı bugün Başbakan, Abdullah Gül’ü Cumhurbaşkanı, Bülent Arınç’ı Bakan olarak göremeyecektik. Bu ve diğer devletlularımız, akademisyenlerimiz belki gök ekini gibi biçilecekti.
Akl-i selim sahiplerinin dikkatine sunayım dedim.

Kamil Yeşil dikkat çekti/DÜNYA BİZİM
 

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
53
Önce astılar sonra şapka giydirdiler!

gt6lsmsh.jpg

Atıf Hoca'yı astıktan sonra şapka giydirdiler

4 Şubat 1926 Perşembe sabahı. Görevli ‘Muhammed Atıf’ diye bağırdı. Hoca ağır adımlarla, dualar mırıldanarak sehpaya yürüdü. Kılıç Ali’nin öfkesi ise bitmemişti.

Atıf Hoca’yı astıktan sonra şapka giydirdiler

Muharrem Çoşkun'un haber


2 Şubat 1926 günü, mahkemede müdde-i umumi (savcı)
Necip Ali(Küçüka) bey tarafından okunan iddianamede tek idam isteği, Babaeski müftüsü Ali Rıza efendi hakkındaydı. Atıf efendi ise, 10 senelik sürgün (kürek) cezası istenen mazlumlar arasındaydı.Mahkeme son müdafaaları dinlemek ve hükmünü vermek üzere ertesi güne tehir olundu (ertelendi).
‘Sarıklılar gelsin’ diye anons edildi

Ertesi sabahın (3 Şubat 1926) ilk ışıklarıyla mazlumlar topluca İstiklâl Mahkemesi’ne götürüldüler. Jandarma topluluktan öncelikle Babaeski Müftüsü Ali Rıza ve Atıf Efendileri mahkemeye aldı. Jandarma ikinci defa kapıyı açtığında “sarıklılar gelsin” dedi. Ali Haydar Efendi başta olmak üzere eski tabirle ilmiyeden ne kadar zevat varsa içeriye girdiler. 10 dakika sonra sarıklılar geri döndü fakat dönemeyen iki kişi vardı: Atıf Hoca ve Ali Rıza Efendi. Ardından da karar açıklandı: “(...) Frenk Mukallitliği ve Şapka adındaki kitabı yazdığı ve muhtelif bölgelere göndererek halkı i
syana teşvik ettiğinden dolayı 7/12/1341(M.1925)tevkif edilen Fatih Dersiamlarından Hoca Atıf (..) ve diğer arkadaşları haklarında yapılan muhakemeleri neticesinde: İskilipli Atıf ve Babaeski eski Müftüsü Ali Rıza Efendilerin salben(asılarak) idamlarına... karar verildi.” Kararın açıklandığı an, Hoca’nın ağzından çıkanları, o günün tanıklarından Tahiru’l-Mevlevi aktarıyor: “Zalim ve katillerle elbette mahşer gününde hesaplaşacağız.” Posta müvezzii İskilipli Atıf Hoca’nın evine hapishane müdürünün ağzıyla yazılan şöyle bir telgraf teslim ediyordu: “Hoca Atıf vefat etmiştir. Cevaben bildirilir.”

‘Hasır şapkalı zat bağırıyordu’

Muhakemeyi takip eden yazar Şevket Süreyya Aydemir tanıklığını şöyle anlatıyor: “Hükümlüler arasında sarıklı bir müderris göze çarpıyordu. Müderrisin başında fes ve sarık vardı. Cübbesi ve kıyafeti temizdi. Suçu, o sıralar yayınlanan şapka kanununa muhalefet etmekti. Fakat bu suç, bir takım ithamlarla da karışınca mahkemeden en ağır hükmü yemişti. Artık son saatlerini yaşıyordu. Hocanın yüzü sakindi. Metanetini muhafaza ediyordu. Yalnız dudakları kımıldıyor ve galiba bir dua okuyordu. Fakat eskiden kalpaklı ve şimdi hasır şapkalı zat, bu hükümle de kanmamış gibiydi. Bağırıyor, çağırıyordu. Acaba Hoca’yı bir tekmeyle merdivenlerden aşağıya yuvarlayacak mı diye bekledim. Fakat olmadı. Müderris, bu sözler üzerine kendisine değilmiş gibi bekledi. Sonra sağanak geçince yürüdü. Muhafızların arasında merdivenlerden indi. Önümüzden geçerken gene dudakları kımıldıyordu.” Ve

4 Şubat 1926 Perşembe... Sabahın ilk saatleri... Eski meclis binası yakınlarındaki Karaoğlan Çarşısı... Metin bir şekilde, dilinde dualarla idam sehpasına gelen Atıf efendi, kelime-i şehadetle, bu dünya defterinin kapısını kapıyor ve “yevme tüble’s serair” (bütün sırların açığa çıkacağı gün) olarak Kur’an’da bildirilen dar-ı ahiretin özel bir bekleme salonu olan şehadet kapısını çalıyordu. O gece, rüyasına girdiği hanımına “Ben artık gidiyorum. Sakın ağlamayın. Yalnız bana yedi Yasin okuyun” diyordu...

