Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Ailenin Önemi (1 Kullanıcı)

konak

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
20 Tem 2006
Mesajlar
1,186
Tepki puanı
0
Puanları
0
RE: Ailenin Önemi

Rabbim sizden razı olsun. Her daim katkılarınızı bekliyorum. Selam ve dua ile.
 

konak

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
20 Tem 2006
Mesajlar
1,186
Tepki puanı
0
Puanları
0
RE: Ailenin Önemi

Adamın biri, ilk defa gittiği şehrin tarihi çarşısına uğradığında, bir dükkana girerek;

- Hatıra eşya almak istiyorum, demiş.Ne tavsiye edersiniz?

Dükkan sahibi yaşlı zat,adamı tepeden tırnağa süzüp:

- Buranın en meşhur malı, aynalardır evladım, demiş. Ama onları almaya güç ister.

Adam, hiç düşünmeden:

- Ben, yaşadığım şehrin en zengin insanıyım, diye atılmış. Benim için para önemli değil.

İhtiyar, dudak büküp:

- İnşaallah gücün yeter, demiş. Çünkü padişahlar bile alamadı onları.

Adam, ses tonunu iyice yükselterek:

- Benim elde edemeyeceğim şey yoktur!..diye direnmiş. Fiyatları ne kadar?

İhtiyar adam:

- Seçeceğin aynaya bağlı, diye gülümsemiş. Günümüze ait aynaları normal fiyata alabilirsin. Fakat eski aynalar pahalıdır.Hele hele antikalara gücün yetmez. Ama geleceğin aynası bedavadır, fakat onu görsen pek beğenmezsin.

Adam, bu sözleri pek anlamamış. Ama merakından çatlayacak gibiymiş. Aynaları bir an önce görmek istediğinden, yaşlı adamın koluna girip,dükkanın arka bölümüne geçmiş.

Yaşlı adam, elindeki baston ile işaret ederek:

- Sana ilk önce günümüze ait aynayı göstereyim, demiş.Çerçevesi gümüştendir. Fiyatıysa sadece üç altındır.

Adam, duvarda asılı duran kristal aynayı kısa bir süre incelemiş. Ve ona bakarak saçlarını düzelttikten sonra:

- Bunun bir özelliğini görmedim, demiş. Evimde de bundan üç dört tane var.

Yaşlı adam, seke seke ilerleyerek:

- O halde bu aynaya bak!.. demiş. Çeyrek asır öncesine aittir. Çerçevesi bakırdandır. Fiyatı ise yüz kese altındır.

Adam:

- Herhalde şaka yapıyorsunuz, diye gülümsemiş.Böyle basit bir ayna,on altın bile etmez.

İhtiyar adam:

- Ben sana söylemiştim!.. diye kızmış. İsterseniz vazgeçin.

Adam, iş olsun diye aynaya baktığında, bağırmamakiçin kendini zor zaptetmiş. Gözlerini ovuşturarak baktığı aynadaki görüntü, onun yirmibeş yıl önceki haline aitmiş. Ne başının büyük bölümünü saran beyaz saçlar varmış bu görüntüde, ne de yüzünü kırış kırış eden derin çizgiler.

Adamın aynaya takılan gözleri, biraz sonra fal tşı gibi açılmış. Çünkü aynadaki gençlik görüntüsünün hemen arkasından,sevdikleri geçiyormuş birer birer.

Büyük bir dehşet içinde:

- Aman Allah'ım!.. diye bağırmış.Bu geçen,kız kardeşim değil miydi? Hem de henüz kanser olmadan önce.

Daha sonra, en sevdiği teyzesi ve dayısı da geçmişler, adamın görüntüsü ardından. Her ikisi de, çeyrekasır önceki halleriyle.

Adam, dayanamayıp başını çevirmiş aynadan. İhtiyar, ona sokulup:

- Bu işten vazgeç!. demiş.Zaten bir çok insan da öyle yaptı.

- Hayır!. diye itiraz etmiş adam. Kardeşimi özlemiştim, dayımla teyzemi de.

- Peki!. demiş ihtiyar. Şu gördüğün bir antika aynadır. Çerçevesi ahşaptır. Değeriyse bin kese altın eder.

Adam,oraya doğru ilerlerken,korkusundan vazgeçmiş. Ama merakını yenemeyip aynaya baktığında, küçük bir çocuk gibi çığlık atmış. Yedi sekiz yaşlarında bir çocuk duruyormuş karşısında. Soluk yüzlü, incecik, dişleri dökük ve saçları dağınık bir çocuk.

- Aman Allah'ım!.. diye bağırmış. Bu benim çocukluğum. Cebimdeki sapan bile duruyor.

Adam, biraz sonra sendeleyerek duvara tutunmak zorunda kalmış. Bu sefer, 30-35 yaşlarındaki halleriyle annesi ve babası geçiyormuş geriden. Daha sonra da, nur yüzlü dedesi. Annesi, her gün defalarca yaptığı gibi, öpüvermiş onu yanağından. Babası ise, er zamanki şakacılığıyla, ensesine bir şaplak atmış yavrusunun.

Adam, kaçarcasına uzaklaşmış oradan. İhtiyarın yanına yığılmış ağlayarak.

Yaşlı adam:

- Gerçek aynalar böyledir evladım!.. demiş. Bu yüzden de ulaşılmaz onlara.

Adam, biraz olsun kendine geldiğinde, dükkandan atmak istemiş kendini. Fakat tam çıkacakken:

- Bedava aynalardan söz etmiştiniz, demiş. Onu da merak ettim.

İhtiyar adam:

- Ona hiçbakma evlat!. diye atılmış. Bu gün çok fazla yoruldun, kalbin dayanmaz.

- Mutlaka bakmalıyım!. diye ısrar etmiş adam. Gördüğüm şeylere artık alıştım.

Yaşlı adam, çaresiz kabul etmiş ve duvarlara asılanlardan farklı olarak, dükkanın döşemesi üzerine indirilen bir aynayı gösterip:

- İşte bu da geleceğin aynası!. demiş. Çerçevesi altından olup bedavadır. Ama onu hiç kimse almadı.

Adam:

- Geleceğin aynası ha!.demiş.Üstelik de altından ve bedava...

İhtiyar, hiç sesini çıkartmamış. Adam ise, emin adımlarla aynaya doğru ilerlemiş ve bakmak için yere eğildiğinde oracığa yığılıp kalıvermiş.

Yaşlı adam:

Geleceğin aynasında ne göreceğini tahmin etmen ve ona göre hazırlıklı olman gerekirdi evladım, demiş. Senin de gücün yetmedi demek ki...

İhtiyar adam, müşterisinin cansız vücudunu kucaklarken, onun aynadaki görüntüsüne bakmış.

Kuru bir iskelet görünüyormuş...
 

konak

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
20 Tem 2006
Mesajlar
1,186
Tepki puanı
0
Puanları
0
RE: Ailenin Önemi

Kim o?
Adam misafirliğe diye gittiği evin kapısını çalınca, ev sahibi içerden seslenmiş:
-Kim o?
Gelen misafir: “ Benim ben!” diye cevap vermiş. Tabi evsahibi adamı tanıyamamış: “ Sen de kimsin be kardeşim?” demiş.
Adam:” Ben adem oğullarından bir âdemim” diye cevaplayınca, ev sahibi çaresiz kapıyı açmış: “ ben de âdemoğullarının neslinin tükendiğini zannediyordum meğer anlayışsız kısmı hâlâ yaşıyormuş” demiş ama, adam zaten anlayışsız olduğu için buradaki nükteyi anlayamamış.
 

konak

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
20 Tem 2006
Mesajlar
1,186
Tepki puanı
0
Puanları
0
RE: Ailenin Önemi

O gün çok heyecanlıydım. Büyük bir merak içersindeydim. Annemle birlikte mahallemizde yalnız başına yaşayan ve gözleri görmeyen, yaşlı bir teyzeyi ziyarete gidecektik.
Arkadaşım Esra’ya bu ziyaretimizden söz ettim. O umursamaz bir tavırla:
- Ne yapacaksın? Kör bir kadını mı ziyaret edeceksin? diye söylendi.
Esra’nın bu yakışıksız sözlerine karşılık; yaşlı ve özellikle yalnız yaşayan, hasta ve kimsesizlere yapılan ziyaretlerin, Allah katında çok sevap olduğunu, onun bu sözlerini ise, kendisine hiç mi hiç yakıştıramadığımı söyledim.
O gün, sürekli bir biçimde Esra’nın sözlerini düşündüm. Üzüldüm, üzüldüm.
Bir insan hiç bu kadar acımasız, duygusuz olabilir miydi?
Annemin daha önce bu teyzeye yaptığı ziyaretler sonrasında bana anlattıklarını hatırladım.
Yaşlı âmâ teyze nasıl da memnun olmaktaydı annemin ziyaretlerinden. Ona dualar ettiğini nasıl da mutlu olduğunu bir bir anlatmıştı annem.
Evet bu yaşlı âmâ teyzeye gidecektik annemle.
Anneme, önceki gün Esra’yla konuşmamızdan söz ettim. Kör bir kadını niçin ziyaret edeceğimizi sorduğunu söyledim.
Annem sözlerimin sonunu bile beklemeden, Esra’nın duyarsızlığına büyük bir tepki gösterdi. Kızdı. İnsanların birbirine karşı sorumlulukları olduğunu söyledi. Peygamber Efendimiz’in komşu haklarına ne kadar önem verdiğini anlattı. °Komşusu açken, tok yatan bizden değildir’ sözünü her birimizin bir ilke olarak benimsememiz gerektiğini söyledi.
Annemin anlattıklarını merakla dinliyordum. Bir Müslüman çocuk olarak, insanları sevmemizi, yaşlılara, kimsesizlere, yoksullara yardımda bulunmamız gerektiğini bir kez daha hatırladım. Esra’nın tavrı, bu konuda yeniden düşünmeme neden olmuştu.
Annem, Esra’nın “Kör kadın” sözüne de çok kızmıştı.
Bana kör ile âmâ kelimelerinin anlamını ayrı ayrı anlatmaya başladı. O zaman kör kelimesinin, daha çok doğruları, gerçekleri görmeyen, insanlıktan sevgiden uzak olan insanlar için kullanıldığını öğrendim. Annem, Kur’an-ı Kerim’de ilâhi gerçekleri görmeyen insanlar için: “Onların gözleri kör, kulakları sağır, kalpleri kilitlidir“ ifadelerinin yer aldığını söyledi. Gözleri eşyayı, dünyayı görememek demek olan âmâ kelimesini kullanmanın, daha doğru olacağını anlamıştım.
O gün, okuldan eve gelir gelmez, önlüğümü çıkardım. Annem de hazırlanmıştı. Ağabeyime bir not yazarak evden çıktık.
Annem yolda, gideceğimiz teyzeyle ilgili olarak bana bilgi verdi. İnsanları ziyaret etmenin, onları sevmenin herkes için bir görev olduğunu bir bir anlattı.
Sekiz on merdiven çıktıktan sonra apartmanın giriş katındaki sol dairenin kapısını çaldık.
Kapı açıldı. Yaşlı âmâ teyze işte karşımızdaydı. Bizi içeriye buyur etti. Bir köşeye oturduk.
Bugüne kadar, çarşılarda; caddelerde âmâ insanlar görmüştüm. Ellerindeki bastonlarla, dikkatlice yürüyen bu insanların yerine kendimi koyar, onların hallerini anlamak isterdim.
Görmeden yürümek nasıl da zordur. Bu insanların durumunu düşünmeden yapılan: kaldırımlar, açılıp da kapatılmayan çukurlar, onların hayatını nasıl da zorlaştırıyor kim bilir?
İşte şimdi karşımda yine gözleri görmeyen, yaşlı ve kimsesiz bir teyze duruyordu.
Annem, teyzenin hatırını, bir şeye ihtiyacı olup olmadığını sordu. Güler bir yüz, temiz bir dille:
- Allah’a şükür yavrum, sağ ol önemli bir ihtiyacım yok. Zaten zaman zaman bir iki komşu da ziyaretime geliyorlar. İhtiyaçlarımı karşılıyorlar sağ olsunlar, cevabını verdi.
Âmâ teyzenin adının Cevriye olduğunu öğrenmiştim.
Cevriye Teyze, yıllar öncesinde geçirdiği bir hastalık sonunda yedi defa gözlerinden ameliyat olmuş. Ne yazık ki, ameliyatlar olumlu sonuç vermemiş. Gözleri o yıllardan bugüne görmüyormuş.
Cevriye Teyze bunları anlatırken, ben bütün dikkatimle onu inceliyor ve dinliyordum.
Güzel, nurani, temiz bir yüzü vardı. Yavaş yavaş konuşuyordu, ikimizi de görüyormuş gibi konuşuyordu.
Bir yandan annem ve teyzenin konuşmalarını dinliyor, bir yandan da evin, beni hayrete düşüren, temizliğini düşünüyordum: Bu evi, Cevriye Teyze böyle temizleyemezdi. Mutlaka bir tanıdığı, bir başka komşu teyze gelip evi temizliyordu.
Ben bu düşünceler içerisinde şaşkın bir haldeyken bana:
- Boncuk! Sen nasılsın? diye seslendi.
Beni nasıl fark etmişti bilemiyorum. Hiç sesimi çıkarmamıştım. Yalnızca onları dinlemiştim. Kim bilir...
Cevriye Teyzenin bana, Boncuk diye seslenmesi, hoşuma gitmişti. Ona iyi olduğumu, teşekkür ettiğimi söyledim. Ben de onun hatırını sordum.
Cevriye Teyzeyle annem ne kadar konuştu? Bilemiyorum. Ama havanın kararmaya başladığına bakılırsa, birkaç saat olmuştu.
İzin isteyerek ayrıldık Cevriye Teyzelerden. Ben onun elini öptüm. O da beni yanaklarımdan öptü.
Teyze’den ayrılıp evimize dönerken, annemle yine onu, Cevriye Teyzeyi konuştuk.
Şimdi evde yapayalnızdı. Gözleri görmüyordu. Evin işi, yemek, bulaşık... Bir sürü yapılması gereken iş... Hangisini nasıl yapacaktı? Bunları yaparken nasıl da zorlanacaktı? Hele temizlik işi...
Anneme sordum:
- Cevriye Teyze işlerini nasıl yapabiliyor?
Annem, Cevriye Hanım’ın işlerini bizzat kendisinin yaptığını, zor da olsa yapmaya çalıştığını, zaman zaman da bazı komşuların ona yardımcı olduklarını, evin kirlendiğini ise kokudan anladığını söyledi. Herkesin pek çok derdi olabileceğini, önemli olan bu sıkıntıları aşarak yaşayabilmek olduğunu hatırlattı. Bu noktada, daha büyük sıkıntıları, hastalıkları olan insanlara bakarak, halimize şükretmemiz gerektiğini öğütledi.
Kendimi, ailemizi, ağabeylerimi, anne ve babamı, evimizin şartlarını düşündüm. Ufak tefek sıkıntılara rağmen, önemli problemlerimiz yoktu. Allah’a şükrettim. Sıkıntılı, hastalıklı, yoksul ailelere ise yardım etmesini diledim Allah’tan.
O akşam, gözlerimde Cevriye Teyze’nin evi, temizliği, güler yüzlülüğü, kulaklarımda ise, annemle konuşurken söylediği sözlerin hemen hepsi kalmıştı. Ama bu sözlerin içinde şu özlü sözü, ömrüm boyunca hiç unutmayacağım:
- Önemli olan, insanın gözlerinin görmesi değil, asıl önemli olan şey, Allah sevgisini, kardeşliği, insanlığı görememektir. İnsan gönü! gözüyle de dünyayı görebilir. İnsanları sevebilir, insanlara yararlı olabilir.
Ama asıl körlük: Allah sevgisini, asıl güzellikleri görememektir.
 

konak

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
20 Tem 2006
Mesajlar
1,186
Tepki puanı
0
Puanları
0
RE: Ailenin Önemi

Bir gün Harun Reşit’in karısı, beyine şöyle diyor:

Allah’a hamd olsun ki bu dünyada saraylarda rahat ve mutluluk içinde yaşıyoruz. Rabbimiz bize ahirette de böyle hatta daha iyi şartlarda yaşamayı nasip etse keşke diyor. H.Reşit de inşallah hanım kim istemez ahiret mutluluğunu diyor. H. Reşit dışarı çıkıp dolaşırken Behlül Dana’nın yeri kazdığını görüyor ve takılmadan edemiyor:

Hayırdır Behlül yine ne işler çeviriyorsun? Diye soruyor. O da Cennet arıyorum diyor. Harun Reşit, “Yapma Behlül! Burada Cennet aranır mı? diyor. Behlül de taşı gediğine koyuyor:

Sen sıcak yatağında hanımının yanında cennet arıyorsun oluyor da burada neden olmasın? Diyor.
 

konak

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
20 Tem 2006
Mesajlar
1,186
Tepki puanı
0
Puanları
0
RE: Ailenin Önemi

Rabbim cümlemize tüm yaşamımızda Cennet aramayı nasip etsin.
 

yasemin52

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
24 Kas 2008
Mesajlar
7
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
39
s.a öncelikle çocuklar anne ve babalara ödünç verilir...onlar en güzel ahlak ve inançla allaha döndüklerinde sorumluluk anne_babaya aittir ne kadar güzel ahlak olursa okadar allah katınca yüce olursunuz...rabbim banada nasip ederse eğer anneliği ilk işim temelden inancını,hak,hukuk,adalet,saygı,sevgi,affetme,şevkat,merhamet..herşyeden önce peygamber efendimizin sünnetlerini öğretsem hepsini en iyi şekilde öğrenir...aile çok değerli bir kurumdur...huzuru vermeliyiz çocuklarımıza hele ki şu zamanda üzerlerine titreyip inancını en iyi şekilde aşılamalıyız.allaha emanet olun
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt