Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

üstadımız Süleyman Hilmi Tunahan (k.s) H.znin Hayatı Kendisi Hakkında Birçok Konu (1 Kullanıcı)

fazıl14

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
15 May 2008
Mesajlar
117
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
40
Dursun Efendinin Dilinden Mübarek üstazimiz

Dursun Efendinin Dilinden Mübarek üstazimiz

Dersiamlardan Dursun efendi’nin Üstazımız Süleyman efendi hakkındaki bir sözünü de şöyle anlatmaktadır:

“1970’li yıllarda dersiâmlardan ve Mahmud Efendi’nin hocası olan Of’lu Hacı Dursun Efendi, Erzurum’daki Kümbet Medresemizi ziyaret etmişti. Her yönüyle büyük bir alim olan Dursun Efendi’ye herkesi sordum ve o da anlattı. Mesele Silistre’li Süleyman Efendi’ye gelince aynen şu cümleleri söyledi: “Süleyman Efendi de dersiâmdır; ancak o Allah’ın hususi bir inayet ve ihsanına mazhardır ve akranlarından farklı bir simadır. Başından beri onun böyle olduğunu hissediyorduk
 

fazıl14

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
15 May 2008
Mesajlar
117
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
40
Dua Ve Duada Ellerin Açiliş şekli

Dua Ve Duada Ellerin Açiliş şekli

Dua; kulun Allah 'tan yardim istemesi, iyilik ve rahmet dilemesi demektir.
Bilindigi gibi insani yaratan ve yasatan Allah'tir. Her an Allah'a muhtaç olan insan, sikintiya düstügü zaman da yine ona siginir , arzu ve isteklerini ona arzeder. Allah'in büyüklügü ve sonsuz kudreti karsisinda kendi güçsüzlügünü idrak ederek, O'nun her seyi kusatan engin rahmetine olan ilitiyacini samimi duygularla dile getirir .
Dua, insanin gönülden Allah'a yönelmesi, hem kalbi hem de dili ile dileklerini O'na sunmasidir .
Bir kulun kendi acizligini itiraf ederek bütün benligi ile Allah'a yönelmesi ve kalbinin derinliklerinden gelen temiz duygularla ona dua etmesi ayni zamanda bir ibadettir .
Nitekim Peygamberimiz (s.a.s.) ''Dua, ibadettir .'' (1) sözü ile bunu en güzel sekilde ifade etmistir.
Duada ellerin sekli

Dua yaparken Elleri Birleştirmek bir Parola değil, Unutulmuş bir Sünnetin İhyasıdır.
Dua yaparken elleri birleştirmek de, bazı maksatlıların dediği gibi Süleyman efendi bağlılarının parolası değildir. Eğer bu Süleyman efendi bağlılarının parolası olsaydı, Türkistan, Pakistan, Hindistan, Arabistan ve mağrib ülkelerinde birçok müslümanın da Süleyman efendi bağlısı olması gerekirdi. Çünkü onlarda ellerini birleştirerek dua yapıyorlar. Merak edenler değişik tarihlerdeki gazete küpürlerinden, televizyon kanallarından görebilirler. Onlarında hepsi Süleyman efendi bağlısı olmayacağına göre bu Süleyman efendi bağlılarının da bir parolası değildir. Bu bir Sünneti Rasul olduğu için yapılıyor. Unutulmuş olan bir sünnetin ihyasıdır. Güvenilir kaynaklarda ( Fıkıh, meviza ve Hadis kitapları) duada ellerin nasıl tutulması konusunda bilgi vardır. İsteyen istediği şekilde dua edebilir. Mühim olan, duada kalbin safiyeti ve uyanık bulunmasıdır. Duada dedesinden ve babasından gördüğü gibi ellerini açık tutan veya sünnet şekliyle kapalı tutan müslümanların yaptıkları halisane duaları kabul buyurmasını ALLAH’ü Tealadan niyaz ederiz.
Yalnız, dünya ve ahiret yıkımına uğramamak için; bir sünnetin ifasından asla başka bir şey olmayan “Duada ellerin bitişik tutulmasına” bin bir mana vermek bir müslümanın yapmaması lazım gelen fiillerdendir. Bütün delil ve vesikalara rağmen yine de duada elleri bitişik tutma mevzuunda menfi fikir ileri sürenler çıkabilir. Böyle düşünenlere karşı ısrara da hacet yoktur.
Zira her şey bir nasip işidir. İman etmek, namaz kılmak, zikirle meşgul olmak ve bir sünneti ifa ve ihya etmek... Bunların hepsi ezelden bunlara layık olan, kalbi ve niyyeti müsait olanlara nasib olmaktadır.
Peygamberler (Aleyhimüsselam), yüzlerce delil ve mucizelerle tebliğde bulundularsa da kavimlerinden çok kimseler Hakkı teslim etmediler. Halbuki onlar, en iyi ikna kaabiliyetine sahip seçkin zatlardı. Fakat inanmayanların kalpleri, imana ve itaate layık değildi.
Dua ile alakalı hadiselerin hiçbirinde “açtı, açılacak, açık tutulacak” manalarını ifade eden kelimeye rastlanamamıştır.
Hadis-i Şeriflerde ellerle birlikte zikredilen kelimeler “zamme: Yapıştırdı, Cemaa: Topladı, Rafea: kaldırdı, Bıhızae vechihi: yüzünün hizasına” kelimeleridir.
Cenab-ı Hakk Peygamberimizin yolundan Ümmeti Muhammedi ve Ümmeti Muhammedin evladını ayırmasın,amin.Allah Rasulü (sav) hayat-ı seniyeleri içinde dua esnasında ellerini farklı farklı şekillerde tutmuştur. Mesela; Bedir'de ellerini koltuk altları gözükecek derecede kaldırmış, gece yatarken döşekte ellerini birleştirmiş, namazların arkasında yaptığı dualarda omuz aralığı ölçüsünde ellerinin aralarını açmış, yağmur duası ya da bela ve musibetlerin def'i için yaptığı dualarda da avuç içlerini aşağıya doğru çevirmiştir.

Dua esnasında ellerin alacağı şeklin hükmü ne farz, ne vacib ne de müstehaptır. Fukaha buna âdab hükmünü vermiş ve hadis kitaplarında da bu mesele âdâb bölümünde yer almıştır. Bu sebeple kim ne şekilde ve nasıl dua ederse etsin ya da bunlardan sadece bir tanesini benimsesin, netice itibariyle Allah Rasulünün sünnetine ittiba etmektedir. Onun için bunların hepsini saygı ile karşılamalıdır. Dinin aslına rücu etmeyen böyle bir meseleyi vesile yaparak Müslümanlar birbirleri ile kavga etmemelidir.
- Resulü Efendimiz her gece yatmadan evvel iki elini açarak birleştirir, ihlas, felak va nas surelerini okuyarak ellerinin içine üfler sonra başından ve yüzünden başlayarak üç defa elinin eriştiği kadarıyla bütün vücudunu sıvazlar ondan sonra yatardı. Hz Aişe Validemiz Efendimizin bunu her gece üç defa yaptığını rivayet etmektedir.
 

fazıl14

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
15 May 2008
Mesajlar
117
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
40
üstazimizin Mübarek Hatiralarindan(6)

üstazimizin Mübarek Hatiralarindan(6)

Birgün Hz. Üstazımız medrese arkadaşlarından birisiyle karşılaşmış. Arkadaşı Hz. Üstazımızı evine davet etmiş. Evine gitmişler. Biraz sohbetten sonra arkadaşı kızına "kızım bu benim medrese arkadaşım bir kahve yap da içelim" diyor. Kızı kahve yapıp getirir ve babasına dönerek " sen bu benim medrese arkadaşım diyorsun. Bakıyorum sen çok yaşlısın arkadaşın ise daha genç" diyor. Babası susuyor. Üstazımız cevap veriyor "Evladım baban sırtına dünyayı yükledi, aldı. Biz ise dünyanın sırtına bindik oturduk" buyurmuşlar.ALLAH ŞEFAATLERİNE NAİL EYLESİN İNŞALLAH
 

fazıl14

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
15 May 2008
Mesajlar
117
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
40
Bizim Bu Alemde Bir Tek Işimiz Var

Bizim Bu Alemde Bir Tek Işimiz Var

Üstazımız SÜLEYMAN HİLMİ TUNAHAN (K.S) H.Z Eskiden 10–15 senede tahsil edilen ilimleri, 2 sene gibi çok kısa bir zamana sığdırarak, ilmin ve âlimin yok olmak üzere olduğu bir zamanda yüzlerce, binlerce din âlimi yetiştirmiştir. Talebelerin kalabileceği yurtlar açtırmış ve yüzlerce insanın maddî–mânevî eğitimine vesile olarak büyük bir hizmet yapmıştır. Sık sık Müslümanların içinde bulunduğu zor duruma dikkat çekerek, tüm mü'minleri uyarmış ve İslâm ahlâkının insanlar arasında yayılması için büyük gayret sarf etmiştir.
Süleyman Hilmi Tunahan(K.S)H.Znin İslâm vecd ve şevki dışında 71 senelik ömrüne nispetle 24 saatlik bir başıboşluk hayatı olmamıştır. Kendini bir dâvâya vakfetmiş ve onun dışında hayat ve faaliyet kabul etmemiş olmanın tam misali… Böyle olduğu için de tesir ve sirayet kabiliyeti pek büyük…"
Hz. Üstazımız, "Bizim bu âlemde bir tek işimiz var; o da yavrularımızın kalplerine Allah ve Peygamber sevgisiyle iman ve İslâm nurunu yerleştirmektir." diyerek son nefesine kadar bunun mücadelesini vermiş, bir sel gibi cehenneme akan insanları bataklıktan kurtarmanın gayretini göstermiştir.
Tarih 16 Eylül 1959'u gösterdiğinde her insan gibi o da bu fânî hayata veda etmiş; fakat tasarrufları ve hizmetleri bir çığ gibi büyüyerek miras bıraktığı Kur'an ve Sünnet hizmetleri bugünlere kadar gelmiş veALLAHIN izni ve o mübarek zatın himmetiyle günümüzde de son sürat devam etmektetir veALLAHIN izniyle kıyamet gününe kadarda devam edecektir.ALLAH MÜBAREĞİN ŞEFAATLERİNE NAİL EYLESİN,İNŞALLAH.
 

fazıl14

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
15 May 2008
Mesajlar
117
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
40
Emin Saraç Hoca Efendinin Dilinden Mübarek üstazimiz

Emin Saraç Hoca Efendinin Dilinden Mübarek üstazimiz

-Süleyman Efendinin dersine bir hafta kadar devam etmiştim, Şehzadebaşındaki evinde bir hafta kadar ondan ders okuduk. Bir hafta sonra takibat başlayınca- o zaman takibat çoktu- o, dersi kesti. Ben de burada Gümülcineli Mustafa Lütfü Efendinin dersine katıldım. Fakat ben onu da daima hayırla anarım. Fatih’in son mücaz(icazet verilmiş hoca) dersiamlarındandı. İbadet ü taatına daim, İslami ilimlerin okutulmasının zaruri olduğuna itikad eden çok gayretli bir kimsedir. “İslami ilimleri ihya etmezse bu memleket tehlikededir” diye bu tehlikeyi hisseden bir kimseydi.

Devrin ehl-i küfrüne karşı nefreti vardı. Hangi hoca ki, küfrün ele başlarına nefreti vardır, ben o zatın sâlih ve kâmil olduğuna itikad ederim. Onun da zamanın ehl-i küfrüne nefreti çok şiddetliydi. Hele o azimet, o hapse girip de yine devam etmek ne demektir biliyor musun? O, polat gibi iman ve azimet sahibi olmaktır..ALLAH MÜBAREĞİN ŞEFAATLERİNE CÜMLEMİZİ NAİL EYLESİN İNŞALLAH.
 

bilalfaruki

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
31 May 2008
Mesajlar
2
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
54
Allah Cc Razi Olsun...habibine ümmed Evliyaullahi Na Evlad Olanlardan Eylesin Inşaallah...
 

fazıl14

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
15 May 2008
Mesajlar
117
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
40
üstad Necip Fazilin Diliyle

üstad Necip Fazilin Diliyle

Büyük muharrir Necip Fazıl, bu talebeleri “Son Devrin Din Mazlumları” isimli eserinde şöyle destanlaştırmaktadır:


“Süleyman Efendi, beni bu gençlerle temasa geçirmiş ve bahçemizde yattığı halde farkında olmadığımız bir hazinenin keşfi gibi, hayretle karşılık bir takdir duygusuna boğmuştur. Evet, o zamana kadar cansız bir ezber zemini üzerinde öne arkaya sallantılı, papağanvri bir tekrarlama işinden ibaret zannettiğim ve İslam’ın, fezayı milyonlarca projektörle delici kainat görüşlerine yabancı saydığım Kur’an kursları faaliyeti hayret ve saadetle gördüm ki: Gökten necaset yağan bir devirde üzerlerine tek kir bulaşmamış, zeka ve irfanları her inceliğe ulaşmış güdücüler elindedir. Ve bu genç güdücüler mevki ve istikamet tayini noktasından bütün dost ve düşman kutupları, doktorların sıhhat ve marazı tanıdıkları gibi teşhis ehliyetindedir. Diyebilirim ki, Türkiye’de, Kur’an kursları topluluğu ayarında vahdet, merkeziyet ve davalarında salabet belirtici ikinci bir teşekkül mevcut değildir. Bu topluluk, terbiyesini Silistreli Süleyman Hilmi Tunahan’dan alanların veya alanlardan alanların tablolaştırdığı kadrodur ve bu tabloda şahıs, fikir, ilim, usul, her unsurun doğrudan doğruya bağlı olduğu tek mihrak, tek kelimeyle şeriattır. İşte bağlılıklarındaki kuvvete bu manayı verdiğim, bütün gençliğe tavsiyem gibi şeriatı bu manada idealleştirmelerini ve şeriat aşkını bu manada şuurlaştırmalarını beklediğim ve kendilerini yeni iman neslinin en saf ve en temiz damarlarından biri saydığım Kur’an kursları topluluğuna yakınlığım buradan geliyor.”
 