Hukuk katliamı yapıldı

Hiç şüphesiz Atıf Hocanın yargılama süreci skandallar zinciriyle doluydu.İlk skandal, İskilipli Atıf Hoca’nın Şapka Kanunu’nun çıkmasından 1,5 yıl kadar önce bastırdığı kitapçıktan yargılanıp idama mahkûm edilmiş olmasıydı. İkinci skandal ise bir gün önce Savcı Necip Ali’nin 3-15 yıl ağır hapis cezası istediği İskilipli Atıf Hoca’yı, mahkeme başkanının, son anda idama mahkûm etmiş olmasıydı. Böylece hem bir kanunun geçmişe doğru işletilmesi gibi temel bir hukuk kuralının ihlali, hem de savcının talebinden derece değil, mahiyet itibarıyla “farklı” bir ceza verierek hukuk da katledilmişti.
Rüyada davet alınca müdafasını yırtarak çöpe attı

Necip Fazıl Kısakürek “Son Devrin Din Mazlumları” adlı eserinde özetle şunları yazmıştı: Mahkeme Reisi maznunlara hitap etti: Yarın müdafalarınızı hazırlayınız! Maznunlar, mıhlı hapishaneyi boyladılar. Yatsı namazından sonra Atıf Hoca yatağına oturdu ve müdafaasını yazmaya başladı. Bir aralık, günlerdir uykusuz, sabahlara kadar namaz ve niyazla vakit geçiren Atıf Hoca hafifçe daldı. Giyimli olduğu halde, başı taş duvarda, ellerinde yarım kalmış müdafaası, gözleri yumulu, kendinden geçti. Arkadaşı Tahir-ül-Mevlevî bu manzaraya bakarak mırıldandı: Zavallı âlim ve fazıl, büyük bir adam! Bu muydu ilim ve faziletinin mükâfatı? Atıf Hoca’nın uykusu uzun sürmüyor.. Yüzünde derin ve ince bir tebessüm.. Ne o hocam çabuk uyanıverdin? Atıf Hoca sakin: Uykudan murad hasıl oldu! Yani?... Yani beklediğim rüyayı gördüm.

Atıf hoca doğrulmuş ve müdafasını karaladığı kağıtları elinde büzmüştür: Kainatın fahrini gördüm. Bana ‘yanıma gelmek dururken ne diye müdafaa karalamakla uğruşayorsun’ dedi. Ne diyorsun? Beni idam edecekler Allah’ın sevgilisine kavuşacağım.. Rüyanın sadık olduğuna hiç şüphem yok.”

Kılıç Ali’nin öfkesi asmakla dinmedi
SON anlarında kurbanının yanında bulunmayı adet edinmiş bulunan İstiklal Mahkemesi üyesi Kılıç Ali’nin ilk işi, Atıf Hoca’nın idamının hemen ardından sarığını çıkarttırmak olmuştu. Bununla da yetinmeyen Klıç Ali, son nefesini veren İslam alimine darağacındayken elindeki şapkayı giydirmişti. Hafız Cevdet Soydanses ve Dr. Rıza Nur bu durumu şöyle anlatıyor: “İskilipli Hocanın asılmasında tam boynuna ilmek geçirilirken, Kılıç Ali de sarığı alıp başına bir şapka geçirmiş. ...Ve küfürler etmiş. Zavallı bu şekilde saatlerce teşhir edilmiş.”
Ailesinin yaşadığı büyük dram

Atıf Hoca’nın yeğeni Bahaddin İmal,“Hoca’nın eşi Zahide hanımla, kızı Melahat, idamından sonra İstanbul’dan İskilip’e geldiler. Zahide hanım köyde hanımlara Kur’an okuttu. Kızı Melahat, babasının evden götürülmesi ile akli dengesinde gelgitler yaşamış. ‘Bu halim doğuştan değil. Babamı gözlerimin önünde evden alıp götürmeleri büyük bir korku meydana getirdi. Bu hâl yaşadıklarımın eseri’ demiş” diye anlatıyor.

‘Gördüğüm manzara beni mıhladı’
ATIF Hoca’yı idam sehpasında görenlerden biri de, yakın arkadaşı Tahir ül Mevlevi’dir. Tahir bey, sabah namazı sonrası eski Meclis binasının önüne gelince, gördüğü manzarayı şöyle anlatır: “Birdenbire gözüme ilişen manzara, beni olduğum yere mıhladı. Evet, eski Meclis önündeki meydanın ortasına iki tane sehpa dikilmiş, onların arasına da iki vücut çekilmişti (Atıf Hoca ve Ali Rıza efendi).Elimde olmadan gözlerimden yaşlar akarken dudaklarımdan da meşhur bir mersiyenin matlaı (taziye konulu kaside beyti) olan:’Uluvvün fi’l hayati ve fi’l memat / Le-hakkun ente ikdü’l mucizat’ (Sen hayatta da, ölümünde de yücesin. Gerçekten sen mucizelerden birisin) beyti döküldü.”

Atıf Hoca Kimdir?

1876’da İskilip’in Tophane köyünde doğan Muhammed Atıf, Rüştiye’yi İskilip’te bitirdi. 17 yaşında geldiği İstanbul’da son Osmanlı Âlimlerinin rahle-i tedrisinden geçti. Kabataş Lisesi Lisan Öğretmenliği’ne atandı. Medaris Müfettişliği’ne, bugünün tabiriyle YÖK Başkanlığı’na getirildi. Alemdar, Mahfil ve Sebilürreşad dergilerinde yazmayı sürdürdü. Milli Mücadelede, İzmir’in işgaline karşı protestoya imza attı. ‘Frenk Mukallitliği ve Şapka’yla birlikte 9 eseri bulunan Atıf Hoca 4 Şubat 1926’da idam edildi. Mezarı 2008’de bulunabildi..
Star
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt