Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Yürekçe (3 Kullanıcı)

vaktileyl

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
8 Tem 2008
Mesajlar
2,887
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
42
Web Sitesi
www.vaktileyl.com
1ww6.jpg



HANİ OLUR YA BAZEN, BEN BURAYA AİT DEGİLİM DERSİN...
BANA YİNE ÖYLE OLUYOR İŞTE..
-NERDE MİYİM..?
-HAYATTA..!
-NE ZAMAN MI..?
-SENDEN AYRIYKEN...!​
 

Kur'ana sevdalı

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
5 Ara 2008
Mesajlar
2,706
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
49
S.a emeğine ,yüreğine sağlık kardeşim,çok hoş bir paylaşım olmuş sağolasın.
 

vaktileyl

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
8 Tem 2008
Mesajlar
2,887
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
42
Web Sitesi
www.vaktileyl.com
Akıl ile Gönül

Akıl ile Gönül

Bir “şey”dir gül. Gönül adamı da bakar ona, botanik bilgini de. Gördükleri büsbütün farklıdır birbirinden. Gittikleri yol da… Ama vardıkları nokta hep aynı olacaktır.

Gönül adamı kemal gözüyle bakar güle ve onda “ekmel-i mahlukât”ı görmek isterse görür. Botanik bilgini şüphe gözüyle bakar güle ve hakikatini; renginin, kokusunun kaynağını arar durmadan ve bir gün bulur da. Şüphesinin bittiği yer, onun da ekmel-i mahlukâtı gördüğü yer olur genellikle. Burada daha kazançlı olan botanik bilgini midir, yoksa gönül adamı mı?Gönül adamı bulunduğu noktada statiktir, durağandır; ama botanik bilgini çaba içindedir, enerji üretir. Elbette çaba ve üretim miskinlikten çok ötede bir kazançtır. Tersinden okuyalım: Gönül adamı bulmuştur. Bulmuşluğun bilgisiyle bilgelik kazanmıştır; ama bulduğuyla yetinmektedir. Botanik bilgini hiç durmadan sorar ve arar. Onun “Neden?”, “Nasıl?”, “Niçin?”leri karşısında gönül adamının “Daha!” “Dahası!.”, “Ötesi!”, “Mâverası!” gibi arzuları yoktur nedense. O büyük bir teslimiyet ve tevekkül ile kendini yinelemekte; ama yenilememektedir. Gönül adamı bir sistemin muhafızıdır.

Gönül adamı ile botanik bilgininin çatışmasından bütün bilim ve felsefe teorileri nasibini almış, tartışmalar, hakaretler ve küfürler medreseleri ve tekkeleri, akademileri ve kiliseleri doldurmuş, zahid ile rind; şarap ile riyazet, bilgi ile sezgi, madde ile manâ, yazı ile söz, kitap ile aşk birbirlerine gülümseyerek bakmamış yüzyıllarca. Oysa ne kadar da ihtiyaçları vardı birbirlerini anlamalarına ve ne kadar da muhtacız şimdi zıtları birleştirmeye. Laboratuvarlarda gül damıtmak, gönül potalarında kor çelikler dökmek gerekiyor artık. Dünyanın döndüğünü Konya’da Yunus’lar, suyun kaldırma gücünü Kırşehir’de Bektaş’lar, yerçekimi kanununu Simavna’da Bedreddin’ler haykırmalı artık. Biz Gazzalî’lere, İbn Arabî’lere, İbn Haldun’lara muhtacız yeniden. Akıl ile gönlü buluşturmaya muhtacız.

Newton yahut Keppler; Hallac yahut Mevlana… Hepsi de geldikleri son noktada aynı hakikati buldular: Yaratıcı’yı… Bütün botanik bilginlerinin, bütün gül araştırmalarının sonunda gelecekleri yer, gülün hakikat-i Muhammedî olduğunun idraki noktası, yani gönül adamının bulunduğu yerdir. Bir botanik bilgini aklıyla yaptığı bütün araştırmaların ve bütün yolculukların sonunda, başarısıyla mutlu olacağı nihai noktada önce gönlü, sonra da gönül adamlığını bulur. Bütün mutlulukların idrak edildiği yer gönüldür çünki. Başka türlü ifadesiyle, aklın ulaştığı nihai noktada, kendi mutluluğu için gönüle ihtiyacı vardır. Bu durumda gönül ile aklın birbirini yalanladıkları, büyük bir yalan; yekdiğerini tamamladıkları ise en büyük gerçektir. O hâlde akıl bir şey başarınca bunu gönülde hissedebilirken; gönül duyacağı mutlulukları neden aklıyla ölçemesin?!… Akıl adamı olmak gönül adamına yasak mıdır? Akılla koşmak gerektiğini gönül adamı inkar mı eder?!..

Botanikçi, gönül adamı misali teenni gösterse bilgin olabilir mi sizce?

Bir gönül adamı olmak, elbette akıl ile gelinebilecek ilerlemelerin ötesindedir. Gönül adamı, gönül adamlığı iddiasında değildir. Gönül adamlığı ne yalnızca hırkada, ne yalnızca posttadır. O bir duyuş, o bir hissediştir ki değme kula nasip olmaz. Buna rağmen yalnızca gönül adamı olma iddiası kuru bir efsaneden ibarettir. Neden mi böyle söylüyoruz? Bilgi ile donatılmamış bir gönlün idrak ve irfanı, bir fikr-i sabit gibi, belki bir kısırdöngü gibi aynı çember içinde devinmeye, kendini tekrara mahkumdur da ondan. Bir gönül adamı botanik bilgini olamıyorsa kapatsın gönlünün kapılarını gitsin. Ve botanik bilgini gönül adamı olamıyor diye ne kimse kötülesin onu, ne de küçük görsün.

Gül bir “şey”dir. Botanik bilgini ona renk ve kokunun nasıl geldiğinin peşinde koşarken, gönül adamı o rengi görüp kokuyu hisseder. Botanik bilgini güle renk ve kokuyu veren gücü bulduğu an gönül adamının bulunduğu yere ulaşır. Gönül adamı ise, renk ve kokunun nasılını düşünmedikçe botanik bilginine asla yetişemez!?..

Gönüllerimiz birer Yusuf, akıllarımız Ken’an diyarı. Yusuf’u bulanlar Ken’an’dan uzak, Ken’an’dakiler Yusuf’u aramıyorlar ve belki Ken’an’a bir Yusuf gerektiğini de unutmuşlar.

Sonuç: Gönül, akıl ile ulaşabildiğimiz bütün zirvelerdeki mutluluğun adıdır ve galiba bizim, botanik bahçelerinde yalnızca bilginlere değil, gönül adamlarına da ihtiyacımız var. Gönül Kâbe’leri bilim adamlarını özledi.

İskender Pala
 

vaktileyl

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
8 Tem 2008
Mesajlar
2,887
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
42
Web Sitesi
www.vaktileyl.com
y1pdmmeugf6xxq6tazzmmyv.jpg


Hani dizeler bazen insanları anlatır...Yüreğinin teline dokunur inceden inceye...

Ve yüreğine gömdüğün bir acıyı çalmaya başlar...

Her notasında,her dizesinde acıların vardır...Düette ise sen...

Bu şarkının sonunda ya ufak bir tebessüm ya da gözyaşı olup akar gider yüreğinden duyguların...



İşte bunlardan biri şuan dilimde... '' Küçüğüm,daha çok küçüğüm...İşte,bu yüzden bütün korkularım...''


Soruyorum bende kendime...Acaba bütün korkularım bu yüzden mi diye ?

Ama yaş olarak hiçte küçük sayılmam ki ?

Peki,yaşım büyük olsa bile yaşadığım acılar karşısında savunmasız küçük bir çocuk olamaz mıyım ?



'' Mış'' gibi yapsam...'' Küçükmüş'' gibi yapsam olmaz mı Anne ?

Sende koynuna alsan gözyaşlarımı silerken '' Korkma ,her zaman yanında olacağım..

Yaralarına merhem olup acılarını dindireceğim '' diyemez misin ?

Bende bunları duyduktan sonra boynuna sımsıkı sarılmaz mıyım Annem...Eskisi gibi........



Anne ! Biliyor musun,bu sefer dizlerim değil yüreğim kanıyor...

Yani sana eskisinden daha çok ihtiyacım var...Yine merhem olamaz mısın ?

Kollarına saramaz mısın beni ?



Annem,hep derdin ya '' Sakın,dizlerinin üzerinde yaşama ! Zaten buna yaşamak denmez '' diye...

Şimdi küçüğün dizlerinin üzerinde karşında duruyor...

