Amerika'nın dünya üretimindeki payı (ABD doları üzerinden)
Dünya üretimindeki payı (diğer ölçümlerle)
Amerika'nın tekkutuplu hâkimiyetinin avukatları, Amerikan gücünün ekonomik temellerinin öneminin iyice farkındalar ve ABD'nin dünya üretimindeki payını gösteren detaylı istatistikleri düzenli olarak yayınlıyorlar. Ana fikir belli: ABD'nin belirli bir yıldaki üretimini al ve dünyadaki tüm devletlerin üretiminin toplamına böl. Tekkutuplu hâkimiyet ekolü, GSYH'yı ölçmek için her ülkenin üretim çıktısını, câri yılın ABD doları üzerinden mukayese etmeyi tercih eder; alternatif ölçümlere göre ABD'yi çok daha ileride gösteren bir yöntemdir. Gerçektir, ABD'nin hegemonik konumundan istifade etmesi için yapılan son çağrı (2008'de yayınlandı) câri yılın dolar figürlerine dayalı ABD üstünlüğü varsayımı üzerine kuruludur. Bu hesaba göre ABD, 2006 yılında dünya üretiminde yüzde 28, en yakın rakibi Çin ise yüzde 6'lık bir paya sahiptir. Amerika oldukça iyi duruyor değil mi?
Ne yazık ki Amerikan gücünün tek bir yıla dayalı tek bir fotoğrafı, büyük stratejisinin sürdürülebilirlik değerlendirmesinde sınırlı bir değer sahiptir. Büyük strateji kaygıları – özellikle de ABD'nin kaynakları ve dış politika taahhütleri arasında ne kadar iyi bir denge sağlayabileceği hakkındaki kaygılar – için önemli olan, Amerikan gücünün diğer devletlere kıyasla izleyeceği yörüngedir.
Hadi önce tekkutuplu hâkimiyet ekolünün tercih ettiği ölçümlerden başlayalım ama verilerin zaman içerisinde izlediği seyre bakın. IMF'nin câri ABD doları üzerinden hazırladığı GSYH figürlerine göre ABD, dünya üretimindeki payını 1990'lar boyunca artırdı ve 2000 yılında en yüksek aşamasına ulaştı ve sonra Bush yönetiminin sekiz yılı süresince devamlı olarak düştü ve nihayette ABD'nin nispi gücünde, 21.yy'ın ilk çeyreğinde, yaklaşık yüzde 25'lik bir azalma söz konusu oldu. Bu esnada, pek çoklarının ABD'nin müstakbel rakibi olarak gördükleri Çin'in nispi gücü tutarlı bir şekilde artış kaydetti. IMF'nin görebildiği yere kadar (2013) baktığımızda, durum daha da kötüleşecek. ABD'nin çöküşü, Çin'in ise yükselişi bekleniyor. ABD, 21.yy'ın ilk çeyreğine öncekinden daha güçlü olarak değil daha zayıf olarak giriyor.
Nasıl görünüyor? İktisatçılar, GSYH'nı hesaplamak için iki yöntem kullanırlar. Sabit dolar kuru ve satınalma gücü paritesi. Her birinin avantajı ve dezavantajı olmasına rağmen, bizim amacımız bakımından, Amerika'nın nispi güç kaybının çıtasını sadece daha aşağıda göstermeleri söz konusu. Ölçümü gözönüne almaksızın bile eğilim aynıdır. IMF figürlerinin kullanıldığı tablo, alternatif ölçüm yöntemlerinin her ikisini de kullanarak ABD ve Çin'in dünya üretimindeki pay seyrini göstermektedir.
Açıkça, Birleşik Devletler şu an çöken bir güçtür. Amerikan büyük stratejisinin geleceği için bu yeni gerçeğin muazzam sonuçları olacaktır.
Amerikan gücünün dayanaklarında yaşanan aşınma, Amerika, Çin ve diğer devletler arasındaki eşitsiz büyüme oranlarının sonucudur. Bush yönetiminin ekonomi taraftarı konuşmalarına rağmen, 2000'den beri bir gerçek var ki o da ABD büyüme oranının Clinton döneminden yüzde 50 daha aşağı düştüğüdür. 2008 sonbaharında yaşanan mâli krizin daha da açığa çıkmasıyla bu seyrin gözden geçirilmesi de gerekecektir.
Tablo 3, ABD ekonomisinin ortalama büyümesinin son yirmi yıldır hatırı sayılır derecede yavaşladığını, Clinton dönemindeki yıllık yüzde 4'ten Bush döneminde yüzde 2'ye gerilediğini göstermektedir. Çin'in aynı zaman içerisinde sürdürdüğü yıllık yüzde 10 düzeyindeki büyüme oranı
müthiş bir performanstır. Rusya, 1990'larda her yıl yaşadığı kayıptan sonra, ekonomik seyrini 2000'den bu yana iyileştirme seyrine girdi.
Daha kötüsü, Amerika'nın çöküşü, Amerikan gücünün zayıflamasını sadece hızlandırmaya yarayacak ekonomik sıkıntının başlamasından evvel çoktan işleyen bir süreçti. IMF'nin son büyüme tahminlerine göre (Kasım 2008) tüm büyük ekonomiler sıkıntı çekmesine rağmen, Çin ve Rusya, ABD'den daha yüksek bir büyüme izleyecekler.
Doğru, Birleşik Devletler dünyadaki en yenilikçi ülke konumunu kaybetmedi, her yıl tüm ülkelerin toplamından daha fazla patent alınıyor. Bununla birlikte, yeni teknolojinin yaygınlık kazanması – yani karatahtadaki fikirlerin üretim uygulamalarına tahvil edilmesi – hızla kürenin diğer taraflarına yayılıyor, dolayısıyla da devlet gücünün nihâi kaynağı – üretici kapasite- yayılıyor.
Amerika, bilgi ekonomisinin önde gelen sektörlerindeki ezici teknolojik hâkimiyetini kaybediyor. Geçmiş dönemlerde – demir çağı ve çelik çağı – önde gelen devletler teknolojik üstünlüklerini onlarca yıl muhafaza etmişlerdi. Ferit Zekeriya'nın son kitabı The Post American World'de açıkladığı üzere, teknoloji ve bilgi, bugünün dünyasında hızla yayılıyor ve bu hızlı yayılış, Amerika'nın diğer devletlere kıyasla nispi gücünün azalmasında başlıca etken. Mesela ABD, kişi başı temelinde, pek çok teknoloji göstergelerinde Çin'in önünde olmasına rağmen, bu, Amerika'ya kıyasla Çin'deki bilgi ekonomisinin çapını eksik tartmaktadır. Çine kıyasla 2000 yılında ABD'de satılan bilgisayar satışları 2000 yılında Çine nazaran üç kat daha fazlaydı, internet kullanıcılarının sayısı beş kat, genişbant kullanıcılarının sayısı kırk kat daha fazlaydı; 2008'e gelindiğinde Çinliler, Amerikalıları her kategoride hemen hemen yakaladılar. ABD'nin kişi başı gelir temelinde Çin'in önünde olması önemlidir - Çin'in, ABD'den dört kat daha fazla nüfusa sahip Çin'in, gelecekte çok daha fazla bilgi işçisi oluşturabileceği anlamına gelir.
Amerikan ekonomisi 2000-2008 arasında Clinton yıllarındaki yüzde 3.7'lik büyümeyi sürdürmüş olsaydı (Bush'un yüzde 2.2'lik büyüme oranı yerine) ABD, daha büyük bir ekonomiye sahip olacaktı ve diğerlerine nispetle daha az güç kaybına uğrayacaktı. Dünyanın geri kalanının câri büyüme oranını sürdüreceğini varsayarak, Amerikan'ın 2008'de dünya üretimindeki payı yüzde 25.2 olacaktı (mevcut yüzde 23.1'lik oran yerine). ABD'nin dünya üretiminde 2000-2008 arasında kaybettiği payla (yüzde 7.7) kıyaslandığında, dünya üretiminin varsayılan marjinal yüzde 2.1'lik kazanımı, ABD'nin yüzde 27'lik kaybı demektir.
Çin mesele midir? Ve ne derece? En uç durumu hayal edin: Çin'in büyümediğini, ABD ve dünyanın geri kalanının 2000 yılından beri sürdürmekte olduğu ekonomik büyüme yolunda ilerlediğini. Bu durumda, Amerika'nın 2008 dünya üretimindeki payı yüzde 24.3 olacaktı yani bugüne nazaran yüzde 1.2 daha fazla. ABD'nin 2000-2008 arasında kaybettiği dünya üretim payıyla – yüzde 7.7 – kıyaslandığında, varsayılan yüzde 1.2'lik marjinal kazanım, ABD gücünün yüzde 15'lik çöküşü demekti.
1830-1850 yılları arasında Avrupa üretimi
1890-1910, 1913-1938 arasında Avrupa üretimi
Bu tahminler, ABD'nin kabaca bir çeyrek yüzyıldır yaşanan nispi çöküşünün, ABD'nin ekonomik zayıflığından kaynaklandığına işaret etmektedir (Irak savaşı harcamaları, vergi kesintileri, câri açıklar vb). Başka ifadeyle Bush yıllarının kendine kendine yol açtığı yaralar, çöküş eğilimini keskinleştirip hızı artırarak ve de sorunları iyileştirmeye yarayan yeniliklere kapı aralayabilecek üretici yatırımı dışlayarak Amerika'nın çöküşünü hızlandırmıştır.
Birleşik devletler, Amerikan istisnâciliği ile her zaman gurur duymuştur ve ABD çöküşü hakikaten istisnâidir. Temel birşeyler değişti. Amerika'nın 2000'den beri süren yaklaşık yüzde 30'luk nispi çöküşü, kabaca Napolyon savaşlarının sonundan II.Dünya Savaşına kadar geçen süre zarfında Avrupa güçleri arasında yaşanan güç kaymalarıyla kıyaslandığında kısa bir zaman içerisinde kaybedilen büyük bir gücü temsil eder. Modern tarihin en büyük nispi çöküşüdür. Çapı bakımdan onu geçen en büyük çöküş, 1991'de Sovyetlerin beklenmedik bir şekilde içe doğru kapaklanmasıdır.
Daha rahatsız edici olanı, güçler dengesinde büyük değişiklikler her ne zaman söz konusu olduysa çatışma da nüksetmiştir. Tarihi kayıtlar incelendiğinde görülen şudur: En büyük güç çöküşüyle karşılaşan devletler, diğer büyük güçlere nispetle, fırsatçı saldırganlığın hedefi olmaya eğilimlidirler. Nispi çöküş kaynaklı tek tehlike bu değil; güç aşınmasına uğrayan devletlerin konumlarını güçlendirmek adına önleyici savaşlar açmak gibi bir tarihleri var. Tüm bunlar göstermekdir ki büyük nispi çöküşlere genelde son derece tehlikeli bir uluslararası muhit eşlik eder. Bu çöküşlerin önemi sadece ekonomik bakımdan değil istikrarsızlaştırıcı sonuçlarından da kaynaklanmaktadır.
Bununla ilgili göreceğimiz ilk vâka, Çar Rusyasıdır. Rusya'nın gücü, Avrupa kıtasındaki diğer büyük güçlere nazaran, 19.yy ortaları boyunca çöküş içerisindeydi. Ve sonuçta, dönemin en büyük yükselen gücü İngiltere'nin Kırım Savaşı sırasında (1854-1856) fırsatçı saldırısına mâruz kaldı. Aslında Rusya'nın çöküşü, savaşın sonuçları alınana kadar tam olarak tanınabilir değildi. Rusya hâlâ büyük bir güçtü, savaşın mâliyeti İngiltere ve Fransaya umulandan daha fazlaya patlamıştı ama Rusya apaçık kaybeden taraf olmuştu. Rusya'nın Kırım'daki statüskoyu savunmaya muktedir olamayışı, büyük strateji zaafını ortaya koymuştu ve beklenenden daha fena bir durumla başbaşa kalmasına yol açmış, onu, bölgeye yönelik askeri taahhütlerde indirime gitmek için görüşmeler yapma arayışına itmişti. Kırım savaşının Rusya'yı iyice yaralamış olmasına ve 20 yıl içerisinde yüzde 10'luk nispi çöküşün ülkeyi hırpalayıp hasara uğrattığına bakınca, bizim çok daha hızlı inişimizin nasıl sonlanacağı daha bir merak konusudur.