Gerçek hayat
Gerçek hayat
Şüphesiz insanın yaşacağı gerçek hayat ölümünden sonraki ahirettir. Fakat insan bu mutlak gerçeği unutarak dünya hayatının meşgalisine dalar ve sonundan habersiz yaşar. Hz. Ali Efendimiz “insanoğlu uykudadır ve öldüğü zaman uyanır” diyerek bizim gafletimizi söylemekte ve Peygamberimiz (s.a.v.) “Ölmeden önce ölünüz” diyerek dünyada iken ayık olmamız, başımıza geleceklerden haberli ve bilinçli yaşamamız konusunda ümmetini uyarmıştır. Rahmet elçisi, sadece ölümü düşünerek Allah katında mertebe alacağımızı ve nefsimizin bitmek tükenmek bilmeyen arzu ve emellerine gem vuracağımızı bize müjdelemiştir. Dünya hayatımızda kullarına sonsuz nimetler sunan rabbimiz ahiretteki hayatımızı bizim amellerimizin belirlediğine dikkat çekerek, biz günahkar kullarına sonsuz merhamet kapısını açmaktadır. Ölümün asıl yurda bir geçiş olduğu tesbitinden sonra ölüm anı ve kabir aleminden peygamberimiz ve sair peygamberlerin ışığında biraz zikredelim.
Adem oğlu Allah kendisini yarattığı günden beri ölümden acı hiçbir şeye rastlamamıştır. Sonra ölüm, ölümden sonraki karşılaşacağı şeylere oranla daha hafiftir. Ubeyde oğlu Abdullah diyorki bir cenazede Rasülü Ekrem s.a.v. ölü mezarda oturur kendisini defnedip dağılanların ayak şamatalarını duyar. Kendisiyle yalnız mezarı konuşur ve derki: Ey adem oğlu! Yazıklar olsun sana, benimle seni hiç korkutan olmadımı? Benim darlığımı benim koktuğumu, kurt, böcek ve şiddet yeri olduğumu sana anlatan olmadımı? Benim için ne hazırladın? buyurmuştur. Tirmizi, Ebu Hüreyre’den rivayet ettiğine göre Rasulullah (s.a.v.) “Ölüpte pişman olmayan hiç kimse bulunmaz” diye buyurdular. Ya Rasulellah nedendir pişmanlığı? Rasulullah (s.a.v.) eğer, iyi ise, iyiliğini arttırmadığından pişman olur. Eğer kötü ise vazgeçmediğinden pişman olur buyurdu Tirmizi Hz. Aişe (r.a.h).’den) Rivayet ettiğine göre Aişe (r.a.h). Rasulullah (s.a.v.) Efendimizin vefatının şiddetini gördükten sonra, hiç kimseye ölümün kolaylığından dolayı, gıpta etmedim demiş. İbn–i Mesud (r.a.h)’dan rivayet edildiğine göre Rasulullah (s.a.v.) efendimiz müminin nefsi sızarak çıkar, kafirin ise eşeğin nefsi gibi akarak çıkar. Mümin hata işler kefaret olarak ölüm ona zorlanır. Kafir iyilik işler,
sonra ahirette cezasını görmek için ölüm ona kolaylaşır. Selmanı Farisi’den rivayet edildiğine göre Rasulullah (s.a.v.) Efendimizden şöyle işittim ölüm anında ölünün üç şeyini gözetleyin: alnı sızıp, gözleri akıp, burnu şişmiş ise o Allah’tan bir rahmettir. Üstüne inmiş, eğer boğulan deve gibi hırıldıyorsa ve gözü ekşi ekşi ise ağzı köpükleniyorsa o Allah’tan bir azaptır. İbni Mesud’dan rivayet edildiğine göre; Müminin üstünde hatalarından bazı hatalar kalır. Ölüm anında onlardan dolayı ceza görür. Bunun için alnı ter akıtır. Cabir bin Abdullah (R.a.h) dan rivayet edildiğine göre Rasulullah (s.a.v.) efendimiz Beni İsrailden söz edin. Çünkü onlarda çok acaipler var, buyurdu sonra şöyle devam etti: Onlardan bir taife çıkıp mezarlarından bir mezara geldiler. Dediler ki eğer iki rekat namaz kılıp Allah’a dua etsek, bizim için bazı ölüler çıkıp ölümü haber verirler. Onlar onu yaptılar ve o durumda iken siyah bir adam çıkıp iki gözü arasında secde izi vardı ve onlara dediki: Ey insanlar benden ne istiyorsunuz? yüz senedir ölmüşüm, daha ölüm harareti benden teskin olmadı Allah’a dua edin bir daha ölmek üzere eski durumuma döneyim. İbn–i Ebi Dünya, Evzaiden rivayet edildiğine göre şöyle demiştir.” Bize ulaştıki mümin kabirden çıkıncaya kadar ölüm acısını çeker”. İbn–i Ebi Dünya, Hasan’dan (r.a.h.) dan Rivayet ettiğine göre Rasulullah (s.a.v.) Efendimiz ölümün elem ve sıkıntısını anlatırken, bunun acı ve sıkıntısı üç yüz kılıç darbesi kadardır diye buyurmuştur.
Ebu’ş Şeyh, Azamet kitabında Hasan (r.a.h) den rivayet ettiğine göre; şöyle demiştir. Musa (A.S)’a Denilmiş ki:
ölümü nasıl buldun? Çok dallı ve her dalı bir damara takılan, sonra içimden çekilen bir yandemiri gibiydi. Bunun üzerine ona bir ses gelmiş ki “Gerçekten sana onu kolaylaştırdık”
İmam Ahmet, cenazeler konusunda Ebu Müleyke’den rivayet ettiklerine göre; Hz. İbrahim (a.s) Allah’a kavuştuğu zaman ona denilmiş, ölümü nasıl buldun? O’da şöyle demiştir; Sanki ruhum dikenlerle alınıyor gibiydi. Bir ses O’na, muhakkak ki onu sana kolaylaştırdık dedi.
Enes (r.a.h) den rivayet edildiğine göre Resulullah (s.a.v) Melekler ölüyü kuşatır tutarlar, yoksa ölü ölüm sekeratından dolayı, dağ ve çöllere kaçardı. Ebu Şeyh, Kitab’ül Azamet’de Fudayl Bin İyaz’dan rivayet ettiğine göre şöyle denilmiştir; Neden ölünün ruhu çekilirken
sessiz durur? Halbuki insanoğlu çimdiklenmekten dahi ızdırap duyar; Çünkü Melekler onu tutarlar, diye cevap vermiştir. İbn–i Ebi Dünya, Şehr Bin Havşeb (r.a.h) dan rivayet ettiğine göre; Resulullah (s.a.v) ölüm ve ölümün zorluğu soruldu: Buyurdu ki (s.a.v); En kolay ölüm, yün içinden çekilen dikenli dal gibidir. Acaba dal çekilipte beraberinde hiç yün getirmemesi mümkün mü? Resulullah (s.a.v), hasta olan sahabesine gidip sordu. Kendini nasıl buluyorsun? Sahabi de; Hem korkuyorum, hem ümidim var. Resulullah (s.a.v) buyurdu; Nefsim kudret elinde olan Allah ‘a yemin ederim ki böyle bir makamda bu iki hal birleşmez, illa Allah umduğunu verir, korktuğundan emin kılar. İbn–i Ebi Dünya, Hasan (r.a.h) dan rivayet ettiğine göre şöyle demiştir. Kulun en şiddetli durumu ruh göğse geldiği zamandır ki, o vakit deprenir, nefes kesilir. Ben diyorum ki şehidler bundan müstesnadır. Başkasının gördüğü elemi görmezler.
Taberani, Ebi Katade (r.a.h) den rivayet edildiğine göre Resulullah (s.a.v) şöyle buyurdu;
Şehid ancak sizin çimdikleme acısını, çektiğiniz kadar öldürülme acısını çeker.
Bera Bin Aziz anlatıyor; Resul’u Ekrem (s.a.v) ile ensardan birisinin cenazesine gitmiştik. Resul’u Ekrem (s.a.v) başı eğik olarak mezar başında oturdu, üç kere Allah’ım kabir azabından sana sığınırım dedi. Ve üç kere kefen ve güzel koku bulunan yüzleri güneş gibi parlak melekleri Allah–u Teala gönderir. Adamın göreceği yerde bekler ruhu çıktığı vakit yer ile gök arasında ne kadar melek varsa onun için istiğfar ederler. Gök kapılarının tümü kendisi için açılır ve her kapı kendisinden geçmesini ister. Ruhu Allah’a yükseldiği vakit, melekler; Ya Rab bu falan kulun ruhudur derler, Allah–u Teala onu geri çevirin ve onun için hazırladığım mükafat ve iyilikleri ona gösteriniz. Zira ben ona vaad ettim “Sizi topraktan yarattım ve toprağa iade edeceğim, tekrar topraktan çıkaracağım.” (Taha 20/55) Ruh mezarına geri döndürülür ve hatta kendiini defnedip dağılanların ayak seslerini dahi duyar. Son bir eziyet olarak melekler onu alabildiğine sıktırırlar ve Rabb’in kim, Dinin nedir? diye sorarlar. Adam: Rabb’im Allah, dinim İslam, Kitabım Kur’an ve Peygamberim Hz. Muhammed (s.a.v) dir cevabı verdiği vakit doğru söyledin diye seslenir. İşte bu Allah–u Teala’nın iman edenlere dünya hayatında da, ahirette de, o sabit sözlerinde daima sebat ihsan eder (İbrahim 14:27) Buyurduğunun manasıdır. Sonra güzel yüzlü, güzel sözlü, güzel kokulu birisi karşısına gelir ve nimetleri devamlı olan Allah’ım Cennet ve Rahmeti ile sana müjde olsun der. Adam Allah seni hayırla mükafatlandırsın sen kimsin diye sorar? O’da ben senin dünya da iken Allah’a koşar, ve isyana tembellik eder, yaklaşmazdın. Bunun için Allah seni hayırla mükafatlandırdı. Sonra birisi cennetten bir döşek getirir ve cennete doğru bir kapı açılır. O da Allah’ım kıyameti tez getir de bir an evvel aile efradıma kavuşayım der.
İşte insanoğlunun son anda yaşayacağı akıbeti, Peygamber efendimizin lisanından aktarmaya gayret ettik. Şimdi bu yazıyı okuyan herkes kendine sorsun; ben ölüme ne kadar hazırım? Müsaade ederseniz ben cevaplayayım: Ölüme yeterince hazır değiliz. Esasen her mümin ölüme nasıl hazırlanması gerektiğini çok iyi bilir. Eğer cennette yüce bir mertebe ve şehidlerle haşrolmak istiyorsak Peygamberimizin bize tavsiyesi günde 20 kez ölümü düşünelim. Ama biz yapamıyorsak, en azından 1 kere düşünsek bile bir çok kötülüklerden geri kalırız. Ne mutlu o kulaki ölümü hiç unutmaz, inşallah bizde o kullardan oluruz.
Hayriye Bektaş