zerda yazdı:
Trafikte arabalar her ne kadar birbirinden bağımsız hareket ediyor olsalar da, her bir trafik kuralı her bir sürücüyü bir diğerine bağlı hale getirmektedir. Siz trafikteki bir araba sürücüsü olarak, ben bağımsızım ve kimseye uymak zorunda değilim diyerek, dönüşlerde sinyal vermeden dönebilir misiniz? Kırmızı ışıklarda durmadan yolunuza devam edebilir misiniz? Hız sınırı konulmuş yollarda “hiç umurumda bile değil” diyerek sürat yapabilir misiniz? Tabii ki yapamazsınız. Yaparsanız trafik canavarı olursunuz. O halde nasıl ki, trafikte bağımsız olunamıyorsa, sosyal yaşantıda da bağımsızlık diye ve otonomi diye bir şeyden söz edilemez. Eğer bir çocuk bu düşünce ile yetiştirilmeye çalışılırsa, tıpkı trafik canavarının trafiği bir kâbusa çevirdiği gibi, böylesi bir çocuk da sosyal yaşantıyı bir kâbus haline getirebilir. Bundan da en başta anne ve babalar zarar görür.
O halde, anne babalar çocuk terbiyesinde hedef olarak otonomiyi ve bağımsızlığı değil, vicdan kültürünü ve bağlılığı seçmelidirler.
Evet gerçekten gücünü, kuvvetini Allah'tan alan insanlar her ne engel olursa olsun mutlaka aşmışlardır. Önemli olan bana göre niyetin sahih olmasıdır. Unutulmamalıdır ki manevi yapısı güçlü ailelerden gelen çocuklar insani değerler açısından çok daha parmakla gösterilen çocuklardır. Ama bilinçsizce yetilştirilen veya bilinçsizce törpülenen çocuklar diyelim öğrenim yaşamlarında başarılı olsalar dahi toplum yaşamlarında veya aile yaşamlarında aynı başarıyı gösterememektedirler.
Trafik kurallarını ihlal etme hakkımızın olmaması veya ihlalin söz konusu olması durumunda sonucunun ne olacağını herkes tahmin etmekte olduğu gibi manevi yapı bakımından yoksun bırakılan ailelerinde bugün geldikleri nokta aşikardır.
SDelam ve dua ile.
RABBİM, GÖZLERİMİ HARAMA BAKMAKTAN, KALBİMİ HARAMLA BARIŞIK OLMAKTAN ALIKOY.
Güçlünün her zaman kazanacağı düşüncesi ile hayata alıştırılan çocuklar, genellikle kendilerinden güçlü kişilerin gücü altında ezilmeye de mahkum olmaktadırlar. Her şeyi güç ve kendi başarısı ile elde ettiğini düşünen çocuklar, bunun böyle olmadığını ve olamayacağını anladığı an, büyük bir ruhi çöküntü ile karşılaşmaktadırlar. Sokak ortasında dayak yiyen bir çocuğun feryatlarına, yardım için koşanlar, o çocuğa yardım edip, zavallı bir adamın elinden kurtarsalar da daha sonra kurtardıkları çocuk, “Ben kendimi kendim kurtardım. Yardım diye bağırdım ve kurtuldum.” dese, kendisine yardım edenlere karşı ne kadar nankörlük etmiş olur.
Hayat zordur. İnsan ise zayıf. Ve bu zayıf insanın ihtiyacı sınırsız. Sınırsız ihtiyaç sahibi insanın imkanları ise sınırlıdır. Tüm bu zafiyet içerisindeki insanın, kendi sınırlı güç ve kuvvetine güvenerek değil, Allah’a güvenerek yaşaması onu ruhen daha da mutlu edecektir. “Aslan oğlum sen yapabilirsin. Aferin kızım, sen edebilirsin.” yerine, “Aslan oğlum sen yapabilirsin; ama unutma Allah dilerse bu işin olur.” demek daha uygun olacaktır.
O halde, anne ve babalar, kendine güvenen değil, Allah’a güvenen çocuklar yetiştirmelidirler. Tüm prensip ve terbiye yöntemlerini bu doğrultuda kullanmalıdırlar.
a.gunes****pedagoji.org