Şöhret afettir.
Eğer bir kimse dünya menfaati elde etmek için şöhrete kavuşmuşsa,
bu, onun için felakettir. Ancak, dünya menfaati olmadan, Allahü teâlâ onu
meşhur etmişse, Allah onu bu felaketten korur.
Sabreden zafere kavuşur, rahat eder.
Sabretmek, ferahlamanın anahtarıdır.
Dinimizin iki ayağı, iki kolu ve iki gözü var, bunlar sabır ve şükürdür.
Yaşlı bir adam, çok cimri olup, ömrü fakirlik içinde geçer ve evladına bir
vasiyette bulunur: (Sana iki çuval altın bırakıyorum. Bunun birisini kendin al,
diğerini de bulacağın en ahmak kimseye ver!)
Evladı çok şaşırır bu işe;
ama vasiyet bu, yüklenir çuvalı. Kime sen ahmak mısın diye sorsa kabul etmez,
tartaklanır, hakarete uğrar. Tabii, ahmak olana bir çuval altını vereceğim dese kabul ederler;
ama öyle de demez.
Derken bir ağacın altında otururken, bir adamın asıldığını görür.
Sorar, kim bu asılan diye. Sadrazamdı derler, üzülür. Bir de cümbüş duyar, bir kalabalık sevinçle geliyor. Yine sorar, bu gelen kimdir diye, yeni sadrazam derler. Tamam, buldum der. Geçer sadrazamın önüne, al sana bir çuval altın, bunu sana babam yolladı der. Sadrazam şaşırır. Neden deyince, olanları anlatıp, (Şurada asılı olan kimse, senin yaptığın işi daha önce yapan adammış. Belki bir sonraki ağaca da seni asacaklar. Aynı işe talip olmak, büyük ahmaklık olmaz mı) der.
Aklı hiç olmayana deli denir.
Aklı olup da aklını kullanmayana veya kullanamayana ahmak denir.
Ahmak, aklı az, görüşü kısa, basiretsiz, kötü huylu kimsedir.
Kârını ve zararını iyi düşünemez.
Hikmet, iyiyi kötüden, hakkı bâtıldan ayıran kuvvettir.
Hikmetin lüzumundan az olmasına ahmaklık denir.
Ahmak, hayrı, şerri birbirinden tam ayıramaz.
Ve ma cevab-ül ahmak-ı illes sükut
(Ahmağa verilecek en güzel cevap ancak sükuttur.)
(İbni Hibbân)