fazıl14

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
15 May 2008
Mesajlar
117
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
40
üstazimiz Ve Allah Dostlarinin Ramazan Günleri

üstazimiz Ve Allah Dostlarinin Ramazan Günleri

ÜSTAZIMIZ SÜLEYMAN HİLMİ TUNAHAN H.Z(K.S): Üç ayların fazilet ve bereketini ve bu üç aylarda birbirini takip eden mübarek gecelerin kudsiyetini ve Müslümanların bu günlerde manevi kazanç sağlamaları bakımından önemini halka anlatmak için İstanbulr17;un selatin camilerinin kürsülerinden yaptığı vaaz ü nasihatlerle yetinmeyen Süleyman Hilmi Tunahan Hazretleri, talebelerini seferber ederek, yol paralarını da kendi cebinden vererek İstanbulr17;un dışına, kaza ve köylerine göndermek suretiyle akıl almaz zorluklarla elde edilen vaaz müsaadeleriyle vaaz ettirirmiş.
MUHAMMED RAŞİT EROL H.Z: Bütün Allah dostları gibi Muhammed Raşid Hazretleri de hayatının bütününde Server-i Kâinatr17;ı rehber edinerek ona göre bir hayat yaşardı. On bir ayın sultanı olan Ramazan-ı şerife Receb-i şeriften hazırlanırlardı. Evlerinde olsun, camide olsun sürekli hûşu içinde dua ve zikir yaparak sevenlerine bu şekilde örnek oluyordu. Ramazan ayına daha çok ehemmiyet verirlerdi, devamlı aile fertlerine bu ayı ibadetle geçirmeyi, Kurr17;an-ı Kerim okumayı tavsiye ederlerdi.
ABDÜLHAKİM ARVASİ H.Z: Seyyid Abdülhakim Arvasi Hazretleri, 11 ayın sultanına Receb-i şeriften hazırlanırlardı. Her ne kadar hilali gözleseler de mübarek ayın girdiğini kokusundan anlarlardı. Ramazan ayını büyük bir fırsat bilir, direkler arasında vakit geçirenlere çok şaşarlardı. Hatta ona göre insanlar bir ay boyunca kalabalık yerlerden kaçmalı, fikrini zikrini bozmamalı, evlerinde oturup hûşu içinde dua ve zikir yapmalıydı.
SAİD NURSİ EFENDİ H.Z: Bediüzzaman Hazretlerir17;nin talebelerinden Mehmet Fırıncı ağabey, Üstad Hazretlerir17;nin her dakikası bire bin verebilen bir ayda ibadetsiz bir zaman boşluğu bırakmak istemediğini belirterek şu ifadeleri kullanıyor: r0;Onun için iftardan sonra zaten akşamla yatsı arası kendisinin her zaman normal olarak evrad vaktidir ve sahura kadar sürer. İmsak vakti girer girmez hemen sabah namazını kılar, kendisine has tesbihatını yaptıktan sonra kuşluğa kadar istirahata çekilirdi. Ondan sonra kalkar, gene Nur dersleri ve evrad u ezkâr ile meşgul olurdu. Üstad Hazretleri geceleri çok parlak ışıkta evrad ve ezkâra devam ederdi. Loşluktan hoşlanmadığını görürdüm.r1; Yine Üstad Hazretlerir17;nin talebelerinden rahmetli Bayram Yüksel de Necmeddin Şahinerr17;in r16;Son Şahitlerr17; isimli kitabında Üstadr17;ın Ramazanr17;ı ile ilgili şu bilgileri veriyor: r0;Üstadımız, Ramazanr17;ın on beşinden sonra kendisi yatmazdı, bizi de yatırmazdı. Hattâ çoğu gece kontrol ederdi. Eğer uyurken yakalarsa, bize su döker, uyandırırdı. Bizleri uyumamaya alıştırırdı.r1;

ALVARLI EFE H.Z
Bütün Allah dostlarında görülen üstün özelliklerin bütünü Alvarlı Efe Hazretlerinde de vardır. Efe Hazretleri, 90 yıllık ömrü boyunca zahidane bir hayat sürmüş, dünya malına gönül vermemiş, fakir ve yoksulların elinden tutmuştur. Tevazu, vakarı, cömertliği ve misafirperverliğiyle herkesin takdir ve beğenisini kazanmıştır. Kendisini yakînen tanıyanların anlattıklarına göre Alvarlı Efe Hazretleri; düşkünlere, hastalara bir baba gibi şefkat gösterir, dertlerine çare ararmış.
Erzurum'un en önemli özelliklerinden birisi de Rahmet ve Merhamet ayı olarak görülen Ramazan ayına gösterilen saygıdır. Bu yönüyle Erzurum'da Ramazan daha bir farklıdır. Bu ayda bütün Erzurumlular oruç tutar, yeni oruç tutmaya alıştırdıkları çocuklarına da bu günün özel olduğunu hissettirmek için özel merasimler düzenlerler.

RAMAZANOĞLU M.SAMİ EFENDİ
Ramazanoğlu M. Sâmi Efendi, Ramazan ayında her zamankinden daha fazla ibadet yoğun bir iklim yaşardı. Ramazan'da bol bol Kur'an okur ve defalarca hatmederdi. Her zaman cömertti ama Ramazan'da ayrı bir sehâvet heyecânı duyardı. Kapıya gelen sailleri (isteyenleri) asla boş çevirtmezdi. İftar için evine misâfir çağırır, onlara hizmet etmekten haz alırdı. Dostlarının davetlerine de icâbet eder, onlarla birlikte iftar sofrasında bulunurdu. İftar öncesi ezana kadar sohbet ederdi.
M. Sâmi Efendi Ramazan geceleri teravih namazlarının hatimle kılındığı dostlarının evine gider ve ilerlemiş yaşına rağmen ayakta cemâate katılırdı. Namazda huzur ve huşûun bozulmamasına ayrı bir titizlik gösterirdi. Hatta secdeye inildiği sırada dizlerin hızlıca yere çarpılmasından çıkan sesin huzûru ihlâl ettiğini bu yüzden ihvânın daha dikkatli olmalarının faydalı olacağı uyarısında bulunmuştu.
Teravih namazından sonra uzun kış gecelerine rastlayan teravih sonrası sohbet yapardı. Sohbetlerini M. Asım Köksal'ın İslâm Tarihi kitabı ile İmam Şarânî'nin Tenbîhu'l-Muğterrin kitaplarından yapardı.
Özel Mesaj Gönder
 

fazıl14

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
15 May 2008
Mesajlar
117
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
40
Alimlerin fazileti ve mübarek Üstazımız

Alimlerin fazileti ve mübarek Üstazımız

Cenab-ı Hak mahlukatı birbirine muhtaç olarak yaratmıştır. “Kainatta her ne varsa manen birbirine bağlıdır. Şayet bunlardan biri bağını koparsa herşey birbirine çarpar ve mahvolur. Nizam ve intizam tamamen bozulur.1

Bütün mahlukat bir vücut ise, Peygamberler ve onların varisleri olan alimler, o vücudun kalbidir. Cenab-ı Hak Kur’an-ı Keriminde şöyle buyururlar:
“’tan kulları, içinde, ancak âlimler korkar.”2
ALLAHÜ Tealadan en çok korkan da Onu en iyi bilendir. Hadis-ı kudside:
“Ben gizli bir hazine idim, bilinmemi sevdim ve bilinmem için mahlukatı yarattım”,buyrulmaktadır.ALLAHÜ Tealayı hakkıyla bilen Peygamberler ve onların varisleri olduğuna göre, onlar bütün mahlukatın yaratılma vesilesidir.

Peygamber Efendimiz Alimlerin fazileti hakkında şöyle buyurmaktadır:
“Dört şeye bakmak ibadettir. Anne babanın yüzüne, Ka’be-i muazzamaya, mushafa, ve alimin yüzüne. Kim bir alimi ziyaret ederse, beni ziyaret etmiş olur. Kim bir alim ile musafaha ederse sanki benimle musafaha etmiş gibi olur. Kim de bir alim ile oturursa, benimle oturmuş gibi olur. Dünyada benimle oturan kimseyi ALLAHÜ Teala ahirette de benimle beraber kılar.”3

Hakiki alimlerin birtakım alamet ve vasıfları vardır. Bunların beş tanesi bizzat Kur’an-ı Kerim ile tesbit olunmuştur. Bunlar : Haşyet, huşu’ tevâzu’, ahlak ve zühddür.4
İmam-ı Rabbani hazretleri ise hakiki alimlerin vasıflarını şöyle izah buyurur: “Baş olmak, mal toplamak, yücelik ve dünya muhabbeti gibi şeylerden uzak olan alimler, ulemâ-i ahirettir ve Enbiya Aleyhimüsselam’ın varisleridirler. Yaratılmışların hayırlısı onlardır. Kıyamet günü onların mürekkebi, şehitlerin kanı ile tartılır da, mürekkep kefesi ağır gelir. “Alimin uykusu ibadettir.”, hadis-i şerifi ile, onların şanına işaret edilmiştir.

Ahiretin güzellğini anlayan yine onlardır. Dünyanın çirkinliğini ve aşağılığını onlar bildirmiştir. Onlar, ahiretin bâkî, dünyanın fânî olduğuna inanıp, kendilerini Ahirete hazırlar, dünyadan yüzçevirirler. Dünya ve içindekileri zelil tutup, ahireti yüce görürler. Zira dünya aziz görülürse, ahiret hakir, dünya hor tutulursa ahiret aziz olur. İkisinin birleşmesi mümükün değildir.” 5

Akıl Cenab-ı Hakkı bulmak ile mükelleftir. Ancak aciz olarak yaratılan insan akılla her şeyi bilemez. Bunun sebeple, Cenab-ı Hak, sıratı müstekıme hidayet için, Peygamberlerini göndermiştir. Alimler de bu vazifeyi verâseten ifa etmektedirler.
Bu hususta Peygamber Efendimiz şöyle buyurmaktadırlar:
Yer (yüzün) de alimlerin benzeri, yıldızlar gibidir. Kara ve denizin karanlıklarında, onlar(a bakmak)la yol bulunur. Yıldızlar sönerse hidayette olanların sapıtması çok sürmez.” 6
Hasan-ı Basri hazretleri de:
“Alimler olmasa insanların diğer canlılardan farkı kalmazdı. Çünkü onların öğretmesi ile insanlar insanlık seviyesine ulaşır.” 7

Hadis-i şerifte: “Muhakkak ki , bu ümmet için her yüz senenin başında dinini tecdid edecek bir müceddid gönderir”8 ,
buyrulduğu üzere, insanlık rehbersiz kalmamıştır.

Ümmet-i Muhammed’in evladına, dinlerini ve Kur’anlarını öğretmekten başka hiçbir maksadı olmayan dostları, nice sıkıntılara maruz kalarak kendilerine verilen bu vazifeyi en güzel şekilde ifa etmişlerdir.

Efendi! Bu kadar üzülme, biraz istirahat buyur.”, denildiğinde, “Günde binlerce insanın imanı sönerken ben nasıl ayaklarımı uzatıp yatabilirim.”, buyuran; “Hocalıkta bize ekmek kapısı kalmadı diyenlere: “Efendiler! Hocalık bir meslek, bir ekmek teknesi değildir. Hocalık ’ın, Rasülüllah’ın, kitabullah’ın ve din-i mübin-i islamın tebliğ memurluğudur.”, buyuran Altun Silsilenin en son halkası Süleyman Hilmi Tunahan Efendi Hazretleri, ahir ömründe, bünyesini kuşatan hastalıklardan muzdarip olmasına rağmen, son defa görmüş olmak için gittiği evlatlarına yazdırdığı şu iki hadis-i şerifle cismani olarak dünyadaki hizmetlerini tamamlamıştır.

“Ya Ebâ Rafi’! Senin gayretin ile Cenab-ı Hakk’ın bir kimseyi hidayete erdirmesi, senin için üzerine güneşin doğup ve battığı her şeyden daha hayırlıdır.

“Ya Davud! Senin, mevlasından kaçan bir kulu bana getirmekliğin, bana bütün ins ve cinnin ibadetinden daha sevimlidir.”9

Buyrulmuştur ki:

Düü cihanda tasarruf ehlidir ruh-u veli
Deme kim mürdedir, anda nice dermanola
Ruh, şimşir-i hüdadır, ten gılaf olmuş ona
Dahı a’la kar eder, bir tığ ki uryan ola.
 

yalniz_yolcu

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Şub 2008
Mesajlar
634
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
31
allah razı olsun abim sayende bede istifade ettim hakkını helal et bazı bölümleri koryaladım...hayırlı cumalar...
 

fazıl14

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
15 May 2008
Mesajlar
117
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
40
üstazimizin Mübarek Hatiralarindan(7)

üstazimizin Mübarek Hatiralarindan(7)

Tavaslı Hamza Bey Amcamızın Hazretimizi bulması:
Kendi alim, zengin ve mürşidsiz hakikatı anlamış, hakiki bir imanla ALLAH'ın huzuruna varılmasının mümkün olmadığına kati şekilde inanmış birisi. Mektubat-ı Şerif'e dahi kolaylıkla mana verebilecek şekilde Arapçası olduğu için bu hakikatı anlamış. Türkiye'de bütün tavsiye edilen ve mürşidlik iddia eden kişileri gidip görmüş ve hatta kendisine Arabistan ve Şam'dan dahi adres vermişler. Buradaki zatları da gidip görmüş. Hiçbirisinde hakiki mürşitte olması icap eden halleri kendi ilmi muvacehesinde araştırmış fakat hiç birini hiç birinde bulamamış. Bir gün Denizli'ye gelmiş ve camide yalnız olduğu halde ikindi namazını kılmış. Ve çok hislenmiş. Ağlayarak şöyle dua etmiş; "Mürşitsiz hakiki bir imanla senin huzuruna gelmek mümkün değil. Ben de suri de olsa bir imanım var. Bu imanımı muhafaza edebileceğimden garantim olmadığı için ne olursun Ya Rabbi şu anda ruhumu al" diyor. Aşırı dualardan sonra camiden çıkmış giderken deri tüccarı olan arkadaşlarından biri kendisini görüyor ve "Bu ne hal arkadaş, bir derdin mi var? Hasta mısın yoksa senet ve çekten borçların mı var? Söyle yoksul insanlar değiliz, yardım eder öderiz" diyor. "Hayır ben seni doktora götüreceğim" diyor. O kadar müteessir olmuş ağlamış ki benzi sapsarı kesilmiş. Amcamız "Hayır doktorluk bir halim yok" demiş. Arkadaşı ısrar edince "Mademki bu kadar ısrar ettin söyleyeyim" diyor ve kendisinin uzun zamandan beri hakiki bir mürşit aradığını fakat her tarafı gezmesine rağmen bulamadığını bundan müteessir olduğunu söylüyor. Arkadaşı gülerek "İlahi Hamza Bey bu da üzülecek şey mi" diyor. (Bir mürşide ihtiyacına farklı bir bakış). Arkadaşı Amcamızın bu hususta ciddi olduğunu görünce "Madem bu kadar meraklısın benim İstanbul'dan mal verdiğim tüccar bir arkadaşım var. Zaman zaman bana bir Üstazı olduğunu, onun çok değerli zat olduğunu anlatır" diyor. "Ben bir mektup yazıp seni ona göndereceğim sana yardımcı olsun" diyor. Bunu duyan Amcamız "Hemen yaz ver" diyor. Mektubu alıyor ve hemen İstanbul'un yolunu tutuyor. Arkadaşının tarifi üzerine verilen adrese geliyor. Ve mektubu veriyor. (Mektubu verdiği zat Abimizin mübarek pederi ve deri tüccarı Halil Amcamız). Halil Amcamız "sen akşamleyin gel ben Üstazımla görüşeceğim nerede buluşacağımızı sana söylerim ve beraber gideriz" diyor. Akşam olduğunda Hamza Bey Amca, Halil Amcamızın yanına geliyor. Halil Amca da "Üstazım seninle beraber evine gelmemizi söyledi" diyor. Beraber gidiyorlar. Hamza Bey Amca içeri adımını attığında Hazretimizin letaifinden öyle bir Şua (nur) saçılmıştı ki Hamza Bey Amca olduğu yere yığılıp kalmış ve böylece Hazretimizi bulmuş.ALLAH MÜBAREĞİN ŞEFAATLERİNE CÜMLEMİZİ NAİL EYLESİN İNŞALLAH.
 

canyürekli

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
14 Haz 2008
Mesajlar
2
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
61
es selamun aleykum kardeşler

es selamun aleykum kardeşler

:A ben sitede yeni üyeyim ama sitenizde hz üstdadımız süleyman hilmi tunahan hz .bölümüne girdim çoktandır böyle bir siteye kayıt olup faydalanmak istiyordum ben vazifeli kardeşlerinizdenim ve bölgemizde kursumuzda da yönetimdeyim inşallah site beni kabul eder de aynı kardeşleriz derse kalbimiz karaca ahmette derseniz bundan sonra daha bol siteye girecem kardeşlerim ALLAHA emanet olun :A
 

fazıl14

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
15 May 2008
Mesajlar
117
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
40
Üstazımızın Cihat anlayışı ve öşür konusu

Üstazımızın Cihat anlayışı ve öşür konusu

Müslüman, bulunduğu ortamı İslam’a uygun hale getirmek için cihad etmekle mükelleftir. Fakat cihadı iyi anlamak da icap etmektedir. Süleyman Efendi ve talebeleri, cihadı, “tebliğ/İslam’ı anlatmak” ve kendi nefislerinde yaşamak suretiyle ihya etmek şeklinde yorumlamaktadırlar. Zira peygamber efendimizin buyurduğuna göre “en büyük cihad, nefisle yapılan cihaddır”.
Evet, uygulanan, bu laiklik perdesi altındaki din düşmanlığını tasvip etmek mümkün değildir. Fakat, devlete karşı bayrak açıp silahlı ve benzeri bir mücadeleye kalkışmak da “derviş” olma yolunda nefis terbiyesiyle uğraşanlara uygun bir şey değildir.
Eğer, fert fert bizler iyi olur, İslam’ı hakkıyla yaşamaya çalışır ve “gerçek kul” olmaya çaba gösterirsek, Cenab-ı Hakk, “layık olduğumuz” idareyi bize ihsan edecektir. Yoksa, “önce şeriatı getirelim, namazla oruca sonra bakarız” türü yaklaşımlar, bir müslümana asla yakışmayan tutumlardır.
“Öşür” emrini yerine getirirler
“Öşür” zekat gibi Allah’ın kullarına bir emridir. Öşrü verilmemiş bir meyve ve sebzeden yemek caiz değildir. Ancak öşrü hesaplanmış ve ödemeye niyetlenilmiş mahsüller yenilebilir. Asrı saadetten tarihimizde “aşar’ın kaldırılması”na kadar öşür toplanır ihtiyaç sahiplerine dağıtılırdı. Öşürün halk arasında “aşar” tabiri kullanılmasının sebebi ise İslam’da emredilenden kat kat fazlasıyla devrin idarecileri tarafından baskı ile toplanmasından kaynaklanmasıdır. Bu zulüm neticesinde “öşür” unutularak, “aşar” haline gelmiş ve sonra da kaldırılmıştır. Allah’ın emri olan “öşür”ün üzerinde Süleyman Efendi (k.s.) çok durmuştur. Bugün ise onun talebeleri mahsüllerinin öşürünü İslam’da emredildiği şekliyle hesaplayıp verilecek yerlere vermektedirler.
 

fazıl14

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
15 May 2008
Mesajlar
117
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
40
üstazimizin Sigara Konusunda öğüdü Giyim Kuşam Ve Mezhep Görüşleri

üstazimizin Sigara Konusunda öğüdü Giyim Kuşam Ve Mezhep Görüşleri

Sigara
Sigara içmezler ve içilmesini tavsiye etmezler
Alkollü içki ayet ve hadislerde yasaklığı açıkça beyan olunduğu halde sigara bahsi açıkça geçmemektedir. Bu sebeple sigaranın haramlığı konusunda tartışmalar olmaktadır. Süleyman Efendi’nin talebeleri sigara kesinlikle kullanmamaktadırlar. Sigaranın sağlığa zararlı olduğu tıp ilmince ispatlanmıştır. Hatta Türkiye’de Tekel tarafından üretilen ve dağıtılan sigaranın üzerinde Sağlık Bakanlığı tarafından “Sağlığa zararlıdır” ibaresi konmuştur. İslam’da vücuda zararlı olan şeyler haramdır.
Giyim-kuşam
İslam dini avret mahallerinin örtülmesini erkek ve kadın her müslümana farz kılınmıştır. Kadınlar için avret mahalli yüz (çenealtı ve saç bitimi kadar) el (bileklere kadar) ve ayak (topuklara kadar) hariç diğer yerler. Erkekler için göbek ile diz kapağı arasındaki kısımlar. Bu kısımlar örtüldüğünde dinin emri yerine gelmiş oluyor. Yalnız vücut hatlarını belli eden giysiler giymek caiz değildir.
Süleyman Efendi (k.s.) sakallı idi. Yaz-kış cübbe gibi uzun ceket giyerdi. Bugün talebeleri arasında sakal bırakanlar vardır. Bazı şartlardan dolayı sakal bırakamasalar dahi ekseriyeti bıyık bırakırlar. Şunu da belirtelim ki, sakal, sarık ve cübbenin Peygamber Efendimiz’in sünneti olduğuna dair itikatları tamdır.
Hıristiyanların ve diğer dinlerin alamet-i farikası olan elbiseleri giymek ve takmak caiz değildir; müslümanlar bunlardan men edilmişlerdir. Süleyman Efendi’nin talebeleri bu men edilenlerin haricindeki aşırıya kaçmayan kıyafetleri giymekte mahzur görmezler, “yakalı gömlek giyilmez, kravat takılmaz” gibi düşünceleri yoktur. Genelde sade, rahat kıyafetleri tercih ederler.
Mezhep görüşleri
İtikatta hak mezhep tektir ve “Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaat” mezhebidir. Ehl-i sünnet mezhebinin iki imamı vardır. Bunlar; İmam-ı Muhammed Mansur Maturidi ve Haseni’l-Eş’ari'dir. İtikatta mezhep imamı umumiyetle İmam-ı Muhammed Mansur Maturidi Hazretleridir. Amelde mezhebe gelince. Günümüzde, tahrif olmamış ve takipçisi bulunan amelde hak mezhep dörttür; Hanefi, Şafii, Hanbeli ve maliki. Süleyman Efendi (k.s.) ve talebelerinin (umumiyetle) amelde mezhebi ise, İmam-ı Azam Ebu Hanife tarafından kurulan Hanefi mezhebidir.
Dört hak mezhep dışındaki mezhep ve görüşler; “doğru yol”un “sapık kolları” olarak nitelendirilmektedir. Hatta bazıları, “sapma” sınırını aşmış ve “kopma” noktasına gelmiş veya kopmuştur.
Süleyman Efendi talebelerine, Şerh-i Akaid dersiyle İslam’dan sapmış cerayanlardan korunma yollarını göstermiştir. Emali ve Nesefi adlı kitaplarda İslam akaidinin ve ehl-i sünnet fikrinin temelini öğretmişlerdir. Bu sağlam ilim neticesinde talebeleri arasında itikadi noktadan en ufak bir sapmaya rastlanmamıştır.
 

fazıl14

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
15 May 2008
Mesajlar
117
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
40
üstazimizin Mübarek Hatiralarindan(8)

üstazimizin Mübarek Hatiralarindan(8)

Misafirhanede ders okurlarken Hasan Arıkan Abi Dünya hayatından çok soru sorarmış. Bir gün yine "görüyoruz bazıları devam edemiyorlar. Bu halden çok korkuyoruz. Devam için ne yapmak lazım" diye sorar. "Evladım bu kolay değildir. Gecelerde iltica saatleri var. O saatleri takip edersiniz, çok çok iltica edersiniz. Böylece devam edersiniz". (Nusret Amca)
N.F. Kısakürek Maraş'ta konferans veriyor. Canatan Abi de gitmiş. Hazretimizden bahsediyor. Diyor ki: "Süleyman Efendi Hazretleri ile beraber İstanbul'da kalabalık bir caddeden gidiyorduk. Bir vatandaş gelerek "Efendi Hazretleri şu Ümmet-i Muhammedin halini görüyorsunuz. Cehenneme sel gibi akıyor. Dua edin de şu halden kurtulsunlar" der. Hazretimiz o vatandaşa dönmüş biraz hiddetle , esefle "efendi efendi nerede Ümmet-i Muhammed hani bir tane göster de onun cennetlik olduğunu sana haber vereyim" der. ALLAH MÜBAREĞİN ŞEFAATLERİNE CÜMLEMİZİ NASİL EYLESİN İNŞALLAH.
 

fazıl14

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
15 May 2008
Mesajlar
117
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
40
üstazimizin Okuduğu Dersler Ve Almiş Aldiği Notlar

üstazimizin Okuduğu Dersler Ve Almiş Aldiği Notlar

Üstazımızın Medrestü’l-Mütehassisîn’de okuduğu dersler ve aldığı notlar şunlardır:
• Tefsir-i Şerif 10
• Usűl-i Hadis ve Nakd-i Rical 10
• Hadis-i Şerif 10
• Tabakat-ı Kurra ve Müfessirîn 10
• Risale (tez) 9.2
Ayrıca Süleyman Efendi Tanzimat’tan sonra ilk defa açılan ve bugün Hukuk Fakültesi karşılığında olan “Medresetü’l-Kuzat”ı birincilikle kazanmış ve burada Roma Hukuku, Sakk-ı Şer’î, Ticaret-i Berriyye Hukuku, Ticaret-i Bahriye Hukuku, Hukuk-u Düvel gibi dersleri başarıyla okuyarak mezun olmuştur. Hatta o bu okulu birincilikle kazandığını telgrafla babasına bildirmiş ancak babası hüküm verme konumundaki insanların büyük bir mesuliyet altında olduklarını ve adaleti gerçekleştiremeyenlerin ise cehennemlik olacaklarını bildiren hadisler ışığında oğluna şu cevabı göndermiştir: “Süleyman! Ben seni cehenneme göndermek için İstanbul’a yollamadım.” Bunun üzerine Süleyman Efendi babasına bir mektup yazmış ve mektubunda kendi maksadının hakimlik yapmayıp zamanının bütün din ilimlerinde en zirve noktaya çıkmak istediğini dile getirmiştir. Nitekim daha sonraki hayatına bakıldığında da onun hakimlik yapmadığı görülecektir. Bu şekilde Süleyman Efendi, yüksek tahsilini ve akademik kariyerini de üstün bir başarıyla tamamlayarak devrinin seçkin alimleri arasına girmiştir
 

fazıl14

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
15 May 2008
Mesajlar
117
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
40
Mübarek üstazimizin Müjdesi Ve Allah Dostlarinin şefaati

Mübarek üstazimizin Müjdesi Ve Allah Dostlarinin şefaati

Biz Cenab-ı hakkın ahirette bize vereceği selahiyyetle,mahşer halkına şöle dürbünle bakacak;kimin bize bir merhabası,ilgisi,sevgisi,alakası,ALLAH yolunda bir hizmeti varsa hepsine şefaat edeceğiz.SÜLEYMAN HİLMİ TUNAHAN(K.S) ŞEFAAT HAKTIR:Şefaat, birisinin işi için aracı olmak, hatır ve yetkisini kullanarak darda kalan kimseyi sıkıntıdan kurturmaktır.

Ahirette şefaat haktır. Allahu Teala, bütün nimet, yetki ve şereflerin sahibidir. Hüküm ve karar sahibi O‘dur. Cennet ve Cehennem O‘nun emrindedir. Ancak O [c.c] bazı kullarının şeref, itibar ve derecesini artırmak, katındaki yakınlık ve dostluğunu göstermek için kendilerine bazı yetkiler verir; görevler yükler, şeref bahşeder, işte şefaat da böyledir.

Şefaat Allahu Teala‘nın işine karışmak değildir. Şefaat izni ve yetkisi verilen bir kimseden şefaat istemek Allah‘a şirk koşmak değildir. Şefaat, Allahu Teala‘nın sevdiklerine bahşettiği bir şeref ve yetkidir. Şefaat, sevenlerin sevdikleri için aracı olup; naz makamında niyaz etmeleri, dostları adına göz yaşı dökmeleridir. Şefaat sevginin meyvesi, rahmetin esintisidir. Şefaat, Allahu Teala‘nın kullarına bir hediyesidir.

Meşhur hadiste belirtildiği gibi, mahşerde bütün insanlık sıkıntı içinde kıvranırken dertlerini ilahi huzurda dile getirecek, kendileri için Allah‘ın rahmetini isteyecek bir kimse ararlar. Önce, bütün insanlığın babası Hz. Adem Efendimize giderler. O bu büyük işi üstlenmez, başka bir peygambere gönderir. Hiçbir peygamber insanların adına söz söylemeye kendilerini layık görmezler, sonunda halkı Allah‘ın Habibi, yaratılmışların en faziletlisi Hz.Muhammed (s.a.v) Efendimize gönderirler. Halk gelir, kendisinden rica ederler, ağlayıp dertlerini dile getirirler ve : “Şu sıkıntıdan bizi kurtarması için Yüce Allah‘a sen yalvar!“ derler. O zaman Allah‘ın Habibi (s.a.v) Efendimiz alemlerin Rabbinin huzuruna çıkıp secdeye kapanır. Sonsuz azamet ve rahmet sahibi Yüce Mevla‘mız kendisine:

“Ey Muhammmed! Kaldır başını; ne diyorsan söyle, sözün dinlenecek; şefaat et, şefaatin kabul edilecek; iste istediğin verilecek“ diye hitap buyurur.(Buhari, No:4476; 6565; Müslim, No:193, Ahmed, Müsned, III, 116, 244.)

İşte bu “Makam-ı Muhmud“tur; en büyük şefaat yetkisidir. Hz. Rasulullah (s.a.v) Efendimiz, diğer peygamberlere verilmeyen beş şeyden birisinin de kendisine verilen umumi şefaat yetkisi olduğunu beyan etmiştir.( Buhari, Saiat, 56. Bkz: Müslim, No: 521; Ahmed, Müsned, II, 411; ibnu Mace, No: 567; ibnu Hıbban, Sahih, No: 2313.) Ayrıca her peygamber, kabul edilecek duasını dünyada kullanmış iken; Hz. Rasulullah (s.a.v) Efendimiz, bu hakkı ahirette müminlere şefaat için saklamış ve Allah‘a şirk koşmadan ölen herkesin bu şefaata ulaşacağını müjdelemiştir.( Tirmizi, No:2441; Ahmed, Müsned, VI, 23, 27; Hakim, Müsterdek, l, 67.)

Bu yetki ile umumi bir şefaat eder. Büyük günah sahipleri dahil, zerre kadar imanı olan herkes bu nimetten istifade eder. Çünkü Efendimiz (s.a.v):

“Benim şefaatim ümmetimin büyük günah sahipleri için olacaktır.“( Ebu Davud, No: 4739; Tirmizi, No: 2435; Ahmed, III, 213; Hakim, Müstedrek, l, 69, 160; ibnu Hıbban, No:2596.) buyurmuştur. Ondan sonra sırasıyla Allah‘ın şefaat izni verdiği peygamberler, melekler, alimler, salihler, şehidler ve izin verilen diğer kimseler mü‘minlere şefaat ederler; Cehennemi haketmiş mü‘minlerin affı için Allah‘a yalvarır, kurtuluşu için aracı olurlar. Allahu Teala da onların şefaatim kabul buyurur, şefaat edilen günahkarları affeder.( Bu konuda geniş bilgi için bkz: Acurri, eş-Şeriatu, 340-362.)

Şefaat sadece kafirler ve küfrü yayan zalimler için yoktur. Onlara dünyadaki amellerinin bir faydası olmadığı gibi, yakın dostlarının da bir faydası olmayacaktır.( A‘raf, 53; Ğafir, 18.)
KURANIKERİM İLE ŞEFAATA BAKIŞ…..

A-

Allah elçileri veliler,şehitler ve Allahın hoşnut olduğu kulların şefaat edeceği belirlenen sürelerdeki ayetler

19-MERYEM:
87 - (O gün) Rahmân (olan Allah)'ın katında bir ahd almış olan kimseden başkaları şefaat etme hakkına sahip olamayacaklardır.
20-TAHA:
109 - O gün, Rahmân'ın kendisine izin verdiği ve sözünden hoşnud olduğu kimselerden başkasının şefaatı fayda vermez.
34-SEBE':
23 - Allah'ın huzurunda şefaat da fayda vermez. Ancak izin verdiği kimseninki müstesna. Nihayet kalblerinden dehşet giderildiği zaman "Rabbiniz ne buyurdu?" derler. (Şefaat sahipleri de): "Hakkı söyledi" derler. O, her şeyden yüksek ve büyüktür.
43-ZUHRUF:
86 - Onların Allah'ı bırakıp da tapdıkları putlar şefaat hakkına sahip değillerdir. Ancak bilerek hakka şahitlik edenler şefâat edebilir

53-NECM:
26 - Göklerde nice melek var ki Allah'ın dileyip razı olduğuna izin vermeden önce onların şefaatları hiç bir işe yaramaz.

7-ARAF
53 - İlle onun te'vilini mi gözetiyorlar? Onun te'vili geldiği (verdiği haberler ortaya çıktığı) gün, önceden onu unutmuş olanlar derler ki: "Doğrusu Rabbimizin elçileri gerçeği getirmiş. Şimdi bizim şefaatçilerimiz var mı ki bize şefaat etsinler, yahut tekrar geri döndürülmemiz mümkün mü ki eski yaptıklarımızdan başkasını yapalım?" Onlar, kendilerini zarara soktular ve uydurdukları şeyler kendilerinden saptı, kaybolup gitti.

26-ŞUARA
100 - "Bak bizim için ne şefaatçiler var,"

B-Meleklerin şefaati

21-ENBİYA:

28 - Allah, onların önlerindekini de, arkalarındakini de (yaptıklarını ve yapacaklarını) bilir. Onlar, Allah'ın hoşnud olduğu kimseden başkasına şefaat etmezler. Hepsi de O'nun korkusundan titrerler.


C-
Allah sadece kendisi şefaat edeceğini söylediği sürelerdeki ayetler.


6-EN'AM:
51 - Rablerinin huzurunda toplanacaklarından korkanları Kur'an'la uyar. Onlar için Allah'tan başka ne bir dost, ne de bir şefaatçi vardır. Gerekir ki Allah'tan korkarlar
39-ZÜMER:

43 - Yoksa Allah'tan başka şefaatçiler mi edindiler? De ki: "Onlar hiçbir şeye güç yetiremezler ve akıl erdiremezlerse de mi (böyle yapacaksınız)?"
44 - De ki: "Bütün şefaat Allah'ındır. Göklerin ve yerin mülkü O'nundur. Sonra hep döndürülüp O'na götürüleceksiniz."
36-YASİN:
23 - "Hiç ben O'ndan başka ilâhlar edinir miyim? Eğer O Rahman, bana bir zarar dileyecek olsa, onların şefaati benden yana hiçbir şeye yaramaz ve onlar beni kurtaramazlar."




32-SECDE:
255 - Allah'tan başka hiçbir ilâh yoktur. O daima diridir (hayydır), bütün varlığın idaresini yürüten (kayyum)dir. O'nu ne gaflet basar, ne de uyku. Göklerde ve yerde ne varsa hepsi O'nundur. İzni olmadan huzurunda şefaat edecek olan kimdir? O, kullarının önlerinde ve arkalarında ne varsa hepsini bilir. Onlar ise, O'nun dilediği kadarından başka ilminden hiç bir şey kavrayamazlar. O'nun kürsisi, bütün gökleri ve yeri kucaklamıştır. Onların her ikisini de görüp gözetmek O'na bir ağırlık vermez. O çok yücedir, çok büyüktür.
32-secde
4 - Allah O'dur ki, gökleri, yeri ve ikisi arasındakileri altı günde yaratmış, sonra Arş üzerine istivâ buyurmuştur (hakim olmuştur). Sizin için O'ndan başka ne bir dost vardır, ne de bir şefaatçi! Artık düşünmeyecek misiniz?
.

70 - Dinlerini bir oyun ve bir eğlence edinen ve kendilerini dünya hayatının aldattığı kimseleri bırak! Ve hiçbir kimsenin kazandığı şey yüzünden kendisini helake atmamasını, kendisi için Allah'tan başka hiç bir dost ve hiçbir şefaatçi bulunmadığını Kur'ân ile hatırlat. O, azaptan kurtulmak için bütün varını feda etse, kendisinden alınmaz. Onlar kazandıkları şey yüzünden helake uğratılmışlardır. Onlar için, inkâr ettiklerinden dolayı kaynar bir içecek ve can yakıcı bir azab vardır.

10-YUNUS:
3 - Rabbiniz o Allah'dır ki, gökleri ve yeri altı günde yarattı, sonra arş üzerine istiva etti (onu hükmü altına aldı), işi tedbir eyliyor. O'nun izni olmaksızın hiç kimse şefaatçi olamaz. İşte Rabbiniz olan Allah budur. O'na ibadet ediniz! Hâlâ düşünüp ibret almayacak mısınız?
18 - Allah'ı bırakıyorlar da, kendilerine ne fayda, ne de zarar verebilecek olan şeylere tapıyorlar ve "Bunlar bizim Allah katında şefaatçilerimizdir." diyorlar. De ki, "Siz Allah'a göklerde ve yerde O'nun bilmediği bir şeyi mi haber veriyorsunuz?" Allah onların ortak koştukları şeylerin hepsinden münezzehtir.
74-MÜDDESSİR:
48 - Artık onlara şefaatçilerin şefaatı fayda vermez.
 

fazıl14

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
15 May 2008
Mesajlar
117
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
40
üstazımızın Mübarek Hatıralarından(9)

üstazımızın Mübarek Hatıralarından(9)

Kısıklı'da bir tane Şaribülleyl vennehar varmış. Ama Hazretimize karşı biraz sevgisi varmış. Birgün iki polis gelmiş ellerinde bir adres. O sarhoş bakmış ki Hazretimizi arıyorlar. Polisler "buralarda böyle bir zat varmış, Arapca okutuyormuş" derler. Sarhoş hemen "efendim ben size bir çay söyleyeyim siz için ben de şöyle bir bakayım" der. Hemen gelir Ali Dayı'ya haber verir. Gider polislerin yanına "buldum gelin sizi götüreyim" der ve götürür. Polisler bakar ne ders okuyan var ne de Arapca kitabı. Hazretimiz onlar gelmeden talebeleri etrafa dağıtmış, kitapları saklamış. Polisler çok mahcup olarak gitmişler. "Efendim kusura bakmayın biz yanlış kapıyı çalmışız" derler ve dönerler. Aradan bir iki ay geçmiş. Kısıklı Camiinde sela veriliyor. Hazretimiz "Ali Dayı bu verilen sela nedir" demiş. Ali Dayı "efendim hani böyle olmuştu diye anlatır". Hazretimiz şöyle bir durur ve "Ali Dayı sarhoş düdüğü çaldı" buyurur. sarhoş da olsa bu yola azıcık bir sevgisi saygısı olsa yardım etse demek ki düdüğü çalıyor. (M. Yetkin) Ablalarımızdan birisi hastalanmış. Hazretimiz adak adıyor. iki tane yolumuza intisap etmiş imam varmış. Onlar bu adak kurbanını kesmeyi tehir ediyorlar. Hazretimiz çok üzülmüş. Bu imamlar kendilerini bir şey zannediyorlar, böbürlenmeye başlamışlar. Hazretimiz de onların kalplerinde ne varsa hepsini almış. İplerini kesmiş. Onlar da mihrap ta Fatiha'yı okuyamamışlar, mahcup olmuşlar. Hazretimizi çok üzmüşler, darıltmışlar. Buna mukabil Hazretimiz de "gözündeki çapağı görünce kendilerini mandıracı zannettiler" buyurmuş.GÜZEL HATIRLATMALAR:1-Cemiyet içerisinde dişlerinizi karıştırmayın.
2-Ellerinizi arkaya bağlamayın.
3-Ellerinizi apuç arasına koymayın.
4-Burnunuzu karıştırmayın.
 

fazıl14

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
15 May 2008
Mesajlar
117
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
40
Yeterde Artar

Yeterde Artar

Başta devlet, dilde himmet elde fırsat var iken
Tut elinden düşmüşlerin sana saadet var iken
Kimseye baki değildir, mülk-ü devlet sim üzer
Bir harap olmuş gönlü, tamir etmektir hüner
Buna fani dünya derler, durmayıp daim döner
İnsanoğlu bir fenerdir nihayet birgün söner
Her makam için bir makal vardır
Her orman için bir çakal vardır.
Zındığı zaptetmek ancak meşe sopasıdır.
Uyku bir kantar, uyudukça artar
Altı saat yeter, yeter de artar.
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt