Red face Azrail’in Guzelligi
(bir doktorun hikayesi)
Ben, 40 yillik bir kanser uzmani olarak, maddeyi asan,
sayisiz olayla karsilastim ve bunlari, o olaya sahit olanlarla
birlikte belgeleyerek, ozel bir arsiv yaptim. Bunlardan 1976
yilinda yasanmis bir olayi size nakletmek istiyorum.
Kanser hastanesinde bashekimken, Serap adinda genc bir hanim hastam vardi.
Bu hastam gogus kanserine yakalanmis ve tedavi icin yurt disina gitmek istemesine ragmen, bazi formaliteler sebebiyle o imkani bulamamisti.
Serap’i ozel bir ilgiyle bizzat ben tedavi altina aldim.
Ve kisa bir sure sonra da iyilestigini gordum. Ancak, Serap'in da
butun diger kanserliler gibi ilk 5 yillik sureyi cok dikkatli gecirmesi
gerekiyordu.
Bir is kadini olan Serap, 4 yil kadar sonra bir
ihale icin Izmir'e gitmek istedi. Kis aylarinda oldugumuz icin ucakla
gitmesi sartiyla kabul ettim. Maalesef, bilet bulamamis ve benden
habersiz bindigi otobusun kaza gecirmesi uzerine, 6 saat kadar mahsur
kalmis.
Donusunden kisa bir sure sonra kanser, kemik ve akcigerine yayildi. Serap,
bacak kemiklerindeki metastaz nedeniyle yuruyemez
hale gelirken, hastaligin akcigerdeki tezahuru sebebiyle de
devamli olarak oksijen cihazi kullaniyor ve soyledigi her
kelimeden sonra, agzini o cihaza yapistirarak nefes
almak zorunda kaliyordu.
Evine gittigim gun, yine guclukle konusarak :
“Doktor bey” dedi. “Ben size...darginim.”
“Nicin?” diye sordum.
“Siz... Dindar bir insanmissiniz. Nicin bana da, Allah'i, olumu,
ahireti anlatmiyorsunuz?”
Dini inanclarinin cok zayif oldugunu bildigim icin bu teklifi karsisinda
oldukca sasirdim. Onu uzmemeye calisarak :
“Doktora ulasmak kolaydir” dedim. “Parayi bastirdin mi,
istedigine tedavi olursun. Ancak iman tedavisi icin gonulden istek duymalisin...”
Konusmaya mecali olmadigindan, “Ben o istegi duyuyorum”
manasinda basini salladi.
Artik umitsiz bir tibbi tedavinin yani sira, ebedi hayatin ve
saadetin recetesi olan iman derslerimiz baslamis ve dersler
“hizlandirilmali ogretime” donmustu.
Anlattigim iman hakikatlerini butun ruhuyla mezcediyor ve arada bir
soru soruyordu.
Vefatina bir hafta kala,
“Doktor bey” dedi. “Ben olurken ne soylemeliyim?”
“Kelime-i Sehadeti soylemelisin.”
O, haliyle tebessum ederek yine basini salladi.
Cok istirabi oldugu icin, Serap'a surekli morfin yapiyor ve
onu uyutmaya calisiyorduk. Ben, bir is seyahati sebebiyle
bir muddet ziyaretine gidemedim. Donusumde annesi telefon ederek :
“Serap, bir haftadir morfin yaptirmiyor.” dedi.
“Sabahlara kadar inliyor ve cok istirap cekiyor…”
Hemen eve gittim ve igne yaptirmamasinin sebebini sordum.
Aldigim cevabi hala unutamiyor ve hatirladikca urperiyorum.
“Ya morfinin tesiriyle olume uykuda yakalanir ve son nefeste?
“La ilahe illallah” diyemezsem?”
Iste Serap, boyle bir hanimdi. Bu arada benden istihareye
yatmami ve eger bir kac gun daha omru varsa, son gunu
uyanik kalacak sekilde morfin yaptirilmasini rica etti.
Ben hic adetim olmadigi halde Cuma gunune rastlayan o gece,
istihareye yattim ve Serap'in acizligi hurmetine Allah’a sigindim,
sali gunune kadar yasayacagina dair isaret hissettim. Ertesi gun ona :
“Hic korkma!” dedim. “Igneyi vurdurabilirsin.”
Ve Serap bir veda niteligi tasiyan bu gorusmemizde son sorusunu da sordu :
“Doktor bey... Azrail bana nasil gorunecek?”
“Kizim” dedim. “O bir melek degil mi? Hic merak etme,
olumun sana insaallah guzel gorunecektir.”
Sali gunu Serap'in agirlastigi haberini alinca hemen eve gittim.
Ancak vefatina yetisememistim. Ailesi tam manasiyla perisandi.
Sadece kendisine uzun muddet bakan dindar bir hanim akrabasi
ayaktaydi ve beni gorunce yanima gelerek :
“Doktor bey, biliyor musunuz, bu evde biraz once bir mucize yasandi!” dedi.
Ve devam etti :
“…Serap, bir saat kadar once oksijen cihazini atti ve
"yataktan kalkmasi imkansiz" denmesine ragmen
kalkarak abdest aldi, iki rekat namaz kildi.
Butun ev halki hayretten donup kaldik. Ve kelime-i sehadet getirerek
vefat etmeden biraz once de:
“Doktor beye soyleyin” dedi.
Azrail, onun soylediginden de guzelmis!.