CAFERİ_TAYYAR
Kayıtlı Kullanıcı
- Katılım
- 28 Şub 2009
- Mesajlar
- 385
- Tepki puanı
- 0
- Puanları
- 0
- Yaş
- 54
S.A.
ÇEÇENİSTANDA ŞEHİD OLAN TÜRK VATANDAŞI
Şehid Murat Konukçu
Şehadeti: 10 Ağustos 1999 Dağıstan
1974 yılında Eskişehir’de doğdu. Babasının işi nedeniyle İzmit’in Karamürsel ilçesine yerleştiler. Çocukluğu ve okul dönemi burada geçti. 1992 yılında Karamürsel İmam Hatip Lisesinden mezun oldu. Daha sonra Ahadolu Üniversitesi Sosyoloji Bölümünü kazandı.
Lise yıllarında başlayan İslami Mücadelesi, üniversite yıllarında daha bir olgunluk kazanmaya başladı. Bosna savaşının başlaması ile birlikte eğitimine ara vererek 1995 yılında Bosnaya gitti. Yaklaşık 5 ay savaştıktan sonra, savaşın durması ile birlikte, Türkiye'ye döndü. Bosna'da şehid düşen arkadaşlarını anlatırken, kendisine nasib olmadığı için hayıflanırdı.
Aklından hep Ogadin, Keşmir, Filistin geçiyordu. Çeçenistan’da Şamil Basayev’in bağımsız bir kampının olduğunu öğrenince, 1998 yılının başında Çeçenistan’a gitti.
Bir süre eğitim gördükten sonra, kampa yardım toplamak üzere Türkiye’ye geldi. Şehir, şehir dolaşarak şahsi dostlukları bulunan esnaflardan yardım toplayarak, bu kampa götürdü. Bu faaliyetlerine 1 yıl kadar devam etti.
23 Haziran 1999 tarihinde ailesiyle vedalaşarak Çeçenistan’ın yolunu tuttu. Bu gidiş farklıydı. Yardımları götürmek gayesiyle gidiyordu. Ayrıca bir operasyonun yapılacağından haberi vardı. Şehid olması için yakınlarından dua etmelerini istiyordu. Operasyondan bir hafta önce, Çeçenistan’dan annesini arayarak helallik istedi.
Dağıstan’ın Rus işgalinden kurtulması için verilen mücadelede Türkiye'den giden müslümanlardan ilk şehidler verildi: Murat Konukçu (Cüheyman) , Cemil (Ebu Zeynep) ve Avrupadan iki kardeş birlikte gelen ve büyüğü olan Faruk. Faruk, henüz 3 aydır İslamî bilince ulaşmış bir müslüman olduğunu öğrendik. Kardeşi Fatih, daha sonra şehadete ulaşacaktı. Fatih, Bosna Cihadına da katılıp, büyük başarılar göstermişti.
Murat Konukçu, Bosna cephesine gitmeden önce, yazmış olduğu bir şiirinde duygularını şöyle ifade ediyordu.
"Dağlardır benim yuvam, sılamdır dağlar
Sılaya vuslatı özlerim
Kanım kaynar, çeker beni, çağırır kendine
Ebedî yuvaya dağlar
Haksızlık karşısında Ammar gibi kıyama çağırır beni
Ana kucağı gibi sıcak ve şefkatli dağlar
Duyarım sessiz çığlığını Bosna Dağları’nın,
Çağırır beni
Bekle, geliyorum Ey Şehid Dağları..."
Murat Konukçu ajandasına mü’minlerin vasıflarıyla ilgili şöyle bir not düşmüş.
“ Önceki mü’minlerin ilahî emirlere yaklaşımı “İşittik ve itaat ettik” şeklindeydi. Şu anki müslümanların zihniyeti ise “İşittik, düşünüyoruz, tartışıyoruz, akletmeye çalışıyoruz, mütalaa ediyoruz ve nasib olursa, ömrümüz yeterse, işimiz, gücümüz, sosyal konumumuz ve yasalar elverirse itaat edeceğiz.” demektir. Ama elbetteki mü’minler ilahî emirlere ancak “Semi'nâ ve eta'nâ” derlerdi."
Murat’ın dilinden düşürmediği duası ile şöyleydi. Tam bir Şehid’e yakışacak bir dua….
"Ya Rabb! Bize, sonu şehadet olan ameller işlet !....
Nefsimizde olanı değiştirmede bize yardım et.
Hakkı olduğu gibi anlatmayı nasip et!
Bizi, sevdiklerinle beraber yaşat, sevdiklerinle beraber ölüdür ve sevdiklerinle beraber haşr eyle!
Senin zikrini anmayı ve yaşamayı bize nasip et.
Allah’ım bile bile şirk koşmaktan sana sığınırım, bilmediklerimden de af dilerim…" (Amin.)
Murat Konukçu, Karamürsel’de oturmaktaydı ve daha önce de, Bosna cephesinde 5 ay kalmıştı. Kosova'nın Sırplar tarafından yağmalanmaya başlaması üzerine de Kosova’ya gitmek üzere Makedonya ya gitti. Kosova’ya giremeden geri dönmek mecburiyetinde kaldı. Ne pahasına olursa olsun Kosova’ya gitmeyi kafasına koymuştu. İkinci defa Makendonya’ya gitmişti. Geçiş emniyeti için gereken bağlantıları kurmuş, sınırda beklemekteydi ki barış anlaşması imzalandı. Yine geri dönmek zorunda kalmıştı.
Buradan dönüşünde, Bosna cephesinden tanıdığı Karamürselli Salih’le zaman zaman dertleşirlerdi.
Murat Konukçu Dağıstan cephesine gitmeden birkaç gün önce, yine böyle bir sohbet esnasında Salih’e;
“Bugün öyle bir rüya gördüm ki, çok enteresan. Bosna’da iken bir arkadaşım, aynen benim gördüğüm bu rüyayı gördüğünü anlattıktan sonra şehid olmuştu. Benim gördüğüm rüya o kardeşimin anlattığı rüyanın aynısı. İnşaallah Dağıstan’da Şehid olurum.” diyerek, şehadet özlemini dile getirmiş.
Murat, her sefere çıkışında, annesinden helâllik dilemek adetiydi. Annesi de ciğerparesini her seferinde “ Hayırlısı ile git ve gel. Allah yardımcınız olsun” diye dualar ederek uğurluyordu. Bunu arkadaşlarına övünerek anlatırdı.
Murat kardeşimizin şehadeti ise şöyle gerçekleşir. Kendisi Şeleka diye tabir edilen ve Kamaz kamyonu üzerine monte edilmiş, uçaksavar kullanıyordu. Uçaklar, yerlerini farkeder ve bulundukları yeri bombalamaya başlarlar. Kamyon mevzi değiştirdiği esnada freni patlar, Murat ve yardımcısı Abdulbari ismindeki Ürdün’lü mücahid, kamyonun sağ taraftaki uçuruma yuvarlanması sonucu Şehid olurlar. Murat’ın cenazesini defneden Suud’lu Osman ismindeki mücahid, Murat’ın şehadet parmağını şehadet getirir bir vaziyette ve kalbinin üzerinde olduğunu, defnederken sağ kolunu ne kadar yanına koymaya çalıştıysa da, her seferinde kolu dirseğinden büküldüğünü, elini şehadet getirir vaziyette, kalbinin üstünde koyduğunu ve öylece defnettiklerini aktarmıştır.
ÇEÇENİSTANDA ŞEHİD OLAN TÜRK VATANDAŞI
Şehid Murat Konukçu
Şehadeti: 10 Ağustos 1999 Dağıstan
1974 yılında Eskişehir’de doğdu. Babasının işi nedeniyle İzmit’in Karamürsel ilçesine yerleştiler. Çocukluğu ve okul dönemi burada geçti. 1992 yılında Karamürsel İmam Hatip Lisesinden mezun oldu. Daha sonra Ahadolu Üniversitesi Sosyoloji Bölümünü kazandı.
Lise yıllarında başlayan İslami Mücadelesi, üniversite yıllarında daha bir olgunluk kazanmaya başladı. Bosna savaşının başlaması ile birlikte eğitimine ara vererek 1995 yılında Bosnaya gitti. Yaklaşık 5 ay savaştıktan sonra, savaşın durması ile birlikte, Türkiye'ye döndü. Bosna'da şehid düşen arkadaşlarını anlatırken, kendisine nasib olmadığı için hayıflanırdı.
Aklından hep Ogadin, Keşmir, Filistin geçiyordu. Çeçenistan’da Şamil Basayev’in bağımsız bir kampının olduğunu öğrenince, 1998 yılının başında Çeçenistan’a gitti.
Bir süre eğitim gördükten sonra, kampa yardım toplamak üzere Türkiye’ye geldi. Şehir, şehir dolaşarak şahsi dostlukları bulunan esnaflardan yardım toplayarak, bu kampa götürdü. Bu faaliyetlerine 1 yıl kadar devam etti.
23 Haziran 1999 tarihinde ailesiyle vedalaşarak Çeçenistan’ın yolunu tuttu. Bu gidiş farklıydı. Yardımları götürmek gayesiyle gidiyordu. Ayrıca bir operasyonun yapılacağından haberi vardı. Şehid olması için yakınlarından dua etmelerini istiyordu. Operasyondan bir hafta önce, Çeçenistan’dan annesini arayarak helallik istedi.
Dağıstan’ın Rus işgalinden kurtulması için verilen mücadelede Türkiye'den giden müslümanlardan ilk şehidler verildi: Murat Konukçu (Cüheyman) , Cemil (Ebu Zeynep) ve Avrupadan iki kardeş birlikte gelen ve büyüğü olan Faruk. Faruk, henüz 3 aydır İslamî bilince ulaşmış bir müslüman olduğunu öğrendik. Kardeşi Fatih, daha sonra şehadete ulaşacaktı. Fatih, Bosna Cihadına da katılıp, büyük başarılar göstermişti.
Murat Konukçu, Bosna cephesine gitmeden önce, yazmış olduğu bir şiirinde duygularını şöyle ifade ediyordu.
"Dağlardır benim yuvam, sılamdır dağlar
Sılaya vuslatı özlerim
Kanım kaynar, çeker beni, çağırır kendine
Ebedî yuvaya dağlar
Haksızlık karşısında Ammar gibi kıyama çağırır beni
Ana kucağı gibi sıcak ve şefkatli dağlar
Duyarım sessiz çığlığını Bosna Dağları’nın,
Çağırır beni
Bekle, geliyorum Ey Şehid Dağları..."
Murat Konukçu ajandasına mü’minlerin vasıflarıyla ilgili şöyle bir not düşmüş.
“ Önceki mü’minlerin ilahî emirlere yaklaşımı “İşittik ve itaat ettik” şeklindeydi. Şu anki müslümanların zihniyeti ise “İşittik, düşünüyoruz, tartışıyoruz, akletmeye çalışıyoruz, mütalaa ediyoruz ve nasib olursa, ömrümüz yeterse, işimiz, gücümüz, sosyal konumumuz ve yasalar elverirse itaat edeceğiz.” demektir. Ama elbetteki mü’minler ilahî emirlere ancak “Semi'nâ ve eta'nâ” derlerdi."
Murat’ın dilinden düşürmediği duası ile şöyleydi. Tam bir Şehid’e yakışacak bir dua….
"Ya Rabb! Bize, sonu şehadet olan ameller işlet !....
Nefsimizde olanı değiştirmede bize yardım et.
Hakkı olduğu gibi anlatmayı nasip et!
Bizi, sevdiklerinle beraber yaşat, sevdiklerinle beraber ölüdür ve sevdiklerinle beraber haşr eyle!
Senin zikrini anmayı ve yaşamayı bize nasip et.
Allah’ım bile bile şirk koşmaktan sana sığınırım, bilmediklerimden de af dilerim…" (Amin.)
Murat Konukçu, Karamürsel’de oturmaktaydı ve daha önce de, Bosna cephesinde 5 ay kalmıştı. Kosova'nın Sırplar tarafından yağmalanmaya başlaması üzerine de Kosova’ya gitmek üzere Makedonya ya gitti. Kosova’ya giremeden geri dönmek mecburiyetinde kaldı. Ne pahasına olursa olsun Kosova’ya gitmeyi kafasına koymuştu. İkinci defa Makendonya’ya gitmişti. Geçiş emniyeti için gereken bağlantıları kurmuş, sınırda beklemekteydi ki barış anlaşması imzalandı. Yine geri dönmek zorunda kalmıştı.
Buradan dönüşünde, Bosna cephesinden tanıdığı Karamürselli Salih’le zaman zaman dertleşirlerdi.
Murat Konukçu Dağıstan cephesine gitmeden birkaç gün önce, yine böyle bir sohbet esnasında Salih’e;
“Bugün öyle bir rüya gördüm ki, çok enteresan. Bosna’da iken bir arkadaşım, aynen benim gördüğüm bu rüyayı gördüğünü anlattıktan sonra şehid olmuştu. Benim gördüğüm rüya o kardeşimin anlattığı rüyanın aynısı. İnşaallah Dağıstan’da Şehid olurum.” diyerek, şehadet özlemini dile getirmiş.
Murat, her sefere çıkışında, annesinden helâllik dilemek adetiydi. Annesi de ciğerparesini her seferinde “ Hayırlısı ile git ve gel. Allah yardımcınız olsun” diye dualar ederek uğurluyordu. Bunu arkadaşlarına övünerek anlatırdı.
Murat kardeşimizin şehadeti ise şöyle gerçekleşir. Kendisi Şeleka diye tabir edilen ve Kamaz kamyonu üzerine monte edilmiş, uçaksavar kullanıyordu. Uçaklar, yerlerini farkeder ve bulundukları yeri bombalamaya başlarlar. Kamyon mevzi değiştirdiği esnada freni patlar, Murat ve yardımcısı Abdulbari ismindeki Ürdün’lü mücahid, kamyonun sağ taraftaki uçuruma yuvarlanması sonucu Şehid olurlar. Murat’ın cenazesini defneden Suud’lu Osman ismindeki mücahid, Murat’ın şehadet parmağını şehadet getirir bir vaziyette ve kalbinin üzerinde olduğunu, defnederken sağ kolunu ne kadar yanına koymaya çalıştıysa da, her seferinde kolu dirseğinden büküldüğünü, elini şehadet getirir vaziyette, kalbinin üstünde koyduğunu ve öylece defnettiklerini aktarmıştır.