Hadi ,beni koynuna alsana Gözyaşlarımı silsene Anne...

ALINTI
 

KatRE Diyarı

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Mar 2009
Mesajlar
57
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
35
Aşktır, denizi tencere gibi kaynatan
Aşktır dağı ezen kum gibi yapan
Aşktır göğü yüz yerden yaran
Aşktır arza vasıtasız damlayan...

MEVLANA
 

LeyL-Nur

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
14 Ocak 2009
Mesajlar
49
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
36
Ellerinize ve yüreğinize sağlık kardeşim.. Mükemmel yazılar ve paylaşımlar..
n/acizhane birkaç sözde benden..
Vesselam veddua...




Dikenli tellere takılmış düşlerim..
Hani bir çığlık duyacaktım içimde?

Hangi sessizlik tanımlar ki beni şimdi?
Ne tarafa düşer yüreğimin izleri...



Bahara erken sevdalanmak da varmış....
Ah'larıma eşlik eder bir ezgi..


...
 

vaktileyl

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
8 Tem 2008
Mesajlar
2,887
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
42
Web Sitesi
www.vaktileyl.com
Ellerinize ve yüreğinize sağlık kardeşim.. Mükemmel yazılar ve paylaşımlar..
n/acizhane birkaç sözde benden..
Vesselam veddua...




Dikenli tellere takılmış düşlerim..
Hani bir çığlık duyacaktım içimde?

Hangi sessizlik tanımlar ki beni şimdi?
Ne tarafa düşer yüreğimin izleri...



Bahara erken sevdalanmak da varmış....
Ah'larıma eşlik eder bir ezgi..


...


eyvallah tşk ederim katkınız için
 

vaktileyl

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
8 Tem 2008
Mesajlar
2,887
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
42
Web Sitesi
www.vaktileyl.com
87307857.jpg



Sessizce uzanıverir;
ufuklara doğru umudum.
Sessizce,
duygularımı çökertircesine,
gider uzaklara…
Bilmediğim,
tanımadığım,
bir ormanda
Hiç bulunmayan bir agaç misali
Yitirdim kendimi !

. . iktibas...
 

vaktileyl

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
8 Tem 2008
Mesajlar
2,887
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
42
Web Sitesi
www.vaktileyl.com
SUSTUM!

Suskunluğun misafiri olmaktan haz alıyor yüreğim!

Musalla taşındaki cesedin suskunluğu kadar suskunum!

Konuşmalara küstüm! Gemilerim artık kendime yol alıyor.



Her zaman her yerde her istenileni anlatamıyorum.

Kime, neyi, nasıl ispatlayacaksın! o halde suskunluğun elini tutuyorum.

Merhem tutmaz öyle yaralarım var ki! Konuşamıyorum…

İçime atıp susuyorum.

Kurşun geçmez şartlanmış beyinlere söz geçiremiyorum.

Sayfalarca susuyorum.

Kelimelerimin dinlenmeye en çok muhtaç olduğu anlarda,

Beni anlayacak bana derman olacak birini aradığımda,

O çok (boş) konuşanlar kaçıyor.

Sokağımın gece yarısı suskunluğa terk edildiği gibi,

Bende yüreğimi suskunluğun kucağına bırakıyorum

Konuştuğum zaman mahkûm,

Sustuğum zaman zanlı muamelesi görüyorum.

Ne yapacaksın, kime gideceksin…

Anlamsız konuşmalardan kendime sığınıyorum

Zor olanı tercih ettim sustum…

Boğazıma dizilmiş sözcükleri söylemeden, haykıramadan, içime atarak…

Bir bilseler susan birinin gözlerinde çuvallar dolusu kelime olduğunu,

Ve yine bir bilseler söz tükenmişse en güzel cevabın susmak olduğunu…



Tarif edemediğim acıları,

Hayal kırıklıklarımı susuşlarımla örtüyorum.

Yüreğimin en ücra köşelerine inen zehirli oklardan

Canım çok yandı!

Konuşursam;

Kırmaktan, kırılmaktan

Gözyaşlarımı tutamamaktan

Kelimeleri yan yana getirememekten

Yaralı kelimeler sunmaktan korkuyorum.

Geri alınmayacak kelimeler adına; ağzımın sürgüsünü çektim!

Şuan boğazımda düğümlenen kelimeleri çarmıha germekle meşgulüm

Sustum…

Ben sustukça suskunluğumun üstüne düşman gibi sözcükler yağsa da

İncitseler de beni, artık vakit susma vaktidir

Korkup kaçtı,

Suçunu kabul etti,

Haksız olduğunu kabullendi diyecekler…

Desinler… Dudağım mühürlü!

Duygularım susuşlarımda saklı kalacak.

Yıllardır biriktirdiğim hiç kullanılmamış kelimelerimi

Devren satılığa çıkarıyorum. İlan verdim!

Alan olmazsa kalbimin morgunda biriktireceğim...



Sahi, her susan haksız mıdır?

Belki de her Suskunluğun arka planında ciltler dolusu anlamlar vardır.

Kim bilir!

Ve bir gün Söylenmemiş cümlelerimi zulama koyup gideceğim bu şehirden

Varsın kaçtı desinler…

Susacağım!

Derin denizleri her rüzgâr dalgalandıramaz…



Mehmet Orhan durdu
 

KatRE Diyarı

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Mar 2009
Mesajlar
57
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
35



Sessizce uzanıverir;
ufuklara doğru umudum.
Sessizce,
duygularımı çökertircesine,
gider uzaklara…
Bilmediğim,
tanımadığım,
bir ormanda
Hiç bulunmayan bir agaç misali
Yitirdim kendimi !

. . iktibas... [/B]

hiç bulunmayan bir ağaç misali
Yitirdim kendimi!

EyvAllah;)
 

vaktileyl

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
8 Tem 2008
Mesajlar
2,887
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
42
Web Sitesi
www.vaktileyl.com
Dün parmağıma ve hala gülümseyerek bakıyorum parmağımdaki sıyrıga...

Kızmadım...çünkü gülün dikeni batmadan önce şükretmiştim;
"Ya Rabbi, ne kadar güzel yaratmışsın" demiştim. Kızamadım çünkü bir dakika önce güzel kokusunu sineme çkmiştim, bakmaya kıyamamış dokusuna hayran kalmıştım, çünkü batmadan önce yüreğime koymuş onu sevmiştim...dikenini unutmuşmuydum? unutmuşmuydum dikeni..unutmuştum işte...

acıtmamyayım diye dokunmaya çekindiğim gül, ince ve derin bir yara açmıştı parmagıma... gülümsedim yarayada...süzülen iki damla kanad... çünkü o yarayı açan bakmaya kıyamadığım o güldü...

Sevdiklerimizin yüreğimizde açtıkları yaralarda aslında o gülün açtığı yara gibi değilmiydi...
İnce ve derin bir yara..aslında çok önemsiz gibi görünse de her kımıldıyışımızda yüreğimizi inceden sılatan yara...Ama dostlarınız o yarayı açmadan önce siz muhabbet dolu kokularını sineye çekmiştiniz..zamanı, mekanı ve kalbinizi kaylaşmiştiniz..yarayı açmadan önce siz onları kalbinize koymuştunuz...kızabilirmiydiniz..kızamazdınız elbet...

Sevdiklerimizin açtıkları yaralarda o gülün açtığı yara gibi ince ve derin...ama yarimiz yarayı açmadan önce biz şükretmiştik, kokusunu sinemize çekmiş, bakmaya kıyamamıştık..dikenini unutmuşmuyduk...unutmuştuk tabi...Ama biz gülümsemeliyiz yaraya...belki süzülen iki damla kanamada.. gülümsemeliyiz işte...
Çünkü o yarayı açmadan önce biz onu kalbimize koymuştuk ve sevmiştik

ALINTI
 

vaktileyl

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
8 Tem 2008
Mesajlar
2,887
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
42
Web Sitesi
www.vaktileyl.com

Yakarış



Sürme üstüme üstüme karanlık geceleri

Nasıl olsa siyaha açılacak o son kapı

Tevekkelü ötüyor gönlümün serçeleri

Ben şimdi çatırdayan sallanan o köhne yapı


Ümitlerimde hüznün simsiyah şemsiyesi

Penceremin pervazında sevimsiz kuşlar

Artık duyamıyorum özlediğim o sesi

Nedense son bulmuyor bahçemde kara kışlar


Siliver günahımı kara kaplı defterden

Cennetinden banada bir damlacık yer ayır

Görüyorsun yorgun düştüm netametli seferden

Yalvarırım Allahım benide kayır


İlhan GEÇER
 

yarensin

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
22 Eyl 2008
Mesajlar
978
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
42
Maşaallah ne güzel konular seçmişsiniz.....
 

h a y a l e t

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
12 Mar 2009
Mesajlar
27
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
33
the way to someone's heart is throught his stomach

acıktımda ondan yani :)
 

vaktileyl

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
8 Tem 2008
Mesajlar
2,887
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
42
Web Sitesi
www.vaktileyl.com
Gözlerini kapatmak mıydı sevmek yoksa gözlerini açmak mı !?
Uykusuz gecelere yelken açmak mıydı sevmek yoksa derin uykulara demirlemek mi !?
Mide sancılarıyla kıvranmak mıydı sevmek yoksa gönül rahatlığıyla yaşamak mı !?
Uzaklara dalıp gitmek miydi sevmek yoksa gözlerin içinin parlaması mı !?

Hüzünlü şarkılarda kendini kaybetmek miydi sevmek yoksa en neşeli şarkılarda kendini bulmak mı !?

Baktığın her yerde "o" nu görmek miydi sevmek yoksa hiç farkına varmadığın şeyleri görmek mi !?

Bir çift göz uğruna yakmak mıydı dünyayı sevmek yoksa dünyayı bir çift göz üzerine kurmak mı !?

Hayallerin içerisinde kaybolmak mıydı sevmek yoksa gerçeklerin içerisinde kendini bulmak mı !?

Bir güle bakarak saatlerce düşünmek miyid sevmek yoksa demet demet çiçekler yollamak mı !?

Mutluluğa hasret kalmak mıydı sevmek yoksa gerçek mutluluğu bulmak mı !?

Aşkını içine atıp dalmak mıydı sevmek yoksa dağlara taşlara haykırmak mı !?

Üç harfli bir kelimeyle anlatmak mıydı hislerini sevmek yoksa sayfalarca yazmak mı !?

Bir "ben" bulmak mıydı "o" nda sevmek yoksa "o" nda bir "ben" bulmak mı !?


...Cân'a Canla...



Bahadır KÜÇÜKOSMANOĞLU
 

vaktileyl

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
8 Tem 2008
Mesajlar
2,887
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
42
Web Sitesi
www.vaktileyl.com
Göğsümün kirişlerine yaslanmış haykırıyorken hasretin, kurumuş bir çınar yaprağı gibi düşüyor gözlerin nehrime



Göğsümün kirişlerine yaslanmış haykırıyorken hasretin, kurumuş bir çınar yaprağı gibi düşüyor gözlerin nehrime. Seni düşünürken alnımın damarı çatlıyor bir çıkış yolu bulamıyorum kahrıma.


Yaşlar otağını kurmuş yine Munzur'un suyunda uyumuş gibi yorgun kirpiklerine. Gönlünün barikatlarını bir bir yıkıyor damlalar. Ağlıyorsun...


Ağlamak kavuştursaydı, kim sevdası uğruna ölümü göze alırdı ki!


Ferhad'ın gürzü dağları deler miydi hiç, aşkı yüreğinin damına çıkıp aklını aldığı vakit.


Veya bir martı, derin dağ koyaklarından bağrına yüklediği rüzgarı iskelede bir karanfilin saçlarına bağlamak için deli divane olup yollara düşer miydi hiç?.


Ağlama.

Kavuşmak için ağlamak yetmez...

Kavuşmak varsa kaderde, eğer yüreğinde yürekse adam gibi, bir kar tanesi gibi ulaşırsın denize. Önce bir kar tanesi gibi konarsın garip bir dağın yücesine.. Varsa içinde bir iş görmenin mutluluğu sevda güneşin eritir seni. Dağları taşları aşarsın, nehirler yol verir sana... Gün gelir ağaçların gölgesinde dinlenirsin. Belki kurumuş bir çınar yaprağı düşer üstüne. Sırtında taşırsın taşıyabildiğin kadar. Ona sevgini verirsin, paylaşırsın hayatı. Sen nereye o oraya. Kaç mevsim geçer bilmezsin. Hem sevgi değil mi mevsimleri unutturan... Yıllar geçer bir de bakarsın ki ulaşmışsın denize.


Kavuşmak; karanlık bir tünelin ucundaki ışığa ulaşmak gibidir. Sabır ister. Yürek ister. İnanarak attığın adımların seni ışığa kavuşturur, bir de bakarsın ki o ışık seni bir zamanlar dağ başında eriten sevda güneşindir.


Ağlama.

Kavuşmak için ağlamak yetmez..

Mesela, nasıl bir sarmaşık sert bir kayanın bağrını delip çıkarsa günyüzüne, sen de istersen eğer gerçekten istersen kavuşursun sevdiğine.


Mesela, nasıl bir avcı ayışığını yükleyip teknesine geleceğini bile bilmediği bir balığı sabırla bekliyorsa sen de öyle bekle. Eğer gerçekten sabredersen kavuşursun kısmetine.


Düşün ki bir deniz kıyısındasın. Dalgalar sahili okşayıp gidiyor. Büyük dalgalar sahile kavuşurken küçük dalgalar yarı yolda kalıyor. Dalgaların büyüklüğü belki sahile kavuşma inançlarının daha güçlü olmasındandır. Gece dalgaların ağlama seslerini duyarsın. Yakamozlardan hissedersin bunu. Ama ağlasalar bile eğer sahile kavuşmaya yürekleri yetmiyorsa bir yerde tıkanıp kalırlar, tıpkı bir insan gibi...


Ağlama.

Kavuşmak için ağlamak yetmez..

Kavuşmak yürek ister.

Toprağın tohumu çatlatması gibi insanın da alnının damarını çatlatması gerekir.

Çatlamayan tohumun ağacı olmaz.

Ağaç gibi ağaç olmayana toprak da sahip çıkmaz.

Seveceksen tohumun toprağı, toprağın tohumu sevdiği gibi sev.

Sevmeyeceksen ağlama.

Kavuşmak için ağlamak yetmez..


Mustafa Özke a
 

vaktileyl

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
8 Tem 2008
Mesajlar
2,887
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
42
Web Sitesi
www.vaktileyl.com
Gülün Güzel Kokusu Bülbüle Aşkındandı

Gülün Güzel Kokusu Bülbüle Aşkındandı

gulun.jpg


Suskun gül konuşabilseydi, bülbülün nağmelerine cevap verebilseydi, neler
demezdi ki?...

gulunBen de seni sevdim ey bülbül! Aşkım dilimde değil lisan-ı
halimde. Her yaprak açışım sana cevaptı. Bu bendeki güzel koku, sana olan
aşkımdandı. Dur, ne olur gitme! Bilirim ki, dikenlerim bağrını deler.
Yaslanma bana... Öyle bir varlığa yaslan ki, sonsuzluk aşkını yaşa..."
Bülbül, ezeli gül bahçesinin hasreti, içinde feryat figan etti. Bülbülün
aşkı güldü, ama çilesi dikeniydi. Bu yüzden aşk yolu çileydi. Aşıklar hep
cefa çekerdi! Bülbülün kısmetine de çile düştü.
Bülbül, gülde aşkı gördü. Her gece seherlerde maşukunu özlemle bekledi.
Çünkü aşığa uyku haramdı. Aşk ehlinin
uyuduğunu kim görmüştü ki! Zahirde uyur gibi görünse de, kalbinin daim uyanık olduğu bilinirdi.
Aşıklar, gülün yılda bir kere açmasını, Hz. Muhammed Mustafa'nın nurunun
gülümsemesi bildi. Onun için gül, aaşkın sembolü oldu.
Tasavvufun sembolü yine güldü. Bülbül ise, ilahi aşk içinde yanan can ve
ruhtu. Bu sebepten bülbül, ezeli gül bahçesinde durmadan feryad etti.

(Semerkand Aile'den)
 

Emir Sadullayev

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
2 Mar 2009
Mesajlar
90
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
38
Selamün Aleyküm;

Rabbimiz c.c. razı olsun...yürekleriniz sağolsun...
 

CAFERİ_TAYYAR

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
28 Şub 2009
Mesajlar
385
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
54
s.a.
Bu mısralar çok etkileyiciydi.
DOST kimdir? Diye sormuş bir.
Demiş; paylaştın mı sevgini, korkunu, ümidini ve yenilgini,
verdin mi desteğini, sordun mu halini,
yolladın mı yüreğini, ağladın mı onun gibi.
Hissettin mi DOSTLUĞU? Demiş diğeri.
Bilgin demiş:
Karşılığı olmadan verilir mi hiç yürekteki sevgi?
Dostluk dediğin; tek bir ruhun, iki ayrı bedende dirilmesi…
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt