Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

GÜNLERDEN BİR GÜN KURBAĞA YARIŞI DÜZENLENMİŞ!!! (2 Kullanıcı)

Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...

hayrunnisa16

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
26 Tem 2006
Mesajlar
112
Tepki puanı
0
Puanları
0
RE: Resulullah Buyuru Yor Ki:

RE: Resulullah Buyuru Yor Ki:

''Ey insanlar!Allahü Teala'ya tevbe ediniz ve ondan mağrifet dileyiniz.Muhakkak ben de günde yüz defa tevbe etmekteyim.''(Sahih-i Müslim)
 

hayrunnisa16

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
26 Tem 2006
Mesajlar
112
Tepki puanı
0
Puanları
0
RE: Resulullah Buyuru Yor Ki:

RE: Resulullah Buyuru Yor Ki:

''Allahü Teala nezdinde arkadaşların en hayırlısı,arkadaşına en fazla hayrı dokunandır.''(Sünen-i darimi)
 

hayrunnisa16

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
26 Tem 2006
Mesajlar
112
Tepki puanı
0
Puanları
0
RE: Resulullah Buyuru Yor Ki:

RE: Resulullah Buyuru Yor Ki:

''Üç dua müstecabdır(kabul olunur);bunların kabul olunacağında şüphe yoktur:Mazlumun duası,misafirin duası,babanın çocuğa duası.''(Sünen-i Tirmizi)
 

hayrunnisa16

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
26 Tem 2006
Mesajlar
112
Tepki puanı
0
Puanları
0
RE: Resulullah Buyuru Yor Ki:

RE: Resulullah Buyuru Yor Ki:

''Kul namazda(gözü veya kalbi ile sağa sola)iltifat ettikçe,baktıkça muhakkak Rabbi:'Nereye bakıyorsun ey Ademoğlu'der.''
 

hayrunnisa16

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
26 Tem 2006
Mesajlar
112
Tepki puanı
0
Puanları
0
RE: Resulullah Buyuru Yor Ki:

RE: Resulullah Buyuru Yor Ki:

''Yaşından dolayı birihtiyara ikram eden genc,muhakkak Hz. Allah,yaşlılığındaikrambirisini tayin eder.''(Şihabü'l-Ahbar)
 

hayrunnisa16

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
26 Tem 2006
Mesajlar
112
Tepki puanı
0
Puanları
0
RE: Resulullah Buyuru Yor Ki:

RE: Resulullah Buyuru Yor Ki:

'Biriniz seferden döndüğü zaman,ehli(ailesi)ne bir hediye ile dönsün.(Ramuzü'l-Ehadis)
 

Ravza_Nur

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
11 Tem 2006
Mesajlar
8,116
Tepki puanı
3
Puanları
0
KALBDENKALBE MESAJLAR)SÜNNET İNKARCILARINA CEVAB)

KALBDENKALBE MESAJLAR)SÜNNET İNKARCILARINA CEVAB)

Yüce Kitabımız Kur'anı Kerîm'in eksiksiz ve açık, dinimizin de tamamlanmış olmasına rağmen onun Sünnet tarafından yorumlanmasına ve açıklanmasına gerçekten ihtiyaç var mı?" şeklinde bir soru aklımıza gelebilir.
Öncelikle şunu ifade edeyim ki, Allahu Teâlâ'nın, peygamberler aracılığı ile emir ve yasaklarını kullarına duyurması, nasıl ki bir acizlik ve eksiklik değilse, Sünnet'in varlığı da kesinlikle Kur'an'ın eksik ve yetersizliği anlamına gelmez. Elbette Kur'anı Kerîm'in gayet açık ve anlaşılabilir olduğu bir hakikattir. Ancak onun muhatapları olan insanların anlayış seviyeleri farklı farklı olduğundan onu herkesin aynı şekilde, doğru olarak anlayıp kavramaları imkânsızdır. Dolayısıyla kim, neyi anlamak ihtiyacında ise, ona bunu anlatmak ve iyice anlaşılması için de açıklamak lâzımdır.
Peki, bu açıklamayı kim yapacak?
Elbette en doğru ve en güzel açıklamayı da hiç şüphesiz Kur'an'ı bizlere tebliğ eden Hz. Peygamber yapacaktır. Nitekim Allahu Teâlâ: "Insanlara, kendilerine indirileni açıklaman için sana da bu Kur'an'ı indirdik."(1) buyurarak, Resûlullah'ın Kur'an'ı açıklama görevini beyan etmiştir. Şayet Kur'anı Kerîm'i herkes apaçık bir şekilde anlayacak olsaydı, Peygamberimize Kur'an'ı açıklaması emredilir miydi? Böyle bir emir olduğuna göre; böyle bir zaruret de var demektir.
Efendimiz Kur'an'ı açıklamakla vazifeli olunca, doğal olarak ona başka meziyetlerin de verilmesi, diğer insanlara verilmeyen bazı bilgilerin de bildirilmesi lâzımdır ki, işte bu Hadis ve Sünnet'tir: "Nitekim kendi içinizden, size âyetlerimizi okuyan, sizi temizleyen, size Kitab'ı ve hikmeti getirip, size bilmediklerinizi öğreten bir Resûl gönderdik." (2) buyrulmaktadır. Ulemânın ekserisi "Âyeti kerîmede geçen "hikmet" Kur'an'dan ayrı bir şeydir ki, o da Sünnet'tir." demişlerdir.
Imam Şafiî Rahimehullah da:
"Allah Kitab'ı zikretti ki, o Kur'an'dır. Hikmeti de zikretti ki, o da Resûlü'nün Sünneti'dir." buyurmuştur.
Bir hadisi şerifte Efendimiz: "Şunu kati olarak biliniz ki, bana Kur'an ile birlikte onun bir benzeri (Sünnet) de verilmiştir." (3) buyurmuştur.
Yine bu mânayı teyid bâbında Beyhakî, Hassan b. Atiyye'den şu rivayeti nakleder:
"Cibrîl, Resûlullah'a Kur'an'ı indirdiği gibi Sünnet'i de indiriyordu. Kur'an'ı öğrettiği gibi sünneti de öğretiyordu." (4)
Sünnet; vahyi gayri metlüvdür. Kur'an gibi Resûlullah'a okunmamış; fakat mânası ona ilham edilerek, ağzından çıkan sözler devamlı sûrette ilâhî kontrole tâbi tutulmuştur. Şayet herhangi bir yanlışlık söz konusu olursa, Efendimiz hemen ikaz edilerek uyarılmış ve hataya düşmekten korunmuştur. "O kendi hevesine uyarak söz söylemez. Onun konuşması ancak bildirilen vahiyledir." (5) âyeti kerîmesi de Peygamber Efendimiz'in ilâhî kontrol altında olduğunu açıkça ifade etmektedir.
Bir sene kıtlık olmuştu. Aşırı pahalılık olunca: "Yâ Resûlullah! Bize narh koy." dediler. Efendimiz şöyle buyurdu:
"Allah'ın emretmediği bir Sünnet'i sizlere hüküm olarak koymamı benden istemeyin. Bu sebeple onun lütfu kereminden (dua ederek) bunu isteyiniz." (6)
Abdullah b. Amr Radıyallahu Anh şöyle anlatır:
"Peygamber Efendimizden işittiğim her şeyi yazıyor ve onları ezberlemek istiyordum. Ashabı kirâm beni bu işten menettiler ve: "Sen Resûlullah'tan her işittiğini yazıyorsun. Halbuki o da bir insandır. Sükûnet hâlinde olduğu gibi gazap hâlinde iken de konuşmuş olabilir." dediler. Bunun üzerine ben de yazma işini bıraktım. Sonra onların sözünü Efendimize anlatınca bana:
"Yaz!" buyurdu ve mübarek ağzını işaret ederek devam etti:
"Nefsim yedi kudretinde olan Allah'a yemin ederim ki, buradan haktan başkası çıkmaz." (7)
Tüm bunlardan anlaşılan odur ki, Peygamber Efendimizin bütün hareket noktasının kaynağı vahiydir. Onun sözleri ve yaşama biçimi günahlardan, yalan ve yanlıştan, lüzumsuz fazlalıklardan uzak, Mevlâ'nın gözetim ve denetiminde olmuştur. Böyle bir şahsiyetin hayat tarzı olan Sünnet'e sarılmak ve yaşamak, elbette dinin ta kendisidir. Bu durumda Sünnetsiz bir Müslümanlık nasıl düşünülebilir?!..

Onları Kitab’a ve
sünnete çağır
Rabbimiz Kitabıyla beraber Elçi'sini de gönderdi ki, bize dinimizi öğretsin, âyetlerdeki asıl maksadı açıklasın. Böylece birtakım keyfî teviller yapılamasın. Nitekim Hz Ali, Haricî taifesiyle tartışması için Ibn Abbası göndermiş ve ona şöyle demişti:
Git onlarla mücadele et! Onları Kitab'a ve Sünnet'e çağır! Fakat onlara Kur'an'dan delil getirme. Çünkü âyetlerin pek çok mânalara ihtimali vardır. Ancak onlarla Sünnet'ten delil getirerek tartış." dedi. Bunun üzerine Ibn Abbas:
Ey Mü'minlerin emiri! Ben Allah'ın Kitab'ını onlardan daha iyi bilirim; çünkü Kur'an bizim evlerimizde indi." deyince Hz. Ali:
Doğru söylüyorsun; ama Kur'an birçok mâna taşıyan ve birçok yönü bulunan bir kitaptır. O bir şey der, onlar da başka bir şey derler. (yani Allahın âyetlerini kendi kafalarına göre tevil ederler de ağızları kapanmaz.) Lâkin sen onlara Sünnet'ten delil getirirsen, o zaman kaçacak yer bulamazlar." buyurdu. Yani hadisler, âyetlerin tefsiri mâhiyetinde olduğundan, hadisler vasıtasıyla Kur'an'ın maksadı anlaşılır. Böylece sana karşı konuşacak hâlleri kalmaz.
Nitekim Ibn Abbas onların karşısına çıktı. Haricîlerle Sünnet'ten deliller getirerek tartıştı. Sonunda onların elinde hiçbir delil kalmadı. (8)
Kişinin, "Peygamber size neyi verdiyse onu alın, size neyi yasakladıysa ondan da sakının." (9) emrine ittiba etmesi farzdır. Imam Şafiî Rahimehullah şöyle buyurmuştur:
"Allahu Teâlâ vahiy olmayan hususlarda Resûlü'nün Sünnet'ine uyulmasını vahiyle farz kılmıştır. Kim onun Sünnet'ini kabul ederse, Allah'ın emrini kabul etmiştir. Nitekim Mevlâ "Kim Resûl'e itaat ederse, Allah'a itaat etmiş olur." (10) buyurmuştur.
Buhârî ve Müslim, Ibn Mes'ûd'dan şöyle rivayet ederler:
"Dövme yapana ve yaptırana, güzelleştirmek için kaşlarını yolana, dişlerini inceltene, Allah'ın yarattığı şekli değiştirenlere Allah lânet etsin."
Ibn Mes'ûd'un bu sözü Ümmü Yakub denilen bir kadına ulaşınca, kadın kalkıp geldi: "Bana gelen habere göre şöyle şöyle demişsin." dedi. Ibn Mes'ûd da:
"Resûlullah'ın lânet ettiğine ben niye lânet etmeyeyim ki? Hem Kur'an'da da bu husus geçmiyor mu?" deyince, kadın Kur'an'ı kastederek:
"Iki kapak arasını okudum; fakat bu dediğini bulamadım."dedi. Bunun üzerine Ibn Mes'ûd: "Kur'an'ı okumuşsan, onu bulmuşsundur. Sen Kur'an'da "Peygamber size neyi verdiyse onu alın, neyi de yasakladıysa ondan sakının." âyetini okumadın mı?!"
"Okudum."
"Işte Resûlullah (benim saydığım) şeyleri yasaklamıştır." dedi. (11) Efendimizin "Kur'an'ı Abdullah b. Mes'ûd'dan öğreniniz." buyurduğu zat, Kur'an'ı işte böyle anlıyordu…

Hadissiz ilim talep
edenler fitne ve
fesat yayarlar
Imam Âzam Ebû Hanîfe, Hadis dersi yapıyordu. Bir adam gelerek:
"Bırak şu hadisleri ey imam. Bize Kur'an oku!" dedi. Imam Âzam şiddetle tepki gösterip:
"Şayet Sünnet olmasaydı, bizden hiç kimse Kur'an'ı anlayamazdı." dedi, sonra adama:
"Maymun etinin haram olduğuna dair Kur'an'dan delilin var mı?" diye sorunca, adam şaşırıp kaldı. Bunun üzerine Imam Âzam:
"Sen ne dediğinin farkında değilsin. Hadissiz ilim talep edenler fitne ve fesat yayarlar!" buyurdu.
Ümeyye b. Abdullah b. Halid, Ibn Ömer'e dedi ki:
"Kur'anı Kerîm'de, Hazarda ve korku hâlinde namazın nasıl kılınacağını buluyoruz. Fakat seferde nasıl kılınacağını namazını bulamıyoruz." Ibn Ömer şöyle cevap verdi:
"Ey kardeşimin oğlu! Biz hiçbir şey bilmezken, Allah bize Muhammed'i peygamber olarak gönderdi. Biz onu nasıl yaparken görmüşsek, onu öylece yaparız." (12)
Peygamberimiz Allah'tan gelen vahyi sadece tebliğ etmekle kalmıyor, Kur'an'da teorik olarak bulunan emir ve nehiylerin, pratik hayatta nasıl tatbik edileceğini de bizzat açıklayıp öğretiyordu. Nitekim Selmanı Fârisî'ye bir müşrik biraz da alaylı bir edâ ile şöyle dedi:
"Görüyorum ki, dostunuz Muhammed, size her şeyi, ama her şeyi, hatta tuvalete nasıl oturacağınızı bile öğretiyor?"
Selmanı Fârisî, büyük bir ciddiyetle:
"Evet, gerçekten de öyle." diye onu tasdik edip, Peygamberimizin tuvalet âdâbıyla ilgili tavsiyelerini bir bir sıraladı. (13)
Gerçekten de Peygamberimiz âdeta bir baba gibi ümmetine her konuyu öğretmiş, bizlerin izzet ve şerefine yakışır davranışları göstermiştir. Bunda "küçük işlerle meşguliyet" gibi bir basitlik değil; en küçük ayrıntıyı bile ihmal etmeme derecesinde bir ciddiyet ve hassasiyet vardır. Işte Selmanı Fârisî, aklınca alay etmek isteyen, "Bir peygamber böyle şeylerle uğraşır mıymış?" demeye getiren, o devrin çağdaş geçinen müşrik kafasına, bu gerçeği bütün safiyeti ile haykırıyordu:
"Evet, O bize her şeyi öğretiyor!"
"De ki: Eğer Allah'ı seviyorsanız, bana uyunuz ki, Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın." (14) Bu âyeti kerîme, Peygamberimizin söz, fiil, takrir gibi bütün Sünnetlerinin, kat'i birer hüccet olduğu konusunda apaçık bir delildir. Zira âyette "Allah'ı seviyorsanız, Kur'an'a veya Allah'ın emirlerine uyun." denmeyip özellikle "Resûlullah'a tâbi olmak" emredilmiştir ki, bu çok önemlidir. Âyetin ifadesine göre; Allah'ın sevgisine mazhar olmak ve günahlarımızı affettirebilmek, Resûlullah'a itaatten, yani onun Sünnet'ine uymaktan geçmektedir. Aksi hâlde, Allah'ın sevgi ve mağfiretinden mahrum kalınır ki, bu ne büyük bir hüsranlıktır.
Kişilerin, kendi şahsî kanaatleri veya aklî tercihleri sebebiyle Sünnet'e muhalefet etmeleri asla câiz değildir. Böyle davrananların kötü akıbetlerinden korkulur. Zira bir şahıs Imam Malik'e gelip, bir mesele sorunca ona:
"Resûlullah bu hususta şöyle buyurdu." diye cevap verdi. Soruyu soran: "Peki, şöyle olsa olmaz mı?" deyince Imam Malik: "…Onun emrine aykırı davrananlar, başlarına bir belâ gelmesinden veya kendilerine çok elemli bir azap isabet etmesinden sakınsınlar." (15) âyetini okudu:
Sünnet, kendisine sarılanları belâ ve azaptan kurtarır. Imam Malik, Sünnet'i, Nuh Aleyhisselâm'ın gemisine benzetmiş ve: "Kim ona binerse, kurtulur, kim de binmezse boğulur." demiştir. (16)
Tâbiûn müfessirlerinden Dahhâk b. Müzahim ise:
"Cennet ve Sünnet, ikisi de kurtuluş limanıdır. Âhirette cennete giren, dünyada da Sünnet'e sarılan kurtulur." (17) demiştir. Fî emânillah!

Dipnotlar:
1-Nahl, 44
2-Bakara, 151
3-Ebû Davud, Sünnet 6; Tirmizî, Ilim 10; Ibn Mâce, Mukaddime 2; Dârimî, I,117
4-Dârimî, Mukaddime 49
5-Necm, 34
6-"Kenzü'lummâl": IV/103
7-Dârimî, Mukaddime 43; "Müstedrek", 1/104 Ibn Hanbel, "Müsned", 10/21
8-Suyûtî, "Durrü'l mensûr", 1/40
9-Haşr, 7
10-Nisa, 80
11-Buhârî, Libas 82, 8485, 87; Müslim, Libas 120; Tirmizî, Edeb 33
12-Nesâî, "Taksîru'ssalât", 3/117; Ibn Mâce, 1/339, Hâkim, "Müstedrek", 1/208
13-Müslim, Tahare 5758
14-Âli Imrân, 31
15-Nur, 63
16-Suyûtî, "Miftâhü'lcenne", s. 5354
 

Aşkâ Mecnun

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
6 Tem 2006
Mesajlar
3,521
Tepki puanı
2
Puanları
0
Konum
Fatih - İstanbul
HIRİSTİYANLARIN OYUNU

HIRİSTİYANLARIN OYUNU

30 SANİYE RESİMDEKİ ÜST ÜSTE OLAN DELİKLERE BAKIN SONRA GÖZLERİNİZİ KIRPIN VEDE DUVARA BAKIN AMA DUVARDA BİRŞEY OLMASIN SELAMETLE HIRİSTİYANLARIN SON OYUNU İNSALAR BÖYLEMİ KANDIRILIYOR ACABA BU RESİMDEKİ KİM? BU NASIL OLUYOR? BU SORULARIN CEVABI

HIRİSTİYANLARIN BİR OYUNU EWET SON OLMAYAN BİR OYUN MÜSLÜMANLARIN İMANLARINI ÇALMAK İÇİN YAPILMIŞ BİR RESİM İLİZYON SADECE RESİMDEKİDE HZ. İSANIN ROLUNDE Kİ TUTKU FİLMİNİN BAŞ AKTÖRÜDÜR..
BURDA VERİLEN MESAJI HİÇ BİR ARKADAŞIMIZ ANLAYAMADI AMA AÇIKLIYORUM SAKIN KİMSE GERÇEKTEN İSAYI GÖRDÜM DEMEDİN ÇÜNKÜ BU BİR İLİZYON= GÖZYANILGISI DIR SELAMETLE
 

aise_sahra

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
8 Ağu 2006
Mesajlar
97
Tepki puanı
0
Puanları
0
RE: Hz. İsa'yı Görmek İsteyenler Tıklasın

RE: Hz. İsa'yı Görmek İsteyenler Tıklasın

ESSELAMU ALEYKÜM
inanamıyorum ya.gerçekten çok garip bişey ben gördüm.ama nasıl olduğunu kafam almıyo.Bunu bizimle paylaştığınız için ALLAH (c.c) razı olsun inşaALLAH.
 

HEVES

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
12 Tem 2006
Mesajlar
271
Tepki puanı
0
Puanları
0
RE: Hz. İsa'yı Görmek İsteyenler Tıklasın

RE: Hz. İsa'yı Görmek İsteyenler Tıklasın

:eek::eek::eek::eek:çok ilginç ya.. bende gördüm gerçekten Allahım nelere kadirsin ya rabbim...allah senden razı olsun muhammed kutsal kardeşim.. arkadaşlar muhakkaka deneyin sizde göreceksiniz....Allaha emanet ol kardeşim...
 

imam hatipli

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
21 Tem 2006
Mesajlar
56
Tepki puanı
0
Puanları
0
RE: Hz. İsa'yı Görmek İsteyenler Tıklasın

RE: Hz. İsa'yı Görmek İsteyenler Tıklasın

ALLAH RAZI OLSUN KARDEŞİM VALLA GERÇEKTEN GÖRDÜM VE ŞOK OLDUM TEKRAR ALLAH SENDEN RAZI OLSUN KARDEŞİM BUNU NASIL KEŞFETTİN KARDEŞİM HALA ŞOKTAYIM GÖRDÜM ONU...
 

helena

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
2 Tem 2006
Mesajlar
71
Tepki puanı
0
Puanları
0
RE: Hz. İsa'yı Görmek İsteyenler Tıklasın

RE: Hz. İsa'yı Görmek İsteyenler Tıklasın

kardeşim çok sağol Allah razı olsun ben bunu önce de görmüştüm ama Hz. İsa olduğunu bilmiyodum...çookk güzel bir şey...
 

nilsu

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
22 Tem 2006
Mesajlar
98
Tepki puanı
0
Puanları
0
RE: Hz. İsa'yı Görmek İsteyenler Tıklasın

RE: Hz. İsa'yı Görmek İsteyenler Tıklasın

BIRAK BU İŞLERİ MUHAMMET KARDEŞ.HZ.İSANIN HIRİSTİYANLARA GÖRE PUTLAŞTIRILMIŞ RESMİ BU.İLÜZYONDAN BAŞKA BİR ŞEY DEĞİL.SENCE HZ.İSA BU SURETTE Mİ.KİM BİLİYOR.İNSANLAR DA SAF SAF ALLAH RAZI OLSUN DİYOR SANA.BIRAKIN ALLAH AŞKINA İNSANLARIN MANEVİ DUYGULARIYLA OYNAMAYI.HOŞ BİR BEYİN OYUNU OKADAR.BEN HAAŞA İNANCIM SONSUZ.YANLIŞ ANLAMAYIN AMA BU KADAR DA MUCİZEYMİŞ GİBİ BAZI ŞEYLERİ EMPOZE ETMEYİN.BİRAZ GERÇEKÇİ OLUN.RİCA EDERİM.HOŞ BİR OYUN OLARAK GÖNDERDİYSENİZ NE ALA.AMA ALLAHIN BİR MUCİSESİ GİBİ DÜŞÜNÜYORSANIZ YANILIYORSUNUZ.BU SADECE BENİM FİKRİM.LÜTFEN ELEŞTİRİMİ BİR KARDEŞ TAVSİYESİ GİBİ DÜŞÜNÜN VE BANA DARILMAYIN OLUR MU.SELAMETLE.ALLAHA EMANET OLUN KARDEŞLERİM.
 

nilsu

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
22 Tem 2006
Mesajlar
98
Tepki puanı
0
Puanları
0
HIZLI YAŞANTI

HIZLI YAŞANTI

HIZLI YAŞA GENÇ ÖL DERLER YA.BU KONU HAKKINDA YAZMAK İSTEDİM.
ÖZELLİKLE GENÇLER HIZLI YAŞIYORLAR.GENÇLİĞİMDE BEKARLIĞIMDA YAŞAYIM EVLENİNCE ZATEN YAŞAYAMAM DİYE DALDAN DALA KONUYORLAR.O KİŞİ SENİN BU KİŞİ BENİM GÖNÜLLERİNİ GEZDİRİYORLAR.ARADIĞI KİŞNİN O OLMADIĞINI BİLE BİLE GEZİP TOZUYORLAR.ÖZELLİKLE ERKEKLER BU TOPLUMDA ELİMİN KİRİ DİYE KÖTÜ BİR TABİRLE YAPACAKLARINI YAPIYORLAR.TOPLUM NE DE OLSA ONLARI KAYIRIYOR YA.ANNE BABALAR DA BENİM OĞLUM ÇOK ÇAPKIN DİYE GURURLANARAK KONUŞUYOR.AYNI ŞEYİ KIZ ÇOCUKLARI İÇİN BİR UTANÇ GÖRÜP:"YÜZ KARASI,REZİL DİYE AŞAĞILIYORLAR KIZLARINI.ERKEK ÇOCUKLARI İÇİYOR,SARHOŞ OLUYOR VE GECE GEÇ VAKİTTE EVE GELİYOR,ALEM YAPIYOR,ERKEK ADAMDIR YAPAR DENİLİYOR.BU GENÇLERE ÜZÜLÜYORUM.KIZ OLSUN ERKEK OLSUN ÇOK FECİ BİR MANZARA.BU İNSANLAR HERKESLE HERŞEYİ YAŞADIKLARI İÇİN EVLİLİKLERİNİN DE TADI TUZU OLMUYOR.DEDİKLERİ GİBİ ZATEN DOYMUŞ OLUYORLAR BAZI ŞEYLERE.EVDE OTURAN KADIN BELLİ BİR ZAMANDAN SONRA SIKMAYA BAŞLIYOR ONU.YENİLİK ARIYOR.BAŞKA YÜZLER BAŞKA ORTAMLARLA TANIŞMAK,TABİRİ CAİZSE GECELERE AKMAK İSTİYOR.GENELDE BİR AKŞAMDAN BİRŞEY OLMAZ DİYE BAŞLAYIP DEVAMI GELECEK OLAN BİR SERÜVENE SÜRÜKLÜYOR KENDİNİ.
SONRA EVLİLİKLER ÇATIRDAMAYA BAŞLIYOR VE MAAZALLAH BOŞANMALAR HIZLANIYOR.ASLOLAN İSLAMİYET DİNİNDE BU YOK İŞTE.ZATEN HER ŞEY İSLAMA UYGUN YAPILSA BÖYLE BOZUK BİR TOPLUM DA OLMAZDIK.GÜNAHSA HERKESE GÜNAH.KADINI ERKEĞİ YOK BUNUN.
BEN DE BİR ERKEK ÇOCUK ANNESİ OLARAK(DAHA HENÜZ 6 AYLIK AMA)ÇOK ENDİŞELİYİM.ONU EN GÜZEL ŞEKİLDE YETİŞTİRMEK İSTİYORUM.KİMSEYİ DE KINAMIYORUM.ALLAH BANA VE TÜM ANNELER YARDIMCI OLSUN.ÇOCUKLARIMIZI EN İYİ ŞEKİLDE YETİŞTİRELİM.ÇALIŞAN ANNE OLDUĞUM İÇİN DE OĞLUMLA BOŞ VAKİT YERİNE KALİTELİ ZAMAN GEÇİRMENİN ÖNEMİNİ BİLİYORUM.VE ALLAH İZİN VERDİĞİ MÜDDETÇE OĞLUMU NE KADAR ÇALIŞIRSAM ÇALIŞAYIM HİÇ BOŞ BIRAKMIYACAĞIM.EVDE OTURUP TA ÇOCUĞUNA BİR ŞEY VEREMEYEN ANNELERİ DE BİLİYORUM BEN.
UZUN LAFIN KISASI ÇOCUKLAR=ÇİÇEKLER.ONLARIN İLERİKİ YAŞANTILARININ DÜZENİ ÇOCUKLUK DÖNEMİNDE ALDIĞI TERBİYEDEN GEÇER.
SELAM VE DUA İLE.
 

zeynep1111

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
21 Tem 2006
Mesajlar
477
Tepki puanı
0
Puanları
0
RE: HIZLI YAŞANTI

RE: HIZLI YAŞANTI

çok doğru izlenimeriniz var ablacım allah sizin ve tüm müslüman alemin çocuklarını ailelerine ,vatanlarına ve de toplumlarına hayırlı birer evlat olarak yetişmeyi nasip etsin
 

kardelen_misali_

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
10 Ağu 2006
Mesajlar
90
Tepki puanı
0
Puanları
0
DERDİ OLAN NEYLESİN?

DERDİ OLAN NEYLESİN?

Derdi Olan Neylesin?!
Tahir TANER
Sabah iş yerine gelirken dinlediğim radyoda bir hikâye anlatılıyordu. Aslının olup olmadığını kesin bilemediğimiz fakat düşündürdükleri itibariyle, dinleyen hemen herkesin alâkasını çekebilecek hikâye şöyleydi: “Celâdet ve adaletin timsâli Yavuz Sultan Selim (rahmetullahi aleyh), Mısır Seferi’nden sonra fethettiği beldede adâlet ve otoriteyi tesis için, bir süre kalmak ister. Bunun için hazırlıklar yapılır ve padişahın otağ-ı hümâyunu kurulur. Sultanın çadırını temizlemekle vazifeli kadınlardan biri, akşamları çadıra dönen Yavuz’u o gün ilk defa yakından görür ve o andan sonra onun sevgisiyle yanmaya başlar. Zamanla bu sevgi, bir sevdâ olur Mısırlı kadının yüreğinde. O, düştüğü derdin çaresizliğini bilir; fakat bununla birlikte çâre aramaktan geri durmaz.

Bir cuma günü Koca Yavuz çadırdan çıktıktan sonra bir tanıdığına yazdırdığı kâğıdı, sultanın yastığının yanına iliştiriverir. Kâğıtta; ‘Derdi olan neylesin?’ yazmaktadır. Sultan, gece istirahatına çekildiğinde yastığının yanında bulduğu kâğıtta yazılı bu ümitsiz cümleye, bir karşılık yazıp yastığının altına bırakır. Kadıncağız sabah, ‘Acaba sultan cevap yazdı mı?’ heyecanıyla -belki de biraz ümitle- yastığın altına bakar ve kâğıdının arkasına bir şeyler yazılmış olduğunu görür. Sırdaşına okuttuğu bu notta, ‘Derdi olan söylesin!’ yazmaktadır. Kadıncağız en azından derdini anlatabileceği düşüncesiyle biraz da olsa sevinir, ümitlenir bu cümleyle. Fakat padişahın celâdeti onu korkutmaktadır. ‘Şîrlerin pençe-i kahrında lerzân olduğu’ Koca Yavuz’a böyle bir şey söylemek kolay mıdır?!.. Bu defa kadın, ‘Korkuyorsa neylesin?’ yazılı bir kâğıt bırakır sultanın yastığının altına ve ertesi günü sabırsızlıkla bekler. Ertesi sabah yine yastığın altına heyecanla bakar; sultanın kaleminden çıkan, ‘Hiç korkmasın, söylesin!’ yazısını görünce kadının ümidi biraz daha artmıştır. Hiç olmazsa kendini yakıp kavuran derdini söyleyecek, kabul görmese de, derdinden bir nebze olsun kurtulacaktır. Kadıncağız bütün cesaretini toplayıp akşam sultanın gelme vaktinde çadırın girişinde bekler. Birazdan Koca Yavuz, bütün haşmetiyle görünür; hâlinden, duruşundan kadının kendisine bir şeyler söylemek istediğini fark eder: ‘Söyle!’ der kadına. Edeble el-pençe duran kadın titremeye başlar ve dizlerinin bağı çözülür. Padişah gür sesiyle ikinci defa ‘Söyle!’ deyince, kadın, heyecanından sadece; ‘Efendim!’ der ve gerisini getiremez; Koca Sultan’ın celâdetinden duyduğu heyecanla yere yığılır ve ruhunu oracıkta Rabb’ine teslim eder. Herkesi bir telâş ve heyecan sarsa da, gözler Koca Yavuz’dadır. Meseleyi günlerdir hisseden Yavuz’un bu tablo karşısında yüreği yanar, gözleri dolar ve şöyle der: ‘Hakîkî âşık odur ki, sevdiği uğruna kalbi dursun!”



Radyodan dinlediğim bu hikâyedeki ‘hakîkî âşık’ sözü beni başka bir mecrâya yöneltmişti. Kıssalarda fasıl değil, asıldır önemli olan. Ve bu hikâye de hikâye olsun diye değil, aslı anlatmak için okunmuştu. Beni yoktan var eden ve nimetleriyle perverde eden Kâinatın Sultanı’na karşı ne kadar lâkayd bir ömür sürmekteydim. Beni insan olma, idrâk ve iman etme şerefine erdiren, her varlıkta merhameti güneş gibi ayân olan Vedûd, Rahmân ve Kerîm olan Zât’a karşı içimde (hikâyedeki kadının mecâzî aşkındaki derinlik kadar bile) ciddi bir muhabbet ve saygı hâsıl olmamıştı doğrusu. ‘İlâhî aşk’ benim gibiler için zaten çok uzak bir mevzuydu; fakat âlemi rahmetiyle kuşatan mûhit bir Kudret’in varlığını hissedip O’na inandığım hâlde, yine de ömrümün gafletle geçmesiydi bana ızdırap veren.

“Yok mudur kuzum sende meçhule karşı bir saygı,
Dipsiz göklerden ürperiş, ötelerden bir kaygı!”
Necip Fazıl

diyen şairin anlattığı bu milyarlarca ışık yılı ötesi mesafelerde, milyarlarca yıldız kümesini evirip çeviren ve kullarına şah damarından da yakın olan Mevlâ’ya, O’nun sonsuz merhametine karşı ne kadar lâkayd bir hayatın içindeydim. Yıllar önce çalıştığım okulun müdürü Fazlı Bey’in bir vesileyle okuduğu ibretlik mısralar geldi aklıma. Bir ârif zât, biraz hava almak için dolaşırken, yolda ihtiyar bir zâta rast gelir. Selâm verdikten sonra merhametle baktığı yaşlı adama irticalen şu dörtlüğü okur:
“Merhaba baba, dayı!
Bıyığı kabadayı
Bunca yıl yaş yaşadın
Ne doldurdun kab’a dayı?”

Kab’a ne doldurmuştum? Ömür sermayesi tükenmeye doğru yol alırken, hâlâ “Yazda yiyim, kışta giyim derdine sarf olunup buldu ömür intihâ.” çizgisinin dışına çıkamamıştım. İnsan olmak gerçekten ne zormuş! Bir an hüzünlü gurbette yaşayan merhamet insanının: “Sizi harekete geçirmeyen imanın, sizi sırattan geçirmesine imkân yoktur...” cümlesi yankılandı beynimde. Bizi Sultanlar Sultanı’na ulaştıracak, gecelerimizi aydınlatacak namaz için, gafletten uyanmak için, kab’a bir şeyler doldurmak için; aşk, şevk ve dert lâzımdı.

“Aşk ağlatır, dert söyletir.” demiş atalarımız. Aşk ve dert yoksa neye ağlayacak, neyi söyleyeceğiz?!.. Dertlerimiz; daha iyi hayat şartları, benliğin susmayan feryatları ve maîşet olunca, kasrına Rahmân’ın nüzul eylediği secde gecelerine, gözyaşı gecelerine de uzak kalıyorduk.


“Tam otuz yıl saatim işlemiş ben durmuşum
Gökyüzünden habersiz uçurtma uçurmuşum.”
Necip Fâzıl

mısralarının müşahhaslaştırdığı bir hayatın temsilcisi olmaktan çok üzülüyorum. Zaman göz açıp-kapama çabukluğunda hızla geçerken, ben ‘insan’ olmanın gerektirdiği birçok şeyi yerine getirmeden yalan dünyada oyalanıp durmaktayım. Dilimde, Niyazi-i Mısrî’nin “Bir ticaret yapamadım, nakd-i ömür oldu hebâ.” ve Sultan Üçüncü Murad’ın “Uyan ey gözlerim gafletten uyan.” mısraları olduğu hâlde, neden sözüyle özü bir olanlardan değilim?!..

Bu düşünceler içinde iş yerine ulaştığımda yine Yavuz Sultan Selim (ra) geldi aklıma. Bu hikâyeyle ona olan muhabbet ve hürmetim biraz daha artmıştı. Yavuz’un kıssası, hayatın gâyesini hatırlatıyordu bana sürekli. Elim masada duran ‘Çile’ye gayr-i ihtiyari uzandı; rastgele açtım, sayfa yirmi dörtteki mısraları okudum:

“Her şey, her şey şu tek müjdede
Yoktur ölüm, Allah diyene!
Canım kurban, başı secdede,
İki büklüm, Allah (cc) diyene!”
Necip Fâzıl
 

zeynep1111

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
21 Tem 2006
Mesajlar
477
Tepki puanı
0
Puanları
0
RE: Resulullah Buyuru Yor Ki:

RE: Resulullah Buyuru Yor Ki:

"SİZDEN BİRİNİZ, KEDNDİSİ İÇİN ARZU ETTİĞİ ŞEYİ DİN KARDEŞİ İÇİN ARZU ETMEDİKÇE,GERÇEK MÜ'MİN OLAMAZ"
buhari:iman 7;müslim:iman71
 

nihayet

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
28 Tem 2006
Mesajlar
36
Tepki puanı
0
Puanları
0
RE: DERDİ OLAN NEYLESİN?

RE: DERDİ OLAN NEYLESİN?

Allah razı olsun kardeşim gerçekten çooooook güzel bir paylaşım.Allah a emanet olun saygılar....
 
Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt