Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Yıdızlar dökülecek dağlar yürütülecek (3 Kullanıcı)

نعىمة

Yasaklı Kullanıcı
Katılım
2 Ara 2007
Mesajlar
2,969
Tepki puanı
3
Puanları
0
Yaş
40
Şu anda tespit edilen bir gerçeğe göre bütün yıldızlar ve galaksiler bir yöne doğru akıp gidiyor. Gittikleri yönde henüz ışığı dünyaya gelmemiş olan bir yıldız var.

İfadelere göre o yıldız sabit–i kadem, yerinde duruyor Adeta o ipleri çekiyor.
Ona varıldığı zaman ne olacak? Kainat süratle gidip çok ciddi bir trafik kazası geçirecek. Belki de çeken o güç, kudret, Kur’an’da ve Hadis–i şeriflerde beyan edilen "Sur"dur.
Hülasa bugün müspet ilim de aynı şeyleri söylüyor. Ama Kur’an, bunu çok evvelden haber veriyor.
Daha ne olacak? "Yıldızlar döküldüğü zaman..." Demek yıldızlar dökülecek. Birisi dürülüyor, birisi dökülüyor. "Dağlar yürüdüğü zaman..." Dağlar şimdi olduğu gibi yerinde kalmayacak. Gemi gibi yüzecek. Allah, o günümüzde yardım eylesin! İşte böyle bir günden Cenab–ı Hak bahisle, denizlerin kaynamasından, buharlaşmasından bahsediyor.

"Sahifeler neşredildiği zaman..." Bakınız, ceddimizin dili ile Kur’an’ın dili birbirine ne kadar yakın. Demek ki Kur’an’ı ne kadar okursak hayattaki dili de o kadar tatlı konuşacağız. "Gökyüzü sıyrıldığı zaman..." Hakikat, gökyüzü de buruşturulacak, o da sıyrılacak.
O zaman işte nefsimizin kabul etmediği ve fakat gerçeklerin olduğu o kıyamet alemi mutlak surette vuku bulacak. Allah o günde ümmet–i Muhammed’in tamamına yardım eylesin! İmanımızın teyidi için de Resulullah’ın şefaatinden bizleri mahrum eylemesin!
Bu öyle bir gün ki, "O gün, ne mal fayda verir ne de evlat" (Şuarâ; 26/88).
Çocuklarımız gözümüzün nuru. Onlara bir şey yapsalar dünyayı yıkarız. Mal ise, onun yüzünden dünyayı fitneye sokarız. Her şeyi malı kazanmak için yaparız. Allah insanoğlunun en çok sevdiği bu iki şey için, "Haberiniz olsun. Bunların hiç biri size fayda vermeyecek" buyuruyor.

Fayda verecek. Ama nasıl? Eğer onları Allah için kazanıp, Allah için değerlendirdiyseniz o da sizin elinizde çok ciddi, büyük bir sermaye olacak. Aksi taktirde ne servet, ne mal, hiçbiri fayda vermez.
 

tevhiteri

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
17 Eki 2007
Mesajlar
364
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
65
Tevhideri

Tevhideri

نعىمة;526325' Alıntı:
Şu anda tespit edilen bir gerçeğe göre bütün yıldızlar ve galaksiler bir yöne doğru akıp gidiyor. Gittikleri yönde henüz ışığı dünyaya gelmemiş olan bir yıldız var.

İfadelere göre o yıldız sabit–i kadem, yerinde duruyor Adeta o ipleri çekiyor.
Ona varıldığı zaman ne olacak? Kainat süratle gidip çok ciddi bir trafik kazası geçirecek. Belki de çeken o güç, kudret, Kur’an’da ve Hadis–i şeriflerde beyan edilen "Sur"dur.
Hülasa bugün müspet ilim de aynı şeyleri söylüyor. Ama Kur’an, bunu çok evvelden haber veriyor.
Daha ne olacak? "Yıldızlar döküldüğü zaman..." Demek yıldızlar dökülecek. Birisi dürülüyor, birisi dökülüyor. "Dağlar yürüdüğü zaman..." Dağlar şimdi olduğu gibi yerinde kalmayacak. Gemi gibi yüzecek. Allah, o günümüzde yardım eylesin! İşte böyle bir günden Cenab–ı Hak bahisle, denizlerin kaynamasından, buharlaşmasından bahsediyor.

"Sahifeler neşredildiği zaman..." Bakınız, ceddimizin dili ile Kur’an’ın dili birbirine ne kadar yakın. Demek ki Kur’an’ı ne kadar okursak hayattaki dili de o kadar tatlı konuşacağız. "Gökyüzü sıyrıldığı zaman..." Hakikat, gökyüzü de buruşturulacak, o da sıyrılacak.
O zaman işte nefsimizin kabul etmediği ve fakat gerçeklerin olduğu o kıyamet alemi mutlak surette vuku bulacak. Allah o günde ümmet–i Muhammed’in tamamına yardım eylesin! İmanımızın teyidi için de Resulullah’ın şefaatinden bizleri mahrum eylemesin!
Bu öyle bir gün ki, "O gün, ne mal fayda verir ne de evlat" (Şuarâ; 26/88).
Çocuklarımız gözümüzün nuru. Onlara bir şey yapsalar dünyayı yıkarız. Mal ise, onun yüzünden dünyayı fitneye sokarız. Her şeyi malı kazanmak için yaparız. Allah insanoğlunun en çok sevdiği bu iki şey için, "Haberiniz olsun. Bunların hiç biri size fayda vermeyecek" buyuruyor.

Fayda verecek. Ama nasıl? Eğer onları Allah için kazanıp, Allah için değerlendirdiyseniz o da sizin elinizde çok ciddi, büyük bir sermaye olacak. Aksi taktirde ne servet, ne mal, hiçbiri fayda vermez.
sa.cok güzel bir yazı allah razı olsun.sur,u çok güzel yorumlamaya çalışmışsın.zahir olarak doğrudur.ama yarın başka bir şey bulunur o zamanda o sur olur.kuranın ve kainatta yaşanan her olayın bir zahir birde batın anlamı vardır.zahir anlam her buluşa ve her devire göre degişken dir.batıni anlam ise sabittir degişmez.siz şimdi 600 yılında yaşamış daha dünyanın döndüğünü bile bilmeyen insanlara .bilseniz ve görseniz bile sizin yorumladığınız sur,u anlata bilmeniz mümkün degil.her sorana da batıni bilğiden bahsedemezsin o zaman bu olayı şifreli kuş diliyle anlayanlara anlatırsın.batıni sur insan fena makamında ölü gibidir.bu makamı tefekkür eder eger gecebilecekse ayagı kaymadan.mürşidi ona sur,u üfler yani bekabillah makamına gecebilmesi için.mayayı muhammediyeyi verir.ve tekrar canlanır .yani halktan hakka.tekrar haktan halka.siz şimdi yine bana cevap yazmışsın diye bana kızacaksınız amasizden başkada böyle konuları acan az oluyor.fatma anamız ile hz ömerde.ruhlarının üflendiği beden kabrinde ere bilmek için cok manevi azap çektiler.özde aynıyız.anlayışımız farklı.böyle olmasıda cok doğal rabbim öyle istiyor herhalde.a.e.o
 

umeyye

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
3 Şub 2007
Mesajlar
1,936
Tepki puanı
0
Puanları
36
s.a kardeşim ALLAH tazı olsun eline emeğine sağlık çok güzel bir paylaşım selam ve dua ile a.e.o.
 

seko_1996

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
23 Ocak 2008
Mesajlar
24
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
28
S.a. Allah O Günde Hepimize Yardim Etsin!
 

نعىمة

Yasaklı Kullanıcı
Katılım
2 Ara 2007
Mesajlar
2,969
Tepki puanı
3
Puanları
0
Yaş
40
Öldükten sonra diriliş haktır

Öldükten sonra diriliş haktır

Günümüzün en büyük problemi, "Ölümden sonra bir hayat var mıdır?", "İnsan dirilecek midir?", "İnsan yaptıklarının hesabını verecek midir?" sorularını insanın kendi kendine sorup sormamasıdır. Bu, aynı zamanda inanan kardeşlerimiz için de geçerlidir.
Günümüzde, kanaatime göre insanımızın en büyük problemi de bu olsa gerek. Dikkat ederseniz ayet–i kerimede, Cenab–ı Vacibu’l Vücud Hazretleri; "Bu konuda ihtilafa düştüler" (Nebe, 78/1–5) buyuruyor. Hangi konuda? "Kıyamet vuku bulacak mı? Olacak mı? Olacaksa ne zaman olacak?" konusunda. Bu kanaatte olan, hoca, alim kabul ettiğimiz insanlar bile var. Bir gün bir sohbette; "Bu kainat, bu alem sona mı erecek? Böyle bir şey olamaz" dediler. Bunu diyen insan iman ehlidir, inanıyordur. Demek ki günümüz insanının en başta gelen problemi bu olsa gerek.
Onun için de Allah’a imanın teyidi ahirete imandır. İmanın ispatı da ne ile mümkün olur? İbadetle. Eğer o inandığın şeyi hayatına geçirirse, "Bu insan inanıyor" dersin. Böyle bir şey yoksa "inanıyorum", bir iddia olur. İspat olmuyor.

İspat nedir? "İnandım" dediği şeyin kulun hayatına geçmesidir. Namaza inanıyor musun? Oruca inanıyor musun? Hacca inanıyor musun? Bunu nasıl hayata geçiriyor isen, sen ona o kadar inanıyorsun. Mevlana’nın dediği gibi: "Neyi düşünüyorsan, neyi yapıyorsan, sen osun." Başka bir şey değilsin.

Allah, bu konuda; "Ölümü ve hayatı yarattım" (Mülk; 67/2) buyuruyor. Varlık alemine geliş demek ki ölümle oluyor. Ölümün ardından tekrar bir diriliş var. Onun için diri olan hayatların tamamının temelinde ölü hayatı vardır. Binaenaleyh insanın hayatın diri olanına geçmesi mecburiyeti var. Buna sünnetullah diyoruz. "Önce ölümü sonra hayatı yarattım" buyuruyor Allah. O bakımdan insan ezeli değil ama ebedi varlıktır. Ölecek ama öyle bir dirilecek ki, bir daha ölmeyecek.
Sadece insanın ölmesi veya dirilmesi de meseleyi halletmiyor. Nasıl mahlukatın tamamının bir ömrü, bir eceli varsa, bu mükevvenat içerisinde canlı ve cansız olan bütün varlıkların da bir ömrü vardır.
 

avsar

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
22 Ocak 2007
Mesajlar
38
Tepki puanı
0
Puanları
0
S.a. Allah O Günde Hepimize Yardim Etsin!
 

نعىمة

Yasaklı Kullanıcı
Katılım
2 Ara 2007
Mesajlar
2,969
Tepki puanı
3
Puanları
0
Yaş
40
Onun için de Allah’a imanın teyidi ahirete imandır. İmanın ispatı da ne ile mümkün olur? İbadetle. Eğer o inandığın şeyi hayatına geçirirse, "Bu insan inanıyor" dersin. Böyle bir şey yoksa "inanıyorum", bir iddia olur. İspat olmuyor.

İspat nedir? "İnandım" dediği şeyin kulun hayatına geçmesidir. Namaza inanıyor musun? Oruca inanıyor musun? Hacca inanıyor musun? Bunu nasıl hayata geçiriyor isen, sen ona o kadar inanıyorsun. Mevlana’nın dediği gibi: "Neyi düşünüyorsan, neyi yapıyorsan, sen osun." Başka bir şey değilsin.
 

نعىمة

Yasaklı Kullanıcı
Katılım
2 Ara 2007
Mesajlar
2,969
Tepki puanı
3
Puanları
0
Yaş
40
Gerçek hayat

Gerçek hayat

Şüphesiz insanın yaşacağı gerçek hayat ölümünden sonraki ahirettir. Fakat insan bu mutlak gerçeği unutarak dünya hayatının meşgalisine dalar ve sonundan habersiz yaşar. Hz. Ali Efendimiz “insanoğlu uykudadır ve öldüğü zaman uyanır” diyerek bizim gafletimizi söylemekte ve Peygamberimiz (s.a.v.) “Ölmeden önce ölünüz” diyerek dünyada iken ayık olmamız, başımıza geleceklerden haberli ve bilinçli yaşamamız konusunda ümmetini uyarmıştır. Rahmet elçisi, sadece ölümü düşünerek Allah katında mertebe alacağımızı ve nefsimizin bitmek tükenmek bilmeyen arzu ve emellerine gem vuracağımızı bize müjdelemiştir. Dünya hayatımızda kullarına sonsuz nimetler sunan rabbimiz ahiretteki hayatımızı bizim amellerimizin belirlediğine dikkat çekerek, biz günahkar kullarına sonsuz merhamet kapısını açmaktadır. Ölümün asıl yurda bir geçiş olduğu tesbitinden sonra ölüm anı ve kabir aleminden peygamberimiz ve sair peygamberlerin ışığında biraz zikredelim.
Adem oğlu Allah kendisini yarattığı günden beri ölümden acı hiçbir şeye rastlamamıştır. Sonra ölüm, ölümden sonraki karşılaşacağı şeylere oranla daha hafiftir. Ubeyde oğlu Abdullah diyorki bir cenazede Rasülü Ekrem s.a.v. ölü mezarda oturur kendisini defnedip dağılanların ayak şamatalarını duyar. Kendisiyle yalnız mezarı konuşur ve derki: Ey adem oğlu! Yazıklar olsun sana, benimle seni hiç korkutan olmadımı? Benim darlığımı benim koktuğumu, kurt, böcek ve şiddet yeri olduğumu sana anlatan olmadımı? Benim için ne hazırladın? buyurmuştur. Tirmizi, Ebu Hüreyre’den rivayet ettiğine göre Rasulullah (s.a.v.) “Ölüpte pişman olmayan hiç kimse bulunmaz” diye buyurdular. Ya Rasulellah nedendir pişmanlığı? Rasulullah (s.a.v.) eğer, iyi ise, iyiliğini arttırmadığından pişman olur. Eğer kötü ise vazgeçmediğinden pişman olur buyurdu Tirmizi Hz. Aişe (r.a.h).’den) Rivayet ettiğine göre Aişe (r.a.h). Rasulullah (s.a.v.) Efendimizin vefatının şiddetini gördükten sonra, hiç kimseye ölümün kolaylığından dolayı, gıpta etmedim demiş. İbn–i Mesud (r.a.h)’dan rivayet edildiğine göre Rasulullah (s.a.v.) efendimiz müminin nefsi sızarak çıkar, kafirin ise eşeğin nefsi gibi akarak çıkar. Mümin hata işler kefaret olarak ölüm ona zorlanır. Kafir iyilik işler,
sonra ahirette cezasını görmek için ölüm ona kolaylaşır. Selmanı Farisi’den rivayet edildiğine göre Rasulullah (s.a.v.) Efendimizden şöyle işittim ölüm anında ölünün üç şeyini gözetleyin: alnı sızıp, gözleri akıp, burnu şişmiş ise o Allah’tan bir rahmettir. Üstüne inmiş, eğer boğulan deve gibi hırıldıyorsa ve gözü ekşi ekşi ise ağzı köpükleniyorsa o Allah’tan bir azaptır. İbni Mesud’dan rivayet edildiğine göre; Müminin üstünde hatalarından bazı hatalar kalır. Ölüm anında onlardan dolayı ceza görür. Bunun için alnı ter akıtır. Cabir bin Abdullah (R.a.h) dan rivayet edildiğine göre Rasulullah (s.a.v.) efendimiz Beni İsrailden söz edin. Çünkü onlarda çok acaipler var, buyurdu sonra şöyle devam etti: Onlardan bir taife çıkıp mezarlarından bir mezara geldiler. Dediler ki eğer iki rekat namaz kılıp Allah’a dua etsek, bizim için bazı ölüler çıkıp ölümü haber verirler. Onlar onu yaptılar ve o durumda iken siyah bir adam çıkıp iki gözü arasında secde izi vardı ve onlara dediki: Ey insanlar benden ne istiyorsunuz? yüz senedir ölmüşüm, daha ölüm harareti benden teskin olmadı Allah’a dua edin bir daha ölmek üzere eski durumuma döneyim. İbn–i Ebi Dünya, Evzaiden rivayet edildiğine göre şöyle demiştir.” Bize ulaştıki mümin kabirden çıkıncaya kadar ölüm acısını çeker”. İbn–i Ebi Dünya, Hasan’dan (r.a.h.) dan Rivayet ettiğine göre Rasulullah (s.a.v.) Efendimiz ölümün elem ve sıkıntısını anlatırken, bunun acı ve sıkıntısı üç yüz kılıç darbesi kadardır diye buyurmuştur.
Ebu’ş Şeyh, Azamet kitabında Hasan (r.a.h) den rivayet ettiğine göre; şöyle demiştir. Musa (A.S)’a Denilmiş ki:
ölümü nasıl buldun? Çok dallı ve her dalı bir damara takılan, sonra içimden çekilen bir yandemiri gibiydi. Bunun üzerine ona bir ses gelmiş ki “Gerçekten sana onu kolaylaştırdık”
İmam Ahmet, cenazeler konusunda Ebu Müleyke’den rivayet ettiklerine göre; Hz. İbrahim (a.s) Allah’a kavuştuğu zaman ona denilmiş, ölümü nasıl buldun? O’da şöyle demiştir; Sanki ruhum dikenlerle alınıyor gibiydi. Bir ses O’na, muhakkak ki onu sana kolaylaştırdık dedi.
Enes (r.a.h) den rivayet edildiğine göre Resulullah (s.a.v) Melekler ölüyü kuşatır tutarlar, yoksa ölü ölüm sekeratından dolayı, dağ ve çöllere kaçardı. Ebu Şeyh, Kitab’ül Azamet’de Fudayl Bin İyaz’dan rivayet ettiğine göre şöyle denilmiştir; Neden ölünün ruhu çekilirken
sessiz durur? Halbuki insanoğlu çimdiklenmekten dahi ızdırap duyar; Çünkü Melekler onu tutarlar, diye cevap vermiştir. İbn–i Ebi Dünya, Şehr Bin Havşeb (r.a.h) dan rivayet ettiğine göre; Resulullah (s.a.v) ölüm ve ölümün zorluğu soruldu: Buyurdu ki (s.a.v); En kolay ölüm, yün içinden çekilen dikenli dal gibidir. Acaba dal çekilipte beraberinde hiç yün getirmemesi mümkün mü? Resulullah (s.a.v), hasta olan sahabesine gidip sordu. Kendini nasıl buluyorsun? Sahabi de; Hem korkuyorum, hem ümidim var. Resulullah (s.a.v) buyurdu; Nefsim kudret elinde olan Allah ‘a yemin ederim ki böyle bir makamda bu iki hal birleşmez, illa Allah umduğunu verir, korktuğundan emin kılar. İbn–i Ebi Dünya, Hasan (r.a.h) dan rivayet ettiğine göre şöyle demiştir. Kulun en şiddetli durumu ruh göğse geldiği zamandır ki, o vakit deprenir, nefes kesilir. Ben diyorum ki şehidler bundan müstesnadır. Başkasının gördüğü elemi görmezler.
Taberani, Ebi Katade (r.a.h) den rivayet edildiğine göre Resulullah (s.a.v) şöyle buyurdu;
Şehid ancak sizin çimdikleme acısını, çektiğiniz kadar öldürülme acısını çeker.
Bera Bin Aziz anlatıyor; Resul’u Ekrem (s.a.v) ile ensardan birisinin cenazesine gitmiştik. Resul’u Ekrem (s.a.v) başı eğik olarak mezar başında oturdu, üç kere Allah’ım kabir azabından sana sığınırım dedi. Ve üç kere kefen ve güzel koku bulunan yüzleri güneş gibi parlak melekleri Allah–u Teala gönderir. Adamın göreceği yerde bekler ruhu çıktığı vakit yer ile gök arasında ne kadar melek varsa onun için istiğfar ederler. Gök kapılarının tümü kendisi için açılır ve her kapı kendisinden geçmesini ister. Ruhu Allah’a yükseldiği vakit, melekler; Ya Rab bu falan kulun ruhudur derler, Allah–u Teala onu geri çevirin ve onun için hazırladığım mükafat ve iyilikleri ona gösteriniz. Zira ben ona vaad ettim “Sizi topraktan yarattım ve toprağa iade edeceğim, tekrar topraktan çıkaracağım.” (Taha 20/55) Ruh mezarına geri döndürülür ve hatta kendiini defnedip dağılanların ayak seslerini dahi duyar. Son bir eziyet olarak melekler onu alabildiğine sıktırırlar ve Rabb’in kim, Dinin nedir? diye sorarlar. Adam: Rabb’im Allah, dinim İslam, Kitabım Kur’an ve Peygamberim Hz. Muhammed (s.a.v) dir cevabı verdiği vakit doğru söyledin diye seslenir. İşte bu Allah–u Teala’nın iman edenlere dünya hayatında da, ahirette de, o sabit sözlerinde daima sebat ihsan eder (İbrahim 14:27) Buyurduğunun manasıdır. Sonra güzel yüzlü, güzel sözlü, güzel kokulu birisi karşısına gelir ve nimetleri devamlı olan Allah’ım Cennet ve Rahmeti ile sana müjde olsun der. Adam Allah seni hayırla mükafatlandırsın sen kimsin diye sorar? O’da ben senin dünya da iken Allah’a koşar, ve isyana tembellik eder, yaklaşmazdın. Bunun için Allah seni hayırla mükafatlandırdı. Sonra birisi cennetten bir döşek getirir ve cennete doğru bir kapı açılır. O da Allah’ım kıyameti tez getir de bir an evvel aile efradıma kavuşayım der.
İşte insanoğlunun son anda yaşayacağı akıbeti, Peygamber efendimizin lisanından aktarmaya gayret ettik. Şimdi bu yazıyı okuyan herkes kendine sorsun; ben ölüme ne kadar hazırım? Müsaade ederseniz ben cevaplayayım: Ölüme yeterince hazır değiliz. Esasen her mümin ölüme nasıl hazırlanması gerektiğini çok iyi bilir. Eğer cennette yüce bir mertebe ve şehidlerle haşrolmak istiyorsak Peygamberimizin bize tavsiyesi günde 20 kez ölümü düşünelim. Ama biz yapamıyorsak, en azından 1 kere düşünsek bile bir çok kötülüklerden geri kalırız. Ne mutlu o kulaki ölümü hiç unutmaz, inşallah bizde o kullardan oluruz.

Hayriye Bektaş
 

نعىمة

Yasaklı Kullanıcı
Katılım
2 Ara 2007
Mesajlar
2,969
Tepki puanı
3
Puanları
0
Yaş
40
İnsanlara, baki kalacaklarını sanarak o gözle bakma. Fani olduklarım bil ve o gözle bak. Hiçbir insan dünyada baki değildir. Bu dünyada her insan fanidir, gelip geçicidir. Onlara, zarar verebileceklerini veya fayda getirebileceklerini düşünerek bu gözle bakma.

Kur’ân’ı okursun, fakat anlamazsın, anlamadan okursun. Birtakım ameller işlersin. Fakat ne yaptığını bilmezsin. Ne yaptığının şuurunda olmadan yaparsın. Bu senin yaptığın ahiret endişesi olmadan sırf dünya için yapılan şeydir. Bütün bu hallerden sonra bir de kalkar Allah dostlarına hücum eder, onları çekiştirir, kötülersin. Aklını başına topla, edepli ol, günahlarına tövbe et. Kusurlarından dön, Allah dostlarına karşı dilsiz ol.

Önce kendi nefsinle meşgul ol. Önce kendi nefsine faydalı ol. Kendi nefsini düzelt, sonra başkalarıyla meşgul ol. Başkalarını aydınlattığı halde kendini eriten mum gibi olma. Hiçbir şeye gururla, nefsî duygularınla girişme.

Fethü’r-Rabbâni, Abdülkadir Geylani
 

نعىمة

Yasaklı Kullanıcı
Katılım
2 Ara 2007
Mesajlar
2,969
Tepki puanı
3
Puanları
0
Yaş
40
Kur’an’ın beyanları bize bu hayatın tesadüfi olmadığını ve bunun mutlaka sonunun geleceğini, dirileceğimizi, her zerrenin hesabını vereceğimizi haber veriyor.

Günümüzün en büyük problemi o ki bizde artık hesap verme endişesi kalmadı. Onun için "helaldi, haramdı" ayırmıyoruz. Eskiler; "Bir lokma haram gırtlaktan aşağı giderse o bünye helak olur" derlerdi. Niye? Çünkü bu bir aşıdır. Süte bir damla yoğurt damlatırsın, koskoca 10–20 kg’lık süt ne olur? Tadını kaybeder, yoğurt olur. Eğer haramla sen bu helal bünyeyi ifsad edersen, aşılarsan o bünyede hayır kalmaz. Binaenaleyh helal–haram diye bir hassasiyetimiz kalmadı. Onun için her şeyimiz bozulmaya başladı. Yediğimize, içtiğimize, giydiğimize dikkat edeceğiz. Arkadaşlarımıza dikkat edeceğiz. İnsanlığımızı çok güzel bir tarzda ve de şekilde ortaya koyacağız.

"Müslüman o kimsedir ki, insanların elinden ve dilinden zarar görmediği, bilakis fayda gördüğü insandır" buyuruyor Peygamber Efendimiz (sav). Müslüman böyle bir modeldir. Şimdi ise hakikaten komşu komşudan endişe eder oldu. Müslüman, insanların emin olduğu bir insan olması lazım gelirken maalesef Müslüman Müslüman’dan endişe ediyor.

Peygamber Efendimiz’i (sav) düşünelim. Mekke’den Medine’ye hicret edecek. Fakat Kureyş’in ne kadar kıymetli eşyası varsa Resulullah’ta emanette. "Al ya Muhammed, bunları sen koru" diyorlar. Kim? O’nu öldürmeyi planlayan insanlar. Hz. Cebrail geliyor, hicret emrini veriyor. O da, "bu emanetler bana teslim edildi" diye Hz. Ali’yi evinde bırakıyor. "Ya Ali! Sen hicret etme! Bu emanetleri yarın sahiplerine teslim et" diyor. Müslüman başka bir insandır. Hz. Ali de emanetleri "teslim edeceğim" diye ölümü göze alarak Peygamber Efendimiz’in (sav) yatağına yatıyor. Müslüman, emin/güvenilir insandır. Bu tarifi bizzat Hz. Peygamber (as) yapıyor: “Müslüman; insanların elinden ve dilinden emin/güvende olduğu insandır.”
 

