Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Adıyaman'lı M.Raşit Erol Hz. K.s. (1 Kullanıcı)

mustafa_xtar

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
26 Eyl 2006
Mesajlar
5,606
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
41
Konum
Oradan
RE: Adıyaman'lı M.Raşit Erol Hz. K.s.

mustafa_xtar yazdı:
sultanım

hani ben çemberin en dışındaydımya.
hani bagırıyordumda sesimi kimse duymuyordu.
hani uzatıyordum elimi bataklıktan cıkmak için
hani ugraşıyordumda habire batıyordumya
hani ne anam ne babam anlıyordu beni
ne dostum ne arkadaşım ne kardeşlerim.
sultanım hani sen benim elimden tutmuştunya
hani benim necis halime aldırmadan bagrına basmıştın
hani ilk menzile gelişim vardıya
hani sen bana uzun uzun bakmıştın
hani ben orda utancımdan yerlere batmıştım
hani gözlerim ilk defa allah için aglamıştı
hani bir gün sen haneyi sadete gidiyordunya
hani bende arkandan ne olur banada bak diye yalvarmıştım
hani babacıgım sultanım sende dönüp bakmıştınya tebessümle
hani beni dizinin dibine otutturupta elimden tutmuştun
hani bende gül kokulu ellerinde söz vermiştim
yarabbi ben çok pişmanımdiye.
hani sende bana şahitlik etmiştin.
hani babacıgım ben hep sözümü bozup gelirdimya
hani sen yinede şefkatla merhametle bakardın.
hani yine severdin bana dua ederdin
ben yine gül kokulu ellerinden tutar
bir daha yapmıyacagım derdim.
hani babacıgım sen bana nazar ederdinya
yine öyle bak bana babacıgım....

dermanbey
 

mtekik

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
26 Ağu 2006
Mesajlar
2,702
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
53
Web Sitesi
islamiportal.net
RE: Adıyaman'lı M.Raşit Erol Hz. K.s.

mustafa_xtar yazdı:
sevvalmina yazdı:
mtekik yazdı:
sevvalmina yazdı:
adıyamana,afyona yada ist kavacığa gidebilenler varmı.

S.A.
AFYONA GİTTİM, HATTA ORADA TRAFİK KAZASI BİLE YAPTIM.
ADIYAMAN'A ÇOK GİTTİM,
KAVACIK ORAYA GİTMEDİM, (TÜRKİYENİN NERESİNE DÜŞÜYOR:D:D:D
K.S.E.O.

o zaman sende sofilerdensin abi:)kavacık istanbulda

:):):):):):):):)

YOK ABLA BEN SOFİ DEĞİLİM, AMA DEDİM YA BEN HER CEMAATE GİDER, ONLARIN DERS HALKALARINA KATILIRIM. HER ÇİÇEKTEN BAL ALIRIM YANİ.
ADIYAMAN MENZİLE BİR DEFA GİTTİM, NE YALAN SÖYLÜYEYİM, ORDA SABAH NAMAZI KILMAK NASİP OLDU AMA, ŞEYH EFENDİ GELİRKENKİ TABLOYU GÖRÜNCE VEDE AKABİNDE NAMAZ SAFLARININ HALİNİ GÖRÜNCE, ÇOK ŞAŞIRDIM, YAA DEDİM BU NASIL SAF DİZİLİŞİ, GERÇEKTEN CAHİL İNSANIMIZ ÇOK. TABİ BUDA ŞEYH EFENDİYE MAL EDİLİYOR YAZIK.
K.S.E.O.
 

mustafa_xtar

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
26 Eyl 2006
Mesajlar
5,606
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
41
Konum
Oradan
RE: Adıyaman'lı M.Raşit Erol Hz. K.s.

mtekik yazdı:
mustafa_xtar yazdı:
sevvalmina yazdı:
mtekik yazdı:
sevvalmina yazdı:
adıyamana,afyona yada ist kavacığa gidebilenler varmı.

S.A.
AFYONA GİTTİM, HATTA ORADA TRAFİK KAZASI BİLE YAPTIM.
ADIYAMAN'A ÇOK GİTTİM,
KAVACIK ORAYA GİTMEDİM, (TÜRKİYENİN NERESİNE DÜŞÜYOR:D:D:D
K.S.E.O.

o zaman sende sofilerdensin abi:)kavacık istanbulda

:):):):):):):):)

YOK ABLA BEN SOFİ DEĞİLİM, AMA DEDİM YA BEN HER CEMAATE GİDER, ONLARIN DERS HALKALARINA KATILIRIM. HER ÇİÇEKTEN BAL ALIRIM YANİ.
ADIYAMAN MENZİLE BİR DEFA GİTTİM, NE YALAN SÖYLÜYEYİM, ORDA SABAH NAMAZI KILMAK NASİP OLDU AMA, ŞEYH EFENDİ GELİRKENKİ TABLOYU GÖRÜNCE VEDE AKABİNDE NAMAZ SAFLARININ HALİNİ GÖRÜNCE, ÇOK ŞAŞIRDIM, YAA DEDİM BU NASIL SAF DİZİLİŞİ, GERÇEKTEN CAHİL İNSANIMIZ ÇOK. TABİ BUDA ŞEYH EFENDİYE MAL EDİLİYOR YAZIK.
K.S.E.O.

Abi o kalabalık Mübareği görmenin verdiği heyecandan oluşan kalabalık. Küçücük kasabaya günde binlerce hafta sonları beşbini aşkın bayramlarda da on bine yakın bi kalabalık gelince ve mübareği görmenin heyecanıyla, Ellerinde güllerle camiye girerken verdiği selamı duymanın mutluluğuyla coşan gönüller, mübareğin mihraba geçmesiyle durulur ve bozulan saflar ip gibi olur. İlk gitmeniz hasebiyle biraz karışık gelmiş olabilir. Ama Allah mübarek etsin.
 

mustafa_xtar

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
26 Eyl 2006
Mesajlar
5,606
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
41
Konum
Oradan
RE: Adıyaman'lı M.Raşit Erol Hz. K.s.

HEKİMOĞLU İSMAİL

Büyük fırtınalar içinde, en güzel feryad, yine "Allah" demektir. Sürgün: Düşünüyorum, bir kisim insanlari devlet sürgün ediyor. Gönüller Sultani kendi kendini sürgün etmiş. Şehirlerden uzaklaşmiş. Tepeler üzerinde, en basitinden yerler yapmiş. Evler basit, cami büyük!... Televizyon, radyo, gazete yok. Siyaset, parti, iktidar hirsi yok. Şehirlerin günaha akan caddeleri, hileli hurdali ticaretleri yok. Gayri ihtiyari zaman kendi kendime sorum "Türkiye'de miyim?" Irklar, kavimler kaynaşmiş, diller bir kelimede ittifak etmiş: "Allah!" Su: Dikkatle bakınca İslamiyetin keramet gerçeği burada da oldukça bol. Mesela, asırlardır susuz olan bu topraklarda, bir yer kazılmış, su çıkmış. Bu sudan hergün binlerce kişi abdest alıyor, içiyor, yıkanıyor ve bahçeler sulanıyor. Kıraç topraklarda güzel bahçeler kurulmuş İlim Alah'ın İslam Allah'ın ve hepimizi yaratan Allah! Gönüller Sultanı bir insandır, Allah'ın askeridir. Emir almış, vazifesini yapıyor. Falan köyün camisi cemaatsizmiş. Şimdi gençlerle dolu. Çünkü Gönüller Sultani'm görmüşler. Öğle tatilinde camiye koşan işçiler, onu görmüşler. Çantasını kenara bırakıp namaz kılan gençler, onu görmüşler. İslamiyetin Hak din olduğuna binlerce delil var Bir de Gönüller Sultanı'nın icraatı...
 

mustafa_xtar

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
26 Eyl 2006
Mesajlar
5,606
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
41
Konum
Oradan
RE: Adıyaman'lı M.Raşit Erol Hz. K.s.

mustafa_xtar yazdı:
Seyyid Muhammed Raşit Erol Hz. Sohbetlerinden

Hz. Musa (a.s.), Hz. Muhammed (s.a.v.)'in ve O'nun ümmetinin fazilet ve büyüklüğünü, Allah (c.c.) katındaki değerini Levh-i mahfuz'da gördükten sonra şöyle buyurur: "Ya Rabbi! Hz. Muhammed (s.a.v.)'in ümmeti olamadım. Bari ümmetini görenlerden olsaydım" diye arzu ediyor. O sırada İmam-ı Gazali (rh.a)'nin ruhaniyeti oraya geliyor ve Hz. Musa (a.s.) ile görüşüyor.

Hz. Musa (a.s.):

-Sen kimsin? diye sorunca, îmam-ı Gazali:

- Muhammed Oğlu, Muhammed Oğlu, Hamid Oğlu İmam-ı Gazali'yim diye cevap verir. Bu cevap üzerine Hz. Musa (a.s.)

-Künyeni neden bu kadar uzun söyledin, yalnızca İmanı-ı Gazali deseydin yetmez miydi? diye sorar. İmam-ı Gazali (rh.a) de cevap olarak

-Allah (c.c.) Hazretleri, ile konuşmaya gittigin zaman sana "sag elindeki nedir?" diye sordugunda, sen onu tanitirken "O benim asamdir. Ona dayanirim ve onunla davarlarima yaprak silkerim ve onda benim başka hacetlerim de vardir" diye uzun uzun anlattin, kisaca cevap verseydin yeterli olmaz miydi?" şeklinde sorusuna soruyla cevap verir. Hz. Musa (a.s.) da cevap olarak:

-Ben Allah-u Teala (c.c.) ile biraz daha fazla konuşabilmek için uzun uzun açikladim, der. Imam-i Gazali (rh.a) de cevap olarak:

-Sen Allah (c.c.)'in büyük peygamberlerindensin. Kelimetullah'sın. Kitab verilenlerdensin. Onun için seninle daha fazla konuşabilme şerefine nail olmak için uzun açıklamada bulundum, der.
 

mustafa_xtar

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
26 Eyl 2006
Mesajlar
5,606
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
41
Konum
Oradan
RE: Adıyaman'lı M.Raşit Erol Hz. K.s.

Seyda Sultan Muhammed Raşit El Hüseyni Sohbetlerinden

İşte Hz. Musa (a.s.) ile bu derece yakın olabilen İmam-ı Gazali (Rh.A.) zamanının en büyük alimi idi. Ama tasavvufu sevmeyen tasavvuf münkiri idi. İmam-ı Gazali (rh. A.)nin kardeşi ise tasavvuf ehli veli bir zat idi. İmam-ı Gazali (rh.a)'ye ilminden dolayı, her müşkülü olan fetva almaya geldiği halde, kardeşi arkasında namaz bile kılmıyordu.

İmam-ı Gazali (rh.a) arkasında namaz kılmadığı için kardeşini annesine şikayet etti. Annesi kardeşini camiye cemaate gitmesi için ısrar etti. Gayesi İmam-ı Gazali (rh.a)nin gönlünü almaktı. Gazali'nin kardeşi annesine;

-Anne, onun arkasında benim namazım olmaz, dedi.

Bunun üzerine annesi fazla ısrar etti: "Bak oğlum, o senin büyüğün, sen cahilsin, ağabeyin alim kişidir, herkes ona geliyor, müşkülünü halledip gidiyor, herkesin namazı kabul oluyor da seninki neden kabul olmasın? Mutlaka gidip arkasında namaz kılacaksın" diye çok ısrar edince İmam-ı Gazali'nin kardeşi camiye gidiyor. O gün İmamı Gazali (rh.a)'ye namazdan önce bir kişi geliyor ve hayız (kadınlık hali) hakkında bir soru soruyor, İmam-ı Gazali (rh.a) de "Namazdan sonra gel, cevabını vereyim" diyor.

Namaza başlayinca Imam-i Gazali sürekli hayiz (kadinlik hali) ile ilgili soruyu düşünüyor ve namazin tamamini cevap hazirlamakla geçiriyor, bu arada imam-i Gazali'nin kardeşi sürekli tekbir aliyor, sonunda namazi bozuyor ve yeniden kiliyor.

İmam-ı Gazali, kardeşinin ikide bir tekbir almasına ve namazı bozup, tekrar kılmasına çok üzülüyor ve annesine şikayette bulunuyor.

Annesi, "Oğlum, neden ağabeyinin namazına müdahale ettin, cemaatın içinde mahcup duruma düşürecek hareket yaptın, hani bana söz vermiştin, Namazı kılıp gelecektin? deyince, İmam-ı Gazali'nin kardeşi annesine;

-Anne, bir insan göbeğine kadar kana bulanırsa onun arkasında kılman namaz kabul olur mu? diye soruyor ve "bu soruyu abime de sor" diyor.

Annesi, İmam-ı Gazali'ye bu soruyu aynen aktarıyor.

İmam-ı Gazali (rh.a) namazdaki durumunu hatırlıyor, namazı hayızla uğraşmaktan tam olarak kıldıramadığını ve kardeşinin de keşif sahibi olduğu için haline vakıf olduğunu anlıyor. Gerçekleri görüyor ve daha önce inkar ettiği tasavvuf ve tarikat yoluna giriyor. Gerçekleri gördüğü ve alim de olduğu için çalışarak kısa zamanda Gavs oluyor.

Bu nimete layık olmak için çok çalışalım, Hz. Muhammed (s.a.v.)'e hakiki ümmet olmaya gayret edelim.
 

mustafa_xtar

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
26 Eyl 2006
Mesajlar
5,606
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
41
Konum
Oradan
RE: Adıyaman'lı M.Raşit Erol Hz. K.s.

mustafa_xtar yazdı:

Seyyid Muhammed Raşit Erol Ks. Sohbetlerinden

[big]Rabbul Aleminin bize üç büyük nimeti[/big]​

Allah (c.c.) bizlere üç büyük nimet bahsetmiştir. Bu nimetlere çok şükür etmemiz lazımdır. Bu nimetlerden birincisi ve en önemlisi; Allah (c.c.)'in bizi Müslüman olarak yaratmasıdır. Bizim de bu nimete karşılık Allah (c.c.)'a çok ibadet etmemiz lazım. Oruç tutmak, zekat vermek, sadaka vermek, namaz kilmak Allah (c.c.)'in bize bahşettiği en büyük nimetlerdendir. Bu ibadetlere karşilik Allah (c.c.) müslümanlara cenneti ve içindeki nimetleri hazırlamış ve ebedi olarak orada kalacaklardır. Ona göre ibadetleri artirmamiz lazim gelir.Allah-u Teala (c.c.) bize hidayet yolunu göstermekle büyük bir lütuf ve ihsanda bulunmuştur. Kafirler bu lütfü ilahi'ye icabet etmediklerinden ötürü onlara ebedi cehennem ateşi ve izdirabmi hazirlamiştir.

İnsan bir düşünecek olursa, parmağını tuttuğu bir mum ateşine bile parmağını tutamazken nasıl olurda ebedi ateş olan cehennemlik amelleri işler, günahlardan sakınmaz ve ibadet yapmaz? Bütün bunları düşünerek ibadetlerimizi artırmamız lazım. Allah (c.c.) tüm dünyanın servetini bize vermiş olsaydı ve bu serveti Allah (c.c.) yolunda tasadduk etseydik yine de müslüman olmanın şükrünü eda edemezdik.

Allah (c.c.)'m bize bahşettigi ikinci büyük nimet; bizleri en son ve en büyük peygamber Hz. Muhammed (s.a.v.) ümmeti olarak yaratmasıdır. Nasıl ki, Hz. Muhammed (s.a.v.) paygamberlerin en efdali ve en üstünü ise, Hz. Muhammed (s.a.v.)'in ümmeti de ümmetlerin en üstünüdür.

Hz. Musa (a.s.) Levh-i Mahfuz'a baktığı zaman, orada Hz. Muhammed (s.a.v.)'in öyle hasletlerini, bü-yüklüğimü, faziletini görmüş ki, "Ya Rabbii Keşke beni de Hz. Muhammed (s.a.v.)'in ümmeti olarak ya-ratsaydın, başka bir şey istemezdim" buyurmuştur. Biz böyle bir peygamberin ümmetiyiz. Buna layık olmaya çalışalım.

Hz. Peygamber (s.a.v.) buyurdu: "Benim ümmetimin evliyaları, Beni İsrail peygamberleri gibidir. (Bu,büyüklük bakımından değil, hidayet bakımındandır.) " Eskiden gönderilen peygamberlerin bir kısmı yalnız kendisini irşad etmiş, bir kısmı yalnız kendi ailesini, bir kışımı kendi içinde bulunduğu kabilesini, bir kısım da yalnız bulunduğu köyü irşad edebilmiştir. Hz. Peygamber (s.a.v.)'in ümmetinin evliyaları, mür-şid-i kamilleri ise daha fazla irşadda bulunarak daha çok kişinin hidayete ermelerine vesile olmuşlardır.

Allah (c.c.)'ın bize sunduğu üçüncü büyük nimet, Allah (c.c.)'ın Hz. Muhammed (s.a.v.)'in ümmetini son ümmet olarak, bizleri de ümmetin en son kısımlarında yaratmasıdır. Diğer ümmetler binlerce ytl toprak altında (kabirde) yattıkları ve günahkar olanların kabir azabı çektikleri halde, bu son ümmet az bir süre toprak altında yatacaktır. Ve (günahkar için de) azapları da çok kısa bir zaman sürecektir.Cenab-ı Hakk'ın bizlere farz kıldığı namazda huşu ve takvaya da çok dikkat etmeliyiz.Namaz peygamber (s.a.v.)'e miraçta farz kılınmıştır. İlk önce elli rekat olarak farz kılınmıştır. Bu emirle Rabb'in huzu-randan dönen Hz. Peygamber (s.a.v.) altıncı kat semada Hz. Musa (a.s.)'m ruhaniyeti ile karşılaşır. Hz. Musa (a.s.), Resullah Efendimiz'e (s.a.v.) elli vakit namazın çok olduğunu, bunun ahir zaman ümmetine ağır geleceğini, Allah (c.c.)'tan namaz vakitlerini azaltması için niyazda bulunmasını söyler. Resulullah (s.a.v.) da tekrar Allah-u Teala'nın (c.c.) huzuruna varıp, elli vakit namazın ağır gelebileceğini, vaki
tleri biraz azaltması için Alah-u Teala'nın (c.c.) huzuruna varıp, elli vakit namazın ağır gelebileceğini, vakitleri biraz azaltması için Allah-u Teala'ya (c.c.) niyazda bulunur.

Allah-u Teala (c.c.) da namazları on vakit azaltarak kırk vakte indirir. Resullulah Efendimiz (s.a.v.) geri dönerken tekrar Hz. Musa (a.s.) ile karşılaşır. Hz. Musa (a.s.) yine bu kadar vakit namazın çok olacağını söyler ve biraz daha azaltılması için tekrar Allah-u Teala (c.c.)'nın huzuruna gitmesini söyler. Bu gidip gelmeler birkaç kez daha tekrarlanır ve namaz vakitleri sonunda beş vakte indirilir. İşte böylece Muhammed aleyhisselam ümmetine her gün beş vakit namaz farz kılınır.
 

mustafa_xtar

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
26 Eyl 2006
Mesajlar
5,606
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
41
Konum
Oradan
RE: Adıyaman'lı M.Raşit Erol Hz. K.s.

mustafa_xtar yazdı:


Hekimoğlu İSMAİL


Fakat milyonlarca insanın bulunduğu şehirlerde kendilerini yalnız hissedenlere inat, bunlara hergün binlerce insan akın akın ziyarete gelmiş. Evet, orada bulunduğum üç gün içinde hergün otobüsler, taksiler, minibüsler dolusu insan gelirdi.Mahşeri bir kalabalık vardı, bu insanları oraya çekip getiren neydi? Niçin geliyorlardı? Yaz, kış demeden, yorgansız, yataksız camide veya surda burda nasıl yatıyorlardı? Ne yiyip içiyorlardı? Evet, İslami Öğretim ve eğitim yok edilirken, Müslümanlar sebeplerin dışında, İslamiyet'le müşerref olup, İslamiyet'in hakkaniyetine alenen inanıyorlardı. Raşid efendi, pek konuşmazdi, vaz-u nasihatte bulunmazdi. Sadece imamlik ederdi. Amma onu gören kötü alişkanliklarini terk eder, bazilari sakal birakir, dini kiyafetler içinde işine bakardi. Nasil ki, miknatis, demir cinsinden şeyleri miknatislandirirsa, o da yanina yaklaşana Islami hayati aşilardi. Bu, elbette Allah vergisiydi. Islam'dan uzaklaşan bir kisim kullarini Allah, bu şekilde Islam'a çekiyordu.Her irktan, her mezhepten, hatta her dinden insanlar gelirdi, bunlari getiren sebebi anlamak mümkün degil, amma giden bir daha gitmek ister, sevdiklerini de götürürdü. O, seyyiddi, âli beyttendi.
 

mustafa_xtar

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
26 Eyl 2006
Mesajlar
5,606
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
41
Konum
Oradan
RE: Adıyaman'lı M.Raşit Erol Hz. K.s.

SEYDA SULTAN MUHAMMED RAŞİT EL HÜSEYNİ K.S. SOHBETLERİNDEN

AMEL "Allah (c.c.) yanında en makbul insan takva sahibi olandır, doğru yolda gidendir. İnsanın büyüklüğü, iyiliği ameline göredir. İnsanın ameli ne kadar çok olursa, Allah'a (c.c.) yanında o kadar makbul ve iyilerden olur. Cehennem ve kabir azabından muaf tutuldukları, büyük yaratıldıkları halde Peygamberlere dahi Cenab-ı Hak taat ve ibadet etmelerini emretmiştir. Onlar da asla muhalefet etmemişlerdir. Şayet etselerdi Peygamber olamazlardı. Allah'ın yanında en makbul kul, en efdal Peygamber olan Hz. Muhammed (s.a.v.) bile en çok ibadet eder, taatte bulunur ve Hak yolunda eza ve cefaya katlanırdı. İbadetlerinin çokluğundan dizleri şişerdi. Yine de Allahu Teâlâ: "EMROLUNDUĞUN GİBİ DOSDOĞRU HAREKET ET" diye hitabda bulunmuştu. Bu ayeti kerime inzal oldu. Hz. Peygamber (s.a.v.): "Beni Hud süresi ihtiyarlattı" buyurmuştur. Hz. Peygamber Allah'tan bu kadar korkar, emirlerine karşı gelmekten çekinirdi. İnsanda Allah'a kullukta böyle olmalı. Kimsenin canı, keyfi çalışmak, ibadet yapmak istemese bile, Allah'ın gazabına uğramamak, cehennem ateşinde yanmamak, ahirette perişan olmamak için yüzünü Allah'a döndürmeye mecburdur. Nasıl dünya hayatında, perişan ve muhtaç olmak İstemi-yorsa ahiret içinde aynı şeyi istemeli, Allah'ın emirlerine uymalıdır. Şayet uymazsa öldüğü vakit Allahu Teala ona azab eder, kabir azabı çeker, sonunda cehennemlik olur. İşte bu felaketlere uğramamak için, insanın yüzünü Allah'a çevirip emirlerine uyması lazımdır ki Allah onu tanısın, Allah dostluğu rahatlıkla olmaz, Allah (c.c.)'a rahatlıkla kavuşulmaz. Evliyaul-lah, mürşidi kamiller pek çok amel etmişler, Alemlerin Rabbine çokça taat ve ibadette bulunmuşlar, vücutlarını çok ağır amellerle yormuşlar eziyetler çekmişler, sonra Allah dostu olmuşlardır. Ahiret dünyadan çok daha makbuldür. Ahiret hayatı çok daha uzundur. Ahiretin keyfi ve zevki dünyanınkinden çok daha hoştur. Şu halde insan taat ve ibadette bulunmalıdır. En makbul şeyin Allah sevgisi olduğu bilinmelidir. Allah'a kulluk dünya işinden zor değil, dünya işi kadar yorucu değildir insan yirmidört saatte bir saat yüzünü Allah'a (c.c.) çevirip beş vakit namaz kılamaz mı? Her farz namaz en çok beş dakika sürer. İnsan bunu yapamaz mı? Esasında insan kendini kandırıyor. Yoksa haram yemek istemese yemeye-bilir, zulüm yapmak istese yapmayabilir, fesatlık yapmayabilir, gıybet etmeyebilir. Demek ki hepsi insanın elindedir. Şeytanın silahı yoktur ki insana çevirip zorla kötülük yaptırsın. Şeytanın yapabileceği yegâne şey kalbe vesvese verip kötülüğü telkindir. Hepsi bu kadardır, tüm kuvveti budur. Eğer insan ona uymazsa hiçbir zarar veremez. Fakat insanın canı Allah'ın emirlerine karşı gelmek istiyor, bedeninin rahatını onda görüyor, şeytanda insana yol gösteriyor. Eğer insan Allah yolunu tutar, onunla dost olursa kimseye minneti kalmaz. Kimse ona düşmanlık yapamaz. Allah'a karşı kimse gelemez. Zira bütün kuvvet ve kudret onun elindedir. SABIR "İnsan ne kadar hilim sahibi, ne kadar sabırlı olursa Allah'ın yanında o kadar makbuldür. Çünkü sabır, tahammül ve hilim Peygamber (s.a.v.)'in meşrebidir. Hz. Peygamber (s.a.v.) hep sabır ve tahammül sahihiydi, hilmi çoktu. Sabır ve tahammülden daha güzel bir şey yoktur. Onun için insan daima sabır ve tahammül sahibi olmalı, gönlü geniş olmalı, uğrayacağı zulüm ve hakaretlere tahammül etmeli, Peygamber (s.a.v.) şeriatına uymalı, onun yolunda gitmelidir. Dünyada bunlardan daha güzel, daha iyi hiçbir şey yoktur. Sabır Allah'tan, acele ise şeytandandır. İnsan işlerinde sabır ve tahammül sahibi olursa Alemlerin Rabbi de onun işlerini düzeltir, yok eğer acele ederse işinde başarılı olamaz. DÜNYA Dünya adamlarından dünyaya gönül bağlayanlardan aslandan kaçar gibi kaçılmalıdır. Dünya ehlinin toplandığı yerlerde Allah bahsi olmaz, dünya bahsi, dünya işi, gıybet bulunur. Buralara devam edenlerin haya ve ahlakı değişir, Allah'tan dünyaya dönerler. İnsan elinden geldiği kadar dünyaya gönül vermemeli dünya ehlinin toplantılarına, sohbetlerine gönül vermemelidir. Çünkü zararı insanın dinine olur, faydası ise hiç yoktur. Toplantılarına gidenin Allah'a sevgisi kesilir, taat ve ibadeti azalır, kendisinde Allah aşkı kalmaz. Dünyanın insanı bozmaması için çok dikkat edilmelidir. Dünya işinde de çalişacagiz,, onu da terketmeyecegiz, fakat ahirete zarar vermemesi için dikkat etmeliyiz. Dünya muhabbeti Allah muhabbetinden fazla olursa insan tehlikeye girer. Öyleyse Allah sevgisinin daha fazla olmasina dikkat etmeli, Allah düşüncesi kişinin kalbinde olmali, insan daima Allahu Teala'nin rizasini gözetmeli ve tek gayesi Allah olmalidir. Dünya işleri sadece araç olarak görülmeli insanin kalbine girmemelidir. Dünyayi sevmemeli, keyf ve zevkine aldanmamalidir. Her işimizde, virdde, tövbede, taat ve ibadette hep Allah rizasi gözetilmelidir ki kiyamet günü, selamete ersin ve ebedi olarak cennete girsin. Dünya hayatı ebedi değildir, boştur. Dünya hayatı göçebelerin hayatına benzer. İnsanın Ömrü, malı, evladı, gençliği, akrabası hepsi geri alınmak üzere verilmiş birer emanettir. Allahu Teala hepsini geri alacak, insan çıplak olarak ahirete gidecek, ancak üç-beş metre bez götürebilecek ki o da çürüyecek. Dünya malından yanında hiçbir şey kalmayacak. Onun için insan dünyaya fazla kıymet vermemeli, dünyayı dai-,ma arkaya atıp ahireti önüne almalı, insanın gözü hep ahirette, Allahu Teala'nın hoşnutluğunu kazanacak şalin amellerde olmalıdır. İnsan dünyaya mağrur olmamalı, çünkü kendi malı değildir. Ben müslümanım, ben Allah'ın rızasına kavuşmak istiyorum, ben cennete girmek istiyorum diyen kimsenin kalbinde dünya olursa, aradan yüz sene de geçse Allah'a yaklaşamaz. Bilakis Allah'tan uzaklaşır. İnsan dünyayı, dünya hayatını sevdiği ve dünyada kendisine bir zarar gelmesini istemediği gibi, Ahireti de düşünmeli, sevmelidir. Gerçekten ahireti düşünen kimse ahirete dünyadan yüz derece daha fazla önem verir. İnsan düyaya bel bağlıyarak arkasından gitmemelidir. Dünyanın bahtı yoktur, bedbahttır. Milyon, milyar sahihleri nerede? Ne faydasını gördüler? Dünya malı Allah yolunda harcanmadıktan sonra insanın helakine, imanının tehlikeye girmesine sebep olur. Zira Allahu Teala dünyaya emek verilsin, dünya malı toplansın diye insanı dünyaya getirmemiş, insanı dünyaya kendine kulluk etsin diye, kendine yönelsin diye getirmiştir.
 

mustafa_xtar

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
26 Eyl 2006
Mesajlar
5,606
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
41
Konum
Oradan
RE: Adıyaman'lı M.Raşit Erol Hz. K.s.

AMEL "Allah (c.c.) yanında en makbul insan takva sahibi olandır, doğru yolda gidendir. İnsanın büyüklüğü, iyiliği ameline göredir. İnsanın ameli ne kadar çok olursa, Allah'a (c.c.) yanında o kadar makbul ve iyilerden olur. Cehennem ve kabir azabından muaf tutuldukları, büyük yaratıldıkları halde Peygamberlere dahi Cenab-ı Hak taat ve ibadet etmelerini emretmiştir. Onlar da asla muhalefet etmemişlerdir. Şayet etselerdi Peygamber olamazlardı. Allah'ın yanında en makbul kul, en efdal Peygamber olan Hz. Muhammed (s.a.v.) bile en çok ibadet eder, taatte bulunur ve Hak yolunda eza ve cefaya katlanırdı. İbadetlerinin çokluğundan dizleri şişerdi. Yine de Allahu Teâlâ: "EMROLUNDUĞUN GİBİ DOSDOĞRU HAREKET ET" diye hitabda bulunmuştu. Bu ayeti kerime inzal oldu. Hz. Peygamber (s.a.v.): "Beni Hud süresi ihtiyarlattı" buyurmuştur. Hz. Peygamber Allah'tan bu kadar korkar, emirlerine karşı gelmekten çekinirdi. İnsanda Allah'a kullukta böyle olmalı. Kimsenin canı, keyfi çalışmak, ibadet yapmak istemese bile, Allah'ın gazabına uğramamak, cehennem ateşinde yanmamak, ahirette perişan olmamak için yüzünü Allah'a döndürmeye mecburdur. Nasıl dünya hayatında, perişan ve muhtaç olmak İstemi-yorsa ahiret içinde aynı şeyi istemeli, Allah'ın emirlerine uymalıdır. Şayet uymazsa öldüğü vakit Allahu Teala ona azab eder, kabir azabı çeker, sonunda cehennemlik olur. İşte bu felaketlere uğramamak için, insanın yüzünü Allah'a çevirip emirlerine uyması lazımdır ki Allah onu tanısın, Allah dostluğu rahatlıkla olmaz, Allah (c.c.)'a rahatlıkla kavuşulmaz. Evliyaul-lah, mürşidi kamiller pek çok amel etmişler, Alemlerin Rabbine çokça taat ve ibadette bulunmuşlar, vücutlarını çok ağır amellerle yormuşlar eziyetler çekmişler, sonra Allah dostu olmuşlardır. Ahiret dünyadan çok daha makbuldür. Ahiret hayatı çok daha uzundur. Ahiretin keyfi ve zevki dünyanınkinden çok daha hoştur. Şu halde insan taat ve ibadette bulunmalıdır. En makbul şeyin Allah sevgisi olduğu bilinmelidir. Allah'a kulluk dünya işinden zor değil, dünya işi kadar yorucu değildir insan yirmidört saatte bir saat yüzünü Allah'a (c.c.) çevirip beş vakit namaz kılamaz mı? Her farz namaz en çok beş dakika sürer. İnsan bunu yapamaz mı? Esasında insan kendini kandırıyor.
 

mustafa_xtar

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
26 Eyl 2006
Mesajlar
5,606
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
41
Konum
Oradan
RE: Adıyaman'lı M.Raşit Erol Hz. K.s.

Sabır Allah'tan, acele ise şeytandandır. İnsan işlerinde sabır ve tahammül sahibi olursa Alemlerin Rabbi de onun işlerini düzeltir, yok eğer acele ederse işinde başarılı olamaz. DÜNYA Dünya adamlarından dünyaya gönül bağlayanlardan aslandan kaçar gibi kaçılmalıdır. Dünya ehlinin toplandığı yerlerde Allah bahsi olmaz, dünya bahsi, dünya işi, gıybet bulunur. Buralara devam edenlerin haya ve ahlakı değişir, Allah'tan dünyaya dönerler. İnsan elinden geldiği kadar dünyaya gönül vermemeli dünya ehlinin toplantılarına, sohbetlerine gönül vermemelidir. Çünkü zararı insanın dinine olur, faydası ise hiç yoktur. Toplantılarına gidenin Allah'a sevgisi kesilir, taat ve ibadeti azalır, kendisinde Allah aşkı kalmaz. Dünyanın insanı bozmaması için çok dikkat edilmelidir. Dünya işinde de çalişacagiz,, onu da terketmeyecegiz, fakat ahirete zarar vermemesi için dikkat etmeliyiz. Dünya muhabbeti Allah muhabbetinden fazla olursa insan tehlikeye girer. Öyleyse Allah sevgisinin daha fazla olmasina dikkat etmeli,
 

baltefsiri

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
24 Eyl 2006
Mesajlar
619
Tepki puanı
0
Puanları
0
RE: Adıyaman'lı M.Raşit Erol Hz. K.s.

ALLAH RAZI OLSUN...
 

baltefsiri

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
24 Eyl 2006
Mesajlar
619
Tepki puanı
0
Puanları
0
RE: İslam'a Hizmet Eden Büyüklerimiz

RE: İslam'a Hizmet Eden Büyüklerimiz

ALLAH RAZI OLSUN...
 

mustafa_xtar

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
26 Eyl 2006
Mesajlar
5,606
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
41
Konum
Oradan
RE: Adıyaman'lı M.Raşit Erol Hz. K.s.

ALİMLER VE İLMİN ÖNEMİ

Alimle cahil kimsenin yaptıkları günahların hesabı bir değildir. Alim kimse bir günah işlediğinde kendisine sadece bir hesap yazılır. Cahil kimseye ise dinini öğrenmediği için helali ve haramı bilmediği, öğrenmeye lüzum görmediği veya Öğrenmekten kaçtığı için iki günah hesabı yazılır. İşlediği bir günaha birisi cehaletinin, bilgisizliğinin, tembelliğinin cezası digeri de işlediği günahın cezası olmak üzere iki günah yazılır. Dinîne zararı olacak şeyleri tembellik ederek veya tenezzül etmeyerek sorup Öğrenmeyen kimse cahildir, ahmaktır. Şayet peygamber (s.a.v.) içimizde ol-l saydı, gider ona sorardık. Madem ki o yoktur. O zaman iş vekilleri olan alimlere kalır. İnsan dinini öğrenmek için hiç utanmadan sıkılmadan gördüğü alimden sormalıdır. Alimin ona cevap vermesi vaciptir. KULLUK İnsanlar çeşit çeşittir. Alimi var, cahili var, evliyası var peygamberi var. Ama iş kulluğa gelince hiç fark yoktur, herkes eşit olarak kulluk emirleri ile mü-kelleftir. Peygamber bile bu emirlere karşi gelemez. Şayet bir zellesi ortaya çiksa mutlaka cezalandirilir. Nitekim Adem (a.s.) zellesinde öyle olmuştur, yillarca pişmanlik ateşinde yanmiş, aglamiş, sizlamiş, tövbe ve istigfar etmiş ta ki tevbesi Alemlerin Rabbi tarafindan kabul edilinceye kadar. İnsan yapmakla mükellef olduğu şeyleri mutlaka yapar, yerine getirir. Hatta bu ilahi emirle olursa mecburiyet daha kesin olur, yapılması farz olur, vacib olur. Muhalefete izin verilmez. Hükümete karşı olan vatan borcu gibi sorumluluklarında aynı bunun gibidir. Herkes seve seve askerlik yapmaya mecburdur, kimse ben yapmam diyemez. Kaçmak isteyen, kurtulamaz mutlaka yakalanır. İşte bunun gibi insan Allah'ın hükmünden kurtulamaz. Nereye giderse gitsin Allah oradadır. Onun gücü herşeyin üstündedir. Sorumluların ilahi adaletten kaçmaları mümkün değildir. Nereye giderse gitsin Allah'ın vazifeli mahlukları onu bulur, yakalar, zebanilere teslim eder, cehennem ateşine sürüklenecek ve orada suçundan dolayı cezalandırılacaktır. Öyle ise insan dünya zevklerini, vücût rahatını değil de Allah'ın emirlerine, onun azametini düşünmeli, hükmünün herşeye geçtiğini, bundan kurtuluşun mümkün olmadığını idrak ederek itaatkâr olmalıdır. Bu itaat severek veya zorlama ile de olsa mecburidir. Emirlere uyma farzdır. Eğer insan gerçekten akıllı, bilgili olsaydı, kendini düşünseydi Rabbine yönelir, taat ve ibadetinde kusuru etmemeye çalışır, geçici keyf ve zevklerini ardında koşmazdı. İnsan günah işlemeye niyetlendiğinde Allah'ın azametini düşünmeli, cehennemi gözünün önüne getirmeli ki kendini günahtan koruyabilsin. Hayır işlemeye niyetlendiğinde de cennet nimetlerini gözünün önüne getirirse daha çok heveslenilir. Bu sayılanlar avam (halk) içindir. Havas tabakası (seçkinler) ne cenneti ne cehennemi gözetirler. Onları gözettiği tek şey Allah'ın emirleridir. Madem biz Allah'ın kullarıyız, madem ki Alemlerin Rabbi olan Mevlamız, Halîkimizdir, bizi yaratmıştır, bize düşen onun emirlerini yerine getirmektir derler. İşte Allah dostlarının, büyük velilerin hali böyledir. TEVBE Bir gün Seyda Hz.leri "Siz bilir misiniz Gavs (ks) Hazretleri neden böyle büyük bir zat oldu?" Cemaat sükut etti. Şeyda Hazretleri devamla "Gavs Hazretleri tevbe verirken kendisi de tevbe edenle birlikte kendi günahlari için Allah'a tevbe ederdi" diye buyurmuşlardir. Alemlerin Rabbi ilahî kanununda nasil hareket etmemizi gerektigini belirtmiş, gitmemiz gereken yolu göstermiş, yolunu şaşirip sapitanlar için de dönüşü kolaylaştirsm diye tevbe maddesini koymuştur. Insan günah işleyip, emirlere karşi gelipte gönülden pişmanlik duyarak tevbe ederse Allahu Teala onun bu tevbesini kabul eder, günahini affeder. Tevbe çok büyük, çok yüksek mana ifade eden bir lütf-u ilahidir, Alemlerin Rabbinin büyük bir rahmetidir. Tevbe ömrünün büyük bir kısmını ilahi kanunun dışında geçiren kimsenin af dileyerek tevbe etmesi halinde bu zaman boyunca yapmış olduğu günah ve hataların silinmesine neden olarak bir Kerem-i İlahidir. Kulunu böylece temizleyen Allahu Teala'nm keremi bu kadar çok, şanı bu kadar yüce, rahmeti bu derece coşkundur. İnsan yetmiş-seksen senelik koca koca bir Ömrü isyan ve günahla geçirmiş olsa, ne kadar kötü, ne kadar gaddar merhamet ve şefkatten mahrum olsa bile onun bütün kusurlarının tek kelimeyle silen Cenab-ı Hakk4 m rahmet, kerem ve ihsanının hayranı olmamak mümkün değildir. Halbuki biz insanlar ise, hayatı boyunca bize iyilik yapmış bir kimsenin, bir seferlik otsun bize karşı gelmesine, hasmâne davranmasına dayanamayız ve ilk fırsatta o kimseyi ağır bir şekilde ce-zalandırmakda tereddüt etmeyiz. Allahu Teala insana bu kadar kolaylıklar göstermiş iken bunlardan istifade etmeden günahlarıyla huzura varan kullarına ne ceza verse gene azdır.
 

mustafa_xtar

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
26 Eyl 2006
Mesajlar
5,606
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
41
Konum
Oradan
RE: Adıyaman'lı M.Raşit Erol Hz. K.s.

mustafa_xtar yazdı:
Seyyid Muhammed Raşit Erol Hz. Sohbetlerinden

Padişah ne kadar büyük olursa, hizmetçisi de o kadar büyüktür. Hasan-i Basri Hazretleri çarşiya çikip, bir dükkana ugramiş. Bir adamin çarşida elini kolunu sallaya sallaya, gururlu ve kibirli bir şekilde gezdigini görür. Hasan-i Basri (rh.a) "Bu kim ki gururla^ ellerini kollarini sallaya sallaya yürüyor?" diye sorar. Orada bulunanlar.

"-Bu şahis padişahin hizmetçisidir, onun için böyle yürüyor" derler. Bunun üzerine Hasan-i Basri (Rh.a.):

"-Ben de Sultanlar Sultanı Allah (c.c.)'ın kuluyum. Ben neden bu adamdan daha iyi yürümeyeyim?" der ve çarşının içinde ellerim kollarını sallaya sallaya bir süre gezinir.

Bizim de üzerimize düşen, Sultanlar Sultani'na çok ibadet edip, çok çalişmamizdir. Zaten Allah-u Te-ala (c.c.) "Insanlari ve cinleri bana ibadet etsinler diye yarattim" buyuruyor. O'na layik olmaya gayret edelim. Bizlere bildirmiş oldugu hayirlari yapmaya çalışalım. Zaten Allah-u Teala (c.c.) da şöyle buyuruyor: "Azaba duçar olmadan önce (tövbe edip) Rabbiniz'e dönün ve O'na teslim olun. Sonra yardim olunmazsınız. Ansızın haberiniz olmadan azap size gelmeden evvel Rabbiniz'den size indirilenin en güzeline (nehyedildiklerinizi birakip emrolunduklariniza) tabi olun."

Dünyada yapılan günahların hesabı, azabı ve cezası ahirettedir. Ölmeden önce iyi amelde bulunmaya acele edin.

Bir insan yalnızken, tek başına, günah işleme fırsatı olduğu halde Allah (c.c.)'tan korkarak o günahı işlemezse, Allah (c.c.) ona çok büyük ecir ve sevap veriyor. O davranış (günahtan kaçış) mümin için en hayırlı iştir. Bu durum imanın kemale erdiğinin işaretidir.

Kalabalıktan çekinerek günah işlemeyen kimseye sevap yoktur, ama yalnızken ve elinden geldiği halde, yapabilecek durumdayken gühahı işlemeyene çok sevap vardır.
 

m_muaz

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
28 Eki 2006
Mesajlar
7,359
Tepki puanı
0
Puanları
0
RE: Adıyaman'lı M.Raşit Erol Hz. K.s.

ALLAH RAZI OLSUN...KARDEŞİM..
 

mustafa_xtar

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
26 Eyl 2006
Mesajlar
5,606
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
41
Konum
Oradan
RE: Adıyaman'lı M.Raşit Erol Hz. K.s.

CANIM SULTANIM...

hatırlıyorsun değil mi sultanım hani ben seni bilmezken de beni bildiğin zamandı...bundan yıllar yıllar önce hani çıkmazlardaydımm , hani kaç kez beni intiharın eşiğinden döndürmüştün ben seni bilmez ama beni bildiğin zamanlarda....seni bilmiyordum sultanımmm . Bilmiyordum ki o keşmekeş yaşantımda hep yanımda olduğunu . Hatırlarmısın sultanım hani bir akşam bir arkadaşım gelmişti bize yatılı. O gece beraber uyumuştukta sabah erken mutfağa sigara içmek için gitmiş , annem de kokuyu duymasın diye balkon kapısının eşiğinde içmeye kalkışmışşş . hani ben seni bilmezken gaflet uykusunda mışıl mışıl uyuyordumm . sonra bir sesle uyanmıştım ( evladım kalk bak başına talih kuşu konmuşş ) gözlerimi açtığımda kafamda beyaz lekesiz bi güvercin vardı o bana bakıyor du bende ona şaşkınlıkla . Hani sultanım ben seni bilmezken de beni bildiğin zamanlarda . O mutfak balkonundan gelipte başıma konup biraz sonra gireceğim bunalımdan vazgeçirmek için gelen o lekesizz bembeyaz kuş sendin sultanımmmmm...
Hani ben kalkmadan gitmeyen , hani sen gitmeden kalkmadığım öylece donakaldığım , ve bakmaya kıyamadığım o beyaz kuş sendin sultanımmm..

Oyy benim nazlı sultanımm!!!
Oyy benim gül kokulum!!!

geçmişimin en güzeli!!!

hani sultanım bi ihtiyar vardı biliyorsun yaa.... hani parkta ekmeğimi paylaştığımm... hatırlıyorsun dimi sultanım hani bana bi dua etmişti ( ALLAH (CC) DA SENİ DOYURSUN )

Uzun yıllar geçti sultanımm ... hani ben seni bilmezken de beni biliyordun sen ...

şimdi sana olan evlatlığımı sürdürmeye çalışıyorum sultanımm .Arada düşe kalka ama sen hep tutup kaldırıyorsun beni .Tıpkı bütün evlatlarına yaptığın gibi ...

Oyy benim can sultanımm!!!
Oyy benim sırtı yüklü babamm!!!

biliyormusun sultanımm rabbim o ihtiyar amcanın duasını kabul buyurmuş...


İŞTE ŞİMDİ RABBİM BENİ SENİNLE DOYURUYOR SULTANIMMM
SENSİZZ AÇIM SULTANIMMM


VE BİZ HEP SANA AÇIZ SULTANIMMM


(ainan)...... www.bilvanis.net
 

cennet_agaci

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
29 Kas 2006
Mesajlar
2,468
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
37
Konum
iStAnBuLL
RE: RE: Adıyaman'lı M.Raşit Erol Hz. K.s.

RE: RE: Adıyaman'lı M.Raşit Erol Hz. K.s.

hani ben çemberin en dışındaydımya.
hani bagırıyordumda sesimi kimse duymuyordu.
hani uzatıyordum elimi bataklıktan cıkmak için
hani ugraşıyordumda habire batıyordumya
hani ne anam ne babam anlıyordu beni
ne dostum ne arkadaşım ne kardeşlerim.
sultanım hani sen benim elimden tutmuştunya
hani benim necis halime aldırmadan bagrına basmıştın
hani ilk menzile gelişim vardıya
hani sen bana uzun uzun bakmıştın
hani ben orda utancımdan yerlere batmıştım
hani gözlerim ilk defa allah için aglamıştı
hani bir gün sen haneyi sadete gidiyordunya
hani bende arkandan ne olur banada bak diye yalvarmıştım
hani babacıgım sultanım sende dönüp bakmıştınya tebessümle
hani beni dizinin dibine otutturupta elimden tutmuştun
hani bende gül kokulu ellerinde söz vermiştim
yarabbi ben çok pişmanımdiye.
hani sende bana şahitlik etmiştin.
hani babacıgım ben hep sözümü bozup gelirdimya
hani sen yinede şefkatla merhametle bakardın.
hani yine severdin bana dua ederdin
ben yine gül kokulu ellerinden tutar
bir daha yapmıyacagım derdim.
hani babacıgım sen bana nazar ederdinya
yine öyle bak bana babacıgım....:(:(

Allah c.c razı olsun selam ve dua ile hayırlı geceler
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt