Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

GÜNLERDEN BİR GÜN KURBAĞA YARIŞI DÜZENLENMİŞ!!! (1 Kullanıcı)

Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...

Ecrin Hicran

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
19 Nis 2006
Mesajlar
2,624
Tepki puanı
0
Puanları
0
RE: Resulullah Buyuru Yor Ki:

RE: Resulullah Buyuru Yor Ki:

İnsanlarla alay eden kimseler var ya, kıyamette onlardan birine cennetten bir kapı açılır. “Haydi gel” denilir. O kişi, kapının önüne varınca, kapı yüzüne kapanır. Sonra başka bir kapı açılır. “Haydi gel!” denilir. O kapıya da ümitle koşar. Fakat yanına varınca, o kapı da yüzüne kapanır. Ve böylece, kapı açılıp kapanma durumu sürüp gider. Nihayet, kişiye cennetten gerçek bir kapı açılır. “Haydi gel, bu sefer gir!” denilir. Ama adam, yine suratıma kapatılır endişesiyle, bu açık kapıya yanaşmaz. (Alaycılığın cezasını, bu şekilde alaya alınarak bulur.)
Hadis-i Şerif (Ramuz).
 

_dolce_

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
24 Tem 2006
Mesajlar
76
Tepki puanı
0
Puanları
0
RE: Resulullah Buyuru Yor Ki:

RE: Resulullah Buyuru Yor Ki:

Ebu Hüreyre radıyallahu anh'den rivayet edildiğine göre Resülullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:


"Canım kudret elinde olan Allah'a yemin ederim ki sizler iman etmedikçe cennete giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe de iman etmiş olmazsınız. Yaptığınız takdirde birbirinizi seveceğiniz bir şey söyleyeyim mi? Aranızda selamı yayınız!" B)


(Müslim, îman 93-94. Ayrıca bk.Tirmizî, Et'ime 45, Kıyamet 56; İbni Mace, Mukaddime 9, Edeb 11)
 

Aşkâ Mecnun

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
6 Tem 2006
Mesajlar
3,521
Tepki puanı
2
Puanları
0
Konum
Fatih - İstanbul
RE: ARANIZDAN AYRILIYORUM HAKKINIZI HELAL EDİN...

RE: ARANIZDAN AYRILIYORUM HAKKINIZI HELAL EDİN...

aleykümselam sağolasın kardeş sende Allah'a EMANET OL SELAMETLE
 

ErdalOZSARAC

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
2 Ağu 2006
Mesajlar
240
Tepki puanı
0
Puanları
0
RE: ARANIZDAN AYRILIYORUM HAKKINIZI HELAL EDİN...

RE: ARANIZDAN AYRILIYORUM HAKKINIZI HELAL EDİN...

ALLAHA EMANET OL MHAMMET KARDEŞ.
 

Aşkâ Mecnun

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
6 Tem 2006
Mesajlar
3,521
Tepki puanı
2
Puanları
0
Konum
Fatih - İstanbul
RE: ARANIZDAN AYRILIYORUM HAKKINIZI HELAL EDİN...

RE: ARANIZDAN AYRILIYORUM HAKKINIZI HELAL EDİN...

amin ecmain selametle
 

Zinnire

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
12 Tem 2006
Mesajlar
325
Tepki puanı
0
Puanları
0
RE: ARANIZDAN AYRILIYORUM HAKKINIZI HELAL EDİN...

RE: ARANIZDAN AYRILIYORUM HAKKINIZI HELAL EDİN...

canim kardesim Muhammed,bu gun siteye gec katildim simdi okuyorum,neeye boyle?bizleri birakipta nereye gidiyorsun?Allah yolunu acik eylesin kardesim,her seye gore sana tesekkur ediyorum.Hafta sonu haric hep bu sitede oluyorum eger yardimim degerse sana kardes,de ablalik ta yapa bilirim.Canim kardesim benim Allah senin gibi dinini seven kisileri bu dunyaya bol bol nasib etsin insallah.........Allaha emanet ol.........
 

ANELKA

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Tem 2006
Mesajlar
179
Tepki puanı
0
Puanları
0
RE: ARANIZDAN AYRILIYORUM HAKKINIZI HELAL EDİN...

RE: ARANIZDAN AYRILIYORUM HAKKINIZI HELAL EDİN...

selamun aleyküm kardeşim yolunu allah yolunu açık eylesin kardeşim .sende hakkını helal et kardeşim..allah emanet ol kardeşim..bilgilerini bizlerle paylaştıgın için sana teşekkür ederim kardeşim..
ALLAH YOLUNU AÇIK EYLESİN KARDEŞİM .GÜLE GÜLE ..:(:(
 

zerrin

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
26 Tem 2006
Mesajlar
2,172
Tepki puanı
0
Puanları
0
RE: ARANIZDAN AYRILIYORUM HAKKINIZI HELAL EDİN...

RE: ARANIZDAN AYRILIYORUM HAKKINIZI HELAL EDİN...

muhammed kardeş hakkını helal et. Allah yardımcın olsun, yolunu açık etsin..
 

Ravza_Nur

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
11 Tem 2006
Mesajlar
8,116
Tepki puanı
3
Puanları
0
kalbdenkalbe mesajlar(unutulan kahraman şeyh şamil)

kalbdenkalbe mesajlar(unutulan kahraman şeyh şamil)

1797 Şubatında Dağıstan'da Dimri Kasabası' nda doğan Büyük Mücâhid Şeyh Şamil, 1871 yılında Medine-i Münevvere'de alem-i bakaya intikal buyurmuşlardır.

1700'lü yıllarda Kafkasya'da başlayan Rus işgal ve zulmüne karşı müslüman kafkas halkı imam Mansur önderliğinde kıyama kalkmıştı. Bu kıyam her ne kadar İmam Mansur'la başlamışsa da Şeyh Şamil ile tarihteki muhteşem yerini almıştır.

Kafkasya İstiklal harbinin büyük mürşidi imam Mansur'un şehid olmasının arkasından sırayla Gazi Muhammed ve Hamzet Bey imamlık makamına seçildiler. Kısa aralıklarla her biri şahadet şerbetini içtiler.

Rus zulmüne karşı Kafkas halkı imamsız kalmıştı. Naibler Meclisi Şeyh Şamil'i imamlığa getirme kararı almasına rağmen, Şamil imamlığı bir türlü kabul etmiyordu. İmamlığa kahraman naiblerden birini teklif ediyor, kendini hep geri planda tutuyordu. Şamil'in bu alçak gönüllülüğü karşısında halk telaşlanıyor, naibler sabırsızlanıyor, şanlı kıyamları zaafa uğrama tehlikesiyle karşı karşıya kalıyordu. Sonunda Şamil ısrarlara dayanamaz ve kabul etmek için tarihi bir şart ileri sürer.

Çar ordularına karşı kıyama kalkan kafkas halklarının iman ve inançlarından başkaca bir üstünlükleri yoktur. Çağın teknolojisiyle donanmış çar orduları, silah ve mühimmat olarak üstün olduğu gibi, sayısal olarak da bire karşı yüz, hatta bire karşı bin durumundadır. Bu kıyaslamayı çok iyi hesab eden Şamil, Çar ordularıyla amansız bir cihada başlama kararındadır. Kesin zafer kazanıncaya kadar çarpışma gerekeceğinden Şamil'­in şartı Kafkas halkı ve naibler meclisi tarafından memnuniyetle kabul edilecektir. Büyük mücâhid derki;

"Son derece, metanet ve şiddetle hareket edeceğim. Bana tahammül edeceğinizi ve asla şikayet etmeyeceğinizi vaad edermisiniz?"

Memmuniyetle kabul edilir. İmam Şamil'in liderliğinde tarihin en şanlı kıyamı başlar. Yıllarca süren savaşlarda büyük zaferler kazanır. İnsan aklının alamayacağı zorluklarla karşılaşır. İlk günkü aziminden ve cesaretinden hiç birşey eksilmediği gibi yıllar Şamil'i daha azimli ve daha cesur yapmıştır.

Uzun yıllar sürecek bu amansız mücadeleden Çeçenler'in bir kısmı bıkmış ve bezginlik belirtileri göstermeye başlamıştır. Bu düşünce Kafkas halkı arasında taraftar bulmaya başlamıştı.

Deniyordu ki, "Ruslar barış yapmaya yanaşıyor, bizler de Ruslar'la barış yapalım. Yıllardır süren bu savaşlar da son bulsun."

Fakat işin zor tarafı, İmam Şamil'e anlatılmasıydı. Böyle bir isteğin cezasının idam olduğunu herkes biliyordu. Çözümü imamın annesiyle görüşmede buldular. Vaziyeti İmam'a annesi anlatacaktı.

Yaşlı kadın oğlunu ziyaret etti. Uzun görüşmenin sonunda Şamil halkı topladı. Onlara anasının teklifini anlattı. Sonra da camide inzivaya çekileceğini, oruç tutup ibadet edeceğini ve Allah'tan kalbine bir ilham gelinceye kadar öylece kalacağını söyledi.

Üç gün üç gece sonra caminin kapısı açıldı ve iki müridinin arasında İmam kapıda göründü. İmam bitkin bir vaziyetteydi. Ağlamaktan gözleri şişmişti. Annesinin getirilmesini emretti.

İmam, bir müddet konuşmadan annesinin yüzüne baktı. Sonra ellerini semaya kaldırarak niyazda bulundu.

"Ey büyük peygamberimiz Muhammed, Senin Allah'ın emriyle getirdiğin mesajlar kutsaldır ve değiştirilemezler. Allah'ım emirlerinin tüm inanlara örnek olacak şekilde uygulanmasına izin ver!" der.

Kalabalığa döner ve imam secilerken ortaya koyduğu ve herkesin ittifakla kabul ettiği şartını hatırlatır. Çeçenlerin sözlerinden dönmek istediklerini ve bunun için de aracı olarak annesini kullanmak istediklerini söyler.

"Annemin ısrarları ve benim ona duyduğum sonsuz bağlılık beni bu konuda, Allah ve Rasülü'nün emirlerini araştırmaya itti. Burada üç gün üç gece yaptığım dua ve yakarışlardan sonra, ne yapmam gerektiğini buldum. Fakat bu cevap beni bir yıldırım gibi çarptı. Allah'ın bu konudaki emri, bu teklifi bana getiren ilk insanın yüz kırbaçla cezalandırılmasıdır. Bu insan da annemdir."

İmam Şamil'in emriyle kırbaçla annesine vurulmaya başlandı. İhtiyar annesi beşinci kırbaçta dayanamayıp bayıldı. Şamil olaya müdahale ederek vuruşları durdurur.

İmam Şamil üzerindeki elbisesini çıkarır, elinde kırbaçla bekleyen müride emir verir. "Şeriatın hükmünü yerine getir. Geri kalan 95 kırbacı bana vur." der. Hüküm yerine getirilir. Ayağa kalkar, şaşkın bir şekilde hadiseyi izleyen halka hitap eder.

"Annemin böylesine bir cezaya çarptırılmasına sebep olan günahkar insanlar nerede? Kafkasya'ya insanların arasına dönünüz. Onlara yaptığınız bu aptalca teklifin karşılığı olarak bu gördüklerinizi anlatınız." der.
 

Muslima

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
11 Tem 2006
Mesajlar
204
Tepki puanı
0
Puanları
0
RE: ARANIZDAN AYRILIYORUM HAKKINIZI HELAL EDİN...

RE: ARANIZDAN AYRILIYORUM HAKKINIZI HELAL EDİN...

Esselamu Aleikum vr.vb
Muhammed kardes Allah Subhane ve Teala yar ve yardimcin olsun !!!
Sende bizlere hakkini helala et !
InsaAllah Rabbimizin vaad ettigi Cennetlerde bir araya gelmek nasib olsun butun din kardeslerime !!!

Ve Aleikum Selam ve Rahmetullahi ve Berakatuhu !!!
 

Aşkâ Mecnun

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
6 Tem 2006
Mesajlar
3,521
Tepki puanı
2
Puanları
0
Konum
Fatih - İstanbul
RE: ARANIZDAN AYRILIYORUM HAKKINIZI HELAL EDİN...

RE: ARANIZDAN AYRILIYORUM HAKKINIZI HELAL EDİN...

ve aleykümselam her başlangıcın bir sonu vardır her buluşmanın tanışmanın da bir sonu vardır diyor vede dualarınızı benden eksik etmeyin diyede ekliyorum şunuda bilin ki kardeşlerim temelli gitmiyorum gitmem gidemem de sadece belki haftada belkide ayda 1 2 kez girebileceğim bu siteye desteklerinizi esirgemeyin sizlere şununda müjdesini vermeyi istiyorum 1,5 yıl sonra muhammed kutsal kitaplar basacak kitaplarımı okumanızı isterim adımı peygamber şairi olarak duyurucam üzülmeyin yinede sizlerle paylaşımlar içerisinde bulunucam ununtmayalım ki biz din kardeşiyiz hakkım helal olsun benden yada bu dünyada bir daha görüşemezsek Allah'ım bizler cennette görüşmeyi nasip etsin işte ozaman dualarımızı eksik etmeyelim birbirimizden selametle
 

Aşkâ Mecnun

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
6 Tem 2006
Mesajlar
3,521
Tepki puanı
2
Puanları
0
Konum
Fatih - İstanbul
RE: Resulullah Buyuru Yor Ki:

RE: Resulullah Buyuru Yor Ki:

"KIYAMET GÜNÜNDE BANA EN YAKIN OLACAK KİŞİ, BANA EN ÇOK SALAVAT GETİRENDİR."
İBN MESUD(R.A) TİRMİZİ
 

Ravza_Nur

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
11 Tem 2006
Mesajlar
8,116
Tepki puanı
3
Puanları
0
KALBDENKALBE MESAJLAR(SIRA İLE GELEN GÜNLER)

KALBDENKALBE MESAJLAR(SIRA İLE GELEN GÜNLER)

Araştırmacı bir yazarımız "99 bize yaramamış" başlıklı bir yazı yazmış. Son beş asrın 99'ları üzerine bir araştırma yaparak olumsuz bir neticeye ulaşmış. Gerçi 500 yıl öncesine gidip 1499'a bakmış, Venedikliliklere karşı zaferleri görmüş. Ama 1599 yılı kargaşa ve netice alınmayacak mücadelelerle geçmiş. 1699. yıl, Napolyon savaşları ile sarsıntılı ve yenilgi yılı olmuş. 1899 yılı ise adımızın ‘hasta adama’ çıktığı, yıkılışımızın hızlandığı, dert ızdırap ve sarsıntının arttığı bir yıl olmuş.



Şimdi bu neticelere bakıp 1999 yılı hakkında bir teşe' ümde bulunamayız .Bilakis hayır umarız. Kur'an-ı Kerim de kainatta cari olan enteresan devrelere işaret etmiştir: “Eğer size (Uhud'da) bir yara dokunduysa , (Bedir’de de) o kavme öyle bir yara dokunmuştu. İşte o günleri (zafer-mağlubiyet ve sevinç-keder günleri) Biz, insanlar arasında döndürür, dolaştırırız (bazen lehlerine, bazen aleyhlerine)“ (Al-i İmran /1 40)



Bu açıdan tarihe bakarsak, dikkati çekecek şekilde muayyen müddetleri ve tarihleri düğüm noktası olarak görürüz. Mesela:



1. Cengiz İmparatorluğunun ilanı (Hicri) 599

Osmanlıların istiklali (Hicri) 699

Endülüs'ün çöküşü (Hicri) 898

(Yüz ve iki yüz sene müddetle mühim olaylar cereyan ediyor.)



2. Gazneli Mahmud'un Hindistan'ı fethi (Hicri) 400

Timur'un Hindistan'ı fethi (Hicri) 800

İngilizlerin Hindistan'ı ele geçirmesi (Hicri) 1200

(Aradan tam 400'er senelik müddetle mühim değişiklikler olmuş.)



3. Abbasi hilafetinin sonu (Hicri) 656

Doğu Roma İmparatorluğunun sonu (Hicri) 857

4. İran'dan Bağdat'ın alınması (Hicri) 1048

Azerbaycan'ın İran'a geri verilmesi (Hicri) 1148

5. Girit'in fethi (Hicri) 1080 Çeşme bozgunu (Hicri) 1180

6. Lehistan'ın vergiye bağlanması (Hicri)1087

Kırım'ın Rusya'ya bırakılması (Hicri) 1187

7. Mora isyanı (Miladi) 1821

Sakarya Muharebesi (Miladi) 1921



Görüldüğü gibi yıllar arasında enteresan münasebetler var. Bazen birilerine bayram, birilerine de matem olurken, bir müddet sonra matemler ve bayramlar yer değiştiriyor. Bu bakımdan bazılarının zannettiği gibi zamaan hatt-ı müstakim üzerine gitmiyor. Bilakis mevsimler gibi, belli bir daire içinde dönüyor. Bazen kış, bazen bahar, bazen yaz, bazen de sonbahar... Ayet-i kerime bu hususu "İşte o günleri Biz, insanlar arasında döndürür dolaştırırız." İfadesiyle işaret ediyor. Bu bakımdan 1999 için karamsar tablolar çizmeye gerek yok. İnşallah hayırlara vesile olacak güzelliklerle ülkemize ve bütün insanlığa uğramış olur...

Aralık 1998 ZAMAN

Abdullah AYMAZ



"İRTİCA YAYGARASI"

Efendim, bu "İrtica Yaygarası yeni değildir. Çok eskidir. Ama çağdaş olunca eski yeni oluyor galiba. Yeniden hortlattılar bu eski masalı. Hatta o kadar ki bir bakıma gençlik günlerime bile döndürdü bu "yaygara" beni. Bir vakitler yani 1954' lerde M.Nermiler, Ahmet Emin Yalmanlar, H.Nimetullah Öztürk’ler vesaireler... "toz koparan fırtınası" gibi "irtica geliyor" diye ayaklanmışlardı.. Kimdi bu irticayı getirenler.. Kim olacak? Ord. Prof.Dr.Ali Fuat Başgil’ler, Prof.Ziyaettin Fahri Fındıkoğulları gibi gerçek alimler...



Bir yeşil ördek havalansa "irtica yükseliyor" diye manşet çekerlerdi. Onların takipçileri irtica geliyor gidiyor derken memleketin başına 27 Mayısı sardılar.



27 Mayıs’tan sonra komünizmin önündeki baraj yıkıldı komünizm ve bölücülüğün koluna girerek şahlandı iş, 12 Eylül’e dayandı. Yani az kalsın "Komünizm " geliyordu.



12 Eylül’den sonra "Din dersleri" anayasaya girdi, halbuki bu irtica tüccarları daha önceleri böyle bir şeyin teklifine bile tepinerek karşı çıkıyorlardı. Bir ara da "türban" deyip tutturdular...



İşgalin karanlık günlerinde Türk kadınlarının başörtülerini çeken düşman askerleriydiler sanki. İşleri güçleri "türban" dı.. halbuki her gün sütun sütun insanın haya duygularını incitecek fotoğraflar basmayı da çağdaşlık icabı ihmal etmiyorlardı. Onların bikinisine karışan yoktu amma onlar başkalarının türbanına karışıyorlardı.



Evet bunların ağababalarının "İrtica geliyor" palavralarına rahmetli Başgil Hoca "İrtica Yaygarası" isimli nefis makalesiyle susturucu cevabı otuz sene önce vermişti. Bu gün yine aynı teraneyi çalmaya başladılar. Aynı temcit pilavını önümüze sürüyorlar. Demek ki sepetlerinde pamuk kalmadı. Sermayeyi kediye yüklemek üzereler ...



Milleti de hafızasız sanıyorlar.. Ne oldu yani, "Türban" serbest bırakıldı da ne oldu? Evet biz de biliyoruz üç beş tane de politik netice için türban meselesini kaşıyan vardı. Ama onların da çaresi türbana karışmamak değil miydi? İşte bakın oldu. Kime ne?



İşin en dikkate şayan tarafı, biz "Komünizm geliyor" derken bu zevat sesimizi kısmak için "İrtica geliyor" diye ayaklanmayı adet edinmişlerdi. Nitekim komünizm kapımızı çalınca hem de içerden çalmaya başlayınca bu zevatı hiç öyle endişeye kapılmış görmedik. Hala çağdaşlıktan, demokrasiden dem vurmaya gayret gösteriyorlardı.. Bu sefer "Faşizmin ayak sesleri" neden bahsediyorlardı. Bu bir plağın iki yüzü gibiydi. Birinden bıkınca öbürünü çeviriyorlardı. Şimdi Perestroika ve Glasnost hengamında, yani faşizmin! ayak sesleri Doğu Avrupa'yı ve Demirperde içini sarmışken tekrar" İrtica Gazeli" ne döndüler.



Halbuki dini düşüncenin yozlaşmamasının, yobazlaşmamasının tek çaresi fikri seviyenin yükselmesidir, yükseltilmesidir. Ahlaki seviye de onu takip edecektir. Yoksa irtica umacısı ile vicdanlara kilit vurmaya devam edebileceğinizi sanıyorsanız aldanıyorsunuz. Hem çok aldanıyorsunuz .. Millet eski .....'nin "irtica", sonraki "....."nin "faşizm" yaygarasının iç yüzünü çok iyi gördü ve acı meyvelerini tattı. Baksanıza her şeye rağmen onları iktidar yapmıyor. Yüksek enflasyona razı oluyor onları iktidara getirmiyor.



Siz bu milleti ne zannettiniz? Bir cayırtı ile vicdanının emrini dinlemekten vazgeçecek, tarihi misyonunu unutacak bir topluluk mu sandınız? Türban da serbest kalacak, Ayasofya’da ibadete açılacak... Fikri seviyede yükselecek... Kimse bunlara mani olamaz. Şu Perestroika’ya bakın da ibret alın.. Almazsanız isterseniz oradaki "irtica" ile savaşa girin.. Hodri meydan...

Ocak 1990 TÜRKİYE

Ergun GÖZE





KOSOVA KAN AĞLIYOR,

İSLAM ALEMİ NEREDE?

Biz neden böyle kalırız bilmem...Sanki toplum olarak reflekslerimizi yavaşlatan bir şey var.. Bu hal, tedbirlerde gecikmemize sebep olduğu için bize pahalıya mal oluyor.



Kosovalı Arnavut dindaşlarımızın göçürüldükleri bütün Bayram tatili boyunca 10 gün Türkiye uyanmadı ...



Ancak şu son bir hafta içindedir ki aklımız başımıza geldi de Müslüman kardeşlerimiz için tedbirler almaya, göç felaketinin doğurduğu açlık sefaletini biraz hafifletmeye başladık .. Bize düşeni yapıyoruz ...



Bizimki bir refleks yavaşlığı. Ya Arap ülkelerinin o muhteşem(!) aldırmazlıkları .. Kosovalı Müslüman kardeşlerine karşı takındıkları sessizlik .. Onu nasıl yorumlayacaksınız?



Hani nerede o zengin Arap ülkeleri. O petrollerle zevku sefa süren Arap şeyhleri.. Hani İran, hani Mısır, hani Libya? Neredeler bu arkadaşlarımız? İslam Birliği nerede kaldı?



İkide bir toplanıp şaşaalı gösterilerle kararlar alan o İslam Birliği teşkilatına ne oldu?

Bakın ben anlatayım neler olduğunu?



Aslında Miloşeviç celladının yaptıklarıyla, Saddam katilinin yaptıkları arasında bir fark yok .. Biri ne yapıyorsa, öteki de aynı şeyi yapıyor .. Biri Kosava' yı Arnavutlardan temizliyorsa, öteki de Kerkük' ü, Erbil'i Türklerden temizliyor ..



Dolayısıyla Arap ülkeleri Saddam'ın yaptıklarından sonra Miloşeviç'in yaptıklarına karşı çıkamıyorlar ve hatta Sırpların safında yer alıyor ..



Müslüman Arnavut kardeşlerimizin sürülmelerine, vatanlarını terk etmelerine ve sefalet çekmelerine karşılık gösterdikleri bu vurdumduymazlığı başka türlü nasıl yorumlayabilirsiniz?



Irak Türklerini göçe zorlayan, mal ve mülklerini ellerinden alan, işsiz güçsüz bırakan, Türkmen şehirlerini boşaltan Irak canisiyle Arnavutları yerlerinden ve yurtlarından süren Miloşeviç celladının farkı ne.



Dolayısıyla Kosova katliamı ve yaşanan son zulümler önce Sırp-Arap işbirliğini hatıra getiriyor. Hatta bunu daha genişletirdik, bir Sırp-Yunan-Arap birliği olarak da düşünebiliriz.. Bu ittifak cephesinin arkasında Rusya’da homurdana dişlerini göstermeye başladı.



Hepsine eyvallah.. Ama şu Arap ülkelerinin tümünü ve Müslüman Arnavut kardeşlerinin çektiklerine göz yummaları yok mu, işte insanı çileden çıkaran bu oluyor.



İslam Birliği böyle bir faciada toplantıya çağrılmazsa ne zaman çağrılır. Arap ülkeleri böyle bir durumda kendi dindaşlarına yardım elini uzatmazsa ne zaman uzatır?



Sırpların şu sıralarda yakıt ihtiyaçlarını çeşitli yollarla Arap kaynaklarından temin ettiklerini düşünmek istemiyoruz .. Ama buna dair söylentilerin bir gerçeklik payı olsa gerek.



Bütün dünya Kosovalı Arnavut kardeşlerimize reva görülen bu zulüm karşısında tavır almışken; Müslüman Arap ülkelerinin bu tutumları bence diğer İslam ülkelerinde protesto edilmelidir.



Hristiyan dünyası Kosovalılar'ın yanında yer alırken Almanya, Hollanda, Amerika, İtalya gibi ülkeler göçmen kabulü konusunda yardım ellerini uzatırken Müslüman Arapların tutumları ve tavırları tarihi bir ayıp olmuyor mu ..



Gelin bu tutumun arkasındaki gerçeği de görelim.



Arap yöneticileri ve birçok Arap aydını, Balkanlardaki Müslüman varlığına tıpkı Türkiye'ye baktıkları gibi Osmanlılığın bir devamı, bir mirası gibi bakıyorlar.. Arap Milliyetçiliği baskın çıkıyor.. ne acı değil mi?

9 Nisan 1999 TÜRKİYE

Ömer ÖZTÜRKMEN





ELİNİ VERİRSİN AMA...

Hırçın komşumuz Yunan' a bir ikramda daha lulunduk, Patrikhane'yi açtık, aziz okuyucularım. Haberleri okuyunca cidden hayret ettim, Patrikhane kapalı mı idi kaçıyoruz? Bir yerinde yangın çıkmış, onu onarıp tamir etmişler, fırsat bu fırsattır diye hudutlarını da şöyle bir genişletmişler. Sonra gelsin törenler, Yunanistan'dan uçaklar dolusu şakşakçılar ve ne yazık ki Erkan-ı Devletimiz... Ne oluyoruz, neyin telaşındayız acaba? Hiç yaptığımız işin sonunun nereye varacağını bir düşünenimiz var mı? Şöyle tarihe bir göz atın ve bu "ufacık" fakat çok "hırçın" koşumuzun başımıza açtığı badireleri hatırlayın, sonra da sorun kendi kendinize, "elimizi veririz ama kolumuzu nasıl kurtarırız?"...



1453 yılının tatlı bir Mayıs günü Muzaffer Hükümdar Fatih İstanbul'a giriyordu. Yolun iki tarafında sıralanmış Bizans kızları O’na çiçekler yağdırıyor, İstanbul halkı üzengisini öpmek için birbiri ile yarışıyordu. O Bizans halkı ki Türk'ün adaletini çok daha önceden tanımış, batının yardım talebi karşısında "Biz Bizans sokaklarında Katolik külahı görmektense, Osmanlı sarığı görmeyi tercih ederiz." Diye cevap vermişti. O Bizans halkı ki Haçlı çapulcuların dayağını çok önceden yemiş ve Batı’nın atıfetinden kaç defa ağzı yanmıştı.



Sonra Fatih Ayasofya Kilisesi'ne gidip bu mabedin bedelini Ceb-i Hümayunundan tıkır tıkır ödeyerek satın almış ve Cami haline getirilmek üzere vakfetmiştir. Gene o Fatih, birbirine düşmüş Ortodoks Patrikhanesini adeta yeniden ihya etmiş, düzene sokmuş ve halkın istediği kişiyi Patrik tayin etmiş, ona "Vezir" rütbesi vermişti. Aradan 460 yıla yakın zaman geçti ve kendilerini Bizans'ın varisi sanan bir grup Akdenizli, Birinci Dünya Savaşı'nın "yenilmeden yenik sayılan" taraflarından birinin topraklarını, Batılı amcalarına güvenerek istila etmeye kalktı. Yunanlı İzmir'e çıkmış ve Anadolu'nun içlerine doğru ilerlemeye başlamıştı.



Köylerimiz, kasabalarımız yakılıp yıkılıyor, insanlarımız öldürülüyor, değil İzmir, o mübarek Bursa şehri bile işgal ediliyordu. Bunlar öylesine yerleşmek niyetiyle gelmişlerdi ki Bursa'da askeri gazino bile inşa ettirmişlerdi. Osman Gazi'nin sandukasına ayağını basıp resim çektiren Yunan zabiti "Hadi, kalk da kurtar milletini bakalım" demekten haya etmiyordu. Sonra ne oldu? Birkaç yılda ilerledikleri topraklardan birkaç günde pabuçsuz kaçtılar, hem de başkumandanlarını esir bırakarak... Ve bugün, İzmir'in hain papazı Hrisostomos'un Selanik kordonundaki heykeli parmağı ile Ege sahillerimizi göstermekte, onun altındaki "İzmir fedaisi Hrisostomos" yazısını okuyan Yunan gençleri de bu heykele bakıp çocuklarının sokaklarda "İstanbul'u Türklerden alma oyunu" oynadıklarını gözümle gördüm.



O günleri çabuk unuttuk ve unuttular, aziz okuyucularım. Hadi Patrikhane tamirine bir şey demeyelim, ne de olsa orası bir mabeddir ve mabetlere dil uzatmak İslam ahlakına yakışmaz. Ama, içinde kaynatılan kazana, "bir Türk büyüğü önünde ölünceye kadar kapalı kalacağına yemin ettikleri" kapısına ve oradan açıkça milli duygularımızla alay edilmesine razı olamıyorum, içim kan ağlıyor.



Ayasofya niçin hala müzedir, neden hala boynu bükük, gözleri yaşlıdır bu Fatih Vakfı'nın ve hangi sebeple onların mabetlerine gösterilen saygının bir kırıntısı bu milletten esirgenir, bunu anlamak kabil değil. Bunun da elbette bir Hikmet-i İlahisi olacak. Elbette "atmaca kuşunun serçelere musallat olması serçenin istidadının inkişafı içindir," ama, anlayamadığım "Serçenin hangi hikmetle atmacaya musallat olduğu" sevgili okuyucularım.

Aralık 1990 TÜRKİYE

Ayhan SONGAR
 

Muslima

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
11 Tem 2006
Mesajlar
204
Tepki puanı
0
Puanları
0
RE: Resulullah Buyuru Yor Ki:

RE: Resulullah Buyuru Yor Ki:

Bismillah.gif

Salam.gif


41-Ebu Bekir Siddik b.Osman b. Amir b. Kab b. Sad b. Teym b. Kab b. Galip el-Kureysi et-Teymi- bu zat,anasi ve babasi sahabidirler-(a.s) dan rivayette söyle denmistir:


"Biz magarada -saklanmistik- onlar basimizin üstünde dolasirken müsriklerin ayaklarina baktim ve dedim ki:
Ey Allahin Resulu, eger onlardan birirsi ayaklarinin ucuna bakacak olsa muhakkak bizi görür !
Resulullah(s.a.v) buyurduki:Ey Ebu Bekir,ücüncüsü Allah olan iki kisiyi sen ne saniyorsun ?
(Buhari,Muslim)

Wasalam.gif
 

cigdem

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
21 May 2006
Mesajlar
548
Tepki puanı
0
Puanları
0
RE: Resulullah Buyuru Yor Ki:

RE: Resulullah Buyuru Yor Ki:

Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
"Size öyle bir zaman gelecektir ki, o zamanda şu üçten daha değerli bir şey olmayacaktır: Helâl para, candan arkadaşlık yapılacak bir kardeş, uygulanacak bir sünnet."
Huzeyfe radıyallahu anh. Taberânî.
 

cigdem

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
21 May 2006
Mesajlar
548
Tepki puanı
0
Puanları
0
RE: Resulullah Buyuru Yor Ki:

RE: Resulullah Buyuru Yor Ki:

Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
"Ben ve insanlar şuna benzeriz: Bir adam vardır, ateş yakar, iyice parlayınca, kelebekler ve öbür yaratıklar gelip o ateşe düşerler. Adam da durmaksızın onları ateşten kurtarmaya çalışır. işte ben de, belinizden tutup sizi kurtarmaya çalışıyorum, siz ise o ateşe girmeye yelteniyorsunuz."
Ebû Hureyre radıyallahu anh. Buhârî.
 

FATMA_ERGUN

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
27 Haz 2006
Mesajlar
3,537
Tepki puanı
0
Puanları
0
RE: Resulullah Buyuru Yor Ki:

RE: Resulullah Buyuru Yor Ki:

-Beş günah vardır ki,keffâreti yoktur.Bunlar; Allâh'a şerik koşmak,bi-gayri hakkın adam öldürmak,mü2mine bühtan ve iftira etmek, muharebe günü kaçmak ve yalan yere yemin ile hakkı iptal etmek.(Hadis-i Şerif)
 

Aşkâ Mecnun

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
6 Tem 2006
Mesajlar
3,521
Tepki puanı
2
Puanları
0
Konum
Fatih - İstanbul
RE: Resulullah Buyuru Yor Ki:

RE: Resulullah Buyuru Yor Ki:

FOTOŞ TELSİM KARDEŞ YAZMIŞ OLDUĞUN HADİSİ ŞERİFİ TEKRAR OKU DÜZELTİLMESİ GEREKEN YERLERİ DÜZEL VEDE KAYNAĞINI YAZ LÜTFEN PAYLAŞIMIN İÇİNDE TEŞEKKÜR EDERİM SELAMETLE
 

Aşkâ Mecnun

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
6 Tem 2006
Mesajlar
3,521
Tepki puanı
2
Puanları
0
Konum
Fatih - İstanbul
RE: Resulullah Buyuru Yor Ki:

RE: Resulullah Buyuru Yor Ki:

ALLAH RESULÜ SALLALLAHU ALEYHİ VE SELLEM BUYURDU:

" Allah katında, duadan daha kıymetli bir ibadet yoktur."

EBU HUREYRE (R.A) TİRMİZİ
 
Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt