Aşk-ı Hicab
Kayıtlı Kullanıcı
- Katılım
- 15 Şub 2009
- Mesajlar
- 12,148
- Tepki puanı
- 25
- Puanları
- 38
- Yaş
- 40
Düşün ki bir gün sende öleceksin. Bütün sevdiklerin seni yalnız bırakacak. Bir metrelik toprak evinde herkesten, her şeyden ayrı; sadece yapıp ettiklerinle baş başa kalacaksın... Unutma Şu fani Dünyadaki amellerinle ebedi bir yurdu kazanmak ya da kaybetmek şimdi senin elinde. Hele bir düşün! Elindeki fırsatın büyüklüğünü ve bunu boşa harcamakla uğrayacağın kaybını dehşetini...
Düşünki, sevdiklerinin üzerine bir kürek toprak atmak için yarıştığı bugünde kabrin ya cennet bahçelerinden bir bahçe ya da cehennem çukurlarından bir çukur olacak.
Unutma ki burada bir sınavdan geçmektesin! Düşün ki; omuzlarında taşıdığın iki kameraman hayatım filme almakta. Bugün ki yaptıkların, yarın dev bir ekrana yansıyacak... İşte o zaman; "Aman Allah'ım! Bunlarda her şeyi kayda almışlar, büyük küçük hiçbir şeyi atlamamışlar" diye hayıflanmayasın... O filmi bütün insanlık izleyecek... Yaptığın hiçbir şey gizli kalmayacak. Hiçbir ameli yeniden işleme şansın yok, bunu unutma! Hakikatle arana perde olabilecek aile, mal, mülk, makam gibi engellerini aş!
Öldüğün günü bir düşün: Ortada duran cenaze sensin. İşte o gün, orada, o anda senin için hayat bitti. Canlı cansız bütün sevdiklerin, sahip olduğun her şey seni bıraktı. Yakınların, seni gideceğin yere hazırlamanın telaşı ile, aralarında uçup gitmiş olmanın şaşkınlığım yaşamakta. Düşünki, seni elbiselerinden soymuşlar. Sevdiğin bütün giysilerin artık birer ölü elbisesi olmuş şuna buna verilecek. Senden bir koku sinmiştir diye saklanacak. Değerli takıların yüzüklerin parmaklarından alınacak... Akıp giden zamanı gösteren saatin kolundan çıkarılacak oysa zaman yine akıp gitmekte ama sensiz. Saatinin akrebi, yelkovanı yine belirli vakitleri göstermekte, ama artık sana değil. Senin görmeyeceğin zamanlara tırmanıyor saatin.
Çok sevdiğin kimin eşyaların uğruna nice fedakarlıklara katlandığın evin, araban, mülkün birer "tereke" artık. Onlar başkalarına hesabım vermek sana düşecek. Eşin dul, çocukların yetim kalacak.
Düşünki, artık akşam senin eve gelmen beklenmeyecek. Sofralar sensiz kurulacak. Sevdiklerin, doğan her günü sensiz karşılamaya alışmanın çabasına girecekler. Sıkça tekrarladıkları söz "ölenle ölünmez ki" olacak beklide... Artık sen, adın anıldıkça dostlarının boğazına takılan bir ilmek, yanaklarına süzülen birkaç damla yaş olacaksın sadece...
Duvarlara sinen koku, elbiselerinde kalan terin uçup gidecek. Sesinin tonu unutulacak gün geçtikçe. Boyun endamın yüz hatların gözlerin unutulacak.
Anma toplantılar düzenlenecek senin için filancaların filanca sene Ölen bir yakım olacaksın zamanla.
Sensiz zamanlarda koşan saatin, sensiz yıllara tırmanmaktan yorulup; eskiyince atılacak. Sağa sola dağıtılan kıymetli elbiselerin yıpranacak paspas, yapılacak. Malın mülkün el değiştirecek.
Hep gözüne bakan yakınların farklı yerlere dağılacak. Çünkü artık sen yoksun. Senin gözlerin yok... Varlığın tozlu albümlerin arasında, yılların soldurduğu resimlerde kalmış.
Yakınların hiç gelmemek üzere gittiğine iyice inanmışlar. İçinde senin olmadığın bir dünya kurmuşlar kendilerine.
Düşünki sevdiklerin gözlerinin rengini unutmuşlar başka gözlere bakıyorlar çünkü. Sevgilerini gülümseyişlerini sımsıcak bakışlarım onlara yöneltiyorlar.
Yıllar birbirini kovaladıkça senin için yapılan ihtifallerin arası açılıyor. Başka acılar, taze ölümler girmiş araya... Şimdi, yakında yitirdiklerinin acısına alışma gayretinde yaşayanlar... "Bir tanem! Ciğerim!" dediklerin, yıllar geçtikçe senin varlığını unutmuşlar.
Yıllar sonra buralarda, oralarda senin yaşadığından söz etmek insanlara masal gibi gelecek... Şu yalan Dünyada bir zamanlar seninde var olduğunun bircik kanıtı olan mezarını ziyaret eden kalmayacak. Mezarın dümdüz olacak. Başucunda beklemekten yorulan mezar taşın yıkılacak da, onu bir düzelten bulunmayacak. Çünkü sen artık kimsenin ölüsü değilsin.
Ey! İnsan Bir gün "unutanlar'in" unuttuklarından bir unutulmuş olacağını unutma!... Adın unutulacak, mezar taşın yıkılacak, bir metrekarelik toprak evin sahipsiz kalacak. Ve Sen kimsenin ölüsü olmayacaksın! Dünyada adını anan kalmayacak. Kimsesizler kervanına'katılmış bir yolcu adı unutulmuşlar denizine düşmüş bir damla olarak anılacaksın sadece.
Ey İnsan! Yaşadığın her anın paha biçilmez bir hazine kıymetinde olduğunu bil! Sonsuzluk yurduna kıymetli armağanlar hazırla. Azığım tamamlayıver. Amelini kusursuzca yapmaya bak. Bu nefes bir gün bitecek... Önemli dünya hayatının ve amellerinin Allahın huzuruna, huzur-u Rasulullah'a bütün insanlık Önünde arz olunacağının bilincine varmandır. Ve o günde yüz akıyla hesabım verebilmendir.
Rabbim cümlemizin yar ve yardımcısı olsun. Amin.
tam da şuan başucumdaki kitap... (haris el muhasibi-farzet ki öldün)
Ruhum susamış suya...
Kalbim özler seni
Gözlerimi senin sevdiğin şeylere çevirdim,
Kulaklarımı seni çağıranın ülkesine bıraktım.
Ve susan bir toprak gibi bitkin kaldım.
Biliyorum, çünkü senin sevgin yasamdan iyidir,
Senin isimlerin lezzetidir dilimin,
Kalbimi senin yoluna koydum.
Ve ellerimi senin dergahına açtım.
Bundan sonra da sana gelecek, senden bekleyeceğim.
Böylece ruhum doyacak, kalbim vuslatını bulacak.
Çünkü elimde, dilimde ve kalbimde senin övgün olacak.
Seni zikrettiğim zaman, evrenin de zikrini duyuyorum.
Görüyorum ki yalan değilim.
Seni bizimle birlikte söyler alem, hem her anında.
Senin meleklerindir dualarımıza amin katan.
Ne güzel bir arzuyla ve rahmetin kokusuyla yağar yağmurlar,
Sanki senin adini çağlar.
Güneş ve ay, senin nurundan almış nasibini.
Güneş senin sevginden böyle ateş, ay böylesine mahzun.
Yıldızlardır seni müjdelerken göz kırpan.
Irmaklar senin hasretinden böyle çağlar,
Deniz bu ayrılıktan deli, böyle dalgalı...
Ve hüzünlü hep ağlamaklı...
Kuşların ümidi sen,
Bitkilerin neşesi, çiçeklerin rengi sen...
Ve insanların hiç bitmeyen duası sen!
Müminlerin kalbi sen! Rahim sen!
Sen, sonsuz aydınlıksın.
Kalplerimizin hiç batmayan güneşisin.
tüm varlığımla senin yolundayım.
Tüm kalbimle arıyorum seni.
Ne zaman sesleneceksin bana?
Günahlarımın ve isyanlarımın karanlığından mi uzaklığın?
Ama sen, sen ey Rabbim!
Adaletinle değil, merhametinle gel bana.
Tüm güzel sözlerimizi ve söyleşilerimizi katına kabul et.
Dostluğunu verdiğin insanlar, gücümüz olsun.
Bizi onların yoluna kat.
İman, sevgi ve gözyaşının duygusunu canlandır
Ve bu birlikle yeşert kalplerimizdeki ümidi ve neşeyi
Şeytanın hilelerinden uzak eyle,
Meleklerin hafifliğine kat bedenlerimizi.
Yıpranmış hislerimizin mabedinden yalvarırız sana.
Sonsuz rahmetinle yaralarımızı kapat.
Karanlıkları indirmiş olsak da biz senin beldelerine,
Nolur yalnız bırakma bizi.
Yalvarırım bizi bir an olsun bize terk etme.
Sevgin içimizde hep uyanık kalsın!
Ve biz daima seninle yaşayalım, seninle ebedi olalım!
Sevgiden öte bu Rabbim,
Sana AŞIĞIM.
Sen beni, kendine dost seçinceye kadar yaşat.
Ve aşkınla yandığım bir anda canımı al,
Ki, ÖLÜM “AŞKIMIN ADI”olsun!
Alıntı...
tam da şuan başucumdaki kitap... (haris el muhasibi-farzet ki öldün)
ben de geçen hafta satın aldım bu kitabı
henüz okumadım ama..
Düşün ki bir gün sende öleceksin. Bütün sevdiklerin seni yalnız bırakacak. Bir metrelik toprak evinde herkesten, her şeyden ayrı; sadece yapıp ettiklerinle baş başa kalacaksın... Unutma Şu fani Dünyadaki amellerinle ebedi bir yurdu kazanmak ya da kaybetmek şimdi senin elinde. Hele bir düşün! Elindeki fırsatın büyüklüğünü ve bunu boşa harcamakla uğrayacağın kaybını dehşetini...
Düşünki, sevdiklerinin üzerine bir kürek toprak atmak için yarıştığı bugünde kabrin ya cennet bahçelerinden bir bahçe ya da cehennem çukurlarından bir çukur olacak.
Unutma ki burada bir sınavdan geçmektesin! Düşün ki; omuzlarında taşıdığın iki kameraman hayatım filme almakta. Bugün ki yaptıkların, yarın dev bir ekrana yansıyacak... İşte o zaman; "Aman Allah'ım! Bunlarda her şeyi kayda almışlar, büyük küçük hiçbir şeyi atlamamışlar" diye hayıflanmayasın... O filmi bütün insanlık izleyecek... Yaptığın hiçbir şey gizli kalmayacak. Hiçbir ameli yeniden işleme şansın yok, bunu unutma! Hakikatle arana perde olabilecek aile, mal, mülk, makam gibi engellerini aş!
Öldüğün günü bir düşün: Ortada duran cenaze sensin. İşte o gün, orada, o anda senin için hayat bitti. Canlı cansız bütün sevdiklerin, sahip olduğun her şey seni bıraktı. Yakınların, seni gideceğin yere hazırlamanın telaşı ile, aralarında uçup gitmiş olmanın şaşkınlığım yaşamakta. Düşünki, seni elbiselerinden soymuşlar. Sevdiğin bütün giysilerin artık birer ölü elbisesi olmuş şuna buna verilecek. Senden bir koku sinmiştir diye saklanacak. Değerli takıların yüzüklerin parmaklarından alınacak... Akıp giden zamanı gösteren saatin kolundan çıkarılacak oysa zaman yine akıp gitmekte ama sensiz. Saatinin akrebi, yelkovanı yine belirli vakitleri göstermekte, ama artık sana değil. Senin görmeyeceğin zamanlara tırmanıyor saatin.
Çok sevdiğin kimin eşyaların uğruna nice fedakarlıklara katlandığın evin, araban, mülkün birer "tereke" artık. Onlar başkalarına hesabım vermek sana düşecek. Eşin dul, çocukların yetim kalacak.
Düşünki, artık akşam senin eve gelmen beklenmeyecek. Sofralar sensiz kurulacak. Sevdiklerin, doğan her günü sensiz karşılamaya alışmanın çabasına girecekler. Sıkça tekrarladıkları söz "ölenle ölünmez ki" olacak beklide... Artık sen, adın anıldıkça dostlarının boğazına takılan bir ilmek, yanaklarına süzülen birkaç damla yaş olacaksın sadece...
Duvarlara sinen koku, elbiselerinde kalan terin uçup gidecek. Sesinin tonu unutulacak gün geçtikçe. Boyun endamın yüz hatların gözlerin unutulacak.
Anma toplantılar düzenlenecek senin için filancaların filanca sene Ölen bir yakım olacaksın zamanla.
Sensiz zamanlarda koşan saatin, sensiz yıllara tırmanmaktan yorulup; eskiyince atılacak. Sağa sola dağıtılan kıymetli elbiselerin yıpranacak paspas, yapılacak. Malın mülkün el değiştirecek.
Hep gözüne bakan yakınların farklı yerlere dağılacak. Çünkü artık sen yoksun. Senin gözlerin yok... Varlığın tozlu albümlerin arasında, yılların soldurduğu resimlerde kalmış.
Yakınların hiç gelmemek üzere gittiğine iyice inanmışlar. İçinde senin olmadığın bir dünya kurmuşlar kendilerine.
Düşünki sevdiklerin gözlerinin rengini unutmuşlar başka gözlere bakıyorlar çünkü. Sevgilerini gülümseyişlerini sımsıcak bakışlarım onlara yöneltiyorlar.
Yıllar birbirini kovaladıkça senin için yapılan ihtifallerin arası açılıyor. Başka acılar, taze ölümler girmiş araya... Şimdi, yakında yitirdiklerinin acısına alışma gayretinde yaşayanlar... "Bir tanem! Ciğerim!" dediklerin, yıllar geçtikçe senin varlığını unutmuşlar.
Yıllar sonra buralarda, oralarda senin yaşadığından söz etmek insanlara masal gibi gelecek... Şu yalan Dünyada bir zamanlar seninde var olduğunun bircik kanıtı olan mezarını ziyaret eden kalmayacak. Mezarın dümdüz olacak. Başucunda beklemekten yorulan mezar taşın yıkılacak da, onu bir düzelten bulunmayacak. Çünkü sen artık kimsenin ölüsü değilsin.
Ey! İnsan Bir gün "unutanlar'in" unuttuklarından bir unutulmuş olacağını unutma!... Adın unutulacak, mezar taşın yıkılacak, bir metrekarelik toprak evin sahipsiz kalacak. Ve Sen kimsenin ölüsü olmayacaksın! Dünyada adını anan kalmayacak. Kimsesizler kervanına'katılmış bir yolcu adı unutulmuşlar denizine düşmüş bir damla olarak anılacaksın sadece.
Ey İnsan! Yaşadığın her anın paha biçilmez bir hazine kıymetinde olduğunu bil! Sonsuzluk yurduna kıymetli armağanlar hazırla. Azığım tamamlayıver. Amelini kusursuzca yapmaya bak. Bu nefes bir gün bitecek... Önemli dünya hayatının ve amellerinin Allahın huzuruna, huzur-u Rasulullah'a bütün insanlık Önünde arz olunacağının bilincine varmandır. Ve o günde yüz akıyla hesabım verebilmendir.
Rabbim cümlemizin yar ve yardımcısı olsun. Amin.
Gururlanma insanoğlu.. Ölmemeye çaren mi var?
Seni seviyorum , Ahmed kardeş , ne güzel bir yüreğin var
Yanlış anlaşılmasın senin yaşında çocugum var ... sadece sevdiğim güzel gönlü var...