gülnisa

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
22 Ocak 2008
Mesajlar
11,851
Tepki puanı
9
Puanları
0
Yaş
50
Allah Razi Olsun Guzel Bir Paylaşim Insan Okuyunca Bambaşka Bir Boyuta Geçmek Istiyor Işmiş Okulmuş Duşunmuyor Artik Dua Ile Kalin
 

نعىمة

Yasaklı Kullanıcı
Katılım
2 Ara 2007
Mesajlar
2,969
Tepki puanı
3
Puanları
0
Yaş
40
Allah Razi Olsun Guzel Bir Paylaşim Insan Okuyunca Bambaşka Bir Boyuta Geçmek Istiyor Işmiş Okulmuş Duşunmuyor Artik Dua Ile Kalin

amin cümlemizden

aman aman onu demek istemedimmm
okula da gideriz işe de ,burası ekim tarlasıdır, ahiret ise mahsul yeridir.:evet
 

yasminq1

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
24 Kas 2007
Mesajlar
149
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
56
Web Sitesi
www.teknikoto.forumup.com
Tek kelimeyle mükemmel bir paylaşım ve eşsiz değerde öğütler... Rabbim doğru yoldan ayırmasın cümleyle beraber...Allaha emanet olun B)B)B) :H
 

hazal34

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
10 Eyl 2007
Mesajlar
43
Tepki puanı
0
Puanları
6
Yaş
42
allah o dehsetli gunun azabindan tum ınananları korusun insallah.emeginize saglık.saglicakla kalin.
 

نعىمة

Yasaklı Kullanıcı
Katılım
2 Ara 2007
Mesajlar
2,969
Tepki puanı
3
Puanları
0
Yaş
40
allah o dehsetli gunun azabindan tum ınananları korusun insallah.emeginize saglık.saglicakla kalin.

AMİN , TEŞEKKÜR EDERİM.
ALLAH ÖLMEDEN ÖNCE UYANMAYI NASİB EYLESİN
ÖLDÜKTEN SONRA UYANMANIN FAYDASI OLMAZ

''HESABA ÇEKİLMEDEN ÖNCE NEFSİNİZİ HESABA ÇEKİNİZ''
HZ.MUHAMMED (SAV)
 

نعىمة

Yasaklı Kullanıcı
Katılım
2 Ara 2007
Mesajlar
2,969
Tepki puanı
3
Puanları
0
Yaş
40
Gerçek hayat

Gerçek hayat

Şüphesiz insanın yaşacağı gerçek hayat ölümünden sonraki ahirettir. Fakat insan bu mutlak gerçeği unutarak dünya hayatının meşgalisine dalar ve sonundan habersiz yaşar. Hz. Ali Efendimiz “insanoğlu uykudadır ve öldüğü zaman uyanır” diyerek bizim gafletimizi söylemekte ve Peygamberimiz (s.a.v.) “Ölmeden önce ölünüz” diyerek dünyada iken ayık olmamız, başımıza geleceklerden haberli ve bilinçli yaşamamız konusunda ümmetini uyarmıştır. Rahmet elçisi, sadece ölümü düşünerek Allah katında mertebe alacağımızı ve nefsimizin bitmek tükenmek bilmeyen arzu ve emellerine gem vuracağımızı bize müjdelemiştir. Dünya hayatımızda kullarına sonsuz nimetler sunan rabbimiz ahiretteki hayatımızı bizim amellerimizin belirlediğine dikkat çekerek, biz günahkar kullarına sonsuz merhamet kapısını açmaktadır. Ölümün asıl yurda bir geçiş olduğu tesbitinden sonra ölüm anı ve kabir aleminden peygamberimiz ve sair peygamberlerin ışığında biraz zikredelim.
Adem oğlu Allah kendisini yarattığı günden beri ölümden acı hiçbir şeye rastlamamıştır. Sonra ölüm, ölümden sonraki karşılaşacağı şeylere oranla daha hafiftir. Ubeyde oğlu Abdullah diyorki bir cenazede Rasülü Ekrem s.a.v. ölü mezarda oturur kendisini defnedip dağılanların ayak şamatalarını duyar. Kendisiyle yalnız mezarı konuşur ve derki: Ey adem oğlu! Yazıklar olsun sana, benimle seni hiç korkutan olmadımı? Benim darlığımı benim koktuğumu, kurt, böcek ve şiddet yeri olduğumu sana anlatan olmadımı? Benim için ne hazırladın? buyurmuştur. Tirmizi, Ebu Hüreyre’den rivayet ettiğine göre Rasulullah (s.a.v.) “Ölüpte pişman olmayan hiç kimse bulunmaz” diye buyurdular. Ya Rasulellah nedendir pişmanlığı? Rasulullah (s.a.v.) eğer, iyi ise, iyiliğini arttırmadığından pişman olur. Eğer kötü ise vazgeçmediğinden pişman olur buyurdu Tirmizi Hz. Aişe (r.a.h).’den) Rivayet ettiğine göre Aişe (r.a.h). Rasulullah (s.a.v.) Efendimizin vefatının şiddetini gördükten sonra, hiç kimseye ölümün kolaylığından dolayı, gıpta etmedim demiş. İbn–i Mesud (r.a.h)’dan rivayet edildiğine göre Rasulullah (s.a.v.) efendimiz müminin nefsi sızarak çıkar, kafirin ise eşeğin nefsi gibi akarak çıkar. Mümin hata işler kefaret olarak ölüm ona zorlanır. Kafir iyilik işler,
sonra ahirette cezasını görmek için ölüm ona kolaylaşır. Selmanı Farisi’den rivayet edildiğine göre Rasulullah (s.a.v.) Efendimizden şöyle işittim ölüm anında ölünün üç şeyini gözetleyin: alnı sızıp, gözleri akıp, burnu şişmiş ise o Allah’tan bir rahmettir. Üstüne inmiş, eğer boğulan deve gibi hırıldıyorsa ve gözü ekşi ekşi ise ağzı köpükleniyorsa o Allah’tan bir azaptır. İbni Mesud’dan rivayet edildiğine göre; Müminin üstünde hatalarından bazı hatalar kalır. Ölüm anında onlardan dolayı ceza görür. Bunun için alnı ter akıtır. Cabir bin Abdullah (R.a.h) dan rivayet edildiğine göre Rasulullah (s.a.v.) efendimiz Beni İsrailden söz edin. Çünkü onlarda çok acaipler var, buyurdu sonra şöyle devam etti: Onlardan bir taife çıkıp mezarlarından bir mezara geldiler. Dediler ki eğer iki rekat namaz kılıp Allah’a dua etsek, bizim için bazı ölüler çıkıp ölümü haber verirler. Onlar onu yaptılar ve o durumda iken siyah bir adam çıkıp iki gözü arasında secde izi vardı ve onlara dediki: Ey insanlar benden ne istiyorsunuz? yüz senedir ölmüşüm, daha ölüm harareti benden teskin olmadı Allah’a dua edin bir daha ölmek üzere eski durumuma döneyim. İbn–i Ebi Dünya, Evzaiden rivayet edildiğine göre şöyle demiştir.” Bize ulaştıki mümin kabirden çıkıncaya kadar ölüm acısını çeker”. İbn–i Ebi Dünya, Hasan’dan (r.a.h.) dan Rivayet ettiğine göre Rasulullah (s.a.v.) Efendimiz ölümün elem ve sıkıntısını anlatırken, bunun acı ve sıkıntısı üç yüz kılıç darbesi kadardır diye buyurmuştur.
Ebu’ş Şeyh, Azamet kitabında Hasan (r.a.h) den rivayet ettiğine göre; şöyle demiştir. Musa (A.S)’a Denilmiş ki:
ölümü nasıl buldun? Çok dallı ve her dalı bir damara takılan, sonra içimden çekilen bir yandemiri gibiydi. Bunun üzerine ona bir ses gelmiş ki “Gerçekten sana onu kolaylaştırdık”
İmam Ahmet, cenazeler konusunda Ebu Müleyke’den rivayet ettiklerine göre; Hz. İbrahim (a.s) Allah’a kavuştuğu zaman ona denilmiş, ölümü nasıl buldun? O’da şöyle demiştir; Sanki ruhum dikenlerle alınıyor gibiydi. Bir ses O’na, muhakkak ki onu sana kolaylaştırdık dedi.
Enes (r.a.h) den rivayet edildiğine göre Resulullah (s.a.v) Melekler ölüyü kuşatır tutarlar, yoksa ölü ölüm sekeratından dolayı, dağ ve çöllere kaçardı. Ebu Şeyh, Kitab’ül Azamet’de Fudayl Bin İyaz’dan rivayet ettiğine göre şöyle denilmiştir; Neden ölünün ruhu çekilirken
sessiz durur? Halbuki insanoğlu çimdiklenmekten dahi ızdırap duyar; Çünkü Melekler onu tutarlar, diye cevap vermiştir. İbn–i Ebi Dünya, Şehr Bin Havşeb (r.a.h) dan rivayet ettiğine göre; Resulullah (s.a.v) ölüm ve ölümün zorluğu soruldu: Buyurdu ki (s.a.v); En kolay ölüm, yün içinden çekilen dikenli dal gibidir. Acaba dal çekilipte beraberinde hiç yün getirmemesi mümkün mü? Resulullah (s.a.v), hasta olan sahabesine gidip sordu. Kendini nasıl buluyorsun? Sahabi de; Hem korkuyorum, hem ümidim var. Resulullah (s.a.v) buyurdu; Nefsim kudret elinde olan Allah ‘a yemin ederim ki böyle bir makamda bu iki hal birleşmez, illa Allah umduğunu verir, korktuğundan emin kılar. İbn–i Ebi Dünya, Hasan (r.a.h) dan rivayet ettiğine göre şöyle demiştir. Kulun en şiddetli durumu ruh göğse geldiği zamandır ki, o vakit deprenir, nefes kesilir. Ben diyorum ki şehidler bundan müstesnadır. Başkasının gördüğü elemi görmezler.
Taberani, Ebi Katade (r.a.h) den rivayet edildiğine göre Resulullah (s.a.v) şöyle buyurdu;
Şehid ancak sizin çimdikleme acısını, çektiğiniz kadar öldürülme acısını çeker.
Bera Bin Aziz anlatıyor; Resul’u Ekrem (s.a.v) ile ensardan birisinin cenazesine gitmiştik. Resul’u Ekrem (s.a.v) başı eğik olarak mezar başında oturdu, üç kere Allah’ım kabir azabından sana sığınırım dedi. Ve üç kere kefen ve güzel koku bulunan yüzleri güneş gibi parlak melekleri Allah–u Teala gönderir. Adamın göreceği yerde bekler ruhu çıktığı vakit yer ile gök arasında ne kadar melek varsa onun için istiğfar ederler. Gök kapılarının tümü kendisi için açılır ve her kapı kendisinden geçmesini ister. Ruhu Allah’a yükseldiği vakit, melekler; Ya Rab bu falan kulun ruhudur derler, Allah–u Teala onu geri çevirin ve onun için hazırladığım mükafat ve iyilikleri ona gösteriniz. Zira ben ona vaad ettim “Sizi topraktan yarattım ve toprağa iade edeceğim, tekrar topraktan çıkaracağım.” (Taha 20/55) Ruh mezarına geri döndürülür ve hatta kendiini defnedip dağılanların ayak seslerini dahi duyar. Son bir eziyet olarak melekler onu alabildiğine sıktırırlar ve Rabb’in kim, Dinin nedir? diye sorarlar. Adam: Rabb’im Allah, dinim İslam, Kitabım Kur’an ve Peygamberim Hz. Muhammed (s.a.v) dir cevabı verdiği vakit doğru söyledin diye seslenir. İşte bu Allah–u Teala’nın iman edenlere dünya hayatında da, ahirette de, o sabit sözlerinde daima sebat ihsan eder (İbrahim 14:27) Buyurduğunun manasıdır. Sonra güzel yüzlü, güzel sözlü, güzel kokulu birisi karşısına gelir ve nimetleri devamlı olan Allah’ım Cennet ve Rahmeti ile sana müjde olsun der. Adam Allah seni hayırla mükafatlandırsın sen kimsin diye sorar? O’da ben senin dünya da iken Allah’a koşar, ve isyana tembellik eder, yaklaşmazdın. Bunun için Allah seni hayırla mükafatlandırdı. Sonra birisi cennetten bir döşek getirir ve cennete doğru bir kapı açılır. O da Allah’ım kıyameti tez getir de bir an evvel aile efradıma kavuşayım der.
İşte insanoğlunun son anda yaşayacağı akıbeti, Peygamber efendimizin lisanından aktarmaya gayret ettik. Şimdi bu yazıyı okuyan herkes kendine sorsun; ben ölüme ne kadar hazırım? Müsaade ederseniz ben cevaplayayım: Ölüme yeterince hazır değiliz. Esasen her mümin ölüme nasıl hazırlanması gerektiğini çok iyi bilir. Eğer cennette yüce bir mertebe ve şehidlerle haşrolmak istiyorsak Peygamberimizin bize tavsiyesi günde 20 kez ölümü düşünelim. Ama biz yapamıyorsak, en azından 1 kere düşünsek bile bir çok kötülüklerden geri kalırız. Ne mutlu o kulaki ölümü hiç unutmaz, inşallah bizde o kullardan oluruz.

Hayriye Bektaş
 

نعىمة

Yasaklı Kullanıcı
Katılım
2 Ara 2007
Mesajlar
2,969
Tepki puanı
3
Puanları
0
Yaş
40
ölümü Hatirda Tutmak

ölümü Hatirda Tutmak

Peygamber Efendimiz buyurdu ki: "Allah’tan hakkıyla haya etmek, başı ve başın taşıdığı organları, karnı ve karnının içine doldurduğu organları, haramdan korumak, ölümü ve toprak altında çürümeyi hatırda tutmaktır"

Abdullah bin Mes’ud’un rivayetine göre, bir gün Resul–i Ekrem Efendimiz, Sahabîlere şu tavsiyede bulundu:
“Yüce Allah’tan hakkıyla, gerçek haya ile haya ediniz” buyurunca, Sahabîler:
“Ya Resulallah, Allah’a hamd olsun, biz Allah’tan haya edip utanıyoruz” dediler.
Bunun üzerine Peygamber Efendimiz (a.s.m) şu tavsiyede bulunur:
“Haya etmek böyle değildir. Allah’tan hakkıyla haya etmek, başı ve başın taşıdığı organları, karnı ve karnının içine doldurduğu organları, haramdan korumak, ölümü ve toprak altında çürümeyi hatırda tutmaktır. Âhireti isteyen kişi de dünyanın zinetini bırakır. İşte, kim böyle yaparsa, Allah’tan gerçek manada haya etmiş olur.”
Enes bin Mâlik anlatıyor:
“Peygamber Efendimiz bir adamın elbisesinde sarı bir leke gördü. Fakat adama bir şey söylemedi. Adamcağız kalkıp gittikten sonra Sahabîlere:
“Ona söyleyin de o lekeyi temizlesin” buyurdu.
“Çünkü Peygamber Efendimiz hoşlanmadığı herhangi bir şeyi bir kimsede gördüğü zaman, yüzyüze ona söylemeye yüzü tutmazdı.”
“Falanca adam niçin böyle konuşuyor?” demez, “Bazı kimseler niçin böyle konuşuyorlar?” derdi.
Bu konuyla ilgili bir başka halini Hazret–i Âişe annemiz anlatıyor:
Peygamberimize, bir kimsenin hoş olmayan bir şeyi yaptığı bildirilince, “Neden falan kimse böyle diyor, böyle yapıyor?” demez, genel anlamda “Niçin böyle yapıyorlar ve diyorlar?” şeklinde konuşurdu.
Böylece, o kimseyi yaptığı işten veya söylediği çirkin bir sözden alıkoyar, fakat o adamın ismini vermezdi.
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt