Kalp ağrısı...
O derin, avuçları kanatan sızı...
Kırmamak adına kırılmak defalarca, bölünmek bin parçaya, dağılmak, savrulmak gecenin en siyahına...
Gül kokusu alayım derken, dikenleri avuçlamak ve acıya rağmen, avuçlarının arasına almak defalarca, defalarca...
Gitmek belki kurtuluş ama kalmak yaraya tuz basarcasına...
Sevginin destanını yazabilecekken yüreğin, bir tatlı söze hasret kalmak, yapayalnız bir başına, kalabalıklar ortasında...
Ve en acısı vefasızlıktır...
Hani bakıp ta görmeyen, duyup ta bilmeyen, bilip te hissedemeyen vefasızlar, vefasızlıklar...
Sevmeyi öğretemedim...
Sevginin dilde değil kalpte olduğunu ve emek istediğini...
Küçük bir fidan gibi suya, güneşe ihtiyacı olduğunu...
İlgilenilmezse kuruyup yok olduğunu...
Beceremedim...
Öğretemedim...
Hatırlanmak ne kadar güzelse, unutulmak ta bir o kadar acıdır...
Hatırlanmak doğumgününde bir demet çiçek ya da cep telefonuna gelen bir kutlama mesajı değildir...
Hatırlanmak eski bir arkadaşa rastladığında akla düşmek değildir...
Hatırlanmak zorda kalıp bir dost sesi aradığında anımsanmak ta değildir...
Hatırlanmak hiç unutmamaktır, unutamamaktır...
Bir bahane beklememektir seni seviyorum demek için...
Ya da ayrı kalmak değildir özlemek için...
İyi ki varsın diyebilmektir ta yürekten gelerek...
Sevgi kadir kıymet bilmektir, vefadır, emektir...
Ve sevgi geç olmadan gerçekleri görmektir...
İş işten geçtikten sonra dökülen gözyaşı değildir sevgi...
Ardından binlerce keşkeler sıralamak değildir...
Dönse diye beklemek değil...
Gitme diyebilmektir...
Bunlar için yürek ister...
Kocaman sevgi dolu bir yürek...
Her insana vermiş Mevlâm, lakin herkes o yüreği kendi besleyip, büyütse gerek...
Severek, sevilerek...
En önemlisi emek vererek...
En içten sevgilerle, yüreğini sevgiyle büyütenlere...
VUSLAT