Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Giden sensin gelen biziz amerika... (1 Kullanıcı)

ibra

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
25 Eyl 2009
Mesajlar
6,106
Tepki puanı
12
Puanları
38
Yaş
30
Konum
Konya
İSLAM Yeryüzüne Hakim Olacak inşaALLAH​

 

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
53
Avrupa'ya da "BATI BAHARI" Geliyor

260695.jpg


Ortadoğu'yu kasıp kavuran Arap Baharı bu kez Avrupa'yı mı vuracak? İddiaya göre ekonomi böyle devam ederse 1-2 yıl içinde bir çok lider iktidarını kaybedecek.

“Ekonomik dengeler rayına oturtulamazsa 1-2 yıl içinde Avrupa’da iktidarda olan neredeyse hiçbir lider seçim kazanamayacak."
Bu tespitler Doç. Dr. Savaş Genç'e ait. Genç, tarihin en büyük ekonomik krizleriyle karşı karşıya olan Avrupa ülkelerinin Ortadoğu'da yaşananlarla ilgilenecek durumda olmadığını söyledi. Fatih Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Başkanı Doç. Dr. Savaş Genç, "Ekonomik dengeler rayına oturtulamazsa Arap baharına paralel olarak aslında bir batı baharı da yaşabiliriz" dedi.
TÜRKİYE ARAP BAHARININ ŞEKİLLENMESİNDE ROL OYNADI
Doç. Dr. Savaş Genç, Fatih Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Başkanı. Arap baharından önce Türkiye'nin sınır komşularına gidip, sahada Türk dış politikasına yönelik algı araştırması yaptılar. Araştırmaya göre, İran, Irak ve Suriye Türkiye'nin neo Osmanlıcı bir tavır sergilemesi halinde Ankara'ya karşı olumsuz tavır alabilir. "Bölgesel güç" denilince Yunanistan dahil olmak üzere tüm komşuların aklına gelen ilk ülke Türkiye. Araştırmanın tamamlandığı günlerde ise Arap baharı başlamış. Savaş Genç, "Arap toplumlarının muhafazakâr, demokrat ve zenginleşen Türkiye'yi yakından gözlemlemesi, Arap baharının temel tetikleyicisi olmasa da şekillenmesinde rol oynamıştır" tespitini yapıyor. Genç, Arap baharıyla birlikte Türkiye'nin "komşularla sıfır sorun" politikasının akıbetini, yeni Orta Doğu düzenini, Libya ve Suriye ile ilgili gelişmeleri lafını hiç sakınmadan anlattı.
POPÜLİST AVRUPALILAR İÇİN YOLUNU SONU GELİYOR
Sizce Arap baharının temel özelliği nedir?
Tunus ve Mısır'da olduğu gibi orduların değişimden yana tavır aldığı ülkelerde siyasal mekanizma, kan dökülmeksizin, yumuşak geçişlerle kendi siyasi kültürlerine göre şekilleniyor. Libya ve Suriye'de olduğu gibi orduların diktatörlerin yanında yer aldığı coğrafyalarda ise değişim süreci kanlı ve muhtemelen uzun oluyor. NATO'nun açık desteği olmasa Kaddafi güçleri petrolle finanse ettikleri savaşlarından galip çıkabilirlerdi.
Arap baharını yaşayan ülkelerin geleceğine kendileri mi batı mı karar verecek?
Batı kendi derdine düşmüş durumda, tarihin belki de en büyük ekonomik krizlerinden biri ile burun buruna olduğunu hisseden batı ekonomileri kafalarını çevirip Orta Doğu'ya bakacak durumda değiller. Ekonomik dengeler rayına oturtulamazsa Arap baharına paralel olarak aslında bir batı baharı da yaşabiliriz. Önümüzdeki 1-2 yıl içinde Avrupa'da iktidarda olan neredeyse hiçbir lider seçim kazanamayacak. Popülist Avrupalılar için yolun sonu geldi.
Avrupa baharında kapitalizm çökecek Marks yeniden mi dirilecek?
Öğrencilik yıllarımda ders çalıştığım kütüphanede büyük bir Marks karikatürü vardı, düşünen baloncuğunun içinde "Tamam çocuklar sadece bir fikirdi" yazıyordu. Marks yeniden doğmayacak, tarihteki yerini aldı, ama kapitalizm de içinde bulunduğu şartlarda yoluna devam edemeyecek.
TÜRKİYE DİKTATÖRLERLE İLİŞKİLERİNDE SON NOKTADA
Arap baharı Türkiye'nin "komşularla sıfır sorun" politikasının da çökmesine yol açmadı mı?
Bu felsefe hâlâ Türk dış politikasının nihai hedefleri arasındadır. Pratikte ise Davutoğlu'nun dersine çok iyi çalıştığı alanın dışına çıkılmıştır. Türkiye diktatörlükte ısrar eden otoriter rejimlerle ikili ilişkilerini devam ettirebileceği son noktaya gelmiştir. Suriye eski rejimlerde yeni bir dış politika kurgulamak isteyen Türkiye'nin alabileceği mesafeyi Ankara'ya gösteren en dramatik ülkedir. Eski Orta Doğu aktörleriyle yeni Türk dış politikasının nihai hedefine ulaşması mümkün görünmemektedir. Tüm zevahiri kurtarma girişimleri işte bu yüzden netice alamamaktadır.
ANKARA'NIN YENİ ÖDEVİ
Türk dış politikasının yeni felsefesi ne olacak?
Türkiye Orta Doğu'nun çok zor bir süreç sonrasında değişeceğini görerek, toplumlar üzerinden geleceğe yatırım yapıyor. Ankara'nın yeni bir felsefeden ziyade yeni ödev ve sorumlulukları olacak. Arap baharı yaşanan ülkelerde iç savaş çıkmaması, farklı muhalif guruplar, kabileler, mezhepler ve aşiretlerin geçmişi bir tarafa bırakarak geleceklerini birlikte planlamaları için Türkiye önemli arabuluculuk ve koordinasyon rolleri oynayabilir. Muhaliflerden yana aldığı tavırla Türkiye Arap baharının henüz çok etkin olmadığı ülkeler tarafından ise şüpheyle bakılan bir adres konumuna gelmiştir. Yarın sokakları hareketlendiğinde Suudi Arabistan, Ürdün ve diğerleri aşağı yukarı Türkiye'nin kendilerine karşı nasıl tavır alacağını görebilmektedirler. Dolayısıyla aktüel olarak Türk dış politikasının önünde Suriye sorunmuş gibi görense de tüm İslam coğrayfası Ankara ile ilişkilerini daha ihtiyatli ve itidalli şekillendirmeye çalışabilir.
LİBYA, AFGANİSTAN VE IRAK OLABİLİR
Libya'da bundan sonra nasıl bir süreç yaşanır?
Libya fiilen aşiretler ekseninde de ikiye bölünmüş durumda. Libya halkının barışmak için uzun bir zaman ihtiyacı olacak. Bingazi ve Sirenayka kentlerinde bulunan Kaddafi rejimi tarafından dışlanmış aşiretlerin birikmiş kinleri var. Libya Ulusal Geçiş Konseyi önderliğinde galip gelen bu aşiretlerin intikam duygularını bir tarafa bırakarak kucaklayıcı tavırlar sergilemeleri gerekiyor. Al Kaddafa ve Al Megrahi gibi Kaddafi rejimi ile özdeşleşmiş aşiretler yeni Libya'nın geleceğinde kilit rol oynayacaklar. İktidarı eline geçiren guruplar bu aşiretleri dışlamak ve ötekileştirmek hatasına düşerlerse Libya huzura hasret kalabilir. Libya hâlâ büyük acılar çeken ve iç savaş gündemi ile yaşayan Irak ve Afganistan olabilir.
Kaddafi'den sonra Libya'yı kim yönetecek?
Libya Ulusal Geçiş Konseyi elde ettiği silahlı mücade kadar siyasi meşruiyet zaferi de kazanmıştır. Libya'da muhalefeti temsil eden konsey içinde barındırdığı önemli isimler nedeni ile yeni Libya'nın kurulmasında meşru bir rol oynayabilir. Müslüman Kardeşler Örgütü (Libya İslami Cemaati), Libya Milli Kurtuluş Cephesi (İnkaz) ülkede ön plana çıkan iki muhalif hareket, bunları Muhalefet Konferansı, Libya Komisyonu, Libya İslami Hareketi Birliği, Entelektüel Birlik, İslami Cihad gibi irili ufaklı örgütler takip ediyor. Halk devrimi sorasında demokratik kültürün ve tam teşekküllü bir demokrasinin yerleşmesini kimse beklemiyor.
Bir ayrımın yapılması gerekiyor sanırım, Libya'da iktidara gelen demokrasi filan değil, aşiret koalisyonu.
İktidara aşiret koalisyonu gelecek. Demokrasi kültürü oldukça zayıf olan bir toplumda ellerinde bulundurdukları güç ile imtihan olacaklar. Libya'da birbiriyle çatışan farklı toplum kesitlerini ve aşiretleri tekrar birarada tutmak onları ortak gelecek ve millet paydasında buluşturmak Arap baharı öncesinden çok daha zordur.
YENİ NATO TAKTİĞİ ESED'İN UYKULARINI KAÇIRIYOR
Esed'i de Kaddafi'nin geleceği mi bekliyor?
Orta Doğu'da vuku bulan rejim değişikliklerinde Tunus ve Mısır, Libya kadar belirleyici ve örnek teşkil eden bir devrim olamamıştır. Libya'da halk rejimin düzenli ordusu ile çatışma pahasına özgürlüğü için risk aldı. Petrolü, yani güçlü finansal kaynakları olan Kaddafi, düzenli ordusunu yanına aldığı kabileler ve paralı Afrikalı askerlerle desteklemesine rağmen iktidarını kurtaramadı. Esed'in şartları ile mukayese edildiğinde Kaddafi çok daha güçlü konumdaydı. Kaddafi iktidardan olurken Esed'in hâlâ Şam'da oturuyor oluşunun ardında Esed'in arkasında hissettiği uluslararası destek vardır.
CİN ŞİŞEDEN ÇIKTI’
Esed'in attığı adımlar, kendisini Kaddafi'ye benzer bir sondan kurtarabilir mi?
Batı Esed'i iktidardan ettikten sonra nasıl bir Suriye ile karşılaşacağını bilemediği için Suriye muhalefetine destek çıkmamakta, onları silahlandırmamakta ve bir dış müdahale planı yapmamaktadır. Lâkin, Libya örneğinde neticeye ulaşan yeni NATO taktiği Esed'in uykularının kaçmasına vesile olmuştur. "NATO'nun Libya zaferi" kullanılarak Esed üzerinde baskı oluşturulabilir ve reformların önü açılabilir. Suriye'de mevcut statüko ile iktidarda huzur içinde kalma şansı olan bir Esed rejmi yok artık. Arap devrimleri ile cin şişeden çıktı, Pandora'nın kutusu açıldı, Esed rejiminin 21. Yüzyıl'da eski enstrümanları ile kalması ve değişime direnmesi sadece rejimin ömrünü kısaltacaktır.
TÜRKİYE SURİYE'DEN DAHA YALNIZ
Türkiye ve batılı ülkeler Esed'e formül olarak demokratikleşmeyi öneriyor, yani "intihar et" diyor, Esed intihar eder mi?
Hiçbir otoriter rejim yok olma korkusunu hissetmediği sürece kendi eliyle güç merkezini tasfiye etmez.Türkiye tam olarak Şam rejiminden bunu istemiyor, Türkiye'nin Esed sonrası belirsiz güçlerin Suriye'yi elde etmesindense rehabilite edilmiş Esed rejimini tercih ettiğini düşünüyorum. Rusya ve İran Suriye'ye açık destek veriyor, Esed sonrası Suriye'de iktidarı hangi aktörlerin sırtlayacağını kestiremeyen batı da sesini çok fazla çıkarmayarak aslında Esed rejimine göz yumuyor. Ortaya bir barış projesi koymaya çalışan Türkiye, aslında Suriye'den daha yalnız.
Uluslararası sistem Suriye'de nasıl bir çözüm önerebilir?
Suriye özelinde çözüm üretmek yerine Orta Doğu'da ve genişletilmiş İslam coğrafyasında yumuşak bir geçişle iktidar devrine yol haritası çizmemiz gerekiyor. Avrupa monarşilerinin iktidar devirleri kademeli bir normalleşme süreci için Orta Doğu'da örneklenebilir. Orta Doğu iktidarlarına kendi konumlarını sınırlandırarak ve zaman içinde temsili bir noktaya çekerek ülkelerinin normalleşmeleri için alternatif bir program bile yapılabilir. Kanlı sokak devrimlerinin eski otoriter yapıları aratacak daha marjinal iktidarları oluşturmayacağını bize hiç kimse garanti edemez.
ORTA DOĞU'NUN YÜZYIL SAVAŞLARI KAPIDA MI?
Avrupa'nın yaşadığı yüzyıl savaşı olarak bilinen mezhep savaşlarına Orta Doğu'da şahit olabilir miyiz?
Bu Orta Doğu'yu bekleyen en önemli sorulardan biri. Bölge ülkelerinin yaşadıkları çalkantılı değişim süreci sağlıklı bir şekilde ve zamanında çözülmezse iş iktidarı destekleyen ve karşısında duran aşiretler veya inanç toplulukları mezhepler zaviyesine inebilir. Kinlerini kan davası gibi belirleyici bir Orta Doğu geleneğiyle devam ettiren toplumlarda mezhep çatışmaları geri dönüşü ve normalleşmesi çok zor bölünmeleri gündeme getirebilir. Türkiye ve İran İslam coğrafyasında rejim tarışmalarının Sunni-Şii çatışmalarına dönüşmemesi için inisiyatif alması gereken başat iki aktördür.
Seda Şimşek/Bugün
 

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
53
Irene ABD Ekonomisini Vurdu

irene_1_4e58ba18a702b.jpg


Amerika'nın doğu kıyı kesimlerinde hayatı durma noktasına getiren Irene kasırgasının geride bıraktığı can kaybı ve maliyet netlik kazanıyor. Pazar günü New York'u terk ettikten sonra tropikal fırtınaya dönen Irene'nin 21 Amerikalının yaşamını yitirmesine ve 7 milyar dolar da maddi zarara yol açtığı kaydedildi.

Amerika'nın nüfusunun en fazla yaşadığı doğu eyaletlerinde etkili olan Irene kasırgası nedeniyle şuana kadar 21 kişi yaşamını yitirdi. Yetkililer kasırga nedeniyle yaşanılan can kaybının artmasından endişe ediyor. Associated Press (AP) haber ajansı kasırga nedeniyle yaşamını yitirenlerin daha çok evlerinin ya da araçlarının üzerine yıkılan ağaçların sebebiyet verdiğini yazdı.

Irene kasırgası Amerika'nın doğu kıyı eyaletlerini vururken, geride tarihi rekorlar kırarak gitti. Kasırga 800 kilometre alanda etkili olurken, geçtiği bazı bölgelere 30 cm'nin üzerinde yağış bıraktı. Atlantik Okyanusu kıyısında oturan 2 milyon 500 binden fazla insanın tahliye edildiği kasırga ayrıca tarihinde hiçbir zaman kontak kapatmayan New York metrosunun da cumartesi itibariyle tüm servislerini durdurdu.Yine Irene, Philadelphia, New Jersey, Connecticut ve New York'taki tüm toplu taşım araçlarının servislerinin iptal etmesine neden olurken, aynı şekilde havalimanları, gemi seferinin ve otoyollarının da kapanmasına neden oldu. New Jersey'de tarihinde olmadığı kadar su taşkınlarına yol açan Irene, yine 5 milyona yakın insanı da elektriksiz bıraktı.

İlk hesaplara göre Amerika'ya 7 milyar dolar zarar açan Irene, yine de tahminlerin altında az zarar verdi. New Jersey Valisi Chris Christie, ''Biz aslında daha fazla zarar vereceğini öngörüyorduk'' derken Irene için New York Belediye Başkanı Michaele Bloomberg de, kasırga sonrasında ''Tahminlerimizden daha iyi durumdayız'' açıklamasını yaptı.

Geçtiği bölgelerde bulunan nükleer enerji tesislerinin de geçici olarak kapatılmasına neden olan Irene'nin haftasonu Amerika'yı vurması yaşanılan maddi zararın daha az kayıp ile kapatılmasına neden olduğu ileri sürülüyor. Bloomberg yaptığı basın toplantısında Irene'nin hafta içi belediye başkanı olduğu şehri vurması durumunda iş yerlerinin kaybının çok daha büyük olacağını savundu.

Bugün itibariyle havalimanları, köprüler, otoyolar tekrar hizmete sokuluyor. Yine aynı şekilde dünyanın en büyük ve en eski yer altı toplu taşıma hizmeti veren New York metrosu da bugün hizmete tekrar giriyor. New York metrosunu hafta içi 5 milyon insan kullanıyor.

Las Vegas'dan sonra Amerika'nın ikinci en büyük kumarhaneler şehri olan New Jersey'deki Atlantic City'de kapanan kumarhaneler de bugün açılıyor. Tarihinde daha önce iki defa kapanan Atlantic City'deki kumarhanelere Irene'nin ne kadar zarar verdiği henüz hesaplanmış değil.

Kinetix Analiz şirketinin hesaplarına göre 7 milyar dolarlık maddi zararın 2 ila 3 milyar dolarının sigorta şirketleri tarafından karşılanacağı öngörülüyor. Irene Doğu eyaletlerinde 27-28 Ağustos günlerinde etkili olurken, New Orleans'ı Katrina kasırgası 29 Ağustos 2005'te vurmuştu. Katrina kasırgası sigorta şirketlerine 60 milyar doların üzerinde bir zarara neden olmuştu.
 

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
53
Erdoğan: Dünya beş ülkenin kölesi olmuş

725820101112120506217.jpg


Başbakan Tayyip Erdoğan, Birleşmiş Milletler toplantıları için New York;ta olduğu sırada Time dergisine özel bir röportaj verdi. Derginin beş muhabirinin gerçekleştirdiği röportajda Erdoğan, BM'nin reform sürecine girmesinin şart olduğunu ve Güvenlik Kurulu'nda 'kalıcı üyelik' statüsünün kaldırılması gerektiğini belirtti.

“Filistin davasına ve devlet olma girişimlerine çok açık destek verdiniz. BM’de yaşanan bu gelişmelerin barış sürecine zararlı olduğunu söyleyenler var. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?” sorusuna Erdoğan BM Güvenlik Konseyi’nin ilk iş olarak Filistin halkının taleplerine olumlu yanıt vermesi gerektiğini, diğer konularınsa “iki devlet arasında konuşulması gerektiğini” belirtti.

Erdoğan ayrıca, 1967 sınırlarının öncelikli mesele olduğunu ifade ederek, “İsrail başta 1967 sınırlarına dönmeyi kabul etti, ancak sonradan bu idealden uzaklaştı. Yeniden bu noktaya gelmeleri gerek” dedi.

"FİLİSTİNLİLER AÇIK HAVA HAPİSHANESİNDE YAŞAMAYACAK"

Time dergisi aracılığıyla insanlığa bir çağrı yapmak istediğini de belirten Erdoğan, “Bu insanlar o topraklarda, ancak bir açık hava hapishanesinde mücadele etmek için orada değiller. İsrail’in zalimliği süremez. Filistin’in taleplerine olumsuz yaklaşanlar tarihe hiçbir zaman bunun hesabını vermeyi başaramayacaktır” şeklinde konuştu.

Kendisine dört-beş yıl önce, Türkiye-İsrail ilişkilerinin çok yakın olduğunun hatırlatılması üzerine Başbakan, “İsrail Mavi Marmara baskınında iki ülke ilişkilerini kurban vermeseydi, ilişkilerimiz daha bile iyi olurdu. (…) Madem Gazze’ye giden filolarda silah vardı neden ateşe ateşle karşılık vermediler? Hem BM Güvenlik Konseyi’nin hem de BM’nin diğer kurumlarının raporlarında bu silahlarla ilgili en ufak bir iz bile yok. İsrail hükümeti dürüst davranmıyor” dedi.

Erdoğan, Türkiye’nin özür, tazminat ve Gazze üzerindeki ablukanın kaldırılması talepleri yerine getirilmedikçe ilişkilerin asla normalleşmeyeceğini de sözlerine ekledi.



"DÜNYA BEŞ ÜLKENİN KÖLESİ DURUMUNDA"


“ABD’nin barış sürecine yaklaşımının başarısız olduğunu söylediniz. Siz farklı ne yapardınız?” sorusuna, Erdoğan, “İşte size manşet: Bunu başarmayı düşünmek için bile ilk olarak bir samimiyet testinden geçmeniz gerekir. Kendinize şu soruyu sorun: Bu meseleyi çözmek istiyor muyum istemiyor muyum? Maalesef ben Dörtlü’de bunun izini bile göremiyorum. Çünkü Dörtlü bunu isteseydi, İsrail üzerine bazı yaptırımlar uygulardı” yanıtını verdi.

Bugüne kadar İsrail konusunda BM Güvenlik Konseyi’nin 89’dan fazla, BM Genel Kurulu’nun ise 200’den fazla yaptırım kararı aldığını ancak bu kararların uygulanmadığını belirten Erdoğan, “İnsan İsrail’e neden yaptırım uygulanmıyor diye düşünüyor. Konu İran, Sudan olunca yaptırım uyguluyorsunuz. Eğer bu yaptırımlar uygulanmış olsaydı, Filistin-İsrail çatışması çok uzun bir süre önce çözülürdü. Bu yüzden bütün tarafların samimi olmasını ve yaptırımların yanında yer almasını istiyorum” dedi.

Erdoğan bu yüzden BM’de bir reforma gidilmesi gerektiğini de belirterek, “Nedir bu Güvenlik Konseyi’ndeki kalıcı üyelerin olayı? Bu kaldırılmadı. Dünya bu beş ülkenin kölesi durumunda” dedi.

Başbakan, “Türkiye’yi demokrasi modeli alan ülkelere ettiğiniz yardımlar, ABD’nin dünya genelinde demokratik değişimden bahsettiği zaman maruz kaldığı eleştirilerle karşı karşıya kalıyor mu?” sorusuna ise “Ben başkaları gibi gidip sadece sokakta birkaç kişiyle konuşmadım. Başkan adaylarıyla, siyasi partilerle görüşmek istedim. Ancak bizim bir rejim ihracı niyetimiz yok – umurumuzda değil. Ama eğer yardımımızı isterlerse, ihtiyaç duydukları desteği veririz. Ama sistemimizi ihraç etmek gibi bir mantığımız yok” dedi.

"SURİYE'DE BİNLERCE SİYASİ TUTUKLU VAR"

“Suriye’de Esad’ın iktidarda kalmasını sağlayacak bir barış seçeneği var mı? Yoksa Esad gitmeli mi?” sorusu üzerine Erdoğan, “Benim kendi halkına saldıran, onlara ateş açan, kendi halkı üzerine tanklarla ağır silahlarla giden sözde liderlerle dostluğumu korumam mümkün değil. Biz tavsiyelerimizi her zaman dile getirdik; onlar hiçbir zaman doğru düzgün dinlemediler. Daha önceki yazışmalarımızda Esad birçok siyasi tutuklunun serbest bırakıldığını söyledi. 'Hapiste sadece 83 siyasi tutuklu var' dedi. Ama aslında hapiste binlerce kişi var. Bu kişiler hiçbir zaman şiddet olaylarına ya da ayaklanmalara katılmadı. Sadece inançları ya da ifadeleri yüzünden hapse atıldılar. Ayrıca muhtemelen Hatay’da 7 bin Suriyeli misafirimiz olduğunu biliyorsunuzdur” dedi.

Muhabirlerin, “Ama sorumuzu yanıtlamadınız. Suriye’de Esad için bir gelecek var mı?” şeklindeki ısrarı üzerine Erdoğan, “Benim bu konuda yorum yapabilmem için, ilk olarak Hatay’da mültecilerin tutulduğu kampları ziyaret etmem gerek. Ancak dilekler ve umutlar bağlamında, çok iyimser olmadığımı daha önce söylemiştim” dedi.

"HALKIMIN AB'YE GÜVENİNİ MERKEL İLE SARKOZY SARSTI"

ABD-Türkiye ilişkileri konusunda, son 9 yılda kesinlikle bir gerileme yaşanmadığını da ifade eden Başbakan, “İlişkiler hiç geri gitmedi ancak istediğimiz kadar da gelişmedi. Özellikle Obama ile aramızdaki ilişki hep çok olumluydu. Ne zaman görüşsek, bölgesel ve küresel süreçlerde müzakerelerde bulunuyoruz, her zaman çok açık bir dille konuşuyoruz. Ancak elbette ilişkilerin mümkün olduğunca güçlenmesini istiyoruz, özellikle ekonomi ve ticaret alanlarında. Gelecek konusunda çok iyimserim. Açık söyleyeyim, aramızda hiç gerginlik yok” dedi.

İsrail konusunda ise farklı bakış açıları olabileceğini ifade eden Erdoğan, “Belli konularda farklı düşündüğümüz konusunda hemfikiriz. Ancak bu fikir ayrılıkları ilişkileri koparmamız için sebep değil. Türkiye, ABD gibi, bağımsız bir devlettir. Farklı yönlere gidebiliriz, fakat her zaman dost kalacağız” dedi.

Türkiye’nin Avrupa Birliği ile olan ilişkilerini de değerlendiren Erdoğan, “Chirac ya da Schröder görevdeyken, Türkiye Avrupalı liderlerin bütün zirvelerine katılırdı. Ancak ne zaman Merkel ve Sarkozy göreve geldi, ortam çok değişti. Onların tavırlarına rağmen, biz üyelik yolunda ilerleme konusunda kararlıydık. Ancak maalesef benim halkımın AB üyeliğine güveni sarsıldı. Biz hala kararlıyız çünkü Avrupa’da hiçbir lider sonsuza kadar kalmayacak. Yerlerine yeni birileri gelecek. Bizim de yerimize birileri gelebilir. Ama Türkiye zamanla daha güçlü bir ülke olacak. Avrupa’daki birçok devletinse durumu ortada” dedi.
 

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
53
Batı'ya çağrı:

suriyeliler.jpg


Batıda yaşayan Müslümanlar Batı işgaline karşı bir kampanya başlattı. Yasal İstek: Topraklarımızı Terkedin. İşte kampanya metninden bazı satırbaşları...

Batı'da yaşayan Müslüman bir grup kampanya başlattı. Kampanya metninde Batılılar İslam topraklarını terketmeye çağrılıyor. Kampanyanın duyurusundan bazı bölümler...

Ulusal Kampanya: Yasal İstek-Topraklarımızı Terkedin

Batıda şu söylemi çok duyarız: 'Eğer sevmiyorsan topraklarımızı terket'

Evet bizler inanmayan, iman etmeyenlerin topraklarındayız, İslam topraklarında değiliz. Babalarımız baskılardan kaçarak ve ekonomik kazanç düşünceleriyle bu topraklara geldiler.

Bu topraklara yerleştiklerinde telaş duymadılar, batılı evsahiplerinin onları onurlandıracaklarını düşündüler.

Zaman ilerledikçe biz sonraki jenerasyonlar uyandık ve babalarımızı ağırlayan batılı evsahiplerinin komplolarının farkına varmaya başladık.

Topraklarımızın her zaman batılıların, direkt olarak üzerimizdeki fiziksel egemenlikleriyle işgal altında olduğunu gördük. Daha sonra dolaylı olarak topraklarımızda, kukla yöneticiler atayıp kendi kirli işlerini yaptırmak yoluyla işgallerine devam ettiler.

Atalarımız batılılara karşı çıktığında, askeri varlığını topraklarımızdan çekmiş gibi göründükleri kurnazca planlarında, arkalarında kendi çürümüş ideolojileri ile desteklenen askeri kampanyalarını yürütecek kukla yöneticiler bıraktılar.

Müslüman topraklarındaki kötü finansal durumun sebeplerine gelince... Kukla yöneticiler batının desteğiyle tüm zenginliklerimizi gaspedip batı bankalarında depoladılar.
Bu kukla yöneticiler topraklarımızdaki petrol, altın, mineraller ve mahsulü komik bedellerle satıyor, ceplerini kendileri ve aileleri için milyonlarla dolduruyor ve halklarına ihanete devam ediyorlar.

Ve anladık ki Müslümanlar için batı yaşantısı şekerli bir zehirden başka bir şey değil. Bu şekerli zehir sadece vücudu öldürmekle kalmıyor, kalbi ve kalbin barındırdıklarını da zehirliyor (Allah'ın birliği, O'nun için sevmek ve buğzetmek, O'nun Peygamberine (sav) uymak gibi...)

Evet diyoruz ki dini topraklarımıza; Mekke, Medine, Filistin, Bağdat, Şam, İstanbul, Mogadişu, Kabil, Kordoba, Lahor, Dakka, Hartum'a dönmek istiyoruz. Ancak sorun şu ki bütün bu yerler de batının çifte standartı, ihaneti, kibiri ve adil olmayan dış politikaları ile kirletilmiş durumda.

Politika ve Yönetim

Bu alanda görüyoruz ki batı bizim liderlerimizi kendi üniversitelerinde, askeri kuruluşlarında ya da büyük şirketlerinde çalışmış kişilerden seçiyor. Bu kişiler batının bizim kendi liderlerimizi seçme hakkımızı elimizden almak için yaptığı komplolar için hazırlar. Bu kuklalar, Peygamberimiz (sav) tarafından bize öğretilen kendi İslami kurallarımız olmasına rağmen, bu toprakları batının kanunları ve fikirleriyle yönetiyorlar.

"Yoksa, Allah’ın izin vermediği bir dini kendilerine tutulacak yol kılan ortakları mı var?..." (42:21)

"....Allah’ın indirdiği ile hükmetmeyenler kâfirlerin ta kendileridir." (5:44)

Adli Sistem

Müslüman topraklarındaki kukla liderlere göre, bir suç İslami kanunlar değil de batı kanunlarına karşı işlenmiş olmalı.

Böylece Allah'ın kanunu terkedilmiş ve batılı insan yapımı kanunlar uygulanmış oluyor. Müslümanlar sadece Allah'ın kanunlarının uygulanması gerektiğine inandıkları için terörist olarak tutuklanıyor, işkence görüyor ve öldürülüyorlar.

"Mü'minlere yaptıklarını seyrediyorlardı. Onlar mü'minlere ancak; göklerin ve yerin hükümranlığı kendisine ait olan mutlak güç sahibi ve övülmeye layık Allah'a iman ettikleri için kızıyorlardı. Allah her şeye şahittir." (85:7-9)

Askeri alan

Müslüman topraklarındaki kukla yöneticilere göre düşman, bu topraklarda batının ideolojik ve askeri müdahalelerine karşı çıkan Müslümanlar.

Afganistan ve Irak'taki işgalci güçlere karşı çıkarsan otomatikman teröristsin, Guantanamo, Ebu Garib ya da Bagram için uygun bir adaysın. Kuklalar, Batılı işbirlikçilerinin yardımına sığınıp, Müslümanların hayatlarını ve özgürlüklerini satıyorlar.

"Ey inananlar! Yahudi ve hıristiyanları dost edinmeyin. Onlar birbirlerinin dostlarıdırlar. Sizden kim onları dost edinirse kuşkusuz o da onlardandır. Şüphesiz Allah zalimler topluluğunu doğruya iletmez. İşte kalplerinde bir hastalık (nifak) bulunanların, "Başımıza bir felaketin gelmesinden korkuyoruz" diyerek onların arasında koşup durduklarını görürsün. Ama Allah yakın bir fetih veya katından bir emir getirir ve onlar içlerinde gizledikleri şeye (nifaka) pişman olurlar. (5:51-52)

Özet olarak topraklarımız hala koloniyel bir işgal altında ama dolaylı olarak, bizim dilimizi konuşan, giysilerimizi giyen, bizimle aynı deriyi paylaşan liderlerimiz tarafından işgal edilmiş durumda...

Gerçekte onların kalpleri Obama'nın, Berlusconi'nin, Sarkozy'nin, Cameron'un ve Merkel'in kalpleri...

Bu kadar şeyden sonra, bizlere nasıl 'topraklarımızı terkedin' diyebilirler?! Aslında onlar bizim topraklarımızı terketmeliler. Bununla şunu söylemek istiyoruz:

Başkentlerimizden bütün kukla yöneticilerinizi toplayın. Onları kendi başkentlerinize (Washington, London, Berlin, Paris vs) götürün ve bizim işlerimize karışmayı bırakın. Kendi liderlerimizi seçmemize ve kendi İslam hukukumuzla yönetilmemize müsaade edin.

Bütün askerlerinizi çekin ve topraklarımızdaki bütün üslerinizi kaldırın. Kendi güvenliğimizi sağlamamıza müsaade edin.

İslami alanlarda işlerimize karışmayı bırakın ve İslami yaşam tarzımıza göre kendi geleceğimizi belirlememize müsaade edin.

ÖZETLE: TOPRAKLARIMIZI TERKEDİN

Müslüman toprakları için Müslümanlar

National Campaign: Legitimate Demands “Leave our Lands” « Minbar Ansar-ul-Deen
 

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
53
ABD'de Wall Strett İsyanı Büyüyor!

occupy.jpg


Amerika'da her geçen gün dalga dalga büyüyen protesto gösterileri New York dışında Boston, Los Angeles, Philadelphia, Seattle, Savannah şehirlerine de sıçradı. Bugün Washington D.C. ile Florida'nın Tampa şehirlerinde de gösteriler bekleniyor.

Üç haftadır İkiz Kuleler'in hemen yanındaki Zuccotti parkını işgal eden gençler amaçlarına ulaşma yolunda. Tam 20 gün önce bir avuç üniversite öğrencisinin protestosu ile başlayan Wall Street'i İşgal protestosu nihayet sendikalarında destek vermesiyle ülke genelinde dalga dalga yayılmaya başladı.

Geçtiğimiz cumartesi 700 göstericiyi New York Polisi'nin (NYPD) gözaltına almasından sonra bir anda Amerika'nın en çok konuşulan gündemi haline gelen Wall Street'i İşgal protestoları, çarşamba günü gövde gösterisine dönüştü. Zuccotti parkta konaklayan gençlerin etrafında kalabalıklar günün erken saatlerinden itibaren toplanmaya başladı. Festival havasında başlayan parktaki gösteri adeta protestocuların kişisel yeteneğini sergilediği şova dönüştü. Kimileri nükleer enerjiyi, kimileri savaşı, kimileri ABD eski başkanlarından George W. Bush'u kimileri zenginleri kimileri de kapitalizmi boyadıkları resimlerle, taşıdıkları dövizlerle ve kostümlerle protesto etti.

Parkın ortasında kurulan seyyar mutfaktan protestoculara yemek ikramı yapılırken, birçok katılımcının da burada konaklayanlara destek amacıyla yardımda bulundukları görüldü. Kimi protestocular Zucotti parka çocukları ile birlikte gelirken, bazıları da toplu olarak meditasyon yaparak rahatlamaya çalıştı.

Protestocular arasında yaşlılar da vardı. Onlardan birisi de Dave Silver idi. Silver "Irkçılığın ve kapitalizmin son bulması için buradayım." dedi. Protestocular arasında 80'nini aşmış bir diğer protestocu da Ned Yelovich idi. Yelovich duygularını şöyle ifade etti: "Bugün buradayım çünkü bu insanların adalet adına güzel bir iş yaptıklarını düşünüyorum. 1776 yılında İngiltere'ye karşı nasıl Amerikan halkı baş kaldırmış ise bugün de kendi ülkemizin asillerine karşı bir devrim için buradayız. Bizim protestomuz Başkan Obama'ya karşı değil ülkemizin çok ama çok zenginleri ve büyük şirketlerine karşı."

Bir anlamda Çay Partisi'nin karşıtları olarak adlandırılabilecek Wall Street İşgalcileri arasında üniversite öğrencilerinin yanında işlerini kaybeden öğretmenler, işçiler ve sağlık elemanları ile farklı meslekten birçok insan yer alıyor.

Öğlenden sonra Zuccotti parktan Amerika'nın ilk federal mahkemesi olan New York Federal Mahkemesi'nin önündeki Foley Meydanı'na yürüyen kalabalığın yürüyüş güzergahı da polis tarafından tayin edildi. Göstericilerin geçtiği sokakları trafiğe dahi kapamayan NYPD, binlerce insanı dar kaldırımlarda yürüttü.

Meydanda "Biz yüzde 99'uz ve yüzde 1'e karşıyız", "Tam gün tüm hafta Wall Street işgal altında" gibi dövizler taşırken göstericiler New York Belediye Başkanı Michael Bloomberg, NYPD, Wall Street Journal gazetesi, Fox TV kanalı da protesto edildi.

POLİS SERT MÜDAHALEDEN KAÇINMADI

Çok sayıda basın mensubunun takip ettiği protesto olayı genelde olaysız geçerken, akşam saatlerinde NYPD, Wall Street'e girmek isteyen protestocularla önce münakaşa etti sonra da müdahale. Gün boyu festival havasında geçen gösteriler akşam saatlerinde polis ile protestocular arasında arbedeye dönüştü. Polisin cop kullanarak göstericileri dağıtmaya çalışırken buarada 30 civarında prptestocuyu da gözaltına aldı. NYPD henüz tam olarak kaç kişinin gözaltına alındığına dair bilgi vermedi.

GÖSTERİLER YAYILIYOR

New York dışında Amerika'nın farklı şehirlerinde de çarşamba günü toplumdaki adaletsiz gelir dağılımı protesto edildi. İlk defa New York'ta 17 Eylül'de başlayan protesto gösterileri Boston, Cennectivut, Seattle, Savannah, Los Angeles, Philadelphia, Baltimore ile St. Louis şehirlerine de sıçradı. Bugün de (perşembe) Washington D.C ile Florida eyaletinin Tampa şehirlerinde gösterilerin olması bekleniyor.

ARAP BAHARI İLHAM KAYNAĞI OLDU

Wall Street protestolarının ilham kaynağı Arap Baharı oldu. Stanford Üniversitesi sosyoloji bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Susan Olzak, ''Wall Street'i İşgal protestoları Amerikan tarihinde ilk defa liberal ekonominin ciddi şekilde protesto edilmesidir'' dedi.

Wall Street'i İşgal protestolarına kadar kimsenin ABD'de böyle bir gösterinin olabileceğini öngöremeyeceğini aktaran Olzak, göstericilerin toplumun her kesiminden olduğunu bu sebeple belli bir sınıfın hareketi olarak adlandırılamayacağını aktardı.

Amerikan basını Arap Baharı'nın Wall Street İşgali'ne ilham kaynağı olduğu yorumlarını yapıyor. CNN web sayfasında Wall Street İşğali, Arap Baharı'ndan esinlendi diye yazarken, Los Angeles Times gazetesi ''Bizde Arap Baharı taktiğini kullanabiliriz'' diye yazdı.

MICHAEL MOORE DA GÖSTERİDEYDİ

Muhalif duruşu ile tanınan ve Türkiye'de de yaptığı belgesel filmlerle tanınan Michael Moore da New York'taki Wall Street gösterisine katıldı. Göstericiler ile tokalaşan Moore, ''Bu ülkede nereye giderseniz gidin Wall Street İşgalini destekleyenlerin olduğunu görürsünüz'' dedi.

Protestoların başladığında herkesin birkaç hippinin işi diyerek hafife aldığına dikkat çeken Moore, ''Ancak sağlık sigortalarını, işlerini, evlerini kaybedenler katılınca bu iş onlarında oluverdi'' dedi.
 

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
53
Almanya'dan Afganistan itirafı

ebm_177907.jpg


Almanya eski Genelkurmay Başkanı Kujat, Afganistan operasyonun başarısız olduğunu, askerlerin çekilmesinden birkaç ay sonra Taliban'ın yeniden hakim olacağını söyledi

Afganistan’ın uluslararası işgalinden on yıl sonra, eski Alman Genel Kurmay başkanı ve işgalin Alman tarafındaki planlayıcısı Harald Kujat, görevin başarısızlıkla sonuçlandığını söyledi. ‘Mitteldeutsche Zeitung’ gazetesine verdiği demeçte Kujat, Afgan görevinin siyasi hedefine ulaştığını ve Almanya’nın BM ile dayanışma içinde olduğunu gösterdiğini belirtti. Alman eski Genel Kurmay başkanı, asıl ölçünün bir ülkenin istikrarını sağlamak olarak ele alınması halinde bu görevin başarısızlıkla sonuçlandığını sözlerine ekledi.

‘Karşımızda savaşla karşı koyan bir gücün olduğunu kabul etmemiz ve bizim de savaşmamız gerektiğini kabul etmek için çok uzun bir zamana gereksinim duyduk.’ diyen Kujat, bölgede istikrarın sağlanması tezinin çok uzun süre geçerliliğini koruduğunu, Almanya’nın iç politikasındaki gelişmelerin de buna etki ettiğini belirtti. Kujat, sonuçta Afganistan’daki Alman askerlerinin düşmana karşı koyabilmeleri için gerekeni alamadıklarını iddia etti. Kujat’a göre Afganistan’dan uluslararası işgal güçlerinin 2014’te tamamen çekilmeleri halinde birkaç ay içinde Taliban yeniden yönetimi devralacak.

ALMAN ASKERLERİ 2014’TE KESİN OLARAK ÇEKİLİYOR

Alman hükümetinin Afganistan özel temsilcisi Michael Steiner, uluslararası işgalin onuncu yıldönümü dolayısıyla yaptığı açıklamada, Almanya’nın her halükarda 2014’te Afganistan’dan birliklerini tamamen çekeceğini söyledi. Beşbin kişilik Alman birliklerinin tam olarak çekilmeye ne zaman başlayacaklarını belirtmeyen Steiner, bu yılın sonuna kadar konuya açıklık getirileceğini kaydetti. Alman hükümeti tarafından daha önce yapılan açıklamalarda, Afganistan’da durum müsait olursa bu yıldan itibaren geri çekilmeye başlanacağı bildirilmişti. ISAF adı altındaki uluslararası işgal kuvvetleri, yaklaşık 140 bin askerle 7 Ekim 2001’den beri Afganistan’da bulunuyor.

Alman özel temsilci, Afganistan’la ilgili alınacak kararlarda parlamentoda çoğunluğu sağlamak maksadıyla, Afganistan görevine birlikte başladıklarını, bu görevde devlet politikasını ilgilendiren çıkarların sözkonusu olduğunu belirterek, görevi yine birlikte sonlandıracaklarını ifade etti. Steiner Nisan 2010’dan bu yana Alman hükümetinin Afganistan ve Pakistan özel temsilciliği görevini yürütüyor.

On yıl önce Almanya’nın Bonn şehrinde yapılan birinci ‘Petersberg Konferansı’, 5 Aralık’ta Bonn’da ikinci defa yapılacak. Steiner, bu toplantıdan beklentilerini şu sözlerle dile getirdi: ‘Asıl mesajımız, 2014’te Afganistan’dan askeri birlikler çekildikten sonra da Afganistan yalnız bırakılmayacak. Orada farklı bir şekilde, daha sivil ve daha politik şekilde kalmaya devam edeceğiz’.

dünya bülteni.
 

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
53
'İşgal' bu sefer kapitalizmin kalbinde

Anti-Capitalism.jpg


Tunus'ta bir seyyar satıcının fitilini ateşlediği halk ayaklanmaları ABD'ye sıçradı. Dünya finans sisteminin kalbi olan Wall Street'te başlayan gösterilere katılım her geçen gün artıyor.

Arap ülkelerinden İsrail'e, İngiltere'ye, İspanya'ya, Yunanistan'a ve en son olarak da ABD'ye uzanan ve temelinde de sosyal adaletsizlik, çarpık gelir dağılımına tepki olan gösterilerin, Wall Street'i hedef alması kapitalist sistem için ciddi bir alarm niteliği taşıyor.

Açgözlülük Amerikan rüyasını öldürdü


New York'tan başlayarak diğer kentlere de yayılan protestolar ABD basınında çok fazla yer bulamasa da, gösterilerde başı çeken "Wall Street'i İşgal" (Occupy Wall Street) ve "Biz yüzde 99'uz" (We are 99 percent) girişimlerinin kurdukları internet siteleriyle dünyaya yayılıyor. "Wall Street'i İşgal" hareketine mensup bir protestocunun elindeki "Açgözlülük Amerikan rüyasını öldürdü" pankartı büyük şirketlerin doymak bilmez iştahını, "Wall Street, Savaş (War) Sokağı" pankartı ise ABD'nin ekonomik çıkarlar uğruna giriştiği savaşları eleştiriyor. "Savaşmayın, iş sahası açın" pankartı da, ABD genelinde büyük bir sorun haline dönüşen işsizliği dile getiriyor.

İş yok, sağlık hizmeti yok, emeklilik ödeneği yok

İngiltere'deki Sokak eylemleri sırasında göstericiler tarafından dile getirilen "İş yok, sağlık hizmeti yok, emeklilik ödeneği yok" gibi gerekçeler Wall Street sokaklarında da sıkça dile getirilen sloganlar arasında. Eyleme katılan bir gösterici "Banka ve holdinglerin bizden çalmasından artık bıktık. Evlerimizi, işlerimizi ve sosyal haklarımızı kaybettik. Hepimiz bu mücadelede beraberiz." derken 2008'deki küresel krizin ardından ABD'nin büyük finans şirketlerini kurtarmak için harcadığı çabaları eleştiriyor.

Zengin daha da zenginleşiyor

Bir zamanlar (ve hala) az gelişmiş ülkelerdeki insanların kaderi gibi algılanan şikayetler, bugünlerde ABD'nin finans merkezinin sokaklarında yankılanıyor. En zengin yüzde 1 her şeyi elde ederken, geriye kalan yüzde 99'un düşük ücretler karşılığında çok çalıştıkları, yüksek borçlar yüzünden evlerini kaybettikleri, kaliteli sağlık hizmetlerinden yoksun oldukları söyleniyor."Wall Street'i İşgal" hareketinin verdiği mesaj gayet yalın: Finans kapitalin, ABD hükümeti üzerindeki gücünün azaltılması.

ABD'nin meşhur finans gazetesi Wall Street Journal'a nazire yaparcasına hazırlanan The Occupied (İşgal Edilmiş) Wall Street Journal gazetesi, protestocuların sesi oluyor. Wall Street'teki göstericilerden birinin taşıdığı yukarıdaki pankartta "Anaokuluna dön ve paylaşmayı öğren" yazarken, alttaki büyük pankartta "Sevgili Wall Street, çok fazla aldın, şimdi birazını verme sıran geldi" yazmakta.
 

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
53
ABD'de 25 Eyalette Gösteri !

30738.jpg


Amerika Birleşik Devletleri'nin doğusundan batısına, kuzeyinden güneyine 25 eyalette binlerce kişi sokaklara döküldü.

Amerikan baharı ülke genelinde kendini hissettiriyor.

Wall Street'i (vol sitriit) İşgal Et" sloganıyla başlatılan protesto gösterileri hafta sonunda 25 eyalette yapıldı. Göstericilere hoşgörü mesajı gönderen Obama yönetimine karşı güvensizlik de eylemlerle ile birlikte yaygınlaşıyor.

Geçen ay New York'ta birkaç kişiyle başlayan Wall Street'i İşgal Et gösterileri ülke geneline yayıldı.

Amerika Birleşik Devletleri'nin doğusundan batısına, kuzeyinden güneyine 25 eyalette binlerce kişi sokaklara döküldü.

100'den fazla protestocu başkentteki McPherson (makpersın) Meydanı'nda "Washington' İşgal Et" kampında toplandı.

Göstericiler, hem mali hem de siyasi gidişata karşı çıktı.

Protestolar zengin kesimde ise paniğe neden oluyor.

Amerikalı Nobel ödüllü ekonomi profesörü Paul Krugman, New York Times'taki yazısında protestolara değinirken, bu yorumu yaptı.

Krugman, protestocuların sadece seslerini duyurmaya çalıştıklarını ancak zenginliklerinin kaynağı belli olmayanların, durumdan büyük rahatsızlık duyduğunu vurguladı.

TRT
 

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
53
hamam.jpg


HAMAM DA ŞART HAMAMI UNUTMAYIN!


Global kriz, kapitalistleri yeni arayışlara sürüklüyor… Bir şeyler yapıp yeni bir hal çaresiyle yollarına devam etmeliler…

ABD ‘de, düşünen birileri yeni teklifler sunuyorlar… Fakat bu sefer kendilerine özgü olmayan şeylere göz diktikleri belli… Belli ki, kendi öz’lerinden çıkaracakları bir şeyleri kalmamış. Kendi sistematiklerinin dışına çıkamadıkları müddetçe ahlâkî erozyonları devam edecek, çünkü sistemlerinin temeli ahlâkî olamayan donelerle donatılmış… Yani, yürümez.

Gidişatın bu yönde olduğunu fark edenler şöyle diyorlar:

“WSJ gazetesinde konuya değinen bir yazı gördük, şaşırdık: New York’taki Dış İlişkiler Konseyi adlı düşünce kuruluşundan Charles Landow ve Courtney Lobel yazmışlar: Amerikalı zenginler ellerindeki parayla kamuya faydalı iş yapacaklarsa, köprü, yol, hatta kanalizasyon sistemi yaptırsınlar, altyapı projelerini halka armağan etsinler. Bunun modeli Osmanlı İmparatorluğu’nda var. Osmanlı’da zenginler vakıflar üzerinden topluma eser bırakır, hayır işlerdi. Ve de günümüzde Sabancı Vakfı aynı modelle okul, hastane, kütüphane, yuva yapılıyor, diye örnekler vermişler.

Yani vakıf 21. yüzyılda ABD için model olarak gündeme geldi. Üstelik ekonomik kriz ortamında… Ortadoğu için de Osmanlı benzer modeli uygulamış ve çarşıyı ticareti desteklemişti. Ortadoğu için çare, yine çarşı… ABD için ise altyapı eskidi, çoğu yer dökülüyor büyük yatırıma ihtiyaç var ve kamuda para yok. Öte yandan zenginlerde para var ve düşünenler, zenginin Osmanlı modeli vakıflar altyapı, hatta kanalizasyon yapmasını öneriyorlar…” (Selim Atalay, 18 Ekim 2011 (New York) Star)

Demek ki, faizle, sanal borsa çakallıklarıyla olmuyormuş… ‘Piyasayı desteklemek’ dedikleri şeyin karşılığında borsa değil, piyasayı insanî duygularla destekleyen vakıfların olması gerekiyormuş… Vakıflar insanî öz’ün keşfettiği değerli müesseseler.

Ahlâkî olmayan gidişat, mal’ı zenginin elinden devlet haline getirmiş. O zenginin ahlâkî altyapısı sistem gereği zayıf veya neredeyse yok. Adam kazandığı parayı niye bedavadan halka versin ki?.. Karşılığı olmayan bir şey vermeyi öğrenememişler, kendi halkları bile olsa… Ama, diğer taraftan da, iktisaden yapıp ettiklerine öylesine makyajlamışlar ki, herkesi cezb etmişler.

Tabiî makyaj akmaya başlayınca cazibe kaybolur… Şimdi yaşanan bu ve bu sıkıntıyı iliklerine kadar duyanlar bizim vakıflara muhtaç hâle gelmeye başladılar.

Bu işler böyle başlar. Bozulma da böyledir, düzelme de… Hadi hayırlısı…

Atalay’ın, yazısının sonunda yaptığı espriyi de yazmadan geçmeyelim:

“Hatırlatalım, Osmanlı vakıf modelinde hamam da önemli bir hayrattı: Misalen, ABD ‘de zengin hamam yaptırıyor: Joe Jackson Vakıf Hamamı… Model şu: Evvelemirde büyük göbek taşı olacak… Kurnalarda mermer şart… Külhan sürekli yanacak… Sonra dökün dökün dur ve yapana, atana dua et.”

Hadi bakalım!
 

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
53
BU ÜLKENİN UĞRADIĞI İHANETİN ÇAPI

Yeryüzünde böylesine büyük ihânete uğramış ikinci bir ülke var mıdır?.. Bir ülkenin insanlarına zulmedebilirsiniz, öldürebilirsiniz. Buna bir bahâne bulmanız da kendinizce mümkündür; konjonktürel yapı bunu gerektiriyordu vs…

Peki bu zulmü kendi milletinize yapıyorsanız ve bu zulüm de bedenlerle birlikte ruhlara ve ruhun bütün fakültelerine uygulanmışsa?.. Mesele o zaman gerçek mânâda dramatik oluyor.

Hani şu VAKIF’lar meselesi. Yukarıda değindik… Kültür emperyalizmini kendi halkına tüm şiddetiyle uygulayanların ne yaptıklarına dair küçük bir misâle bakalım:

“Kalın kafalıyım ya, hiç anlamadığım olayların başında, dünyanın dikkatini çeken ‘vakıf’ kurumunun Cumhuriyet’ten sonra uğratıldığı muamele geliyor… ‘Vakıf’ ismi ile beğenilmemiş yeni çıkarılan kanunda, onun yerine ‘tesis’ sözcüğü kullanılmış… Ters bakışı meşru göstermek için de şu gerekçe ileri sürülmüş: “Sözcük ‘alıkoymak, durdurmak’ anlamına geliyor; bu kurumun varlığı sebebiyle İslâm toplumlarında ekonomik potansiyel âtıl duruma girmiş, toplumlar bu yüzden geri kalmıştır.” (Tâha Kıvanç, 19 Ekim 2011 Star)

Hâinler!

Şimdi de şöyle oluyor demek; ABD batmak için Vakıflar taklit etmeyi düşünüyor!.. Bu Kemalistler var yaa… demeye gerek yok artık, çünkü fosilleşmiş olarak tarihin müzesine kaldırılıyorlar.
 

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
53
KEM-KÜM ETMEDEN VE DE YÜKSEK SESLE SÖYLEYELİM:

BATI İSLÂMLA SAVAŞI KAYBETTİ


Liberal, Laik,Ulusalcı, Milliyetçi, Solcu, Kemalist... Bunların olup bitene nasıl baktığı önemli değil artık. İçlerindeki birkaç dürüstü çıkarırsak, hemen hepsi olanı değil, olmasını istediklerini dillendiriyorlar. Veya öylesine laf kâbilinden konuşuyorlar

Bugüne kadar çileyi çeke çeke gelen Müslümanlar olmuştur. Batı, Marksizmle mücadele ederken bile, bir Batılı sistemle mücadele etmenin kendince avantajını biliyordu. Misâl olması bakımından; Abdullah Öcalan avukat notlarında şöyle diyor; meâlen: “Doğuda laikliğin teminatı biziz. Biz olmasak Şeriatçılar hâkim olur...

Kanlısına karşı bile ikâz noktası İslâm... Batı da daima bu şuur içersinde, daima göz ucuyla Müslümanları kontrol altında tutarak mücadelesini devam ettirdi.“KÜFÜR TEK MİLLETTİR” hikmetine muttali olamayanların anlayamayacağı bir hakikattir bu.

Bu hakikat idrak edilmezse, ne stratejik ve taktiksel ve de ideolojik manevralar yapılarak meselenin böyle olmadığı ispat edilebilir! Kapitalizm'in, İslam'la işbirliği yaparak Marksizm'i yendiğinden girip, Marksizm'in dinsiz, Kapitalizm'in dinli olduğundan çıkılabilir... Hakikat bunun tersine olmasına rağmen. Yani, dine bunca tavrına rağmen Marksizm mistik bir mânâ ifade ederken, kapitalizm dinli olmasına rağmen materyalisttir!

Herneyse…

Gelelim asıl meselemize;

BATI İSLÂMLA SAVAŞI KAYBETTİ... Marksizm'i hâllettikten sonra öldürücü darbesini İslâm'a yöneltti. Kıyasıya mücadelede, her bakımdan üstün Batı’nın kazanması zor olmayacaktı... Sovyetler Birliği ki, ABD ile uzay yarışına girecek kadar teknolojiye hâkimken yenilmişti, elindeki çakar almazlarla Müslümanlar nasıl durabilirdi karşılarında?

Durdular.

Ve iş o noktaya geldi ki, artık Batı bir takım menfaatlerini koruyup kollayabilmek için Müslümanlarla eşit şartlarda işbirliği yapmaya kadar geriletildi... Köşesinde bu meseleye değinen İbrahim Karagül, yazısının başlığını da; “Batı İslâmla savaşı kaybetti” şeklinde atmış. KÖKLER'e inanan her yazar-çizer erbâbının kesin ifadelere yönelmeleri menfaatimizedir. Bu vesileyle Karagülün yazısının son kısmını nakledelim:

“Küresel ekonomik krizin siyasal krize, güç kaynaklarına, jeopolitik çözülmeye yol açtığını göreceğiz. Ortadoğu sokaklarındaki öfkenin çok yakında Amerika ve Avrupa şehirlerini de kapladığını göreceğiz. Kendi içine kapanan, derin sorunlarıyla yüzleşen, konforu bozulan, bir süre sonra birbiriyle hesaplaşmaya başlayanların bu coğrafyada denetim sağlamaları mümkün olmayacak.

Onların İslamla hesaplaşması bitti. Çok kan aktı, yüzbinlerce insan öldü, ülkeler harap oldu ama kaybettiler. Bundan sonra kaybedişlere tanık olacağız.

İslam'ı ehlileştirme, Müslümanları dize getirme dönemi sona erdi. Ya barış içinde yaşayacaklar ya da bu coğrafyadan çekip gidecekler” (1 Ekim 2011, Yeni Şafak)

Bu şartlarda bir ilave yapalım; BU COĞRAFYADAN ÇEKİP GİTMEKLE KURTULAMAYACAKLAR, YAPTIKLARININ BİR HESABI HER HÂLÜKÂRDA OLACAK.
 

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
53


KAMERA ŞAKASI MI?

Dünyada olup bitenler o kadar enteresan ki, ''kamera şakası'' tâbiriyle ifade edilmesi anormal sayılmamalı. Nice olmaz zannedilenler oldu ve olmaya devam ediyor. Bütün bunlar insanlığın gözünün önünde oluyor ama kimi anlıyor kimi anlamıyor... Kimi inanıyor, kimi inanmıyor, kimi seviniyor, kimi üzülüyor...

Tamer Korkmaz mevzuya temas ettikten sonra şöyle bitirmiş:

“Geçen Haziran' da başkan Obama...

Afganistan'daki otuz üç bin ABD askerini çekme kararını açıklamıştı

ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton ise on gün önce Afgan yönetimine...

“Taliban yönetimiyle uzlaşın” mesajını iletti

Afganistan savaşının onuncu yılında...

Washington'ın geldiği “aşama”ya bakar mısınız?!

Dahası var...

Afganistan Devlet Başkanı Karzai, geçenlerde ne dedi?

“Mazallah, şayet Pakistan ile ABD arasında bir savaş çıkarsa... Afganistan , Pakistan'ın yanında yer alacaktır!”

Pakistan?

ABD'nin egemenlik hakkını ihlal etmesine daha fazla dayanamayıp...

Washington'a...

“Böyle giderse müttefikinizi kaybedebilirsiniz” diyerek “REST” çektiler.

Hatta...

“biz, Afganistan ve Irak gibi değiliz. Nükleer silaha sahip bir ülkeyiz” bile dediler!

Final: Bütün bunlar, kamera şakası falan değil.” (1 Kasım 2011, Yeni Şafak)

Yok yok, kamera şakası, Korkmaz espri yapıyor! Külli irade(!) ABD ve yıkılmaz armada AB varken bütün bunlara kim cesaret edebilir, hangi densiz bu tür şeylere tevessül edebilir ki? Korkmaz şaka yapmıyorsa rüya görmüştür. Iı, asla olmaz böyle şeyler. Hayırlı işler!
 

Horanta

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
5 Şub 2008
Mesajlar
225
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
51
Tek güvendileri "para"olanların para suyunu çekince düştükleri hal budur.

Bu durum değerlendirilmeli ve bütün batı ve batıcılar süpürülmelidir.

Adı müslüman , laik şu bu da olsa batıya tapanlar da tıpışlanmalıdır.
 

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
53
Wall Street İşgali'ne Müslümanlar da katıldı
wall-street-e-muslumanlardan-destek_m.jpg


New York'ta Müslüman gruplar, polisi protesto etmek için Foley Meydanı'nda toplandı.

ABD
'deki gelir dağılımı eşitsizliğini ve Wall Street'i iki aydır protesto eden ''Wall Street'i İşgal Et'' hareketinin dün kentte tüm gün süren protesto gösterilerinin ardından, bugün de Müslüman gruplar cuma namazından sonra Foley Meydanı'nda toplandı.

''Wall Street'i İşgal Et'' grubunun da destek verdiği yaklaşık 200 gösterici, ellerinde New York polisine yönelik, ''Bize Saygı Gösterin, Biz de Size Saygı Gösterelim'' yazılı pankartlar taşıdı ve ''Müslümanlar Birleşin, Bizi Kimse Yenemez'' diye sloganlar attı.
Protestocu gruba seslenen New York'un Harlem semtimdeki caminin siyahi imamı Talib Abdür-Raşid, ''Biz hem Müslümanız hem de
Amerikalıyız. New York Belediye Başkanı Michael Bloomberg ve New York Emniyet Müdürü Raymond Kelly'nin bize saygı göstermesini istiyoruz. Siz gösterirseniz biz de size saygı gösteririz'' dedi.
Emniyet Müdürü Kelly'i ve New York polisini New York'taki Müslüman gruplara karşı ayrımcılık yapmakla, cami ve Müslüman topluma ait okulları takip altına almakla suçlayan
protestocu grubun, Foley Meydanı'ndaki eylemin ardından New York Emniyet Müdürlüğü binasına yürümeleri bekleniyor.

 

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
53
KİTABSIZ ADAMIN KİTAB FUARI VESİLESİYLE
TÜYAP Fuarı’nı duymayan yoktur. Her konuda fuar düzenleyen firma, 12-20 Kasım tarihleri arasında kitab fuarı açtı, Beylikdüzü’nde… Sahibi Bülent Ünalmış; eski Komünist yeni CHP’liymiş. İbrahim Kiras 14 Kasım 2011 tarihli Star’daki köşesinde Ünal’la ilgili, daha doğrusu bir densizliği ile ilgili yazmış… Hakkından da gelmiş doğrusu.
Bizim meseleye temasımızın sebebi, konuyla ilgili şahidliğimiz. Mesele şu; Ünal, fuarın 25. Yılını anlatan bir kitab yazmış, orada Müslümanları alaya alan bir anekdot sözkonusu. Kiras da bu bölümü naklederek Ünal’a hakkını iade etmiş.
Ünal şöyle diyor:
“İkinci senede Fransız Roger Garaudy’yi getirdik. Garaudy Filistinli bir kadınla evlenmiş ve bu evlilik sonrasında da Müslüman olduğunu ifade eden birisi olmuştur. Biz onu getirdiğimizde tabii herkes bu özelliğini de duymuştu. Fuara geldiği gün otelde inanılmaz bir hareketlilik yaşanıyordu. Otelin tuvaletlerinde uzun kuyruklar oluşmuş, otelin genel müdürü oteli terk etmişti. Baktık yüzlerce insan aptes alıyor. ‘Yahu’ dedik, ‘ne yapıyorsunuz?’ Cevap olarak ‘Yeni Müslüman olmuş eniştemizi dinleyeceğiz, onun için aptes alıyoruz’ dediler.”
Dediğimiz gibi, Kiras bu satırları tahlil ederek Solcu-Lâik’i lâyık olduğu vechile anmış, hakkını vermiş… Biz bu vesileyle, şahid olduğumuz hâdiseyi anlatarak konuyu biraz açalım istedik.
Garaudy’nin geldiği sene fuar Taksim meydanındaki o büyük otelde açılmıştı. Biz de oradaydık ve müthiş bir kalabalık kitab imzalatmak için Garaudy’nin standının önünden dış kapıya kadar sıralanmıştı. Kuyruk uzuyor, kitab imzalatıp giden kişilerden daha fazlası kuyruğa giriyordu. O izdiham içinde birden bir yığılma oldu az ötemizde. Merak edip yaklaştık. Ünal’ın, aşağıdaki psikolojisine kurban etmeye çalıştığı abdestli Müslümanlardan biri bize şu mâlûmatı verdi; bu standın sahibi (İncil satan stant) bayılmış! Neden, diye sorduk, şöyle cevabladı; standında saatlerdir sinek avlaması ve önünde saatlerdir şahid olduğu kuyruk sinirlerini bozmuş. Kuyrukta bulunanlardan biriyle bu mevzu üzerine konuşurken dayanamayıp bayılmış, hastaneye götürdüler!
Anlaşılıyor ki, Ünal da o gün geçirdiği sinir krizini hafifletebilmek için mâlûm not’u karalamış ki, kara vicdanında bir rahatlama(!) olsun. Olmuş mudur?
Olmadığı belli ki, 25 sene sonra hâlâ aynı ahlâki yozlaşmanın izlerini belli edecek hatıraları hatırlatmaya çalışıyor. Ne olacak bu laik-solcu’ların hâli?..
Kiras’ın son cümlesiyle bitirelim. Ünal’a sormuş:
“İslam’ı seçince Müslümanların “eniştesi” olan adam, Avrupa Marksizmi’nin en önemli teorisyenlerinden biriyken senin neyin oluyordu?”
Biz de şöyle soralım; Komünizm yerlebir oldu, kapitalizm yolcu. Gelenin ne olduğu da belli. Yakın bir gelecekte, Mutlak Fikrin muktedirler senin neyin olacaklar?

KİTABIN İLK SAYFASININ İLK CÜMLESİ
Kapitalizm sistem arıza veriyor… Orasına yetişsen burası tekliyor, burasına müdahale etsen şurası elinde kalıyor…
14 Kasım 2011 tarihli Habertürk’te, tanınmış adamların twitter hesagblarından örnekler alınmış. Laboratuar titizliğine sahib tecrübeleriyle konuşanlardan iki misâl:
Dani Rodrik, ekonomist:
“Yunanistan batıyor, Roma yanıyor ve insanlığın en büyük projelerinden bir de onlarla birlikte gidiyor. Avrupa’nın kendini kendinden kurtarması lâzım.”
Avrupa kendini kendinden kurtaramaz. Niyesi, kitabın ilk sayfasının ilk cümlesinde.
Paul Krugman, Ekonomist:
“AB’nin sonu da böyle olacakmış. Heyecan yerine bunga bunga. Yunanistan’ı kurtaralım derken şimdi de Roma uçurumun kenarında. Çıkış artık çok zor.”
Çıkış zor. Nedeni, kitabın ilk sayfasının ilk satırında.
Ardan Zentürk:
“Alman Handelsblatt gazetesi, Yunan “ zengin sınıfının “ dünya bankalarında toplam 650 milyar Euro parası olduğunu açıkladı! Yunanistan’ da orta sınıf işçiler ve gelecekten umudu kesmiş işsiz gençler bir kez daha kemer sıkmaya ve çok zor koşullar altında yaşamaya zorlanırken, zenginlerin ulusal borçtan çok daha fazla miktarda parayı yurtdışına kaçırmış olması nasıl izah edilebilir?
İsterseniz, büyük bir borç krizi içinde geleceği bile sorgulanan AB’den bir rakam daha vereyim. Amerikan Merril Lynch bankası 2007’deki raporunda, AB ülkelerinde toplam 3 milyon “en zengin insanın” yine toplam 7.5 trilyon Euro’nun üzerinde oturduklarını açıkladı!
Gelinen nokta, bildiğimiz anlamda kapitalizmin iflasıdır!...
Küresel ekonominin finans zenginliğini dünya nufusunun yüzde biribnin eline bıraktığı, kalan yüzde 99’dan da sürekli fedakarlık beklediği bir sistem daha fazla sürdürülemez.” -10 Kasım 2011 Star-
Sürdürülemez. Nedeni, kitabın ilk sayfasının ilk satırında.
Topyekûn batışlarının izahı:
“Krizi nasıl aşarız sorusuna cevap arayan önde gelen beyinlerden bir tanesi olan Jeffrey Sachs Medeniyetin Bedeli (The Price of Civilization) adını verdiği kitabın ilk sayfasının ilk cümlesinde şöyle diyor: AMERİKA’NIN EKONOMİK KRİZİNİN TEMELİNDE AHLÂKİ BİR KRİZ YATMAKTADIR.” (14 Kasım 2011, Habertürk, Serdar Turgut)
Batmaya mahkûm ahlâksızların ardında hâlâ bir ümid batmayacağına inanan ahlâksızlar kalmışsa onların da yüzlerine tükürün. Zira, onlar da ahlâkî erozyonda dibe vurmuş kalıntı tiplerdir.
Yeni dünya, KÖKLER’ine dönen Mutlak Fikir İktidarı’nın sahibleri tarafından kurulacaktır. Ayak sesleri tüm AHLÂKSIZLAR’ı korkutuyor.
EŞKİYA BU GECE NE YAPABİLİR? Fehmi Koru’nun 17 Kasım 2011 tarihli Star’daki yazısının başlığı şöyle; “Ak Parti mücadele ettiği sistemi benimsedi mi?”
Bu sorunun cevabı iki yönlüdür; hem benimsedi!.. Nasıl olur?
Şöyle.
Ak Parti, bitmiş ve batmak üzere olan Kemalist sistemi iktidara gelerek yıkılmaktan kurtarmıştır. Bunu, Liberalinden Marksist’ine bir çok yazar söylüyor…. Yıkılmakta olan sistemi kurtardıktan sonra, sıra onu dönüştürmeye geldiğinde işlerin çatallı olduğunu anlamak mümkün değildi; anladılar. Bir asra yakın, millete köle muamelesi yapmış sistem, hâliyle birçok konuda katılaşmış, kemikleşmiş yapısıyla öyle kolay atılacak bir nesne değildi şübhesiz; atamadılar.
Koru diyor ki:
“İyi de, on yıllık dönmemi değerlendirirken, Ak Parti’nin önceden ve iktidar sırasında mücadele ettiği ‘eskiye ait’ olumsuz özelliklerin hepsinin üstesinden geldiği, sistemi bütünüyle kendi eline geçirdiği söylenebilir mi?
Tersini iddia edenler bile bunun söylenemeyeceğini biliyorlar aslında. Havayı basanların etkisi zayıfladığı için ‘her an her şey olabilir’ havası azaldı Türkiye’nin; ancak istediklerinde ortamı gererek siyasetin alanını daraltmayı becerenlerin tövbekâr oldukları, kaderlerine rıza gösterdikleri asla söylenemez.
İçeride halkın desteğini kaybedebileceği türden ayağı sürçsün, milleti yaka silker hale getirsin, dışarıda itibarını yitirsin, ekonomide eğilim aşağıya doğru gitmeye başlasın... ‘İyi saatte olsunlar’ cephesinin neler yapabildiğini o zaman göreceğiz.
Tecrübeli bir politikacı “Eşkıyanın bu gece ne yapacağı belli olmaz” demişti. Bir günde veya bir gecede her şeyi tepe taklak etme gücü var şimdilik sinmiş görünen odakların…”
Koru’nun söyledikleri doğru. Fakat eksik olan bir şey var. Bir gecede her şeyi tepe taklak edecek bu güç, hangi şartlar muvacehesinde elindeki imkanı kaybetti? Neden?
Mesele demokratik teâmmüllere inhisar ettirilip cevab verilemez… Şartlar bunu gerektiriyordu oldu, demek de kolaycılık olur. Eşkıya yıllardır aynı taktikleri kullandı; doğru. Ama bu sefer yağan yağmurun ıslatıp geçtiği söylenemez. Sel’ i de aştı, tufan olarak bastırıyor. Bu şartlarda, eşkıyanın eski hesablarını yeniden tutturabileceği zannı yanlıştır.
Bütün bunların vesilesi gibi görünen Ak Parti bile, eşkıyayı destekleme niyeti gibi bir yanlış yola girse yine de gidişat değişmez. Zira Ak Parti gidişatın müsebbibi değil, sonucu olarak ortadadır. Beklenen asıl sonuca götürücü bir sebep midir onu zamanla göreceğiz!
Mesele şu ki, eşkıya, Koru’nun dediği gibi fırsatını bulup ininden çıksa ne olur, ne yapabilir? Artık şuna şeksiz şübhesiz inanmak zorundayız; böyle bir hamle TÜRK BAHARI’nın başlangıcı, eşkıyanın tereddütsüz sonu olur. Zaman bundan başka hiçbir alternatife müsaid görünmüyor. Yani şu; Ak Parti çökmekte olan sistemi kurtararak geçiş döneminin zeminini yumuşattı, iyi de yaptı. Şimdi istese de gerçek dönüşümü engelleyemez, kaldı ki böyle bir isteğinin olmadığı da belli.
Kaddafi rejimi zayıf mıydı? Yıkıldı. Esad’ın Suriyesi’ni ibretle seyrediyoruz… Bu şartlarda Türkiye’de eşkıyanın yeniden gündem bulması imkânsıza yakın bir şeydir… İsterse denesinler; PUTUN nihâi yıkılışına şahid olmaktan başka bir şey göremezler.
Koru’nun ihtimâl hesablarındaki niyeti de doğru anlamakta fayda var!
Diğer yandan.
Dış şartların durumu ortada… Yıllarca diktatörleri besleyenler kendi problemlerine gömülmüş durumdalar. AB’nin hâli ortada. ABD’den gelen şu haber de geleceğe dair güzel bir işaret; New York Times gazetesinin tanınmış köşe yazarı Thomas Friedman şöyle diyor: “ABD, Türkiye’ye bağımlı kalacak”… Bunu, Ortadoğu ve Kuzey Afrika’daki istikrarsızlıklara nisbetle söylüyor.
Şimdi.
Üstad Necib Fazıl; ABD ahmak bir Fil’dir, kullanmak lâzımdır, diyordu Turgut Özal’a… O günden bugüne müthiş değişimlerin ışığında bu ahmak Fil’in artık çok daha rahat zapt edilip kullanılabileceği aşikâr. Anlaşılıyor ki, bizim eşkıyaların dörtbir yandan umutları tükeniyor… Yenildikleri bedahet.

 

suda

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Kas 2010
Mesajlar
336
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
50
hava bu gün güzel
 

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
53
Pakistan istedi, ABD üssü boşaltıyor

abd-pakistan-daki-bir-ussu-bosaltiyor.jpg


ABD, Pakistan'da, Taliban ve El Kaide mensupları hedef alan insansız uçaklar tarafından kullanılan Şemsi üssünü boşaltmaya başladı.


ABD'nin İslamabad Büyükelçisi Cameron Munter, Afganistan'daki NATOhelikopterlerinin Pakistan'da düzenlediği, 24 Pakistanlı askerin hayatını kaybettiği saldırının ardından, İslamabad yönetiminin üssün boşaltılması talebini yerine getirmeye başladığını belirtti.
Ülkenin güneybatısındaki Beluçistan vilayetinde bulunan Şemsi üssünün boşaltılması, üs sadece teknik sorunlar ya da hava koşulları kötü olduğunda kullanıldığı için insansız
Amerikan uçaklarının Pakistan'daki operasyonlarını azaltmayacak.
Pakistan, NATO'nun 26 Kasım'daki saldırısının ardından Afganistan sınırını NATOikmaline kapatmış ve ABD
'ye Şemsi üssünü kapatması için 11 Aralık'a kadar süre tanımıştı.
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt