Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

GÜNLERDEN BİR GÜN KURBAĞA YARIŞI DÜZENLENMİŞ!!! (2 Kullanıcı)

Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...

Aşkâ Mecnun

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
6 Tem 2006
Mesajlar
3,521
Tepki puanı
2
Puanları
0
Konum
Fatih - İstanbul
RE: Resulullah Buyuru Yor Ki:

RE: Resulullah Buyuru Yor Ki:

DOLCE KARDEŞ KAYNAK KAYNAĞI OLMAYAN YAZILARI YAYINLAMAYALIM LÜTFEN
 

istikbal

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
6 Ağu 2006
Mesajlar
1,236
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
38
Konum
Uzun ve düşünülmüş yoldan.
Insanlari Küçümsemeyin

Insanlari Küçümsemeyin

Okuldaki ikinci ayımdı hocamız test sorularını dağıttı.Ben okulun en iyi öğrencilerden biriydim.Son soruya kadar soluk almadan geldim ve orada çakıldım kaldım.Son soru şöyleydi.
Her gün okulu temizleyen hademe kadının ilk adı nedir?
Bu herhalde bir çeşit şaka olmalıydı.Kadını yerleri silerken hemen her gün görüyordum.Uzun boylu, siyah saçlı bir kadındı.50' lerinde falan olmalıydı.Ama adını nereden bilecektim ki .Son soruyu cevapsız bırakıp kağıdı teslim ettim.
Süre biterken bir öğrenci, son sorunun test sonuçlarına dahil olup olmadığını sordu.
-Tabi dahil dedi hocamız.İş hayatınız boyunca insanlarla karşılaşacaksınız.Hepsi birbirinden farklı insanlar.Ama hepsi sizin ilginiz ve dikkatinizi hak eden insanlar bunlar.Onlara sadece gülümsemeniz ve en azından-MERHABA- demeniz gerekse bile.
Bu dersi hayatım boyunca unutmadım.Hademenin adını da....

alıntı
 

Ravza_Nur

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
11 Tem 2006
Mesajlar
8,116
Tepki puanı
3
Puanları
0
kalbdenkalbe mesajlar(her güzel olana sevmekle başlanır)

kalbdenkalbe mesajlar(her güzel olana sevmekle başlanır)

Sevgisiz insan her şeyini yok etmiş kadar yoksul ve zavallıdır. Çünkü onun kendine ve çevresine verecek hiçbir şeyi yoktur ve böyle bir insan, toplumdan uzak yaşamaya mahkûm olmuştur. Sevgi adına alışverişi olmaz insanlarla, bencil duygularıyla baş başadır her zaman.
Böyle insanlara acırım ben. Nedenine gelince, düşünsenize, sevginin tarifini yapamayan, sevgisiz bir insan, zavallı değil midir? Bu tür insanlar merhamet ve şefkat duygularını da yaşayamaz, geliştiremezler. Önyargısal bir yaşama mahkûm olduğundan, sevgi konusunda insanlarla iletişimleri ya eksik ya bencil ya da riya halindedir. Ki bu insan, nasıl bir geçmiş yaşantının sonucunda kazanmıştır sevgisizliği, bu konu tartışmaya açıktır. Çünkü onu bu hale getiren evvelki hayatı da olabilir.
Sevgisiz bir ortamda büyüyen bir çocuğu ele alalım: Bu çocuk anne ve babasından ilgi, sevgi, şefkat görmeyerek geçirmiş olduğu yaşantısında o kadar çok şey kaybeder ki… İlk başta ilgisizliğe ve sevgisizliğe öfke duyarak insanlardan uzaklaşmaya ve onlara değer vermemeye başlar. Bu hâl ile insanlardan nefret edecek, çoğu zaman onlara sebepsiz yere öfkeli olacaktır. En acı tarafı da içsel bir yalnızlık ve çevresindeki insanları bir bir kaybederek kimsesizleşmek veya var olanları silip atmak olacaktır. Bu yaşananlar ise anne ve babanın çocuğuna zulmü, tabiri uygun bulursanız, sevgi katliamı olacaktır.
İşte bu nedenle sevmek, sevdirmek ve sevilmek ilk hedeflerimiz olmalıdır. Küçücük bir bebek bizim merhametimizin, şefkatimizin ve en önemlisi sevgimizin çemberinde kalmıyor mu? Elbette kalıyor! Hatta öyle bir sarıyoruz ki, kimi zaman bir başkasıyla paylaşmak bile zor geliyor.


MODERN ÇAĞIN
CAHİLİYE DÖNEMİ
Ve ben insanları anlamıyorum sevmekten korkuyorlar, sevmekten kaçıyorlar…
Ve ben böyle insanlardan ürküyorum. Masum bebekleri doğurmaktan utanç duyarak kapı önlerine bırakıyor ya da en tahammül edemediğim şeyi yapıyorlar: O masum bebeği çöpe bırakıyorlar. İnsaf ya! Yazıklar olsun insanlık bu durumla da mı karşı karşıya kalacaktı? Aynen cahiliyye dönemindeki diri diri toprağa gömülen çocukları anımsatıyor bana. Gazetede okuduğum bir habere göre "Almanya'da eski bir dişçi asistanı olan Sabine H. adlı kadın, yeni doğmuş 9 bebeği öldürüp evinin balkonundaki saksılara gömüyor." Bu sadece aklıma gelen en çarpıcı örneklerden biri. İnsan merhametten bu kadar uzak olamaz! Rabbimin mucizevî olarak yaratma gücünün ortaya çıkışı dediğim bir insanın doğuşu, eşsiz bir güzellik manasına gelirken, ne oluyor da insanlar bu güzelliğe mâna katmak yerine kirletiyor, yok ediyor, ya da yok sayıyorlar. Bu insanlar Rabbimin varlığından habersiz olmalı! Rabbimi tanıyan bir insan bunu yapamaz bu kadar alçalamaz.
Bu kişilere anne demiyorum annelik ismi yakışmaz onlara 9 ay gibi bir zaman karnında taşı ve sen annelik duygusunu hissetme! Bu kadar duygusuz, bu kadar ruhsuz mu bu insanlar? Bir kedi bile yavrusunu doğurunca saklar, gizler, korur. Hani tavuk, civcivleri ile birlikte gezinirken, bir insan yanlarından geçse, sanki civcivlerine zarar gelecekmişçesine, gagası ile bizi kovalar, telaşlanır, yavrularının çevresini sarar ya, bu insanlar tavuktan da mı aciz?
Sevginin tohumu ailede ekilir. Bir ailenin sevgi bağları ne kadar güçlü ise sevgi paylaşımı ve sevgiyi hayata geçirme başarısı da o kadar büyüktür. Anne ve baba arasındaki sevgi bağı ne kadar güçlü ise aile o kadar güçlüdür. Bunun aksini düşünürsek, anne ve baba arasında sevgi bağı ne kadar zayıf ve kopuksa aile içi sevgi paylaşımı da o kadar zayıf ve kopuk olur. Bu noktada iki örnek ailem olacak:

SEVGİ YOKSUNLUĞUNDAKİ
BİR AİLE
Birinci ailemizde, anne ve baba arasındaki bağ sadece karıkoca ilişkisinden ibaret. Paylaşacakları ortak bir şey yok çocuklarından başka. Onlara ise ne kadar ortak duygularla yakın oldukları tartışılır. Anne ve baba hangi ruh halinde ise çocuklara yansır. Baba olur olmaz anneyi azarlar ve zaman zaman sebepsiz yere anneye küser. Bu arada iletişim çocuklar vasıtasıyla gerçekleştirilir. Baba, anneye küsmüştür, çocuk bu hâli yaşar. Yeri gelir babaya, yeri gelir anneye, yeri gelir ağabeye, ablaya, kardeşe küser veya aile dışındaki birine küsmek sebepsiz ve çok kolaydır.
Bunları gerçek bir ailede bizzat gördüm. Ailenin birçok ferdi birbirine küs olmakla birlikte sebepsiz öfkeleri içler acısıdır. Baba ve anne kendi hatalarını görmedikleri gibi çocukların kendi aralarındaki kavga, sevgisizlik ve kinini tetiklemektedirler. Bu ne zor bu ne enteresan iletişimdir! Hani İslamiyet'in gerektirdiği aile modeli nerede? Bu insanlar paylaşamadıkları şeyin dünyalık hevesler olduğunun farkında değil mi yoksa? Suç çocukların mı? Hayır, anne ve baba çocukların gözü önüne taşımasaydı kavgalarını, diyelim ki babada sorun, öyle ise anne hissettirmeseydi çocuklarına. Kardeşliği, paylaşmayı ve sevmeyi öğretseydi, sevgi yoksunluğu bu kadar artmazdı ve bu kadar bulaşıcı olmazdı.
Gerçekten çoğu aile modeli ürkütüyor beni ve ne zaman sorunlu bir çocuk görsem ilk incelenmesi gereken aile ortamıdır diye düşünüyorum ki zaten böyledir. Dini yaşantımızın gereği gibi, İslami ölçülere göre hareket ederek yaşantımızı düzenlersek, inanın hem mutlu, huzurlu hem de sevgi dolu bir yuvamız olur. Dolayısıyla hiçbir olumsuzluktan etkilenmez ve kolay kolay sarsılmayız.
Ne olur kendimize gelelim peygamber kokulu evlere, o sıcak aile ortamlarına çok ihtiyacımız var. Bizler örnek olmalıyız köstek değil. Çoğu çocuk anne ve babasını örnek alır, onu model edinir. İşte bu nedenle örnek bir anne ve baba olmak için çabalamalıyız.
Diğer aile modelimizde ise sevgilerinin kaynağı Hz. Allah'tan gelen, onun bir lütuf olduğunu idrak eden, peygamber sevgisiyle yoğrulan ve sevmeye: "Seni sevenin sevgisiyle…" diyerek başlayan bir aile göreceğiz. Temeli dualarla kurulan, kaynağını Hz. Allah'tan alan, huzuru, mutluluğu, sevgiyi, hoşgörüyü, anlayışı, sadakati, güveni ilke edinen bir örnek aile. Her davranışta bir incelik, bir seviye, bir güzellik var. Böyle bir aile ortamını ve çocukları düşünün. Ne kavga olur burada ne de kin. Peygamber sevgisini, yaşantısını hedef alan bu aile ne kadar güçlü olur tahmin edersiniz. Başka söze gerek yok aslında. Dolayısıyla yuvanın temeli ne kadar sağlam olursa ve bu yuva sevgi, saygı, güzellikle ne kadar donatılırsa aile o kadar güçlü ve sağlam temelle oluşur. Hiçbir güç ve etki aileyi ve aileyi oluşturan bireyleri sarsamaz. Eşimin bu konuda çok güzel bir örneği vardı günümüz ailelerini örümcek yuvalarına benzetiyordu.

ÖRÜMCEK EVLERİ
"Günümüz aile hayatının gelmiş olduğu son duraktır örümcek evleri… Zira örümcek evi en küçük bir darbeyle zedelenir, yıkılır, darmadağın olur. Örümcek evleri o kadar şeffaf ve nârindir ki, hiçbir zorluğa dayanamaz. İşte günümüz ailelerinin durumu da aynen örümcek evleri gibidir; küçük bir tartışmayla, basit bir sözle, önemsiz bir hatayla, incir çekirdeğini bile doldurmayan meselelerle yıkılır hale gelmiştir."
Peki, ama aile sistemimiz böyle bir seviyeye nasıl düşmüştür? Aile hayatımız niçin bu kadar tahrip olmuştur? Bunun altında yatan faktörler nelerdir ya da hangi süreçlerden sonra oluşmuştur? Aile bireyleri nasıl oldu da bu kadar kimliksizleşmiş ve kişiliksizleşmiştir? Sorular uzar gider… Fakat bu gibi soruların cevapları aslında çok basittir. Çünkü nerede bir çürüme, bozulma, yozlaşma varsa orada Kuran Ahlâkının, Kuran'ın ihtiva ettiği emir ve yasakların uygulanmadığı açık bir şekilde görülecektir. Ki Kuran'ın olmadığı yerde sünnet de olmaz. Peygamber yaşantısı da olmaz.
Aile hayatımızın ve evlerimizin örümceklerinki gibi olmasını istemiyorsak, önce kalp ve gönül evlerimizi sağlamlaştırmalıyız. Bunun için yine her şey bireylerde başlamaktadır. Her insan kendi kalp evini temizlemiş olsa ve onu güçlendirse, dil ile yapmış olduğu imanı kalbine de tasdik ettirmiş olsa kısacası iman edenler gerçekten imân etmiş olsa; örümcek evleri yerlerini hiç sarsılmayan, yıkılmayan ve aşılmayan kale gibi evlere bırakacaktır.
İsterseniz gelin örümcek evlerinden, kale gibi hiç sarsılmayan evlere ve ailelere bakalım, çünkü vakit "SARSILMAZ EVLER" oluşturma vaktidir ve bunu yaparken de "örümcek evleri"nden ibretler almak gerekmektedir.
Sarsılmayan bir ailenin iki ana öğesi vardır: Evin erkeği ve hanımı. Bir ailenin pâyidar olabilmesi bunların "iyi" olmaları ile doğrudan orantılıdır. Öyleyse "erkeğin ve hanımın en hayırlısı kimdir?" sorusunu doğru bir şekilde cevaplandırmak gerekmektedir. Bunu, Peygamber Efendimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in hayatına ve Asrı Saadet'e bakarak çok rahat bir şekilde cevaplandırabiliriz. Bir gün Sahabeden birisi Peygamberimize sorar:
–Ya Rasulullah! Erkeklerin en hayırlısı kimdir?" diye. Efendimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem şu cevabı verir:
–Mü'minlerin imanca en olgunu, ahlak itibariyle en güzel olanıdır. Sizin en hayırlınız, kadınları ve aile efradı için hayırlı olanınızdır.
Evet, her erkek bunu kendine ölçü olarak koyduğunda kendi durumunun ne olduğunu anlayabilir. Kimde güzel ahlak varsa (Ki güzel ahlâk Peygamber ahlâkıdır, O'nun ahlâkı ise hiç şüphesiz Kuran ahlâkıdır) aile efradına ve evinin hanımına hayırlı ise işte o erkek, gerçekten hayırlıdır.
–Ey Allah'ın Rasulü, kadının hayırlı olanı kimdir bunu nasıl anlarız?" sorusuna ise Efendimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem şu cevabı vermiştir:
–Kocasının yüzüne baktığında onu memnun eden, bir şey emrettiğinde ona itaat eden, nefsinde ve malında hoşlanmayacağı bir işle kocasına muhalefet etmeyendir."
Sevgili peygamberimizin tarif ettiği kadın ve erkek modelini yaşama çabası içinde olduğumuzda ve Peygamber kokulu evlerimizi güzelliklerle donatarak sevgi bahçesine dönüştürdüğümüzde inanın sarsılmayan evlerimiz yuvalarımız olacak. Aile toplumun çekirdeği, temel yapı birimidir dolayısıyla huzurlu, sağlıklı, paylaşımcı, sevgi ve saygının olduğu bir toplum ancak örnek ailelerle oluşur. Bunun için de aileyi oluşturan bireyler de paylaşımcı, saygı ve sevgi içinde olmalıdır. Anne ve baba çocuklarına hoşgörüyü, saygıyı ve insanları sevmeyi, severken de yaratılanı yaratandan ötürü sevmeyi öğretmelidir ki, çocuk önyargısız, sorgusuz sualsiz, beklentisiz, samimiyetle sevmeyi öğrensin.
Rabbimiz kullarının birbirine sevgiyle bakmasını daha da çok sevecek ve böylece sevgi, bizlerin tüm kapılarını açan anahtar olacaktır. İnanın dünya ve ahiret kapılarını ancak her şeye sevgi gözüyle baktığımızda sevgiyle yaklaştığımızda açmak çok kolay olacaktır.
Yaratılanı yaratandan ötürü sevmek, temel ve ilk hedefimiz olmakla beraber her şeye sevgi ile bakmamız gerekir. Çünkü her güzel olana sevmekle başlanır. Sevgi gidebileceğimiz en son kapıların da anahtarıdır.
 

Aşkâ Mecnun

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
6 Tem 2006
Mesajlar
3,521
Tepki puanı
2
Puanları
0
Konum
Fatih - İstanbul
RE: ARANIZDAN AYRILIYORUM HAKKINIZI HELAL EDİN...

RE: ARANIZDAN AYRILIYORUM HAKKINIZI HELAL EDİN...

dokuz gün kaldı kardeşlerim aranızdan ayrılmaya hakkınızı helel etmeyi dua etmeyi unutmayın dualarım sizlerle selametle
 

HEVES

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
12 Tem 2006
Mesajlar
271
Tepki puanı
0
Puanları
0
RE: ARANIZDAN AYRILIYORUM HAKKINIZI HELAL EDİN...

RE: ARANIZDAN AYRILIYORUM HAKKINIZI HELAL EDİN...

selamün aleyküm kardeşim.. gidiyosun ha Rabbim yolunu açık eylesin kalp inde olupta dile getiremediğin güzel dualarını şimdiden kabul buyursun..Allaha emanet ol kardeşim benden yana hakkım helal olsun sana.. asıl sen bize hakkını helal et....buradaki kardeşlerini sakın unutma...........
 

cigdem

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
21 May 2006
Mesajlar
548
Tepki puanı
0
Puanları
0
RE: ARANIZDAN AYRILIYORUM HAKKINIZI HELAL EDİN...

RE: ARANIZDAN AYRILIYORUM HAKKINIZI HELAL EDİN...

Kardeşim bende yeni gördüm.Üzüldük tabiki.Ne diyelim Allah a emanet ol!
 

cigdem

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
21 May 2006
Mesajlar
548
Tepki puanı
0
Puanları
0
RE: İNSANLARI KÜÇÜMSEMEYİN

RE: İNSANLARI KÜÇÜMSEMEYİN

Allah razı olsun!
 

Aşkâ Mecnun

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
6 Tem 2006
Mesajlar
3,521
Tepki puanı
2
Puanları
0
Konum
Fatih - İstanbul
RE: ARANIZDAN AYRILIYORUM HAKKINIZI HELAL EDİN...

RE: ARANIZDAN AYRILIYORUM HAKKINIZI HELAL EDİN...

allah hepinizsen razı olsun sizi hiç unuturmuyum Allah'a emanet olun
 

helena

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
2 Tem 2006
Mesajlar
71
Tepki puanı
0
Puanları
0
RE: ARANIZDAN AYRILIYORUM HAKKINIZI HELAL EDİN...

RE: ARANIZDAN AYRILIYORUM HAKKINIZI HELAL EDİN...

Allah yolunu açık etsin kardeşim sitedeki emeğin için Allah senden razı olsun.......Allah'a emanet ol...
 

SUMRU

Yasaklı Kullanıcı
Katılım
1 Ağu 2006
Mesajlar
578
Tepki puanı
0
Puanları
0
RE: ARANIZDAN AYRILIYORUM HAKKINIZI HELAL EDİN...

RE: ARANIZDAN AYRILIYORUM HAKKINIZI HELAL EDİN...

ALLAH CC GÜNLERİNİ HAYIRLI KILSIN DOĞRU YOLDAN AYRILMA İNŞAALLAH

AYRILMADAN BİR İSTEĞİM VAR KISA MSJLAR(TEMENNİ VE DİLEKLER)
BÖLÜMÜNDE BENİM AÇTIĞIM VE TEXAS KARDEŞİMİZİN AÇTIĞI K.MSJLAR ÖZELLERE KATILIRMISINIZ A.E.O
 

Ravza_Nur

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
11 Tem 2006
Mesajlar
8,116
Tepki puanı
3
Puanları
0
kalbdenkalbe mesajlar(dünyadan ahirete götüren sevgi)

kalbdenkalbe mesajlar(dünyadan ahirete götüren sevgi)

Aşk dediğin ya Allah'tan gelmeli,
ya Allah için olmalı,
ya da Allah'a ulaştırmalı;
yoksa yerle bir olmalı.
Aşk "sevgi" boyutuna ulaşmıyorsa,
adı batmalı…
Sevgi ki, Allah'ın varlıkları
yaratmasındaki yegâne gayesi.
Sevgi ki Allahu Teâlâ'nın,
kullarına yerleştirdiği en güzel hediye.
O'ndan gelen ve ona dönecek olan
en anlamlı duygu…"



"Saklarım gözümde güzelliğini,
Her nereye baksam sen varsın orada.
Gizlerim kalbimde muhabbetini
Koymam yabancıyı sen varsın orada"
İnsan içindeki duygularını kimi zaman kelimelere dökemez; ama duyduklarını yaşar, özümser… Ben de çocukluğumdan bugüne dilime doladığım bu dörtlükte ilk okuduğum duyguları yaşarım her zaman. Ulaşmayı hayal ettiğim; fakat ulaşamadığım sevgiliye bu dizelerle yalvarmak, yakarmak gelir içimden hep, en içten yakarışlarla…
Onun güzelliği her şeye öyle güzel yansımış ki, kocaman bir kâinata, taşa, toprağa, ağaçtan yaprağa, kuşlardan güllere, canlı cansız her bir şeye…
Onu kelimelerle anlatmak mümkün değil. Dünyanın en zengin, en güzel kelimelerinde bile öyle yoksun kalır ki cümleler Onu anlatmaya… Ancak diz çöküp huzuruna varmak ellerimizi açarak yüreğimizde kanayan sevgi ile en içten, en saf, dünyadan arınmış duygularla, ruhumuzla O'na seslensek de nafile…
Çünkü O'nu sevmek, sevdikçe sevmek demek… Bu gün bir ise yarın bin olması gereken bir sevgidir O'na duyulan sevgi…
"Sevgi, insanın lezzet aldığı şeye, meyletmesidir. Aşk, bu meylin her geçen gün artarak devam etmesidir. Aşk, insanı maşuk uğrunda her şeyini gözünü kırpmadan feda edecek hâle getirir."
Bir insanın Rabbisini, ilk tanıdığı ve bildiği vakitten sonra, O'nun için nefes almaya, O'nun rıza–i ilâhîsine ulaşma çabalarına mâna katan ne sanırsınız? Elbette ki, O'nu ilk bildiği gün ile, aradan geçen zaman içinde yüce bir sevginin oluşmasıdır. Çünkü O'na yönelen ve O'nu zikreden kalp ve dillerin, alınan her bir nefesin bir anlamı vardır.
Tüm bunlar kişiye haz vermektedir.
Öyle sıradan bir hâl değildir bu…
Abdest almadan önceki hâlimizle; abdest aldıktan sonraki hâlimizin bir olmayışı gibi.
Ya bir de namazı kıldıktan sonraki hâlimiz!...
Hele bir de incelen bir kalp ile, tüm ruhumuzla, O'na yönelip açtıysak elimizi, şükrümüzü, sevgi ve saygımızı sunduysak Rabbimize!.. O insan ne hâle gelir… Ki artık o öyle bir hâle gelmiştir ki, bu dünyada değildir ve ne yerde, ne de göktedir. Ateşler, seller alsa da onu, hissetmez, duymaz; umurunda değildir. Çünkü o Rabbisinin huzurundadır. Yalnız ve yalnız O'nu duymakta, O'na seslenmektedir.

DÜNYADAN ÂHİRETE GÖTÜREN SEVGİ
"Aşk dediğin ya Allah'tan gelmeli, ya Allah için olmalı, ya da Allah'a ulaştırmalı; yoksa yerle bir olmalı. Aşk "sevgi" boyutuna ulaşmıyorsa, adı batmalı… Sevgi ki, Allah'ın varlıkları yaratmasındaki yegâne gayesi. Sevgi ki Allahu Teâlâ'nın kullarına yerleştirdiği en güzel hediye. O'ndan gelen ve O'na dönecek olan en anlamlı duygu…"
Aşk, denince benim aklıma ilâhî aşk gelmekte, sevgi denince de ilâhî sevgi:

DÜNYADAN ÂHİRETE GÖTÜREN
BİR SEVGİ…
Sevgi dediğim, aşk dediğim duygu, beni Rabbim ile buluşturmuyorsa, batsın o sevgi. O kalp taştandır, zindana benzeyen karanlık bir kutu misalidir ya da dipsiz bir kuyudur. Onu hiçbir şey dolduramaz, doldursa bile güzelleştiremez.
"Ben ne yere, ne de arşa sığarım. Ben ancak mü'min kulumun kalbine sığarım." İlâhî aşkın hududu, boyutu, derinliği diye bir şey yoktur. Gittiği yere kadar, uzandığı yere kadar her dem büyüyen, filizlenen bir ağaç gibidir. Artık onu hiçbir güç engelleyemez, durduramaz. Bu aşkın lezzetine varanlar ne dünyadan haz alır, ne de dünyaya ve geçici heveslere meyleder. Onun aradığı başka bir tat, başka bir huzur vardır. O da Rabbisinin sevgisine ulaşmak ile bulabileceği bir huzurdan, tattan başka bir şey değildir.
Bu aşk ateşine düşen, bir daha çıkamaz o ateşin içinden. Öyle yakar ki yürekleri, "ah!" diye inlemek bile zevk verir insana. Hayali ve gerçeği birbirine katmadan, sevdanın coşkusunda yaşar insan. Ne yar vardır artık ne de ana baba... Bir tek sevgili vardır o da: ALLAH. O'nun sevgisi kalpleri sardı mı yakar, âdeta bir nur, ışık olur tüm kalpler. İnsan, nefes almaya bile korkar, içindeki sevginin ateşi söner diye.
Ancak ilâhî aşkı bulmalı, onu tatmalı, yaşamalı ki, bu kalp, kalp olsun ve huzura ersin. Saadete ancak Allah'ı anan kalpler ulaşır.
"Dikkat edin! Kalpler yalnızca Allah'ı zikretmekle tatmin olur, sükûna erer, rahatlar." (Rad sûresi, 28)
Merhum Elmalılı M. Hamdi Yazır bu âyet–i kerimeyi şu şekilde tefsir etmektedir:
"Evet, bilin ki, başkasıyla değil, ancak Allah'ın zikri ile veya Allah'ı anmak ve hatırlamakla kalpler mutmain olur. Gönüller huzura erer, içsel acılar, sancılar şifa bulur, sükûna kavuşur, yatışır. Çünkü her şeyin başlangıcı ve sonu Allah'a bağlıdır. Bütünüyle sebepler zinciri Allah'tan başlar ve yine dönüp dolaşır O'nda son bulur. Mümkün ve muhtemel olan her şeyin akışı Allah'ta kesilir. Allah, daha üstü ve daha ötesi olmayan, sınırdan ve miktardan münezzeh olan yüceler yücesi olduğundan, gerek dış dünyadaki varlıklarda, gerek vicdanda O'ndan ilerisi yoktur ki, fazla bir kalp hareketine imkân ve ihtimal bulunsun. Allah deyince, düşünceler hareket hedefinin son noktasına erişmiş, mantıklar durmuş, bütün duygular, bütün korkular ve ümitler son durağına dayanmış bulunur. Gönüller O'nun dışında hangi dünya nimetine meylederse etsin, hangi isteğe ulaşırsa ulaşsın, onların hepsinin daha iyisi ve daha üstünü, daha ötesi bulunduğundan, hiçbirinde karar kılamaz. Hiçbiri ruhun özlemini gideremez, heyecanını doyum noktasına ulaştıramaz. Haz ve lezzette daha yükseğine ulaşmak ister. Fakat kalp ilâhî marifetten, Allah'ı zikirden zevk almaya başlayınca, bütün maksatların ve bütün işlerin Allah'a yönelmiş olduğunu anlar ve artık O'ndan yüksek bir makam ve merciye, O'nun dışında bir maksuda geçmek mümkün olmaz. Bundan dolayıdır ki, Marifetullah'a yükselemeyen ve Allah'ı zikretmeyen kâfir ve gafil kalpler, hiçbir zaman ıstıraptan kurtulamaz, kalp ve gönül huzurunu tadamaz, huzur bulamaz. Çırpınır durur. Üstelik bu çırpınış bir aşk neşesinin uyandırdığı vuslat heyecanı da değildir. Geçici sebeplerin, boş emellerin sarsılıp yıkılışından kaynaklanan bir hicran acısıdır ki, "Allah" demedikçe sürekli olarak devam eder gider."

KİŞİ SEVDİĞİ İLE BERABERDİR
… Ve artık kişi sevdiği ile beraberdir. Âlemlere rahmet olarak gönderilen o ikinci sevgili gelir artık: Hazreti Resûlullah, sevgilinin sevgilisi, Allah dostu, Allah sevgilisi, yoluna canlar feda edilen, her anıldığında "Anam babam sana feda olsun ya Resûlullah!" diye hitap edilen insan: Hazreti Muhammed Mustafa Sallallahu Aleyhi ve Sellem…
İşte aşkın en tatlısı… Yüce Yaratıcımıza tek sevgili olan, gelmiş geçmiş tüm insanların en hayırlısı, en güzeli olan…
"Halbuki sen içlerinde iken Allah, onlara azap edecek değildir. İstiğfar ettikleri sürece de Allah onlara azap edecek değildir." (Enfal sûresi, 33)
Özünde Allah sevgisi olan, yüreğinde O'nun ateşi, kulaklarında O'nun sesi ve dilinde de yine O olan Kâinatın Efendisi…

KÂİNATIN VAROLUŞUNDAKİ O GÜÇ
NEREDEN GELİYORDU?
Neydi bu âlemi bu denli güzelleştiren?
İnsanı yeryüzüne sığdıran, onu "en şerefli", "en üstün" varlık durumuna getiren neydi?
Tüm bunların kaynağı nereden geliyor ve bu gücü nereden alıyordu?
Bu güç, Allahu Teâlâ'nın sevgili kuluna bahşettiği Resûlullah, Sevgili Peygamberimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e sunduğu güzel duyguların tecellisiydi.
Bu güzel duygunun kaynağı ise, SEVGİYDİ…
Sevgili Peygamberimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem, O'nun en sevgili kuluydu.
Tüm kalpler Allah'ı ararken, Rabbimiz kendisine tek sevgili olarak onu seçmişti.
Gönüller Sultanı, yeryüzünün, gökyüzünün, yaratılanların en güzeli, Sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed'in sevgisiydi tüm mahlûkata ve bu âlemlere varlık âleminde mâna katan ve tatlandıran, şereflendiren, güzelleştiren…
O'nun sevgisiydi, Rabbimizin ilim ve kudretinin tecellisini bu kâinata yansıtan.
Oydu…
Gönüllerin Efendisi…
Sultanımız…
Sevgili Peygamberimiz…
Gül kokulu Muhammedimiz…
Yaratılanların en güzeli…
İnsanların en şereflisi…
En merhametlisi…
En şefkatlisi…
Ümmetine önderlik eden, O…
Doğruların doğrusu, "En emin" olan, O…
İnananların en güzel yolcusu, O…
Dünyadan âhirete götüren sevgiyi kendisinde taşıyan, O…
Rabbisinin sevgilisi olan, O…
Ümmetinin sevgilisi olan, O…
O, gül kokulu Muhammedimiz…



O'nun dünyaya gelişiyle bu âlem ve öteki âlemler titredi. Bu dünyadan göçüşü, Rabbine varışı da yürekleri titretti.
O, bu dünyada bize sevgili olduğu gibi mahşerde de sevgimizi, sevgisiyle yoğurarak şefaatine ereceğiz.
Onu sevmek, Ona iman etmek, Allah'a iman etmek demektir. Bir kimse gönlünde Peygamber sevgisini taşımadan, Onun sevgisini yaşamadan ölürse, mahşer günü sıkıntıların hepsine hazır demektir. Ki eğer bir kimse Onun sevgisiyle yaşayıp O'nun sevgisiyle göçerse bu âlemden, mahşer günü tüm sıkıntılar ve zorluklar ondan uzak olur. Çünkü bu sevgi insanı dünyadan âhirete götüren bir sevgidir.
"De ki, siz gerçekten Allah'ı seviyorsanız, bana uyun ki, Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Çünkü Allah çok esirgeyici ve bağışlayıcıdır. De ki, Allah'a ve Peygamber'e itaat edin! Eğer aksine giderlerse, şüphe yok ki Allah kâfirleri sevmez." (Âl–i İmran sûresi, 31–32)

RABBİMİZE ULAŞMANIN YOLU İSE
O'NU SEVMEKTEN GEÇER
…ve içimdeki duyguları tarif edememenin acizliği içerisindeyim. Rabbime olan sevgimi anlatamayışımın ezikliğini yaşıyorum. Buna kelimelerin yetmeyeceğini, sayfalara sığmayacağını biliyorum. Mümkünü olmayan bir hâl… Dil ile değil; ancak kalp ile söylenebilecek, duyulabilecek, hissedilebilecek bir hâl…
Allah'a giden yolda, O'na tâbi olmak, kul olmak önde gelir. İşte bundan sonra ilâhi aşk kendiliğinden meydana gelir. Bir kimse, sevdiği için gözünü kırpmadan her şeyi feda edecek duruma geldikten sonra o sevgiliye ulaşmak artık onun için çok kolaydır. Rabbimize ulaşmanın yolu ise, O'nu sevmekten geçer. O'nu sevmedikçe gerçek mü'min olamayız. İnsan, O'nu sevmeyi bilmeden, öğrenmeden nasıl mü'min olabilir? Kalplerimizi, beşerî aşklarla değil; ilâhî aşkla doldurup doyuralım. Zira beşerde olan her şey yok olmaya, sona ermeye mahkûmdur. Rabbimizden gelen ve O'na giden ilâhî aşk ise, bu dünyadan âhirete gidecek bizimle. İşte bu aşk, bizi dünyanın ezasından, cefasından, meşakkatlerinden alıp Cennet–i Âlâya ulaştıracak. Yüce Sevgilimizin huzuruna ve O'nun cemâl–i ilâhîsine ulaştıracak.
O'na âşık olanlar bilir bunun ehemmiyetini, aşk ile yanan gönüller sevgiliye ulaşma arzusuyla nefes alıp verirler… Yeter ki "Sevgiliye ulaşayım!" der, dururlar. Maksuda ulaşmanın arzusuyla yanıp tutuşurlar.
Yüce Mevlâ'mız, bize gönüllerimizde, gözlerimizde, dilimizde kendi sevgisini yaşamayı, yaşatmayı nasip etsin!
Ey Rabbim! Son nefesimiz de dâhil, seni anarak, seni severek, sana ulaşmayı özlemiş bir kulun olarak huzuruna varmayı nasip eyle bize.
Huzuruna vardığımızda alnımız ak, gönlümüz pak olsun. Bir tek Seni koyduğumuz yüreğimizi sevginle dolup taşırıver ve bizleri de huzuruna Sana olan sevgimiz hürmetine kabul buyur. Bizi, sevdiğin mü'min kullarından eyle.
"Allah'ım! Bana Senin sevgini, Seni sevenin sevgisini, Senin sevgine ulaştıracak olan her sevgiyi nasip et."
Bitimsiz bir yol…
Sana varan bir yol…
Seninle başladı, Sende bitecek olan bir yol…
En küçük şeylerle çok büyük saadetlere ulaştım.
En az olanla yetinmeyi öğrendim.
Nefes alışım anlam kazandı.
Dünyanın büyüklüğüne aldanmadım.
Neleri sığdırdığına ve neyi ifade ettiğine ulaştım.
Çok şeyde anlam buldum
Senin varlığın, varlığıma mâna kattı.
Senin yüceliğinle buldum en saygın yerimi…
Sana inanmakla gördüm,
Yalnız olmadığımı
Ve herkesi yitirsem de
Herkesten başka tek ben kalsam da dünyada,
Yalnız kalmadığımı, yalnız olmadığımı,
Benimle olduğunu, Sana güvenerek öğrendim.
Anaya da, babaya da, yâre de ulaştıran Sensin.
Ve sen her şeyden de öte EN SEVDİĞİMSİN.
Yollarda; adımlarımın başında,
Ve arkamda; dönsem hemen arkamda,
Sağımda, solumda…
Sen, benim ruhumun en engin, en derin köşelerinde,
Her ân ve her hâl ile benimlesin.
Dilimde sen; zikre lâyık olan her daim…
Kalbimde Sen; yürek atışımda olan…
Kulağımda sen; her sözüne inanılan, güvenilen…
Ellerim Sana; her açtığımda Sana yalvaran…
Adımlarımda Sen; her gittiğim yerde Sen olan…
Düşüncelerimde Sen; hiçbir şüpheye yer vermeyen…
Azametini, merhametini, şefkatini,
Tüm âlemlere sahip oluşunu,
Ve tüm âlemlere hükmedişini, Rab oluşunu,
Tüm mahlûkata yer ve zaman verişini
Bir ve eşsiz oluşunu,
Tek dayanak, tek ümit verici oluşunu,
Varlığını, Yüceliğini,
Tüm saydığım ve sayamadığım,
Saymakla da bitiremeyeceğim esmâ–i ilâhîni,
Yani Seni istiyorum Allah'ım!.. Seni… Bir tek Seni…
Sen, beni ve tüm mahlûkatı meydana getirensin.
Ruh ve can veren, tek ve eşsiz olan Rabbim,
Yüce merhametini, şefkatini, rahmetini nasip eyle.
Bu can, varlık âleminde seninle anlam kazandı.
Sana inanarak, kul olmaya çalıştı.
Sana döneceği günün hasretiyle,
Aldığı her nefese şükürler sundu.
Sen… Ey Yüce Rabbim!
Rızana ulaşanlardan eyle bizi.
SANA ULAŞANLARDAN EYLE… (Âmin)
 

Ravza_Nur

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
11 Tem 2006
Mesajlar
8,116
Tepki puanı
3
Puanları
0
RE: KALBDENKALBE MESAJLAR(SIRA İLE GELEN GÜNLER)

RE: KALBDENKALBE MESAJLAR(SIRA İLE GELEN GÜNLER)

cümlemizden kardeşim tşk ederim
 

sare

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Tem 2006
Mesajlar
94
Tepki puanı
0
Puanları
0
RE: İNSANLARI KÜÇÜMSEMEYİN

RE: İNSANLARI KÜÇÜMSEMEYİN

Bizlerle paylastığın icin tesekkurler kardesim.
 

meral

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
13 Mar 2006
Mesajlar
2
Tepki puanı
0
Puanları
0
RE: ARANIZDAN AYRILIYORUM HAKKINIZI HELAL EDİN...

RE: ARANIZDAN AYRILIYORUM HAKKINIZI HELAL EDİN...

S.A kardeş ayrılık zor olcak.Allah yar ve yardımcın olsun.selam ve dua ile...Kardeş bu ara yolculuk nereye?Galiba kimse sormadıgına göre sitede en meraklı benim:D
 

serap bozkurt

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
11 Tem 2006
Mesajlar
244
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
39
RE: ARANIZDAN AYRILIYORUM HAKKINIZI HELAL EDİN...

RE: ARANIZDAN AYRILIYORUM HAKKINIZI HELAL EDİN...

SENİN VERDİĞİN BİLGİLERDEN YAZDIKĞIN YAZILARDAN ÇOK ŞEY ÖĞRENDİM HAKKIM BENDEN YANA HELAL OLSUN SENDE HELAL ET KİTAPLARININ İLK MÜDAVİMLERİNDEN OLACAĞIM İNŞALLAH SANIRIM VATAN BORCUNU ÖDEMEYE GİDİYORSUN ALLAH A EMANET OLB)B)B)
 

Ravza_Nur

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
11 Tem 2006
Mesajlar
8,116
Tepki puanı
3
Puanları
0
kalbdenkalbe mesajlar(aşk dediğin sonsuz olmalı)

kalbdenkalbe mesajlar(aşk dediğin sonsuz olmalı)

Sordum kendime: "Aşk nedir?" diye…

Elbette bu soruyu önce kendime sormalıydım ve önce kendim cevaplamalıydım. Defalarca sordum aşkı kendime ve cevap verdi içimdeki ben:

"Aşk" dedi, "aşk tarif edilemez, tanımlanamaz, aşk şudur yahut aşk budur denilemez. Onu yaşamak gerek, onu hissetmek gerek, tüm benliğinle onu duymak, algılamak gerek…"

Onun için aşkı anlatmayacağım size, aşkı tanımlamayacağım. Tariften uzak olanı tanımlamaya çalışmanın adı tanımsızlık olsa gerek. Bu nedenle tanımlamaktan ziyade tanımayı, anlatmaktan ziyade anlamayı tercih edeceğim.

Aşk dediğin ya Allah'tan gelmeli, ya Allah için olmalı ya da Allah'a ulaştırmalı; yoksa yerle bir olmalı. Aşk "sevgi" boyutuna ulaşmıyorsa adı batmalı… Sevgi ki, Allah'ın varlıkları yaratmasındaki yegâne gayesi. Sevgi ki, Allahu Teâlâ'nın kullarına yerleştirdiği en güzel hediye. O'ndan gelen ve O'na dönecek olan en anlamlı duygu…

Mutlak bir varlık olan Allah'tan besleyemediklerinde sevgilerini, o sevgi yok olmaya mahkûm olacaktır. Kaynağı Allah'tan gelmeyen tüm aşklar yok olmaya, batmaya mecburdur çünkü.

Yaratılış itibari ile tüm insanlarda sevgi mayası vardır. Her insana bahşedilmiş olan bu hazineyi kullanabilenler, önce aşk sonra da bütün sevgileri içine alan "Muhabbet" derecesine ulaşabilirler. Onun için "Aşk"ı, aşktan ayırmak gerekmektedir. Günümüzde aşk denilince anlaşılan, cinsellikten başka bir şey değildir. Aşk bu kadar küçültülemez, aşk bu kadar basitleştirilemez. Aşkı cinsellikle aynı seviyeye indirgeyenler, ne yazıktır ki, birçok konuda olduğu gibi bu konuda da bir kavram karmaşası yaşadıklarını anlayacaklardır. Toplumumuzun en fazla acı çektiği bu gibi kavram karmaşaları yüzünden neredeyse her alanda iletişim sorunları yaşanmaktadır. Bu durumdan "aşk" da nasibini almış ve asıl boyutundan uzaklaşmış, çok farklı bir anlam yüklenmiştir. Her gün gazete ve dergi sayfalarında çok rahat karşılaştığımız yazıları şöyle bir analiz ettiğimizde şunu görmekteyiz:

Aşk, sahiplenme motifinin en üst düzeyi olarak görülmektedir. Özellikle eğitim sistemimizin kanayan yarası hâline gelen, aşkı (!) için derslerini aksatan, eğitimini tamamlayamayan, günlerini ve gecelerini hep onu düşünmekle geçiren, her şeyi göze alan hatta aşkı (!) için ölümü bile göze alıp: "ya benimsin ya toprağın!" diyerek önce âşık olduğu insanı sonra da kendini öldüren, "Aşk ki, aşktır varsa sonunda ziyan" nidâlarıyla hiçbir şeyi umursamayan ve "aşk cellâdı" kesilen insanlara bir bakın. Aşktan anlaşılan şey bu mudur? Aşk bu mu olmalıdır? Bunun adına aşk mı denir?

"O bedenimdeki ruhtu. O bendim. Ben onda anlam kazanıyordum. Tüm varlığımla ben ondaydım. Kendi iniltimi onda duyuyordum. O benim her şeyimdi… Onsuz hayat benim için hayat değildi. Ne ben anlatabiliyordum, ne de o anlayabiliyordu. Bu nasıl bir duyguydu? İnsan niçin sevilme ihtiyacı duyuyordu? Kendimi ona farkettirmek için elimden geleni yapmıştım. Onun beni farketmesi, benim için neden bu kadar önemliydi? Çileyse çile, dertse dert, acıysa acı; yeter ki onunla olaydım, her şeye razıydım. Onun yanında; yeter ki, yeter ki… (hıçkırıklar ve gözyaşları)... Ben bu aşka yenik düştüm…" diyerek başlıyordu dinlemiş olduğum bir aşk hikâyesi.

Aşk bu kadar ağır mıydı? İnsanlar niçin aşka yenik düşüyordu? İnsanlar, aşkta huzur ve mutluluk bulmaları gerekirken; niçin acı, elem, dert ve keder çekiyorlardı? Âşık olduğu için acı çeken, kendisini mahveden binlerce insan aşkı anlayamamışlar mıydı; yoksa aşk mı kendini anlatamamıştı?..

Hayır! Aslında sorun aşkta değil; insanların aşka bakış açılarındaydı. Yerli ve yabancı tüm dizilerin temel konusu "aşk"tı; fakat cinsellikten öteye gitmeyen bir aşkı anlatıyorlardı insanlara. Filimler aşka değinmeden edemiyorlardı; fakat bu nasıl bir aşktı?.. "Seni seviyorum!" demekle aşk kelimelere mi bürünüyordu. Kelimelerle anlatılamayan bir olgu, nasıl oluyordu da kelimelere sığdırılmaya çalışılıyordu? Aşkın karşısında kelimeler anlamını yitirirlerken, cümleler yetim kalırken filimler, diziler, romanlar ve diğerleri aşkı anlatmaya kalkışıyorlardı. "Seni seviyorum!" Ya sen? Sen de beni seviyor musun?..

Tam bu noktada şunu vurgulamak gerekir: Aşk, başkasını sevmekmiş gibi görülse de aslında hiç de öyle değildir. Aşk ve sevgi ilişkilerinde sevmekten ziyade sevilmek; önemsemekten ziyade önemsenmek; değer vermekten ziyade değer verilmek vardır.

Aşk konusunda kimse yalan söylememeli. Günümüzde aşkın bir başkasını sevmek olduğunu söylemek koca bir yalandır. Aşk, karşılıksız yaşayamaz olmuş, aşkı besleyen sevilme ve önemsenme duygusu olmuş. Aşk dedikleri şey, iki "yok"un birleşmesi anlamına gelmiş. Aşk, bu anlamda bir başkasının dünyasında var olma çabası hâline dönüşmüştür.

Aşk tutkuya dönüşmüş; duygular aklın önüne geçer olmuş… Saatlerce hayaller kurmalar, dalıp gitmeler insanın kendi varlığına gölge düşürmüş. Duygular melankolikleşmiş. Hayatın en büyük amacı, "o kişi"yi kazanmaktan ibaret sayılır olmuş. Toplumumuz dizilerle, filimlerle, sinemalarla aşka özendirilmiş; fakat aşk cinsellikle aynı kefeye konulur olmuş. Sonra ortaya çıkan ruhsal çöküntülerin ve psikolojik bozuklukların önüne geçilemez olunmuş. Ruhsal sorunların yol açtığı fiziksel bozukluklar ise, psikosomatik rahatsızlıklara geçit vererek, ciltte tahribatların meydana gelmesine, tansiyonda ve kalpte görülen değişikliklere ve daha birçok fiziksel rahatsızlıklara neden olmuştur. Siz de küçücük bir sivilceyi kendisine sorun eden insanlarla elbet karşılaşmışsınızdır!

Günümüzde birçok şey gibi aşk da anlamını yitirmiştir. İnsanlar kendilerine verilen bu üstün duyguyu tanıyamamışlar ve yanlış yerlerde, yanlış zamanlarda ve yanlış kişilerde kullanır olmuşlardır. En nihayetinde de aşk, masum olmayan bir görünüme bürünmüştür: Âşık olduğu insanı yüceltmeler, kutsamalar, ilahlaştırmalar… "O benim her şeyimdi; onsuz yapamıyorum. O yoksa bu benim için yaşamak değil…" diyen henüz on dokuz yaşındaki genç bir insanın aşktan acı duyması, hayatının anlamını kaybetmesi sizce ne anlama geliyor? Onunla mı dünyaya geldi, o da kendisi gibi bir insan değil miydi, o da "yok" olacaklar arasında yer almıyor muydu? Allah'tan başka her şey yok olmayacak mıydı? O hâlde sorun nereden kaynaklanıyordu? Aşk ve sevginin yüceliğinin anlaşılamamasından mı; yoksa bunları kendimizce yüceltirken aslından uzaklaştırmamızdan mı?

O halde aşk nasıl

sonsuz olur?

Aşkı sonsuza ulaştırabilecek en kısa yol sevgidir. Allah'tan gelen, Allah için olan ve Allah'a ulaştıran bir sevgi. Peygamber Efendimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in buyurduğu gibi:

"Allahım! Bana senin sevgini, seni sevenin sevgisini, senin sevgine ulaştıracak olan her sevgiyi nasip et."

Sevgiyi anlamadan "aşk"ı anlayamayız. Her ailede bulunması gereken ve her aileyi "Örümcek ağları"ndan kurtaran yegâne güçtür sevgi... Öyleyse sonsuz bir aşka kapılarımızı sonuna kadar açmak istiyorsak, önce sevginin ne demek olduğunu, kimin adına başladığını, kaynağını nereden aldığını ve bizi nereye ulaştırması gerektiğini bilmek zorundayız.

Kapılarınızı sevgiye açmak için hazır mısınız?

Sevgiye bir çağrıdır her varlık ve her güzellik: "Gel beni sev" der kendi hâlince. Sevgi kâinatın mayasında vardır. Sonsuzluk içinde sadece sevgi hayata bir mâna verir. Sevgi olmasaydı, insan yaşayamazdı bu dünyada öleceğini bile bile… Bir şey ne olursa olsun, sevmeden ona inanamazsınız. İnanmadığınız şeyi ise kesinlikle yapamazsınız. İnsanın sevmediği, inanmadığı bir şeyi isteyerek, canı gönülden yaptığı görülmemiştir. Her şey sevgiyle başlar; şu anda bizim dünyada oluşumuz, yaşıyor oluşumuz, mücadelemiz, hatta hırs ve gururumuz bile. Sevmeyen çaba göstermez çünkü; sevmeyen bir şeyler yapmak, koşuşturmak, mücadele etmek istemez.

Sevgi, sevgi, sevgi...

Sevgisiz yürek cehennem, sevgisiz hayat zindan oluyor. Mevlânâ'yı döndüren, Yunus'u peşinde koşturan sevgi değil de neydi? Büyük ve ünlü liderleri, lider yapan neydi? İnsan, önce sevmeyi öğrenmelidir. Ya siz! Siz neresindesiniz sevginin? Hep başkasının sizi sevmesini bekleyemezsiniz; sevgiyi her zaman "başka"larında arayamazsınız, buna hakkınız da yok.

Hiç düşündünüz mü dünya neden bu kadar güzeldir ya da öyle görünür? Niçin sevilir ve sevilmeye lâyıktır tüm güzeller? Niçin şu koca dünya küçücük bir kalbi dolduramayacak kadar küçük kalır? Çünkü sonsuz bir sevgi barınır kalpte. Sonsuzun yanında dünya da küçük kalır, içindekiler de. İnsan bir sevdi mi, ne dünya kalır, ne de içindekiler. Öyleyse bu sonsuz sevgiye lâyık olan kimdir? Ya da sonsuz bir sevgi var mıdır gerçekten? Varsa kaynağı nereden gelmektedir? Hayat, sevgisiz de hayat olmaz mıydı?

Sevgiyi anlatmak için bir değil binlerce dil yetmez, hatta kâinat bile yetmez. Çünkü her sevgi O'nun sevgisinden bir iz taşır. O'nun kullarına olan muhabbetini dile getirir. O'nun nasıl bir sevgiyle sevilmeye layık olduğunu anlatmak ister. Fuzuli'ye:

"Çekil önümden Leyla; ben "LEYLA"ma gidiyorum" dedirten bu sevgidir. Fakat şunu iyi bilmeliyiz ki, Fuzuli'ye bunu dedirten önce insanı sevmesiydi. İşe bireyle, insanla başlamasıydı. İnsana, "insan" olduğu için değer vermesiydi. Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e:

"Birbirinizi sevmedikçe iman etmiş olmazsınız" dedirten şey de kim bilir belki bu derin ve anlamlı ayrıntıda gizliydi. Bizler önce birbirimizi sevmeliyiz, daha sonra asıl sevgiliyi. Yaratılanı sevmeden, Yaratan'ı asla sevemeyiz. Basit, sıradan ve banallaşmış üç günlük sevgi değil benim anlatmak istediğim sevgi; ne olursa olsun sonuna kadar giden, gidilmeye lâyık olan sevgi.

Siz hiç sesiniz çıktığı kadar haykırdınız mı: "Seviyorum! Seviyorum!" diye.

Sevmediyseniz, sevemediyseniz diyemezsiniz. Çünkü sevgi demek, coşku demektir, sınır tanımamaktır, gittiği yere kadardır yani. Ya hiç içine girmeyeceksiniz ya da girdiğiniz zaman geriye dönüp bakmayacaksınız, geriye dönmeyi aklınızdan bile geçirmeyeceksiniz. Sevgiye sınır koyduğunuzda bitmiş, yok olmuş, hiçlik deryasına gömülmüş demektir.

Sevgi, sevgi, sevgi, yine sevgi, her zaman, her yerde yine sevgi… Sevmeyen eleştiremez, yorumlayamaz, anlayamaz ve algılayamaz. Çünkü o anlamsızlaşmıştır.

Anlam demek, sevgi demektir. Sevgi ne demektir öyleyse?

"Anlam" mı, dediniz?

Peki, anlam ne demek? Öyle ya sevgi anlam demekse, anlam ne anlama geliyor?

Anlam demek, Allah demektir.

Sonuç, sevgi Allah demektir.
 

Aşkâ Mecnun

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
6 Tem 2006
Mesajlar
3,521
Tepki puanı
2
Puanları
0
Konum
Fatih - İstanbul
RE: ARANIZDAN AYRILIYORUM HAKKINIZI HELAL EDİN...

RE: ARANIZDAN AYRILIYORUM HAKKINIZI HELAL EDİN...

Allah razı olsun hakkım helal olsun Allaha emanet olun edirneye okumaya gidiyorum inşallah dualarım sizinle bana duanızda yer ayırın serap kerdeşim beni gerçekten çok mutlu ettin sana bilgilerimle bir yararım dokunduysa ne mutlu bana Allah razı olsun selametle
 

Aşkâ Mecnun

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
6 Tem 2006
Mesajlar
3,521
Tepki puanı
2
Puanları
0
Konum
Fatih - İstanbul
RE: Resulullah Buyuru Yor Ki:

RE: Resulullah Buyuru Yor Ki:

KİM Kİ CUMA GÜNÜ ABDEST ALIR NAMAZDAN ÖNCE 80 TANE PEYGAMBER EFENDİMİZE SALAT-Ü SELAM GETİRİRSE O KİŞİNİN 80 YILLIK GÜNAHI AFOLUR HADİSİ ŞERİF DİR
 

apo001

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
31 May 2006
Mesajlar
20
Tepki puanı
0
Puanları
0
RE: Resulullah Buyuru Yor Ki:

RE: Resulullah Buyuru Yor Ki:

resulullah buyuruyor; UTANMIYORSAN İSTEDİĞİNİ YAP
 
Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt