İşte bu sayede, hakiki Türkiye doğar ve artık ne gerilla, ne şiddet, ne saldırı, ne Kürt köylerinin tahribi, ne Türk askerlerinin pusularda öldürülmesi kalır, tüm bu aptalca didişmeler sona erer. Bu kadar insan ne diye acı çekiyor! Şayet doğru anladıysam, K. Salih Mirzabeyoğlu’nun kökeninde Kürt lük de var, de ğil mi? Kürt olabilirsiniz, ama aynı zamanda iyi bir Türkiye vatandaşı da olabilirsiniz, neden olmasın. Yeter ki insanların en tabiî haklarını tanıyın.
Türkiye’de bu meseleyi konuşmanın ne kadar nazik olduğunun da farkındayım, açıkça konuşmaya izin vermeyen bazı Sabetayist kanunlar var çünkü. Ancak Türkiye’nin ileriye gideceğine yürekten inanıyorum, zaten gitmek de zorundadır. Bunun için de, tam şimdi olduğu gibi, Amerikan emperyalizminin boynuna geçirdiği tasma günden güne gevşetilmeli ve bu çizgi takib edilerek tamamen koparılıp atılmalıdır.
Aynı şekilde, Suriye’yle olan sınır meselesinin de bir çözüm yoluna kavuşturulmasını isterdim. Bu sınırlar, bir savaş tehdidi olarak değil, idarî sınırlar olarak kabul edilmeli ve Türkiye, varlığıyla, kendisine komşu olan tüm ülkelerin büyük ağabeyi olma ağırlığını hissettirmelidir. Ermenistan için dahi böyle olmalıdır.
BARAN: Anlıyorum.
Carlos: Yani, ne Türkiye komşuları için, ne de komşuları Türkiye için bir tehlike arzetmelidir. Kısacası, Türkiye, tabiri caizse bir “beyaz Tayland” olamaz, olmamalıdır, anlatabiliyor muyum? Yani Türkiye, insanların çokuluslu Amerikalı veya Avrupalılar için çok az maaş karşılığı ağır işlerde çalıştırıldığı bir yer olamaz.
Sanıyorum, Türkiye’de bir kriz hüküm sürmekte şu ân, Türkiye’nin kapitalist dünya ekonomisinin zayıf bir halkası olmasından kaynaklanan bir büyük ekonomik kriz. Bu çözümü güç bir problemdir, kolay bir çözümü yoktur. Ancak, İslâm kaidesi üzerinde yükselen güçlü ve bağımsız bir siyasî sistemle, büyük Türk milleti bünyesindeki tüm unsurların tarihî ve kültürel haklarını aldığı bir sistemle Türkiye ileriye gidecek ve problemlerini çözecektir. İşte bayrağı İslâm olan böyle bir yapı aracılığıyla ancak, bu unsurların tümü, ülkesine inançla bağlı birer vatandaş olacaktır. Ben bu bahiste iyimserim. Elbette, sizlerin birtakım askerî mahfillerle problemleriniz var. Yani böyle bir şebeke var biliyorsunuz; anti-İslâm, anti-Arab, anti- Kürt, anti-Ermeni, anti-Rusya bir şebeke. Bunların, demokratik seçimler de dahil, artık şu veya bu yolla, tarihine ve geleneklerine sahib çıkan toplumun önünde bir engel olmaktan çıkarılması gerekmektedir.
BARAN: Gönüldaş Carlos, K. Mirzabeyoğlu sizinle ve dergimizle yaptığınız röportajlarla yakından ilgileniyor ve avukatları Av. Ahmet Arslan ve Av. Hasan Ölçer’le yaptığı görüşmelerde, sizin emperyalizme karşı verdiğiniz mücadeleyle, özellikle savaş stilinizle Müslümanların yıldızı olduğunuzu ifade ediyor.
Carlos: Bu bahiste şunları eklemek isterim: Ben, Venezüellalıyım. Bizim kendi kültürel geleneklerimiz var. Allah’a inanıyorum. 1975’de Müslüman oldum. Mücahidlere saygı duyuyorum. Ancak ben, o dönemdeki mücadelemin niteliği bakımından, kendimi daha ziyade bir “fedaî” olarak vasıflandırıyorum. Biliyorsunuz, ben FHKC (Filistin Halk Kurtuluş Cebhesi) militanıydım. O da dinî bir teşkilat değildi, malûm. Ancak, Mücahid kardeşlerim, emperyalizmi yok etme mücadelesinin öncü koludur. Şu ânda merkezî bir rol oynamaktadırlar. Bu yüzden dayanışma içindeyim onlarla. Fakat bu anlamda ben onlardan biri de değilim. Kuşkusuz, onlarla elde silah aynı safta ölmeye hazırım. Ne var ki, ben Komünist gelenekten geliyorum. Eski bir Komünist kadroyum. Bu açıdan, ben sosyal ve ekonomik bakımdan Komünizme, yani eşitliğe inanıyorum. Bugünkü dünyada türlü türlü insan var ve bazıları son derece geri kafalı. İBDA-C’den farklı olarak, bazıları İslâm diye bir çeşit feodal sistem getirme mücadelesi ve ri yor. Bu be nim için ga yet açık bir du rum. Bizim bir feodal sistem istediğimizi hiç sanmıyo rum. Biz, İslâmî pren sip le rin, İslâmî ahlâk kanunlarının hâkim olduğu devrimci bir sistem arzu ediyoruz. Ve ekonomi için de İslâmî bir rehberlik öngörüyoruz. Lâkin, biz geriye dönüp de bir “pazar sistemi” getirmek istemiyoruz.