Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Tefsir Dersleri... (1 Kullanıcı)

Muhtazaf

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
30 Mar 2008
Mesajlar
9,637
Tepki puanı
1,009
Puanları
113
Yaş
67
Web Sitesi
www.aydin-aydin.com
66. DERS MÜSLÜMANLARLA MÜŞRİKLER ARASINDA EVLENMENİN HÜKÜMLERİ 2

Ayetlerin Lafzî Tahlili 2

Âyetlerin İcmali Manaları 2

Ayetlerin Tefsirindeki İncelikler 3

Âyetlerdeki Şer'i Hükümler 4

Birinci Hüküm: Anlaşmalarda Yapılan Akit, Erkekleri İçine Aldığı Gibi Kadınları Da İçine Alır Mı?. 4

İkinci Hüküm: Müşrik Bir Kadın Müslüman Olarak İslâm Ülkesine Gelirse Onun Hükmü Nedir?. 4

Üçüncü Hüküm: Putperest Bir Kadınla Evlenmek Caiz Midir?. 6

Dördüncü Hüküm: Resululfah Kadınlarla Nasıl Beyatfeşlrdi?. 6

Kadınlarla Tokalaşmanın Haram Olduğuna Delalet Eden Naslar 6

Beşinci Hüküm: Ayetteki, «...(Emredeceğin) Herhangi Bir İyilik Hususunda Sona Asi Olmamaları...» İfadesinden Maksat Nedir? 7

Âyetlerden Alınacak Dersler 7

Âyetlerdeki Teşriî Hikmetler 7





66. DERS MÜSLÜMANLARLA MÜŞRİKLER ARASINDA EVLENMENİN HÜKÜMLERİ


10- Ey İman edenler, (kendi ifadeletince) mümin kadınlar muhacir olarak geldikleri zaman, onları imtihan edin. Allah onların İmanlarını daha İyi bilendir ya. Fakat siz de mümin kadınlar olduklarına bilgi edinirseniz onları kafirlere döndürmeyin. Bunlar onlara helal değildir. Onlar da bunlara helal olmazlar. (Kafir zevcelerinin bu kadınlara) sarfettikleri (mehri) onlara (Kafirlere) verin. Skin onları nikahla almanızda, men iri erini verdi*ğiniz takdirde, üzerinize bîr günah yoktur. Kafir zevcelerinizi (nikahınız al*tında) tutmayın. Saıfettiğiniz (mehrjî isteyin. (Kafirler de size hicret eden mümin kadınlara} harcadıktan (mehri) İstesinler. Bu Allanın hükmüdür. Aranızda o hükmeder. Allah hakkıyla bilendir, tam hüküm ve hikmet sahi*bidir.

11- Eğer zevcelerinizden birşey sizden kafirlere kaparda siz de muharebede ganimete kavuşursanız zevceleri gitmiş olan (müslüman)faro harcadıkları (mettir) kadar verin. O Allah'tan Korkun ki, siz (hepiniz) O'na inananlarsınız.

12- Ey peygamber, mümin kadınlar —Allah'a hiçbir şeyi eş tutma*maları, hırsızlık yapmamaları, zina etmemeleri, evlatlarını öldürmemeleri, elleriyle ayakları arasında bir iftira düzüp getirmemeleri, (emredeceğin) herhangi bir iyilik hususunda sana asi olmamaları şartıyla— sana beyat-leşmeye geldikleri zaman beyatlerini kabul et. Onlar İçin Allahtan mağ*firet isteyiver. Çünkü Allah çok yarfığayıcı, çok esirgeyicidir.

13- Ey iman edenler, üzerlerine Allah in gazcb ettiği o kavim İle dost olmayın ki, mezarların yoranından olan kefirler nasıl ü m idlerini kes-dilerse onlar da öylece ahtretten ümldierini kesmişlerdir.



Ayetlerin Lafzî Tahlili


(Mühâcirâtin): Muhâcerat, hicret kökünden gelir. Hicret, lügatta, bir yerden diğer bir yere göçmektir. Şer'i ıstılahta İse kafir memleketten İslâm memleketine göçmektir.

(Famtehinuhünne); İmtihan kökünden gelen bir fiildir. İmtihan, lügatta, tecrübe etmek, sınamaktır.

(Ücurehünne): Burada ücretten maksat mahirdir.

(Busemil kevafir): isem, ismetin çoğuludur, ismsı İse lügatta, ipe ve iki şeyi birbirine bağlayan herşeye denir. Bu âyetteki manası ise nikahtır. Buna göre âyetin manası, «Kafir olan kanlarınıza iddet beklemeyin. İslâm oluşunuzla aranızdaki bağ kopmuştur.» otur.

(Ves'elû ma enfaktüm): Yani sizden birinizin zevcesi mürted olup kafirlere dönerse ona ödediğiniz mehri kafirlerden İsteyin.

(Vel yeselüma enfegû); Müşriklerin zevceleri

müstüman olup size İltihak ettiklerinde evlenmek istediğinizde onların ka*fir kocalarına mahirlerini İade ediniz.

(Fateküm): Elinizden çıksa.

(Feâkabtüm): Yani, savaşta onlardan aldıklarınız.

(Bibühtanin): Bühtan, yalan ve batıl şeydir.

(Ma'rufln): Maruf, şeriatın güzel gördüğü şeydir.

(Latetevellev gavmen): Müminleri bırakarak kafirleri dost edinmeyin.

(Yetsûmlnelahire): Yeisû, ye's kökünden gelen bir fiildir. Ye's. birşey d en umut kesmektir.



Âyetlerin İcmali Manaları


Allahu taala şöyle buyurmaktadır: Ey müminler, küfür ülkesinden iman ülkesine dinlerinden ötürü ve Resulullahı sevdikleri İçin hicret edip gelen mümin kadınları, imanlarının hakiki olup olmadığı hususunda imtihun edin. Acaba onlar Isla mı hak olarak bilip sevdikleri için mi gelmiş* terdir, yoksa müslüman olan bir erkeği sevdikleri İçin mi gelmişlerdir? Yoksa kocaları fakirdir de dünya malına tamaen mi gelmişlerdir?

Ey müminler, bu imtihandan sonra delil ve emarelerle onların haki*katen mümin olduklarını anladığınız zaman, onları kafirlere iade etmeniz helal değildir. Çünkü Allahu taala mümin bir kadını müşrik bir erkeğe mu*bah kılmamıştır. Sizin de o hicret eden kadınların eski kafir kocalarına, evliliklerinde Ödemiş oldukları mehri ödemeniz lazımdır. O hicret eden kadınların eski mehirlerint kocalarına verdikten sonra veni bir mehir ve*rerek onlarla evlenmenizde bir vebal yoktur.

Herhangidir müminin kendisiyle hicret etmeyen kafir bir karısı varsa, küfür sebebiyle aralarındaki nikah bağı kopmuştur. O kadın için iddet say*mak da lazım değildir. Zira İslâm, mümin erkeklere müşrik bir kadınla evlenmeyi mubah kılmamıştır.

Herhangi bir kadın Islâmdan sonra mürted olarak kafir ülkeye iltihak ederse onlarla muamele yaptığınız zaman, müşrike bir kadın muamelesi yapın. Zira kadının mürted olmasıyla aradaki nikah ve evlilik bağı kop*muştur. Böyle bir kadının müslüman bir erkeğin harim-i İsmetinde bulun*ması caiz., değ İldir.

Mürted kadınlarınız kafirlere iltihak ederlerse, nasıl müslüman olarak size katılan kadınların mehirierlni kocalarına veriyorsanız, evliliğinizde o kadınlara vermiş olduğunuz mehri kafirlerden isteyin.

Bu hüküm Allah (cc)'ın size meşru kıldığı bir hükümdür. Ondan dön*meyiniz, bir başka hükümie değiştirmeyiniz. Zira Allahu taala hakkıyla bilen hüküm ve hikmet sahibidir. O ancak tam bir hikmetin İcabını meşru kılar.

Ey müminler, sizden İslâm olmanız hasebiyle ayrılan veya İslâm ol*duktan sonra İrtidat ederek ayrılan kadınlarınızın (nehirlerini müşrikler ödemedikleri takdirde, kafirlerle savaştığınızda onlardan aldığınız ganl- metleri taksim etmeden önce, küfür hasebiyle kocalarından ayrılan ka- dınların mehirlerint kocalarına verin. Tasdik ettiğiniz Allah (cc)'tan kor- kun ve onun adil şeriatına inanın.

Ayetin devamında Ailahu taala Peygambere şöyle hitab etmektedir: Ey Muhammed, sana beyat İçin gelen mümin kadınlarla, sana uymaları ve itaat etmeleri şartıyla beyatlaş. Orilara, hiçbir şeyi Allah (cc)'a ortak koş- mamalarını, cahlliyet devrinde yaptıkları gibi çocuklarını diri diri gömmemelerini şart kıl. Sokakta buldukları çocukları da kocalarına ilhak et*mesinler. O kadınlara bu şartlar ve diğer Islanıl hükümler üzerine beyat ver. Yapmış oldukları boyatın Icablarınt yaptıkları takdirde onlar İçin Al*lah (co)'tan rahmet ve mağfiret talebinden bulun. Allahu taala tövbe edip yolunu doğrultana çok mağfiret edici, çok esirgeyicidir.



Ayetlerin Tefsirindeki İncelikler


Birinci incelik: Muhacir kadınlar, mümin oldukları takdirde neden imtihan edilirler? Hicretin sebebinin bilinmesi için. Acaba bu kadın Allah (cc) ve Resul (sav)'ünü sevdiği için mi, yoksa dünya için mi hicret et*miştir?

İbni Zeyd şöyle der: «Bize neden o kadınları imtihan etmemiz emre*dildi? Çünkü Mekke'de kocasına kızan bir kadın, «Andolsun ki Muham-mede iltihak ederim.» derdi.»

İbni Atobas (ra)'tan şöyle rivayet edilir: «Mekke'den hicret eden bir kadın, «Ö'ndan başka mabud olmayan Allah (cc)'a andederlm ki kocama kızdığım için, Mekke'yi sevmediğim İçin, dünyayı taleb ettiğim için değil, Allah (cc) ve Resul (sav)'ünü sevdiğim için hicret ettim.» diye yemin eder*se Resulullah (sav) kadının kocasına mehrini ve bütün harcadığını öder, kadını iade etmezdi.» [1]

İkinci incelik: Âyetin akışındaki «Allah (cc) onların İmanlarını daha iyi bilendir ya.» cümlesinin araya girmesinin sırrı şudur: Bizim onların za*hiren imanlı olduklarını bilmemiz kafidir. Gerçekten kalbten İman edip et*mediklerini ancak Allahu taala bilir. Biz zahire göre hükmederiz. Allahu taala sırrı ve gizliyi bildiğinden sırların bilinmesi ona dittir.

Üçüncü incelik: Hicret eden kadınların geri çevrilmemelerinin hik*meti şudur: Kadınlar daha ince duygulu, daha çabuk dönen, fitne ve be*laya karşı daha dayanıksız oldukları İçin Allahu taala onları müşrik ko*calarına teslim etmeyi yasaklamıştır,

Dördüncü incelik: Allahu taala, müslüman olan bir kadının mehrini. kocasına İade etmeyi emretmiştir. Bu emir, İslâmın riayet ettiği ahde ve*fanın şartlarındandır.

Kurtubî: «Müslüman olan bir kadın ilâ kocası arasındaki nikah bağı kendiliğinden çözülmüştür. Allahu taala eski kocasının iki yönlü bir zarara uğramaması için ödedikleri mehrin kendilerine iade edilmesini emretmiş*tir. Çünkü karısı kendisinden ayrıldığı için bir zarara uğramıştır, ödediği mehir kendisine İade edilmezse bundan dolayı da ikinci bir zarara uğ*rayacaktır. Allahu taala ahde vefanın numunesini göstererek onların ko*calarına mehirlerinln iade edilmesini emretmiştir.» [2]

Beşinci incelik; (Bunlar onlara helal değHdir. Onlar da bunlara he*lal olmazlar.» âyeti, İmanla küfür arasında bir bağ olmadığına İşaret eder, Kocası kafir olan bir kadın İslâmı kabul ettiği zaman kocasına haram olur. Çünkü aralarında bir benzerlik kalmamıştır. Kadın müslüman, erkek ka*firdir. Kadının müslüman olmasıyla aralarındaki bağ kopmuştur.

Bu âyet, imanla küfür arasında bir bağ olmadığını gösterdiği gibt imanın sağladığı bağın nesebi bağdan daha kuvvetli olmadığına delalet eder.

Altıncı İncelik; Rivayete göre, Mekke'nin fethinde Resulullah (sav) kadınlardan beyat altrken Ebu Süfyan'ın karısı Hİnd blnti Utbe de kadın*ların arasındaydı. Ancak HInd, Uhud'da Hz. Hamza'ya yaptığı fenalıktan ötürü Resulullah (sav)'tan korktuğu için yüzünü örtmüştü. Resulullah (sav) bu beyat sırasında Allahu taalanın ilgili âyetteki «hırsızlık yapmamaları» emrini okuyunca Hind, «Ebu Süfyan cimri bir erkektir. Biz yememiz için onun malından gizlice alırız.» dedi. Bunun üzerine orada hazır bulunan Ebu Süfyan, «Gizlice aldıkların helal olsun.» dedi.

Resulullah (sav) gülümseyerek, «Sen HInd misin?» dedi. HInd, «Alla*hu taala geçmişi affeder. Ey Allah (cc)'ın peygamberi, sen affet ki Allah (cc) da seni affetsin.» dedi. Resulullah (sav) âyetteki, «zina etmemeleri» jBmrinl söyleyince Hind, «Hür kadın zina yapar mı?» dedi. Resulullah (sav), fevladlarını öldürmemeleri» emrini okuyunca HInd, «Evladlanmız küçüktü büyüttük, fakat büyüdükleri zaman onları siz öldürdünüz.» dedi. Bunun Üzerine Hz. Ömer katılırcasına güldü. Hind'in oğlu Hanzele Bedir Savaşın*da Öldürülmüştü. Resulullah (sav), «elleriyle ayakları arasında bir iftira düzüp getirmemeleri» âyetini okuyunca, Hind, «Allaha andolsun ki iftira çok çirkin blrşeydir.» dedi. Resulullah (sav), «(emredeceğin) herhangi bir İyilik hususunda sana asi olmamaları» âyetini okuyunca Hind, «Ya Resu*lullah, Allah (cc)'a andofsun ki biz burada sana herhangi birşeyde isyan etmek İçin oturmadık.» dedi.» [3]

Yedinci incelik: Ferra: «Cahtliyet döneminde kadınlar buldukları her*hangi bir çocuğu alarak kocalarına «Bu senin çocuğundur.» derlerdi. İşte bu sözleri, onların «Elleriyle ayaklan orasında düzdükleri» bir' iftira idi.»

Zemahşerî: «Elleriyle ayaklan arasında bir iftira...» âyeti, kadınlar buldukları çocukları yalandan, kocalarına Isnad etmelerini iftira olarak vasıflandırmaktadır. Çünkü kadının toatnı elleriyle ayakları arasındadır. Çocuk ayaklarının arasından doğar. Bazı alimlere göre de, «Elleriyle ayak*ları arasında b4r İftira düzüp...» âyetinden maksat, elleriyle ayaklan ara*sında doğurmadığı çocuğu kendisine isnad etmektir. İşte islâm bunu ya*saklamıştır. Çünkü bu, cahlliyet adetidir.» [4]



Âyetlerdeki Şer'i Hükümler


Birinci Hüküm: Anlaşmalarda Yapılan Akit, Erkekleri İçine Aldığı Gibi Kadınları Da İçine Alır Mı?


Resululiah (sav)'ın Kureyş müşrikleri ile yaptığı Hudeybiye Anlaşma*sındaki bir maddeye göre, Mekke'den Medine'ye kaçan birisi iade edilecek, Medine'den Mekke'ye kaçan birisi İse İade edilmeyecekti. Hudeybiye An*laşmasından sonra İslâmı kabul eden Ümmü Gülsüm bintl Uhbe isimli bir kadın Mekke'den Medine'ye hicret etmişti. Kocası arkasından gelerek onu almak İstedi. Kadın Resulullah (sav)'a, «Ya Resuluilah, ben kadınım. Kadınların ne kadar zayıf olduklarını bilirsin. Eğer beni kafirlere iade edersen bana İşkence ederler. Ben de dayanamam.» dedi. Bunun üzerine Resulullah (sav) kadının kocası ile akrabalarına, «Hudeybiye Anlaşmasın*daki «Muhammed'e gelenler İade edilir.» şartı, yalnız erkeklere aittir.» dedi. Bunun üzerine âyet nazil oldu. Resulullah (sav) kadını imtihan et*tikten sonra alıkoydu.

Kurtubî: «Alimler, Hudeybiye Anlaşması maddelerinde veya umumi ifadesinde kadınların olup olmadığı hususunda İhtilaf etmişlerdir. Bazı alimlere göre anlaşmanın metninde sarahaten kadınlarla ilgili hükümler de vardı. Ancak hiçkimsenln haberi olmadan Allahu taala, Medine'ye hic*ret eden kadınların İadesi hakkındaki cümleyi kaldırmıştır. Böylece yalnız erkeklerle ilgili cümle kalmıştır. Bunun için Resulullah (sav), Medine'ye hicret eden kadını geri göndermemiştir. Bazı alimlere göre isa, anlaşmanın metninde kadınlarla İlgili bir hüküm yoktur. Anlaşmada yalnızca müslü*man olarak Medine'ye hicret eden erkeklerle İlgili bir madde vardır. Buna göre metnin zahiri erkeklere şamil geldiği gibi kadınlara da şamil gelmektedir. Ancak AİIahu taala kadınların anlaşma metninden çıkarılmasını mevzumuz âyetle beyan ederek iki şeyden dolayı kadınları erkeklerden ,. ayırmıştır. Birincisi, kadınlar erkeklerin beşeri arzularını tatmin ettiklerinden AİIahu taala mümin kadınları müşrik erkeklere haram kılmıştır, ikin*cisi, kadınlar erkeklerden daha yumuşak kalblidir ve işkenceye dayana-madıkları İçin dinden daha kolay dönebilirler. Fakat müşrik bir kadın Medine'ye hicret ederse o korun mayarak İade edilir.» [5]

Kurtubî sözlerine şöyle devam eder: «Bu âyet, Resulullah (sav)'ın müşriklerle yaptığı anlaşmadaki kadınlarla ilgili maddeyi neshederek ka*dınları bu maddeden çıkarmıştır. Bu görüş, hadislerin Kur'an ile neshedile-, ceğinl kabul eden görüştür.»

Fahreddin Razi; Dahhak'tan naklederek şöyle der: «Anlaşma metnin*de kadınlarla İlgili bir madde vardı. Buna göre müşrik bir kadın Mekke'den Medine'ye hicret ederse hemen iade edilecekti. Fakat Mekke'den evli bir kadın müslüman olarak Medine'ye hicret ederse kadın iade edilemeyecek ancak kocasına kadının mehri He harcadıkları ödenecekti. Buna karşılık Medine'den kaçan mümin bir kadın iade edilecekti. İrtidat ederek Mekke'ye kaçan evli bir kadın İse İade edilmeyecek ancak kadının mehri ile kendisine harcananlar iade edilecekti.»

Bu görüşe göre âyet anlaşmaya uygundur. Bu görüş insanı tatmin etmektedir. Bu görüşün dışındakilerin hepsi araştırılmaya muhtaçtır. Çünkü hepsi İslâmın ruhuna zıttır. İslâmda ahde vefa müslümanlara vacibtir. [6] Şu halde taraflardan herhangi birislftln anlaşma metnini karşı tarafın mu-ü vafakatını almadan feshetmesi veya tahsis etmesi uygun değildir. O halde f uygun olan Dahhak'ın görüşüdür.

Bu hususta Seyyid Kutub da şöyle der: «Anlaşılan şudur ki, Hudeybiye anlaşmasının metninde kadınlar hususunda kesin bir hüküm yoktu. İşte nazil olan bu iki âyet, İslâm ülkesine hicret eden kadınların iade edil*melerine mani oldu. Kadınlar gerek bünye, gerek haleti ruhiye bakımından zayıf oldukları İçin yapılan işkencelere katlan a mayarak dinlerinden çıka*bilirlerdi. Kadınların iadesine mani olan âyetlerle bu mevzuda ki devlet nizamı en adil teamül İle tanzim edilmiştir.» [7]



İkinci Hüküm: Müşrik Bir Kadın Müslüman Olarak İslâm Ülkesine Ge*lirse Onun Hükmü Nedir?


«Bunlar onlara helal değildir. Onlar do bunlara helal olmazlar.» âye*ti, müslüman olan bir kadın ile müşrik kocası arasındaki bağların koptuğu*na delalet eder.

Fakihler, mümin kadın ile kafir kocası arasında vaki olan ayrılığın ka*dının müslüman oluşundan dolayı mı, yoksa İslâm ülkesine gelişinden do*layı mı olduğu hususunda ihtilaf etmişlerdir.

İmam Ebu Hanlfe (ra)'nin görüşüne göre, kadınla kocasının ayrılma*sının sebebi, kadının müslüman oluşu değil, kocasının memleketinden ay*rılıp İslâm ülkesine gelmesidir.

Cumhura (Şafii, Maliki ve Hanbeliler) göre İse, kadının Kocasından ayrılmasının sebebi müslüman oluşudur. Bu ayrılık kadının İddetinin bit*mesiyle tahakkuk eder. Müslüman olan bir kadının kocası, karısının id-deti dolmadan önce müslüman olursa kadın yine onun zevcesidir. [8]

Hanefilerin delilleri:

1- «Fakat siz de mümin kadınlar olduklarına bilgi edinirseniz on-farı kafirlere döndürmeyin.» âyeti. Bu âyet, mümin kadınla kocasının ayrı*lığının sebebinin İslâm ülkesine hicret etmesi olduğuna delalet eder. Eğer aralarındaki evlilik devam etseydi onun kocası İte beraber olması lazımdı.

2- «(Kafir zevcelerinin bu kadıniaru) sarfettikleri (mertr!) onlara (kafirlere) verin.» âyeti. Eğer aralarındaki evlilik devam etseydi, müşrik olan kocası mehrîni geri almaya hak kazanamazdı. Zira bir erkeğin hem kadına, hem de kadına verdiği mehire sahip olması caiz değildir.

3- «Sizin onları nikahla almanızda, mahirlerini verdiğiniz tokdlrd« üzerinize bir günah yoktur.» âyeti. Eğer evlilik devam etseydi o kadınla herhangi üir erkeğin evlenmesi caiz olmazdı.

4- «Kafir zevcelerinizi (nikahınız altında) tutmayın.» âyeti.

5- Hanefi fukahasına göre. darui harbte kocası olsa bile esir dü*şen bir kadınla istibradan sonra münasebette bulunmak, müslüman ol-masa bile, caizdir. Bu münasebeti mubah kılan ise, ülkelerin ayrı olma*sıdır.

Resulullah (sav) esir düşen müşrik kadınlar hakkında, «Gebe olan bir kadınla doğumuna kadar, gebe oimayan kadınla da aybaşı hali İle Istibra olana kadar münasebette bulunulmaz.» buyurmuştur. [9]

Cumhurun delilleri:

1- Müslüman olan kadınla müşrik kocası arasındaki ayrılığın yega*ne sebebi İslâmdır. Çünkü müslüman olan bir kadının tekrar bir kafire verilmesi caiz değildir. Eğer aralarındaki ayrılığın sebebi kadının islâm ülkesine hicret etmesi olsaydı, İslâm ülkesine izinli olarak gelen müşrik bir kadının da kocasından ayrılması gerekirdi. Hiçbir fakiri böyle blrşeye hükmetmemiştlr.

2- Mücahid (ra)'den şöyle rivayet edilir: «Resulullah (sav), «Müslü*man olan kadın henüz iddette İken müşrik kocası da müslüman olursa ka*dın onun zevcesidir.» buyurmuştur.» [10]

3- İbni Abbas (ra)'tan şöyte rivayet edilmiştir: «Resulullah (sav), kızı Zeyneb (r.anha)'i kocası Ebul As bin Rebia'ya eski nikahı ile geri ver*miştir. Zeynep Medine'ye hicret etmiş, kocası ise Mekke'de müşrik olarak kalmıştı. Zeynep'in Iddeti dolmadan Ebul As bin Rebla da müslüman oldu. Resulullah (sav) da Zeynep'i ona yeni bir nikah yapmadan geri verdi,» [11]

Kurtubî: «Fakat siz de mümin kadınlar olduklarına bilgi edinirseniz onları kafirlere döndürmeyin. Bunlar onlara helal değildir. Onlar da bun*lara helal olmazlar.» âyeti kesin şekilde ortaya koyuyor ki, mümin bir ka*dının kafir bir erkekle evlenmesi, mümin bir erkeğin müşrik bir kadınla evlenmesi helal değildir. Bu âyete göre müslüman bir kadının kocasından ayrılmasının yegane sebebi, kadının müslüman oluşudur.» [12]

Özet olarak Hanefİlere göre, evli çiftten birisi müslüman olarak İslâm ülkesine hicret ederse aralarında ayrılık vaki ofur. Darul İslama hicret e-den kadın Iddet beklemez. Darul Harbten hicret ederek İslâm ülkesine gelen kadınla hamile olmadığı takdirde İddet beklemeden evlenmek mu*bahtır. Çünkü Allahu taala «Sizin onları nikahla almanızda mehlrlerlni ver*diğiniz takdirde, üzerinize bir günah yoktur.» buyurmuştur. Âyette, koca*sından hicretle ayrıldığı için kadının İddet beklemesini emretmemfştir.

Cumhura göre ayrılığın yegane sebebi Darul İslama hicret değil, müs*lüman olmaktır. Eğer kadın kocasıyla temas etmeden önce müslüman olursa ayrılık hemen vaki olur, iddet beklemesi farz değildir.

Eğer kocası ile münasebette bulunduktan sonra müslüman olursa ayrılık iddetinin bitimiyle vaki olur. Eğer kadının İddetl dolmadan kocası da müslüman olursa o yine onun karışıdır. Eğer kocası Iddet bitene kadar müslüman olmazsa kadın ondan tamamen ayrılır.

Cumhurun bir başka delilleri de Ebu Süfyan ila karısı Hind'in müs- lüman oluşlarıdır. Hind, kocasından birkaç gün sonra müslüman olmuş*tur. Bu süre İçinde Iddeti dolmamış olduğundan Ebu Süfyan ile eski nl- kanları ile yeniden birleştiler.

Her iki görüşün delillerini özetle sergiledik. 8u hususta daha geniş bilgi için fıkıh kitaplarına bakılabilir.
 

Muhtazaf

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
30 Mar 2008
Mesajlar
9,637
Tepki puanı
1,009
Puanları
113
Yaş
67
Web Sitesi
www.aydin-aydin.com
Üçüncü Hüküm: Putperest Bir Kadınla Evlenmek Caiz Midir?


«Kafir zevcelerinizi (nikahınız altında) tutmayın.» âyeti, müşrik bir ka- dınla evlenmenin haram olduğuna delalet eder. Nitekim «{Ey müminler) Allaha eş tanıyan kadınlarla (müşriklerle) onlar İmana gelinceye kadar evlenmeyin.» (Bakara: 221) âyeti de müşrik bir kadınla evlenmenin haram olduğuna delalet etmektedir.

Alimler, bu âyetlerin hiçbir semavî kitap tanımayan putperest müşrik kadınlar hakkında olduğunda ittifak etmişlerdir. Çünkü kitabî kadınlarla evlenmek caizdir. Zira Allahu taala, «Namuskar, zinaya sapmamış ve gizil dostlar edinmemiş (insanlar) halinde (yaşamanız şartıyla)... kendilerine sizden evvel kitap verilenlerden yine hür ve İffetli kadınlar dahi, siz onların mehirlerini ver(İb nikah «d)ince (size helaldir).» (Maide: 5) buyurmuştur.

İbnl Munzır: «Önceki alimlerin hiçbirisi kitap ehil kadınlarla evlenme*nin haram olduğunu söylememiştir.»

Fukaha, hiçbir semavi dine inanmayan-müşrik bir kadınla evlenmenin

haram olduğunda icma etmiştir. Kitap ehil yahudl ve hıristiyan kadınlarla evlenmenin mubah olduğunda da İcma edilmiştir.

Yalnız Abdullah bin Ömer (ra)'e, hıristiyan veya yahudl bir kadınla evlenme hususu sorulunca, «Allahu taala müşrikleri müminlere haram kıl- mıştır. Ben bir kadının İsa (şov) veya Allah (cc)'ın kullarından bir kula Rab demesinden daha büyük bir şirk tanımıyorum.» demiştir.

Abdullah btn Ömer (ra)'in bu sözü, kitabî kadınlarla evlenmenin ha*ram olduğu değil, mekruh olduğunu gösterir. Çünkü âyet kitabi bir kadınla evlenmenin mubah olduğunu sarahatle bildirmektedir. Abdullah bin Ömer (ra)'in maksadı, böyle bir evlilikteki mahzurlara dikkat çekmektir. Çünkü çocukların annelerine uyarak yahudi veya hıristiyan olması, onların adet*lerini adet edinmesi tehlikesi vardır.

En doğrusunu Allah (cc) bilir.



Dördüncü Hüküm: Resululfah Kadınlarla Nasıl Beyatfeşlrdi?


Resulullah (sav), kadınlardan beyat almaya Mekke'nin fethinden son*ra başladı. Resululfah kadınlardan, «Ey peygamber, mümin kadınlar... so*na beyatleşmeye geldikleri zaman beyatlerini kabul et.» âyetinin ifade et*tiği şartlar dahilinde beyat almıştır. Resulullah kadınların beyatinl musa-faha ile değil sözle almıştır. Bu hususta birçok sahih hadis mevcuttur.

Resulullah (sav)'ın kadınlarla musafaha yapmaması, kadınlarla to*kalaşmanın haram olduğuna delalet eder.

Resulullah (sav) erkeklerden beyat alırken onların ellerini tutar ve İslama, Allah (cc) yolunda cihada, Resulullah (sav)'ın emirerini kabul ve İtaat edeceklerine dair beyat alırdı. Kadınlarla yapılan beyatleşmede İse Resulullah (sav)'ın bir kadınla musafaha ettiği tesbit edilmemiştir. Resu*lullah (savj'ın elini hiçbir kadının elinin üzerine koyduğu da vaki değildir. Kadınların beyattnin yalnız sözle olduğuna aşağıdaki naslar defalet et*mektedir.



Kadınlarla Tokalaşmanın Haram Olduğuna Delalet Eden Naslar


1- Buharî Hz. Ayşe'den şöyie rivayet etmiştir: «Resulullah (sav), kocalarını terkederek hicret eden mümin kadınları önce imtihan eder ve sonra «Ey peygamber, mümin kadınlar... geldikleri zaman bey at ferin I ka*bul et.» âyetinin İhtiva ettiği şart ve hükümleri bildirirdi. Bunları kabul e-den kadınlara, «Senden sözle beyat aldım.» buyururdu. Alfah (cc)'a ye*min ederim ki Resulutiah (sav)'m eli beyatta hiçbir kadının eline değme*miştir.» [13]

2- İmam Ahmed bin Hanbel (ra). Emine bintl Rakfka'dan şöyle ri*vayet etmiştir; «Birkaç kadınla beraber beyat İçin Resuiullah (sav)'a gittik. Ayette bildirilen şartlarla bizden Deyat aldı. Bize, «Ayette sayılanlar sizin güç yetirebileceğiniz şeylerdir.» dedi. Biz de Resulullah (sav)'a, «Al*lah ve Resulü bize bizim nefsimizden daha merhametlidirler.» dedik. Son*ra, «Ya Resulullah, bizimle tokalaşmayacak mısın» dedik. Resulullah (sav), «Ben kadınlarla tokalaşmam. Yüz kadının beyatmı sözle nasıl alırsam, bir kadının beyatını da sözle alırım.» buyurdu.»[14]

3- Müslim Hz. Ayşe'den (ra) şöyle rivayet eder: «Hz. Ayşe beyatı anlattıktan sonra sözlerinin devamında, «Kadınlar Resulullah (sav), telkin? ettiklerini kabul ettikten sonra kadınlara, «Ben sizden beyat aldım, gidin.» derdi. Allah (cc)'ın ismi İle yemin ederim ki Resulullah (sav)'ın eli hiçbir zaman hiçbir kadının eline değmedi. Resulullah (sav) kadınlardan yalnız sözle beyat alırdı.» demiştir.» [15]

Hafız ibni Hacer: «Resufullah (sav)'m, «Ben sizden sözle beyat aidim.» sözünün manası, «Tokalaşma İle değil, sözle beyatleştim.» demektir. Çün*kü erkeklerin beyatında adet olan tokalaşmak idi.» [16]

Rivayet edilen hadislerin hepsi, Resulullah (sav)'ın kadınlardan sözle beyat aldığına delalet eder. Resulullah (sav)'ın ne beyatta, ne de başka bir zaman bir kadınla tokalaştığı vaki değildir. Masum olduğu halde Resu*lullah (sav)'ın kadınlarla tokalaşmaktan kaçınması, doğru yolu ümmetine açıklamak ve öğretmek İçindir. Resulullah (sav)'ın nezahetinden ve kalb temizliğinden hiçkimse şüphe edemeyeceği halde onun beyat sırasında kadınlarla tokalaşmaz sözle beyat alırdı. Halbuki beyat çok önemli bir İş*tir, öyleyse diğer erkeklerin kadınlarla tokalaşması nasıl mubah olur. Di*ğer erkeklerde şehvet galiptir. Fitneden emin olunamaz. Şeytan onların damarlarında dolaşmaktadır.

Bütün bu delillerden sonra, bazılarının kadınlarla tokalaşmanın haram olmadığını İddia etmeleri, İslâm şeriatına büyük bir İftiradır.



Beşinci Hüküm: Ayetteki, «...(Emredeceğin) Herhangi Bir İyilik Husu*sunda Sona Asi Olmamaları...» İfadesinden Maksat Nedir?


Alimler bu âyetin muhtevası hususunda görüş ayrılığına düşmüşler*dir.

1- Bu âyetten maksat, cenaze üzerine yüksek sesle ağiamamaktır. Bu, İbni Abbas'tan rivayet edilmiştir.

2- Bu âyetten maksat, cenaze üzerinde ağlarken bağırıp çağırma*mak, yüzü tırmalamamak, saçı yolup elbiseyi parça la ma m aktır. Cahiliye döne ti İnde kadınlar bunları yaparlardı. Bu görüş de Zeyd bin Eslem'den rivayet edilmiştir.

3- Resuiullah (sav)'ın bildirdiği İslâm şeriatının bütün hüküm ve adablarım aynen kabul etmek, bütün yasaklarından kaçınmaktır. Tercih edilen görüş budur.

Kurtubî: «Bu âyetin tefsirinde sahih olan görüş şudur: Bu âyet Resu*iullah (sav)'ın emrettiği herşeyi yapmayı, yasak ettiği herşeyden de kaçın*mayı emretmektedir. Bu umumi yasağın içine cenaze başında sesli ağla*mak, üst baş yırtmak, saç yolmak, yabancı bir erkekle konuşmak ve to*kalaşmak ve benzerleri de girer. Çünkü bunların hepsi büyük günahlar*dandır. Nitekim Müslim'in rivayetine göre Resuiullah (sav), «Ümmetimde dört şey cahiliye adetidir. Bunlardan birisi de cenaze başında yüksek ses*le ağlamaktır.» buyurmuştur. [17]



Âyetlerden Alınacak Dersler


1- Hicret sebeblerinln öğrenilmesi için hicret eden mümin kadın*ların imtihan edilmeleri lazımdır.

2- Biz zahirle hükmederiz. Sırtarı ancak Allah (cc) bilir.

3- Allah (cc)'a İman etmeyen putperest müşrik kadınlarla evlen*mek haramdır.

4- Müslüman olan kadın İle müşrik Kocasının arasındaki nikah bağı kopar, kadın kocasına haram olur.

5- Kadınlardan âyetin ortaya koyduğu şartlar üzerine beyat alınır.

6- Utülemre İslâmın sınırları içinde itaat edilir.

7- Allah (cc) tarafından inzal edilen herhangi bir kitaba inanan bir kadınla evlenmek caizdir.



Âyetlerdeki Teşriî Hikmetler
.

İslâm şeriatı, putperest bir müşrik kadınla evlenmey) haram ettiği gibi, mü si uman bir erkeğin Allah (cc)'a İman etmeyen. Kitap ve Resule, ölümden sonra dirilmeye inanmayan bir kadını nikahında tutmasını da yasakla*mıştır. Çünkü böyle bir kadınla evlenmenin veya İslâm oiduktan sonra böyle bir kadını nikahında tutmanın aileye, içtimaî hayata çok büyük za*rarları vardır. Çünkü müşrik bir kadın kocasını, çocuklarını ve İslâm top*lumunun çekirdeği mesabesinde olan aileyj tehdit eder. Çünkü Allah (cc)'-ın kanunu, aile hayatının devamı İçin ruhların birbiriyle imtizaç etmesini, kadınla erkeğin birbiriyle anlaşmasını icabettirir. Bu, çiftlerin emin ve mesut bir hayat yaşamaları için zaruridir. Çünkü karı ile koca arasındaki sevgi ve dayanışma ancak bu mesut hayat i)zerine kurulabilir.

Bu imtizaç ve'anlaşma birbirine zıt iki kalb arasında tahakkuk ede*mez, Çünkü birisi mümin, diğeri müşriktir. Aralarındaki iman farkı, dalma birbirlerine düşman olmaya, çekişmeye ve nefrete vesile olur. İşte bun*dan ötürü İslam, putperest bir müşrik kadınla evlenmeyi hararrf kılmış ve o evliliği evlilik kabul etmemiştir. Çünkü müşrik kadının dini, hayrı emre*den serden uzaklaştıran, hıyaneti haram kılan, emanete riayeti emreden bir din değildir. Müslüman bir erkeğin böyle bir kadınla mesut olması mümkün değildir. Böyle bir kadın Allah (cc)'a ve ahirete inanan bir erkeğe hayat arkadaşı olamaz, olması uygun değildir. Çünkü aralarında büyük bir ayrılık vardır. Evlilik İse İmtizacı ve anlaşmayı İcabettirir. imtizaçta bir evlilik hayatının ayakta durması mümkün değildir.

İman, mesut hayatı ayakta tutan ve yerine hiçbir şeyin kaim olama*yacağı bir duygudur. İmandan yoksun olan kalb, kafbi imanla dolu olan bir İnsanın yanında bulunabilmesi, tatmin olabilmesi mümkün değildir, işte bundan dolayı putpereset bir müşrfrkle evlenmek haramdır.





--------------------------------------------------------------------------------

[1] Kurtubî, age. C. 18, S. 62. Ebussuud, age, C. a, S. ıöO (Razi kenartnda). İbni Cevzi, age, C. 8. S. 240. Ebu Hayyan, age, C. 8, S. 256.

[2] Kurtubl. ege, C. İS, S. 64. Ebu Hayyan, age. C. 8, S. 2S7.

[3] Kurtubi, age, C. 18, S. 71. Ebu Hayyan, age, C. 8. S. 2S8. Razi, age, C. 8, S. 1S2.

[4] Alusi, Ruhu'l-Meani. C. 28, S. BO'den özetle.

[5] Kurtubî, age, C. 18. S. 02.

[6] Razi, age. C. 8, S. 181.

[7] Seyyid Kutub, Fizilal, C. 28, S. 67, 6. Baskı.

[8] Kurtubî. age. C. 18, S. 83. Cessas, age, C. 3, S. 438.

[9] Cessas, age. C. 3, S. 430.

[10] Kurtubi, age, C. 14, S. 66.

[11] Kurtubi, age. C. 14, S. 66.

[12] Kurtubi. age. C. w, S. 63

[13] Buhari. Kurtubi, age, C, 18, S. 71. Süyûti, age, C. a. S. 209. 456

[14] İmam Hanbel, Nesai, İbni Mace ve Ttnnizi, Alusi, age, C. 28, S. 01.

[15] Müslim. Kurtubi, age, C. 18, S. 71.

[16] İbni Hacer el-Askalanl, Fethü'r-Rabbanl, C. 8. S. 488.

[17] Kurtubî. age, C 16, S. 74.
 

Muhtazaf

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
30 Mar 2008
Mesajlar
9,637
Tepki puanı
1,009
Puanları
113
Yaş
67
Web Sitesi
www.aydin-aydin.com
67. DERS CUMA NAMAZİ VE HÜKÜMLERİ 2

Ayetlerin Lafzı Tahlili 2

Ayetlerin İcmali Manaları 2

Ayetlerin Nüzul Sebebleri 2

Ayetlerin Tefsirindeki İncelikler 3

Cumanın Fazileti Hakkında Varid Olan Hadisler 3

Âyetlerdeki Şer'i Hükümler 4

Birinci Hüküm: Duyduğumuz Zaman Hemen Koşacağımız Ezan Hangisidir?. 4

İkinci Hüküm; Ezan Okunurken Veya Ezan Okunduktan Sonra Yapılan Alış Veriş Sahih Midir?. 5

Üçüncü Hüküm: Cumanın Sıhhati İçin Hutbe Şart Mıdır?. 5

Dördüncü Hüküm: Cuma Namazı Kaç Kişi İle Kılınır?. 6

Âyetlerden Alınacak Dersler 6

Âyetlerdeki Teşriî Hikmetler 6


67. DERS CUMA NAMAZİ VE HÜKÜMLERİ


9- Ey İman edenler, cuma günü namaz için çağrıldığınız) zaman hemen Allahı zikretmeye gidin. Alış verişi bırakın. Bu, bilirseniz sizin İçin cok hayırlıdır.

10- Artık namazı kılınca yer(yüzün)e dağılırı, Allanın fazlından (na-sib) arayın. Kurtulmayı umuyorsaniz Atlahı cok zikredin.

11- Onlar bir ticaret, yahut bir oyun, bir eğlence gördükleri zaman ona yönelip dağıldılar. Seni ayakta bıraktılar. De ki: «Allah nezdindeki (se-vab müminler tein) eğlenceden de ticaretten de hayırlıdır. Allah Tizık veren*lerin en hayırlısıdır.



Ayetlerin Lafzı Tahlili


(Nûrfiye): Nida'dan gelen bir filidir. Nida, yüksek sesle çağırmaya denir. Âyetteki manası İse ezandır.

(El-Cum'ati): Müslümantarca bayram kabul edilen haftanın belirli-belirli bir gününün ismidir. Bugüne bu ismi ilk veren Kurey-şilerden Ka'b bin Lüvey'dlr.

(Fevas): Fes'av, sa'y'dan gelen bir fiildir. Say', hızlı yürümek koşmak demektir. Ayetteki manası ise hızlı değil, normal bir yürüyüştür.

(Zikriliahi): Ayetteki zikirden maksat, sahih olan kavle göre, cuma ile hutbedir. Çünkü ikisinde de zikrullah vardır.

(Vezarul bey'a): Alış verişi terkedin.

(Kudiyetissatâtü): Yani, namazı bitirdiğiniz, kıl*dığınız zaman.

(Fenteşirû): İntişar kökünden gelen bir fiildir.

Yayılmak, dağılmak demektir.

(Vebtegû): İbtiga'dan türeyen bir fiildir. İbtlga, birşeyi taleb etmektir.

(Fazlillahi): Burada Allah (cc)'ın fazlından maksat, rızık, ticaret ve helal kazançtır.

(İnfeddû ileyha): İnfidad kökünden gelen fiildir. İnfidad bir yerden dönmek ve dağılmak demektir.

(Veterekûke kaimen): Seni ayakta bıraktılar.

(Hayrü'l râzıkîn): Allah (cc) rızık verenlerin en hayırlısıdır. İster mümin ister kafir olsun, her isteyene rızık



Ayetlerin İcmali Manaları


Allahu taala müminlere hitaben şöyle buyurur: Ey Aliah (cc)'ı ve Resul (sav)'ünü tasdik eden müminler! Cuma namazı için okunan ezanı işittiğiniz zaman meşguliyetlerinizi, alış verişinizi terkedin. Hızta, kardeşlerinizle bir*likte Cuma namazının edasına, zikir ve ibadete gidin. Zikir ve İbadete git*meniz sizin için daha hayırlı, hayır ve bereket bakımından daha iyidir, Al*lah (cc) katında da kabule daha yakındır.

Eğer bilgi ve salim bir anlayışa sahipseniz Cuma namazını eda ettik*ten sonra ihtiyaçlarınızı gidermek İçin yeryüzüne dağılın, rızkınızı Allah (ccj'tan taieb edin. Hakikaten rızık O'nun gücüyledir. İnsanlara (azt vs ni*met veren ancak O'dur. Allahu taala hiçkimsenin amelini zayetmez, hiçbir isteyenin de talebini geri çevirmez. Hiçkimsey! de İhsan ve fazlından mah*rum etmez. Kurtulmayı umuyorsanız Allahu taalayı çok zikredin.

Allahu taaia, fani dünyayı ahirete tercih eden bir kısım halktan haber vererek şöyle buyuruyor: Onlar bir ticaret, 'bir malın satışını veya bir dün*ya eğlencesini duydukları zaman dünya metaına yönetip Resulullah (sav)'ı hutbe okurken terkedip gittiler. Eğer düşünselerdi bilirlerdi ki. Allah (cc) katında olan sevab, ticaret ve eğlenceden daha hayırlı ve daha bakidir. Allahu taala rızık verenlerin en hayırlısıdır. Dilediğine hesapsız rıztk verir. Allanın yanındaki sevab, hayır işleyenler İçin daha hayırlıdır. Zira Allahu taala, «Sizin nezdinizcfeki tükenir, Alla hm Indindekİ ise bakkfir.» (Nahl: 96) buyurmuştur.



Ayetlerin Nüzul Sebebleri


1- İmam Ahmed (ra). Buharı, Müslim ve Tlrmizî, Cabir bin Abdul*lah (ra)'tan şöyle rivayet etmişlerdir: «Cuma günü Resulullah (sav) ayakta hutbe okurken Medine'ye bir ticaret kervanı geldi. Ashab koşarak oraya gitti. Yalnız ben, Ebubekir (ra) ve Ömer (ra)'in de içinde bulunduğumuz onlki kişi kaldı. Bunun üzerine, «Onlar bir ticaret, yahut bir oyun, bir eğ*lence gördükleri zaman...» âyeti nazil oldu.» [1]

2- Ibni Kesir, Ebu Ya'la'dan, o da senetleriyle Cablr bin Abdullah'*tan şöyle rivayet eder: «Resulullah (sav) cuma günü hutbe okurken Medi*ne'ye bir erzak kervanı geldi. Sahabiler hep oraya koştular. Resulullah (sav)'in yanında yalnız oniki kişi kaldı. Bunun üzerine Resuluîlah (sav), «Nefsim kudret elinde olan Allah (cc)'a yemin ederim ki, eğer hepiniz git-şeydiniz bu vadiden üzerinize ateş akardı.» buyurdu. Bunun üzerine,. «On*lar bir ticaret, yahut bir oyun, bir edence gördükleri zaman...ı âyeti nazil oldu.» [2]

3- Ebu Hayyan, hutbeyi bırakıp gidenler hakkında şöyle rivayet eder: «Medine'de kıtlık ve pahalılık vardı. Resulullah (sav) hutbede iken D'hyetü'l-Kelbî erzak dolu bir kervanla Medine'ye geldi. O zaman halka kervanın gelişini duyurmak için davul ve def çalarlardı. Bu sesi duyan sahabiler kervanı görmek İçin mescidi ve hutbe okuyan Resulullah (sav)'ı terkettiler. Yalnız onlki kişi kaldı. Bunun üzerine âyet nazil oldu.» [3]



Ayetlerin Tefsirindeki İncelikler


Birinci incelik: Cahlliyet döneminde Cuma gününün İsmi «Arubet» İdi. O güne İlk olarak «Cuman İsmini veren Ka'b bin Lüvey'dir Bu güne Cuma İsminin verilişi hususunda şöyle bir rivayet daha vardır:

Resulullah (sav)'ın hicretinden önce Medine halkı birgün bir toplantı yaptı. Ensariler, «Yahudilerin toplandıkları bir günleri vardır, Hıristiyan*ların da toplandıkları bir günleri vardır. Biz de bir gün tayin edelim ve o gün Allah (cc)'a şükür ve zikir edelim.» dediler. Aralarında, «Cumartesi Yahudilerin, pazar Hıristiyanlarındır. Biz de kendimize «Arubet» (Cuma) gününü seçelim.» diye konuştular. Cuma günü gelince Es'ad bin Zürare (ra)'nin etrafında toplandılar. O da onlara İki rekat namaz kıldırdı ve vaaz etti. işte o gün toplandıkları için adı «Cuma» oldu. Es'ad bin Zürare (ra) bir koyun keserek onlara öğle ve akşam yemeği verdi. İşte bu, islamda kılınan İlk Cuma namazıdır. [4]

İkinci İncelik: «...Hemen Allah'ı zikretmeye gidin.» âyeti müminlerin Cuma namazına canlı, zinde ve azimli bir şekilde gitmelerine İşaret eder. Qünkü âyetteki «so'y» (hemen gidin) tabiri kasdetmeyi, ciddiyeti ve azmi İfade eder. Yoksa koşarak gitmeyi değil. Nitekim Resulullah (sav) da, «Namaz vakti geldiği zaman namaza koşaradım değil, vakur adımlarla gi*din. Yetişirseniz İmamla beraber kılarsınız. Başında yetlşemezseniz ulaş*tığınız yerden imama uyar, imam selam verdikten sonra namazınızı ta*mamlarsınız.» [5] buyurmuştur.

Hasan: «Sa'y'dan maksat, koşaradım gitmek değil, kalbi, niyeti ve talebiyle koşmaktır. Çünkü Peygamber (sav) namaza koşarak gitmeyi ya*saklamıştır. Müslümanların namaza sükunet ve vekarta gitmeleri icabe-der.» [6]

Üçüncü incelik: Ayette her ne kadar ya İniz «bey» (satış) zlkredll-.;- misse de, bundan maksat her türlü muamelattır.

Ebu Hayyan: «Cuma vaktinde birçok şey haram olduğu halde ne*den âyette yalnız «alış veriş» zikredilmiştir? Çünkü halkı en çok meşgul eden alış veriştir. O saatlerde köylerden şehirlere halk alış veriş için ge*lir, alış veriş eder. işte bunun için Al la hu taala İbadeti emretmiş, Cuma namazının bitimine kadar da dünya ticaretini yasaklamıştır.» [7]

Dördüncü incelik: Selef-i salihîn, sırrına ermeseler bile herşeyde Re-sulullah (sav)'a uyarlardı. Resulullah (sav)'a uymalarının sebebi de onu çok sevmeleriydi.

Selef-i salihinden biri hakkında şöyle rivayet edilir: Cuma namazı kılındıktan sonra camiden çıkar ve bir müddet çarşıda dolaştıktan sonra yeniden mescide dönerek uzun zaman namaz kılardı. Niçin böyle yaptığı sorulunca, «Resulullah (sav) böyle yaptığı için ben de yapıyorum.» der, sonra da, «Artık o namazı kılınca yer(yüzün)e dağdın. Allah'ın fazlından nasib arayın.» âyetini okurdu. [8]

İrak bin Malik (ra), Cuma namazını kılınca mescidden çıkar, bir müd*det kapıda durur ve şu duayı okurdu : «Ey Allahım, senin davetine icabet ettim, senin farz kıldığın namazı eda ettim. Senin emrettiğin şekilde yer*yüzüne çıkıyorum. Fazlından bana rızkımı ver. Şüphesiz sen rızık veren*lerin en hayırlısısın.» [9]

Beşinci İncelik: «Kurtulmayı umuyorsanız Allah'ı çok zikredin.» âye*tinde şöyle bir İncelik vardır: Allahu taala rızık aramaya koşmayı ve ti*caretle uğraşmayı emretmiştir. Rızık arama çoğu kez insanları gaflete sevkeder. Hatta dünya malını biriktirmek için yalana, hileye ve aldatma*ya sevkeder. Bunun İçin Allahu taala çok zikretmeyi emretmiştir. Dünya metaı fanidir. Ahiret yurdu ise bakidir. Allah (cc) için yapılan daha ha*yırlı ve daha devamlıdır. Bu âyet dünya ticaretinin ahiret ticaretinden alı*koymamasını beyan etmektedir. Nitekim Allahu taala gerçek müminlerin vasıflarını, «(Öyle) adamlar (vardır ki) onları ne bir ticaret, ne bir alış ve*riş Allah'ı zikretmekten, dosdoğru namaz kılmaktan zekat vermekten alı*koymaz.» âyetiyie beyan etmiştir.

işte mevzumuz âyette Allah (cc)'ın çok zikredilmesinin emredilmesi-nin sır ve hikmeti budur.



Cumanın Fazileti Hakkında Varid Olan Hadisler


1- Müslim, Ebu Hüreyre (ra)'den, o da Resulullah (sav)'ton şöyle rivayet etmiştir: «Üzerine güneşin doğduğu en hayırlı gün Cuma günü*dür. Adem o gün yaratıldı, o gün cennete sokuldu, oradan da o gün çı*karıldı. Kıyamet de ancak o gün kopacaktır.» [10]

2- İmam Malik (ra) Muvatta'smda Resulullah (sav)'tan şöyle riva*yet eder: «Üzerine güneşin doğduğu günlerin en hayırlısı Cuma günü*dür. Adem (sav) o gün yaratıldı, cennetten o gün çıkarıldı, tevbesi o gün kabul edildi ve o gün öldü. Kıyamet de o gün kopacaktır. Yeryüzünde in*san ve cinlerin dışında bütün canlılar Cuma günü, fecirden güneş doğa*na kadar, kıyametin kopacağı korkusuyla kıyametin gürültüsünü bekler*ler. Cuma gününde öyle bir vakit vardır ki, namaz kılan bir müslüman o vakit Allah (cc)'tan ne dilerse Allah (cc) onu ona mutlaka verir.» [11]

3- Ebu Davud, süneninde şöyle rivayet eder: «Hakikat, günlerini*zin en efdali Cuma günüdür. Adem (sav) o gün yaratılmıştır, o gün vefat etmiştir, kıyamet de o gün kopacaktır. Cuma günü bana.çok salat ve se*lam okuyun. Çünkü okuyacağınız salat ve selam bana kavuşur.s Ashab-ı kiram, «Ya Resulullah, sen çürüdüğün halde bizim salat ve selamımız sa*na nasıl ulaşacak?» diye sordular. Resulullah (sav), «Allahu taola pey*gamberlerin cesedini yemeyi toprağa haram kılmıştır.» buyurdu.» [12]



Âyetlerdeki Şer'i Hükümler


Birinci Hüküm: Duyduğumuz Zaman Hemen Koşacağımız Ezan Hangi*sidir?


«Ey iman edenler, cuma günü namaz İçin cağrıldığı(mz) zaman he*men Allah'ı zikretmeye gidin. Alış verişi bırakın.» âyeti. Cuma günü alış verişi terkederek camiye gitmeyi farz kılar.

Ulema, hangi ezan okunduğunda alış verişi terketmek gerektiği hu*susunda görüş ayrılığına düşmüşlerdir.

Bazı alimlere göre âyetteki «nida»dan maksat, minarede okunan ezandır.

Diğer bazı alimlere göre ise âyetteki «nidandan murad, imam min*bere çıktıktan sonra karşısında okunan ezandır.

Birinci görüşün delilleri:

Âyetteki «nldcudan maksat «ilamıdır. Koşmak da ancak ham İte farz olur. Bu İlam da Hz. Osman'ın İlave ettiği, minarede okunan birinci ezan*dır. Hz. Osman, halk çoğalıp evler camiden uzaklara yayılınca kendi evi*nin üzerinde bu ezanın okunmasını emretti. O tarihten günümüze kadar da bu sakilde uygulana geldi.

Bu hususta Buharı Salb bin Yezid'den şöyle rivayet eder: «Resululiah (sav)'ın, Bbubekir (ra)'ln ve Ömer (ra)'in devirlerinde Cuma günü birinci ezan İmam minbere çıktıktan sonra okunurdu. Hz. Osman, halkın çoğal*dığını görünce üçüncü i)İr ezan ekledi. Bu ezan Hz. Osman'ın Zevra isimli evinin üzerinde okunurdu.»

Allahu taala Cuma namazını hutbeden ötürü iki rekata indirmiştir. İmam minbere çıktıktan sonra okunan ezanla camiye gidilecek olursa halk hutbeye yetişemez. Resululiah (sav) döneminde halkın ilave ezana İhtiyacı .yoktu. Çünkü sayıları az ve evleri mescide yakındı. Resululiah (sav)'tan şer'î hükümleri öğrenmek maksadıyla da camiye vakitten çok erken gelirlerdi. Bu sebeble imam minbere çıkınca ezanı rahatlıkla du*yar, hemen hazırlanarak hutbeye yetişirlerdi. Bu görüş Hanefilerin zahir ve itimad edilen görüşüdür.

Bu görüşü Hanefi fukahasından Kenz sahibi şöyle İfade etmiştir:

«Birinci ezanla alış verişi terk ederek camiye koşmak farzdır. Çünkü Allahu taala, «Ey İman edenler, cuma günü namaz için çağrıldığınız} za*man hemen Altah'ı zikretmeye koşun. Alış verişi bırakın.» buyurmuştur. Resulullah (sav)'ın devrinde olmadığı hakkında neden bugün bu ezana itibar ediliyor? Çünkü ezandan maksat ilamdır. İlam da bu ezanla mey*dana gelmektedir. Mezhebimizde bu görüş sahih olan görüştür.

«Bazı alimlere göre de muteber olan hatibin minbere çıktığında oku*nan ezandır. Çünkü Resulullah (sav) zamanında bu ezandan başka ezan yoktu.

«Bu görüş zayıftır. Çünkü ikinci ezana itibar edilirse cumanın İlk sün*netlerinin kılınması ve hutbenin dinlenmesi mümkün olamayacağı gibi cu*manın kaçırılma tehlikesi de vardır.» [13]

İkinci görücün delilleri:

1- Alış verişin terki İle camiye koşmayı icabettiren ezan, imam minbere çıktıktan sonra okunan ezandır. Çünkü Resulullah (sav)'m dev*rinde yalnız bu ezan vardı. Resulullah (sav) da müminlerin farzlarını vak*tinde eda etmelerini herkesten çok isterlerdi. Eğer hatibin hutbeye çık*masından önce camiye gelmek farz olsaydı Resulullah (sav) bunu beyan eder ve hutbe İle ezan arasında bir fasıla verirdi, halkın hutbeye ulaşması için-

2- «Ey İman edenler, cuma günü namaz İçin çagrıldığı(nız) zaman hemen Allah'ı zikretmeye gidin.» âyetinin tefsirinde İbni Ömer (ra) ve Hasan-ı Basrî (ra)'den şöyle rivayet edilir: «İmam minbere çıktığı ve karşı*sında ezan okunduğu zaman halk cuma için çağırılmış olur.» [14] Âyetin tefsiri budur ve bunun dışındaki tefsirlere itibar edilemez.

3- Cuma namazı kılan adamın, hadislerin de delalet ettiği gibi, bir*çok faydalardan dolayı camiye erken gitmesi mendubtur. Şurası muhak*kaktır ki, alış verişin haram edilmesi ve herhangi birşeyin yapılmasının günah olduğuna hükmedilmesi başka birşeydlr —ki bu, hatibin minbere çıkmasından sonra okunan ezanla olur— bir mendubu idrak etmek baş*ka birşeydir.

Bu ikinci görüş alimlerin cumhurunun görüşüdür. Hanefi fukahasm-dan bazıları da bu görüşü kabul etmişlerdir.



İkinci Hüküm; Ezan Okunurken Veya Ezan Okunduktan Sonra Yapılan Alış Veriş Sahih Midir?


Âyetteki, aAlış verişi bırakın.» cümlesi, ezan okunduktan sonra alış veriş ve diğer muamelatın haram olduğuna delalet eder.

Alimler, ezanla Cuma namazı bitimi arasında yapılan akitlerin sahih veya fasit olduğu hususunda İhtilaf etmişlerdir.

Bazı alimlere göre âyetteki, «Alış verişi bırakın.» cümlesi varid oldu*ğu için yapılan akitler fasit ve geçersizdir.

Alimlerin ekserisine göre ise, yapılan alış veriş ve muamelattan di*ğer akitler.haramdır fakat fasit değildir. Bu akit, gasbedilen yerde kılı*nan bir namaz gibidir. Gasbedilen yerde kılman namaz sahihtk fakat ke*rahet vardır.

Kurtubî, tefsirinde şöyle der: «Hangi vaktin yapılan alışverişi haram kıldığı hususunda iki görüş vardır. Birinci görüşe göre Cuma günü alış*verişin haram olduğu vakit zeval vaktinden Cuma namazının bitimine ka*dar olan vakittir.Dahhak, Ata ve Hasan bu görüştedirler. İkincisi ise, hut*be ezanından namazın bitimine kadar olan vakittir. İmam Şafii (ra) de bu görüştedir.

«İmam Malik (ra)'in görüşüne göre namaz için ezan okunduğu za*man alış veriş terkedilmelfdlr. Ezan okunduktan namazın bitimine kadar olan zaman içinde yapılan akitlerin hepsi geçersizdir, talnız köle azad etmek, talak ve nikah gibi muameleler geçerlidir. Çünkü halk umumiyet*le alış verişle uğraştığı gibi bu muamelelerle uğraşmaz. Yine bu vakitte yapılan ortaklık, hibe ve sadaka gibi nadir olan muameleler de geçerlidir.»

Kurtubî, sözlerinin devamında İbnü'l-Arabî'den naklen şöyle der: «Ib-nü'l-Arobî'ye göre ezan okunduktan sonra yapılün şey ister alış veriş gibi çok yapılan muamelelerden olsun, ister nadir olarak yapılan muameleler*den olsun bütün muameleler geçersizdir. Zira alış verişin yasak edilme*sinin sebebi insanı Cuma namazından alıkoymasıdır. Öyleyse Cuma na*mazından alıkoyan bütün akitler şer'an haram ve geçersizdir.

«Bazı alimlere göre ise, haram olan vakitte alış veriş yapmak caizdir. Bunu caiz gören alimler âyetteki, «Alış verişi bırakın.» cümlesinin alış ve*rişin terkinin farz olduğuna değil, «Bu, bilirseniz sizin için çok hayırlıdır.» cümlesinin de işaret ettiği gibi sünnet olduğuna delalet eder. İmam Şafii (ra)'nln görüşü de budur. Çünkü İmam Şafii (raj'ye göre ezan okunduk*tan sonra yapılan akit geçersiz değildir.»

Kurtubî sözlerini şöyle tamamlar: «Sahih olan, ezan okunduktan son*ra yapılan bütün akitler fasit ve geçersizdir. Çünkü Resulullah (sav), «Bi*zim emrettiğimiz herşey reddotunur.» buyurmuştur.» [15]



Üçüncü Hüküm: Cumanın Sıhhati İçin Hutbe Şart Mıdır?


Ayetteki, «Allah'ı zikretmeye gidin.» İfadesi, hutbenin Cumanın sıh*hat şartı olduğuna delalet eder. Buradaki Allah'ın zikrinden kasıt, ister vaaz, İster vaaz ile birlikte namaz olduğu kabul edilsin, her iki durumda da hutbe zikrin içine girer. Buna göre hutbe Cumanın sıhhat şartların-dondır.

Cuma namazının iki rekat kılınmasından maksat da hutbe ve vaazı dinlemektir. Buna göre Cuma hutbesi farzdır. Fukahanın cumhurunun gö*rüşü de budur.

Yalnız Hanefi fakihlerine göre, cuma günü okunacak hutbenin örfen hutbe olması şart değildir. Çünkü Allahu taala âyette herhangi bir tafsilat vermeden yalnız «zikir» demiştir. Öyleyse şart olan zikirdir. Zikir sayılan herhangi birşeyin namazdan önce okunması kafidir. Resulullah (sav)'tan nakledilen hutbe de bir zikirdi. Resulullah (sav)'ın buna devam etmesi ise farz olduğuna değil, vacib veya sünnet olduğuna delalet eder.

Şafii ve Hanbelilerin görüşlerine göre ise, hatibin hutbenin bütün şartlarını haiz iki hutbe okuması şarttır. Hutbelerin şartları ise, Allah (cc)'a hamdetmek, Resulullah (sav)'a salat ve selam getirmek, Kur'andan bir âyet okumak ve halka takvayı tavsiye etmektir.

Şafiilere göre hutbede müminlere dua etmek de hutbenin şartlarındandır.

Maliki fakihlerine göre, hutbede tek bir şart vardır. O da halkın ör*füne göre hutbe veya vaaz sayılabilecek kadar halka Allah (cc)'ın azabını bildirmek veya cennetle müjdelemektir.[16]

Ravzatü'n-Nedİyye sahibi hutbe hakkında şöyle der: «Kesulullah (sav)'ın okuduğu hutbenin mahiyeti, halkı ibadete teşvik ve Allah (cc)'ın azabından korkutmak idi. Zaten hutbenin meşruiyeti de bu gibi mevzu*ların dile getirilmesi içindir. Allah (cc)'a hamd etmek, Resulullah (sav)'a salat ve selam okumak, Kur'andan bir âyet okumak, —âyet eğer teşvik ve korkutmayı İhtiva etmiyorsa — meşru kılınan hutbenin maksadının ha*ricindedir.

«Resulullah (sav)'ın.hutbesinde hamd ve sena gibi şeylerin bulunması, onların farz olduğuna delalet etmez. Hiçbir insaflı kimse, hutbeden mak*sadın Allah (cc)'a hamd ve sena etmek değil halka vaaz etmek olduğun*da şüphe etmez. Şurası muhakkaktır ki Arapların adeti, bir yere çıkıp blr-şey söyleyecekleri vakit önce Allahu taaiaya hamd ve sena ve Resulullaha satat ve selam okumaktı. Fakat hatibin asıl maksadı hamd ve sena, salat ve selam değil, bunlardan sonra söyleyecekleridir. Bundan anlaşılıyor ki. Cuma hutbesinde şart olan yalnızca vaaz etmektir. Ancak bu vaaza baş*lamadan hamd ve sena etmek, salat ve selam getirmek ve mevzu ile ilgili âyetler okumak daha güzeldir. Nitekim Resululiah (sav)'tan bugüne kadar hutbeler hep böyte okunmuştur.»



Dördüncü Hüküm: Cuma Namazı Kaç Kişi İle Kılınır?


Fakihler, cemaatın Cumanın sıhhat şortlarından olduğunda İttifak et*mişlerdir. Çünkü Resulullah (sav), «Cumayı cemaatla kılmak her müslü-manın üzerine farz olan bir haktır. Ancak köle, kadın, çocuk ve hasta müstesna.» [17] buyurmuştur. Zaten bu namaza Cuma namazı denilmesi de cemaatla kılınması icabettiği içindir. Tek başına namaz kılan birisine Cuma kıldı denilemez.

İbni Hacer el-Askalanî'nin de Fethü'l-Barî'de dediği gibi fakihler, Cu*manın kaç kişi ile kılınabileceği hususunda İhtilaf ederek birçok görüşe ayrılmışlardır. Âyeti kertmede Cumanın kac kişi İle kılınabileceği hususun*da bir nas mevcut değildir. Resulullah (sav)'ın sünnetinde de sarih bir ölçü bulunmamaktadır. Bundan ötürü fakihler bu hususta birçok görüşe ayrılmışlardır.

Hanefilere göre Cuma namazının kılınabilmesi için imamla birlikte en az dört kişi olması lazımdır.

Şafii ve Hanbelilere göre. Cuma namazının kılınabilmesi için en az kırk kişi bulunması lazımdır. Bundan daha az sayıdaki bir cemaatla Cu*ma namazı kılınamaz.

Malikiler ise Cuma namazını kılacakların belirli bir sayıda olmasın! şart koşmamışlardır. Bunlara göre, bir köy meydana getirebilecek veya aralarında çeşitli atış verişte bulunabilecek bir sayı lazımdır. Buna göre üç-dört kişi ile Cuma namazı kılınamaz.

İbnl Hacer, Fethü'i-Barî'de şöyle der: «Bu görüşler içinde delili en kuvvetli olan görüş Malikilerin görüşüdür.»

Cuma namazı hususunda başka hükümler de vardır. Bunlar fıkıh ki*taplarında aranmalıdır. .



Âyetlerden Alınacak Dersler


1- Belli şartlarla mükellef olan her müslümana Cuma namazı farz*dır.

2- Hutbeyi dinlemek ve Cuma namazına gitmek farzdır.

3- Ezan okunduktan sonra alış veriş ve diğer muamela aramdır.

4- Ezandan önce ve namazdan sonra ticaret ve diğer işlerle uğ*raşmak caizdir.

5- Rızık Allah (cc)'ın kudretindedir. Bununla birlikte insanların ka*zanç yollarını araması lazımdır.

6- Müminlerin dünya ticâretleri, ahiret ticaretlerine engel olma*malıdır.



Âyetlerdeki Teşriî Hikmetler


Namaz kulu Rabbine ileten bir bağdır. Kalbi kuvvetlendiren, imanı takviye eden bir ibadettir. Bununla birlikte cemiyetin fertleri arasındaki bitlik ve dayanışmayı kuvvetlendirir. Hayır ve takvada yardımlaşmalarına vasıta olur.

Günde beş vakit namaz farzdır. Bazan insanlar dünya işleriyle meş*gul oldukları, camiye uzak oldukları veya İhmalkarlıkları yüzünden cami*ye gitmezler. Bundan ötürü Al la hu taala haftada bir defa Cuma namazını farz kılmıştır ki, Allah (cc)'ın kelamını, Resulullah (sav)'ın hadisini ve ha*tibin vaazını dinleyerek imanı pekişsin, müslüman kardeşleriyle bir araya gelsin.

İnsan Cuma vesilesi ile görmediklerini görür, ihtiyaçtı kimselere yar*dım edilir, hastalar ziyaret edilir, birbiriyle düşman olanlar barıştırılır, ce*maatten uzak kalanlara nasihat edilir. İstamın İçtimaî terbiyesinden olan selam, hürmet ve saygı öğrenilir, cemiyeti selamete kavuşturulacak hü*kümler öğrenilir. Bundan ötürü Al la hu taala Cuma namazını her müslüma*na farz kılarak Cuma namazına koşmayı emretmiştir.







--------------------------------------------------------------------------------

[1] Buhari, C. 8, S. 493. Müslirit, C. 2, S. 590. Alusl, age, C. 28. S! 104.

[2] Süyûti, age. C. 4, S. 121. Ibnİ Cevzi, age. C. 8, S. 269. Alusi. ago, C. 28. S. 105.

[3] Ebu Hayyan. Bahri Muhid. C. a. S. 268.

[4] Alusi, age.C. 28. S. 100. Ebussuud. age. C. 8. S. 20ö (Razi kenarında).

[5] Kütüb-i Sitte. Ebu Seteme'den rivayet edilmiştir.

[6] Kurtubi. age. C. 18. S. 103. Bazl. age, C. B. S. 207

[7] Ebu Hayyan. ago, C. 8, S. 268.

[8] Alusi, age, C. 28, S- 104.

[9] Kurtubi age, C. 18, S. 109.

[10] Müslim, C. 2. S. 585.

[11] İmam Malik, imam Hanbel. Tirmİ2i. Nesai. Ebu Davud.

[12] Ebu Davud. İbni Mace ve Nesai.

[13] Tafsilat için Dört Mezhebin Fıkıh Kitabı'na ve Cessas'a bakınız,

[14] Cessas, age, C. 3, S. 444.

[15] Kurtubl, age, C. 18. S. 108. Alusi. age. C. 28, S. 103. 468

[16] Tafsilat için Dört Mezhebin Fıkıh Kitabına bakınız.

[17] Ebu Davud.
 

Muhtazaf

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
30 Mar 2008
Mesajlar
9,637
Tepki puanı
1,009
Puanları
113
Yaş
67
Web Sitesi
www.aydin-aydin.com
68. DERS TALAK’IN HÜKÜMLERİ 2

Ayetlerin Lafzı Tahlili 2

Ayetlerin İcmali Manaları 2

Âyetlerin Nüzul Sebebleri 2

Ayetlerin Tefsirindeki İncelikler 3

Âyetlerdeki Şer’i Hükümler 4

Birinci Hüküm: Talak Mubah Mıdır, Mahzurlu Mudur?. 4

İkinci Hüküm: Talak-ı Sünni Hangisidir Ve Şartları Nelerdir?. 4

Üçüncü Hüküm: İddet Bekleyen Bir Kadın Evinden Çıkabilir Mi?. 5

Dördüncü Hüküm : İddet Bekleyen Kadının Evden Çıkarılmasına Sebeb Olan «Kötülük»ten Maksat Nedir?. 6

Ayetlerden Alınacak Dersler 7

Ayetlerdeki Teşrii Hikmetler 7

69. DERS İDDETIN HÜKÜMLERİ 7

Âyetlerin Lafzî Tahlili 8

Ayetlerin İcmâlî Manaları 8

Ayetlerin Nüzul Sebebleri 8

Ayetlerin Tefsırindeki İncelikler 8

Âyetlerdeki Şer'ı Hükümler 9

Birinci Hüküm: Ayhali Görmeyen Kadının İddeti Nedir?. 9

İkinci Hüküm: «Kadınlarınız İçkiden Artık Adetten Kesilmiş Olanlarla Henüz Adetini Görmemfs Bulunanfar(İn (Ddetterfn)De Şüphe Ederseniz, Onların İddeti Üç Aydır.» Âyetinden Maksat Nedir?. 9

Üçüncü Hüküm: Hamile Kadının İddeti Ne Kadardır?. 10

Dördüncü Hüküm: Boşanan Her Kadına Ev Ve Nafaka Verilecek Midir?. 10

Beşinci Hüküm: Boşanan Kadının Doğurduğu Çocuğu Emzirmesi Farz Mıdır?. 11

Ayetlerden Alınacak Dersler 11

Âyetlerdeki Teşri' Hikmetler 11


68. DERS TALAK’IN HÜKÜMLERİ


1 — Ey peygamber, kadınları boşayacağınız vakit Iddetlerln» doğru boşayın. O iddeti de sayın. Rcfcbiniz olan Allah'tan korkun. Onları evle*rinden çıkarmayın. Kendileri de tıkmasınlar. Meğer ki apaçık bir kötülük (meydana) getirmiş olsunlar. Bunlar Allanın hudududur. Kim Allanın hu* dudunu (çiğneyip) ararsa muhakkak ki, kendisine yazık etmiş olur. Bil*mezsin, olur ki Allah bunun arkasından bir iş peyda ediverir.

2 — Sonra (o kadınlar) müddetleri doldurtmaya yaklaştıkları zaman ya güzellikle tutun, yahut güzellikle kendilerinden ayrılın ve içinizden ada*let sahibi İki kişiyi de şah» yapın. (Ey şah idi er siz de) şahitliği Allah için eda edin. işte bu (yok mu?) Altaha ve ahiret gününe İman etmekte olan*lara onunla öğüt verilir. Kim Rabbinden korkarsa (Allah) ona bir (kurtu*luş) çıkış yeri ihsan eder.

3 — Onu hatır ve hayatine gelmeyecek bir cihetten de rızıklandınr. Kim Allaha güvenip dayanırsa O, kendisine yetişir. Şüphesiz ki Allah em*rini yerine getirendir. Allah herşey için bir ölçü tayin etmiştir.



Ayetlerin Lafzı Tahlili


(Li iddetihinne): İddetierinln başlangıcında.

(Ahsû). İddet.erinin gününü sayın ve ulutmayın.

(İttekullahe): Allah (cc)'tân sakının. Emirlerini yerine getirin, yasaklarından kaçının.

(Fahişetin): Fahişe, fuhş ve fahşa. çirkin söz ve işe denir. Bunun için zinaya fuhuş denilmektedir

(Hududullahi): Allah (ccj'ın hududlan. Yani, yasakların aşılmaması için konulan engeller.

(Zaleme nefsehu): Zulüm, birşeyi yerinden başka biryere koymaktır.

(Ecelehünne): Ecel, vaktin sonu demektir.

(Bi ma'ruf): Herşeyin güreline ma'ruf denir.

(Zevev adlin): Adaleti açık olan İki kişi.

(Yetevekkel): Allah (cc) a teslim olmak. Ve işlerinde Allah (cc)'a güvenmek.

(Hasbühü): Kafi gelmek.

(Baliğü): Emri geçerli olmak.

(Kadren): Ölçü.



Ayetlerin İcmali Manaları


Allahu taaia, ümmetini hayra götüren, doğru yola İleten seçkin pey*gamberine tazim ve ümmetini uyandırmak ve öğretmek için hitap ederek şöyle buyurmaktadır: Bir müslüman karısından ayrılmayı arzu ederse ay*rılabilir. Yalnız ayrılacağı vakti seçmesi lazımdır. Kadın aybaşı adetinden temizlendikten sonra; onunla hiç münasebette bulunmadan boşanmalıdır. Evlilik iddet müddetinin bitimiyle sona erer. Bu sebeble iddet müddeti sa*yılmalıdır. Müminlerin her işte takva sahibi olmaları, yapacakları her işte Allahu taaladan korkmaları lazımdır. Takİ amelleri sahih ve selim olabilsin.

Kocasından ayrılan bir kadın İddetinl kocasının evinde beklemelidir. Kocanın onu evden çıkarması caiz olmadığı gibi, kadının da — kocası İzin vermiş olsa bile— kendi başına evden çıkması caiz değildir. Ancak kötü bir fiilde bulunursa o zaman kocasının evinde bulunması zor olduğundan çıkarılması caizdir. İşte bu Allah (cc)'ın emri ve hükmüdür. Allah (cc)'ın kendi taatı İçin çizmiş olduğu bir sınırdır. Her kim bu sının aşarsa haki*katen Ailahu taalanın yasakladığı bir işi irtikab etmiş ve kendisine şerri çekmiş olur. O, bu yüzden ateşe düşecektir. Zira o, sayılacak iddet İçin*de Aliahu taala onun kalbinden zevcesine karşı olan nefreti çıkarabile*ceğini, tekrar zevcesi İle beraber yaşamayı arzu edebiicceğini bilemez.

Eğer o kimse, Allahu taalanın mukaddes kitabında irşad ettiği yola uyarak zevcesine böyle bir mühlet tanırsa, Allahu taala onun arzu ettiğini irade eder. Eğer Allah (cc)'ın dediğini yapmazsa pişman olur.

Sayılan iddetin sonunda ihtiyar kocanındır. Üç talakla boşamadığı takdirde dilerse onu yanına qlır ve ona İyilikle muamele yapaı. Dilerse de, ondan iyilikle ayrılır, bütün haklarını ona teslim eder.

Karısını boşayan kişi, ister onunla tekrar birleşmeyi arzu etsin, ister ayrılmayı, her iki durumda da yapacağına din. ahlak ve yollarında adil olan iki kişiyi şahit tutsun. Şahitlere düşen de hiçbir şeyi ketmetmeyerek, sırf Allah rızası için şehadet etmektir, işte bunlar Allah (cc)'ın emridir Her müminin bu emirlere boyun eğmesi lazımdır. Mümin bilmelidir ki, ge*lecekte -bir gün vardır ki, o gün, yaptığı ve yapacağı herşeyden sorumlu olacaktır. Allahu taola muttaki kullarına mgddl ve manevi bütün sıkıntı*lardan bir çıkış yolu gösterir ve ummadığı, beklemediği yerden rızkını verir. Her kim işlerinde Allah (cc)'a döner, Allah (cc)'a tevekkül ederse Allahu taala ona kafidir. Allah (cc)'ın emir ve yasakları şüphesiz hatket-tikleri üzerinde geçerlidir. Şüphesiz Allah (cc) dilediğini ve seçtiğini yap*maya kadirdir. Herşeyin bir sonu, tayin edilmiş bir ölçüsü vardır.



Âyetlerin Nüzul Sebebleri


1- İbni Mace, Sünen'inde Said bin Cübeyr (ra)'den, o da Abdullah bin Abbas (ra)'tan, o da Ömer bin Hattab (ra)'tan şöyle rivayet eder: «Re-sululiah (sav), zevcesi Hafsa {r. anhaj'yı boşomış. sonra da ricat ederek geri almıştır.»

2- Katade, Enes bin Malik (ra)'ten şöyle rivayet eder: iResutullah (sav) Hafsa (r. anhaj'yı boşadı. O da babasının evine gitti. Bunun üzerine. fEy peygamber, kadınları boşayacağınız vakit...» âyeti nazil oldu, Resu*lullah (sav)'a da şöyle denildi: «Hafsa'yı geri al. Çünkü o, çok namaz kı*lar ve çok oruç tutar. O, senin cennetteki zevcelerindendlr.»

3- Kelbî. bu âyetin nüzul sebebinde şöyle der: «Resululloh (sav) Hafsa (r. an ha)'ya kızmışlardı. Zira ona bir sır vermiş o da bu sırrı Ayşe (r. anha)'ya açıklamıştı. Resulullah (sav) bunun üzerine Hafsa {r. an ha)'yi bir talakla boşadı ve âyet nazil oldu.»

4- Süddi de şöyle rivayet eder: «Abdullah bin Ömer (ra), zevce*sini aybaşı halinde iken bir talakla boşadı. Ömer bin Hattab {ra} bunun hükmünü sorunca, Resuiullah (sav) ona, talaktan ricat etmesini ve karı*sını aybaşı halinden temizlenip sonra tekrar adet görerek temizleninceye kadar yanında tutmasını, İkinci adetinden temizlendikten sonra diterse âlle hayatını devam ettirmesini, dilerse onunla münasebette bulunmadan ay*rılmasını emretti, işte bu Allahu taalanın kadınları boşamak İsteyenler İçin emrettiği iddettir.»[1]



Ayetlerin Tefsirindeki İncelikler


Birinci İncelik: Âyetteki «Ey peygamber» hitabı, Resulullah (sav)'ın şerefini göstermek ve ümmetini uyarmak içindir. Ayette hitabın peygam*bere yapılmasında birçok yön .vardır:

Birincisi, ümmeti biliyordu ki, Resulullah (sav)'a yapılan hitap kendl-lerinedir. Çünkü ümmete peygambere uymalon emredilmiştir. Yi İn iz pey-gamber'e has olan hükümler istisnadır.

İkincisi, «Ey peygamber» hitabından sonra, ede ki» tabiri mukadder*dir. Bu, görünüşte yoksa da kelamın akışında düşünülmek İcabeder.

Üçüncüsü, buradaki hitap, bir kavmin veya milletin reisine yapılan hitap adeti üzere yapılmıştır. Reise yapılan hitap, onun halkına da yapıl*mış demektir. Peygamber de ümmetinin imamı ve reisidir. Herşeyde ol*duğu gibi hitapta da Resulullah (sav)'ın şahsî- reisliği nazar-ı itibara alın*mıştır ki, onun Allah (cc) katındaki mevkiinin yüksekliği ve büyüklüğü gösterilsin. Bunun için de buradaki hitap İsmiyle değil, peygamberlik vas*fıyla vaki olmuştur.

Dördüncüsü. Allahu taala âyetin başında peygambere h'tap ettiği halde, âyetin ifade ettiği hükümde ümmetini muhatat) almaktadır. Talak çirkin bir iş olduğu için burada muhatap olarak peygamberin şahsı değil,

ümmeti alınmıştır.

Kurtubî şöyle der: «Allahu taala müminlere hitap etmek İstediği za*man, «Ey peygamber» diyerek Resulullah (sav)'ı taltif ve ümmete hitap et*mektedir.» [2]

İkinci incelik: Kur'on-ı Kerîm'de yalnız «talak»ton söz edildiği haHe, daha sonra neden «talak-ı bld'î» ve «talak-ı sünni» diye iki ayrı isimlen*dirme yapılmıştır? İmam Razî'nin de dediği gibi bu sorunun cevabı şu*dur : Talaka «tolak-ı bid'İ» denilmesi, talakın kadının adette İken vuku bulmasındandır. Çünkü kadının ayhali günleri onun idde t İnden sayılmaz. Ancak temizlendiği gün iddet sayılmaya başlanır. Bu bakımdan iddeti adet gördüğü gün kadar uzar. Aybaşı adetinde İken boşanan kadına ne evli denilebilinlr, ne de iddet bekleyen kadın denilebilinlr. Kadının böyle askı*da kalmash çirkin bir haldir. Her çirkin şeye de bld'ad denilir. Ayrıca er*keğin karısını ayhalinde iken ayırması kodma yapılmış bir haksızlık olur. Kadın, ayhalinden temizlendikten sonra münasebette bulunulur ve sonra boşanırsa bu defa da kadının hamile olması ihtimalinden dolayı kocaya haksızlık olur. Çünkü doğacak çocuk annesiz olarak büyümek zorunda kalacaktır. Bu sebeble bu şekildeki boşamalara bid'ad denir.

Şayet kadın, aybaşı halinden temizlendikten ve münasebette bulu*nulmadan boşanırsa yukarıdaki ikt zarardan da emin olunur. Ne erkeğe. ne de kadına bir zarar gelmez. Çünkü o kadın, talakın hemen arkasından İddet İn I saymaya başlar. Koca da karısının hamile olmadığından emindir Bundan Ötürü bu talaka da talak-ı sünni denilmiştir. [3]

Üçüncü İncelik: Rebl' bin Haysem: «Allahu taala, kendisine tevek*kül edene kafi geleceğine, iman edeni hidayete getireceğine, yolunda har-ctyanı mükafatlandıracağına, kendisine güvenenin kurtulacağına, İsteyene istediğini vereceğine hükmetmiştir. Bunları Allahu taala âyetleriyle şöyle tasdik etmiştir: «Kim Alla ha İman ederse (Allah) onun kalbini doğruya götürür» (Teğabün: 11), «Kim AJlaha güvenip dayanırsa O, kendisin» ye*tişir.» (Talak: 3), «Eğer Allaha gönül hoşluğuyla ödünç verirseniz onu sizin İçin kat kat artırır.» (Teğabün: 17), «Kim Allaha sımsıkı tutunursa muhakkak ki, doğru yola iletilmiştir o.» (Al-i İmran : 101), «Bana dua «din*ce ben o dua edenin davetine İcabet ederim.» (Bakara: 186))» [4]

Dördüncü İncelik: Allahu taala âyette, «Kim Allah'tan korkarsa» de*ğil, «Kim Rabbinden korkarsa» buyurmuştur. Fahreddin Razî bu hususta şöyle der: «Bu tabirde bir uyarı vordır ki bu, «Allah» kelimesi ile yapıla*mazdı. Şöyle ki: «Rab» denilince çeşitli yönleriyle Allahu taalanın nimet ve İkramları hatırlatılmış olmaktadır. Bu nimetlerden başlıca sı da İnsanın yaratılmasıdır. İşte, «Kim Rabbinden korkarsa» ifadesiyle insanların o ni*metleri kaçırmamak için daha muttaki olmaları hatırlatılmaktadır.» [5]

Beşinci incelik: Fahreddin Razî: «Kim Rabbinden korkarsa» âyetin*de şöyle bir İncelik vardır: Kadınların hallerine riayet etmek için mala İhtiyaç vardır. İşte bunun için Allahu taala âyetin hemen devamında, «(Al*lah) ona bir (kurtuluş) çıkış yeri İhsan eder.» buyurmuştur. Yine kadınla*rın halleri hususunda, «Eğer fakir İseler Allah onları (evlenmeleri saye*sinde) faz) (ve kerem)tyle zengin yapar.» (Nur: 32) buyurmuştur. İşte bu âyetler kadınlar hakkında takva olmanın mala bağlı olduğunu bildirmek*tedir. Malı İse Allahu taafa, âyetlerde belirtildiği gibi muttaki olanlara mut*laka ihsan eder.» [6] der.

Altıncı incelik: «O iddeti da sayın.» âyetinde emredilen iddet birkaç şey için sayılır:

1- İddet ricat.için sayılır. Zevcesine dönmek İsteyen insan İddet bitmeden önce tekrar alabilir veya iddet bittikten sonra iyilikle ayrılır.

2- İddet, boşanan kadının yerine bir başkasının alınabilmesi İçin sayılır.

3- Karısını üç talakla boşamak isteyen adamın her adet temizliğin*de bir talakla boşaması için sayılır. [7]

Yedinci İncelik: «Silemezsin, olur ki Allah bunun arkasından bir iş peyda ediverir.» âyetindedir. Koca, bir talakla boşadıktan sonra pişman olarak geri dönebilir. Zaten bu âyetten maksat da boşanacak kadının tek talakla boşanmasıdır. Bu âyet, bir defada üç talakla boşamanın yasak olduğuna işaret eder. Çünkü karısını bir defada üç talak.j boşayan koca, pişman olarak dönmek isterse bu mümkün olmadığı için kendisine zarar vermiş olur. [8]



Âyetlerdeki Şer’i Hükümler

Birinci Hüküm: Talak Mubah Mıdır, Mahzurlu Mudur?


Allahu taala, «...Mümin kadınları boşayacağınız vakit iddetlerlns doğru boşayın.» âyetiyle talakı mubah kılmıştır. Resululfah (sav) da talak hususunda, «Allah {cc)'ın mubah kıldıklarından en kızdığı şey talaktır.» ve «Allah fcc)Jın helallerden en sevmediği şey talaktır.» buyurmuştur. [9]

Hanefi ve Hanbelilere göre talak mahzurludur. Çünkü talak ile bir ni*met olan nikaha nankörlük edilmiş olmaktadır. Nitekim Resulullah (sav) da, «Bir kadından zevkini aldıktan sonra boşayan kimseyi Allah (cc) la*netler.» buyurmuştur. Talak ancak zaruri olduğu zoman mubahtır. Bu zaruret birkaç halde kendini gösterir:

Talak hususundaki haller ve hükümleri hakkında İbni Hacer'den şöy*le rivayet edilmiştir:

1- Kadını boşamak vactbtir.

a) Zevcesine kızarak dört ay yaklaş*mayacağına yemin eden —kî buna ila denir— kimse, dört ayın bitimin*den sonra zevcesiyle anlaşamayacağına kanaat getirirse boşaması lazım*dır,

b) Karı - koca arasında geçimsizliği gidermek için birisi kadın, diğeri erkek tarafından iki hakem tayin edilir. Hakemler ı.jrı - kocanın arasını bulamazlarsa ayrılmaları vacib olur.

c) Kadın iffetli olmaz, kocasına iha*net ederse talak vactbtir.

2- Talak mendubtur. Koca karısının haklarını yerine getiremiyor veya sevmiyorsa boşaması mendubtur.

3- Talak haramdır. Buna da talak-ı bid'î denilir. (Bunun tafsilatını yukarıda vermiştik).

«Eğer bu saydığımız hallerin hiçbirisi yoksa o zaman kadını boşa*mak mekruhtur.» [10]



İkinci Hüküm: Talak-ı Sünni Hangisidir Ve Şartları Nelerdir?


Rivayete göre Abdullah bin Ömer (ra) zevcesini aybaşı halinde İken bir talakla boşadı. Babası Hz. Ömer bunun hükmünü sorunca Resulullah (sav) ona, talaktan ricat etmesini ve karısı aybaşı halinden temizlenip sonra adet görerek yeniden temizleninceye kadar yanında tutmasını, ikin*ci adetinden temizlendikten sonra dilerse aile hayatını devam ettirmesini, dilerse onunla münasebette bulunmadan ayrılmasını emretti. [11] İşte bu hadise istinad edilerek kadının aybaşı halinde iken boşanamayacağına ve adetten temizlendikten sonra münasebette bulunmadan talakın mubah ol*duğuna icma edilmiştir.

Cumhur, sünnetin hilafına olarak aybaşı halinde İken kadının boşan*masında talakın vaki olacağına hükmetmiştir. Ancak o adam günahkar olmuştur. Zira Resulullah (sav), «Üç şeyin ciddisi de ciddi, şakası da cid*didir: Nikah, talak ve ricat.» buyurmuştur. [12]

Fakihler hangi hallerde talakın sünnl olacağı hususunda ihtilaf et*mişlerdir.

Hanelilere göre talakın sünnİ olması İçin iki şartın tahakkuk etmesi lazımdır. Birincisi vakittir. Kocanın karısıyla münasebette bulunmadığı te*mizlik vaktinde veya kadının hamile olduğu ortaya çıktığı zaman talak yapılmalıdır, İkincisi sayı şartıdır. Bir temizlik halinde yalnız bir talak ya*pılmalıdır.

Malikilere göre ise talakın sünnİ olması için yedi şart lazımdır: Adet gören kadın bir talakla boşanmazdır. Talak yapıldığı zaman kadın temiz olmalı ve koca kadınla münasebette bulunmamış olmalıdır. Daha önce aybaşı halinde iken talak verilmemiş olmalıdır. Talak karşılıksız yapıl*malıdır.

Bu husustaki diğer tafsilat tein fıkıh kitaplarına bakılmalıdır.

Şafii ve Han bel ilere göre talakın Sünni olması İçin aybaşı halinden temizlenen kadını münasebette bulunmadan bir talakla boşamak lazımdır.

Talakın münasebette bulunulmayan temizlik hafinde yapılması gerek*tiği hususunda İttifak olduğu görülmektedir.

Hamileliğin ortaya çıkmasından sonra yapılan talakın sünnİ sayılması dq bir başka rivayette Resulullah (sav)'ın zevcesini boşayan İbni Ömer (rd) için Hz. Ömer'e, «Oğluna söyle ricat etsin. Adetten temizlendikten sonra veya gebeliği ortaya çıktıktan sonra dilerse boşasın.» [13] buyur*masına istinadendir.

Talakın saytsı hakkındaki ihtilaf da, «Talak İki defadır. (Ondan son*rası) ya iyilikle tutmak, ya güzellikte salmaktir.it (Bakara : 229) âyetinin tefsirinden çıkmaktadır.

Bazı alimler. «Talak iki defadır.» cümlesini kadının bir defada iki ta*lakla boşanabileceği" şeklinde anlamışlardır.

Diğer bazı alimlere göre «Talak iki defadır.» âyetinden maksat ayrı ayrı jki talaktır.

Fahreddin Razi şöyle der: «Sünni talak ancak münasebette bulunul*muş, adetten kesilmemiş baliğe kadın hakkında tasavvur edilebilir. Kü-Cük yaştaki, hiç münasebette bulunulmayan ve adetten kesilen kadınlar hakkında sünni veya bid'i talak diye birşey yoktur. Çünkü bu saydıkları*mız îddetferini üç aybaşı temizliği İle değil, ancak ay hesabı ile bekler*ler.» [14]

Cessas da şöyle der: «Sünni talakın şartı olan vakit, iddetini aybaşı temizliği ile değil, ay hesobıyla bekleyenler içindir. Mesela hic münase*bette bulunulmayan bir kadın aybaşı halinde de boşanabilir.» [15] ,

Diğer İhtilaflı şartlar için fıkıh kitaplarına bakılmalıdır.
 

Muhtazaf

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
30 Mar 2008
Mesajlar
9,637
Tepki puanı
1,009
Puanları
113
Yaş
67
Web Sitesi
www.aydin-aydin.com
.



Üçüncü Hüküm: İddet Bekleyen Bir Kadın Evinden Çıkabilir Mi?


«Onları evlerinden çıkarmayın. Kendileri de cıkmasınlar. Meğer ki apa*çık bir kötülük (meydana) getirmiş olsunlar.» âyeti, boşanan bir kadının Iddeti devam ettiği müddetçe kocası İle yaşadığı evden çıkmamasına de*lalet eder. Kocasının onu çıkarması caiz olmadığı gibi, kadının kendi ba*şına çıkması — zaruret olmadığı takdirde— caiz değildir. Şayet çıkarsa günah kazanmış olur. Evden çıkmaması hususunda talak-ı rlcî (bir veya iki talak) ile talak-ı bain (üç talak) arasında bir fark yoktur.

Fakihler İddetini bekleyen bir kadının ihtiyaçlarını karştiamak İçin ev*den çıkmasının caiz olup olmadığı hususunda birkaç görüşe ayrılmışlardır.

İmam Malik (ra) ve Hanbel [ra)'e göre iddetini bekleyeı. bir kadın ih-. tiyaçlarını karşılamak üzere yalnız gündüzleri evinden çıkabilir.

İmam Şafii (ra)'ye göre talak-ı rlcî ile boşanan bir kadın ne gündüz, ne de gece evinden dışarıya çıkabilir. Talak-ı bain İle boşanan kadın ise yalnız gündüzleri evinden çıkabilir.

İmam Ebu Hanife (ra)'ye göre boşanan kadın ne'gündüz, ne de gece evinden dışarı çıkabilir. Yalnız kocası ölen bir kadın —ki bu da İddet bekleyecektir— gece değil, gündüz evinden çıkabilir.

Maliki ve Honbelilerin delilleri:

Maliki ve Hanbeliler, Cabir 'bin Abdullah (ra)'tan rivayet edilen, «Tey*zem kocasından boşanmış ve İddet bekliyordu. Bu esnada hurma bahçe*sinde çalışmak istedi. Birisi onun evinden çıkmasına mani oldu. O da Re-suluflah (sav)'a giderek durumu anlattı. Resulullah (sav), «Git, bahçende çalış. Çünkü hurmaların çoğaldığı takdirde sadaka verebilir, iyilik yapa*bilirsin.» buyurdu.» hadisine Istinad ederek boşanan bir kadının gündüz*leri İhtiyacı için dışarı çıkabileceğine hükmetmişlerdir.

Şafillerin delilleri:

İmam Şafii (ra), «Onları evlerinden çıkarmayın.» âyeti İle İstidlal ede*rek ricî talakla boşanan bir kadının ne gündüz, ne de gece dışarıya çıka*mayacağına hükmetmiştir.

Talak-ı boinle boşanan kadına gelince, Fatıma binti Kays (r. anha) hakkında rivayet edilen hadise dayanarak bunun gündüzleri çıkabilece*ğine hükmetmiştir. Müslim'in rivayetine göre Fatıma binti Kays (r. anha) Resulullah (sav)'a gelerek, «Kocam beni üc talakla boşadı. Kocamın ya-nfma girmesinden korkuyorum.» dedi. Resulullah (sav) da onun gündüz-leıi çıkmasına müsaade etti.

Buharı de Hz. Ayşe'den şöyle rivayet eder; «Kocasından boşanan Fatıma bintl Kays (r. anha), iddetinl beklerken korkunç bir evde kalıyor*du. Bundan ötürü Resulullah (sav) onun gündüzleri evden çıkmasına mü*saade etti.»

Hanelilerin delilleri:

İmam-i Azam (ra), «Onları evlerinden çıkarmayın.» âyetinin umumi ifadesine istinad ederek boşanan kadın ister talak-ı rici ile, İster talak-ı bainle boşansın, ne gündüz, ne de gece evinden çıkamayacağına hükmet*miştir.

Ölen kocasının iddetini bekleyen kadına gelince, bu. gündüzleri İh*tiyacını karşılamak için çıkar, fakat geceleri çıkamaz. Çünkü bunun İçin bir zaruret yoktur.

Eğer koca boşadığı kadının evden çıkmasına izin verirse, imam-ı Azam (ra)'a göre, o kadın yine evden çıkamaz. Çünkü o evde durmak şer'an onun hakkıdır ve kocanın izni ile bu hak sakıt olmaz. Hatta kadın, hulu' yo*luyla kocasından talakını satın almış olsa ve sonra da kocasını boşasa, koca ona İddet müddetince ev vermek zorunda olmadığı halde, kadın ko*casının evini kiralayarak oradan çıkmaz. Oradan çıkması ona helal de*ğildir.

Şafiilere göre İse, iddet müddetinde kadın İle onu boşayan kocası, oturdukları evden başka bir eve taşınmak İçin anlaşırlarsa o zaman ka*dın o evden çıkabilir. Çünkü, «Kendileri de çıkmasmlar.» âyetinin mana*sı, «Onlar zorla çıkmasınlar.» demektir. [16]

Fahreddln Razı de şöyle der: «Kocası evden çıkmasına razı olsa ve*ya kadın kocasının kendisini çıkarmasına razı olsa bile zaruret olmadık*ça çıkamaz.» [17]



Dördüncü Hüküm : İddet Bekleyen Kadının Evden Çıkarılmasına Sebeb Olan «Kötülük»ten Maksat Nedir?


Selef, «Meğer ki apaçık bir kötülük (meydana) getirmiş olsunlar.» âyetindeki «kötülük»ten maksadın ne olduğu hususunda ihtilaf etmişler*dir. Fakİhler de yine onlar gibi görüş ayrılığına düşmüşlerdir.

İmam Ebu Hanlfe (ra), Abdullah bin Ömer (ra)'in sözü İle hükmede*rek âyetteki «kötülük»ten maksadın iddet bekleyen kadının iddetf dolma*dan evden çıkmasıdır demiştir. Bu görüşe göre âyetin manası, «Meğer ki evlerinden haksız olarak çıkmış olsunlar.» demektir. Yani onlara hiçbir surette dışarı çıkmalarına müsaade edilemez.

İbni Hümam'a göre âyetin manası, «Onlar evlerinden çıkmasınlar. Şayet çıkarlarsa kötülük işlemiş olurlar.» demektir. [18]

İbni Abbas (ra)'tan yapılan rivayete göre âyetteki «kotülük»ten mak*sat kadının kocasına dil uzatmasıdır. Eğer iddet beyleyen kadın kocasına karşı terbiyesizce konuşursa onu evden çıkarması helal olur.

İmam Ebu Yusuf (ra) İse Hasan ve Zeyd bin Eslem'İn tefsirlerine uya*rak âyetteki «kötülüksten maksadın zina olduğunu söylemiştir. Bu görüşe göre âyetin manası, «Kocaları onları evlerinden çıkarmasınlar. Meğer ki zina işlemiş olsunlar.» olur.

Yine İbnl Abbas (ra)'tan âyetteki «kötülük»ten maksadın zina, zina iftirası, hırsızlık gibi günahlar olduğu şeklinde bir rivayet vardır. Bu gü*nahlardan birini işleyen kadın evden çıkarılır. Taberî de bu görüşü ihtiyar etmiştir.

Dahhak'a göre âyetteki a kötülük» ten maksat, kadının kocasına karşı hırçınlaşması, huysuzlaşmasıdır.

Cessas : «Âyetteki «kötülük» kelimesi yukarıda sayılan manaların hep*sini içine alır. Bunlardan birini işleyen kadının evden çıkarılması caizdir. Mesela zina İşlerse, zaten had İçin dışarı çıkarılacaktır. Kocasına karşı dayanılmayacak şekilde dil uzatırsa, İsyan edip huysuzlaşırsa evden çı*karılması caizdir. Fakat bu sayılanlardan başka bir şekildeki isyanı evden çıkarılmasına sebeb olamaz,» demektedir.

İbnü'l-Arabt de şöyle der; «Kötülük»ten maksadın zina olduğunu söy*leyenlerin görüşlerinin hiçbir delili yoktur. Zira zina için çıkış, idam için çıkıştır. Bu sebebi e bu, haram olan çıkıştan istisna edilemez. «Kötülük» ten maksadın terbiyesizlik ve dil uzunluğu olduğunu söyleyen görüş ise Hz. Fatıma binti Kays (r. anhaj'ın hadisinde açıklanmıştır. [19] «Kötülük» ten maksadın bütün günahlar olduğunu söyleyen görüş ise hayali bir gö*rüştür. Mesela, gıybet de bir günahtır. Kadının gıybet etmesi ne çıkarılmayı, ne de çıkmayı mubah kılamaz. Fakat «kötüKikuten maksadın kadı*nın evden sebebslz yere ckması olduğu söylenirse bu doğrudur. O zaman âyetteki cümle şöyle anlaşılabilir: «Onları evlerinden çıkarmayın. Onlar da şer'an evlerinden çıkamazlar. Meğer ki zorla evden çıkmış olalar.» [20]

Beşine) hüküm: Karısını bir veya İki talakla boşoyan kişinin data sonra tamamen boşamasında veya geri atmasında şohîd bulundurmasının hükmü nedir?

Imam-ı Azam (ra)'a göre böyle bir durumdan sonra şahld bulundur*ma İster ayrılıkta, İster yeniden birleşmede olsun, mendubtur. Zira Allahu teala, «Alış veriş ettiğiniz vakit de sahtd tutun.» (Bakara: 282) buyurmuş*tur. Görülüyor ki alış verişte de şahkj tutmak do voclb değil mendubtur. Evlilik de alış veriş gibi bir akid olduğundan onda da şahld bulundurmak mendubtur. imam Malik (ra)'İn görüşü de budur. İmam Şafii (ra) ve İmam Hanbel {raj'in iki görüşlerinden birisi de budur.

İmam Şafii (ra) ve İmam Hanbel (ra)'in diğer görüşüne göre zevce*sini tekrar atmak isterse şahit tutmak vacip, tamamen boşarsa şahit bu*lundurmak da mendubtur. '

Birinci görüşün delilleri:

1- Allahu taala âyette erkeğe, bir veya iki talakla karısını boşodık-tan sonra, onu tekrar yanına alma veya tamamen ayrılma hakkı tanımış*tır. Bundan sonra da şahit bulundurmayı zikretmiştir. Bundan anlaşılıyor ki, evvela ricat edecek, sonra şahld tutacaktır. Bu da kesin olarak gös*teriyor ki ricatta şahid göstermek vaclb değildir. Vacib hükmü kalkınca elbetteki mendub hükmü kalacaktır.

2- Ayetteki, «Güzellikle kendilerinden aynim» ifadesinden maksat, erkeğin Iddeti bitene kadar terketmesi ile ayrılık meydana gelir. Bu hu*susta faklhler arasında herhangi bir görüş ayrılığı da yoktur, öyleyse ay*rılık şahid olmasa da sahih olmaktadır. Âyetteki «kendilerinden ayrılın» ifadesinden sonra, «iki kişiyi de şahld yapın.ı İfadesi gelmiştir. Ayetin bu akışı, ayrılığın sahih olması için şahidin şart olmadığına delalet etmek* tedir. Ayrılıkta şahld nasıl şort değilse, ricatın sıhhatinde de şart değildir. O zaman şahidsiz ricat da sahih olmaktadır.

3- Ayrılma kocanın hakkıdır ve bunun şahid tutulmadan da yapıl*ması caizdir. Koca ayrılmada kimsenin rızasını almak zorunda do değil-dir. Ayrılık nasıl kocanın hakkı İse ricat da kocanın hakkidir. Öyleyse ka*rısını yeniden yanma alması da gahldslz- olarak caizdir.

4- Allahu taala ayrılma veya ricat etme hususlarında onları hal*kın İthamlarından korumak için şahid tutmayı ihtiyaten emretmiştir. Çün*kü talak bilinir, fakat ricat bilinme?. Bu sebebte İhtiyaten şahld tutulması emredilmiştir. İhtiyaten emredilen şeyler de fıkıh usulünden de bilineceği gibi farz veya vacibi değil, mendubu ifade eder. [21]



Ayetlerden Alınacak Dersler


1- Sünni talak, ''admla münasebette bulunulmayan temizlik hclin-de yapılan talaktır.

2- Bld'i talak, oybaşı halinde veya münasebette bulunulmuş emlz-lik halinde yapılmış talaktır.

3- İddetini bekleyen kadına İddet sonuna kadar ev verme' koca*nın vazifesidir. O evden koca tarafından çıkarılmadı da ca>. değildir.

4- Kadın, kocasının verdiği evden iddetı dolmadan çıkarsa Allah (cc)'a isyan etmiş olur.

5- Allah (cc)'ın çizmiş olduğu hududları aşmamak müslümanlar üzerine vaclbtlr.

6- Allahu toalamn «şahkf yapın» emri, zulmü bertaraf etmek içindir.

7- Allah (cc)'o dayanmak, O'na güvenmek herşeyin başı ve nefsin rahatıdır.



Ayetlerdeki Teşrii Hikmetler


Aile, İslam toplumunun temel taşıdır. Cemiyet, aile İle ayakta durur. Çünkü fertlerin birbirlerine karşı sevgi, şefkat ve dayanışmaları ailede başlar. Çocuk ailede yetişir. Terbiyesini aileden alır.

Tabiatıyla bazan iki kişi arasında Öyle haller zuhur eder ki, o holler*de evlilik hayatını sürdürmek mümkün olmaz. Bundan ötürü Allahu taala bu gibi haller için talakı mubah kılmıştır. Çünkü böyle hallerde aile içindeki huzursuzluğu giderecek talaktan başka çare kalmamıştır. Bunun içi Aflahu taala en sevmediği helal olan talakı erkeğe mubah kılmıştır. Şu kadarı var ki, insanın her istediği vakit ailesinden ayrılması sünnet deği dir. Mesela bu vakitlerden birisi, kadının aybaşı hali vaktidir. İşte bunu için Allahu taala aybaşı halinde talakı yasak etmiş ve evlilik bağını kc parmak için acele edilmemesini emretmiştir. Buna karşılık kadını bir vey İki talakla boşamaya müsaade etmiştir. Umulur k1, ileride erkek karışır dan nefret ediyorsa o nefretinden vazgeçer ve tekrar ailesini yanına alıı

Talak ne zaman yapılırsa yapılsın vaki olur. Zira aile bağının kopuş cemiyetin direğinin yıkılmasıdır. Bu da çocuk oyuncağı değildir. Ciddiye ister. Ağzından talak çıkan adam bunun sonuçlarına katlanmak zorun dadır. Talak Allah (cc)'ın tayin etmediği vakitlerde yapılırsa Allah'a isya, edilmiş olur. Çünkü Allah (cc)'ın çizmiş olduğu sınırlarda durulmam^ Allah (cc)'ın talim buyurduğu emirlere uyulmamıştır.

Herşeyi hakkıyla bilen Allahu taala, dikkatsizlikten dolayı boşanaı kadına zarar verilmemesi için İddet beklemeyi emretmişştir. İddette kadı nın rahminin temiz olup olmadığı bilineceği İçin talaktan iki tarafın di zarar görmesi önlenmiş olmaktadır.
 

Muhtazaf

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
30 Mar 2008
Mesajlar
9,637
Tepki puanı
1,009
Puanları
113
Yaş
67
Web Sitesi
www.aydin-aydin.com
69. DERS İDDETIN HÜKÜMLERİ


4 — Kodınlannız İçinden artık adetten kesilmiş olanlarla henüz ade*tini görmemiş buluncn!ar(ın Mdetlerin)de şüphe ederseniz, onfann Iddetl üç aydır. Yüklü kadınların Iddetleri ise yüklerini vaz' etmeleri (He bfter). Kim Allahtan korkarsa O, kendisine(her)lşlnde bir kolaylık verir.

5 — İşte bu(nlar) Allahın size İndirdiği emridir. Kkn Allah’tan korkar*sa (Allah) onun kusurlarını Örter, onun mükafatını büyütür.

6 — (Boşanan) o kadınları, gücünüzün yettiği kadar, İkamet ettiğiniz -yerin bir kısmında oturtun. (Evleri) başlarına dar etmek (onları çıkmaya

meobur kılmak) için kendilerine zarar yapmayın. Eğer onlar yüklü İseler yüklerini koyuncaya kadar nafakalarım verin. Eğer (kendilerinden olan ev*latlarınızı) sizin faidenize emzirlrlerse onlara ücretlerini verin. Arantzda (bu hususta) güzelce müşavere edin. Eğer güçlüğe uğrarsanız o halde- (çocu*ğu) onun (hesabına) bir başka kadın) emzirecektlr.

7 — (Hali vakti) genfş olan nafakayı genişliğine göre versin. Rızkı kendisine daraltılmış bulunan (fakir) de nafakayı Allahın ona verdiğinden versin. Allah hiçbir nefse, ona verdiğinden başkasını yüklemez. Allah güç*lüğün arkasından kolaylık İhsan eder.



Âyetlerin Lafzî Tahlili


(Yetene): Ye's kökünden gelen bir fiildir. Ye's ümldsizlfk demektir!

(El mahizl): Hayz, adet görmek demektir. Yonl kadının rahminde biriken kanın akmasına hayız denir.

(İrtebtüm): Şüphe ederseniz demektir.

(Yükefflr): Setretmek, hatayı yok etmektir. Küfür kelimesinin asıl manası birşeyi örtmektir.

(Vücdiküm): Vücd, zenginlik demektir.

(Ve'temlrû): Karşılıklı konuşmak, müşavere etmek demektir.

(Teasertüm): Sıkıntıya, dara düşmek.

(Zu saatin): Genişlik, gücü yetmek.



Ayetlerin İcmâlî Manaları


Allahu taala boşanan bir kadının iddetlnl, «Boşanmış kadınlar kendi kendilerine üç hayız ve temizlenme müddeti beklerler.» (Bakara: 228) âye-tiyle beyan etmiştir.

Yaşlılıktan veya küçüklükten ötürü hayız görmeyen kadının Iddetl İse mevzumuz âyetlerle beyan edilmiştir. Allahu taala bu âyetlerde icmalen şöyle buyurmaktadır:

Haytzdan kesilmiş yaşlı kadınlarla henüz hayız görmeyen çocukların iddetlerl hususunda şüpheye düşerseniz onların İddetleri üç aydır.

Boşanan hamile kadına gelince, onun iddetl de doğumuna kadardır. Doğumu ile sona erer. Her kim yaptıklarında Allah (cc)'tan korkarsa Allahu taala onu hayırlı İşe muvaffak kılar ve İşlerini kolaylaştırır.

Bunlar talak ve iddet mevzularında Allah (cc)'ın kullarına farz kıldığı hükümlerdir. Her kim Allah (ccjı'ın emrettiğini takva ile yapar ve yasak*larından kaçarsa Allahu taala onun kötülüklerini yok eder ve ahirette ona büyük ecir ve sevap verir.

Eğer boşanan kadın hamile ise, hamilelik müddeti uzun sürse bile. talaktan doğumuna kadar nafakasının verilmesi farzdır. Kadın doğum yap*tıktan sonra çocuğu emzirmeye razı olursa çocuğun babası ona emzirme ücretini vermelidir.

Evvelce karı koca olan fakat sonra ayrılan ve ayrıldıktan hemen sonra İki yabancı gibi olan anne ve baba çocuğun emzirilmesi ve beslenmesi hususunda aüzellikle müşavere ederek anlaşmalıdır. Böyle bir anne İle ba*ba aralarını bulacak bir vasat bulamaz ve anlaşamazlarsa babanın çocuk için bir süt dadısı tutması lazımdır.

iddet bekleyen kadına verilecek nafaka kocanın gücüne göre ayar*lanır. Koca-eğer zengin ise zenginliğine uygun bir nafaka, fakir İse gücü*nün yetebileceği bir nafaka vermelidir. Zira hikmet sahibi yüce Allah (cc) hiçbir İnsana gücünün yetmediğini emretmemiştir, etmez de. Şüphesiz bi*linmelidir ki, insanların dünyadaki halleri hiçbir zaman bir olmaz. Şüphe*siz Allahu taala güçlüğün arkasından kolaylık İhsan eder.



Ayetlerin Nüzul Sebebleri


1- Hakim, Taberî ve Beyhakî şöyle rivayet etmişlerdir: «Boşanan kadınla Kocası ölen kadının Iddet hükmünü beyan eden Bakara Süresin*deki âyet nazil olduktan sonra Übey bin Kaab Resulullah (sav)'a, «Ya Resuluilah, Medine kadınları, kadınlarla ilgili bazı hükümler vardır ki henüz zikredilmedi, diyorlar.» dedi. Resulullah (sav) onların neler olduğunu sorun*ca, «Ya Resulullah, henüz buluğ çağına ermemiş kadınlar, hayızdan kesil*miş kadınlar ve gebe kadınlar?» dedi. Bunun üzerine, «Kadınlarınız içinden artık adetten kesilmiş olanlarla...» âyeti nazil oldu.

2- Vakidi, Begavî ve Hazin şöyle rivayet ederler: «Boşanmış kadın*lar kendi kendilerine üç hayız ve temizlenme müddeti beklerler.» (Bakara: 228) âyeti nazil olunca Halat bin Numan el-Ensarî Resulullah (sav)'a, aHe-nüz hayız görmeyen kadınlarla hayızdan kesilmiş yaşlı kadınların ve birde gebe kadınların iddetlerl nedir?» diye sordu. Bunun üzerine, «Kadınlarınız İçinden artık adetten kesilmiş olanlarla...» âyeti nazil oldu.



Ayetlerin Tefsırindeki İncelikler


Birinci incelik: «Âyetin akışı boşanan kadınların iddet vb. hükümle*rini beyan etmektedir. Bir erkek karısını ya sevmediği için veya geçine-mediği İçin boşar. Bazı kocalar, boşadığı kadınla evlenmek isteyecek er*kekleri nefret ettirmek için ona bazı çirkin şeyler İsnad eder. Kadında na*hoş ve çirkin şeyler gördüğünü İhsas ettirir. İşte bundan ötürü Allahu taa-la iddet hükmünden hemen sonra muttaki olmalarını emretmiştir. Bunun sebebi, evlilik hukukunun korunması, İddet bekleyen kadına zarar veril*memesi ve onun mesken ve nafakasının verilmesidir. Kadına verilen nafa*ka ve mesken kadının iffetli olduğunu, namus bakımından kocasına İhanet etmediğini ortaya koyar. Bu hususta her kim Allah (cc)'tan korkar boşa*dığı zevcesine gelecekte zarar verecek şeyler yapmazsa Aliahu taala da onun günahlarını setreder ve büyük ecir verir.» [22]

İkinci incelik; «O kadınları... İkamet ettiğiniz yerin bir kısmında otur*tun.» âyeti akla gelebilecek olan bir sorunun cevabıdır. Şöyle ki, «Kim Al*la ht an korkarsa» âyeti, İddet bekleyen kadınlar hususunda takvanın ne olduğu şeklinde bir soru getirir akla. İşte Allahu taala bu takvanın ne ol*duğunu öğretmek İçin, «O kadınları... İkamet ettiğiniz yerin bir kısmında oturtun.» âyetini İnzal buyurmuştur.

Üçüncü incelik: Boşanan her kadına iddet müddetincc nafaka ver*mek farzdır, öyleyse, «Eğer onlar yüklü İseler yüklerini koyuncuya kadar nafakalarını verin.» âyetine niçin gerek görülmüştür? Hamilelikten doloyı İddet müddeti uzayabilir. Bu sebeble, üç ay geçtikten sonra nafakanın dü*şeceği zannedilebillrdi. Böyle bir zannı ortadan kaldırmak için hamile ka*dınlara nafakalarının doğumlarına kadar verilmesi emredilmiştir. [23]

Dördüncü incelik: «Eğer güçlüğe uğrarsanız o halde (çocuğu) onun (hesabına) bir başka (kadın} emzirecektir.» âyeti anneye hitap etmektedir. Bir ihtiyacı karşılaması istenilen kimse buna yanaşmazsa ona kınayıcı bir tavırla, «Sen yapmazsan başkası yapar.» denilir. Âyet de bir bakıma böyle bir mana taşımaktadır.

İbnl Münir şöyle der: «Bu âyette neden bilhassa kadına hitabedilmlş-tir? Çünkü burada verilecek olan şey kadının sütüdür. Süt örfen İnsanın saklayacağı, ileride para edecek birşey değildir. Bilhassa annenin çocuğu*na vereceği süt. Çocuğun emzirilmesi için verilecek para ise maldır. Ba*banın da kazanmaya ihtiyacı vardır. Öyleyse annenin emzlrmediği için kı*nanması daha uygundur. Bu yüzden âyette anneyi kınayacak bir İfade kul*lanılmıştır.» [24]



Âyetlerdeki Şer'ı Hükümler


Birinci Hüküm: Ayhali Görmeyen Kadının İddeti Nedir?


Kadınlar iki sebebten dolayı ayhali görmezler: Birisi yaşlılık, ikincisi de yaşın küçüklüğüdür. Böyle adet görmeyen bir kadının Iddeti ise üç ay*dır.

Ulema kadının hangi yaşlarda adetten kesileceği hususunda ihtilcf et*mişlerdir.

1- Fukahadan bazıları hayızdan kesilme yaşının altmış olduğunu kabut etmiştir.

2- Bazı fakihler ise ou yaşın ellibeş olduğu görüşündedirler.

3- Bazı alimlere göre kadının soyunun hangi yaşta hayızdan kesil*diğine bakılarak o yaş kabul edilir.

4- Bazılarına göre adetten kesilme yaşı hususunda kadının yaşa*dığı bölgeye İtibar edilir. O bölgenin kadınfan umumiyetle hangi yaşta adetten kesiliyorsa, o yaş esas kabul edilir. Çünkü bu hususta ülkeler arasın*da farklar vardır. [25]

Adet gören bir kadın iddeti içerisinde adet görmez ve bunun sebebi bilinemezse Hanefi ve Şafillere göre onun akraba ve yakınlarının hangi yaşta adetten kesildiğine bakılır. Eğer kadının yaşı soyunun kadınlarının adetten kesilme yaşına ulaşma mı şsa, İddeti yine adetledir. Eğer İddeti baş*ladıktan sonra adetten kesilen kadının yaşı akrabalarının adetten kesilme yaşma ulaşmışsa üç ay iddet bekler. Çünkü adet görmeyen kadının iddeti üç aydır. Hz. Ali, Osman (ra), Zeyd bin Sabit (ra) ve ibnl Mes'ud (ra)'dan da böyle nakledilmiştir.

İmam Malik (ra) ve İmam Hanbel (ra)'e göre ise, böyle bir kadın do*kuz ay bekler. Çünkü hamileliğin müddeti dokuz aydır. Eğer bu müddet zarfında gebeliği meydana çıkmazsa adetten kesilmiş olduğu anlaşılır ve adetten kesilenlerin iddeti olan üc ay bekler. Hz. Ömer'in de böyle hük*mettiği nakledilmiştir.[26]



İkinci Hüküm: «Kadınlarınız İçkiden Artık Adetten Kesilmiş Olanlarla Henüz Adetini Görmemfs Bulunanfar(İn (Ddetterfn)De Şüphe Ederseniz, On*ların İddeti Üç Aydır.» Âyetinden Maksat Nedir?


Cessas: «Bu âyetteki «şüphemden maksadın iddetten kesilme yaşı denilmesi caiz değildir. Çünkü kadının fddetten kesilme yaşma ulaşıp ulaş*madığında şüpheye düşersek onun üç ay iddet beklemesine hükmedeme*yiz.»

ilim erbabı âyette zikredilen «şüphe» hususunda ihtilaf ederek birkaç

görüşe ayrılmıştır.

Ta beri, bu âyetin manası hakkında, «Adetten kesilen kadınm fddeti hususunda şüpheye düşerseniz, onların İddeti üç aydır.» demiştir. Ces-sas'ın görüşü de böyledir. Mücahid'den de böyle nakledilmiştir.

İkrime ve Katade'ye göre âyetteki «şüphenden maksat, aybaşı halleri muntazam olmayan kadınların durumudur. Çünkü böyle bir kadın bazan bir ayda birkaç kere adet görür, bazan da birkaç ayda bir defa adet görür.



Üçüncü Hüküm: Hamile Kadının İddeti Ne Kadardır?


«Yüklü kadınların Iddetlerl ise yüklerini vaz' etmeleri (ile biter).» âye*ti, hamile kadınların Iddetlerinin doğum yapmalarıyla biteceğine nassen delalet eder.

«İçinizden ölenlerin (geride) bıraktıktan zevceler kendf kendilerine dört ay on gün iddet beklerler.» (Bakara: 234) âyeti de kocası ölen kadının dört ay on gün İddet beklemesine delalet eder.

Şayet kocası Ölen kadın hamile ise iddeti ne olacaktır? Dört ay on gün mü, yoksa doğum yapana kadar mı iddet bekleyecektir?

Selef ve halef alimleri, âyet sarih olduğundan boşanan gebe kadın» İddetinln doğumla biteceği görüşündedirler. Ancak kocası ölen hamile ka*dının iddeti hususunda ihtilaf edilmiştir:

Cumhur, kocası ölen gebe kadının Iddetlnin de doğum yapınca sona ereceği görüşündedir.

Hz. Ali ile İbnl Abbas (ra) göre ise, «Yüklü kadınların tddetlerl ise yük*lerini vaz1 etmeleri (ile bher).» âyeti, boşanan kadınların İddeti hakkındadır. Kocası ölen hamile kadın ise en uzak İddeti bekler. Kocası Ölen hamile ka*dın, kocası ölen kadının kddetl olan dört ay on günden önce doğum yapar*sa, İddetini dört ay on güne tamamlar. Eğer doğmu dört ay on günden son*ra ise o zaman da İddeti doğumla tamamlanır.

Cumhurun delilleri:

Cumhur, Bedir Savaşına katılan, Veda Haccında vefat eden Saad bin Havlete'nin, vefatında hamile olan karısı Sübey'a el-Eslemî hakkında va-rld olan hadise dayanmaktadır. Rivayete göre Sübey'a, kocası öldükten az bir zaman sonra doğum yapar. Lohusalıktan temizlendikten sonra ev*lenme arzusunda olduğu İçin süslenir. Onu bu süslü haliyle gören Beni Abdtdar kabilesinden bir erkek, «Ne oluyor, seni çok süslenmiş görüyo*rum. Yoksa evlenmek mi İstiyorsun? Allah (cc)'ın İsmi ile andederlm ki, kocanın vefatından dört oy on gün geçmedikçe evlenmezsin.» dedi. Sü*bey'a şöyle der: «O adam böyle deyince elbiselerimi çıkardım. Resulullah (sav)'a gidip durumu sordum. Bana, «Doğum yaptığın İçin artık evlenebilir*sin.» diye fetva verdi.» [27] Bu hadis, kocası Ölen hamile kadınların İddetinln doğumları ile tamamlandığını göstermektedir.

İbni Mes'ud [raydan şöyle rivayet edilir: «Bana gelen haberlere göre Hz. Ali iddet müddeti ile ilgili son hükümle hükmederdi. Hz. Ali'ye göre «Yüklü kadınların Iddetl. .» âyeti, «Boşanmış kadınlar kendi kendilerine üç hayız ve temizlenme müddeti beklerler.» (Bakara: 228} âyetinden sonra na*zil olmuştur.» [28]

Cessas bu hususta şöyle der: «İbni Mes'ud (ra)'un sözü, âyetin hüküm bakımından umumîlik ifade ettiğini ve kendi başına kafi olduğunu ifade etmektedir. Diğer boşanan kadınların iddetleriyle ilgisi yoktur. Öyleyse, İster kocasından boşanan kadınlar, ister kocaları ölen kadınlar olsun, id-detleri hamilelikten kurtulmaları ile sona erer.» [29]



Dördüncü Hüküm: Boşanan Her Kadına Ev Ve Nafaka Verilecek Midir?


Alimler arasında bir veya iki talakla boşanan kadına ev verilmesi hu*susunda ihtilaf yoktur. Ancak üç talakla boşanan bir kadına iddet müd-detince ev ve nafaka verilip verilmeyeceği hususunda ihtilaf edilmiştir.

İmam Malik (ra) ve Şafii (ra)'ye, İmam Hanbel (ra)'den de bir rivayete göre, üç talakla boşanan kadına ev verilecek fakat nafaka verilmeyecek*tir.

Hanefilere göre ise iddet boyunca hem ev, hem de nafaka verilecektir.

İmam Hanbel (ra)'İn diğer bir kavline göre ise, üç talakla boşanan kadına ne ev, ne de nafaka vermek icabeder. Çünkü o kadın tamamen ayrılmıştır.

Birine) görüşün delilleri:

»Eğer antar yüklü iseler, yüklerini koyuncaya kadar nafaklarını verin.» âyetidir. «O kadınları gücünüzün yettiği kadar ikamet ettiğiniz yerin bir kısmında oturtun.» âyetf de boşanan kadına mutlaka ev verilmesine dela*let eder. Nafaka hususunda İse gebelik şartı konulmuştur. Âyet, nafaka*nın verilmesini hamilelik şartına bağladığına göre, üç talakla boşanan kadına nafaka yoktur.

İkinci görüşün delilleri;

1- «(Evleri) başlarına dar etmek (onları çıkmaya mecbur kılmak) İçin kendilerine zarar yapmayın.» âyeti. Nafaka vermemek onlara en bü*yük zararı vermektir.

2- Boşanan kadın" İddet beklemek mecburiyetindedir, iddet bekle*mek için de bir yer lazımdır. Verilen evden çıkamayacağı ve çıkarılama*yacağı için talak-ı ricî ile boşanan kadın gibi ona da nafaka vermek lazım*dır.

3- Kadın İddet müddetlnce evinde hapis gibidir. Evdeki nikahlı zev*ceye nasıl nafaka vermek lazımsa, ona da nafaka vermek lazimdır.

4- Mesken maldan verilir. Çünkü Allahu taaia mesken vermeyi farz kılmıştır ve âyette üç talakfa boşanan kadınla taiak-ı ricî ile boşanan ka-djn birbirinden ayrılmamıştır. Buna göre ona nafaka vermek de vacibtir. Çünkü mesken de nafakadandır. Mesken verildiğine göre nafakanın veril*mesi de lazımdır.

Üçüncü görüşün delilleri:

1- Fatıma binti Kays hakkındaki hadistir. Kocası onu Resuiullah (sav)'ın zamanında boşamış ve az bir nafaka veriyordu. Kadın bu nafaka*yı az görerek, «Allah {cc)'ın ismi ile yemin ederim ki, gidip Resululiah (sav)'a bildireceğim. Eğer bana nafaka yoksa hiçbir şey almam.» der. Şöyle anlatır; «Resuiullah (sav)'a gittim ve durumu anlattım. Resuiullah (sav), «Üç talakla boşandığın İçin ne ev. ne <Je nafaka hakkın var.o bu*yurdu.»

Diğer bir rivayette de «Nafaka İle ev ancak talak-ı rici ile boşanan kadına verilir.» buyurulmuştur. [30]

2- Nafaka ancak faydalanma ihtimaline karşılık verilir. Çünkü halen faydalanmasa bile tekrar birleşme imkanı mevcud olduğundan ona nafaka verilmektedir. Fakat böyle bir ihtimal yoksa, yani kadın üç talakla boşan-mışsa nafaka verilmez. Serkeşlik yapan kadına da serkeşliği boyunca nafaka verilmez. Çünkü ondan faydalanamamaktadır. [31]

Bu husustaki tafsilat için fıkıh kitaplarına bakılmalıdır.



Beşinci Hüküm: Boşanan Kadının Doğurduğu Çocuğu Emzirmesi Farz Mıdır?


Malikilere göre evlilik devam ettiği müddetçe çocuğu annesinin em*zirmesi farzdır. Fakat baba, karısını boşarsa o zaman kadının çocuğunu emzirmesi farz değildir. Ancak çocuk annesinden başkasının memesini tutmazsa annesinin emzirmesi vacib olur.

İmam-ı Azam (ra)'a göre boşanan bir kadının çocuğunu emzirmesi hiç*bir halde farz değildir. Çocuk başkasının memesini İster emsin, ister em*mesin.

Bazı alimlere göre İse annenin çocuğunu mutlaka emzirmesi lazım*dır. [32]



Ayetlerden Alınacak Dersler


1- Hayızdan kesilmiş yaşlı kadınlarla henüz adet görmeyen küçük yaştaki kadınların iddetleri üç aydır.

2- Boşanan kadın gebe ise iddeti doğumu İle sona erer.

3- Allah (cc)'a karşı muttaki olmak müminlerin dünyadaki işlerini kolaylaştırır ve günahlarına kefaret olur. Ahirette de ecri büyüktür.

4- İddet bekleyen kadın iddeti bitene kadar kocasının evinde otu*rur.

5- İddet bekleyen kadına boşayan kocası sıkmtı vererek evden çık*maya zorlayamaz.

6- Boşanan hamile kadının doğumu ne kadar uzarsa uzasın, doğu*ma kadar nafakası devam eder.

7- Boşandıktan sonra çocuğunu emziren kadın çocuğun babasın*dan emzirme ücretini tam olarak alır.

8- Nafaka, kişinin zenginlik, fakirlik durumuna göre değişir.

9- Allah (cc)'ın emirleri kulların gücünü aşmaz.



Âyetlerdeki Teşri' Hikmetler


Evlilik, İslâm toplum yapısının temelidir. Talak (boşamak) ise evlilik bağının kopanl: ^asıdır. Şu var ki boşandıktan sonra ileride birçok mese*leler zuhur edebilir. İşte bundan ötürü Allahu taala kadının iddet bekle*mesini ve iddeti boyunca nafakasının verilmesini emretmiştir. İddet süre*since kadın erkeğin nezaretinde olduğu için kadın gebe çıkarsa erkek o-nun kendi çocuğu olduğunu bilir. İddet müddetinde gebelik ortaya çık*mazsa velev ki talak-ı ricî ite boşamış olsun araiarında yeni bir evlilik bağı kurulamazsa birbirlerine iki yabancı haline gelirler.

İddeti dolan kadın eski kocasından hiçbir şekilde nafaka taleb ede*mez. İşte bu itibarla İsfâm, kadına zulmetmemiştir. Çünkü boşayan ko*caya iddeti boyunca kadına ev ve nafaka vermesini emretmiştir. İslâm, kadına zulmetmediği gibi erkeğe de boşadığı zevcesi açısından bir em*niyet sağlamıştır. Çünkü kadın boşandıktan sonra gebe olup olmadığı or*taya çıkacak kadar bir müddet kendi evinde kalmıştır.

Boşanan gebe kadınlara gelince, Allahu taala onların İddetİnin ister uzun İster kısa sürsün, doğumlarıyla sona ereceğini beyan etmiştir. Do*ğumdan sonra kadının rahmi tekidli olarak bilinmektedir. Bu yüzden artık beklemeye İhtiyaç yoktur.

Allahu taala erkeklere, boşadıklan kadınlara kendi evlerinin bir kısmı*nı ve nafakalarını vermelerini emretmiştir. Verilen ev veya oda kendi kal*dığı ev veya oda gibi olmalıdır.

Allahu taala kadınlarını boşayan erkeklere, İddet bekleyen kadınlara oturdukları evden veya nafaklanndan veya başka şeylerden dolayı baskı yaparak evden çıkarmalarını veya başka bir zarar vermelerini yasaklamış*tır.

tddet bekleyen her kadına nafaka verilmesi vacib olduğu halde, ha*mile kadınlara nafaka verilmesi hususunda hassaten emir verilmesinin ' hikmeti nedir? Bu hikmet şudur; Gebelik müddetinin uzaması iie akla, ge*belik müddetinin bir bölümünde nafaka verileceği, bir müddetinde İse ve*rilmeyeceği gelebilirdi. Veya gebelik çok kısa sürdüğünde, nafakanın bir müddet daha devam edeceği düşünülebilirdi. İşte bundan Ötürü Allahu ta*ala gebe kadınların nafakalarının doğuma kadar verilmesini vacib kılmış- . tır. Çünkü doğumla iddeti sona ermektedir.

Boşanan bir kadının çocuğunu emzirmesini Allahu taala vacib kılma*mışım Bu sebeble ortak çocuklarını emzirdiği müddet İçinde eski koca*sından ücret almak hakkına sahiptir, işte bu do İslâm hukukunda kadın*lara verilen ehemmiyeti göstermektedir.

Allahu taala, ayrılan karı kocanın çocuklarının emzirilmesi hususun*da iyilikle müşavere etmelerini emretmiştir. Çünkü o çocuk İkisinin ara*sında emanettir. Bunların ayrılışları herşeyden habersiz ve uzak olan ço- . cuğa zarar vermemelidir. Allah (ccj'tn sıkıntıdan sonra darlık, fakirlikten s sonra zenginlik vereceğini bilmeli ve her işlerinde olduğu gibi bu müşa*vere işlerinde de Allah (cc)'ın emirlerine dönmeli ve Allah {cc)'ın kendi- , lerini murakabe ettiğini bilmelidirler.

İşte karı koca Kur'an-ı kerimin göstermiş olduğu bu yolla ayrılmalıdır. Böyle ayrılmalıdırlar ki, kalblerlnde sevgi tohumları ölmesin.







--------------------------------------------------------------------------------

[1] Kurtubl, age, C. İB, S. 148. Razi, age, C. e. S. 222. Alusl, age. C. 28. S. 132.

[2] Kurtubİ. age. C. 18, S. 148. 476

[3] Razl. age, C. 8. S. 224.

[4] Kurtubi. age, C. 18, S. 162

[5] Razi age, C. 8, S. 225.

[6] Razi. age, C. a, S. 227.

[7] Cessas, age, C. 3, S. 453. Ebu Hayyan, age. C. 8. S

[8] Kurtubi, age. C, 18. S. 160.

[9] Ebu Davud ve İbni Mace.

[10] Alusi. age. C. 28, S. 132.

[11] Kütüb-i Sitte'. Malik ve Şafii.

[12] Tirmizî ve Ebu Davud.

[13] Müslim, Nesai. Ebu Davud ve İbni Mace.

[14] Razi, age, C. 8, S. 223.

[15] Cessas. age. C. 3. S. 53.

[16] Alusi, age, C. 28. S. İ33.

[17] Razi. age. C. 8. S. 225.

[18] Alust, age, C. 28, S. 133.

[19] Bu kadın kocasının evinden korkmuş veya ev halkına çirkin laflarda bulunmuştur. Buharı, Müslim. İmam Malik ve Ebu Davud.

[20] Kurtubl, «e. C. 8, S. 156.

[21] Cessas. age, C. 3, S. 455 - 56. F. Razt. age, C. 8, S. 226. Kurtubl, Ebu Hayyan. Aİusi.

[22] Ebu Hayyan. Bahr-i Muhit. C. 8. S. 2B4. 490

[23] Cessas, age, C. 3. S. 460. Razi. age, C. 8, S. 229.

[24] Alusi, age. C. 28. S. 140.

[25] Kurtubi, age, C. 18, S. 163. Ebu Hayyan age, C. 8. S. 284. Alust, age. C. 26. S. 136.

[26] Cessas. age. C. 3. S. 457. İbnl Cevzî, age. C. 8, S. 294. Kurtubl, age, C. 18. S. 164,

[27] Buharl. Müslim. Nesal, tbni Mace. Cemü'l-Fevaid. C. 1, S. 228.

[28] Ebu Davud. Nesai, İbni Mace.

[29] Cessas, age, C. 3. S. «a. Alusi, age, C. 28. S. 137.

[30] Müslim, Ebu Davud, Tirmizİ, Nesai, Malik.

[31] Kurtubî, age, C. 18, S. 166 - 1G7. İbni Cev2i, age. C. 8, S- 296. Cessas.

[32] Kurtubi. age, C. 18, S. 169. Dört Mezhebin Fıkıh Kitabı. 498
 

Muhtazaf

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
30 Mar 2008
Mesajlar
9,637
Tepki puanı
1,009
Puanları
113
Yaş
67
Web Sitesi
www.aydin-aydin.com
70. DERS KUR'AININ TİLAVETİ HAKKINDA.. 2

Âyetlerin Lafzı Tahlili 2

Âyetlerin İcmali Manaları 2

Ayetlerin Tefsirindeki İncelikler 2

Ayetlerdeki Şer'i Hükümler 3

Birinci Hüküm: Gece Namazı Resulullah (sav)'a Farz Mıydı?. 3

İkinci Hüküm: Kur'anı Okurken Sesi Güzelleştirmek Caiz Midir?. 3





70. DERS KUR'AININ TİLAVETİ HAKKINDA


1 — Ey (esvabına) bürünen (Hab'rbim),

2 — Gece(nin) birazından gayrı (saatlerde) kalk.

3 — (Gecenin) yarısı mtktarınca. Yahut ondan birazını eksilt.

4 — Yahut (o yarının) üzerine (ilave edip) artır. Kur'anı da çok açık, tane tane oku.

5 — Hakikat biz sana ağır bir söz vahyediyoruz.

6 — Gerçek, gece (yatağından ibadete) kalkan nefs (yok mu?) O, hem uygunluk itibariyle daha kuvvetlidir, hem kıraatçe daha sağlamdır.

7 — Çünkü gündüz senin için uzun bir meşguliyet var.

8 — Rabbinin adını an. (İbadetinde ondan başka herşeyden kesilerek) yalnız O'na yönel.

9 — (O), doğunun da batının da Rabbidir. O'ndan başka hiçbir Tanrı " yok. O halde (umurunda) güvenek ve dayanak olarak onu tut.

10 — Onlar ne derlerse katlan. Onlardan sızıltısızca ayrıl.



Âyetlerin Lafzı Tahlili


(El müzemmilü): Zemmele kökünden gelir. Elbiseye bürünen demektir,

(Verettilil Kur'an'e): Kur'anı tane tane oku.

(Naşietelleyli): Gece vakitleri.

(Eseddüvet'en): Gece namaz kılmak gündüz namaz kılmaktan daha ağırdır.

(Ve ekvamü kıylen): Gece kılınan namaz daha doğru ve daha sade olur.

(Sebhen): İş, meşguliyet.

(Vetebettel): Tebettül kökünden gelen bir fiildir. Tebeltül, ibadetle meşgul olmaktır.

(Hecren cemlla): Onlardan güzellikle ayrıl. Onla*ra yaptıkları gibi kötü bir karşılık verme.



Âyetlerin İcmali Manaları


Allahu taala kerim peygamberine hitaben şöyle buyurmaktadır: Ey el*biselerine bürünen, seni büyük bir iş bekliyor, kalk. Yoruluncoya kadar çalışmaya kalk. Senin için İstirahat vakti geçmiştir. Kalk ve hazırlan. Ge*cenin yarısını veya yansından biraz fazlasını namaz ile. huşu ile, tazarru ile canlandır. Ki, bizim güzel kokularımıza hazır olasın. Çünkü biz sana tartıda ağır, ücrette büyük, İfadede sabit o büyük Kur'anı vah ye d ece giz. Sana vahyedeceğimiz Kur'anı düşünerek oku ve gece kalkmak hususunda basiretli ol. Kur'anı tane tane ve huşu İle oku. Gecelerin namazla kaim ol*ması, gece saatlerinin namazla geçirilmesi şüphesi? r.efse cok ağır gelir. Fakat Allah (cc) katında cok daha makbuldür.

Ey Muhammed (sav), senin İçin gündüzleri uzun ve ağır işler vardır. Gece saatlerini ibadetle geçir. Allanın ismini zikret ki O'ndan kuvvet ala*sın. Allah (cc)'tn İbadetine dön. O'ndan başkasına yönelme. İzzet, celal ve ikram O'nundur. Yardımcı ancak O'dur. O öyle yardımcıdır ki. -kendi*sine sığınanı mahrum etmez. O'nu bütün işlerinde vekil et.

Ey Muhammed (sav), kavminin seni tekzib etmesine, davetine mani olmalarına ve davetinden yüz çevirmelerine karşı sabret. Onlara karşılık verme. Onların sana yaptıkları fenalıklar gibi fenalıklarla onlara taarruz etme. Allah (cc)'m sana davetinde bir çıkış yolu ve onlara karşı bir zafer vermesine kadar onları güzellikle terket. Allah (cc)'ın yardım ve zaferi yakındır. ,



Ayetlerin Tefsirindeki İncelikler


Birinci İncelik: Allahu taala Resulullah (sav)'a âyette, «Duriinen» sı*fatıyla hitap ederek ona iltifat etmiş ve vahşet duymasına mani olmuştur. Çünkü Araplar konuşmalarında muhotablorına o anki sıfatları İle hitap ederlerdi.

Hz. Ali bir gece Hz. Fatıma'ya kızarak mescide gidip orada uyudu. Bu sırada her tarafına toprak bulaştı. Resulullah (sav).yanına gelerek vahşet duymaması ve İltifat için, «Ebu Turab kalk, Ebu Turab kalk.» bu*yurdu.

İkinci incelik: Resulullah (sav)'ın bürünmesinln sebebi nedir? Bu hususta Resutuilah (sav)'tan şöyle rivayet edilmiştir: «Hıra dağında İbadet*le meşgul oluyordum. Birgün ibadetimi tamamlayarak geri dönerken adım çağrıldı. Sağıma baktım kimseyi göremedim. Soluma baktım kimseyi gö*remedim. Arkama baktım göremedim. O zaman başımı yukarıya kaldırdım. Baktım ki, Hıra dağında yanıma gelen melek, yerle gök arasında bir kürsü üzerine oturmuş. Cok korktum. Evime döndüm ve «Üzerimi örtünüz, üze*rimi Örtünüz.» dedim. Üzerimi örttüler. İşte bunun üzerine «Ey bürünen...» âyetleri nazil oldu.» [1]

Bu hadise göre Resulullah (sav)'m elbiseye bürünmesinln, sebebi, Cebrail aleyhlsselamı melek sıfatıyla görmesinden korkmosıdır.

Üçüncü İncelik: Allah u taala aziz kitabında üç şeyi «cetnll» vasfıyla vasiflandirmış ve Peygamberine de onları emretmiştir.

1- «(Habiblm) sen (şimdilik) güzel bir sabır İle katlan.» (Meartc: 5)

2- «Onlardan güzelce (sızıltısızca) ayni.» (Müzemmll: 10)

3- «Şimdilik sen aldırı? etme, (onlara karşı) güzel (ve tatlı muame*lede) bulun.» (Hlcr: 85)

Sabr-ı cem il (güzel sabır): Hiçbir şikayette bulunulmayan sabırdır.

Hicr-i cemil (güzel ayrılmak): Eziyet vermedenayrılmak. "Sefh-i cemll {güzel muamele): Onlara hiç karışmama.

Dördüncü İncelik: Sahih'te şöyle rivayet edilmiştir: Resulullah (sav) geceleri ayaklan şişinceye kadar namaz kılardı. Hz. Ayşe, Resulullah (sav)'a, «Allahu taala senin geçmiş ve gelecek herşeyinl affetmiştlr. Buna rağmen hala niçin kendine zahmet veriyorsun?» dedi. Resulullah (sav), «Ben Allah (cc)'a ençok şükreden olmayayım mı?» buyurdu.



Ayetlerdeki Şer'i Hükümler


Birinci Hüküm: Gece Namazı Resulullah (sav)'a Farz Mıydı?


«Gece(nîn) birazından gayrı (saatlerde) kalk.» âyetinin zahiri, Resu*lullah (sav)'a gece (teheccüd) namazının farz olduğuna ve bu farzlyetln yalnız ona mahsus olduğuna delalet eder. «Gecenin bir kısmında uyanıp sırf sana mahsus fazla (bir ibadet) olmak üzere onunla (Kur'an İle) gec* namazı kıl.» (İsra: 79) âyeti de gece namazının Resulullah (sav)'a farz ol*duğuna delalet eder. Çünkü âyette «gece namazı» emrinden sonra «sana» kelimesinin kullanılması da bu farzın saadece Resulullah (sav)'a mahsus olduğuna delalet eder.

Ayetteki «fazla» kelimesinden maksat da bildiğimiz gibi, yapılması veya terki caiz olan nafile demek değildir. Eğer bu manada olursa Resulut-tah (sav)'a has bir İbadet olmaktan çıkar. Buradaki manası, ümmetin© farz kılınmış namazlardan «fazla» olarak farz kılınan demektir.

Resululfah (sav) gece namazlarına devam edince müminler de Resu*lullah (sav) gibi ayakları şişinceye kadar namaz kılmaya başladılar. Bunun üzerine Allahu taala gece namazının farzlyetlni, «Şüphe yok ki Rabbln, senin gecenin üçte ikisinden biraz eksik, yarısı, üçte biri kadar ayakta durmakta olduğunu ve senin maiyetinde bulunanlardan bir zümrenin de (böyle yaptığını) biliyor. Geceyi, gündüzü Allah saymaktadır. O, bunu sizin sayamayacağınızı bildiği İçin size karşı (ruhsat canibine) döndü. Artık Kur'andan kolay geleni (ne fse onu) okuyun. Allah muhakkak bilmiştir ki, İçinizden hasta(!anan)lar olacak, diğer bir kısım Allahın fazlından (naslb) aramak üzere yer (yüzün) de yol tepecekler, başka bir takımı öa Allah yo*lunda çarpışacaklardır. O halde ondan {Kur'andan size) kolay geleni oku*yun. Namazı dosdoğru kılın. Zekatı verin.» (Müzemmil: 20) âyetivte nes-hetmlştlr.

İbni Abbas (ra) şöyle der: «Gece namazının Resulullc.ı (sav)'a (arz edilişi İle neshedülşi arasında bir sene vardır.» [2]

Müfessirlerden bir cemaat, «Bu sureden başka sonunun başını neshet-', tiği bir sure yoktur.» demişlerdir. [3]



İkinci Hüküm: Kur'anı Okurken Sesi Güzelleştirmek Caiz Midir?


Allahu taala, «Kur'anı da çok açık ve tane tane oku.» âyetiyle harfle*rin dahi anlaşılır şekilde okunmasını emretmiştir. Öyle ki, onu dinleyen bütün kelimelerini tek tek anladığı gibi manasını da düşünebilsin.

Alimler, Kur'anın tecvidle, meharic-i hurufla okunması hususunda İt*tifak halindedirler. Ancak Kur'anı sesi güzelleştirerek okumanın caiz olup olmadığı hususunda sahabe ve tabiin, buna bağlı olarak da fukoha İhtilaf etmişlerdir.

Faklhlerin görüşlerini delilleri ile birlikte tafsilatlı olarak aşağıya alı*yoruz :

1- Maliki ve Hanbelilerln görüşü: Kur'an-ı kerimi sesi güzelleşti*rerek okumak mekruhtur. Bu görüş, Said bin Müseyyib (ra), Said bin Cü-beyr (ra), Kasım bin Muhammed (ra), Hasan-ı Basrî (ra), İbrahim Nehai (ra) ve İbni Şirin (ra)'den de nakledilmiştir.

2- Hanefi ve Şafülerin görüşü : Kur'an-ı kerimi sesi güzelleştirerek okumak caizdir. Bu görüş, Ömer bin Hattab (ra), İbni Abbas (ra), ibni Mes'ud (ra), Abdurrahman bin Esved bin Zeyd (ra)'den de nakledilmiştir. Müfessirlerden Taberî ile İbnü'l-Arabî de bu görüşü zihab etmişlerdir.

Maliki ve Hanbefilerin delilleri:

1- Resuluilah (sav)'tan şöyle rivayet edilmiştir: «Kur'anı Arapların seslerini güzetleştlrdiği gibi güzelleştirerek okuyun. Seslerinizi kitap ehlinin ve fasıkların seslerini güzelleştlrdlklerl gibi güzelleştirmekten kaçının. Zira benden sonra bir kavim gelecek ki, onlar Kur'on okurken seslerini türkü ve şarkıda güzelleştlrdlklerl gibi güzelleştireceklerdir. Kur'an onla*rın gırtlaklarından aşağıya geçmeyecektir. Bunların ve bunların okuyuşla*rını beğenenlerin kalbleri bozulmuştur.» [4]

Görülüyor ki Resululiah (sav), Kur'an-ı kerimi türkü ve şarkı gibi oku*yanların ölüm haberini vermiştir. Bugün birtaktm hafız ve mevlüdhanların Kur'anı bu şekilde okudukları bilinmektedir.

2- «Onlar Kur'anı düdük yapacaklardır. Kendilerinden daha İyi oku*yan olmadığı halde, bir okuyucuyu öne geçirip ona Kur'anı türkü gibi oku*tacaklardır.» [5]

3- «Şüphesiz ezan kolaydır. Eğer ezanı zorlamadan okuyacaksan oku. Yok eğer ezanı zorlayarak, sesini güzelleştirerek, teganni ederek okuyacaksan okuma. [6]

Görülüyor ki Resululiah (sav) müezzinin ezonı dahi zorlayarak sesini güzelleştirorek okumasını mekruh kılmıştır. Resululiah (sav)'ın bu hükmü, Kur'anı sesi güzelleştlrerek okumanın mekruh olduğuna delalet etmekte*dir.

4- Kur'anı teganni İle okumak, Kur'anda olmayan bir harfi ilave et*mektir. Çünkü tegannide çekilmeyecek yerde çekilir, bazan bir harf birkaç harf yapılır. Bunlar İse caiz değildir. Ayrıca sesin güzelliği dinleyenleri meşgul ederse dinleyenleri onun manasını düşünmekten, ibret almaktan alıkoyar.

İmam Malik (ra)'e namazda Kur'an okurken sesin güzelleştirilmesi so*rulunca, «Ben onu beğenmem. Onlar Kur'an okurken karşılığında para almak İçin seslerini güzelleştlrirler.» cevabını vermiştir.

İmam Hanbel (ra}'den de şöyle rivayet edilmiştir: «Sesi güzelleştire*rek Kur'an okumayı beğenmem. Böyle okumak bid'adtır ve dinlenmez.» Kur'anı sesi güzelleştirerek okumak hususunda bir soru soran adamın İs*mini sordu. Adamın isminin Muhammed olduğunu öğrenince, «Sana Mu*hammed yerine. Mûhâmîd denilmesini İster misin?» dedi.

Hanefi ve Şaflitorln delilleri:

Kur'anı sesi güzelleştirerek okumanın caiz olduğunu söyleyen Hanefi ve Şofillerln delillerini özetle aşağıya alıyoruz:

1- «Kur'anı sesinizle süsleyin.» [7]

2- «Kur'anı güzel sesle okumayan bizden değildir.» [8]

3- Abdullah bin Mugaffel'den şöyle rivayet edilmiştir: tMekke'nln fethi senesinde Resulullah (sav) bir yolculuğu sırgsında Fetih suresini se*sini güzelleştirerek okudu.» [9]

4- Resulullah (sav) bir gece Ebu Musa el-Eş'arî (ra)'nln Kur'on okumasını dinledi. Sonra onunla karşılaştığında, «Sana al-l Davud'un mIzmadarından bir mizmar verilmiştir.» buyurdu- Ebu Musa (ra), «Eğer dinlediğinizi bilseydim, sesimi daha güzelleştirirdim.» dedi. [10]

5- «Allah (cc), peygamberinin güzel sesle okuduğu Kur'an kadar hiçbir şeyi dinlemez.» [11]

Kur'anı güzel sesle okumak daha iyi dinlenilmesini sağlar. Güzel ses*le okunan Kur'an insanların kalbine ve nefsine daha cok tesir eder.

Taberi: «Ömer bin Hattab (ra), Ebu Musa el-Eş'arî (ra)'ye, «Bize Rab-bimizi hatırlat.» derdi. Ebu Musa el-Eş'ari (ra) de sesini güzelleştİrerek Kur'an okurdu. Hz. Ömer, «Kur'an okurken seslerini güzelleştirenler Ebu Musa (ra) gibi güzelleştlrsinler.» derdi.»

İbni Mes'ud (ra), sesi cok güzel olan İlkime âl-Esved (ra)'in kıraatini cok beğenirdi. İlkime okuyuşunu bitirdikçe İbni Mes'ud (raj. «Anam babam sana feda olsun. Bana yine oku.» derdi.

İşte her iki görüşün delillerini de özet olarak aktardık. Bu delillere dikkatle bakıldığında, aralarındaki ihtilafın sadece şekli olduğu görülür.

Bütün fakfhler, Kur'an-ı kerimin tecvid ahkamına riayet edilmeden sesi güzelleştirerek (teganni) okunmasının haram olduğunda İttifak etmiş*lerdir. Mesela, çekilmemesi gereken yeri çekmek, kalın okunacak yerde kalın okumak gibi. Hülasa, Kur'an-ı kerimin okunma adabına saygı gös*terilmeden yalnız ses güzelliğini göstermek için okumak haramdır. ,

Kur'an-ı kerimi harfleri mahreçlerinden salim çıkararak, tecvid ahka*mına uyularak, durulacak yerde durularak, uzatılacak yerde uzatarak oku*mak şartıyla sesi güzelleştirmenin haram olduğuna hlckfmse hükmedemez. Zira güzel ses Kur'anın güzelliğine güzellik katar. İnsanlara.daha cok tesir eder. Nitekim Resulullah (sav) da sahabilerden bazılarının seslerini beğenir ve onların güzel sesle Kur'an okumalarını dinlerdi. Ebu Musa el-Eş'arî (ra)'yl dinledikten sonra, «Allah (cc) sana ol-i Davud'un mfzmar-Jarından bir mîzmor vermiştir.» buyurmuştur.

Doğru yola ileten ve muvaffak eden yalnız Allah (ccj'tır.





--------------------------------------------------------------------------------

[1] Buhari, imam Hanbel. Müslim. TİrtnizI. 500

[2] Razi, age. C. 8, S. 333.

[3] İbni Cevzi, age, C. 7. S. 389. Kurtubl, age. C. 20. S. 38.

[4] Tlrmia, Nevadirü'l-Usul'de Huzeyfetü'l-Yemani'don.

[5] Şeyh Sais, age, C. 4, S. 194.

[6] Daru Kutnl ve Ata. İbni Abbas'tan.

[7] Ebu Davud ve Nesai, Bera bin Azib'ten.

[8] Müslim.

[9] Müslim.

[10] Müslim ve Nesal.

[11] Müslim.
 

kalbinur

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
6 Mar 2012
Mesajlar
2,602
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
35
Selamun aleykum abicim emegine saglık hepsi birbirinden değerli paylaşımlar ve bilgiler Allah razı olsun nasiplenmek duasiyla selametle dua ile
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt